1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler. BÖLÜM 27
Şöyle ki:
(1) İkinci parti dinamit alım-verimi yapıldığı iddia edilen tarih, Sayın Numan Esin’in Kontr-Gerilla ifadesine göre 1972 Temmuz ayıdır. Hasan Yalçınkaya’nın
Kontr-Gerilla ifadesine göre, 1972 Mayıs ortalarıdır. Her iki tarihte de, Kumkapı’da çalıştığım işyerinden ayrılmış durumdayım. Sorgumda da belirttiğim
gibi, Kumkapı’daki işte 15 Ağustos 1971 14 Mart 1972 tarihleri arasında çalıştım.
Şirket kayıtları arasında bulunan, puantaj defteri, maaş bordrosu ve sigorta primlerimden yüksek mahkemeniz gerek görürse celbederek beyanımın
doğruluğunu tetkik edebilir.
(2) Sayın Numan Esin’in benden dinamit aldığı iddia edilen Temmuz başında, kendisi tarafından da belirtildiği gibi, (D. Z. 373) gözaltındaydım. Ama Kontr-
Gerilla Örgütünün bağlı olduğu hiçbir ahlaki, hukuki, dini ve vicdani kural yoktur.
Onlar hem insanı alıp ellerine, ayaklarına pranga vurup, gözlerini bağlayıp dünya ile ilişkilerini keserler, hem de gözaltında olduğum dönemde dinamit
alışverişinin içine beni sokarlar. Çünkü onların ne Allahı, ne kur’anı, ne Anayasası ne kanunları vardır. İthal edilmiş ve harp esnasında Düşman savaş esirlerine dahi uygulanmayan yönetmeleri uygulayan devlet üstünde devlettirler.
(3) Doğal olarak demokratik hukuk devleti olan Türkiye’de bu nasıl olur sorusu bu noktada akla gelmektedir.
Kontr-Gerilla zahiren anarşi ve Marksizm-Leninizmle mücadele etmek amacıyla çaba gösteren gerçekte bir ucunun nerelere kadar uzandığını sorgumda
açıkladığım ve herkes tarafından bilinen İstanbul mafyasının ve bu çeteyle bütünleşmiş egemen çevrelerin çıkarlarını koruyan birkaç muhterisin iktidar
hırslarına hizmet etmek üzere çalışmış ve amaçlarından saptırılmış legal devlet örgütlerinden alınan karma gizli örgüt elemanlarından oluşan bir işkence ve
provakasyon örgütüdür.
(4) Bu örgüt elemanlarının ortak yanları Atatürk ve 27 Mayıs düşmanı olmaları, kendi öz çıkarlarının iktidarlarını sürdürmek istedikleri kişiler ve guruplarla
bütünleşmesi ve hepsinin sadomazohist kişiler olmasıdır.
(5) Bu gizli örgüt STK MİT, Emniyet Teşkilatı ve diğer güvenlik kuvvetlerinden, iktidar içinde iktidar olmak isteyen şebeke elemanlarınca seçilmiş kişilerden
oluşan ve bir kısım yetkili kişilerin müsaade ve himayesi altında örgüt amaçlarının gerçekleşmesi için kanundışı yöntemler uygulamıştır. Böylece bazı
eylemlerin yapılması tahrik edilerek hazırlattıkları anarşik ortamdan yararlanmak suretiyle Türk Silahlı Kuvvetlerini ve devleti korumak ve yaşatmakla görevli tüm
örgütleri yanıltarak suçsuz kişileri suçlamaya ve bu yönde davalar açmaya muaffak olmuşlardır. O suçsuz kişilerden birinin de ben olduğum Numan Esin’in
ifadesi ile bir kere daha kesinlik kazanmıştır.
(6) Bugüne kadar kendi suçsuzluğumun ispatı çabası içinde olmaksızın Türk Devletine, Türk milletine ve Türk adaletine saygımın bir sonucu olarak Kontr-
Gerilla Örgütünün devlete olan hiyanetinin ortaya çıkarılması çabasında bulundum. Bu konudaki tüm dilekçelerim suç ihbarı niteliğini taşıdığı ve kamu
görevlilerine re’sen harekete geçmek kanuni yükümlülüğü altında bıraktığı halde hiçbir işlem yapılmamıştır. Kontr-Gerilla Örgütünün mahiyetini, yerini,
işkence yapan kişilerin adını 12 Haziran 1973 tarihinde başbakana bir dilekçe vererek bildirdim. Ve iddialarımın bir parlemento heyeti tarafından incelenmesini
talep ettim. Dilekçem cevapsız kaldı. Bu dönemde tüm deliller yok edildi. İşkence karargahları kapatıldı, tadil edildi, yıkıldı, eşyaları boşaltıldı ve işkenceciler başka görevlere atandılar. Böylece iddialarımın doğruluğu kesinlik kazanmış olmasına rağmen aynı Başbakanın dilekçemden beş ay son-ra işkence iddialarının tahkikini talep etmesi anlamlı bir çelişki olsa gerektir.
(7) 27 Mayıs düşmanı bu örgüt elamanları 27 Mayıs’ın yıldönümünde Numan Esin’e işkence yaparken Son Havadis gazetesinin 27 Mayıs tarihli nüshasında
aşağıdaki yazı yer alıyordu:
“Tebrikat
Bay Madanoğlu,
Bay Köksal,
Bay Esin
Bay Solmazer
Bayramınız kutlu olsun Muhsinoğlu”
(8) İşkenceler ve tertipler hakkındaki gerçeklerin aydınlığa çıkarılmasına çalışmak, Türk Silahlı Kuvvetleri ve devlet güvenlik kuvvetlerinin, görevleri
hudutları içinde feragatkarane hizmet veren namus, şeref ve fazilet sahibi büyük çoğunluğa yapılacak tarihi bir hizmettir. Kanımıza göre Türk Silahlı Kuvvetleri,
Türk Devletine ve milletine ve insanlığa karşı suç işleyen bu hiyanet gurubunun gerçek yüzünü su yüzüne çıkarmak tarihi yükümlülüğü altındadır. Bu yapılmadan
bu yaranın kapanacağını sanmak gaflettir. Bir avuç işkenceci ruh hastasını ve onları himaye edenleri bünyesinden atmakla Türk Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik
örgütlerinin Türk ve dünya kamuoyu önünde kendilerine yöneltilen ithamlardan arınması mümkün olacaktır.
Devletin sağlam güçlerini eylemleri ile şaibe altına sokan bu gizli örgüt elemanları ve onları himaye edenlerin tertipleri meydana çıkarıldığında hem devletin sağlam güçleri şaibeden kurtulacak hem maksatlı olarak yanıltılmaya çalışılan yargı organlarının doğru sonuçlarla ulaşmalarına yardımcı olunacak ve hem de topluma huzur avdet edecektir.
(9) Aksi halde bu yara kabuk bağlamaz. Alman harp suçluları aynı zaman da insanlığa işkence yaptıkları için “Nurenberg”de yargılandılar. İşkenceci Adolf
Eichmann’ın yaşam hikayesi malumdur. Daha birkaç gün önce 2. dünya harbinde Auschwitz Nazi kampında işkence yapan Dr. Joseph Mengele aradan 30 sene geçtiği halde unutulmamış işkence görenlerce gebertilmiştir.
(10) Şu hususu beyan etmek zorundayım ki tarihi dönem içinde tüm işkenceciler ya işlenmiş bir suçu ikrar ettirmek ya da çeşitli dinsel, irki vs. nedenlerle
hasımlarını bertaraf etmek için işkence yapmışlardır.
İşlenmemiş suçları yapmış gibi insanları ikrara zorlayan ve bu yönde ikrar almayı başaran dünya tarihinde tek örgüt Kontr-Gerilladır. İşte Kültür Sarayı… İşte
Marmara Vapuru… İşte Boğaz Köprüsü…
(11) Dinamit hikayesini, bir başka yönden incelediğimizde, tertip gene sırıtmaktadır. Bu çelişki, Sayın Numan Esin ve Hasan Yalçınkaya’nın ifadeleri
arasındadır ve her iki ifadenin alınış tarihleri arasında, 13 gün fark olduğu halde çok belirgindir. Şöyle ki: Sayın Numan Esin’in Kontr-Gerilla ifadesine göre
dinamit alışverişinin seyri: (Sh. 9, 10 ve elyazısı ifadesi Sh. 6, 7)
Talat Turhan -------) Numan Esin ---------) Hasan Yalçınkaya’dır.
