21 Mayıs 2019 Salı

“FETÖ, ABD’nin Yetiştirdiği bir Örgüttür ”


“FETÖ, ABD’nin Yetiştirdiği bir Örgüttür ” 


Nedim Şener'den Belgelerle Fetullah Gülen kitabı.

Tarih: 1 Mayıs, 2019

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin 11.’sini düzenlediği Kitap Fuarı’na konuk olan gazeteci ve yazar Nedim Şener ile yazar Ferhat Ünlü, sevenleriyle buluştu. Yahya Kaptan Konferans Salonu’nda 15 Temmuz hain darbe girişiminin öncesi ve sonrasını anlatan ikiliyi, dinlemeye çok sayıda vatandaş katıldı. İlk konuşmayı yapan Ünlü, “Eğer darbe gerçekleşseydi, iç savaş çıkabilirdi” dedi. FETÖ’nün darbe amacını anlatan Şener ise “Amerika Birleşik Devletleri(ABD), Suriye’deki kendi planlarını koşulsuz kabul eden bir Türkiye istedi. Darbe başarılı olsaydı eğer Fetullah Gülen, başkan ya da devletin başı olmazdı. İstanbul’daki bir Fen Dershanesi’nin tepesine oturur, bütün dünyayı ayağına getirtirdi” dedi.

“FETÖ, 2002 YILINDA EN GÜÇLÜ ZAMANINDAYDI”

İlk olarak sözü alan Ferhat Ünlü, “FETÖ’nün 40 yıllık bir mazisi var. Bu örgütün tarihini araştırdıkça her döneminde bizleri şaşırtmış yönlerini gördük ve görmeye devam ediyoruz. 1990 yılında devletin kurumlarına girmeye başlayan FETÖ, 2002 yılında tüm kurum ve kuruluşlara tamamen yerleşmiştir. Mazisi 40 yıllık olan bu örgütün gücünü de AK Parti hükümeti kestiremedi. 2002 yılından sonra FETÖ, emniyetten tutun yargıya ve tüm kurumlara tüm teşkilatıyla birlikte girmiş durumdaydı. Orduya tamamen sızdığı yıllar bu yıllar. Mit Müsteşarı Hakan Fidan’ı tutuklayacağı zaman hükümet harekete geçerek, bu oluşumu geriye püskürtmek için çalışmalar başlattı” dedi.

“DEVLET FETÖ’NÜN ELİNE GEÇSEYDİ, İÇ SAVAŞ OLABİLİRDİ”

17-25 Aralık döneminde her şeyi gördük. FETÖ’nün içerde başlattığı kumpaslar bir bir ortaya çıktı, bu ülkenin evladı olarak bilinen kişiler, Türk vatandaşların üstüne bombalar yağdırdı. FETÖ amacını; ‘AK Parti belediyecilikten anlar, ben Türkiye’yi yönetirim’ olarak belirlemişti. Seçilenlerin bir önemi yok diyerek hareket ettiler. 15 Temmuz’da eğer devlet FETÖ’nün eline geçseydi, iç savaş olabilirdi. Ama bunları başaramadılar, duyarlı ve canını ortaya atan vatandaşlarımız sayesinde” dedi.

“FETÖ, ABD’NİN YETİŞTİRDİĞİ BİR ÖRGÜTTÜR”

Ünlü’den sonra konuşmasına başlayan Nedim Şener de, “Türkiye’de oluşan bir örgütten bahsetmiyoruz. ABD’nin yetiştirdiği ve içimize saldığı terör örgütünden bahsediyoruz. FETÖ’yü tarikatlar ve cemaatlerle karıştırdık. Karıştırmamalıydık, çünkü onların bir tarihi geçmişi yok, biz bunu bilmeliydik. Amerika’nın inşa ettiği bir örgüt var karşımızda. Rusya’nın alanını daraltmak için Türkiye’ye FETÖ’yü yerleştiren bir Amerika’dan bahsediyorum. Bunu nerden biliyoruz, çünkü FETÖ güçlenmeye başladığında ilk olarak Rusya’nın okulları kapatıldı. Türkiye neden bir şey yapmadı, çünkü ABD’nin getirdiği zararsız bir örgüt olduğu düşünüldü” ifadelerini kullandı.

“ÖRGÜTÜN FOYASI MEYDANA ÇIKTI”

Şener, ‘’2000’li yıllara geldiğimizde FETÖ gittikçe büyüdü. Ama önünde en büyük engel olarak gördükleri Kemalistleri, Ergenekon adında uydurma bir operasyonla tutukladı. Sonra 2012’deki Mit Müsteşarı Hakan Fidan’ı tutuklamaya yeltenince örgütün tüm foyası meydana çıktı” şeklinde konuştu.

“ABD, PLANLARINI KOŞULUZ KABUL EDEN BİR TÜRKİYE İSTEDİ”

Konuşmasının sonunda “15 Temmuz’da FETÖ’nün sadece hükümete değil vatandaşa da ihanet ettiğini gördük” diyen Nedim Şener, “16 Temmuz günü Cumhurbaşkanımızı tutuklayabilselerdi ya da öldürebilselerdi halkın direniş göstermeyeceğine inanıyorlardı. ‘FETÖ darbeyi neden istedi?’ diye sorarsanız darbe onlar için şarttı. Çünkü ABD, Suriye’deki kendi planlarını koşulsuz kabul eden bir Türkiye istedi. Ama AK Parti hükümeti buna karşı geldi ve hem FETÖ’yü bitirdi hem de ABD’nin büyük projesini yapamamasını sağladı. Ayrıca şunu da söylemeliyim darbe başarılı olsaydı eğer Fetullah Gülen, başkan ya da devletin başı olmazdı. İstanbul’daki bir Fen Dershanesi’nin tepesine oturur, bütün dünyayı ayağına getirtirdi” ifadelerini kullanarak sözlerini bitirdi.

https://www.kocaeli.bel.tr/tr/main/news/kultur/15/feto-abdnin-yetistirdigi-bir-orguttur/33757

****

ABD İLE YAPTIĞIN GİZLİ ANLAŞMAYI AÇIKLA - (TAMAMI)

ABD İLE YAPTIĞIN GİZLİ ANLAŞMAYI AÇIKLA - (TAMAMI) 


Tarih:

İşçi Partisi Genel Başkanvekili  Hasan Basri Özbey : ABDULLAH  GÜL’ÜN ABD  İLE   GİZLİ  SÖZLEŞME BAĞITLADIĞI KANITLANDI!

• Gül’ün Powell’la yaptığı hizmet sözleşmesini gizlemek için, planın alt protokolleri piyasaya sürülmektedir.
• Yapılan Abdullah Gül’ü parlatma operasyonudur. 

Amaç, Gül + Gülen + Kılıçdaroğlu “ Restorasyon hükümeti ” planınını gerçekleştirmek için Abd...













Gül, ABD ile hizmet sözleşmesi yapıldı İşçi Partisi Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey, dün Ankara da bir toplantı toplantısı düzenledi ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ü ABD ile birlikte gizli anlaşmayı açıklamaya davet etti. 

• Gül’ün Powell’la yaptığı hizmet sözleşmesini gizlemek için, planın alt protokolleri piyasaya sürülmektedir.
• Yapılan Abdullah Gül’ü parlatma operasyonudur. Amaç, Gül + Gülen + Kılıçdaroğlu “restorasyon hükümeti” planınını gerçekleştirmek için Abdullah Gül’ü aklamaktır!
• Gül, Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgale devam edemez! Ona uygun tek koltuk Yüce Divan sanık sandalyesidir.

İşçi Partisi Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey, bugün Ankara’da bir basın açıklaması yaparak Milliyet gazetesinde yayınlanan Gül-Powel gizli anlaşmasını değerlendirdi. Özbey’in açıklaması şöyle:

12 Eylül 2013 tarihli Milliyet gazetesinde “İşte 10 Yıllık Sır” manşetiyle Abdullah Gül ve ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell arasındaki görüşmeye ait olduğu belirtilen 7 Nisan 2003 tarihli protokol yayınlandı. İngilizce belgede anlaşmanın lojistik amaçlı 3 temel maddeden oluştuğu, 17 maddelik prensipler listesini kapsadığı görülmektedir. 

2 SAYFA 9 MADDELİK GİZLİ SÖZLEŞME


Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı olduğu dönemde, 2 Nisan 2003 günü ABD Dışişleri Bakanı Powell ile Ankara’da “2 sayfa 9 maddelik gizli bir plan yaptığını” itiraf etmiştir. 


Gül’ün gizli anlaşma itirafı, 24 Mayıs 2003 günü Vatan gazetesinin birinci sayfa manşetinden yayınlanmıştır. Gül’ün açıklamasına göre anlaşma “2 sayfa 9 madde”dir, ayrıca yazılıdır ve gizlidir. 

ABD İLE HİZMET SÖZLEŞMESİ VE KAPSAMI


Gizli anlaşmanın kanıtı, bizzat Abdullah Gül’ün itirafıdır. 
İtiraf çok açık ve somuttur; belgelenmiştir ve yalanlanamamıştır.
Bu anlaşma, hukuken bir hizmet sözleşmesi niteliğindedir. 
“BOP içinde ABD ile birlikte hareket ediyoruz” diyen Gül, bu gizli sözleşmeye göre “Ortadoğu’daki tüm rejimlerin değişeceğini”, ABD’nin sözcüsüymüş gibi ilan etmiştir (Vatan, manşet, 24 Mayıs 2003 ve Radikal, 14 Mart 2006). 
Abdullah Gül, bu plana gizli sözleşmeyle bağlanmıştır.
ABD’nin BOP planı kapsamında rejim ve haritası değiştirilecek ülkelerden biri de Türkiye’dir. Ve Türkiye 10 yıldır bu anlaşmanın uygulanmasıyla bölünmektedir. 

ASIL ANLAŞMA VE ALT PROTOKOLLER


17 Temmuz 2003’te Filistin Dışişleri Bakanı Nebil Şaat ile görüşen Gül, ABD ziyaretini açıklamaya çalışırken, yine 2 Nisan 2003’te Powell ile yaptığı anlaşmayı itiraf etmektedir: “Tezkerenin reddinden sonra Powel’ın Türkiye’ye yaptığı ziyarette bölgede yapılması gerekenleri beraber kararlaştırdık”. 
13 Mart 2006 günü AKP’nin Kızılcıhamam Toplantısında milletvekillerine verilen brifingte konuşan Abdullah Gül, “BOP kapsamında ABD ile birlikte hareket edeceğiz. Amacımız, İslam ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmek” demiştir.


Gül’ün yukarıdaki açıklamalarından anlaşıldığı gibi, 12 Eylül 2013 Milliyet Gazetesinde yayınlanan belgeler, Abdullah Gül’ün 2 Nisan 2003 günü Vatan Gazetesindeki açıklamasına konu olan 2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşmanın ekleri olduğu anlaşılmaktadır. 
Böylece Abdullah Gül’ün bu anlaşmalar ve prensip listeleri dışında başkaca gizli belgeler de imzaladığı kendi beyanı ile ortaya çıkmıştır. 

GİZLİ ANLAŞMA YAPMAK SUÇ


Milliyet gazetesinde “İşte 10 yıllık Sır” başlığıyla yayınlanan belgeler öyle sıradan bir gazetecilik olayı değildir. En yüksek yerlerden servis edildiği açıktır. 


ABD ile Abdullah Gül arasında bir gizli anlaşma yapıldığı tartışmasızdır. 
Bu anlaşma, uygulandığı on yıllık süreçte TBMM önüne getirilmemiştir. 
Kayıtlarda mevcut değildir.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. Maddesine göre, yabancı ülkelerle yapılacak her türlü anlaşma TBMM’nin onayına sunulup kabul edildikten sonra yürürlüğe girebilir. 
Öte yandan dışişleri bakanları anlaşma yapamazlar. Dışişleri bakanları anlaşma yapamayacağına göre, bu anlaşma, hukuken bir hizmet sözleşmesi niteliğindedir.
Hukuki açıdan yaptığı iş, devletler arasında anlaşma değil, Abdullah Gül’ü bağlayan bir “hizmet sözleşmesi”dir.
Bir yabancı devletle gizli sözleşme yapan kimse, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olamaz. Dahası bu eylemi de “vatana ihanet” suçu kapsamındadır.

ABDULLAH GÜL İFTİRA DEMİŞTİ


İşçi Partisi olarak, yıllardan bu yana Abdullah Gül’ün ABD ile bağıtladığı 2 sayfa 9 maddelik gizli hizmet sözleşmesini gündeme getirdik. 
Defalarca bu gizli planın maddelerini birer birer açıkladık. 
Erdoğan-Gül iktidarının uygulamalarıyla açıkladığımız maddeler döne döne doğrulandı.
Abdullah Gül’ün başında bulunduğu Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan ve Milliyet Gazetesinin 2 Temmuz 2007 tarihinde yayınlanan açıklamada, Gül’ün Colin Powell’la 2 Nisan 2003 yılında gizli anlaşma yaptığı gerçeği inkar edilmeye çalışılmış ve “Bunların hepsi iftiradır, yalandır. Aslı yoktur. ABD ile bir anlaşma olursa devletin zabıtlarında olur” denilmişti.
Milliyet gazetesi bugün yayınladığı ve 2 Sayfa 9 Maddelik planın ekleri olduğu anlaşılan belge, bir kez daha Abdullah Gül’ü yalanlamakta ve İşçi Partisi’nin Milletin önüne koyduğu gerçeği bir kez daha doğrulamaktadır. 

ŞECAAT ARZ EDERKEN MERDİ KIPTİ 
SİRKATİN SÖYLER

Abdullah Gül ve Colin Powell arasında 2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma yapıldığını bunun içeriğinin İşçi Partisi tarafından açıklandığını kamuoyumuzca bilinmektedir. 
Genel Başkanımız Sayın Doğu Perinçek, son olarak 7 Eylül 2013 Aydınlık gazetesindeki köşesinde Abdullah Gül’ün Powell ile imzaladığı 2 sayfalık 9 maddelik gizli hizmet sözleşmesinin ıslak imzalı belgesinin yayınlanabileceğini “Abdullah Gül’ün o gizli sözleşme altında imzası var. Evet, imzası var. Yakında özgün belgesi yayınlanınca, CHP yönetimi ne yapacak acaba?” diyerek vurguladı. 


Bu sözlerin ardından Milliyet’in Abdullah Gül’ü aklamak için harekete geçirilmesi dikkat çekicidir. 
Abdullah Gül, Milliyet gazetesinin manşetinden savunmasını kamuoyuna açıklamış oldu.


Gül’ün savunması, “şecaat arzederken merdi kıpti sirkatin söyler” deyişini hatırlatmaktadır. Kimseyi ikna edemez kandıramaz!
Milliyet’te yayınlanan belgeler de birer suç kanıtıdır!

RESTORASYON HÜKÜMETİ İÇİN GÜL’ÜN SUÇLARI ÖRTÜLMEK İSTENİYOR


AKP hükümeti yıkılıyor. Telaş ve korku içindeki Gül-Gülen ikilisi, Tayyip Erdoğan’ı feda ederek iktidarda kalmanın yollarını aramaktadır. Bulabildikleri çare, Tayyip Erdoğan’ın yerine Kılıçdaroğlu’nu koyarak AKP iktidarının “restore” edilmesidir. 
Başka iktidar seçeneği olmayan ABD, yıkılan AKP iktidarını restore etmek istiyor. Abdullah Gül + Fethullah Hoca + Kemal Kılıçdaroğlu işbirliğinde “bir restorasyon hükümeti” kurulması planlanmaktadır. 
Planın uygulamasına geçen Gladyo, etkili olduğu yayın organları aracılığıyla Abdullah Gül’ün suçlarını örtme işine girişmiştir. 
Milliyet gazetesi manşetiyle bu göreve amadedir.
Ancak, Gladyo’nun bu planı sonuçsuz kalmaya mahkumdur.
Abdullah Gül’ü aklama girişimleri de, restorasyon hükümeti planları da ham hayaldir!
Bırakınız yeni planlarda rol üstlenmesini, Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgale devam edemez! 
Ona uygun tek koltuk Yüce Divan sanık sandalyesidir.

AÇIKLAYIN


2 Temmuz 2013 günü yaptığımız çağrıyı yineliyoruz:
Abdullah Gül’ü Türkiye’nin geleceğini tehlikeye atan bu “2 Sayfa 9 maddelik gizli planı” Türk milletine açıklamaya çağırıyoruz. 
Abdullah Gül;
Anlaşmanın içeriğini ve yasal dayanağını açıklamalıdır.
Dışişleri Bakanlığı;
a) Abdullah Gül’ün sözünü ettiği 2 sayfa 9 maddelik bu anlaşmanın içeriğini,
b) 2 Nisan 2003 tarihinde yapılan Abdullah Gül-Powell görüşmesinin tutanağının bulunup bulunmadığını, varsa görüşme tutanağı içeriğini açıklamalıdır.


TBMM Başkanlığı;


a) İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in, Gül-Powell anlaşması hakkında TBMM Başkanı ve milletvekillerine yazdığı 16.07.2003 tarihli mektuba,
b) İşçi Partisi Genel Sekreteri Mehmet Bedri Gültekin’in, aynı konuda TBMM Başkanı ve milletvekillerine yazdığı 09.02.2005 tarihli mektuba yanıt vermelidir.


Başbakanlık;


O tarihte Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül’ün sözünü ettiği anlaşmasından bilgileri bulunup bulunmadığını açıklamalıdır.


Genelkurmay Başkanlığı;


Abdullah Gül ile Powell arasında kabul edilen 2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşmanın, bilgileri dâhilinde olup olmadığını açıklamalıdır.




http://vatanpartisi.org.tr/genel-merkez/haberler/isci-partisi-genel-baskanvekili-hasan-basri-ozbey-abdullah-gul-un-abd-ile-gizli-sozlesme-bagitladigi-kanitlandi-5065

Özbey, Özetle belirtilenleri belirtti: 

ABD ile 2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma Abdullah Gül, Dış görevlerde olduğu yerde, 2 Nisan 2003 günü ABD Dışişleri Bakanlığı Powell ile Ankara da 
2 sayfa 9 maddelik gizli bir plan yaptığını itiraf etti. Bu gizli anlaşmanın yapılmasından bir buçuk ay sonra Vatan gazetesi yazarı Sedat Sertoğlu'nun 
açıklamasını açıkladı ve şu anki söylemiştir: Şimdi senin oturduğun koltukta (eliyle koltuğa gitti) ABD Dışında Orada Powell'dakidu. 
Onunla 2 sayfalık 9 maddelik bir plan üzerinde anlaştık. Ama ben her şeyi yapıyordum kalkıp açıklayamam ki ..  

Powell Suriye ye giderken de benimle konuştu. 

Gizli olan bir çok. (Vatan, 24 Mayıs 2003). Ortadoğu daki bütün rejimler değişmez Abdullah Gül aynı görüşmede ABD nin komşumuz Irak ı destiniyorum. 
Aralarında ülkemizin de olduğu Ortadoğu daki tüm rejimleri değişiyor söyleniyor. 1/6

Gül ün gizli anlaşma itirafı, 24 Mayıs 2003 günü Vatan gazetesinin birinci sayfa manşetinden yayınlanmıştır. Anlaşma yazılıdır; 2 sayfa 9 maddedir. 
Ve gizli gizlidir. Gazetenin Abdullah Gül ün ağzından bir önceki sayfa başlığı, bir gizli anlaşmayı özetliyor: Ortadoğu daki tüm rejimler değişecek. 
Bu arada Abdullah Gül, ABD nin Haçlı Seferi diye tanımlanıyor Büyük Ortadoğu Projesi nde görev aldığını orada itiraf etti. 

Abdullah Gül, bu itirafını başka açıklamalarında da tekrarladı. Kullanarak Radikal gazetesinin 14 Mart 2006 günlü birinci sayfa başlığı şöyledir: 

Gül: BOP’un ABD ile birlikte hareket halinde olması Gül, alt başlıkta, BOP un amacını 17 Temmuz 2003 te Filistin Dışişleri Bakanı Nebil Şaat ile görüşen 
Abdullah Gül, Amerika ziyaretini açıklamaya yönelik, 2 Nisan 2003 te Powell ile ilgili anlaşmaya ilişkin önemli bir ayrıntıyı da itiraf ediyor. 
Açıklama şöyledir: 2/6

Tezkerenin reddinden sonra Powell’ın Türkiye’de yediği yeri ziyaret ederek istediklerinizi beraber kararlaştırdık. 13 Mart 2006 günü AKP nin Kızılcahamam 
toplantısında milletvekillerine verilen brifingde orada Abdullah Gül; Biz İran'da nükleer çözümlemeyle ilgili olarak BOPUSIZ ABD ABD ile birlikte hareket 
edeceğiz. Amacımız İslami ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmek. ABD’de NATO’nun toplantılarında duvarlara yansıyan ve Türkiye’yi bölünmüş olarak 
belirttiğini belirten bu BOP haritasının kurulmasını ABD’de birlikte hareket ettiklerini orada açıkladı: ABD ile ilişkilerimiz burada. Dünyanın süper gücünün 
gündem maddeleri bizim de gündem maddelerimizdir. Aramızdaki herhangi birinin boyutsuz olmasının anlamı, bu meselelerde ulaşılması gereken hedeflere 
yönelik görüşlerimizin örtüşmesidir (19 Ocak 2007). Gizli anlaşmanın içeriği ve uygulaması Abdullah Gül ün ABD ile ilgili 2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşmanın 
içeriği, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'te 13 Temmuz 2003 günü kamuoyuna açıklanmış ve 16 Temmuz 2003 tarihinde bütün milletvekillerine 
ayrı ayrı mektupla bildirilmişti. Aradan geçen süreçte, o tarihte kalmış bu gizli anlaşmanın maddelerinin işlendiği ya da uygulayıcı olduğunu görüyoruz: 

1. Türk askeri Irak kuzeyden çekilecek, sınır harekâtlarına oğul verilecek ve PKK ya askeri harekât için ABD den izin alınacak 3/6

Türk Askeri Kuzey Irak tan çekildi. Sınır ötesi harekâtlara son verdi. ABD İzin vermediği için operasyon yapılamadı 

2. Türkiye ye ambargo ve askerî yaptırım tehdidi Türk askerinin başına çuvalıyor. 

3. ABD nin İran ve Ortadoğu harekâtlarına devam etmekte ve desteklemektedir Abdullah Gül İran’ın ABD’yle birlikte ABD’de birlikte hareket ettiklerini ve 
olumsuz bir tablo çıkarsa İran’ı bir kapıların kapatılacağını anla kez belirtildi (Radikal, 14 mart 2006). 

Ülkemize füze kalkanı ve yurtseverleri yerleştirildi. ABD ve Erdoğan-Gül yönetimi, işbirliği halinde, bu destek hizmeti için Türk Ordusuna Şemdinli olayından bu yana operasyonlar yürütüyor. 

4. Türk ordusunun asker ve silah gücünde indirim Profesyonel ordu vb ile indirim için çalışmaya başladı. Türk Ordusunu imha ayarla, Ergenekon, Balyoz, 
28 Şubat vb adlarla tertipler düzenip komutanlar tutsak alındı. 4/6

5. Kuzeyinde Irak'ta Kukla Devlet, Türkiye tarafından resmen tanınacak Fiilen tanındı. Resmen tanınma aşamasına gelindi. 

6. PKK / KADEK'in genişletilmiş ve PKK'nın yasallaştırılması PKK, Meclise sokuldu, muhatap alınıp meşrulaştırıldı, yasallaştırılması süreci ilerledi. 
Açılıma uygunluk adıyla KCK tahliyeleri devam etti. 
AKP-PKK koalisyonu kuruldu. Apo ya ve PKK ya af gündemde. 
Barış, Çözüm yalanlarıyla açılan açılı ülke ülke bölünme aşamasına getirildi. 

7. Güneydoğu Belediyelerine özerklik ve federasyona geçiş Kamu Reformu ve Yerel Yönetim Yasaları ile belediyeler özerkleştiriliyor. Federasyon hazırlanıyor. 
Güneydoğu Belediyeler Birliği, AB Fonlarından ve AB ülkelerinden doğrudan para alıyor, doğrudan ilişki kuruyor. İkiz sözleşmeler Meclisten tarihinde. 
Bütünşehir Yasası vb. Yasal düzenlemelerle Güneydoğu Belediyeleri fiilen özerkleştirildi. 5/6

Federasyon planı uygulanıyor. Bölünmenin Anayasası yapılmak isteniyor. 

8. Kıbrıs ta Denktaş devre dışı bırakılacak, Annan Planı küçükleştirilebilir ve Ege de Yunanistan’da taleplerine esnek tavır alınacak Denktaş KKTC Cumhurbaşkanlığı ndan kaldırıldı. Annan Planına teslim olundu. Ege de esnemeler başladı. Onay verilen AB Müzakere Çerçeve Belgesi ile Türkiye 'nin nihayet sınırlarının İhtilaflı olduğu kabul edildi, bu Sınır İhtilafları nın ve İhtilaflar'ın Ege Egeun Lahey Adalet Divanı na götürülmesinin 
önü açıldı. 

9. Ermenistan a hazırlık kısıtlamaların kaldırılması Hazırlıklar gündemde. 

Ermenistan hava koridoru açarak 70 bin Ermenistan Vatandaşının Türkiye de kaçak çalışmasını mümkünatı yaratıldı. 6/6

https://docplayer.biz.tr/amp/49873849-Abd-ile-yaptigin-gizli-anlasmayi-acikla-tamami-carsamba-03-temmuz-11-son-guncelleme-persembe-04-temmuz-10.html

***

Beyaz Saray'daki Trump-Erdoğan Zirvesinden Ne Çıktı?


Beyaz Saray'daki Trump-Erdoğan Zirvesinden Ne Çıktı?

WASHINGTON — 
21 Mayıs 2017
Mehmet Toroğlu.,


    Washington Türk-Amerikan ilişkileri açısından hareketli bir haftayı geride bıraktı. 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la Amerika Başkanı Donald Trump ilk kez Beyaz Saray'da bir araya geldi.
Erdoğan'ın masaya getirdiği ana konular Amerika'nın YPG'ye silah yardımı kararı ve Fethullah Gülen'in iade süreciydi. Ama Amerikan medyasında en çok Türkiye Büyük elçiliği önündeki kavga görüntüleri haber oldu.
Peki Erdoğan Washington'dan istediklerini alarak mı döndü? Kritik buluşmadan ne sonuçlar çıktı? Türk-Amerikan ilişkilerini bundan sonra nasıl bir seyir bekliyor? Bu soruları Washington'da Türkiye uzmanı Soner Çağaptay'a sorduk.

"Erdoğan ve Trump anlaşmak istiyordu"

Washington Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü Soner Çağaptay, Washington’daki en deneyimli Türkiye uzmanlarından biri. Çağaptay, YPG’ye silah yardımının yarattığı kriz görünümüne rağmen hem Erdoğan hem de Trump’ın aslında ziyaretten önce birbirleriyle anlaşmak isteğinde olduğunu ve bunu da başardıklarını söyledi.

“Bunun alt yapısı da hazırlanmıştı. Cumhurbaşkanı'nın ziyaretinden önce Washington'a gelen üçlü heyet, Kalın, Akar ve Fidan ekibine Amerikalılar zaten YPG'ye silah verileceği haberini vererek Cumhurbaşkanı'nı utandıracak bir durumdan, yani o buradayken bu haberin ona teslim edilmesi gibi onu utandıracak bir durumdan kurtarmışlardı. Dolayısıyla alt yapısı hazırdı, Türkiye kötü haberi biliyordu buna hazırlıklı olarak geldiler ve belki Cumhurbaşkanı zaten buraya gelerek almak istediğinin yarısını almıştı zaten çünkü Türkiye'de çok çekişmeli geçen bir referandum yarışından sonra, ki sonuçların adil olup olmadığı tartışması hala var, buna rağmen Washington'a bir davet almış olması referandumu kazandığı yönünde uluslararası camiadan teyit almış olduğu hissi de verdiği için kendisine, zaten Washington'a gelmiş olması bence almak istediklerinin yarısından fazlasını aldığı anlamına geliyordu.”
"YPG ve PKK konusunda bir anlaşma var"

Görüşmenin en sıcak konusu Amerika’nın YPG’ye silah yardımı kararıydı. Çağaptay, Amerika’yla Türkiye arasında YPG ve PKK konusunda aslında bir anlaşma bulunduğu görüşünde.

“Şunu diyor Ankara'ya, Suriye'de ben Rakka'yı almak için YPG ile taktiksel olarak çalışacağım stratejik müttefiğim değil onlar benim, karşılığında da Irak'ta sana PKK konusunda yardımcı olacağım. PKK'nın büyük bir üssü var Kandil'de, bu İran-Irak sınırında ama yeni oluşturmaya çalıştığı bir üs var Irak-Suriye sınırında, Sincar Dağı’nda. Ankara bir oldu bitti olmasını istemiyor, PKK'nın yeni bir üs oluşturmasını istemiyor ve mutlaka bu bölgede PKK varlığına karşı ciddi olarak tedbir alacak. Bu konuda Ankara şanslı çünkü Irak Kürtleri KDP Barzani dahil olmak üzere Ankara'nın tavrını destekliyorlar. KDP orayı kendi bölgesi olarak görüyor ve PKK'yı kendi bölgesinde istemiyor. İşte Amerika'nın nasıl yardımı olabilir Türkiye'ye Sincar konusunda. Böyle bir Türkiye-KDP harekatı olduğu zaman ona hava desteği, istihbarat desteği verebilir. Irak hükümeti böyle bir harekate karşı çıkacaktır kendi güvenliği ihlal edildiği için. Türkiye, Irak hükümetini ikna etmek için Amerika'nın desteğine ihtiyaç duyabilir. Ve ayrıca genel olarak PKK varlığına karşı Türkiye'ye istihbarat desteği artacak gibi görünüyor. 2007'de başlatılan bir mekanizma vardı orada paylaşılan istihbaratın niteliği artırılacak gibi görünüyor. En son olarak Avrupa'da PKK'nın kullandığı özellikle yasadışı finans mekanizmalarının da çökertilmesi için Amerika Avrupa ülkeleri üzerindeki etkisini kullanarak Türkiye'ye yardımcı olacak.”

"Trump'la Erdoğan arasında kimya oluşmadı demek mümkün değil"
Erdoğan da Trump da Beyaz Saray’daki basın toplantısında Türk-Amerikan ilişkileriyle ilgili olumlu mesajlar verdi. Görüşmeden yansıyan görüntülerde de iki liderin birbirlerine sıcak tavırları dikkati çekti. Bu durum Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir dönemin işareti mi? Çağaptay, iki liderin de ziyaret öncesi birbirlerini çok fazla eleştirmediğine dikkati çekiyor.

“Örneğin Amerika'ya Trump'ın ilk iktidara geldiğinde yürürlüğe koymaya çalıştığı seyahat yasağı politikası konusunda, ki Müslüman ülkelere uygulanan yasaktı bu, Cumhurbaşkanı Erdoğan pek çok konuda başka liderleri çok rahat ve keskin dille eleştirmesine rağmen hiçbir şey söylemedi. Bu da herhalde gelmeden önce o ziyaretin altyapısını oluşturmak istediği anlamına geliyordu. Yine Amerika YPG'ye silah vereceğini açıkladığında kendisi değil de Başbakan Yıldırım Amerika'yı eleştirdi. Dolayısıyla sanki Cumhurbaşkanı Erdoğan Trump'la iyi ilişki kurmak istiyordu. Onun için alt yapısını hazırlamıştı gibi geliyor. Ziyaret sonrası Türk basınına baktığımızda da onu görüyoruz, çok eleştirel değil daha alttan alan bir tavır var. Demek ki belki Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir dönemden ziyade, acaba Trump'la Erdoğan arasında kimya oluştu mu? Oluşmadı demek mümkün değil en azından. Ziyaret kötü geçmedi. Tabi oluşup oluşmadığını esas olarak önümüzdeki günlerde göreceğiz.”

"ABD Gülen konusunda henüz ikna olmadı"

Çağaptay, Amerika’nın 15 Temmuz darbe girişimini Türk hükümetinin iddia ettiği gibi Fethullah Gülen’in idare ettiği konusunda henüz ikna olmadığı görüşünü de dile getirdi.

“Benim duyduğum kadarıyla Ankara şu ana kadar Washington'a Fethullah Gülen'in şahsen darbeyi idare ettiğine dair bir kanıt sunmadı. İşte bu kanıtın olmadığı durumda, her ne kadar Gülen hareketinin başındaki kişi olsa bile, Amerikan mahkemeleri o bire bir kanıtı görmedikleri takdirde iade konusunda olumlu karar vermeyecekler. Şunu söyleyebiliriz; ‘Eğer Amerikan hükümeti bu iade davasını mahkemeye sevk ederse, zaten mahkemeye sevk edilmesi konusunda, mahkemeden iyi karar çıkacağı konusunda bir imajı vardır diyebiliriz. 
Yani o aşamaya gelmediğimiz için demek ki Amerikan hükümeti ikna olmuş değil diyebiliriz şu anda.”

"Kavga Ziyaretin kazanımlarını gölgeledi"

Ziyaretten en çok akılda kalacak anlardan biri de, Türkiye’nin Washington Büyükelçiliği Konutu önünde Erdoğan’ın korumalarıyla protestocu grup arasında çıkan kavgaydı. Çağaptay, bu olayın ziyaretin başarısını gölgelediğine dikkati çekiyor.

“Kapalı kapılar arkasında ziparet ne kadar iyi geçmiş olsa bile bu görüntüler Türkiye'nin burada yaratmaya çalıştığı bütün sükseyi, başarıyı çöpe attı diyebiliriz ne yazık ki. Çünkü hiç bir ülkede kabul edilemeyecek bir durum bu. Birincisi, bir ülke kendi vatandaşlarına karşı yapılan bu tavrı iyi karşılamaz. İkincisi; Amerikan vatandaşlarına Amerikan topraklarında yabancı bir ülkenin güvenlik görevlilerinin dövmesi, dayak atıyor olması Amerikan hükümeti tarafından kabul edilecek bir tavır olmadığı gibi özellikle Kongre'de Türkiye aleyhinde bir tavır oluşturdu. İşte bu çok sıkıntı yaratacak önümüzdeki günlerde bu tür optik olarak görüntüler. Dolayısıyla bunun olmaması çok iyi olurdu diyebiliriz çünkü ziyaretten elde edilen kazanımların bir kısmı, özellikle kamuoyu açısından elde edilen kazanımların büyük kısmı heba olmuş oldu diyebiliriz.”

Erdoğan’ın Washington temasları sadece bir gün sürdü ama hala konuşulmaya devam ediyor. İki ülke de ilişkilerde yeni bir sayfa açmak arzusunda, bunda ne kadar başarılı olacaklar bunu zaman gösterecek.

https://www.amerikaninsesi.com/a/beyaz-saraydaki-trump-erdogan-zirvesinden-ne-cikti/3863966.html

***


Kazandı ama bu sonuç Erdoğanı mutlu etmez,

Kazandı ama bu sonuç Erdoğanı mutlu etmez

Mehmet Y. Yılmaz
myy@hurriyet.com.tr
11 Ağustos 2014

RECEP Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimini kazandı, kutlarım, ülkemiz için hayırlı olmasını dilerim.

Seçim sonuçlarına bakarak elbette birçok yorum yapılacak.
Seçmenin verdiği mesaj irdelenecek, siyasetçiler bunlardan kendileri için dersler çıkaracak.

Ama hiç tartışılmayacak olan şudur: Meşru bir seçim yapıldı, Recep Tayyip Erdoğan da bu seçimin galibi olarak cumhurbaşkanı olacak.

Seçim sonuçlarına bakınca, seçimi kazanmış olmakla birlikte Recep Tayyip Erdoğan’ı mutlu edecek bir sonuç elde edemediğini düşünüyorum.
Neredeyse dört seçmenden birinin oy kullanmadığı bir seçimde, (bu yazının yazıldığı saatte) yüzde 52 civarında oy alarak seçilmiş olması, gelecek ile ilgili 
planlarını gözden geçirmek zorunda kalacağını gösteriyor.

Anketlerin gösterdiği neredeyse yüzde altmışa yakın bir sonuç elde edebilmiş olsaydı, bunun başka siyasi sonuçları olurdu, şimdi aldığı yüzde 52 oyun başka 
siyasi sonuçları olacak.

Seçimde aldığı toplam oylar gösteriyor ki son yerel seçimde aldığı oyu yakalamış bulunuyor ama bu bir önceki genel seçimde aldığı oyun da altında.
Bu durumda “Cumhurbaşkanına kayıtsız şartsız bağlı profili düşük başbakan” formülü de yeniden masaya yatırılacaktır diye düşünüyorum.
AKP, gelecek yıl yapılacak genel seçimde, Anayasa’yı değiştirebilecek bir oy oranına ulaşmak istiyorsa, bunu profili düşük bir genel başkan ile başaramayacak. 

Bu seçim sonucu bunu artık açıkça gösteriyor.

Muazzam bir propaganda gücüne, bugüne kadar kimseye kısmet olmamış bir medya desteğine rağmen bu sonucu elde edebilmiş olmasından kendisine bir 
ders de çıkaracaktır diye düşünüyorum.
Elbette Recep Tayyip Erdoğan, kolayca pes edecek bir siyasetçi değil, asıl planını gerçekleştirmek için her yolu sonuna kadar zorlayacaktır.
Ama bu sonuç, AKP içinde “güçlü genel başkan” fikrinden yana olanların da ellerini güçlendirecek bir sonuçtur.

Kılıçdaroğlu ve Bahçeli kaybetti, İhsanoğlu değil,

EKMELEDDİN İhsanoğlu seçimi kaybetti ama aslına bakarsanız seçimi kaybeden İhsanoğlu değil, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’dir.
Gerçi onlar şimdi aslında nasıl olup da kaybetmediklerini açıklayacaklardır ama bu sonuç, Erdoğan karşısında bir seçimi daha tartışmasız bir şekilde kaybettiklerini gösteriyor.
Katılımın bu kadar düşük olmasının sebebi de bu iki partidir, ortak adaylarının Erdoğan karşısında ezilmesinin sorumlusu da aynı partilerdir.
Daha “çatı aday” tartışmaları başladığında ben de dahil birçok yorumcu, bunun seçimin ilk turunu peşinen kaybetmek anlamına geleceğini söylemiştik.
Düşük profilli bir ortak adayla zaten hâkim olamadıkları parti örgütlerini de harekete geçiremediler, katılımın düşük olmasına yol açtıkları gibi geçen seçimde aldıkları toplam oydan da neredeyse beş milyona yakın eksik oy aldılar.
Oysa birinci hedef Erdoğan’ın ilk turda seçilmesini önlemek olmalıydı. Bunu sağlayacak şey de her iki partinin de kendi tabanlarına sempatik gelecek, heyecan verecek birer aday göstermeleriydi.
Böyle adaylar gösterebilselerdi, seçime katılım bu kadar düşük olmazdı, Erdoğan da ilk turda seçimi kazanıp, Çankaya’ya çıkamazdı.
Bunu yapmadılar çünkü partilerinde gösterecekleri adayların başarısının gelecekte kendi koltukları için tehlikeli olacağını düşündüler. “Küçük olsun, benim olsun” diye düşündüler, Erdoğan’ın seçimi ilk turda kazanmasına neden oldular.

Bu yenilgi nedeniyle elbette çekilip gitmeyecekler, hem kendi partilerine, hem de Türkiye’ye zaman kaybettirecekler.

Bizim Siyasi Partiler Kanunumuz, bir partiyi bir kez ele geçirenin canı istediği kadar orada kalabilmesine olanak sağlıyor.

Bu partilerin üyeleri, buna karşı seslerini yükseltebilecekler mi, doğrusunu isterseniz hiç sanmıyorum.

Bu heyetler, 2015’teki genel seçimi de kaybetmek üzere işbaşında kalmaya devam edeceklerdir.

Apo, Demirtaş’a Tahammül edebilir mi?

BU seçimin birinci galibi Recep Tayyip Erdoğan ise bir diğer galibi de Selahattin Demirtaş’tır.

Geleneksel Kürt siyasetinin aldığı oyun neredeyse yarısından daha fazla artmasını sağladı.
Bu sonucun “BDP’nin Türkiyelileşmesi” yolunda önemli bir adım olduğunu söyleyen çok sayıda yorumcu var.
Ben buna katılmıyorum.

Bu oy, BDP–HDP çizgisine değil, doğrudan doğruya Selahattin Demirtaş’ın kişiliğine ve kampanya süresince kullandığı tezlere bağlanmalıdır diye düşünüyorum.
Eğer bu bir genel seçim olsaydı ve BDP–HDP çizgisi, geleneksel söylemini kullansaydı, bu oya ulaşılabilmesi mümkün olamazdı.
Demirtaş’ın bu başarısından bu siyasi çizgi kendisine bir ders çıkarır mı, söylemini ve eylemini buna göre yeniden gözden geçirir mi?
Bir şey söyleyebilmek için erken.
Ama unutmayalım ki o siyasi hareket egosu son derece yüksek bir siyasi kişiliğin etkisi altında.

Ve şu anda İmralı’da mahkûm olarak tutulan o ego, kendisini aşacak bir siyasi çizgiyi temsil eden Demirtaş’a daha fazla tahammül edemeyecektir diye düşünüyorum.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/mehmet-y-yilmaz/kazandi-ama-bu-sonuc-erdogan-i-mutlu-etmez-26981202



27 Mart 2019 Çarşamba

ABDULLAH GÜL, COLİN POWEL GİZLİ ANLAŞMASI,


ABDULLAH GÜL, COLİN POWEL GİZLİ ANLAŞMASI,


GÜL POWELL GİZLİ ANLAŞMASI, 10 Yıldır Tartışılan Belge, 
12 EYLÜL 2013




Meclis'te Red edilen., 1 Mart tezkeresinin ardından 2003 yılında Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında imzalanan anlaşmanın içeriği çok tartışılmıştı. 

Dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile ABD'li mevkidaşı Colin Pawel arasında imzalanan o anlaşmanın ayrıntıları basında yer aldı. 
Lojistik ve sağlık desteği içerikli anlaşmada; Türkiye'nin, askeri hastanelerini yaralı ABD askerlerinin tedavisi için kullandırması ile Amerikan güçleri için gerekli lojistik malzemelerin Türkiye'den, Irak'a teslimatının yapılması öngörüldü. İkili arasındaki görüşme tutanaklarında ise Pawel, tezkerenin meclis'ten geçmemesinin derin hayal kırıklığı yarattığını belirtirken, Gül "her iki tarafından bu başarısızlıkta hatalı olduğunu düşünüyorum" dedi 
ve bunun demokrasinin sonucu olarak görülmesi gerektiğini söyledi.

Amerika Birleşik Devletleri'nin Irak'a düzenleyeceği askeri harekat öncesi Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde reddedilen 1 Mart tezkeresinin ardından yapılan 
bir anlaşma çok tartışılmıştı. Anlaşma dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel arasında imzalanmıştı. 

"Gizli kayıtlı" o anlaşmanın içeriği basında yer buldu. Milliyet'in haberine göre; 3 maddeden oluşan anlaşma, 2 Nisan 2003 tarihinde imzalandı. 

Lojistik ve sağlık desteği içerikli anlaşma metninde, Türkiye'nin; Irak'daki askeri harekat sırasında yaralanacak ABD'li askerlerin tedavisi için İncirlik'teki hastane ile diğer askeri sağlık kuruluşlarının kullanılmasına izin verileceği belirtildi.. Bir başka madde ile; Kuzey Gözetleme Arama ve Kurtarma Operasyonu kapsamında Türkiye'de olan ABD varlıklarının Irak'a intikali sağlanması öngörüldü.. 

Anlaşmanın 3. Maddesi ise, ABD güçleri için gerekli malzemelerin, Türkiye'den, Irak'a teslimatını içerdi. 

1 Mart tezkeresinin Meclis'te reddedilmesi de çok tartışılmıştı. 3 maddelik anlaşmanın imzalandığı tarihte, ABD Dışişleri Bakanı Powel'ın mevkidaşı 
Gül'e tezkerenin reddedilmesiyle ilgili dile getirdiği görüşleri de dikkat çekici.. Powel, tezkerenin reddedilmesinin, Amerikan kongresinde derin hayal 
kırıklığı yarattığını belirtiyor. 



"Bu nedenle ABD, Irak'ta tehlikeli bir döneme maruz kalmıştır. ABD askerlerinin, Irak'ın kuzeyine, Türkiye'den girmesine ilişkin seçeneği değiştirmek 
zorunda kaldık. Kuzey Irak'ta konuşlandırmayı öngördüğümüz 4. piyade tümeni, kuzey yerine güney'den savaşa katıldı. Bu ırak liderliği için savaşı 
daha da zor kılacak. "

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün Powel'e yanıtı ise tutunaklarda şöyle yer aldı. 

"İkili ilişkilerimizin önemine gerek 58, gerek 59. hükümet programlarında değinmiş ve kaydetmiş durumdayız. Irak sorununda başından itibaren 
karşılıklı olarak samimi ve açık olduk. Tezkere öncesinde hükümetin kolay bir durumda olmadığını takdir edersiniz. Bir oydaşmanın bulunmadığı bir 
atmosferde tezkereyi geçirmeyi denedik. Ancak başarılı olamadık. Bu başarısızlıkta iki tarafın da hatalı olduğunu düşünüyorum. Tezkerenin geri 
çevrilmesini her hal ve karda Türkiye'deki demokrasinin sonucu olarak görmek gerekir. "

Abdullah Gül, Colin Powel'a; tezkerenin reddedilmesi sonrasında ABD basınında yer alan, Türkiye'ye yönelik yayınlar konusunda duyulan rahatsızlığı da iletti..

"ABD basınının, Türkiye'yi küçük düşürücü hareketlerinden, Türk halkı büyük rahatsızlık duymaktadır. Türkiye'nin başkalarının toprağında gözü yoktur. 

Kerkük ve musul konusunda kamuoyu hassastır..Türkiye'nin müdahalesini gerektirecek bir ihtiyacın doğmamasını temenni ederim. Peşmergelerin 
girişebilicekleri eylemler demografik yapıda değişikliğe yol açabilir, bu konuda dikkatle olunması gerekir. "

http://www.kanalb.com.tr/haber.php?HaberNo=51427


***

20 Mart 2019 Çarşamba

TÜRKİYE’DEKİ SEÇİM SÜREÇLERİNDE PKK’NIN SİLAHLI EYLEM STRATEJİLERİ., BÖLÜM 8

TÜRKİYE’DEKİ SEÇİM SÜREÇLERİNDE PKK’NIN SİLAHLI EYLEM STRATEJİLERİ., BÖLÜM 8


    Seçimin PKK’nın eylem stratejisi üzerindeki “zamanlama etkisi”ne bakıldığında 24 Haziran 2018 seçimlerinde politik/askeri strateji izleyen, fırsatları değerlendirme, riskleri azaltma arayışındaki terör örgütünü aktif olmaya çabaladığı yaz başında yakaladığı ve bunun örgütün kapasite geliştirme sürecine olumsuz etkisi olacağı söylenebilir.83 

Zira PKK’nın Türkiye topraklarında gerçekleştirdiği eylemler ilkbahar aylarında artış gösterirken 2018 Mart ve Nisan’ında geçtiğimiz son üç yılın ortalamasına göre oldukça düşük seviyede kalmıştır. 

Seçimin PKK’nın eylem stratejisi üzerindeki “mekan etkisi” incelendiğinde 
ise Türkiye’nin terör örgütüne karşı yürüttüğü harekatların mekansal bütünlüğünün örgütü Türkiye’de eylemsizlik sürecine girmeye zorladığı gözlenmektedir. 
Zira Türkiye’nin Suriye ve Irak’ın kuzeyinde gerçekleştirdiği etkili harekatlarla 
birlikte yurt içindeki iç güvenlik ve kolluk operasyonları PKK’nın askeri kapasitesinin konsolide olmasının önünde önemli bir mani teşkil etmektedir. 
PKK ve ona müzahir siyasi partiler yerelleşme ve Türkiyelileşme ekseninde 
farklı seçim süreçlerini önceliklendirmektedir. PKK ve etnik temelli siyaset yapan Kürt siyasi partilerinin seçim önceliğinin yerelleşme ve Türkiyelileşme söylemleri etrafında geliştiği göze çarpmaktadır. Bu bağlamda PKK ve etnik temelli siyasi hareketlerin hedef ve kitle tabanının birleştiği yerel seçimler en öncelikli sırayı alırken yerel seçim süreçlerinde kullanılan ayrılıkçı ve bölücü dil ile terör örgütünün eylemlerinin artışı arasındaki doğrusal ilişki dikkat çekmektedir. 

Cumhurbaşkanlığı seçim süreçlerinin PKK ve siyasi hareketler için yerelleşme 
ve Türkiyelileşme algılarını birbirinden ayırt eden daha bozucu bir rolü olduğu 
söylenebilir. Hem PKK saldırıları hem de siyasal söylemler Kürt siyasal alanından bir cumhurbaşkanı seçilmesini değil Türkiyelileşme alanındaki bütüncüllüğü bozmak için eylem ve söylem etkisi yaratmaya çalışmıştır. 

SONUÇ 

Anayasa’daki değişiklikleri oylayan referandumlar ile kanun yapıcılığa odaklanan 
Parlamento seçimleri daha çok Türkiyelileşmeyi konu ettiğinden referandum 
ve genel seçimlerin PKK’nın öncelik hiyerarşisi içinde daha geride kaldığı 
görülmektedir. Bu hiyerarşinin üçüncü sırasında genel seçimlerin, son sırasında 
da referandumların olduğu söylenebilir. Zira genel seçimlerdeki temsile dayalı katılım ve uluslararası erişim imkanlarının sunduğu fırsatlar PKK’nın daha keskin bir saldırı stratejisi geliştirerek bu alanı tahkim etmeye çalışmasına neden olmaktadır. 

    Böylece terör örgütü hem ulusal hem de uluslararası ortamda Kürt 
meselesini kendine tahvil etmeyi ummaktadır. Referandumlarda da PKK’nın şiddet içeren eylemler gerçekleştirdiği ve söylem üslubunun şiddetten ayrışmadığı görülmektedir. PKK referandumları hem ulusal boyuttaki muhalefetin içinde yer almak hem de kamusal alandaki desteğini ölçmek için kullanmaktadır. PKK’nın seçim süreçlerinin tamamında eylem ve söylem boyutunda davranışlar geliştirerek güvenlik, siyaset ve sosyal alanlarda etkinlik yaratmaya çalışan bir örgüt karakteri çizdiği görülmektedir. Eylemsel davranışlarını eylemlilik/eylemsizlik ekseninde esnetebilen PKK’nın söylemlerinden asla vazgeçmediği gözlenmektedir. 

Bu raporda 2009’dan bu yana yapılan seçim süreçlerinin tamamında 
PKK’nın eylemlerini kamusal alanı tehdit etmek için doğrudan kendi elemanlarına yaptırdığı, söylemlerini ise kendine müzahir legal siyasi partiler üzerinden kamusallaştırmaya çalıştığı gösterilmiştir. Terör örgütünün seçim süreçlerinde söylemlerindeki sabitesi ile eylemlerindeki esneklik çelişmektedir. PKK seçim sonuçları söylemsel sabitelerini tatmin etmediğinde eylemsizlik kararlarını kendi kendine manipüle etmektedir. Terör örgütünün eylem ve söylemleri hem yerel seçmende devlet ve hükümete karşı nefret biriktirmeye odaklanmakta hem de uluslararası kamuoyunun hoşuna gidecek şekilde Türkiye’deki demokratik siyasi hareketleri ve kişileri tehdit etmektedir.84 PKK’nın şiddeti Çözüm Süreci’nde kendisine düşen rolün önemini kavrayamayan milliyetçi Kürt siyasi hareketlerin önündeki en büyük engeldir. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

83. Nihat Ali Özcan, “PKK, Terör ve Seçim”, Milliyet, 20 Nisan 2018.
84. “Cemil Bayık Times’a Konuştu: Erdoğan’ı ve AKP’yi Devirmek İstiyoruz”, BBC Türkçe, 15 Mart 2016.


NECDET ÖZÇELİK 

Halen Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’nde doktora eğitimine devam eden Necdet Özçelik, terörizm ve ayaklanma konularında sahada ve akademide çalışmalar yapmaktadır. Uzun yıllar Özel Kuvvetler Komutanlığında çalışan Özçelik 2014 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) emekli oldu. Türkiye’de terörle mücadele kapsamındaki görevlerle birlikte Irak, Afganistan ve Kırgızistan gibi devlet dışı silahlı aktörlerin şekillendirdiği düşük yoğunluklu çatışma ortamlarında da harekat,eğitim ve danışmanlık faaliyetlerinde bulunan Özçelik SETA’da güvenlik ve savunma araştırmacısı olarak çalışmalarını sürdürmektedir. 

NEBİ MİŞ 

Lisans (2003) ve yüksek lisans (2005) eğitimini Sakarya Üniversitesi Uluslararası Ilişkiler Bölümü’nde tamamlayan Nebi Miş, doktorasını (2012) “Türkiye’de Güvenlikleştirme Siyaseti 1923-2003” başlıklı doktora teziyle Sakarya Üniversitesi’nde tamamladı. Doktora sürecinde bir yıl süre ile 
Belçika Katholieke Universiteit Leuven’de araştırmacı olarak bulundu. Türkiye’de güvenlik siyaseti, demokratikleşme, Islamcılık, Ortadoğu’da demokratikleşme ve Suriye konuları üzerinde çalışmakta ve Sakarya Üniversitesi IIBF Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde dersler vermektedir.

Etnik kimliğe dayalı siyaset yapan legal Kürt siyasal oluşumların iki 
temel problemi Türkiye partisi olamama ve PKK ile kurduğu ilişkidir. 
Etnik temelli siyasi hareketlerin bir büyüme sınırı olacağı kabul 
gören bir yaklaşımdır. PKK ile paylaşılan siyasal hedef, taban ve 
kitle milliyetçi Kürt siyasal hareketlerinin legalliği sorununu sıklıkla 
gündeme getirmektedir. Zira bu durum önemli bir ikilemi ortaya 
çıkarmıştır: PKK mı milliyetçi Kürt siyasal hareketlerinin kontrolünde 
yoksa milliyetçi Kürt siyasal hareketleri mi PKK’nın kontrolünde? 
Bu ikilem sebebiyle PKK’nın terör eylemleri bağlamında Türkiye’deki 
seçim süreçlerinin analizi yapıldığında PKK ile hedef ve taban ortaklığına 
sahip milliyetçi Kürt siyasi partilerini de analiz birimlerine dahil etme zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Öyle ki bu hareketlerin terör örgütüyle ilişkisi hukuken yargı müktesebatında, ahlaken de kamu algısında sorun olarak varlığını sürdürmektedir. 

Bu raporda Türkiye’de 2009’dan bu yana gerçekleşen yedi seçim süreci incelenmiş ve PKK’nın bu dönemlerde takip ettiği eylem-söylem stratejileri 
belirlenmiştir. Söz konusu stratejiler arasındaki benzerlikler ve ayrışmaların 
analizleri yapılarak 24 Haziran 2018 cumhurbaşkanı ve milletvekili seçim sürecinde PKK’nın muhtemel etki ve tepki bağlamındaki eylem esnekliğine dair öngörüler geliştirilmiştir. 

COPYRIGHT © 2018 
Bu yayının tüm hakları SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’na aittir. SETA’nın izni olmaksızın yayının 
tümünün veya bir kısmının elektronik veya mekanik (fotokopi, kayıt ve bilgi depolama vd.) yollarla basımı, yayımı, çoğaltılması 
veya dağıtımı yapılamaz. Kaynak göstermek suretiyle alıntı yapılabilir. 

SETA Yayınları 114 
I. Baskı: 2018 
ISBN:XX-XXX-XXXX-XX-X 
Uygulama: Erkan Söğüt 
Baskı: Turkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık A.Ş., İstanbul 
SETA | SİYASET, EKONOMİ VE TOPLUM ARAŞTIRMALARI VAKFI 
Nenehatun Cd. No: 66 GOP Çankaya 06700 Ankara TÜRKİYE 
Tel: +90 312 551 21 00 | Faks: +90 312 551 21 90 
www.setav.org | info@setav.org | @setavakfi 
SETA | Washington D.C. 

1025 Connecticut Avenue, N.W., Suite 1106 
Washington D.C., 20036 USA 
Tel: 202-223-9885 | Faks: 202-223-6099 
www.setadc.org | info@setadc.org | @setadc 
SETA | Kahire 

21 Fahmi Street Bab al Luq Abdeen Flat No: 19 Cairo EGYPT 
Tel: 00202 279 56866 | 00202 279 56985 | @setakahire 
SETA | İstanbul 
Defterdar Mh. Savaklar Cd. Ayvansaray Kavşağı No: 41-43 
Eyüpsultan İstanbul TÜRKİYE 
Tel: +90 212 395 11 00 | Faks: +90 212 395 11 11

ANKARA • İSTANBUL • WASHINGTON D.C. • KAHİRE 


***