Kontr-Gerilla etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kontr-Gerilla etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ağustos 2019 Pazartesi

1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler. BÖLÜM 30

1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler. BÖLÜM 30




Ek 46

Sorgu Evresi Sonunda Hukuki Durumum Hakkında İstanbul, 5 Şubat 1974
1. Ordu Komutanlığı, 3 No.lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi Başkanlığına,
Sanık: M. Talat Turhan
Konusu: Sorgu Evresi Sonunda Hukuki Durumumu.

Konunun eleştirisi:

I. Bölüm:

1- 17 Ocak 1974 tarihinde yapılan duruşmada, dava dosyasının, dizi pusulası, Sahife: 16. Sıra No: 314 ve 315’te bulunan, bir “Güvenlik Örgütü”nün öz
yapısının somut örneği olan ve “Hukuk Devleti” kavramını temelinden sarsacak nitelikteki bir belgesinden söz ederek, bu belgede imzası bulunan kişiyi ve
örgütü, ispata çağırdım. Bu beyanlarım duruşma tutanağına bütünü ile yansımamıştı.

Gerçekte bu belge, 12 Mart sonrası uygulaması içinde, “Devlet Benim” diyebilen anlayışın ulusal bir güvenlik örgütümüzün bir bölümünü, kendi çıkarları
doğrultusunda, birtakım kişi ve güçlerce kullanıldığının açık bir kanıtı olduğu kadar, şahsımda idarenin, yargı alanına sorumsuz bir saldırısını göstermesi
yönünden, tarihsel bir niteliği vardır. Tabii bu meyanda, nasıl bir tertibin kurbanı olarak, yetkisiz ve sorumsuz organların direktifi ile, huzurunuza sanık olarak
getirilmemi belirtmesi nedeni ile de benim için özel bir anlam taşımaktadır.
Belgenin varlığını çok önceden biliyordum. Hatta kimlerin ağır baskı ve zorlamaları sonunda, imza sahibinin, o günlerin koşulları içinde, belki de vicdanı
ürpererek, bu tertibe sokulmak zorunda kaldığından da haberim vardı.
Daha önemlisi, tertipçilerin iğrenç iktidar arzularına ulaşmak için, sürdürdükleri entrikalar devam ediyor ve bunların yansıması beni ister Kontr-Gerilla ister
Selimiye bodrumundaki hücreler, ister hapishane koğuşu olsun buluyordu.
2- Bugün bu iğrenç oyunun oyuncularının canlarına ot tıkıldığı yeni ve demokratik bir döneme ulaşmış olmasının huzuru içinde, geriye baktığımda, entrika elebaşılarının tasfiye edildiğini de görüyorum. Bu çok değişken politik ortam içinde, ortamın koşullarına sıkı sıkıya bağlı olarak sahneye konan Bomba
Davası, yeni bir evreye ulaşmıştır.
O halde Devletin en önemli bir “Güvenlik Örgütü”nün beni açıkça suçlayan yazısı karşısında, bunun ispatını istemek sanıkların en doğal hakkı değil midir?
3- Bu istemi bu kadar tok sesle belirtebilmemin tek nedeni, suçsuz olmanın bana vermiş olduğu cür’et ve cesarettir.
Çünkü; bu belgedeki suçlamaları var olmaksızın önünüze getirebilecek kadar şebekeleşen entrika güçleri ve çeteleri inlerine çekilmişlerdir bugün.
Ve çünkü; Yüksek Mahkemeniz, böyle bir hukuka saldırı niteliğinden olan bir isteme itibar etmeyecek kadar, hak ve hukuk kavramlarına saygılı olduğunu, o
belgede suçlanan altı kişiyi salıvermekle göstermiş bulunmaktadır.
4- Bu dilekçe, bir tahliye istemi dilekçesi değildir. Suçsuz bir kişi benim anlayışıma göre, hakkını istemez, ona hakkı verilir. Böyle bir durumda Yüksek
Mahkemenizin yetkileri arasında bulunan re’sen tahliye müessesesinin harekete geçirilmesi gerekir. Koşullar elverdiğinde, bu yolla hakkımın verildiğini görmek
benim tercihlerim arasındadır. Bu nedenle bu güne kadar tahliye isteminde bulunmadım ve aynı istemde bulunmak isteyen değerli avukatlarıma da karşı
çıktım.
5- O halde bu dilekçe ile ne yapmak istemekteyim? Bu dilekçe, mahkemeye sunmayı arzuladığım “Talat Turhan Dosyası”nın bir bölümünü kapsayan
eleştirilerden oluşmaktadır.
6- Duruşma evreleri içinde Savunma Evresi, olduğunu da biliyorum elbette. Beni bu ön çalışmaya yönelten etken, suçsuzluğumu kanıtlamak çabası da değildir.
Suçsuzluğumun belgesi, mahkeme dosyası’nda duruyor. İdari bir organın tutuklama yetkisini kendisinde görebildiği bir ortamda, bir insana sanık demek
dahi hukukun bütün kuralları ile ters düşmesi bir yana, kamu vicdanını da rencide etmesi gerekir.
Bu nedenle yetkisi olmayan bir örgütün emri ile beni mahkeme önüne getiren herkes bana yapılan tertiplerin sorumluları ve suçlularıdır. Bunlardan yaşadığım
dönemde hesap sorulmasa bile, şimdiden tarihin sanık sandalyesine oturduklarını görüyorum. 

Çünkü:

Ahlak, vicdan ve yasadışı yöntemlerle vatandaşlarına tertipler hazırlayanların, devlet kadroları içinde bulunmaları, bir yandan bürokrasiyi kanserleştirirken, bir
yandan da vatandaşın, en kutsal kavramlara inancasını yitirebilir. İnançları yitirilen toplumlarda, anarşinin filizlenmesinden daha doğal bir oluşum
düşünülemez.

7- “Talat Turhan Dosyası”nı ilk kez ben hazırlamıyorum. Hukuk katında bunun sorumlusu Askeri Savcı Nevzat Çizmeci’dir. Çizmeci, Dizi Pusulasısında açtığı
davanın adını koyarken kendini ele veriyor. Şöyle ki: “Dizi Pusulası, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı 1973/5-79 Sayılı, Talat Turhan ve diğer
bir kısım sanıkla ilgili dava dosyasının dizi pusulasıdır.” Başlığını taşımaktadır.
Evet başlık aynen böyle. Yani Askeri Savcı Nevzat Çiçmeci’ye göre, terazinin bir kefesinde Talat Turhan vardır, diğer kefesinde diğer sanıklar.
Bu Sayın Savcının, hukuk dışı angajmanları içinde başta meslektaşları vardır. Ve onlar dün aynı anlayışla 27 Mayısçı’lara hizmet sunmuşlardı. Bu anlayışın
sonucu olarak 1960’larda Yassıada’ya Tünel Kazdırma suçunun yaratıcıları olarak birçok insanı aylarca zulüm içinde yaşatmışlardı. Devir değişmiş, hizmet
anlayışlarını hemen yeni devre uydurup, Sabotaj-Bomba Davaları ve bu meyanda Boğaz Köprüsü provokasyonunun mimarı oldular. Böylece, bir kısım
kişilerin iktidar hırslarına hizmeti marifet sayan bu kişilerin bütün bunları hukuk adına yapmalarının üzerinde uzun uzun düşünülmelidir. Yaptıkları hizmete
karşılık emir aldıkları kimselerden bekledikleri karşılık sadece İstanbul’da kalmaktır. Nitekim öyle olmuştur da… Biz bu nitelikte bulunan kişilerin yargı
kadroları içine dek sızmış olduğunu yaşamımızla idrak etmenin kuşkusu içinde bulunuyoruz.
8- Kutsal kişi hak ve dokunulmazlığının gereği olarak, Anayasal haklarımdan yararlanarak ve güvencemi yitirmeksizin bugüne kadar her makama başvurdum.
İşkence gördüğümü, yapan ve yaptıranların eylemlerini, işkence yerini, işkence yapanların isimlerini açıkladım. Bu tertiplerin içinde gördüğüm Askeri Savcı
Nevzat Çizmeci’yi iki kez intinkâf’a davet ettim. Çizmeci her seferinde iddianamesinin tek dayanağı olan ifadelerin, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde,
kanuni koşullar içinde alındığını iddia etti.
Ama, Türkiye’nin politik koşulları, onun ve hizmetinde olduğu çevrelerin planları doğrultusunda gelişmedi. Bir gün geldi, aynı Savcı “Emniyet beyanının tam
anlamı ile doğru olduğu şeklinde kendimizi angaje etmek istemeyiz. Yalnız Emniyet ifadesinin serbest iradesi mahsulü olduğunu beyan ediyoruz.” (Duruşma
Tutanağı Sahife 303)