Hasan Yalçınkaya’nın Kontr-Gerilla ifadesine göre (Shf. 7, 8) bu seyir:
Numan Esin ------) Hasan Yalçınkaya -------) Talat Turhan’dır.
Bu ifadeler, her iki sanığın tüm ifadeleri ile reddedilmiş olmasına rağmen, yapılan tertip yeniden sırıtmıştır. Bu tertibin gayesi; bizlerin şeref ve haysiyetlerimize
tecavüz, toplumdaki kişiliklerimizi küçültmekten başka şekilde açıklanamaz.
(12) Bu dinamit senaryosunun, Sayın Numan Esin’in ifadesinde yer almadığı halde, Sayın Hasan Yalçınkaya ifadesine dahil edilen diğer kişileri olan F.
Özkaya, Y. Çengel ve Abdülvahap Mutlugün ile, bu kişilerin birbirlerini tanıma ve tanımama durumlarını daha önce açıkladım. (D. Z. 72, 370)
4- Sayın Numan Esin’in ifadesi, bir gerçeği daha aydınlığa kavuşturmuş bulunmaktadır. Davanın iki yönü arasında, köprü görevi maksadıyla Fevzi
Özkaya’nın işkence ile alınan ve kendisi tarafından reddedilen, Kontr-Gerilla ifadesinin geçersizliği ve hangi koşullar altında verildiği belgesel olarak ortaya
çıkmaktadır. Şöyle ki:
a- Beni ilzam eden suçlamaların temelini teşkil eden, 12 Mart sonrası evimde yapıldığı iddia edilen, iki aşamalı toplantı esnasında, Anakara’dayım. Bu husus
tanıklar dinlenince açıklığa kavuşacaktır.
b- Sayın Hasan Yalçınkaya ve Sayın Numan Esin, kendileriyle ilgili bölümlerin yanlışlığını ispat imkanlarına sahip olduklarına dair, belgeler göstermişler ve
bunların tarih ve sayılarını duruşma zaptına geçirmişlerdir.
c- Bu durumun, gerek benim gerekse Fevzi Özkaya’nın suçsuzluğunun açık kanıtı olacak hukuki değer taşıdığı kanısındayım.
5- Numan Esin ve benim müştereken suçlandığımız bir husus da 12 Mart öncesi Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesi içerisinde cereyan etmiş olaylarla ilişkili
gösterilmesidir.
a- 12 Mart öncesi Türk silahlı Kuvvetleri yasal görevi olarak bizim dışımızda sürdürdüğü çabalarını 12 Mart ile noktalamıştır. Ben bu olaylarla ilişkimi mertçe
sorgumda açıkladım. Özellikle (D. Z. Shf. 16) da bir gerçeği dile getirdim. Bugün 12 Mart’a müncer olan olayların hesabını birkaç ikişiden sormaya çalışmak ve
bunları suç diye nitelemek ancak iddianamesinde 27 Mayıs’a “mezkur silahlı hareket” diyebilen ve bir eski genelkurmay başkanını “Cuntabaşı” diye
niteleyebilecek kadar cüret sahibi kılınmış Askeri Savcı Nevzat Çizmeci’nin mantık, dünya görüşü ve ayrıntılarını şimdilik bilemeyeceğim angajmanları
sonucu olabilir. O kanıdayım ki bu noktada Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı tarihi bir suç işlenmiş bulunmaktadır. Bu suçun sorumluluğunu tarihte açıkça taşıyarak
Askeri Savcı Nevzat çizmeci’den başka ikinci bir Türk silahlı Kuvvetleri mensubununu bulunabileceğini tasavvur dahi etmemekteyim.
b- Eğer 12 Mart öncesi Türk Silahlı Kuvvetleri Bünyasindeki hiyerarşik ve legal olaylar suç sayılıyorsa iddianamelerde “cuntabaşı” ve “İstanbul kesiminin
başkanı” diye ismen açıklanan asker kişilerin asli fail olarak huzurunuza getirilmesi gerekirdi. İktidar kavgası yapan bir kanadın bu niyeti birtakım kişilerin kursaklarında kaldıklarına göre temel bir hukuki kuralla karşı karşıya gelmiş bulunuyoruz. Asli fail olmayan bir davada ne fer’i maddi ne de fer’i manevi fail olamaz.
c- Birçok sanıkların ifadelerine göre bu konuda örgütsel ilişkilere Orhan Kabibay aracılığı ile katılmış gösteriliyorum. Aynı konuyu belirleyen Osman Deniz, Hasan
Yalçınkaya ve Numan Esin’in Kontr-Gerilla ifadelerinde zaman ve olay açısından çelişkiler vardır. Bu çelişkileri dikkatinize sunar mahkemede gerçekleri beyan
ettiğimi belirtmek isterim.
6- Numan Esin’in mahkemedeki sorgusu, kendisiyle dolaylı ve dolaysız ve duruşma zaptının 43, 65, 72, 75, 76, 80, 81 ve 82 sayfalarında yer alan
beyanlarıma, açıklık kazandırmış ve tamamlamıştır.
7-a- Kontr-Gerilla Örgütünde iken önceleri Numan Esin’in Türkiye’deki bütün anarşistlerin silah ve diğer malzemelerini temin ettiği şeklinde beni ikrara
zorladılar. Baskı ve işkencelerine dayanarak bunu reddettim. Daha sonra “biz bu husustaki ikrarları kendisinden ve başkalarından aldık” dediler. Ve bana Esin’in
de tutuklandığını söylediler.
b- (1) Bundan sonra, tam 20 gün, önemli bir tesisi müştereken tahribini düşündüğümüz tarzında, ikrara zorlandım. Kontr-Gerilla ifademin, daktiloyla
yazılması 20 ve 28 temmuz 1972 tarihlerinin bütün gün kapsamıştır. İfademdeki tarih sahtedir. Bu suçlamayı kabul etmiyordum. Fakat provakasyonu sürdürmeye yararlı, başka ifadeler almış olacaklar ki, üzerimdeki baskı ve işkenceleri arttırdılar. Gene direndim. Ellerim, ayaklarım prangalı, gözlerim bağlı olarak, işkence yapılan ve bu maksatla bilimsel aletleri olan sorgu odasında idim.
(2) Ersin Ertekin’li yüzleşme talep ettim. Ve eğer bu kişi beni teşhis ederse, intihar edeceğimi ve bu hususu belgelemek için, peşinen ve arzumla intihar
ettiğime dair, yazılı belge vereceğimi söyleyerek, özel sorgulama timi başkanı ve kendisine Albay diye hitap ettiren MİT elemanı E.Ö. (bu ismi duruşma zaptının
32. sahifesinde açıklamıştım. “Ö” soyadını da “Barış gazetesinin” 3 Aralık 1973 günlü nüshasındaki Nimet Arzık’ın yazısından öğrendim.)’yü iknaya çalışıyor ve
kendisinden yardım istiyordum.
(3) Cevaben: Şimdi Memduh Eren’i aşağıya indireceğiz. O her şeyi itiraf etti. Sen de sesini çıkarmadan dinleyeceksin, diye hitap etti Bay E.Ö. Biraz sonra gözleri
bağlı olduğu için, benden haberi olmayan Memduh Eren’i ayağındaki prangalarla döşemesi ahşap olan odaya tangır tungur getirdirler. Kendisinden, önemli tesisin
tahribi için, evinde yapılan toplantının anlatılması istendi.
(4) Memduh Eren: “Önemli tesisin havaya uçurulma toplantısının, kendi evinde E.E, T.T, N.E, arasında yapıldığını ve kendisinin zaman zaman odaya girip
çıktığını ve özellikle Numan der demez yeter emrini alarak, geri götürüldü. Eren’in sesi bitmiş ve ölgün bir insan sesini andırıyordu.
(5) Şimdi sıra bu işi daktiloya yazmaya gelmişti. Direnmek faydasızdı. Yoksa her türlü bilimsel (I) işkence yöntemlerinin hedefi olacak, sonunda da mutlaka
istediklerini yaptırtacaklardı. Esasen içinde tutulduğum koşullar, işkencenin ta kendisi idi. Düşündüm kavli mücerret suç olmaz. Kaldı ki, henüz ayakları dahi
tamamlanmamış bir tesisin tahribini düşünmek kavli mücerret dahi olmaz. Ve böyle bir suç işlenemez. Bu husus zapta geçerse, şerefli yargıçlar önünde,
oynanan provakasyonu ispat olanağına sahip oluruz diye düşündüm. Ve zabıtta Numan Esin’i suçlayan beyan yer aldı. Fakat işkencecibaşı Bay E.Ö. ve
yardımcıları kül yutmuyordu. Hemen cümleyi patlattı. “Tahrip işi ikmalinden sonra müsait bir zamana bırakıldı.” Böylece provakosyon noktalandı.
(6) Şimdi görüyorum ki, bu maksatla toplantı yaptıkları iddia edilen kişilerden, Ersin Ertekin’in ifadesi (274/6-7) bu paralelde değildir. Memduh Eren’in
ifadelerinde bu hususa yer verilmemiştir. Numan Esin’in Kontr-Gerilla ifadesi (Sahife 7) bu yönde değildir.
(7) Filvaki, bu suçlamayı Askeri Savcılıkta (Dosya 386:387) ve mahkemedeki sorgumda (D. Z. 76) reddetmiş bulunuyorum. Buna rağmen Sayın Numan
Esin’den bu koşullar altında olsa bile, önemli tesisin tahribi konusunda suçladığım için, özür dilerim. Kendisi de aynı koşullar içinde beni suçlamak
zorunda kalmış olmasına rağmen bu tutum benim insanlık görevimdir.
(8) Bu açıklamalar, normal demokratik döneme dönüşmeye yönelen bir düzen içinde, aklı başında olan hiç kimse tarafından ne düşünülebilir ne de kabul
edilebilir. Bu tertipleri yapanlar senelerden beri ellerinde bulundurarak geliştirdikleri bir planı uygulayarak Endonezya katliamı örneği faşist bir düzen için gerekçe hazırlamak çabası içinde idiler.
Plana ekli listelerdeki, kendi ölçülerine göre önceden saptanmış sakıncalı kişiler bir gece evinden alınıp bizlerle beraber öldürülecek ve de daha sonra devlet
radyosundan, bantlara okutturdukları korkunç ithamlar seslerimizden yayınlanacak ve elyazılı itiraflarımız kendi basınlarında manşet olacak ve böylece
devleti yıkmaya yöneldiğini iddia edecekleri ve Marksist-Leninist düzen getirecekleri imha edenler, sermayenin ve fanatik sağın desteğine güvenerek
vatan kurtarıcılar olarak kendi iktidar hırslarını tatmin olanaklarını bulmayı tasarlıyorlardı. Boğaz Köprüsü, Kültür Sarayı, Marmara Gemisi provokasyonları
bunun için yapılıyordu.
Tıpkı Reichtag yangını gibi… Tabii bu tertipleri yapanlar, bilimden, ahlaktan ve faziletten nasipleri olmadığı için zahiren mücadele eder göründükleri Marksizm-
Leninizme tarihi süreç içinde hizmet ettiklerinin farkında bile değillerdi.
İktidar hırsı, bir avuç haine ve onların yardakçılarına tüm insani değerlerini kaybettirmiş bulunuyordu.
(9) Şimdi bu noktada devlet bir görevle karşı karşıyadır. Suçsuzluğum Yüksek Mahkemenizce tespit edilecek ve ben serbest bırakılacağım ama bu
provokasyonları yapanlar ortaya çıkarılmadan, atılan çamurun izlerini taşıyarak toplum içinde yaşayamam.
Devlet, kendi halkına hiyanet eden bu insanların işledikleri büyük insanlık suçunun hesabını sormakla hem kendini hem de bizleri kurtaracaktır.
Aksi halde benim açımdan ihkak-ı hak doğacağını, her uygar insanın kanunen olmasa bile vicdanen kabul etmesi iktiza edecektir.
8- Numan Esin’e ait iddianamede adı geçen Teğmen Fahrettin Karayel’in ismini dahi duymuş değilim.
Saygılarımla.
Talat Turhan
28. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder