Mehmet Y. Yılmaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mehmet Y. Yılmaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Kasım 2019 Salı

1770’ten, 31 Mart 2019 vakasına: “ Doing Türk! ”

1770’ten, 31 Mart 2019 vakasına: “ Doing Türk! ”


Mehmet Y. Yılmaz İle Hafta Sonu.,
mehmetyyilmaz@t24.com.tr

Bundan sonra bir demokraside, kaybettiğiniz bir seçimi kaybetmemiş gibi davranmanın adı da artık tarihe “Türk sandığı” olarak geçecek

AKP Sözcüsü, 31 Mart seçimlerinin gelmiş geçmiş en hileli seçim olduğunu söyleyince sizleri 1770 yılına götürmek zorunda kaldım.

İstemezseniz elbette okumayı burada bırakabilirsiniz ama okursanız, pişman olmayacağınızı ve eğleneceğinizi garanti ediyorum.

1770 yılında Avusturya – Macaristan İmparatorluk Sarayı Schönburn’da, İmparatoriçe Maria Teresa’yı eğlendirmek için bir “oyuncak” icat edildi.

Yok, aramıza sızmış kötü niyetlilerin ilk tahminlerindeki türden bir “oyuncak” değil.

Mucit, Macar asıllı Wolfgang von Kempelen’di. Aslında adı Kempelen Farkas idi ama o yıllarda imparatorluğun Avusturyalı damarları kabarmıştı, Macarların
adı bile saraya girince dönüşüm geçiriyordu.

Gördüğünüz gibi insanlık, “öteki” gördüğü etnik azınlıkları ezmek konusunda o yıllarda da sabıkalıydı.

Etnik ayrımcılığa karşı olduğum için bundan sonra mucitten Farkas olarak söz edeceğim.

Farkas’ın icat ettiği oyuncak, bir makine idi, insanlık tarihinin ilk robotu da diyebiliriz.

Avusturyalılar “Schachtürke” diye isimlendirmişlerdi, Macarcası ise “A Török” idi.

İngiliz ve Amerikalılar da ileriki yıllarda tanışacakları bu makineye The Turk diyorlardı.

Farkas’ın icadı, bir satranç makinesiydi. Gerçek rakiplere karşı oynayan, “yapay zekaya sahip” bir satranç makinesi.

O yıllar, bu yıllar gibi değildi. Türk olmak, Avrupa’da havalı bir durumdu. Ecdadımız henüz her şeyi eline, yüzüne bulaştırmamıştı.

Evlerinin en az bir odasını Türk usulü minderler, halılar, mangallarla dekore etmek, asil aileler arasında yaygın bir davranıştı.

Makineye “Türk” adının yakıştırılmasının nedeni, fotoğrafında da göreceğiniz gibi başında sarığı, sırtında kaftanı olan bir mankenin makineyi yönetiyor
gibi görünmesiydi.

Makineye hakim olan manken, sol elinde Osmanlı usulü, uzun saplı bir pipo tutuyordu. Sağ elini satranç tahtasının da bulunduğu dolabın üzerine uzatılmıştı.

Farkas, bunun bir insansız makine olduğunu söylüyordu.

Bunu ispat etmek için makinenin kaidesinde bulunan bir kapı açılıyor, içinin boş olduğu oyundan önce herkese gösteriliyordu.

Oysa bu bir illüzyondan ibaretti. Yine sayfamızdaki çiziminde göreceğiniz gibi makinenin içine bir insan gizlenmişti.

İçeride gizlenmiş satranç oyuncusu, rakibinin hangi hamleyi yaptığını görüyor ve mıknatıslardan da yararlanarak kendi taşlarını oynatıyordu.

Son hamleyi yaptığında da Türk aksanlı bir Fransızcayla “Echec” diye bağırıyordu.

Farkas, makinenin içine zamanın en iyi satranç oyuncularını koyuyordu ki makine önüne geleni yenebilsin.

Bu hileyi kimler yutmadı ki?

Benjamin Franklin ile başlayalım. Franklin, o tarihte ABD’nin Paris Büyükelçisiydi. Türk ile oynamakla kalmamış, hayatının sonuna kadar bu inanılmaz makine ile ilgili olarak yazılmış bir kitabı kütüphanesinde muhafaza etmişti.

Prusya Kralı Büyük Frederick, Bonaparte ve Rus Grand Dükü 1. Paul, İngiliz Kralı 3. George da bu makineyle oynayıp, yenilgiyi tadan isimlerden bir kaçıydı.

“Türk”, 84 yıl boyunca, önüne gelen tüm rakiplerini yendi.

Bütün Avrupa’yı gezdi, Amerika’ya, Küba’ya gitti ve Amerika gezisi sırasında Filadelfiya’daki Ulusal Tiyatro’yu küle çeviren 5 Temmuz 1854’deki büyük yangında tümüyle yandı.

Farkas’ın makinesi üzerine daha sonra birçok kitap yazıldı. Filmler çekildi. Amazon 2005’te web temelli oyununa onun ismini verdi: 

Amazon Mechanical Turk.

Ve şimdi sıra bütün bu hikâyeyi neden anlattığıma geldi:

Bu makinenin insanlık tarihine bıraktığı miraslardan biri de Amerikan argosuna soktuğu bir deyim oldu: Doing Turk!

Bu deyim, Amerikan dolandırıcılık jargonunda özel bir oyuna karşılık geliyor.

Tıpkı Kempelen Farkas’ın makinesinde yaptığına benzer bir aldatma biçimi bu.

Önce bir gerçeklik duygusu uyandırıyorsunuz, sonra oyunun içine gizlenmiş esas karakter ortaya çıkıyor, hileyi yapıyor ve bum!

Amazon Prime’da Sneaky Pete (Düzenbaz Pete) isimli dizinin birinci sezonunda “doing Turk” oyunu ile nasıl dolandırıcılık yapıldığını izleyebilirsiniz.

Şimdi siz sormadan söyleyeyim:

AKP sözcüsünün, “31 Mart gelmiş geçmiş en hileli seçim” sözlerini okuyunca bu makinenin ve “Türk yapmanın” (Doing Turk) aklıma gelmesinin nedeni, modern
insanlık tarihine yeni bir katkımız ile ilgili.

Bundan sonra bir demokraside, kaybettiğiniz bir seçimi kaybetmemiş gibi davranmanın adı da artık tarihe “Türk sandığı” olarak geçecek.

Öyle bir sandık ki, gizli oy, açık sayım var, hakim gözetiminde denetleniyor, her sandığa 7 çift göz dikkatle bakıp, sayıyor ama sonucu beğenmezseniz “hile
yapıldı” diye çamura yatabiliyorsunuz.

Demokrasi tarihine böyle bir dönüm noktası sayılabilecek yeniliği ancak bir Dünya Lideri sokabilirdi, o da bize nasip oldu!

Bundan sonra seçim hilelerinin adı “Türk sandığı” olmalı.

YAZARIN TÜM YAZILARI

https://t24.com.tr/yazarlar/mehmet-y-yilmaz-hafta-sonu

***

21 Mayıs 2019 Salı

Kazandı ama bu sonuç Erdoğanı mutlu etmez,

Kazandı ama bu sonuç Erdoğanı mutlu etmez

Mehmet Y. Yılmaz
myy@hurriyet.com.tr
11 Ağustos 2014

RECEP Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimini kazandı, kutlarım, ülkemiz için hayırlı olmasını dilerim.

Seçim sonuçlarına bakarak elbette birçok yorum yapılacak.
Seçmenin verdiği mesaj irdelenecek, siyasetçiler bunlardan kendileri için dersler çıkaracak.

Ama hiç tartışılmayacak olan şudur: Meşru bir seçim yapıldı, Recep Tayyip Erdoğan da bu seçimin galibi olarak cumhurbaşkanı olacak.

Seçim sonuçlarına bakınca, seçimi kazanmış olmakla birlikte Recep Tayyip Erdoğan’ı mutlu edecek bir sonuç elde edemediğini düşünüyorum.
Neredeyse dört seçmenden birinin oy kullanmadığı bir seçimde, (bu yazının yazıldığı saatte) yüzde 52 civarında oy alarak seçilmiş olması, gelecek ile ilgili 
planlarını gözden geçirmek zorunda kalacağını gösteriyor.

Anketlerin gösterdiği neredeyse yüzde altmışa yakın bir sonuç elde edebilmiş olsaydı, bunun başka siyasi sonuçları olurdu, şimdi aldığı yüzde 52 oyun başka 
siyasi sonuçları olacak.

Seçimde aldığı toplam oylar gösteriyor ki son yerel seçimde aldığı oyu yakalamış bulunuyor ama bu bir önceki genel seçimde aldığı oyun da altında.
Bu durumda “Cumhurbaşkanına kayıtsız şartsız bağlı profili düşük başbakan” formülü de yeniden masaya yatırılacaktır diye düşünüyorum.
AKP, gelecek yıl yapılacak genel seçimde, Anayasa’yı değiştirebilecek bir oy oranına ulaşmak istiyorsa, bunu profili düşük bir genel başkan ile başaramayacak. 

Bu seçim sonucu bunu artık açıkça gösteriyor.

Muazzam bir propaganda gücüne, bugüne kadar kimseye kısmet olmamış bir medya desteğine rağmen bu sonucu elde edebilmiş olmasından kendisine bir 
ders de çıkaracaktır diye düşünüyorum.
Elbette Recep Tayyip Erdoğan, kolayca pes edecek bir siyasetçi değil, asıl planını gerçekleştirmek için her yolu sonuna kadar zorlayacaktır.
Ama bu sonuç, AKP içinde “güçlü genel başkan” fikrinden yana olanların da ellerini güçlendirecek bir sonuçtur.

Kılıçdaroğlu ve Bahçeli kaybetti, İhsanoğlu değil,

EKMELEDDİN İhsanoğlu seçimi kaybetti ama aslına bakarsanız seçimi kaybeden İhsanoğlu değil, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’dir.
Gerçi onlar şimdi aslında nasıl olup da kaybetmediklerini açıklayacaklardır ama bu sonuç, Erdoğan karşısında bir seçimi daha tartışmasız bir şekilde kaybettiklerini gösteriyor.
Katılımın bu kadar düşük olmasının sebebi de bu iki partidir, ortak adaylarının Erdoğan karşısında ezilmesinin sorumlusu da aynı partilerdir.
Daha “çatı aday” tartışmaları başladığında ben de dahil birçok yorumcu, bunun seçimin ilk turunu peşinen kaybetmek anlamına geleceğini söylemiştik.
Düşük profilli bir ortak adayla zaten hâkim olamadıkları parti örgütlerini de harekete geçiremediler, katılımın düşük olmasına yol açtıkları gibi geçen seçimde aldıkları toplam oydan da neredeyse beş milyona yakın eksik oy aldılar.
Oysa birinci hedef Erdoğan’ın ilk turda seçilmesini önlemek olmalıydı. Bunu sağlayacak şey de her iki partinin de kendi tabanlarına sempatik gelecek, heyecan verecek birer aday göstermeleriydi.
Böyle adaylar gösterebilselerdi, seçime katılım bu kadar düşük olmazdı, Erdoğan da ilk turda seçimi kazanıp, Çankaya’ya çıkamazdı.
Bunu yapmadılar çünkü partilerinde gösterecekleri adayların başarısının gelecekte kendi koltukları için tehlikeli olacağını düşündüler. “Küçük olsun, benim olsun” diye düşündüler, Erdoğan’ın seçimi ilk turda kazanmasına neden oldular.

Bu yenilgi nedeniyle elbette çekilip gitmeyecekler, hem kendi partilerine, hem de Türkiye’ye zaman kaybettirecekler.

Bizim Siyasi Partiler Kanunumuz, bir partiyi bir kez ele geçirenin canı istediği kadar orada kalabilmesine olanak sağlıyor.

Bu partilerin üyeleri, buna karşı seslerini yükseltebilecekler mi, doğrusunu isterseniz hiç sanmıyorum.

Bu heyetler, 2015’teki genel seçimi de kaybetmek üzere işbaşında kalmaya devam edeceklerdir.

Apo, Demirtaş’a Tahammül edebilir mi?

BU seçimin birinci galibi Recep Tayyip Erdoğan ise bir diğer galibi de Selahattin Demirtaş’tır.

Geleneksel Kürt siyasetinin aldığı oyun neredeyse yarısından daha fazla artmasını sağladı.
Bu sonucun “BDP’nin Türkiyelileşmesi” yolunda önemli bir adım olduğunu söyleyen çok sayıda yorumcu var.
Ben buna katılmıyorum.

Bu oy, BDP–HDP çizgisine değil, doğrudan doğruya Selahattin Demirtaş’ın kişiliğine ve kampanya süresince kullandığı tezlere bağlanmalıdır diye düşünüyorum.
Eğer bu bir genel seçim olsaydı ve BDP–HDP çizgisi, geleneksel söylemini kullansaydı, bu oya ulaşılabilmesi mümkün olamazdı.
Demirtaş’ın bu başarısından bu siyasi çizgi kendisine bir ders çıkarır mı, söylemini ve eylemini buna göre yeniden gözden geçirir mi?
Bir şey söyleyebilmek için erken.
Ama unutmayalım ki o siyasi hareket egosu son derece yüksek bir siyasi kişiliğin etkisi altında.

Ve şu anda İmralı’da mahkûm olarak tutulan o ego, kendisini aşacak bir siyasi çizgiyi temsil eden Demirtaş’a daha fazla tahammül edemeyecektir diye düşünüyorum.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/mehmet-y-yilmaz/kazandi-ama-bu-sonuc-erdogan-i-mutlu-etmez-26981202