Askeri Savcı Nevzat Çizmeci’nin bu beyanı anlamlıdır. 39. duruşma günü tam aksini söylediği halde, 40. duruşma gününde bu geri dönüşün nedenleri olsa
gerektir. Elbette var. Askeri Savcı suçluların telaşı içinde bu ihtiyacı duymak durumundadır. Günlerden Perşembe, takvim 18 Ekim 1973’ü göstermektedir.
Seçim sonuçları alınmıştır ve onun umduğu dağlara kar yağmıştır. Ve artık Çizmeci “Emniyet ifadelerine angaje olmak istememek” durumundadır.
O halde, iddianamenin dayanağını kendi eliyle çekerek çökerten Askeri Savcıyı mazur mu görmeliyiz? Hayır. O, hukuka entrika sokmanın telaşı içinde
çırpınmaktadır artık ve bu nedenle de atandığı Gelibolu’ya gitmek yerine kendini daha güvenli hissedebileceği bir göreve atanmanın yolunu bulmuştur.
9- Şimdi, kendisini ilk kez istinkaf’a davet etmemin nedeni olan, iddiası hi- lafına emniyet müdürlüğünde değil, yasadışı bir gizli örgüt olan Kontr-Gerilla’da veya
MİT’te ifade verdiğimi kanıtlayan belgeden birkaç satır alarak onu yalanlayayım ve malzemesinin hukuki olmadığını kanıtlayayım. (madde-4 gerek İstanbul ve
gerek Ankara’da yakalanacak, bu şahısların, her türlü ihtilattan men edilerek üzerlerinin, ikamet ve işyerlerinin sıkı bir aramaya tabi tutularak, suç delilleri teşkil edebilecek vesaikle birlikte ivedilikle büromuza sevklerine müsaadelerinizi emirlerinize arzederim.) “Dizi Pusulası. Sahife 16, Sıra No: 314-315’deki belgeye
bakınız. (Ek-1)
Tabii bu belgenin başlığı Milli Emniyet İstanbul Bölgesi Başkanlığı olunca, Talat Turhan’ın sevkedildiği büronun da Milli Emniyet Sorgulama Bürosu olduğu ortaya
çıkar ki; 8 Haziran 1973 tarihinde Yüksek Mahkemenize sunduğum ve gereği için gönderildiği İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığınca sonuçlandırılmayan dilekçem
ve 12 Haziran 1973 günü, gereği için Başbakanlık’a, bilgi için Genel Kurmay Başkanlığı’na sunduğum dilekçelerimde ben de aynı iddiayı tekrarlıyordum.
Ayrıca, 2 Ekim 1973 tarihinde verdiğim bir dilekçede de eski Sıkıyönetim Komutanının bir dergi ve gazetede çıkan beyanlarını tanık göstererek gayri
meşru bir sorgulama yöntemi ve işkence gördüğümü belirttim.
Böylece yetkisiz kurulların, her türlü insani, ahlaki, vicdani ve hukuki değerlere itibar etmeksizin, iğrenç yöntemlerle düzdükleri senaryolara göre, seçtikleri
kurbanlarına verdirttikleri rol doğrultusunda ikrarnameler imzalattıklarını ve bunun tahkikini (bir parlamento komisyonu kurularak) istedim.
Gerçekte dosyada benimle ilgili bu MİT belgesi var oldukça benim tüm çabalarıma gerek bile yoktu. Ama, amacım işkencecileri ve onların hamilerini
sergilemekti.
10- Evet, Talat Turhan’ın sorgusu Milli İstihbarat İstanbul Bölgesi Daire Başkanlığı’nın Erenköy Bürosu’nda (Faik Türün’ün deyimiyle Anadolu Yakası’nda
kiralanmış bir köşkte) yapılmıştır. Bu nedenle “Dizi Pusulası” Sahife 16, Sıra No. 314-315’deki belge doğrudur. Doğru olmayan uygulamanın tarzıdır. Çünkü bina
Milli Emniyetindir ama, orada icra-i san’at eden işkenceciler ilk kademede Gn. Memduh Ünlütürk’e, daha sonra da Gn. Faik Türün’e bağlı olarak devletin bütün
güçlerini belli bir amaca yönelik kullanmaktadırlar. Görünürde bu amaç, birtakım tutucu ve çıkarcı güçler ve onların yan destekleriyle bütünleşmiş olarak Sunay-
Tağmaç ikilisinin iktidar hırsları ve Dünya görüşlerine göre düzenin iç ve dış egemen güçlerin isteği doğrultusuna getirilmesi idi.
11- Şimdi, Askeri Savcı Nevzat Çizmeci’den soruyorum: Cumhuriyet yasalarının koruyucusu yükümlülüğü ile görevli olduğu halde ve 644 Sayılı, Milli İstihbarat
Teşkilatı yasasına göre, bu örgütün sorgulama yapmak yetkisi ve hakkı olmadığı, yasa emri iken, bu davayı, belli yöntemlerle Kontr-Gerilla, denilen gizli bir örgütçe alınan gayri meşru ifadelere göre nasıl açabilmiştir. (K. Gerilla için 6 Aralık 1973 tarihli dilekçeme bakınız.)
Aynı soruyu, hukuk, adalet, hukuk devleti, demokrasi kavramlarına sahip çıkan Melen’ler, Talu’lar başta olmak üzere sorumluluğu üzerinde taşıması gereken
tüm yetkili kişilere yöneltiyorum.

Sorun bir kişinin, yüz kişinin, bin kişinin hakkının verilmesi ya da verilmemesi “4” olmaktan çıkmış. Devletin var olması, ya da yok olması niteliğine dönüşmüştür.
En kutsal kavramların temeline dinamit koyanların maskeleri düşürülmeli ve bu adamlardan devlet kadroları arındırılmalıdır.
12- Böylece dilekçemin ana amacını açıklamış bulunmaktayım. Şimdi de yasadışı yöntemlerle oluşturulmuş Askeri Savcı Nevzat Çizmeci’nin
iddianamesinde bulunan tüm suçlamaların kaynağını teşkil eden ifadelerin incelenmesini kapsayan incelememi sunacağım. Bu sunuş sonunda Yüksek
Heyetinizin, daha sorgu evresi sonunda, benimle ilgili tüm suçlamaların kaldırıldığını, bir daha müşahade etmek imkanını bulmuş olacağını sanıyorum.
a- Sorgumda davaya dahil edilen kişilerden tanıdıklarımla olan ilişkilerimi, Duruşma Tutanağı Sahife 33, 36 ve 47’de açıklamıştım. Bu kişiler dışında
olanları ise tanımadığımı belirtmiştim. Bu beyanım sorgu evresi sonunda doğrulanmıştır.
(1) Tanıdığım veya tanımadığım halde, benimle ilgili atfı cürümleri bulunan kişilerin, bu atfı cürümlerini kaldırmalarını belirleyen Duruşma Tutanağı Sahife
No.larını içeren çizelge Ek-2’dedir.
(2) Tanıdığım veya tanımadığım halde, benimle ilgili atfı cürümleri bulunan kişilerin hukuki durumunu saptamakta yararlı olacağını umduğum ve özellikle atfı cürümleri bulunan emniyet İfadeleri, Askeri Savcılık ifadeleri ile, tutuklama mahkemesindeki beyanlarına karşı, sorgularındaki cevapların Duruşma
Tutanağındaki Sahife No.larını içeren çizelge Ek-3’dedir.
(3) Tanımadığımı sorgumda beyan ettiğim kişilerin, beni tanımadıklarını belirleyen çizelge Ek-4’tedir.
(4) Bu dört ekin incelenmesinden çıkan sonuca göre (Ek-4 Sahife 2, Notlar bölümüne bakınız.)
Davada bulunan 59 sanıktan, 16 tanesini tanımakta olmam ve bu 16 kişiden, 12’sinin bana atfı cürümü bulunduğu ve bu atfı cürümlerin tümünün sorgu evresi
sonunda kaldırılmış olmasıdır.
b- Bu gerçeğin ortaya çıkmasına rağmen, yaptığım çalışmayı yeterli görmeksizin, Duruşma Tutanağında yer alan ve bir yandan suçsuzluğumu bir yandan da
üzerimde yürütülen tertibi hazırlayanların sarfettikleri çabaları bir bakışta gözler önüne sermek için, emniyet ifadelerindeki Sıra No, ifade alınış sırası kabul
ederek ilgili kişilerin beyanlarını Duruşma Tutanağı’ndan aynen alarak hazırladığım belgeyi Ek-5’te sunuyorum.
c- Ek-6’daki çizelgede ise benimle ilgili sanıkların hukuki durumlarının saptanması ve dolayısıyla benim durumumun aydınlanması yararlı olacağını
sandığım bazı tarihler verilmiştir. Bu çizelge incelendiğinde:
(1) Bana atfı cürümde bulunan kişilerin, hemen hemen tümünün Kontr-Gerilla gizli örgütünde belli yöntemlerle ifade verdikleri görülmektedir.
(2) Benimle ilgili kişilerin, dört kademede tutuklandığını ve bu tutuklamaların, ülkenin politik koşullarına bağlı bir seyir takip ettiği açıkça görülmektedir.
(a) I. grup (Benden önce gözaltına alınanlar.)
Bu grupta bulunan kişilerden Turhan Önalan ve Mümtaz Aktaş, eylemlerini ve niteliklerini belirtmişler ve beni suçlamak için İstanbul Emniyet 1. Şube Müdürü
Şükrü Balcı tarafından kendileri ile pazarlık yapıldığını sorgularında beyan etmişlerdir. Salım Yavuz’la ilişkilerimin sınırlı olduğu kendi beyanları ile de
saptanmış olduğu halde, bir yandan dava üzerinden saptırılır genişletilirken, bir yandan da politik yön verilip, arzulanan yöne alınan tahkikatla, ilgililer niyetlerine ulaşmışlardır. Esasen Salim Yavuz, duruşmada çok kereler davanın kendi üzerinden saptırıldığını beyan etmiştir.
Fevzi Özkaya; Salim Yavuz’dan alınan ikrarların, bana da yönelik olarak genişletilmesi için, korkunç ve iğrenç işkence altında istenilen doğrultuda ifade
vermek zorunda kaldığını sorgusunda beyan etmiştir.
Ersin Ertekin, Köprü Provakosyonu’nu sahneye koymak ve senaryonun dinamit boşluğunu doldurmak için seçilmiş bir kişi gibi görünmektedir.
(b) II. grup (Aynı dönemde Kontr-Gerilla’da bulunduğumuz kişiler) I. grupta bulunan 5 kişi ile, davanın çatısı çatılmış ve tasarı alanı tertipçilerce
hazırlandıktan sonra (Klasör: 2, Dizi 314-315)’deki MİT istemi ile hem de “Tutuklanacak şahıslar” kaydı ile bu grupta bulunan kişiler gözaltına alınmışlardır.
(Ek-1) Gözaltına alınan kişilere, kendilerinden önce alınan ikrarlar doğrultusunda ifadeler oluşturmak çabası ile her türlü işkence gördükleri sorgularında beyan
etmişlerdir.

I- Memduh Eren, Nuri Yazıcı, Vahap Mutlugün ve Mahmut Dondurmacı’nın, benden önce ifade verdikleri, hem emniyet (Kontr-Gerilla) ifadeleri tarihinden
hem de Dosya Sıra No.larının takip ettiği sıradan anlaşılmaktadır.
II- Ek-6 çizelgeye göre Adnan Çakmak ve Rafet Kaplangı’nın benden sonra ifade verdikleri görülmekte ise de, ben sorgumda Kontr-Gerilla ifademin 
yanlış olduğunu açıklamıştım. Esasen görüldüğü gibi tertip benim üzerimde yürütülmektedir.
III- Gerçekte aynı anda Kontr-Gerilla Gizli Örgütü’nde sorgulanan kişilerin kiminin ilk önce, kiminin sonra atfı cürümde bulunduğunu saptamak hemen hemen imkansızdır. Çünkü; buradaki sorgulama devamlı olarak sözlü, el yazılı yapıldıktan sonra daktiloya geçirilmektedir. Daktilodan önceki hazırlık döneminde bir kişiden alınan ikrar, ötekilere aktarılmaktadır.
Sorgulama timi ve işkenceci başı olan kişinin sık sık tekrarladığına göre, bu işin koordinasyonunu yapan 21 Kurmay Subay, Kontr-Gerilla’da görevli
bulunmaktadır. Böylece Kurmay Subay olamamış Eyüp Özaltaş bu seçkin grubu da, bilinç altındaki kompleksleri doğrultusunda, bu kirli işe girmiş göstererek
sorgulanan kişiler nezdinde onları itibarsızlaştırma yoluna bile tevessül edebilmiştir.

(c) III. grup: (Benden sonra gözaltına alınanlar)

Bu grupta bulunan kişiler de iki kısım halinde tutuklanmışlardır.

(1) III. grup, I. kısımda bulunan kişiler. (Ek-6)

Selahattin Uzunismail,
Atamer Erol,
Alp Kuran,
Fuat Turan (Tutuksuz)
Salih Zeki Yılmaz.
Bu kişiler Askeri Savcının tasarı halindeki iddianamesindeki boşlukları
tamamlamak, ve bazı idari tasarrufları haklı çıkarmak, olaylara süreli bir hava
vermek için alındıkları anlaşılmaktadır.
(II) III. grup, 2. kısımda bulunan kişiler: (Ek-6)
Saim Deliismailoğlu,
Osman Deniz,
Hasan Yalçınkaya,
Numan Esin,
Mehmet Çınar.

31. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler. BÖLÜM 29

1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler. BÖLÜM 29



Grupların birleştirilmesi suçlaması:

b- (1) Emniyet ifadesi Dosya 691/10’da yer alan, Dosya 693/2 Askeri Savcılık ifadesi ile desteklenen içinde benim de adım bulunan grupların ayrılması
suçlaması Atamer Erol tarafından sorgusunda kaldırılmıştır. (D. Z. 413, Satır 36:37) ve (D.Z. Shf 414, Satır 6:8)
(2) Bu beyan iddia edilen gruplar içinde adı bulunan içlerinde benim de bulunduğum hiçbir kimsenin ifadelerinde yer almadığı halde bir amaçla sorguya
dahi edilmiştir.
(3) Bu amaçla, örgüt içinde örgüt yaratma çabası olarak nitelememiz mümkündür.
İlgililer eldeki malzeme ile örgüt kurulamıyacağını anladıklarından, kendilerine ilerisi için bir alternatif yaratabilmek için bu grupların ayrılma suçlamasını Atamer Erol’un ifadesine dahil etmişlerdir.
(4) Zorlama ile gruplara ayrılan kişilerin aralarında derin ihtilafların bu günden su yüzüne çıkmış olması bir yana, bu bölünme tarzının iddianamede yer alan
iddialara da ters düştüğünü belirtmek isterim. (İddianame Shf. 6-7 ve beyanda adı geçen diğer kişilerin bölümleri)
(5) Askeri Savcı (Dosya 693/2) ifadesinin 3. paragrafında yer alan bu suçlama aynı sayfanın 5. paragrafında yer alan benimle Memduh Eren’in liderliği
hususundaki beyanların çelişmesini dikkati nazarlarınıza sunarım.
(6) Grubun bölünmesine her ne kadar (dosya 693/4) Askeri Savcı ifadesi ile adı karıştırılan Turgut Budak örgütsel irtibat içinde olmadığı belirtilmiş olmasına
rağmen, tanıktır. Mahkemeniz gerek görürse dinleyebilir.
(7) Ayrıca Atamer Erol’un (Dosya 1075’deki 10.1.19739 tarihli dilekçesindeki liderlik hususunda yapmış olduğu düzeltmede grupların bölünmesi suçlaması ile
çelişmektedir.
(8) Beni iddianamesinde zor kullanarak düzen değiştirmekle suçlayan (Shf. 16) savcının iddiası ile (Dosya 693/2) paragraf 4’te yer alan “Silahlı Kuvvetler
Müdahalesini” istemek ve “İhtilalin kansız olarak düşünülmesi” beyanları da çelişme halindedir. Dikkatlerinize sunarım.
c- 1. Ankara Seyahati Suçlaması: (1971 Aralık başı)
(1) Yukarıda 12. madde a fıkrasında yer alan ve birbirini tamamlayan beyanlar karşısında, bu seyahatin yapıldığı tarihte Atamer Erol’u tanımamaktayım. Gerçek
bu olunca beyanın geçersizliği meydana çıkar. Fakat:
(2) Bu beyan (Dosya 691/10 ve 9) emniyet ifadesinde yer alan, (Dosya 693/2) Askeri Savcılık ifadesiyle teyid edilmiş durumdadır.
(3) Atamer Erol’un sorgusunda (D.Z. 407, Satır 49:51) yer alan “İfademde yer alan Ankara seyahatları bu bakımdan doğru değildir.” Beyanı ile (D.Z. 414, Satır
10) da yer alan “Bunlar da benim beyanlarım değildir, kabul etmiyorum” diye bu suçlamayı kaldırmıştır.
Bunun yanında Atamer Erol (D.Z. 407, Satır 4:12 ve 56:57 ve D.Z: Sayfa 408,
Satır 1:12) de yer alan beyanları ile sorgusunda Rafet Kaplangı ve İrfan Solmazer’i tanımadığını beyan etmiştir.
(4) Bu suçlamalarda adı geçen kişilerden benim ve diğerlerinin hiçbir ifadesinde bu suçlama bulunmadığına göre, o halde neden yapılmıştır?
(a) Ankara-İstanbul arasında örgütsel bir bağ kurulmak istenmesi Atamer Erol sorgusunun (D.Z. 406, Satır 1:2) ile örgüt iddiasını reddetmektedir.
(b) Özellikle benimle Rafet Kaplangı ve İrfan Solmazer arasında bir bağ yaratmak ve bundan yararlanmak umudu.
d- 2- Ankara Seyahati suçlaması: (1971 Ocak ayının ilk haftaları)
(1) Bu suçlama Atamer Erol’un (Dosya 691/9) emniyet ifadesine birbirini tamamlayacak şekilde yerleştirilmiş ve (Dosya 693/2) Askeri Savcılık ifadesiyle
teyid edilmiştir.
(2) Suçlamaya adı karıştırılan kişilerden Numan Esin’in tüm ifadesinde bu suçlamada adı geçen Tümgeneral Fahrettin Karayel yer almamış olmasına
rağmen, Numan Esin’e ait ek iddianamenin 5. Sahifesine konulmuş ve suçlamanın gerçek olmadığı sorgusunda kendisi tarafından cevaplandırılmıştır.
(D.Z. 378)
(3) Bana gelince, Numan Esin’in sorgusuna karşı 6 Aralık 1973 günü mahkemenize sunduğum dilekçenin 14. Sahifesinde bu suçlamayı reddetmiş
bulunuyorum.
(4) Atamer Erol bu suçlamasını mahkemenizde sorgusunda kaldırmış durumdadır. (D.Z. 410, Satır 26:36) Bu suçlama da akla aykırıdır.
Şöyle ki:
Böyle bir haberin bana geldiğini bir an için kabul etsek bile bunu Atamer Erol vasıtasıyla Numan Esin’e ve Erol Dinçer’e ulaştırmam söz konusu olamaz.
Çünkü: 1. Ankara seyahati suçlamasında Atamer Erol’un beyanları arasında, kendini bana takdim ederek “M. Eren’in yeğeni olduğunu” söylemektedir. Bu
duruma göre tanımadığım bir kişinin gene ifadelerine göre, 4-5 gün sonraya rastlayan bu seyahatte getirdiği haberi ilişkisi olmayan kişilere nasıl
gönderebilirim?
(5) Kaldı ki ne böyle bir haberin varlığı, ne de haberde adı geçen kişilerle, Tümgeneral Fahrettin Karayel arasındaki ilişkiyi saptamak için, Askeri Savcının
353 Sayılı Yasanın 96. maddesindeki yasa yükümlülüğünü unuttuğunu bu olayla bir daha müşahade etmekteyiz.
e- 3. Ankara Seyahati Suçlaması: (1971 Ocak ayının son haftası) Ön Anayasa Suçlaması:
(1) Bu suçlamaya birçok sanıkların ifadelerinde yer verdirilmiş ve iddianamelere geçirilmiştir.
(2) Tüm ifadelerimde böyle bir suçlamaya ait tek bir kabulüm olmadığı halde, iddianamenin bana ait bölümünde (Shf 14) yer verilen bu suçlamayı sorgumda
cevaplandırmış bulunuyorum. (D.Z. 73) Bu beyanımı Atamer Erol da sorgusuyla teyid etmiştir. Suçlama ile uzaktan yakından ilişkim olmamasına rağmen, daha
sonra tutuklanan Numan Esin ve Saim Deliismailoğlu’nun ifadeleri ve bu ifadelere dayandırılan ek iddianamelerinde bu konuda beni ilzam eden beyanlara yer verdirilmiştir. Yani önce suçlama yapılmış, daha sonra da suçlama doğrultusunda ifade almak gibi hukukla bağdaşmayan bir yola tevessül edilmiştir. Bu nedenle konuya ilişkin durumu yeniden ortaya koymak zorunluluğunu duydum.
(a) Ön anayasa suçlamasının Atamer Erol’un ifadeleri açısında incelenmesi:
(I) Suçlamaya (Dosya 691/9, 6, 5) emniyet ifadesinde yer verilmiş ve teyiden (Dosya 693/3) teki Askeri Savcılık ifadesine aktarılmıştır. Bu suçlamalar sorgu
esnasında kaldırılmıştır. (D.Z. 406, Satır 1-2, D.Z. 406, Satır 9-14, D.Z. 407, Satır 49-51 ve 56-57 ile D.Z. 408, Satır 1-12 ve D.Z. 413, Satır 32-37, D.Z. 414,  Satır 12-15’e bakınız.)
(aa) İfadelerde adı geçen kişilerden Memduh Eren’in, tüm ifadelerinde bu suçlamaya yer verilmediği halde iddianameye dahil edildiği için sorgusu
esnasında gerçekdışı olduğunu (D.Z. 100, 105, 117)’de yer alan beyanları ile cevaplandırmış ve kabul etmiştir.
(ab) suçlamada adı geçen diğer kişi olan Salim Yavuz bu iddiayı sorgusunda (D.Z. 167) de yer alan beyanları ile cevaplandırmış ve kabul etmiştir.
(ac) Küçükesat’ta yapıldığı iddia edilen toplantıda bulunduğu ifadede beyan edilen kişilerden hiçbiri suçlamayı ifadeleri ve sorguları ile doğrulamamıştır.
(aa) Atamer Erol adı geçen ifadelerinde beni ön anayasa’yı hazırlayıcılar arasında gösteriyor. Sonra bir dilekçe vererek (Dosya 834/3, Tarih 17.11.1972)
ifadesinde düzeltme istiyor ve Ön Anayasa Taslağı’nı hazırlayanın Mehmet Çınar olduğunu yazıyor. Bu durumda ön anayasa hazırlayan kişiler içinde ismimin
çıkarılması gerekiyor. Fakat kendisine zorla söyletilen beyanlara hakim olamadığı için, ön anayasa yapmakla suçladığı benim ismimi bırakıyor. Buna karşılık daha
önce suçlamadığı üç kişinin (M. Eren, S. Yavuz, O. Kabibay) listeden silinmesini istiyor. Suçlamayı sorgusunda kaldırdığı halde bu çelişkiyi dikkatlerinize sunarım.
(ab) Daha önemlisi (693/3) teki Askeri Savcılık ifadesinde benim ön anayasa’nın kaleme alınmasında bizzat çalışan kişilerden olduğumu M. Eren’den duyduğu
halde, bu beyana M. Eren’in ifadelerinde rastlamamaktayız.
(b) Ön anayasa suçlamasının Saim Deliismailoğlu ifadeleri açısından incelenmesi:
(I) Ön anayasa suçlaması için, ikinci atfı cürüm, özellikle beni suçlama çabasının sonucu olarak, Saim Deliismailoğlu’ndan alınmıştır.
(II) Hiç tanımadığım bu kişinin, sorgusunu 7 Aralık 1973 günü bir dilekçe vererek cevaplandırmıştım. (D.Z. 47, 389)
(III) Deliismailoğlu, gerçekdışı olan benimle ilgili atfı cürümlerini kaldırmıştır. (D.Z. 386, Satır 30:35, 49, 55:57) (D.Z. 387, Satır 36:419
(IV) Saim Deliismailoğlu’nun Askeri Savcılık ifadesi 1. ve 2. sahifelerinde yer alan ve kendisi tarafından 6 Aralık 1973 günkü duruşmada reddettiği beyanlarında, toplandıkları iddia edilen kişilerden hiçbirinin ifadeleri ve sorgusu Deliismailoğlu’nun beyanlarını doğrulamamıştır.
(V) Beyanların içinde adı geçen tanık durumunda iki kişi vardır. Şuayıp Dilmen ve Yusuf Güven (Bu kişiyi sorgusunda kaldırdı) bu kişilerin, mahkemeniz tarafından dinlenilmesini ve böyle bir toplantıya katılıp katılmadığımın sorulmasını talep ediyorum.
(VI) Bunun yanında Saim Deliismailoğlu’nun Askeri Savcılık ifadesi 1. Sahife son paragraf ile 2. Sahife ilk paragrafı ile 2. Sahife son paragrafı ile 3. Sahife ilk
paragrafında benimle ilgili beyanları çelişkilidir.
(c) Ön anayasa suçlamasının Numan Esin sorgusu açısından incelenmesi:
(I) Numan Esin’in bu konuda Atamer Erol ve Saim Deliismailoğlu’nun suçlamalarını doğrulayan ve beni ilgilendiren tek atfı cürmü bulunmamaktadır.
(II) Numan Esin’in sorgusuna karşı verdiğim 6 Aralık 1973 tarihli dilekçem ile bu hususu kendi açımdan aydınlığa kavuşturmuş bulunuyorum.
(III) Esasen N. Esin sorgusunda (D.Z. 378, Satır 2-34) ile suçlamayı kabul etmemiştir.
(3) Suçlama ile ilgili beyanlardaki çelişkilerin incelenmesi:
(a) Zaman açısından: Bazı sanıklara göre toplantı tarihi 1969, bazı sanıklara göre 1970 yılı başı. (D.Z. 387, Satır 40:41) (D.Z. 388, Satır 19:21)
(b) Yer açısından:
(I) Atamer Erol’un ifadesine göre: 1971 Ocak’ta Küçükesat’ta.
(II) Saim Deliismailoğlu’nun ifadesine göre: 1971 yılı içinde Dr. M. Eren’in evinde.
(c) Toplantıya katılan kişiler açısından:
(I) Atamer Erol ve Saim Deliismailoğlu’nun ifadelerindeki kişiler aynı değildir.
(II) Buradaki özellik, mutlaka suçlanmak gayreti içinde olunan kişilerin içlerinde ben de dahil olduğum halde her iki toplantıya da kasıtlı olarak ismimizin dahil
edilmesidir.
(d) Hazırlayan kişiler açısından:
(I) Atamer Erol’un ifadesine ve dilekçesine göre:
Mehmet Çınar.
(II) Saim Deliismailoğlu’nun ifadesine göre: (Emniyet İfadesi Sahife 4)
Yalçın Küçük
Salim Yavuz
(e) Bu kadar önemli bir suçlamada sırıtan
Bu çelişkinin yüksek heyetinizce değerlendirileceği inancı içindeyim.
(f) Son Ankara seyahati suçlaması:
((1972 (Dosya 691/8’e göre) 1971 (Dosya 691/5’e göre) Şubat ayı ortası))
Devrimci Kadro Listesi:
(1) Bu suçlamaya bir çok sanıkların ifadelerinde yer verdirilmiş ve iddianameye geçirilmiştir.
(2) Tüm ifadelerimde böyle bir suçlamaya ait kabulüm olmadığı halde, iddianamenin bana ait bölümünde (Sahife 14) yer verilen bu suçlamayı sorgumda cevaplandırmış bulunuyorum. (D.Z. 73) Bu beyanım Atamer Erol’un sorgusu ile de teyid edilmiştir. (D.Z. 406, Satır 37-40) (D.Z. 407, Satır 49-51, 56-57) (D.Z. 408, Satır 1-2)
(3) (D.Z. 73)’teki beyanlarıma ilaveten, Atamer Erol’un (Dosya 691/8,5) teki emniyet ifadesinde yer alıp (Dosya 693/3) Askeri Savcılık İfadesi ile teyid edilen
bu ifadeye iddianamede atıf yapıldığı halde adım geçmemekte, aksine olmadığım bir suçlama içinden çıkartılmam istenilmektedir. Şöyle ki:
(b) (x) Çizelgede görüldüğü gibi Devrimci Kadro Listesi’ni ifadesinde hazırlayanlar arasında gösterilmediğim halde, çıkarılmam isteniyor. Buna karşılık
ön anayasa hazırlayıcıları içinde ifadeleri ile gösterildiğim halde, orada bu düzeltmeyi yapmıyor, fakat suçlamayı Mehmet Çınar’a indiriyor.
(c) İşkence yapılan, ilaç verilerek dünyası şaşırtılan kişilerde böyle çelişkiler bulunması doğaldır. Kaldı ki bu koşullar sonucu Atamer Erol intihara kadar
sürüklenmiştir.
(d) Atamer Erol gerçekdışı olan bu suçlamasını da (D.Z. 414, Satır 21-22) ile kaldırmıştır.
(e) Aynı bölümde M. Eren’le, Orhan Kabibay’a, Dündar Seyhan’a uğradığımız ve burada gördüğümüz kişilerden söz ettiğimiz suçlamaları vardır. gerçekdışı bu
suçlamaları sorgusunda kaldırmıştır. (D.Z: 413, Satır 32:37)
Esasen bu yerlere uğradığımızda kapıda arabada birlikte beklediklerini söylediği kişilerden S. Yavuz (D.Z. 167) ile Ankara’ya gidişini kabul etmemiştir.
Suçlamanın tanığı durumunda olan M. Aktaş’ın ifadelerinde ve sorgusunda yer almayan bu suçlamanın kendisinden sorulmasını talep ederim.
(4) Hiçbir sanığın tek beyanı ile desteklenmediği halde, benimle ilgili toplantı iddialarına kuvvet kazandırmak için, Atamer Erol’un (Askeri Savcılık İfadesi
Dosya 693/3, 3. paragrafında) ön anayasa’nın “Rafet Kaplangı’nın, Memduh Eren’in ve benim evlerimizde, müteaddit toplantılar yapıldığı beyanı yer almıştır.
Bu beyan sorguda kaldırılmıştır. (D. Z. 414, Satır 12:15) Gerçek dışıdır. Bu maksatla kendilerinden zorla ifade alınan kişilerin hiçbir ifadesinde ve
sorgularında yer almış değildir.
(g) (I) Atamer Erol’un (Dosya 691/8, 6,5)’te yer alan ve Dosya 693/4’teki Askeri Savcılık İfadesinde doğrulanan, 12 Mart’tan sonra M. Eren’in Ankara’ya gelişi
hususunu sorgusu ile de teyid etmiştir. Doğrudur, kabul ediyorum. Esasen bu husus benim, (Duruşma Zabtı: Sahife 47, 70, 72)’deki beyanlarımı desteklediği
gibi, Memduh Eren’in (Duruşma Zabtı Sahife 105, 114, 119) beyanları ile doğrulanmıştır.
(2) Bu suretle, iddianamede benimle ilgili suçlamaların dayanağı yapılan ve Fevzi Özkaya’nın Dosya (176/16-18) de yer alan emniyet ifadesine dayandırılan, 12
Mart’tan hemen sonra evimde yapıldığı iddia edilen toplantı iddiası bir daha geçersiz hale gelmektedir.
(h) Atamer Erol’un, (Dosya 691/7) emniyet ifadesinde yer alan 12 Mart’tan sonra Memduh Eren’e uğramama iddiası gerçektir. Fakat bu uğramaya özel mana  verilmesi doğru olmaz. Esasen ben Memduh Eren’in evine seyrek uğramış bir kişiyim. Daha önce beni tanımadığı için bu eve seyrek veya sık gittiğimi bilinmesi de olanaksızdır.
(i) 
(1) Atamer Erol’un (Dosya 691/7) emniyet ifadesinde yer alan Numan Esin’le beraber Rafet Kaplangı’yı hapishanede ziyaret edişimiz, benim için doğru,
Numan Esin için doğru değildir. Numan Esin’le hapishanede Rafet Kaplangı’yı ziyaret etmiş değiliz.
(2) Bu suçlamayı, Atamer Erol (D.Z. 410, St. 41:43)’te yer alan beyanları ile esasen Numan Esin açısından kaldırmıştır.
(3) Bana gelince, hapishanedeki bir arkadaşımı ziyaret etmeyi asla suç telakki etmedim. 10 seneden beri hapishanedeki bütün arkadaşlarımı ziyaret etmişimdir.
(Osman Deniz’in Askeri Savcılık İfadesi, Sahife: 2, Satır 9-11’ deki beyanları bu beyanımı doğrulamaktadır.)
Aynı anlayışla Rafet Kaplangı’yı da ziyaret ettim. Esasen (Duruşma Zabtı 71’deki beyanlarım ile, bu hususu sorgumda dile getirmiş bulunuyorum.
(4) (D. Z. Sahife 407, Satır 36-40) da Atamer Erol, Kaplangı’yı tanımadığını beyan etmiştir.
j. (1) Atamer Erol’un (Dosya 691/7) de yer alan, 1971/Ekim ayında İrfan Solmazer’in İstanbul’a geldiği ve Kumkapı’da benim Memduh Eren’in, Turhan
Önalan’ın katıldığı bir toplantı yaptığımız ve bazı kararlar alındığı doğru değildir.
(2) Esasen Atamer Erol, emniyet ifadesini tümden reddetmiş olması nedeni ile suçlama hukuken geçersiz hale gelmiştir. (D.Z. 413, Satır 32:37)
(3) Bu beyanın benzeri Turhan Önalan’ın ifadesine dahil edilmiş (Dosya 52/5-6) buradan Mümtaz Aktaş’ın (Dosya 51/5)’teki ifadesine, Solmazer ismi de katılarak dahil edilmiş, onlardan da Selahattin Uzunismail’in (Dosya 561/5, 6)’daki emniyet ifadelerine aktarılmıştır.
(4) Bu suçlama, Turhan Önalan tarafından 18 Eylül 1973, Mümtaz Aktaş tarafından 29 Eylül 1973 ve Selahattin Uzunismail tarafından 15 Kasım 1973
tarihli duruşmalarda kaldırılmış ve Kumkapı’ya bana böyle bir ziyaret ve toplantı yapılmadığı beyan edilmiştir.
(5) Bu suçlamaya adı karışan Memduh Eren sorum üzerine (Duruşma Zabtı 121 de) yer alan karşılığı vermiş ve suçlamayı reddetmiştir.
(6) Aynı husus Salim Yavuz’a tarafımdan sorulmuş ve (Duruşma Zabtı, sahife 175)’te yer alan karşılık ile suçlama reddedilmiştir.
(7) Bu suretle Kumkapı’da bazı kişilerle toplantı yapıp kararlar aldığımız iddiası tamamen yalanlanmış olmaktadır.
k- (1) Atamer Erol’un (Dosya 691/7, 6’daki) emniyet ifadesinde, Alp Kuran’la tanıştığım beyanı da maksatlı olarak ifadeye dahil edilmiştir.
(2) Ben sorgumda Alp Kuran’la ilişkimi açıkladım. (D.Z. 42) Fakat bunu Atamer Erol bilemez. Çünkü; Alp Kuran, Atamer Erol ve ben hiçbir zaman bir araya
gelmiş değiliz.
(3) Esasen bu beyanın yer aldığı ifade Atamer Erol tarafından kabul edilmemiştir.
(D.Z. 413, Satır 32-37)
l. (1) Atamer Erol’un Dosya 691/6 da yer alan Numan Esin’le birlikte, Rafet Kaplangı’nın davası için Kemal Kumkumoğlu’na gidişimiz de maksatlı olarak
buraya konularak, aramızda bir bağ yaratılma gayreti içinde bulunulmuştur.
(2) Numan Esin’le beraber Kemal Kumkumoğlu’na gitmiş değiliz.
(3) Bu husustaki gerçeği Atamer Erol (D. Z. 410, Satır 37-41) de dile getirmiştir.
(4) Bu hususta benim (D.Z. 79) da yer alan beyanlarım vardır. Kemal Kumkumoğlu’nu, Rafet Kaplangı’nın avukat olarak tutmak istediğini
hapishaneden bana ulaştırması üzerine, bu istek sonucu, avukat tutmaya tavassut etmiş ve bu amaçla tek başıma yazıhanesinde kendisi ile
görüşmüşümdür, doğrudur. Daha sonra ücret meselesinden Kaplangı, Kumkumoğlu anlaşamadığı için, benim de ilişkim kesilmiştir.
m- (1) Atamer Erol’un (Dosya 691/4)’deki emniyet ifadesinde yer alan ve patlamalar için Fevzi Özkaya’dan 1.000. TL almalarını istemem suçlaması,
Dosya (693/1 ve 693/5)’teki Askeri Savcılık İfadesi ile teyiden reddedilmiştir.
(2) Bunun yanında Atamer Erol (D.Z 413, Satır 3-6 ve D.Z.409, Satır 45-47’ deki) beyanları ile suçlamasını kaldırmıştır.
(3) Suçlamaya adı karıştırılan Turhan, Önalan’ın D.Z. 231’de F. Özkaya’dan para alması ile ilgili olarak sıkıştırıldığı hususu varsa da, Atamer Erol’un bu suçlaması
sorgusu ile cevaplandırılmamıştır. Bu sorunun kendisinden sorulmasını talep ediyorum.
n- (1) Atamer Erol’un (Dosya 691/4) emniyet ifadesinde yer alan beyanı (Dosya 693/4) Askeri Savcılık ifadesi ile de doğrulanmıştır. Tertipçiler bu irtibatı dolaylı
yoldan kurmaya çalışmışlardır. (Son havadis-Tekin Erer-Kemalist Sabıkalılar-12 Mayıs 1973) Bu beyanda Atamer Erol’un kaldığı evlerden söz edilmektedir.
(2) Bu husus (D.Z. 411, Satır 41-43 ve D.Z. 413, Satır 2-3) ile de doğrulanmıştır.
(3) Buna rağmen Salim Yavuz’un (Dosya 125/9) Emniyet ifadesinin 31. ve 32. satırında Atamer Erol’un benim evimde yattığından söz edilmektedir. Bu beyan
da maksatlı olarak ifadeye dahil edilmiş ve bazı kişiler arasında doğrudan doğruya irtibat kuramayanlar, dolaylı bir yola tevessül etmişlerdir. Atamer Erol, bir kere evime gelmiştir. (D.Z. 41, 409) fakat evimde asla yatmamıştır.
(4) Kuzguncuk’ta yattığı evin Turhan Önalan’ın evi olduğunu Atamer Erol ifadelerinde ve sorgusunda beyan etmiştir.
o. (1) Atamer Erol’un (Dosya 691/1) de yer alan, Salim Yavuz’un tutuklandığını bana haber verdiğine dair olan beyan da doğru değildir.
(2) Esasen bu beyanın yer aldığı emniyet ifadesi (D.Z. 413, Satır 32-37)’ deki beyanları ile reddedilmiştir.

Sonuç:

1- Her kelimesinde beni suçlamak için sorgulayıcılar tarafından özel bir gayretle sorgulanan Atamer Erol, tüm ifadelerinde yer alan suçlamaları 11 Aralık ve 13
Aralık 1973 tarihlerinde kaldırmıştır.
2- Kendisi gibi ben de, Emniyet ve Askeri Savcılık ifadelerini kabul etmiyorum.
Bu ifadelerde doğru olduğunu kabul ettiğim hususları dilekçeme yazmış bulunuyorum.
3- Sorgusunun benimle ilgili bölümüne aynen katılıyorum. Sorgusunda yer
almayan benimle ilgili hususlar dilekçemde belirttiğim gibidir.

Saygılarımla.
Talat Turhan

Notlar:

1- Bu dilekçe, 13 Aralık 1973 günkü duruşmada mahkemeye verilmiştir.
2- Duruşma tutanağı Sahife No: 416’a bakınız.


30. CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler. BÖLÜM 28

1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler. BÖLÜM 28



Notlar:

1- Bu dilekçe, 6 Aralık 1973 günkü duruşmada, mahkemeye verilmiştir.
2- Duruşma Tutanağı Sahife no: 382’e bakınız.
3. Dilekçe’nin 7. ve 8. Sh.lerinde (madde-7) yer alan Kontrgerilla’da “Köprü Provokasyonu” için Memduh Eren’le yapılan yüzleşme, kendisi tarafından
doğrulanmıştır. (D.TU. Sh. No: 382, St. No: 24:25)
4- Oysa, Memduh Eren’in Kontrgerilla (emniyet) ifadesinde “Boğaz Köprüsü Provokasyonu”yla ilgili herhangi bir beyan bulunmamaktadır.
5. Bu durum çeşitli yorumları birlikte getirebilir. Bunlara girişmeksizin, Provokasyon’un boy hedefi olduğumu anımsatmalıyım.

Ek 44

Saim Deliismailoğlu’nun Sorgusuna Verilen Yanıt İstanbul 7 Aralık 1973
1. Ordu Komutanlığı
3 No.lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi Başkanlığına,

Sanık: Talat Turhan

Saim Deliismailoğlu’nun, Kontr-Gerilla Örgütü ve Askeri Savcılık ifadeleri ile, tutuklama mahkemesindeki benimle ilgili beyanları gerçek dışıdır. Kabul
etmiyorum. Esasen, sorgum esnasında, bu hususun tespiti için, Yüksek Mahkemenizden duruşma zabtı Sahife 47’de yer alan talepte bulunarak, bu
hususu ispat etmek istemiştim. Sayın mahkemeniz talebimi is’afa gerek görmemişti.
Saim Deliismailoğlu, mahkemedeki sorgusunda gerçeğe dönmüş, beni tanımadığını, fakat polisteki korkusu nedeni ile onların telkini sonucu ifadelerin
düzenlendiğini ve bu maksatla da adımın, Memduh Eren’in evinde yapıldığı iddia edilen bir toplantıya polis ilgililerince katıldığını beyan etmiştir.
Bu duruma göre, Saim Deliismailoğlu’na ait 22 Mayıs 1973 tarih ve 1973/5 sayı, 1973/79 Esas, 1973/47 iddianame numaralı Ek iddianamenin 4. sahife son paragrafında yer alan, benimle ilgili ön anayasa suçlaması hukuken geçersiz hale düşmektedir.
Esasen, ön anayasa suçlaması ana iddianamenin 14. sahifesinde bana yapılmış.

Daha sonra bu suçlamayı ispat olanağı görülmediğinden, bu suçlamaya haklılık kazandırmak için, Saim Deliismailoğlu, beni suçlayıcı yönde beyanlara
zorlamıştır.
ön anayasa suçlamasında, iki önemli ifade Atamer Erol ve Saim Deliismailoğlu’ndan alınmıştır. Bu ifadeler arasında zaman, yer, toplantıya katılan kişiler, ve ön anayasa’yı hazırladığı iddia edilen kişiler açısından büyük çelişkiler vardı. Bu husustaki söz hakkımızı Atamer Erol’un sorgusundan sonra
kullanacağım.
Saim Deliismailoğlu’nun sorgusu, üzerimde sürdürülen tertibin bir yönünü yeniden aydınlığa kavuşturmuştur.
(Burası Eksik Y.N.)
Tuklama Mahkemesinde sürdürmez.
Bu olgu dahi Türkiye’de yürürlükte olan sorgu yöntemlerine ışık tutacak değerdedir.

Saygılarımla.
M. Talat Turhan

Notlar:

1- Bu dilekçe 7 Aralık 1973 tarihli duruşmada mahkemeye verilmiştir.
2- Duruşma Tutanağı Sahife No: 389’a bakınız.

Ek 45

Atamer Erol’un Sorgusuna Verilen Yanıt İstanbul, 13 Aralık 1973
1. Ordu Komutanlığı
3 No.lu Mahkemesi Başkanlığına,
Sanık: M. Talat Tarhan
Konusu: Atamer Erol’un sorgusuna karşı diyeceklerim.
(Duruşma zabtı yerine geçmek üzere sunulmuştur.)

Konunun İncelenmesi:

1- Atamer Erol, benim için olduğu kadar, bu davayı kendi art niyetleri doğrultusunda saptırmak isteyenler için de fevkalade önemli bir sanıktır.
Atamer Erol’un, emniyet ve Askeri Savcılık ifadesinin her kelimesi, kişiler ve olaylar açısından, beni suçlayıcı istikamette kullanılmak üzere, kendisi tarafından
beyan edilen koşullar altında alınmıştır. (D. Z. Shf: 405 Satır: 51:55)
2- Türkiye’nin normal dönemlerinde ve bunalım dönemlerinde yargıçlık yapan, tecrübeli kişilersiniz. Sırf bu tecrübenizle normal dönemlerdeki emniyet ifadeleri
ile 1971 sonrası Türkiye’sinde bir avuç işkenceci tertipçinin aldıkları ifadeleri karşılaştırdığımızda bazı kanaatlara ulaşmamız doğaldır.
3- Asırlarca önce quintilliani Declam: “Suçluluğunu itiraf eden bir kimseyi bunamış kabul etmelidir; bir kimse ancak bir cinnet devresinde, yahut sarhoş bir
halde, yahut da küçümseme ve aşağılama dürtüsüyle, yahut eza ve cefanın şiddetiyle, yahut da işkence korkusuyla kendi kendini suçlayabilir. Cebir ve
baskıya maruz kalmadıkça, dünyada hiçbir kimse kendini yıkmak için kendine karşı konuşamaz” diyor. (Suçlar ve Cezalar, Beccaria- Sahife 159)
4- Anayasa’mızın 14. maddesi: “Kimseye eziyet ve işkence yapılamaz. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza konulamaz” ve 33. maddesi de: “Kimse kendisini
veya kanunun gösterdiği yakınlarını suçlandırma sonucu doğuracak beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz” amir hükümlerini taşıyor.
5- O halde bu ilmi ve anayasal gerçekler karşısında, korkunç ithamnameleri kapsayan emniyet ve Kontr-Gerilla ifadeleri ve bunların paralelinde askeri
savcılık ifadeleri nasıl ikrar niteliği taşıyabiliyor?
6- Bu soruya tek bir karşılık verilebilir: İşkence ile… Yetkili ağızlar istediği kadar aksini konuşsunlar, İnsan Hakları Bildirisinin 25. yılının kutlandığı bu günlerde,
Uluslararası Af Örgütü tarafından, birleşmiş milletlere işkence uygulayan ülkeler aleyhine 1 milyon imzalı bir dilekçe sunulmaktadır.
Bu belgede, Türkiye işkence yapan 55 ülke içinde 7. sırada gösterilmektedir.
Önde gelen 6 ülke ise, ya demokrasi ile yönetilmiyor, ya da sömürgelerinde işkence uyguluyorlar. (Günaydın gazetesi - Haber-2 - 7 Aralık 1973) 
(Cumhuriyet - 11 Aralık 1973)
Doğrusu utanılacak bir rekor ülkemiz için, Türk Devleti’nin itibarını tüm dünyada sarsanlar gerçek hainler ve anayasa suçu işleyenlerdir.
7- Atamer Erol’un ifadesi de tıpkı benimkisi gibi işkence ürünüdür. Ahlaken, vicdanen, ilmen geçersizdir.
Esasen sorgusu esnasında emniyet ve Askeri Savcılık ifadelerini kabul etmediğini beyan etmiştir. (D. Z. Shf. 405, Satır: 51:55) Bunun yanında Atamer
Erol’un ifadelerinde, özellikle benimle ilgili konularda, haklarında önemli atfı cürümler bulunan bazı sanıklar tahliye olunmuştur. Bu olgu ifadelerin niteliği
hakkında, Yüksek Mahkemenizin daha soruşturma evresinde yeterli bir kanaata ulaştırması açısından umut verici olmasına rağmen, gerçeğe olan saygımızdan
bu dilekçeyi yazmak zorunda kaldık.
8- İddianamenin bana ait bölümündeki 14. sahifesinde yer alan, Ön Anayasa Taslağı ve Devrimci kadro listesi ile ilgili suçlamayı sorgum esnasında
cevaplandırmıştım. (D. Z. 73) Atamer Erol sorgusu esnasında gerek ifademin bu bölümünü gerekse kendisiyle ilgili D. Z. 41, 60, 79’da yer alan beyanlarımı
doğrulamıştır. (D.Z. Shf. 409, Satır: 47. 48; D.Z: Shf: Satır: )
9- Bu duruma rağmen bir yandan tarihsel bilgim, bir yandan yaşadığım deneyler, diğer yandan 353 Sayılı Yasanın 156. maddesi muvacehesinde Atamer Erol’un ifadelerinde yer aldığı halde iddianamede yer almayan, özellikle Askeri Savcılık ifadesiyle teyid edilen suçlamaları, başka sanıkların da adları geçmesi nedeniyle cevaplandırmak zorundayım. Bu sayede Atamer Erol’un ifadesinin niteliği hakkında Yüksek Heyetinize yararlı olacağımı umut etmekteyim.
10- Yurtsever ve Atatürkçü olduğum için, ülkeme yararlı olmanın önde gelen koşullarının mürşit ilimden yararlanmak olduğuna, inanmış bir kişi olarak kendimi yetiştirmek çabası içindeyim. Özellikle ülkemin sorunlarıyla ilgiliyim. Bulunduğum görevler ve yaşantım, beni ülkemin tarihsel dönemleri içinde, birçok önemli olayın tanığı yaptı. Bu nedenle kendimce bazı yargılara vardım.
a- Kurtuluş Savaşı döneminde Ankara’da kurulan ve Topçu İhsan Mahkemesi diye anılan İstiklal Mahkemesi bir tanığın aleyhindeki beyanı ile, casusluk
suçlaması ile Diş Tabibi Ahmek İhsan’a ipi boylatmıştı. Var olma ya da yok olma savaşı yaşanılan bu dönemde benzeri uygulamalar üzerinde kimse durmadı.
b- Atatürk’e yapılan suikast davasında aldıkları on senelik hapis cezasını, temyiz edebilmek için kaldıkları Ceza Evi yetkililerinden kalem kağıt isteyen iki kişi, yeni
bir yargılama yapılmadan ipi boylamıştır.
c- 27 Mayıs’tan sonra, yargılama usul ve stratejisini Ceza Hukuku otoritelerinden oluşan bir kurul saptamış ve tıpkı bugünkü gibi Usul Kanun’larımızda değişiklik
yapılmıştı. Buna rağmen ve daha önemlisi her iki dönemin yetkili kurullarının her ikisinde görev alanlar olduğu halde, hatalı saptanan hukuk stratejisi Yassıada
duruşmalarında, yargılanan kişiler üzerinde toplum teveccühünü çekecek şekilde sonuçlanmasına müncer olmuştu.
d- 1971 sonrası uygulamalarında durum farklı olmamıştır. Hukuk stratejileri bunalımının sürdürülmesinde kendi iktidarları açısından yarar gören çevrelerin de katkısı ile Askeri Yargı bir çıkmaz sokağa sürüklenmiş 10.000’lerce sanık yaratılmış ve 1.000’lerce dosya mahkemelere sunulmuştur.
e- 12 Martla, 27 Mayıs’ı mahkum etmek isteyen zihniyet tüm güvenlik kuvvetlerine hakim olduğu için bu sonuca ulaşmak güç olmamıştır. Özellikle bu
kanaatim İstanbul Sıkıyönetim dönemi için doğrudur. Çünkü yönetimin her kademesi 27 Mayıs düşmanı tutucu kişilerin elindedir.
Askeri yargının sürüklendiği bu çıkmaz sokaktan çıkış Antidemokratik zorlamalarla ve anayasa’nın yeniden değiştirilmesiyle, şekli bir hukukilik
kazandırılmış ve Sıkıyönetim Mahkemelerinin görev ve yetkileri uzatılmıştır.
Hukuk bilimine ve demokratik hukuk devleti ilkesine ters düşen bu uygulama uygar dünya hukuk otoriteleri ve kurumlarınca ağır bir dille eleştirilmektedir.
f- 1960 yılında Hukuk Fakültesinde Asistan olan Bay A.Ö. hakkında, kız öğrencilere sarkıntılık yaptığına dair sayısız ihbarlar alınıyordu. Bu kişinin
durumunu görevi icabı inceleyen o zaman Kurmay Albay olan S.A. iddianın gerçekliği hakkında tam bir kanaat sahibi olduğu için o dönemin koşulları içinde
üniversiteye gidip bu asistanı bulmuş ve birçok kişi önünde çok ağır hakaret etmişti. Bu asistan sonradan 147’ler arasına katılarak üniversiteden
uzaklaştırılmıştı.

147’lerle üniversiteye dönen bu kişi daha sonra profesör olmuş ve İstanbul Sıkıyönetimi’ne hukuki yön vermek ve uygulamanın stratejisini saptamak için
Sıkıyönetim Komutanlığı ve Adli Amirliğine önerilerde bulunan bilim adamları heyetine dahil olmuştur.
Şu husus da belirteyim ki profesör olan A.Ö.’ye hakaret eden Kurmay Albay da halen Orgeneral rütbesi ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapmaktadır. İstanbul Sıkıyönetimine Emniyet Müdürlüğü temsilcisi olarak verilen Bay K.K. 27 Mayıs’ta içeri alınmış bir kişidir. Ondan sonra gelen Bay G.D. 27 Mayıs’tan önce ve sonra Subaylar tarafından hırpalandığı bizce bilinen bir kişidir. Bunun yanında Emniyet 1. Şube Müdürü Ş.B. Adalet Partisi milletvekili adaylığından gelmiş ve partisinin zihniyetine hizmet etmektedir. Kontr-Gerilla adındaki işkence karargahı niteliği herkesce bilinen Bay M.Ü, E.Ö, Ş.A, B.P. (D. Z. 16, 32) tarafından yönetilmekte (Barış gazetesi - Nimet Arzık - 18 Kasım 1973; Barış gazetesi - Nimet Arzık- 10 Aralık 1973) ve bu kişiler yetkili kişilerin himayesine mazhar olarak Türk Silahlı Kuvvetlerini yanıltmış ve sahte davalar açtırmayı başararak, Türk Devletine leke sürmüşler ve bazı hallerde anarşiyi bizzat tahrik ve teşvik ederek bir yandan efendilerinin iktidar olma hırsını tatmine çalışırken, bir yandan da 27 Mayıs’ın öcünü almaya muvaffak olmuşlardır. 

Fakat Türkiye’deki bugünkü Demokratik gelişim karşısında korku içinde inlerine çekilmişlerdir.
g- Atamer Erol’un ifadesini alan kişilerin niteliği bu olunca; bu ifadenin asıl amacı, sun’i olarak bir araya getirilen, kişiler ve gruplar arasında bağ kurmak ve mutlaka suçlanmasına karar verilen kişileri çeşitli bahanelerden yararlanarak suçlu göstererek aleyhlerinde spekülasyon ve karine yaratmak gayreti olarak nitelenebilir.
11- a- 1963 yılında tutuklandığımda evimde yapılan aramada suç unsuru olarak alınan tek belge yurtdışında bulunan bir arkadaşımdan gelen kartpostaldı. Bu
açık kartpostalda mealen: “Bayramını kutlar, gözlerinden öperim. Başarılarını duyuyor ve iftihar ediyorum.” yazılı idi.
Tutuklanınca bu kartpostal hakkında ahret sorularına maruz kalmıştım. Ne demekti “Başarılarımla iftihar etmek?”
b- Daha sonra Mamak Askeri Ceza ve Tutuk Evinde 21 Mayısçılarla birlikte yattım. Benim masum kartpostal örneği birçoklarından alınan anılar, notlar, özel
belgeler ve kitaplar birer maddi delil olmuş ve birçok kişiler bu tip belgeler nedeni ile suçlanmış ve mahkum edilmişti. İçlerinde ciddi ve suç unsuru olanlar da vardı elbette…
c- Bu deney nedeniyle özel mektuplarımı dahi saklamamak alışkanlığı içinde bir kişiyim.
Kemal Tahir’in “Kurt Kanunu”nu okuyanlar, gazete küpürü ve kitap saklananın dahi kişiyi suçlamaya bazen yettiğine kanaat getirebilir ama, ben hala bu
alışkanlığımı terk etmediğim için, evimdeki birkaç kitap maalesef suç unsuru olarak dosyaya konulmuştur. Kitap okumak ve saklamayı hiçbir güç, suç olarak
bana kabul ettiremeyecektir. Eğer bu fiil suç olmaya devam edecekse ben kitap okumak ve saklamak sabıkalısı olmayı iftihar vesilesi telakki edeceğim.
d- Bu açıklamayı ne Yüksek Mahkemenizin zamanını almak ve ne de kendimi savunmak için yapıyorum. Bütün amacım belli bir zihniyeti dile getirmek ve Türk
Toplumuna ve Türk Devletine tarihindeki en büyük hiyaneti yapanların maskesini düşürmektir.
e- 12 Mart öncesi ve sonrasının, toplumsal isteri halindeki bunalım dönemindeki, olaylarının büyük bir çoğunluğunun, kışkırtıcı ajanlarca teşvik edilmesi, bugün
alışılmış ve Sayın Cumhurbaşkanımız 4 Aralık 1973 günkü konuşmasında “toplum suçlarının doğurduğu yersiz haksız işlemlerle birlikte çeşitli suçlara itilen
ve zorlanan gençlerimizde….” demek suretiyle, en yetkili ağızdan bu gerçeği teslim eden, ilk devlet büyüğümüz olmuştur.
f- 1961’lerde, 1964’lerde, 1972’lerde darağaçları kurdular cezanın toplumsal yararı adına. Hiçbir şey değişmedi.
İşsizlikte tıpkı işkencede olduğu gibi Avrupa birincisiyiz. Pahalılık almış başını gidiyor. Bunun adına bozuk düzen derler. Bozuk düzen, o düzeni değiştirmek
istiyenlerce mutlaka değiştirilecektir. Değişecek bu düzende, düzeni bozan, halkına işkence yapan, hakkını sömüren ve sömürtenlerle, Türkiye’yi Atatürkçü
doğrultudan saptıranlar mutlaka benim yerime sanık sandalyesine oturtulacağını, 14 Ekim gerçeğine rağmen, anlamayanlar kitap toplatan ve yaktıran ilimden nasibini alamayan zavallılardır. Ben bu gerçeğe sanık sandalyesinde ulaşmanın mutluluğu içindeyim. Egemen güçlere uşaklık yapmak için 1961 anayasasını değiştirenler ve değiştirttenler, gerçek anayasa tebdil ve tağyir suçluları olarak hiyanetlerinin hesabını verecekleri günler uzak değildir.

