Darağacı: Demokrasi Kahramanı Menderes
Darağacı: Demokrasi Kahramanı Menderes.,
İstiklal Madalyası sahibi olan Başbakan Adnan Menderes, 27 Mayıs Darbesi'nin ardından 17 Eylül 1961 tarihinde darağacında asılarak idam edildi.
Türkiye Cumhuriyeti tarihine kara bir leke olarak
geçen Başbakan Adnan Menderes'in idam edilmesinin üzerinden 58 yıl geçti.
1950-1960 yılları arasında Başbakanlık yapan Adnan Menderes, 27 Mayıs darbesi
sonrasında kurulan düzmece mahkemeler ve sahte delillerle 17 Eylül 1961
tarihinde idam edilmişti.
“Darağacı/ Demokrasi Kahramanı
Menderes” isimli kitabımda Menderes’in hayatını ve yaşananları son
arşiv bilgileri, belgeleri ve aktüel gelişmeler ışığında uzun bir kütüphane
çalışması sonunda yazmaya çalıştım. Olayı hatırlayarak ders alınması dileğiyle.
Çünkü, hafızayı beşer, nisyan ile
maluldür!.. Yani "insan unutur!.." İstiklal ve istikbalimiz
açısından mazlum, şehit başbakanımızı unutmamamız ve unutturmamamız
gerekiyor.
Yaşanan bazı hayatlar, dramla başlar ve yine dramla
biter; ama sadece dramdır. Bazı hayatlar da vardır ki yine dramdır, ama sonu
zaferdir. En azından, sonu itibariyle dram gibi gözükse de sonuçları itibariyle
başka hayatlara zafer müjdeleyen bir dram…
Adnan Menderes’in hayatı ve dönemi işte aynen
böyle...
Çarıktan medeniyete geçişin adıydı Menderes dönemi.
Kimi “beyaz devrim” dedi ismine, kimi “altın yıllar”... Asırlardır hizmete
susamış Anadolu insanı; baraja, yola, fabrikaya, okula, suya, elektriğe onunla
kavuşmuştu. Anadolu insanı Ezanına, Kur’an-ı Kerimine de onunla kavuşmuştu.
Sevinç gözyaşları içinde duygularını yaşamıştı… Bunun için ona Bediüzzaman Said
Nursi “İslam Kahramanı” denmişti. Artık millet huzurluydu, mutluydu. Mahsul para
ediyor, elleri nasır tutan köylünün yüzü gülüyordu. Sefaletin, Anadolu’nun
kaderi olmadığını anlıyordu artık insanlar. Halk horlanıp itilip kalkılmaz
olmuştu. Devlet dairelerinin kapıları milletin girebilmesi için sonuna kadar
açılmıştı. Sadece halkın değil, ülkenin itibarı da zirveye yükseliyordu. Türkiye
için yeni dünya düzeninde öylesine bir ülke öngörenlerin hesaplarını
şaşırtıyordu Menderes. Kendi halinde bir ülke gömleği dar gelmeye başlıyor,
adeta geçmişteki şanlı yerine doğru başını yeniden doğrultuyordu
Türkiye…
Türk siyasi hayatının on yılına Başvekil olarak
damgasını vuran Adnan Menderes... Türk demokrasisinin geleceğini, "fikir, inanç
ve teşebbüs hürriyetleri”nde görmüştür. Türkiye’nin ekonomik kalkınmasının ancak
geniş bir hürriyetler ortamında mümkün olabileceğini
vurgulamıştır.
13 Nisan 1949'da yapılan DP Aydın İl Kongresi'nde
"Üyelerden biri, 'Sefaletin bulunduğu yerde hürriyet olamaz' dedi. Ben, aksini
söyleyeceğim. Hürriyetin olduğu yerde sefalet olamaz." diyen Menderes, CHP
iktidarlarında temel hak ve özgürlüklere getirilen kısıtlamalara da karşı
çıkmıştır:
"Vatandaşın, Söz, Fikir ve Vicdan Hürriyeti, Demokrasinin temelini teşkil eder. Bir memlekette demokrasi vardır diyebilmek
için de bu hürriyetin her türlü tehditten masun olması şarttır. Bu hürriyetlerin
tehdit altında bulunması veya bulunabileceği korkusunun kalplerde hakim olması,
kanunlarda yazılı olanlar ne olursa olsun o memlekette demokrasinin yer bulmamış
olmasının şaşmaz delilidir…” (Demokrasinin temelleri, Adnan Menderes, Vatan
Gazetesi, 22 Haziran 1946.)
1923-1950 döneminde söz, fikir ve vicdan
hürriyetinden bahsetmek, özel teşebbüste bulunmak mümkün değildi. Bunlardan
bahsetmek ve yapmak yasaklar listesindeydi. Bırakınız üretim yapmayı, hele
ihracat yapmayı, bir şehirden diğerine mal götürmek bile zordu. Jandarma her
şeydi. Geliri olmayandan vergi toplanır, vermeyenlere ceza yağardı. İslâmiyet
zümrüdü anka kuşuna dönmüştü, adı var kendisi yoktu. Kur’ân bile toplatılan
kitaplar arasındaydı. Müslüman’ın dinini öğrenmesi, anlaması, yaşaması
yasaktı…
1950’ye kadar, köylere fazla bir şeyler
götürülmediği için, köylüler, çiftçiler kentlere gelmeye başladılar. Onların
çocukları da okumaya, meslek sahibi olmaya ve siyasete girmeye başladılar. ”Öküz
Anadolulular” çiftçilik ve askerlik dışında da iş yapmaya başladılar. Milleti
sürü sayan zihniyet bundan rahatsız olmaya başladı. Demokrat Parti iktidarı,
ayrıcalıklı zümreye ve çocuklarına rezerve edilmiş mevki ve makamları ‘Hasolar’,
‘Memolar’ veya ‘ağzı çorba kokanlar’la paylaştırmaya başladı. 1950’lerde halkın;
CHP’lilerin DP’lileri kast ederek;” Ne yani ülkeyi Hasolar, Memolar mı
yönetecek” sözünü affetmeyip DP’yi büyük bir güçle iktidara getirmeleri buna bir
misaldir. Halk kendine değer verenlere her zaman destek olmuş onları baş tacı
yapmış ve yapmaya da devam etmektedir.
Cumhuriyet geçmişimize baktığımızda elit zümre her
zaman kendini hissettirmiş, halkına hep tepeden bakan bu zümrenin, kendi dünya
görüşü ve hayat biçimine uymayan, demokratik yollarla iktidar olmuş hükümetleri
darbelerle yıkmışlardır.
14 Mayıs 1950’de ‘Yeter söz milletindir’ diyerek,
milleti ile bütünleşen, Adnan Menderes’in Demokrat Partisi 69’a karşı 408
milletvekili çıkararak, CHP’ye tarihi bir ders verdi. Bu öyle bir dersti ki,
milleti hor gören, ona “Öküz Anadolulular” gözüyle bakan CHP zihniyeti bir daha
tek başına iktidar yüzü görmedi.
Artık millet söz sahibiydi. Millet söz sahibi olduğu
için de, yıllar yılı onun rağmına yapılan icraatlara son veriliyor, milletin
istediği işler yapılmaya başlıyordu.
Yıllardan beri millete karşı yürütülen dinî
baskılar, dine yönelik yasak ve engellemeler DP gelince son buluyordu. Menderes
hükümeti daha ilk ayında 18 yıllık aslına uygun olarak okutulması yasaklanan
ezana hürriyetini veriyor, ezan serbest bırakılıyordu. İktidarın iki ayı
dolmadan da radyoda dinî program yasağı kaldırılmış ve haftada iki gün Kur’ân
okunmasına başlanmıştı.
Başbakan Adnan Menderes’in dine ve dindarlara tavrı
ise açık ve kesin idi. Daha 1951’de “irtica” iddiasıyla dindarlara baskı
yapılmasının hesabını kuranlara karşı, “DP, vicdan hürriyetine riayet edeceğini
beş yıl evvel programıyla millete vaad etmiştir” cevabını veriyordu. “Türk
Milleti Müslümandır ve Müslüman olarak kalacaktır. Evvela kendine ve gelecek
nesillere dinini telkin, onun esasını ve kaidelerini öğrenmesi, ebediyen
Müslüman kalmasının münakaşa götürmez bir şartıdır” diyen Menderes’ti. Bunun
için, ezanın aslına çevrilmesine sebep olduğu için Menderes, Bediüzzaman’ın
ifadesiyle “İslâm kahramanıdır.” Çünkü, ezanın hikmeti sadece Müslümanları
namaza çağırmak değildir. Onun yanında bütün insanlık namına, insanlığın ve
kâinatın yaradılışının büyük neticesi olan tevhid ve rububiyete karşı,
ubudiyetin izahına vesiledir. Bunun yerini de ezandaki mübarek ifadelerden başka
hiçbir şey tutamaz.
Menderes devri, demokrasi, hürriyet ve dini inkişaf
devri olduğu kadar, fakirlikten kurtuluşun diğer bir
adıydı…
Anadolu köylüsünün şartlarını, tarım ekonomisine
dayanan Türkiye’de toprağın, toprakta çalışan insanın durumunu çok iyi bilen
Menderes, bu ülkenin fakir tabakalarının, köylüsünün, şehirlisinin, kasketli,
çarıklı, poturlu, ve şalvarlıların hayat şartlarını çok iyi bildiği için, çok
kısa zamanda Türkiye gerçeğini, tepeden görüldüğü gibi değil, tabanda yaşandığı
gibi çok iyi kavrayabilmiştir. Türkiye’de hürriyet içinde refah, demokrasi
içinde medeniyet mücadelesini yapmanın imkân dahilinde olduğunu göstermiş bir
iktidarın parlak başbakanıdır.
Anadolu köylüsünün şartlarını, tarım ekonomisine
dayanan Türkiye’de toprağın, toprakta çalışan insanın durumunu çok iyi bilen
Menderes, bu ülkenin fakir tabakalarının, köylüsünün, şehirlisinin, kasketli,
çarıklı, poturlu ve şalvarlıların hayat şartlarını çok iyi bildiği için, çok
kısa zamanda Türkiye gerçeğini, tepeden görüldüğü gibi değil, tabanda yaşandığı
gibi çok iyi kavrayabilmiştir. Türkiye’de hürriyet içinde refah, demokrasi
içinde medeniyet mücadelesini yapmanın imkân dahilinde olduğunu göstermiş bir
iktidarın parlak başbakanıdır.
Menderes dönemi gerçeğinin rakamlardaki ifadesi ise
gözler kamaştırıyordu. Cumhuriyetin ilk 27 yılında en fazla yüzde 3’lerde ve
genel ortalama yüzde 2’lerde kalan büyüme hızı, DP ile birlikte yüzde 12’lere
fırlamıştı. Ülke, CHP’nin 20 senede getirdiği yere, DP’nin dört senesinde
gelmişti. Bu devirde ülke çapında bir imar ihtilâli yaşanıyordu. Tarım ve
sanayide, eğitimde, sağlıkta büyük yatırımlar, temel altyapı yatırımları
yapılıyordu. Büyük hidroelektrik santralleri, liman inşaatları, sulama
tesisleri, şehir içinde, şehirler arasında, köylerde karayolu yapımına bu
dönemde büyük önem verilmiştir. Köylü cebine para girince, yapılan yollarla
şehre, kasabaya giderek sosyal ve ekonomik hayatında olumlu değişiklikler
yaşamıştır.
Tek parti devrinin bir iki göstermelik barajına
karşılık, Menderes Türkiye’ye 42 yeni baraj hediye etmiştir. (Geniş bilgi:
Demokrat Partinin İktisat Politikası [1950-1954] Mehmet Abidin Kartal, İstanbul
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Master Tezi,
İstanbul-2000)
Adnan Menderes’in, DP’si Türk tarihinde, köylerdeki
fakirlik ve cehalet fasit dairesini kırmayı başarmış ilk siyasî partidir.
Uyguladığı ekonomi politikası sonucu kalkınma hamlesini köylere kadar
götürebilmiş en başarılı ilk Türk hükümetidir.
Bu başarılı hükümet bazı çevrelerce hazmedilemedi.
27 Mayıs 1960’da Başkanlığını Orgeneral Cemal Gürsel’in yaptığı Millî Birlik
Komitesi, Demokrat Parti iktidarını devirip yönetime el
koydu.
İhtilâlden sonra ABD Cumhurbaşkanı Dwight
Eisenhower’in, MBK başkanı, Devlet başkanı, Başbakan ve Millî Savunma Bakanı
Cemal Gürsel’e hareketten duyduğu memnuniyeti bildiren bir dostluk ve kutlama
mesajı göndermesi düşündürücüydü… Yine ABD’nin ihtilâlden kısa bir süre sonra,
Türkiye’ye 400 milyon dolarlık yardımda bulunması da, ihtilâldeki CIA parmağı
ise 21 Ocak 1972 tarihli The Daily Telegraph’ta açıklanacaktı. O günkü Türk
hükümetinin bu iddiayı yalanlayacağı yerde, ilgili gazete nüshasının yurda
girişini yasaklaması ise, bu açıklama karşısında tereddüde mahal
bırakmıyordu…
Diğer taraftan, Sovyetler Birliği de Menderes
yönetiminden memnun değildi. Sovyetlerin Türkiye üzerindeki emelleri 1940’ların
ortalarında dile getirilmişti ve Türkiye’nin 1952’ de NATO’ya dahil olması bu
emelleri suya düşürmüştü. Yurttaki komünist faaliyetlere set çekilmesi,
Moskova’nın hoşuna gitmiyordu. 1957 seçimleri sırasında Moskova Radyosu Türk
halkını CHP’ye oy vermeye çağırmıştı. Komünist Bizim Radyo da, ihtilâli “27
Mayıs hareketi Bayar-Menderes faşist diktatörlüğünü devirdi” diye haber
veriyordu.
1946 devalüasyonu ve ikinci dünya savaşı bunalımında
“yön arayışı” ile iyice bunalan Türkiye, dışarıdaki yerleşik yapının içeride
türetmeye başladığı “burjuva sınıfına” ve onların uzantısı olan siyaset
adamlarına teslim oluyordu... 1950-1960 arasında “kendini bu yapıdan” kurtarmayı
deneyen Menderes ve ekibi, Türkiye’yi bu kalıptan çıkarmayı denese de “içerideki
taşeronların tahrikleri” ve dış odakların “tezgahı” ile başarılı on altın yıl
sonunda askeri darbe ile darağacında linç edildiler... Aynı durum 1960’tan
1977’lere kadar devam etti. Ekonominin kanını emen imtiyazlı yapı palazlandı,
halkın varlıkları transfer edildi. 1977-1980 arasında “Türkiye’de başlayan fikri
ve maddi” kıpırdanmaya izin verilemezdi, 1980’de yine aynı çark çalıştı ve
1960’da Türkiye’yi “asker süngüsüyle” tuzağa yeniden çeken düzen , bu sefer yine
aynı yola başvurdu. 1980-2003 arası yöntemin “sadeleştiğini” fakat 28 Şubat ve
elektronik darbe denemeleri dahil yapının aynen çalıştığını gördük. Sistemin özü
hep aynıydı; “dışarıdaki düzen-içerideki taşeronlar-medya ile meydana getirilen
sanal kamuoyu” gibi unsurlar el ele vererek, askeri de kullanarak, bu devletin
asıl sahiplerinin önünü kesmek, Türkiye’ye diz
çökertmek…
2003 bu yapının yıkılmaya başladığı, Türkiye’nin bu
tuzaktan çıkmaya başladığı sürecin başlangıcı. Çıkış bir günde olmadı hatta
2008’de IMF ile bağ kopana kadar eski ağırlık ve “askeri darbe dahil birçok
deneme hayata geçmese de, yaşandı”! eski model ve uzantıları kanımızı emmeye
devam etti!
Bütün bu süreçte özellikle 1946-2003 arasında
Türkiye ekonomisi asla Yiğit Bulut’un ifadesiyle “üretim-bilgi-vizyon temelli”
olmadı. Montaj endüstrisine dayanan sanal üretim ve arkasında “dağ gibi faiz
ile” halkın varlıklarını emen bir yapı sürekli çalıştı.
Ülkemizde zaman zaman meydana gelen müdahalelerin,
kanlı terör olaylarının, her türlü vesayetin arka plandaki amacı “dağ gibi faiz
ile” halkın varlıklarını emmeye devam eden yapının devamlılığını
sağlamaktır.
1950-1960 arasında ekonomide neler yapıldığın
‘Darağacı – Demokrasi Kahramanı Menderes’ kitabımda geniş bir şekilde yazdım...
Menderes “ekonomiyi” ayağa kaldırmış, milletin cebine para girmesine, refahtan
pay almasına, insanca yaşamasına sebep olmuştur. 1946 sonrası “teslim alınan”
dinamikleri “özgürleştirme-millileştirme” yolunu seçmiş bundan dolayı küresel
güçler ve onların içerdeki taşeronları tarafından “istenmeyen adam” ilan
edilmişti! 1958’de ilk küresel darbeyi yedi ve Menderes hükümeti, IMF ve Dünya
Bankası’nın dayatmasını kabul ederek 4 Ağustos tarihinde istikrar önlemlerini
açıklayarak doları 2.80 TL’den 9 TL’ye çıkardı... 4 sene boyunca Dünya Bankası
dayatmalarına direnen Menderes 1958’de teslim olmak zorunda kaldı ve 1960’ın da
yolu açılmış oldu. Ülkeyi sömüren küresel güçler ve içerdeki taşeronlar milletin
zenginleşmesini, ülkenin kalkınmasını istemiyorlardı. Fikir, inanç ve teşebbüs
özgürlükleri ortamında, milletinin zenginleşmesi ve kalkınma yolunda aldığı
kararlarda ısrarı, 27 Mayıs 1960 ihtilali ile milletin iradesini hançerleyenler
hainler tarafından, Menderes’in hayatının Darağacında sona ermesine sebep
oluyordu.
‘Darağacı – Demokrasi Kahramanı Menderes’ kitabımda
Adnan Menderes’in hayatını ve yaşananları son arşiv bilgileri, belgeleri ve
aktüel gelişmeler ışığında yazmaya çalıştım. Başbakanlık Yassıada belgelerini
tek tek tasnif edilerek kamunun hizmetine 2006 yılında sundu. Bu belgeler
bilhassa 27 Mayıs darbesinin öncesi ve sonrasını aydınlatıyor. Bu belgeler
dikkate alınmadan yazılan Adnan Menderes hakkındaki araştırmalar geçerliliğini
kaybetmektedir. Çalışmamız bu belgeler ışığında
yapılmıştır.
2000 yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Türkiye Cumhuriyeti Ana Bilim Dalında ‘Demokrat Partinin İktisat
Politikası (1950-1954) ‘ konulu tezi hazırlayarak Yüksek lisans yaptım. Bu tezi
hazırlarken Adnan Menderes ve Demokrat Parti hakkında geniş bir arşiv, kitap,
gazete araştırması çalışması içinde bulundum. Kitabın şekillenmesinde bu
çalışmaların çok faydası oldu.
27 Mayıs 1960 darbesi, tarihe kara bir leke olarak
geçti. Dönemin Başbakanı Merhum Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü
Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan, bu darbenin ardından idam edildiler.
Onların darbeye giden süreçte ve darbenin ardından kaleme aldıkları sözler,
ailelerine ve siyasetçi arkadaşlarına gönderdikleri mektup ve telgraflara
yansıdı. Merhum Adnan Menderes'in idam edilmeden önce cuntacılara yazdığı mektup
yıllarca çok konuşuldu. Peki Adnan Menderes idamından önce cuntacılara yazdığı
mektupta hangi ifadeleri kullandı?
Merhum Adnan Menderes, idam edilmeden önce
cuntacılara hitaben yazdığı mektupta onlara dargın olmadığını belirtiyor.
Menderes, mektubunda şu ifadelere yer veriyordu:
"Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki 'Adnan
Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere
müteşekkirdir.' İdam edilmek için ortada hiçbir sebep
yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silahların
gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek
misiniz?Şunu da söyleyeyim ki milletçe kazanılacak
hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950'de olduğu gibi
kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız ama şimdi milletle el ele vererek
Adnan Menderes'in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip
süpürecektir. Buna rağmen duam sizlerle
beraberdir."
Menderes’in infazının öğleden sonra saat 14:26’da
tamamlanmasından sonra, bir fırtına koptu, gelen gök gürültüsünün ardından yağan
şiddetli yağmur, herkese kendisini ülkesine adamış bir büyük devlet adamının
tertemiz ruhunun rahmeti olduğunu düşündürdü.
1960’dan bu yana bu milletin değerlerini yok
sayanları, onları sürü sayanları, onları sömürenleri, Menderes’in yolunda
olanlar takip etmektedirler. Takip edenlerin zaman zaman yolları kesildi ve
kesilmeye çalışılıyor. Bugün de yaşadığımız olaylar bunu bütün açıklığıyla
gösteriyor. Menderes ne demişti, “Yeter! Söz milletin!” dedi. Ezanı aslına
çevirdi. Milleti sürü olmaktan kurtardı. Milletle devleti barıştırdı. Sen misin
millete gücünü ve asaletini hatırlatan! Sen misin sözün millette olduğunu
söyleyen! Sen misin ezanı aslına çeviren! Haydi darağacına! Senin asıl suçun, bu
ülkede millete millet olduğunu hatırlatmak ve ona özgüven aşılamaktır. Onun
sevgisini kazanmaktır.
Aslında asılan Adnan Menderes değildi.
Asılan
milletin gücüydü.
Asılan milletin değerleriydi.
Asılan milletin ta
kendisiydi.
Ülkemizde zaman zaman perde arkasında aynı senaryo
uygulanmaya çalışılıyor.
Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan, 17-25 Aralık
2013’te yargı içindeki bir çetenin Emniyet’teki bir grupla birlikte, hükümete ve
şahsına yönelik darbe hazırlığı içinde olduğunu ifade ederek, bu çeteyi ‘Tabanı
ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet’ olarak
tanımlıyordu.
15 Temmuz 2016 tavanın ihanetini bu milletin hepsi
gördü. Bütün millet, bütün medya, bütün partiler, bütün sivil örgütler,
Erdoğan’ın söylediği gerçekleri gözleri ile görmüşlerdir ve tepkilerini
göstermişlerdir. Bu ülkemizde birlik ve kardeşliğin tesisi açısından,
demokrasinin değerinin anlaşılması açısından çok
önemlidir.
15 Temmuz gecesinde bu aziz milletin ortaya koyduğu
mücadeleyi ve verilen şehitleri Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı ruhu ile birlikte
yan yana yazacaktır. 15 Temmuz darbesi durdurulmasaydı Türkiye emperyalizme
teslim edilecek, bir Irak, bir Suriye olacaktık. 15 Temmuz 2016 gecesinde millî
irade ayağa kalktı. Küresel taşeron FTÖ çetesinin darbe girişimini millet dik
durarak, eğilmeyerek önledi. 15 Temmuz 2016 da millet ‘Menderes’i astınız,
Özal’ı zehirlediniz, Erdoğan’ı yedirmeyiz diyordu.’
Darbelerin hedefi, Milletin iradesinin önünü kesmek.
Milli iradenin tecelli etmesini engellemek. Millet olarak bu oyunları bozmamız
gerekiyor. 15 Temmuzda bu millet canını vererek bu son oyunu bozmuştur. Biz
milletiz, Türkiye’yi darbeye, teröre yedirmeyiz demiştir. Bu oyunları bozmak
için Darağacında bir Başbakanı şehit verdiğimizi unutmamalıyız… Millet
Menderes’te, Özal’da yaptığı hatayı 15 Temmuz darbe girişiminde yapmadı.
Başkomutanının etrafından tek yürek, tek bilek oldu. Darbeye karşı sonuç, dik
duran milletin başarısıdır ve çok değerlidir. Milletimiz demokrasiye, millî
iradeye ölümüne sahip çıkmıştır. Bu başarı hikâyesinin kahramanı milletimizin
her bir ferdidir.
15 Temmuz hain Fetö örgütü darbe girişiminden sonra,
kripto Fetö’cülerin masum insanlara çamur atması sonucu mağduriyetlerin
yaşanmaya başlanması da olayın diğer bir yönü, Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle,
‘at izi, it izine karıştırıldı.’ Bu duruma hükümetin kalıcı çözüm getirmesi
sosyal barışın tesisi açısından elzemdir. Hainler ülkemizde emellerine ulaşmak
için kaos ortamının devam etmesini istiyorlar. Devletle millet arasında sosyal
barışı baltalamak için mağduriyetlerin devam etmesini istiyorlar.
Mağduriyetlerin devam etmesi hainlerin, ekmelerine yağ
sürüyor.
Siyasi tarihimizdeki acı olayların yaşanmaması için,
yeni Mendereslerin önünün kesilmemesi için, halkın demokrasiyi kararlı ve şuurlu
bir şekilde savunması, müdahalelere, darbelere, teröre, her türlü vesayete de
teslim olmaması gerekiyor. Demokrasinin temeli, sözde, kararda milletindir.
Millet seçtiklerine sahip çıkmalıdır. İdareciler milletin hizmetkarıdır. Devlet
millete hizmet için vardır.
Gönüllerde, omuzlarda, milletin bağrındaki Menderes
kimdir? Onu yoğurup yetiştiren nedenleri bilmeden, Adnan Menderesi tanımak
mümkün değildir. Milletle devleti barıştıran, milleti sürü olmaktan kurtararak
devletin kapılarını onlara sonuna kadar açan, ona gerçek değeri veren ve onun
ayağına maddi manevi her türlü hizmeti götüren, milletini ezanı buluşturan,
bunun için Asrın Müceddidi tarafından, ‘İslam Kahramanı’ diye tesmiye edilen
Adnan Menderes’i ‘Darağacı – Demokrasi Kahramanı Menderes’ adlı kitabımda,
sizleri baş başa bırakıyorum… Adım adım Menderesi tanıyalım… Çocuklarımıza,
gençlerimize tanıtalım.
Kitaptan bazı
başlıklar…
Yetim Adnan, Milli Mücadeleye Katkısı, Atatürk’le
Tanışma, Başvekil Adnan Menderes, Adnan Menderes’in Kişiliği, Ezanın Aslına
Çevrilmesi, Bağdat Paktı, Menderes İmamı Azamın Türbesinde Neler Düşündü, 6-7
Eylül olayları kimin işi?, Menderes dönemi ekonomi politikaları, İstanbul’un
imarı, Menderes’in Acısına dayanamayan imam, Dokuz subay olayı, Ankara’ya
mabetsiz şehir denirdi, Adnan Menderes’in Kahraman Milletvekili, Gıyaseddin
Emre, Londra’da Yaşanan Uçak Kazası, Menderes’in üç aşkı, Adnan Menderes ve
Bediüzzaman, Menderes Neden Demokrasi ve İslam kahramanı, Prof. Dr. Cevat
Akşit Hocanın Menderes’i Ziyareti, 27 Mayıs’ta C.H.P Öğrencileri Kullandı,
Cemal Gürsel’in Sansürlenen Mektubu, Yassı ada Gerçeği….
DARAĞACI: DEMOKRASİ KAHRAMANI MENDERES, MEHMET ABİDİN
KARTAL
KİTABIN ARKA KAPAK
YAZISI
Anadolu köylüsünün şartlarını, tarım ekonomisine
dayanan Türkiye’de toprağın, toprakta çalışan insanın durumunu çok iyi bilen
Menderes, bu ülkenin fakir tabakalarının, köylüsünün, şehirlisinin, kasketli,
çarıklı, poturlu ve şalvarlıların hayat şartlarını çok iyi bildiği için, çok
kısa zamanda Türkiye gerçeğini, tepeden görüldüğü gibi değil, tabanda yaşandığı
gibi çok iyi kavrayabilmiştir. Türkiye’de hürriyet içinde refah, demokrasi
içinde medeniyet mücadelesini yapmanın imkân dahilinde olduğunu göstermiş bir
iktidarın parlak başbakanıdır.
27 Mayıs 1960’ta kalkınmaya, özgürlüklere, millete
dur denilmişti.
27 Mayıs, istikrarlı ve sağlıklı bir siyasi bünyenin
gelişmesine, güçlü, rasyonel ve çevik bir devlet cihazının kurumlaşmasına engel
olmuştur. Demokrasiyi tahrip etmiş, siyasî kimlikleri yok etmiş ve sivil siyasi
aktörlere duyulan güveni mesnetsiz bırakmıştır. Sürekli düşmanlardan bahsetmek,
topluma korku salmak geleneği de 27 Mayıs’ın
bakiyesidir.
Neydi Menderes’in suçu? Menderes geldi,
“Yeter! Söz milletin!” dedi. Sen misin millete gücünü ve asaletini hatırlatan?!.
Sen misin sözün millette olduğunu söyleyen?!. Haydi darağacına! Senin asıl
suçun, bu ülkede millete millet olduğunu hatırlatmak ve ona özgüven aşılamaktır.
Onun sevgisini kazanmaktır. Bebek-Köpek davası mı? Bunlar prosedür gereği. Hani,
“Siz asın, gerekçesi arkadan gelir” misali. Aslında asılan Adnan Menderes
değildi. Asılan milletin gücüydü. Asılan milletin değerleriydi. Asılan milletin
ta kendisiydi.