Darağacı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Darağacı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Eylül 2019 Cuma

Darağacı: Demokrasi Kahramanı Menderes

Darağacı: Demokrasi Kahramanı Menderes






Darağacı: Demokrasi Kahramanı Menderes.,

daragaci.jpg


İstiklal Madalyası sahibi olan Başbakan Adnan Menderes, 27 Mayıs Darbesi'nin ardından 17 Eylül 1961 tarihinde darağacında asılarak idam edildi.
Türkiye Cumhuriyeti tarihine kara bir leke olarak geçen Başbakan Adnan Menderes'in idam edilmesinin üzerinden 58 yıl geçti. 1950-1960 yılları arasında Başbakanlık yapan Adnan Menderes, 27 Mayıs darbesi sonrasında kurulan düzmece mahkemeler ve sahte delillerle 17 Eylül 1961 tarihinde idam edilmişti.
“Darağacı/ Demokrasi Kahramanı Menderes” isimli kitabımda Menderes’in hayatını ve yaşananları son arşiv bilgileri, belgeleri ve aktüel gelişmeler ışığında uzun bir kütüphane çalışması sonunda yazmaya çalıştım. Olayı hatırlayarak ders alınması dileğiyle.  Çünkü, hafızayı beşer, nisyan ile maluldür!.. Yani "insan unutur!.." İstiklal ve istikbalimiz açısından mazlum, şehit başbakanımızı unutmamamız ve unutturmamamız gerekiyor.
Yaşanan bazı hayatlar, dramla başlar ve yine dramla biter; ama sadece dramdır. Bazı hayatlar da vardır ki yine dramdır, ama sonu zaferdir. En azından, sonu itibariyle dram gibi gözükse de sonuçları itibariyle başka hayatlara zafer müjdeleyen bir dram…
Adnan Menderes’in hayatı ve dönemi işte aynen böyle...
Çarıktan medeniyete geçişin adıydı Menderes dönemi. Kimi “beyaz devrim” dedi ismine, kimi “altın yıllar”... Asırlardır hizmete susamış Anadolu insanı; baraja, yola, fabrikaya, okula, suya, elektriğe onunla kavuşmuştu. Anadolu insanı  Ezanına, Kur’an-ı Kerimine de onunla kavuşmuştu. Sevinç gözyaşları içinde duygularını yaşamıştı… Bunun için ona Bediüzzaman Said Nursi “İslam Kahramanı” denmişti. Artık millet huzurluydu, mutluydu. Mahsul para ediyor, elleri nasır tutan köylünün yüzü gülüyordu. Sefaletin, Anadolu’nun kaderi olmadığını anlıyordu artık insanlar. Halk horlanıp itilip kalkılmaz olmuştu. Devlet dairelerinin kapıları milletin girebilmesi için sonuna kadar açılmıştı. Sadece halkın değil, ülkenin itibarı da zirveye yükseliyordu. Türkiye için yeni dünya düzeninde öylesine bir ülke öngörenlerin hesaplarını şaşırtıyordu Menderes. Kendi halinde bir ülke gömleği dar gelmeye başlıyor, adeta geçmişteki şanlı yerine doğru başını yeniden doğrultuyordu Türkiye…
Türk siyasi hayatının on yılına Başvekil olarak damgasını vuran Adnan Menderes... Türk demokrasisinin geleceğini, "fikir, inanç ve teşebbüs hürriyetleri”nde görmüştür. Türkiye’nin ekonomik kalkınmasının ancak geniş bir hürriyetler ortamında mümkün olabileceğini vurgulamıştır.
13 Nisan 1949'da yapılan DP Aydın İl Kongresi'nde "Üyelerden biri, 'Sefaletin bulunduğu yerde hürriyet olamaz' dedi. Ben, aksini söyleyeceğim. Hürriyetin olduğu yerde sefalet olamaz." diyen Menderes, CHP iktidarlarında temel hak ve özgürlüklere getirilen kısıtlamalara da karşı çıkmıştır:
"Vatandaşın, Söz, Fikir ve Vicdan Hürriyeti, Demokrasinin temelini teşkil eder. Bir memlekette demokrasi vardır diyebilmek için de bu hürriyetin her türlü tehditten masun olması şarttır. Bu hürriyetlerin tehdit altında bulunması veya bulunabileceği korkusunun kalplerde hakim olması, kanunlarda yazılı olanlar ne olursa olsun o memlekette demokrasinin yer bulmamış olmasının şaşmaz delilidir…” (Demokrasinin temelleri, Adnan Menderes, Vatan Gazetesi, 22 Haziran 1946.)
1923-1950 döneminde söz, fikir ve vicdan hürriyetinden bahsetmek, özel teşebbüste bulunmak mümkün değildi. Bunlardan bahsetmek ve yapmak yasaklar listesindeydi. Bırakınız üretim yapmayı, hele ihracat yapmayı, bir şehirden diğerine mal götürmek bile zordu. Jandarma her şeydi. Geliri olmayandan vergi toplanır, vermeyenlere ceza yağardı. İslâmiyet zümrüdü anka kuşuna dönmüştü, adı var kendisi yoktu. Kur’ân bile toplatılan kitaplar arasındaydı. Müslüman’ın dinini öğrenmesi, anlaması, yaşaması yasaktı…
1950’ye kadar, köylere fazla bir şeyler götürülmediği için, köylüler, çiftçiler kentlere gelmeye başladılar. Onların çocukları da okumaya, meslek sahibi olmaya ve siyasete girmeye başladılar. ”Öküz Anadolulular” çiftçilik ve askerlik dışında da iş yapmaya başladılar. Milleti sürü sayan zihniyet bundan rahatsız olmaya başladı. Demokrat Parti iktidarı, ayrıcalıklı zümreye ve çocuklarına rezerve edilmiş mevki ve makamları ‘Hasolar’, ‘Memolar’ veya ‘ağzı çorba kokanlar’la paylaştırmaya başladı. 1950’lerde halkın; CHP’lilerin DP’lileri kast ederek;” Ne yani ülkeyi Hasolar, Memolar mı yönetecek” sözünü affetmeyip DP’yi büyük bir güçle iktidara getirmeleri buna bir misaldir. Halk kendine değer verenlere her zaman destek olmuş onları baş tacı yapmış ve yapmaya da devam etmektedir.
Cumhuriyet geçmişimize baktığımızda elit zümre her zaman kendini hissettirmiş, halkına hep tepeden bakan bu zümrenin, kendi dünya görüşü ve hayat biçimine uymayan, demokratik yollarla iktidar olmuş hükümetleri darbelerle yıkmışlardır.
14 Mayıs 1950’de ‘Yeter söz milletindir’ diyerek, milleti ile  bütünleşen, Adnan Menderes’in Demokrat Partisi 69’a karşı 408 milletvekili çıkararak, CHP’ye tarihi bir ders verdi. Bu öyle bir dersti ki, milleti hor gören, ona “Öküz Anadolulular” gözüyle bakan CHP zihniyeti  bir daha tek başına iktidar yüzü görmedi.
Artık millet söz sahibiydi. Millet söz sahibi olduğu için de, yıllar yılı onun rağmına yapılan icraatlara son veriliyor, milletin istediği işler yapılmaya başlıyordu.
Yıllardan beri millete karşı yürütülen dinî baskılar, dine yönelik yasak ve engellemeler DP gelince son buluyordu. Menderes hükümeti daha ilk ayında 18 yıllık aslına uygun olarak okutulması yasaklanan ezana hürriyetini veriyor, ezan serbest bırakılıyordu. İktidarın iki ayı dolmadan da radyoda dinî program yasağı kaldırılmış ve haftada iki gün Kur’ân okunmasına başlanmıştı.
Başbakan Adnan Menderes’in dine ve dindarlara tavrı ise açık ve kesin idi. Daha 1951’de “irtica” iddiasıyla dindarlara baskı yapılmasının hesabını kuranlara karşı, “DP, vicdan hürriyetine riayet edeceğini beş yıl evvel programıyla millete vaad etmiştir” cevabını veriyordu. “Türk Milleti Müslümandır ve Müslüman olarak kalacaktır. Evvela kendine ve gelecek nesillere dinini telkin, onun esasını ve kaidelerini öğrenmesi, ebediyen Müslüman kalmasının münakaşa götürmez bir şartıdır” diyen Menderes’ti. Bunun için, ezanın aslına çevrilmesine sebep olduğu için Menderes, Bediüzzaman’ın ifadesiyle “İslâm kahramanıdır.” Çünkü, ezanın hikmeti sadece Müslümanları namaza çağırmak değildir. Onun yanında bütün insanlık namına, insanlığın ve kâinatın yaradılışının büyük neticesi olan tevhid ve rububiyete karşı, ubudiyetin izahına vesiledir. Bunun yerini de ezandaki mübarek ifadelerden başka hiçbir şey tutamaz.
Menderes devri, demokrasi, hürriyet ve dini inkişaf devri olduğu kadar, fakirlikten kurtuluşun diğer bir adıydı…
Anadolu köylüsünün şartlarını, tarım ekonomisine dayanan Türkiye’de toprağın, toprakta çalışan insanın durumunu çok iyi bilen Menderes, bu ülkenin fakir tabakalarının, köylüsünün, şehirlisinin, kasketli, çarıklı, poturlu, ve şalvarlıların hayat şartlarını çok iyi bildiği için, çok kısa zamanda Türkiye gerçeğini, tepeden görüldüğü gibi değil, tabanda yaşandığı gibi çok iyi kavrayabilmiştir. Türkiye’de hürriyet içinde refah, demokrasi içinde medeniyet mücadelesini yapmanın imkân dahilinde olduğunu göstermiş bir iktidarın parlak başbakanıdır.
Anadolu köylüsünün şartlarını, tarım ekonomisine dayanan Türkiye’de toprağın, toprakta çalışan insanın durumunu çok iyi bilen Menderes, bu ülkenin fakir tabakalarının, köylüsünün, şehirlisinin, kasketli, çarıklı, poturlu ve şalvarlıların hayat şartlarını çok iyi bildiği için, çok kısa zamanda Türkiye gerçeğini, tepeden görüldüğü gibi değil, tabanda yaşandığı gibi çok iyi kavrayabilmiştir. Türkiye’de hürriyet içinde refah, demokrasi içinde medeniyet mücadelesini yapmanın imkân dahilinde olduğunu göstermiş bir iktidarın parlak başbakanıdır.
Menderes dönemi gerçeğinin rakamlardaki ifadesi ise gözler kamaştırıyordu. Cumhuriyetin ilk 27 yılında en fazla yüzde 3’lerde ve genel ortalama yüzde 2’lerde kalan büyüme hızı, DP ile birlikte yüzde 12’lere fırlamıştı. Ülke, CHP’nin 20 senede getirdiği yere, DP’nin dört senesinde gelmişti. Bu devirde ülke çapında bir imar ihtilâli yaşanıyordu. Tarım ve sanayide, eğitimde, sağlıkta büyük yatırımlar, temel altyapı yatırımları yapılıyordu. Büyük hidroelektrik santralleri, liman inşaatları, sulama tesisleri, şehir içinde, şehirler arasında, köylerde karayolu yapımına bu dönemde büyük önem verilmiştir. Köylü cebine para girince, yapılan yollarla şehre, kasabaya giderek sosyal ve ekonomik hayatında olumlu değişiklikler yaşamıştır.
Tek parti devrinin bir iki göstermelik barajına karşılık, Menderes Türkiye’ye 42 yeni baraj hediye etmiştir. (Geniş bilgi: Demokrat Partinin İktisat Politikası [1950-1954] Mehmet Abidin Kartal, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Master Tezi, İstanbul-2000)
Adnan Menderes’in, DP’si Türk tarihinde, köylerdeki fakirlik ve cehalet fasit dairesini kırmayı başarmış ilk siyasî partidir. Uyguladığı ekonomi politikası sonucu kalkınma hamlesini köylere kadar götürebilmiş en başarılı ilk Türk hükümetidir.
Bu başarılı hükümet bazı çevrelerce hazmedilemedi. 27 Mayıs 1960’da Başkanlığını Orgeneral Cemal Gürsel’in yaptığı Millî Birlik Komitesi, Demokrat Parti iktidarını devirip yönetime el koydu.
İhtilâlden sonra ABD Cumhurbaşkanı Dwight Eisenhower’in, MBK başkanı, Devlet başkanı, Başbakan ve Millî Savunma Bakanı Cemal Gürsel’e hareketten duyduğu memnuniyeti bildiren bir dostluk ve kutlama mesajı göndermesi düşündürücüydü… Yine ABD’nin ihtilâlden kısa bir süre sonra, Türkiye’ye 400 milyon dolarlık yardımda bulunması da, ihtilâldeki CIA parmağı ise 21 Ocak 1972 tarihli The Daily Telegraph’ta açıklanacaktı. O günkü Türk hükümetinin bu iddiayı yalanlayacağı yerde, ilgili gazete nüshasının yurda girişini yasaklaması ise, bu açıklama karşısında tereddüde mahal bırakmıyordu…
Diğer taraftan, Sovyetler Birliği de Menderes yönetiminden memnun değildi. Sovyetlerin Türkiye üzerindeki emelleri 1940’ların ortalarında dile getirilmişti ve Türkiye’nin 1952’ de NATO’ya dahil olması bu emelleri suya düşürmüştü. Yurttaki komünist faaliyetlere set çekilmesi, Moskova’nın hoşuna gitmiyordu. 1957 seçimleri sırasında Moskova Radyosu Türk halkını CHP’ye oy vermeye çağırmıştı. Komünist Bizim Radyo da, ihtilâli “27 Mayıs hareketi Bayar-Menderes faşist diktatörlüğünü devirdi” diye haber veriyordu.
1946 devalüasyonu ve ikinci dünya savaşı bunalımında “yön arayışı” ile iyice bunalan Türkiye, dışarıdaki yerleşik yapının içeride türetmeye başladığı “burjuva sınıfına” ve onların uzantısı olan siyaset adamlarına teslim oluyordu... 1950-1960 arasında “kendini bu yapıdan” kurtarmayı deneyen Menderes ve ekibi, Türkiye’yi bu kalıptan çıkarmayı denese de “içerideki taşeronların tahrikleri” ve dış odakların “tezgahı” ile başarılı on altın yıl sonunda askeri darbe ile darağacında  linç edildiler... Aynı durum 1960’tan 1977’lere kadar devam etti. Ekonominin kanını emen imtiyazlı yapı palazlandı, halkın varlıkları transfer edildi. 1977-1980 arasında “Türkiye’de başlayan fikri ve maddi” kıpırdanmaya izin verilemezdi, 1980’de yine aynı çark çalıştı ve 1960’da Türkiye’yi “asker süngüsüyle” tuzağa yeniden çeken düzen , bu sefer yine aynı yola başvurdu. 1980-2003 arası yöntemin “sadeleştiğini” fakat 28 Şubat ve elektronik darbe denemeleri dahil yapının aynen çalıştığını gördük. Sistemin özü hep aynıydı; “dışarıdaki düzen-içerideki taşeronlar-medya ile meydana getirilen sanal kamuoyu” gibi unsurlar el ele vererek, askeri de kullanarak, bu devletin asıl sahiplerinin önünü kesmek, Türkiye’ye diz çökertmek…
2003 bu yapının yıkılmaya başladığı, Türkiye’nin bu tuzaktan çıkmaya başladığı sürecin başlangıcı. Çıkış bir günde olmadı hatta 2008’de IMF ile bağ kopana kadar eski ağırlık ve “askeri darbe dahil birçok deneme hayata geçmese de, yaşandı”! eski model  ve uzantıları kanımızı emmeye devam etti!
Bütün bu süreçte özellikle 1946-2003 arasında Türkiye ekonomisi asla Yiğit Bulut’un ifadesiyle “üretim-bilgi-vizyon temelli” olmadı. Montaj endüstrisine dayanan sanal üretim ve arkasında “dağ gibi faiz ile” halkın varlıklarını emen bir yapı sürekli çalıştı.
Ülkemizde  zaman zaman meydana gelen müdahalelerin, kanlı terör olaylarının, her türlü vesayetin arka plandaki amacı “dağ gibi faiz ile” halkın varlıklarını emmeye  devam eden yapının devamlılığını sağlamaktır.
1950-1960 arasında ekonomide neler yapıldığın ‘Darağacı – Demokrasi Kahramanı Menderes’ kitabımda  geniş bir şekilde yazdım... Menderes “ekonomiyi” ayağa kaldırmış, milletin cebine para girmesine, refahtan pay almasına, insanca yaşamasına sebep olmuştur. 1946 sonrası “teslim alınan” dinamikleri “özgürleştirme-millileştirme” yolunu seçmiş bundan dolayı küresel güçler ve onların içerdeki taşeronları tarafından “istenmeyen adam” ilan edilmişti! 1958’de ilk küresel darbeyi yedi ve Menderes hükümeti, IMF ve Dünya Bankası’nın dayatmasını kabul ederek 4 Ağustos tarihinde istikrar önlemlerini açıklayarak doları 2.80 TL’den 9 TL’ye çıkardı... 4 sene boyunca Dünya Bankası dayatmalarına direnen Menderes 1958’de teslim olmak zorunda kaldı ve 1960’ın da yolu açılmış oldu. Ülkeyi sömüren küresel güçler ve içerdeki taşeronlar milletin zenginleşmesini, ülkenin kalkınmasını istemiyorlardı. Fikir, inanç ve teşebbüs özgürlükleri ortamında, milletinin zenginleşmesi  ve kalkınma yolunda aldığı kararlarda ısrarı, 27 Mayıs 1960 ihtilali ile milletin iradesini hançerleyenler hainler tarafından,  Menderes’in  hayatının Darağacında sona ermesine sebep oluyordu.
‘Darağacı – Demokrasi Kahramanı Menderes’ kitabımda Adnan Menderes’in hayatını ve yaşananları son arşiv bilgileri, belgeleri  ve aktüel gelişmeler ışığında yazmaya çalıştım. Başbakanlık Yassıada belgelerini tek tek tasnif edilerek kamunun hizmetine 2006 yılında sundu. Bu belgeler bilhassa 27 Mayıs darbesinin öncesi ve sonrasını aydınlatıyor. Bu belgeler dikkate alınmadan yazılan Adnan Menderes hakkındaki araştırmalar geçerliliğini kaybetmektedir. Çalışmamız bu belgeler ışığında yapılmıştır.
2000 yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkiye Cumhuriyeti Ana Bilim Dalında ‘Demokrat Partinin İktisat Politikası (1950-1954) ‘ konulu tezi hazırlayarak Yüksek lisans yaptım. Bu tezi hazırlarken Adnan Menderes ve Demokrat Parti hakkında geniş bir arşiv, kitap, gazete araştırması çalışması içinde bulundum. Kitabın şekillenmesinde bu çalışmaların çok faydası oldu.
27 Mayıs 1960 darbesi, tarihe kara bir leke olarak geçti. Dönemin Başbakanı Merhum Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan, bu darbenin ardından idam edildiler. Onların darbeye giden süreçte ve darbenin ardından kaleme aldıkları sözler, ailelerine ve siyasetçi arkadaşlarına gönderdikleri mektup ve telgraflara yansıdı. Merhum Adnan Menderes'in idam edilmeden önce cuntacılara yazdığı mektup yıllarca çok konuşuldu. Peki Adnan Menderes idamından önce cuntacılara yazdığı mektupta hangi ifadeleri kullandı?
Merhum Adnan Menderes, idam edilmeden önce cuntacılara hitaben yazdığı mektupta onlara dargın olmadığını belirtiyor. Menderes, mektubunda şu ifadelere yer veriyordu:
"Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki 'Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir.' İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz?Şunu da söyleyeyim ki milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950'de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes'in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Buna rağmen duam sizlerle beraberdir."
Menderes’in infazının öğleden sonra saat 14:26’da tamamlanmasından sonra, bir fırtına koptu, gelen gök gürültüsünün ardından yağan şiddetli yağmur, herkese kendisini ülkesine adamış bir büyük devlet adamının tertemiz ruhunun rahmeti olduğunu düşündürdü.
1960’dan bu yana bu milletin değerlerini yok sayanları, onları sürü sayanları, onları sömürenleri, Menderes’in yolunda olanlar takip etmektedirler. Takip edenlerin zaman zaman yolları kesildi ve kesilmeye çalışılıyor. Bugün de yaşadığımız olaylar bunu bütün açıklığıyla gösteriyor.  Menderes ne demişti, “Yeter! Söz milletin!” dedi. Ezanı aslına çevirdi. Milleti sürü olmaktan kurtardı. Milletle devleti barıştırdı. Sen misin millete gücünü ve asaletini hatırlatan! Sen misin sözün millette olduğunu söyleyen! Sen misin ezanı aslına çeviren! Haydi darağacına! Senin asıl suçun, bu ülkede millete millet olduğunu hatırlatmak ve ona özgüven aşılamaktır. Onun sevgisini kazanmaktır. 
Aslında asılan Adnan Menderes değildi. 
Asılan milletin gücüydü. 
Asılan milletin değerleriydi. 
Asılan milletin ta kendisiydi. 
Ülkemizde zaman zaman perde arkasında aynı senaryo uygulanmaya çalışılıyor.
Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan, 17-25 Aralık 2013’te yargı içindeki bir çetenin Emniyet’teki bir grupla birlikte, hükümete ve şahsına yönelik darbe hazırlığı içinde olduğunu ifade ederek, bu çeteyi ‘Tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet’ olarak tanımlıyordu.
15 Temmuz 2016 tavanın ihanetini bu milletin hepsi gördü. Bütün millet, bütün medya, bütün partiler, bütün sivil örgütler, Erdoğan’ın söylediği gerçekleri gözleri ile görmüşlerdir ve tepkilerini göstermişlerdir. Bu ülkemizde birlik ve kardeşliğin tesisi açısından, demokrasinin değerinin anlaşılması açısından çok önemlidir.
15 Temmuz gecesinde bu aziz milletin ortaya koyduğu mücadeleyi ve verilen şehitleri Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı ruhu ile birlikte yan yana yazacaktır. 15 Temmuz  darbesi durdurulmasaydı Türkiye emperyalizme teslim edilecek, bir Irak, bir Suriye olacaktık. 15 Temmuz 2016 gecesinde millî irade ayağa kalktı. Küresel taşeron FTÖ çetesinin darbe girişimini millet dik durarak, eğilmeyerek önledi. 15 Temmuz 2016 da millet ‘Menderes’i astınız, Özal’ı zehirlediniz, Erdoğan’ı yedirmeyiz diyordu.’
Darbelerin hedefi, Milletin iradesinin önünü kesmek. Milli iradenin tecelli etmesini engellemek. Millet olarak bu oyunları bozmamız gerekiyor. 15 Temmuzda bu millet  canını vererek bu son oyunu bozmuştur. Biz milletiz, Türkiye’yi darbeye, teröre yedirmeyiz demiştir. Bu oyunları bozmak için Darağacında bir Başbakanı şehit verdiğimizi unutmamalıyız… Millet Menderes’te, Özal’da yaptığı hatayı 15 Temmuz darbe girişiminde yapmadı. Başkomutanının etrafından tek yürek, tek bilek oldu. Darbeye karşı sonuç, dik duran milletin başarısıdır ve çok değerlidir. Milletimiz demokrasiye, millî iradeye ölümüne sahip çıkmıştır. Bu başarı hikâyesinin kahramanı milletimizin her bir ferdidir.
15 Temmuz hain Fetö örgütü darbe girişiminden sonra, kripto Fetö’cülerin masum insanlara çamur atması sonucu mağduriyetlerin yaşanmaya başlanması da olayın diğer bir yönü,  Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle, ‘at izi, it izine karıştırıldı.’ Bu duruma hükümetin kalıcı çözüm getirmesi  sosyal barışın tesisi açısından elzemdir. Hainler ülkemizde emellerine ulaşmak için kaos ortamının devam etmesini istiyorlar. Devletle millet arasında sosyal barışı baltalamak için mağduriyetlerin devam etmesini istiyorlar. Mağduriyetlerin devam etmesi hainlerin, ekmelerine yağ sürüyor.
Siyasi tarihimizdeki acı olayların yaşanmaması için, yeni Mendereslerin önünün kesilmemesi için, halkın demokrasiyi kararlı ve şuurlu bir şekilde savunması, müdahalelere, darbelere, teröre, her türlü vesayete de teslim olmaması gerekiyor. Demokrasinin temeli, sözde, kararda milletindir. Millet seçtiklerine sahip çıkmalıdır. İdareciler milletin hizmetkarıdır. Devlet millete hizmet için vardır.
Gönüllerde, omuzlarda, milletin bağrındaki Menderes kimdir?  Onu yoğurup yetiştiren nedenleri bilmeden,  Adnan Menderesi tanımak mümkün değildir. Milletle devleti barıştıran, milleti sürü olmaktan kurtararak devletin kapılarını onlara sonuna kadar açan, ona gerçek değeri veren ve  onun ayağına  maddi manevi her türlü hizmeti götüren, milletini ezanı buluşturan, bunun için Asrın Müceddidi tarafından, ‘İslam Kahramanı’  diye tesmiye edilen Adnan Menderes’i ‘Darağacı – Demokrasi Kahramanı Menderes’ adlı kitabımda,  sizleri baş başa bırakıyorum… Adım adım Menderesi tanıyalım… Çocuklarımıza, gençlerimize tanıtalım.
Kitaptan bazı başlıklar…
Yetim Adnan, Milli Mücadeleye Katkısı, Atatürk’le Tanışma, Başvekil Adnan Menderes, Adnan Menderes’in Kişiliği, Ezanın Aslına Çevrilmesi, Bağdat Paktı, Menderes İmamı Azamın Türbesinde Neler Düşündü, 6-7 Eylül olayları kimin işi?, Menderes dönemi ekonomi politikaları,  İstanbul’un imarı, Menderes’in Acısına dayanamayan imam, Dokuz subay olayı, Ankara’ya mabetsiz  şehir denirdi, Adnan Menderes’in Kahraman Milletvekili, Gıyaseddin Emre, Londra’da Yaşanan Uçak Kazası, Menderes’in üç aşkı, Adnan Menderes ve Bediüzzaman,  Menderes Neden  Demokrasi ve İslam kahramanı, Prof. Dr. Cevat Akşit Hocanın Menderes’i Ziyareti, 27 Mayıs’ta  C.H.P Öğrencileri Kullandı, Cemal Gürsel’in Sansürlenen Mektubu, Yassı ada Gerçeği….

DARAĞACI: DEMOKRASİ KAHRAMANI MENDERES, MEHMET ABİDİN KARTAL 

KİTABIN ARKA KAPAK YAZISI
Anadolu köylüsünün şartlarını, tarım ekonomisine dayanan Türkiye’de toprağın, toprakta çalışan insanın durumunu çok iyi bilen Menderes, bu ülkenin fakir tabakalarının, köylüsünün, şehirlisinin, kasketli, çarıklı, poturlu ve şalvarlıların hayat şartlarını çok iyi bildiği için, çok kısa zamanda Türkiye gerçeğini, tepeden görüldüğü gibi değil, tabanda yaşandığı gibi çok iyi kavrayabilmiştir. Türkiye’de hürriyet içinde refah, demokrasi içinde medeniyet mücadelesini yapmanın imkân dahilinde olduğunu göstermiş bir iktidarın parlak başbakanıdır.
27 Mayıs 1960’ta kalkınmaya, özgürlüklere, millete dur denilmişti. 
27 Mayıs, istikrarlı ve sağlıklı bir siyasi bünyenin gelişmesine, güçlü, rasyonel ve çevik bir devlet cihazının kurumlaşmasına engel olmuştur. Demokrasiyi tahrip etmiş, siyasî kimlikleri yok etmiş ve sivil siyasi aktörlere duyulan güveni mesnetsiz bırakmıştır. Sürekli düşmanlardan bahsetmek, topluma korku salmak geleneği de 27 Mayıs’ın bakiyesidir.
Neydi Menderes’in suçu? Menderes geldi, “Yeter! Söz milletin!” dedi. Sen misin millete gücünü ve asaletini hatırlatan?!. Sen misin sözün millette olduğunu söyleyen?!. Haydi darağacına! Senin asıl suçun, bu ülkede millete millet olduğunu hatırlatmak ve ona özgüven aşılamaktır. Onun sevgisini kazanmaktır. Bebek-Köpek davası mı? Bunlar prosedür gereği. Hani, “Siz asın, gerekçesi arkadan gelir” misali. Aslında asılan Adnan Menderes değildi. Asılan milletin gücüydü. Asılan milletin değerleriydi. Asılan milletin ta kendisiydi.