12- Atamer Erol:

a- Tanışma: Duruşma Zabtı Shf. 41 de yer alan tanışmama dair beyanlarımı (D. Z. Shf. 409, Satır 25:28) ve (Z. Z. 409, Satır 44) ile doğrularken:
“Özellikle Talat Turhan için dayanılmaz işkence gördüm” beyanını dikkatinize sunmak istiyorum. Diğer sanıkların beyanları ile bu beyan karşılaştırıldığında bir
anlam kazanacağını sanıyorum.

29. CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler. BÖLÜM 27

1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler. BÖLÜM 27



Şöyle ki:

(1) İkinci parti dinamit alım-verimi yapıldığı iddia edilen tarih, Sayın Numan Esin’in Kontr-Gerilla ifadesine göre 1972 Temmuz ayıdır. Hasan Yalçınkaya’nın
Kontr-Gerilla ifadesine göre, 1972 Mayıs ortalarıdır. Her iki tarihte de, Kumkapı’da çalıştığım işyerinden ayrılmış durumdayım. Sorgumda da belirttiğim
gibi, Kumkapı’daki işte 15 Ağustos 1971 14 Mart 1972 tarihleri arasında çalıştım.
Şirket kayıtları arasında bulunan, puantaj defteri, maaş bordrosu ve sigorta primlerimden yüksek mahkemeniz gerek görürse celbederek beyanımın
doğruluğunu tetkik edebilir.
(2) Sayın Numan Esin’in benden dinamit aldığı iddia edilen Temmuz başında, kendisi tarafından da belirtildiği gibi, (D. Z. 373) gözaltındaydım. Ama Kontr-
Gerilla Örgütünün bağlı olduğu hiçbir ahlaki, hukuki, dini ve vicdani kural yoktur.
Onlar hem insanı alıp ellerine, ayaklarına pranga vurup, gözlerini bağlayıp dünya ile ilişkilerini keserler, hem de gözaltında olduğum dönemde dinamit 
alışverişinin içine beni sokarlar. Çünkü onların ne Allahı, ne kur’anı, ne Anayasası ne kanunları vardır. İthal edilmiş ve harp esnasında Düşman savaş esirlerine dahi uygulanmayan yönetmeleri uygulayan devlet üstünde devlettirler.
(3) Doğal olarak demokratik hukuk devleti olan Türkiye’de bu nasıl olur sorusu bu noktada akla gelmektedir.
Kontr-Gerilla zahiren anarşi ve Marksizm-Leninizmle mücadele etmek amacıyla çaba gösteren gerçekte bir ucunun nerelere kadar uzandığını sorgumda
açıkladığım ve herkes tarafından bilinen İstanbul mafyasının ve bu çeteyle bütünleşmiş egemen çevrelerin çıkarlarını koruyan birkaç muhterisin iktidar
hırslarına hizmet etmek üzere çalışmış ve amaçlarından saptırılmış legal devlet örgütlerinden alınan karma gizli örgüt elemanlarından oluşan bir işkence ve
provakasyon örgütüdür.
(4) Bu örgüt elemanlarının ortak yanları Atatürk ve 27 Mayıs düşmanı olmaları, kendi öz çıkarlarının iktidarlarını sürdürmek istedikleri kişiler ve guruplarla
bütünleşmesi ve hepsinin sadomazohist kişiler olmasıdır.
(5) Bu gizli örgüt STK MİT, Emniyet Teşkilatı ve diğer güvenlik kuvvetlerinden, iktidar içinde iktidar olmak isteyen şebeke elemanlarınca seçilmiş kişilerden
oluşan ve bir kısım yetkili kişilerin müsaade ve himayesi altında örgüt amaçlarının gerçekleşmesi için kanundışı yöntemler uygulamıştır. Böylece bazı
eylemlerin yapılması tahrik edilerek hazırlattıkları anarşik ortamdan yararlanmak suretiyle Türk Silahlı Kuvvetlerini ve devleti korumak ve yaşatmakla görevli tüm
örgütleri yanıltarak suçsuz kişileri suçlamaya ve bu yönde davalar açmaya muaffak olmuşlardır. O suçsuz kişilerden birinin de ben olduğum Numan Esin’in
ifadesi ile bir kere daha kesinlik kazanmıştır.
(6) Bugüne kadar kendi suçsuzluğumun ispatı çabası içinde olmaksızın Türk Devletine, Türk milletine ve Türk adaletine saygımın bir sonucu olarak Kontr-
Gerilla Örgütünün devlete olan hiyanetinin ortaya çıkarılması çabasında bulundum. Bu konudaki tüm dilekçelerim suç ihbarı niteliğini taşıdığı ve kamu
görevlilerine re’sen harekete geçmek kanuni yükümlülüğü altında bıraktığı halde hiçbir işlem yapılmamıştır. Kontr-Gerilla Örgütünün mahiyetini, yerini,
işkence yapan kişilerin adını 12 Haziran 1973 tarihinde başbakana bir dilekçe vererek bildirdim. Ve iddialarımın bir parlemento heyeti tarafından incelenmesini
talep ettim. Dilekçem cevapsız kaldı. Bu dönemde tüm deliller yok edildi. İşkence karargahları kapatıldı, tadil edildi, yıkıldı, eşyaları boşaltıldı ve işkenceciler başka görevlere atandılar. Böylece iddialarımın doğruluğu kesinlik kazanmış olmasına rağmen aynı Başbakanın dilekçemden beş ay son-ra işkence iddialarının tahkikini talep etmesi anlamlı bir çelişki olsa gerektir.
(7) 27 Mayıs düşmanı bu örgüt elamanları 27 Mayıs’ın yıldönümünde Numan Esin’e işkence yaparken Son Havadis gazetesinin 27 Mayıs tarihli nüshasında
aşağıdaki yazı yer alıyordu:

“Tebrikat

Bay Madanoğlu,
Bay Köksal,
Bay Esin
Bay Solmazer
Bayramınız kutlu olsun Muhsinoğlu”

(8) İşkenceler ve tertipler hakkındaki gerçeklerin aydınlığa çıkarılmasına çalışmak, Türk Silahlı Kuvvetleri ve devlet güvenlik kuvvetlerinin, görevleri
hudutları içinde feragatkarane hizmet veren namus, şeref ve fazilet sahibi büyük çoğunluğa yapılacak tarihi bir hizmettir. Kanımıza göre Türk Silahlı Kuvvetleri,
Türk Devletine ve milletine ve insanlığa karşı suç işleyen bu hiyanet gurubunun gerçek yüzünü su yüzüne çıkarmak tarihi yükümlülüğü altındadır. Bu yapılmadan
bu yaranın kapanacağını sanmak gaflettir. Bir avuç işkenceci ruh hastasını ve onları himaye edenleri bünyesinden atmakla Türk Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik
örgütlerinin Türk ve dünya kamuoyu önünde kendilerine yöneltilen ithamlardan arınması mümkün olacaktır.

Devletin sağlam güçlerini eylemleri ile şaibe altına sokan bu gizli örgüt elemanları ve onları himaye edenlerin tertipleri meydana çıkarıldığında hem devletin sağlam güçleri şaibeden kurtulacak hem maksatlı olarak yanıltılmaya çalışılan yargı organlarının doğru sonuçlarla ulaşmalarına yardımcı olunacak ve hem de topluma huzur avdet edecektir.
(9) Aksi halde bu yara kabuk bağlamaz. Alman harp suçluları aynı zaman da insanlığa işkence yaptıkları için “Nurenberg”de yargılandılar. İşkenceci Adolf
Eichmann’ın yaşam hikayesi malumdur. Daha birkaç gün önce 2. dünya harbinde Auschwitz Nazi kampında işkence yapan Dr. Joseph Mengele aradan 30 sene geçtiği halde unutulmamış işkence görenlerce gebertilmiştir.
(10) Şu hususu beyan etmek zorundayım ki tarihi dönem içinde tüm işkenceciler ya işlenmiş bir suçu ikrar ettirmek ya da çeşitli dinsel, irki vs. nedenlerle
hasımlarını bertaraf etmek için işkence yapmışlardır.
İşlenmemiş suçları yapmış gibi insanları ikrara zorlayan ve bu yönde ikrar almayı başaran dünya tarihinde tek örgüt Kontr-Gerilladır. İşte Kültür Sarayı… İşte
Marmara Vapuru… İşte Boğaz Köprüsü…
(11) Dinamit hikayesini, bir başka yönden incelediğimizde, tertip gene sırıtmaktadır. Bu çelişki, Sayın Numan Esin ve Hasan Yalçınkaya’nın ifadeleri
arasındadır ve her iki ifadenin alınış tarihleri arasında, 13 gün fark olduğu halde çok belirgindir. Şöyle ki: Sayın Numan Esin’in Kontr-Gerilla ifadesine göre
dinamit alışverişinin seyri: (Sh. 9, 10 ve elyazısı ifadesi Sh. 6, 7)
Talat Turhan -------) Numan Esin ---------) Hasan Yalçınkaya’dır.
Hasan Yalçınkaya’nın Kontr-Gerilla ifadesine göre (Shf. 7, 8) bu seyir:
Numan Esin ------) Hasan Yalçınkaya -------) Talat Turhan’dır.

Bu ifadeler, her iki sanığın tüm ifadeleri ile reddedilmiş olmasına rağmen, yapılan tertip yeniden sırıtmıştır. Bu tertibin gayesi; bizlerin şeref ve haysiyetlerimize
tecavüz, toplumdaki kişiliklerimizi küçültmekten başka şekilde açıklanamaz.
(12) Bu dinamit senaryosunun, Sayın Numan Esin’in ifadesinde yer almadığı halde, Sayın Hasan Yalçınkaya ifadesine dahil edilen diğer kişileri olan F.
Özkaya, Y. Çengel ve Abdülvahap Mutlugün ile, bu kişilerin birbirlerini tanıma ve tanımama durumlarını daha önce açıkladım. (D. Z. 72, 370)
4- Sayın Numan Esin’in ifadesi, bir gerçeği daha aydınlığa kavuşturmuş bulunmaktadır. Davanın iki yönü arasında, köprü görevi maksadıyla Fevzi
Özkaya’nın işkence ile alınan ve kendisi tarafından reddedilen, Kontr-Gerilla ifadesinin geçersizliği ve hangi koşullar altında verildiği belgesel olarak ortaya
çıkmaktadır. Şöyle ki:
a- Beni ilzam eden suçlamaların temelini teşkil eden, 12 Mart sonrası evimde yapıldığı iddia edilen, iki aşamalı toplantı esnasında, Anakara’dayım. Bu husus
tanıklar dinlenince açıklığa kavuşacaktır.
b- Sayın Hasan Yalçınkaya ve Sayın Numan Esin, kendileriyle ilgili bölümlerin yanlışlığını ispat imkanlarına sahip olduklarına dair, belgeler göstermişler ve
bunların tarih ve sayılarını duruşma zaptına geçirmişlerdir.
c- Bu durumun, gerek benim gerekse Fevzi Özkaya’nın suçsuzluğunun açık kanıtı olacak hukuki değer taşıdığı kanısındayım.
5- Numan Esin ve benim müştereken suçlandığımız bir husus da 12 Mart öncesi Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesi içerisinde cereyan etmiş olaylarla ilişkili
gösterilmesidir.
a- 12 Mart öncesi Türk silahlı Kuvvetleri yasal görevi olarak bizim dışımızda sürdürdüğü çabalarını 12 Mart ile noktalamıştır. Ben bu olaylarla ilişkimi mertçe
sorgumda açıkladım. Özellikle (D. Z. Shf. 16) da bir gerçeği dile getirdim. Bugün 12 Mart’a müncer olan olayların hesabını birkaç ikişiden sormaya çalışmak ve
bunları suç diye nitelemek ancak iddianamesinde 27 Mayıs’a “mezkur silahlı hareket” diyebilen ve bir eski genelkurmay başkanını “Cuntabaşı” diye
niteleyebilecek kadar cüret sahibi kılınmış Askeri Savcı Nevzat Çizmeci’nin mantık, dünya görüşü ve ayrıntılarını şimdilik bilemeyeceğim angajmanları
sonucu olabilir. O kanıdayım ki bu noktada Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı tarihi bir suç işlenmiş bulunmaktadır. Bu suçun sorumluluğunu tarihte açıkça taşıyarak
Askeri Savcı Nevzat çizmeci’den başka ikinci bir Türk silahlı Kuvvetleri mensubununu bulunabileceğini tasavvur dahi etmemekteyim.
b- Eğer 12 Mart öncesi Türk Silahlı Kuvvetleri Bünyasindeki hiyerarşik ve legal olaylar suç sayılıyorsa iddianamelerde “cuntabaşı” ve “İstanbul kesiminin
başkanı” diye ismen açıklanan asker kişilerin asli fail olarak huzurunuza getirilmesi gerekirdi. İktidar kavgası yapan bir kanadın bu niyeti birtakım kişilerin kursaklarında kaldıklarına göre temel bir hukuki kuralla karşı karşıya gelmiş bulunuyoruz. Asli fail olmayan bir davada ne fer’i maddi ne de fer’i manevi fail olamaz.
c- Birçok sanıkların ifadelerine göre bu konuda örgütsel ilişkilere Orhan Kabibay aracılığı ile katılmış gösteriliyorum. Aynı konuyu belirleyen Osman Deniz, Hasan
Yalçınkaya ve Numan Esin’in Kontr-Gerilla ifadelerinde zaman ve olay açısından çelişkiler vardır. Bu çelişkileri dikkatinize sunar mahkemede gerçekleri beyan
ettiğimi belirtmek isterim.
6- Numan Esin’in mahkemedeki sorgusu, kendisiyle dolaylı ve dolaysız ve duruşma zaptının 43, 65, 72, 75, 76, 80, 81 ve 82 sayfalarında yer alan
beyanlarıma, açıklık kazandırmış ve tamamlamıştır.
7-a- Kontr-Gerilla Örgütünde iken önceleri Numan Esin’in Türkiye’deki bütün anarşistlerin silah ve diğer malzemelerini temin ettiği şeklinde beni ikrara
zorladılar. Baskı ve işkencelerine dayanarak bunu reddettim. Daha sonra “biz bu husustaki ikrarları kendisinden ve başkalarından aldık” dediler. Ve bana Esin’in
de tutuklandığını söylediler.
b- (1) Bundan sonra, tam 20 gün, önemli bir tesisi müştereken tahribini düşündüğümüz tarzında, ikrara zorlandım. Kontr-Gerilla ifademin, daktiloyla
yazılması 20 ve 28 temmuz 1972 tarihlerinin bütün gün kapsamıştır. İfademdeki tarih sahtedir. Bu suçlamayı kabul etmiyordum. Fakat provakasyonu sürdürmeye yararlı, başka ifadeler almış olacaklar ki, üzerimdeki baskı ve işkenceleri arttırdılar. Gene direndim. Ellerim, ayaklarım prangalı, gözlerim bağlı olarak, işkence yapılan ve bu maksatla bilimsel aletleri olan sorgu odasında idim.
(2) Ersin Ertekin’li yüzleşme talep ettim. Ve eğer bu kişi beni teşhis ederse, intihar edeceğimi ve bu hususu belgelemek için, peşinen ve arzumla intihar
ettiğime dair, yazılı belge vereceğimi söyleyerek, özel sorgulama timi başkanı ve kendisine Albay diye hitap ettiren MİT elemanı E.Ö. (bu ismi duruşma zaptının
32. sahifesinde açıklamıştım. “Ö” soyadını da “Barış gazetesinin” 3 Aralık 1973 günlü nüshasındaki Nimet Arzık’ın yazısından öğrendim.)’yü iknaya çalışıyor ve
kendisinden yardım istiyordum.
(3) Cevaben: Şimdi Memduh Eren’i aşağıya indireceğiz. O her şeyi itiraf etti. Sen de sesini çıkarmadan dinleyeceksin, diye hitap etti Bay E.Ö. Biraz sonra gözleri
bağlı olduğu için, benden haberi olmayan Memduh Eren’i ayağındaki prangalarla döşemesi ahşap olan odaya tangır tungur getirdirler. Kendisinden, önemli tesisin
tahribi için, evinde yapılan toplantının anlatılması istendi.
(4) Memduh Eren: “Önemli tesisin havaya uçurulma toplantısının, kendi evinde E.E, T.T, N.E, arasında yapıldığını ve kendisinin zaman zaman odaya girip
çıktığını ve özellikle Numan der demez yeter emrini alarak, geri götürüldü. Eren’in sesi bitmiş ve ölgün bir insan sesini andırıyordu.
(5) Şimdi sıra bu işi daktiloya yazmaya gelmişti. Direnmek faydasızdı. Yoksa her türlü bilimsel (I) işkence yöntemlerinin hedefi olacak, sonunda da mutlaka
istediklerini yaptırtacaklardı. Esasen içinde tutulduğum koşullar, işkencenin ta kendisi idi. Düşündüm kavli mücerret suç olmaz. Kaldı ki, henüz ayakları dahi
tamamlanmamış bir tesisin tahribini düşünmek kavli mücerret dahi olmaz. Ve böyle bir suç işlenemez. Bu husus zapta geçerse, şerefli yargıçlar önünde,
oynanan provakasyonu ispat olanağına sahip oluruz diye düşündüm. Ve zabıtta Numan Esin’i suçlayan beyan yer aldı. Fakat işkencecibaşı Bay E.Ö. ve
yardımcıları kül yutmuyordu. Hemen cümleyi patlattı. “Tahrip işi ikmalinden sonra müsait bir zamana bırakıldı.” Böylece provakosyon noktalandı.
(6) Şimdi görüyorum ki, bu maksatla toplantı yaptıkları iddia edilen kişilerden, Ersin Ertekin’in ifadesi (274/6-7) bu paralelde değildir. Memduh Eren’in
ifadelerinde bu hususa yer verilmemiştir. Numan Esin’in Kontr-Gerilla ifadesi (Sahife 7) bu yönde değildir.
(7) Filvaki, bu suçlamayı Askeri Savcılıkta (Dosya 386:387) ve mahkemedeki sorgumda (D. Z. 76) reddetmiş bulunuyorum. Buna rağmen Sayın Numan
Esin’den bu koşullar altında olsa bile, önemli tesisin tahribi konusunda suçladığım için, özür dilerim. Kendisi de aynı koşullar içinde beni suçlamak
zorunda kalmış olmasına rağmen bu tutum benim insanlık görevimdir.
(8) Bu açıklamalar, normal demokratik döneme dönüşmeye yönelen bir düzen içinde, aklı başında olan hiç kimse tarafından ne düşünülebilir ne de kabul
edilebilir. Bu tertipleri yapanlar senelerden beri ellerinde bulundurarak geliştirdikleri bir planı uygulayarak Endonezya katliamı örneği faşist bir düzen için gerekçe hazırlamak çabası içinde idiler.
Plana ekli listelerdeki, kendi ölçülerine göre önceden saptanmış sakıncalı kişiler bir gece evinden alınıp bizlerle beraber öldürülecek ve de daha sonra devlet
radyosundan, bantlara okutturdukları korkunç ithamlar seslerimizden yayınlanacak ve elyazılı itiraflarımız kendi basınlarında manşet olacak ve böylece
devleti yıkmaya yöneldiğini iddia edecekleri ve Marksist-Leninist düzen getirecekleri imha edenler, sermayenin ve fanatik sağın desteğine güvenerek
vatan kurtarıcılar olarak kendi iktidar hırslarını tatmin olanaklarını bulmayı tasarlıyorlardı. Boğaz Köprüsü, Kültür Sarayı, Marmara Gemisi provokasyonları
bunun için yapılıyordu.
Tıpkı Reichtag yangını gibi… Tabii bu tertipleri yapanlar, bilimden, ahlaktan ve faziletten nasipleri olmadığı için zahiren mücadele eder göründükleri Marksizm-
Leninizme tarihi süreç içinde hizmet ettiklerinin farkında bile değillerdi.
İktidar hırsı, bir avuç haine ve onların yardakçılarına tüm insani değerlerini kaybettirmiş bulunuyordu.
(9) Şimdi bu noktada devlet bir görevle karşı karşıyadır. Suçsuzluğum Yüksek Mahkemenizce tespit edilecek ve ben serbest bırakılacağım ama bu
provokasyonları yapanlar ortaya çıkarılmadan, atılan çamurun izlerini taşıyarak toplum içinde yaşayamam.
Devlet, kendi halkına hiyanet eden bu insanların işledikleri büyük insanlık suçunun hesabını sormakla hem kendini hem de bizleri kurtaracaktır.
Aksi halde benim açımdan ihkak-ı hak doğacağını, her uygar insanın kanunen olmasa bile vicdanen kabul etmesi iktiza edecektir.
8- Numan Esin’e ait iddianamede adı geçen Teğmen Fahrettin Karayel’in ismini dahi duymuş değilim.
Saygılarımla.
Talat Turhan

28. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***