1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler. BÖLÜM 28
Notlar:
1- Bu dilekçe, 6 Aralık 1973 günkü duruşmada, mahkemeye verilmiştir.
2- Duruşma Tutanağı Sahife no: 382’e bakınız.
3. Dilekçe’nin 7. ve 8. Sh.lerinde (madde-7) yer alan Kontrgerilla’da “Köprü Provokasyonu” için Memduh Eren’le yapılan yüzleşme, kendisi tarafından
doğrulanmıştır. (D.TU. Sh. No: 382, St. No: 24:25)
4- Oysa, Memduh Eren’in Kontrgerilla (emniyet) ifadesinde “Boğaz Köprüsü Provokasyonu”yla ilgili herhangi bir beyan bulunmamaktadır.
5. Bu durum çeşitli yorumları birlikte getirebilir. Bunlara girişmeksizin, Provokasyon’un boy hedefi olduğumu anımsatmalıyım.
Ek 44
Saim Deliismailoğlu’nun Sorgusuna Verilen Yanıt İstanbul 7 Aralık 1973
1. Ordu Komutanlığı
3 No.lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi Başkanlığına,
Sanık: Talat Turhan
Saim Deliismailoğlu’nun, Kontr-Gerilla Örgütü ve Askeri Savcılık ifadeleri ile, tutuklama mahkemesindeki benimle ilgili beyanları gerçek dışıdır. Kabul
etmiyorum. Esasen, sorgum esnasında, bu hususun tespiti için, Yüksek Mahkemenizden duruşma zabtı Sahife 47’de yer alan talepte bulunarak, bu
hususu ispat etmek istemiştim. Sayın mahkemeniz talebimi is’afa gerek görmemişti.
Saim Deliismailoğlu, mahkemedeki sorgusunda gerçeğe dönmüş, beni tanımadığını, fakat polisteki korkusu nedeni ile onların telkini sonucu ifadelerin
düzenlendiğini ve bu maksatla da adımın, Memduh Eren’in evinde yapıldığı iddia edilen bir toplantıya polis ilgililerince katıldığını beyan etmiştir.
Bu duruma göre, Saim Deliismailoğlu’na ait 22 Mayıs 1973 tarih ve 1973/5 sayı, 1973/79 Esas, 1973/47 iddianame numaralı Ek iddianamenin 4. sahife son paragrafında yer alan, benimle ilgili ön anayasa suçlaması hukuken geçersiz hale düşmektedir.
Esasen, ön anayasa suçlaması ana iddianamenin 14. sahifesinde bana yapılmış.
Daha sonra bu suçlamayı ispat olanağı görülmediğinden, bu suçlamaya haklılık kazandırmak için, Saim Deliismailoğlu, beni suçlayıcı yönde beyanlara
zorlamıştır.
ön anayasa suçlamasında, iki önemli ifade Atamer Erol ve Saim Deliismailoğlu’ndan alınmıştır. Bu ifadeler arasında zaman, yer, toplantıya katılan kişiler, ve ön anayasa’yı hazırladığı iddia edilen kişiler açısından büyük çelişkiler vardı. Bu husustaki söz hakkımızı Atamer Erol’un sorgusundan sonra
kullanacağım.
Saim Deliismailoğlu’nun sorgusu, üzerimde sürdürülen tertibin bir yönünü yeniden aydınlığa kavuşturmuştur.
(Burası Eksik Y.N.)
Tuklama Mahkemesinde sürdürmez.
Bu olgu dahi Türkiye’de yürürlükte olan sorgu yöntemlerine ışık tutacak değerdedir.
Saygılarımla.
M. Talat Turhan
Notlar:
1- Bu dilekçe 7 Aralık 1973 tarihli duruşmada mahkemeye verilmiştir.
2- Duruşma Tutanağı Sahife No: 389’a bakınız.
Ek 45
Atamer Erol’un Sorgusuna Verilen Yanıt İstanbul, 13 Aralık 1973
1. Ordu Komutanlığı
3 No.lu Mahkemesi Başkanlığına,
Sanık: M. Talat Tarhan
Konusu: Atamer Erol’un sorgusuna karşı diyeceklerim.
(Duruşma zabtı yerine geçmek üzere sunulmuştur.)
Konunun İncelenmesi:
1- Atamer Erol, benim için olduğu kadar, bu davayı kendi art niyetleri doğrultusunda saptırmak isteyenler için de fevkalade önemli bir sanıktır.
Atamer Erol’un, emniyet ve Askeri Savcılık ifadesinin her kelimesi, kişiler ve olaylar açısından, beni suçlayıcı istikamette kullanılmak üzere, kendisi tarafından
beyan edilen koşullar altında alınmıştır. (D. Z. Shf: 405 Satır: 51:55)
2- Türkiye’nin normal dönemlerinde ve bunalım dönemlerinde yargıçlık yapan, tecrübeli kişilersiniz. Sırf bu tecrübenizle normal dönemlerdeki emniyet ifadeleri
ile 1971 sonrası Türkiye’sinde bir avuç işkenceci tertipçinin aldıkları ifadeleri karşılaştırdığımızda bazı kanaatlara ulaşmamız doğaldır.
3- Asırlarca önce quintilliani Declam: “Suçluluğunu itiraf eden bir kimseyi bunamış kabul etmelidir; bir kimse ancak bir cinnet devresinde, yahut sarhoş bir
halde, yahut da küçümseme ve aşağılama dürtüsüyle, yahut eza ve cefanın şiddetiyle, yahut da işkence korkusuyla kendi kendini suçlayabilir. Cebir ve
baskıya maruz kalmadıkça, dünyada hiçbir kimse kendini yıkmak için kendine karşı konuşamaz” diyor. (Suçlar ve Cezalar, Beccaria- Sahife 159)
4- Anayasa’mızın 14. maddesi: “Kimseye eziyet ve işkence yapılamaz. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza konulamaz” ve 33. maddesi de: “Kimse kendisini
veya kanunun gösterdiği yakınlarını suçlandırma sonucu doğuracak beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz” amir hükümlerini taşıyor.
5- O halde bu ilmi ve anayasal gerçekler karşısında, korkunç ithamnameleri kapsayan emniyet ve Kontr-Gerilla ifadeleri ve bunların paralelinde askeri
savcılık ifadeleri nasıl ikrar niteliği taşıyabiliyor?
6- Bu soruya tek bir karşılık verilebilir: İşkence ile… Yetkili ağızlar istediği kadar aksini konuşsunlar, İnsan Hakları Bildirisinin 25. yılının kutlandığı bu günlerde,
Uluslararası Af Örgütü tarafından, birleşmiş milletlere işkence uygulayan ülkeler aleyhine 1 milyon imzalı bir dilekçe sunulmaktadır.
Bu belgede, Türkiye işkence yapan 55 ülke içinde 7. sırada gösterilmektedir.
Önde gelen 6 ülke ise, ya demokrasi ile yönetilmiyor, ya da sömürgelerinde işkence uyguluyorlar. (Günaydın gazetesi - Haber-2 - 7 Aralık 1973)
(Cumhuriyet - 11 Aralık 1973)
Doğrusu utanılacak bir rekor ülkemiz için, Türk Devleti’nin itibarını tüm dünyada sarsanlar gerçek hainler ve anayasa suçu işleyenlerdir.
7- Atamer Erol’un ifadesi de tıpkı benimkisi gibi işkence ürünüdür. Ahlaken, vicdanen, ilmen geçersizdir.
Esasen sorgusu esnasında emniyet ve Askeri Savcılık ifadelerini kabul etmediğini beyan etmiştir. (D. Z. Shf. 405, Satır: 51:55) Bunun yanında Atamer
Erol’un ifadelerinde, özellikle benimle ilgili konularda, haklarında önemli atfı cürümler bulunan bazı sanıklar tahliye olunmuştur. Bu olgu ifadelerin niteliği
hakkında, Yüksek Mahkemenizin daha soruşturma evresinde yeterli bir kanaata ulaştırması açısından umut verici olmasına rağmen, gerçeğe olan saygımızdan
bu dilekçeyi yazmak zorunda kaldık.
8- İddianamenin bana ait bölümündeki 14. sahifesinde yer alan, Ön Anayasa Taslağı ve Devrimci kadro listesi ile ilgili suçlamayı sorgum esnasında
cevaplandırmıştım. (D. Z. 73) Atamer Erol sorgusu esnasında gerek ifademin bu bölümünü gerekse kendisiyle ilgili D. Z. 41, 60, 79’da yer alan beyanlarımı
doğrulamıştır. (D.Z. Shf. 409, Satır: 47. 48; D.Z: Shf: Satır: )
9- Bu duruma rağmen bir yandan tarihsel bilgim, bir yandan yaşadığım deneyler, diğer yandan 353 Sayılı Yasanın 156. maddesi muvacehesinde Atamer Erol’un ifadelerinde yer aldığı halde iddianamede yer almayan, özellikle Askeri Savcılık ifadesiyle teyid edilen suçlamaları, başka sanıkların da adları geçmesi nedeniyle cevaplandırmak zorundayım. Bu sayede Atamer Erol’un ifadesinin niteliği hakkında Yüksek Heyetinize yararlı olacağımı umut etmekteyim.
10- Yurtsever ve Atatürkçü olduğum için, ülkeme yararlı olmanın önde gelen koşullarının mürşit ilimden yararlanmak olduğuna, inanmış bir kişi olarak kendimi yetiştirmek çabası içindeyim. Özellikle ülkemin sorunlarıyla ilgiliyim. Bulunduğum görevler ve yaşantım, beni ülkemin tarihsel dönemleri içinde, birçok önemli olayın tanığı yaptı. Bu nedenle kendimce bazı yargılara vardım.
a- Kurtuluş Savaşı döneminde Ankara’da kurulan ve Topçu İhsan Mahkemesi diye anılan İstiklal Mahkemesi bir tanığın aleyhindeki beyanı ile, casusluk
suçlaması ile Diş Tabibi Ahmek İhsan’a ipi boylatmıştı. Var olma ya da yok olma savaşı yaşanılan bu dönemde benzeri uygulamalar üzerinde kimse durmadı.
b- Atatürk’e yapılan suikast davasında aldıkları on senelik hapis cezasını, temyiz edebilmek için kaldıkları Ceza Evi yetkililerinden kalem kağıt isteyen iki kişi, yeni
bir yargılama yapılmadan ipi boylamıştır.
c- 27 Mayıs’tan sonra, yargılama usul ve stratejisini Ceza Hukuku otoritelerinden oluşan bir kurul saptamış ve tıpkı bugünkü gibi Usul Kanun’larımızda değişiklik
yapılmıştı. Buna rağmen ve daha önemlisi her iki dönemin yetkili kurullarının her ikisinde görev alanlar olduğu halde, hatalı saptanan hukuk stratejisi Yassıada
duruşmalarında, yargılanan kişiler üzerinde toplum teveccühünü çekecek şekilde sonuçlanmasına müncer olmuştu.
d- 1971 sonrası uygulamalarında durum farklı olmamıştır. Hukuk stratejileri bunalımının sürdürülmesinde kendi iktidarları açısından yarar gören çevrelerin de katkısı ile Askeri Yargı bir çıkmaz sokağa sürüklenmiş 10.000’lerce sanık yaratılmış ve 1.000’lerce dosya mahkemelere sunulmuştur.
e- 12 Martla, 27 Mayıs’ı mahkum etmek isteyen zihniyet tüm güvenlik kuvvetlerine hakim olduğu için bu sonuca ulaşmak güç olmamıştır. Özellikle bu
kanaatim İstanbul Sıkıyönetim dönemi için doğrudur. Çünkü yönetimin her kademesi 27 Mayıs düşmanı tutucu kişilerin elindedir.
Askeri yargının sürüklendiği bu çıkmaz sokaktan çıkış Antidemokratik zorlamalarla ve anayasa’nın yeniden değiştirilmesiyle, şekli bir hukukilik
kazandırılmış ve Sıkıyönetim Mahkemelerinin görev ve yetkileri uzatılmıştır.
Hukuk bilimine ve demokratik hukuk devleti ilkesine ters düşen bu uygulama uygar dünya hukuk otoriteleri ve kurumlarınca ağır bir dille eleştirilmektedir.
f- 1960 yılında Hukuk Fakültesinde Asistan olan Bay A.Ö. hakkında, kız öğrencilere sarkıntılık yaptığına dair sayısız ihbarlar alınıyordu. Bu kişinin
durumunu görevi icabı inceleyen o zaman Kurmay Albay olan S.A. iddianın gerçekliği hakkında tam bir kanaat sahibi olduğu için o dönemin koşulları içinde
üniversiteye gidip bu asistanı bulmuş ve birçok kişi önünde çok ağır hakaret etmişti. Bu asistan sonradan 147’ler arasına katılarak üniversiteden
uzaklaştırılmıştı.
147’lerle üniversiteye dönen bu kişi daha sonra profesör olmuş ve İstanbul Sıkıyönetimi’ne hukuki yön vermek ve uygulamanın stratejisini saptamak için
Sıkıyönetim Komutanlığı ve Adli Amirliğine önerilerde bulunan bilim adamları heyetine dahil olmuştur.
Şu husus da belirteyim ki profesör olan A.Ö.’ye hakaret eden Kurmay Albay da halen Orgeneral rütbesi ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapmaktadır. İstanbul Sıkıyönetimine Emniyet Müdürlüğü temsilcisi olarak verilen Bay K.K. 27 Mayıs’ta içeri alınmış bir kişidir. Ondan sonra gelen Bay G.D. 27 Mayıs’tan önce ve sonra Subaylar tarafından hırpalandığı bizce bilinen bir kişidir. Bunun yanında Emniyet 1. Şube Müdürü Ş.B. Adalet Partisi milletvekili adaylığından gelmiş ve partisinin zihniyetine hizmet etmektedir. Kontr-Gerilla adındaki işkence karargahı niteliği herkesce bilinen Bay M.Ü, E.Ö, Ş.A, B.P. (D. Z. 16, 32) tarafından yönetilmekte (Barış gazetesi - Nimet Arzık - 18 Kasım 1973; Barış gazetesi - Nimet Arzık- 10 Aralık 1973) ve bu kişiler yetkili kişilerin himayesine mazhar olarak Türk Silahlı Kuvvetlerini yanıltmış ve sahte davalar açtırmayı başararak, Türk Devletine leke sürmüşler ve bazı hallerde anarşiyi bizzat tahrik ve teşvik ederek bir yandan efendilerinin iktidar olma hırsını tatmine çalışırken, bir yandan da 27 Mayıs’ın öcünü almaya muvaffak olmuşlardır.
Fakat Türkiye’deki bugünkü Demokratik gelişim karşısında korku içinde inlerine çekilmişlerdir.
g- Atamer Erol’un ifadesini alan kişilerin niteliği bu olunca; bu ifadenin asıl amacı, sun’i olarak bir araya getirilen, kişiler ve gruplar arasında bağ kurmak ve mutlaka suçlanmasına karar verilen kişileri çeşitli bahanelerden yararlanarak suçlu göstererek aleyhlerinde spekülasyon ve karine yaratmak gayreti olarak nitelenebilir.
11- a- 1963 yılında tutuklandığımda evimde yapılan aramada suç unsuru olarak alınan tek belge yurtdışında bulunan bir arkadaşımdan gelen kartpostaldı. Bu
açık kartpostalda mealen: “Bayramını kutlar, gözlerinden öperim. Başarılarını duyuyor ve iftihar ediyorum.” yazılı idi.
Tutuklanınca bu kartpostal hakkında ahret sorularına maruz kalmıştım. Ne demekti “Başarılarımla iftihar etmek?”
b- Daha sonra Mamak Askeri Ceza ve Tutuk Evinde 21 Mayısçılarla birlikte yattım. Benim masum kartpostal örneği birçoklarından alınan anılar, notlar, özel
belgeler ve kitaplar birer maddi delil olmuş ve birçok kişiler bu tip belgeler nedeni ile suçlanmış ve mahkum edilmişti. İçlerinde ciddi ve suç unsuru olanlar da vardı elbette…
c- Bu deney nedeniyle özel mektuplarımı dahi saklamamak alışkanlığı içinde bir kişiyim.
Kemal Tahir’in “Kurt Kanunu”nu okuyanlar, gazete küpürü ve kitap saklananın dahi kişiyi suçlamaya bazen yettiğine kanaat getirebilir ama, ben hala bu
alışkanlığımı terk etmediğim için, evimdeki birkaç kitap maalesef suç unsuru olarak dosyaya konulmuştur. Kitap okumak ve saklamayı hiçbir güç, suç olarak
bana kabul ettiremeyecektir. Eğer bu fiil suç olmaya devam edecekse ben kitap okumak ve saklamak sabıkalısı olmayı iftihar vesilesi telakki edeceğim.
d- Bu açıklamayı ne Yüksek Mahkemenizin zamanını almak ve ne de kendimi savunmak için yapıyorum. Bütün amacım belli bir zihniyeti dile getirmek ve Türk
Toplumuna ve Türk Devletine tarihindeki en büyük hiyaneti yapanların maskesini düşürmektir.
e- 12 Mart öncesi ve sonrasının, toplumsal isteri halindeki bunalım dönemindeki, olaylarının büyük bir çoğunluğunun, kışkırtıcı ajanlarca teşvik edilmesi, bugün
alışılmış ve Sayın Cumhurbaşkanımız 4 Aralık 1973 günkü konuşmasında “toplum suçlarının doğurduğu yersiz haksız işlemlerle birlikte çeşitli suçlara itilen
ve zorlanan gençlerimizde….” demek suretiyle, en yetkili ağızdan bu gerçeği teslim eden, ilk devlet büyüğümüz olmuştur.
f- 1961’lerde, 1964’lerde, 1972’lerde darağaçları kurdular cezanın toplumsal yararı adına. Hiçbir şey değişmedi.
İşsizlikte tıpkı işkencede olduğu gibi Avrupa birincisiyiz. Pahalılık almış başını gidiyor. Bunun adına bozuk düzen derler. Bozuk düzen, o düzeni değiştirmek
istiyenlerce mutlaka değiştirilecektir. Değişecek bu düzende, düzeni bozan, halkına işkence yapan, hakkını sömüren ve sömürtenlerle, Türkiye’yi Atatürkçü
doğrultudan saptıranlar mutlaka benim yerime sanık sandalyesine oturtulacağını, 14 Ekim gerçeğine rağmen, anlamayanlar kitap toplatan ve yaktıran ilimden nasibini alamayan zavallılardır. Ben bu gerçeğe sanık sandalyesinde ulaşmanın mutluluğu içindeyim. Egemen güçlere uşaklık yapmak için 1961 anayasasını değiştirenler ve değiştirttenler, gerçek anayasa tebdil ve tağyir suçluları olarak hiyanetlerinin hesabını verecekleri günler uzak değildir.
12- Atamer Erol:
a- Tanışma: Duruşma Zabtı Shf. 41 de yer alan tanışmama dair beyanlarımı (D. Z. Shf. 409, Satır 25:28) ve (Z. Z. 409, Satır 44) ile doğrularken:
“Özellikle Talat Turhan için dayanılmaz işkence gördüm” beyanını dikkatinize sunmak istiyorum. Diğer sanıkların beyanları ile bu beyan karşılaştırıldığında bir
anlam kazanacağını sanıyorum.
29. CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder