Amerikan Savaş Stratejisi ve Askeri Devrim.,
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü,
28 Mart 2003
Amerikan ve İngiliz kuvvetlerinin Irak’da gerçekleştirdikleri işgal harekatı hiçte ABD’nin beklediği gibi gitmiyor.
Ancak, savaşın başlama şekli, Amerikan ve İngiliz kuvvetlerinin kullanılması da birçok askeri gözlemciyi çok şaşırttı. Çünkü savaş başladığından bu yana Amerikalıların yaptığı hiçbir harekat askerlik biliminin klasik esaslarına uymuyor. Öncelikle ağır ve uzun süren bir Amerikan ağır bombardımanında sonra, ezilmiş ve yıkılmış olan Irak birliklerine karşı girilecek bir kara operasyonun düzenlenmesi bekleniyordu. 1991'de Amerikan ordusu tam altı hafta süren ağır bir bombardımandan sonra Kuveyt'e ve Irak'a girmişti. Oysa hava bombardımanı ile kara saldırısı eş zamanlı olarak başladı. Öte yandan 1. Körfez Savaşında 640 bin kişilik Müttefik ordusu Irak ordusunu sadece Kuveyt'ten çıkarmak için gelmişken şimdi 67 bin kişilik bir Amerikan-İngiliz kuvveti Irak içinde 450 km girmiş durumda ancak geçtiği yerlerdeki kent merkezlerinin etrafından dolaşmıştır. Gerçekleştirilen ve devam eden "Şok et ve korkut" isimli hava bombardımanının ise henüz yıkıcı bir etki yapmadığı gözleniyor.
Ulaşılan noktada Amerikan kuvvetleri Nasiriye ve Necef'de durdurulmuş görünüyor. Bu iki noktada Irak ordusu şiddetle direnirken, Amerikan kuvvetleri takviye güç alamadıkları için ilerleme sağlayamıyorlar. Gelinen bu noktayı nasıl izah edebiliriz. Eğer Amerikan ordusu, çok az bir kuvvet ile saldırmak gibi stratejik bir hata yaptı ise bu hata neden yapıldı? Bu yazıda kısaca bu soru üzerinde duracağız.
ABD kuvvetlerinin bu kadar erken kara operasyonuna başlamasının iki izahı var. Birinci izah, önümüzdeki birkaç gün içinde Irak'da kum fırtınalarının başlayacak olması Amerikan ordusunu daha Kuveyt'te ciddi bir yığınak yapmadan saldırmaya zorladı. Eğer bu izah doğru ise gerçekten çok büyük bir hata söz konusu. Çünkü, henüz 130 bin civarında Amerikan askeri hala Akdeniz'de gemilerde ve Körfez'e ulaşması ve savaşa dahil olması 15 günlük bir süreyi gerektiriyor. Bu durumda Amerikan güçleri mutlak bir hava hakimiyetine sahip olmalarına rağmen, Amerikan kuvvetleri Irak'da büyük bir tehdit altında bulunuyorlar.
Öte yandan ABD'nin stratejik bir hata yağmadığı ve farklı bir stratejik konsept uyguladıklarına dair elde ipuçları da var. 1980'liyıllardan bu yana askeri teknoloji ve anlayış da hızlı bir değişim var. Bu değişimin ilk sonuçları, 1991'de Birinci Körfez Savaşı'nda görülmüştür. Körfez Savaşını gözlemci olarak inceleyen, Sovyet askeri uzmanları, " komuta-kontrol, muhabere, istihbarat ve keşif, elektronik savaş ve konvansiyonel ateş gücü tarihte ilk kez bu ölçüde bütünleştirilerek kullanılmış" olduğunu kaydetmişlerdir.
Kosova Savaşı'nda askeri teknolojideki ilerleme bir daha ortaya çıkmıştır. En son olarak Afganistan Savaşı'ndaki hızlı ve yanıltıcı Amerikan galibiyeti askeri devrimin sonuçlarını tekrar ortaya koymuştur. Körfez Savaşı ile birlikte, ABD silahlı kuvvetlerinin diğer dünya ordularından teknolojik olarak kopuşu önemli bir aşamaya ulaşmıştır. Kosova Savaşı sırasında Almanya Genelkurmay Başkanının" ABD'nin düşmanı olmak değil, müttefiki olmak ta zor bir hale gelmiştir." Böylece, ABD ordusu üçüncü nesil ordu denilen ordu haline gelirken, diğer dünya orduları ikinci kuşak ordu halinde kalmışlardır.
Teknolojide gerçekleşen yenilenme ve teknolojinin Amerikan ordusuna sağladığı imkanlar Amerikan silahlı kuvvetlerinde kısmi yeniden örgütlenmeler sonucunu vermiş tümen ve alay yapısında değişiklikler yapılarak, tugay unsuru ön plana çıkılmıştır. 1990'lar boyunca, enformasyon savaşı, şebeke (network) merkezli savaş, entegre komuta-kontrol, sistemlerin sistemi süreçleri askeri devrimin parçaları olarak yaşama geçmiştir.
Yukarıda da vurgulandığı gibi, Askeri Devrim, birçok faktörün bir araya gelişinin sonucudur. Bir yandan enformasyon teknolojilerinde son 30 yılda gerçekleşen büyük gelişmeler, öte yandan silah teknolojilerinde gerçekleşen gelişme ve üçüncüsü silah teknolojisi ile enformasyon teknolojisinin birleşmesi ile yeni bir silah kalitesine ulaşılması. Askeri Devrim'de nihai aşamayı oluşturan dördüncü faktörü ise yeni bir ordu yapılanmasının gerçekleştirilmesi oluşturuyor.
Gerçi Amerikan ordusunda bazı temel değişimler yapılmıştır ama Amerikan ordusu da halen Napoleon Bonapart döneminde yapılan ordu teşkilatlanmasına dayanmaktadır. Amerikalı askeri bilimciler, uzunca bir süreden bu yana sanayi devrimi ordusundan enformasyon çağı ordusuna geçişin gerekliliği üzerinde durmaktadırlar. Enformasyon çağı ordusunda kuvvet yapısının, kuvvetler arası ilişkilerin yani askeri kültürün değişmesi gerektiği savunulmuştur ve savunulmaktadır.
Amerikan askeri literatüründe ordunun kapsamlı bir reformdan geçmesi gerektiği konusundaki en devrimci tespitleri yapan Andrew Marshal'dir. 1973'den bu yana Pentagon'da çalışan ve halen 79 yaşında olan bu stratejist kamuoyunda pek tanınmamakla birlikte, askeri çevrelerde adı çok bilinen bir isimdir. Marshal, 1977'de kurulan ve Sovyet balistik füze tehdit i üzerinde de çalışmalar yapan "B-Takımı" adlı bir çalışmanın elemanı olarak, Marshal bugün ki yönetimin önde gelenleri, özellikle de Savunma Bakanı Rumsfeld ile iyi ilişki içinde olmuştur. Savunma Bakanı Rumsfeld, Savunma Bakanı olur olmaz, Andrew Marshal'den Amerikan ordusunun yeniden yapılandırılması ile ilgili bir rapor istemiştir.
Esasen Bush daha seçim kampanyası sırasında Amerikan silahlı kuvvetlerinin enformasyon çağının ordusu dönüşmesi için büyük bir reformdan geçirileceği haber vermiştir. Andrew Marshal'de esasen 1993 senesinde askeri devrim konusunda ilk raporunu bitirmiş ve geride bıraktığımız on yıl içinde olgunlaştırmıştır.
Rumsfeld'in Savunma Bakanı olmasından sonra Pentagon'da başlayan sadece askeri devrimin gerçekleştirilmesine yönelik bir reform değil ayni zamanda geçmişin tasfiyesi ileilgili çalışmalardır. Geçmişin ise halen Dış İşleri Bakanı olan 1980'lerin sonu 90'ların başında Genelkurmay Başkanı olan Colin Powell ile yakından ilişkisi vardır. Powell 1980'lerin ikinci yarısında hiçbir genelkurmay başkanının olmadığı kadar güç alanını genişletmiştir. Powell, Vietnam Savaşının sonuçlarını üzerinden atamayan Amerikan ordusu ve Amerikan halkına tekrar bir Vietnam Savaşı yaşatmayacak bir askeri strateji üzerinde çalışmıştır. Bu çalışmanın neticesinde geliştirilen strateji Amerikan silahlı kuvvetlerinin düşmanın üzerine ezici bir güçle gitmesi, hızla darbe vurması ve sonuç alması üzerine kurulu idi. Powell Doktrini bir anlamda Napoleon tipi ordunun enformasyon çağı silahları kullandığı bir savaş gerçekleştiriyordu.
Rumsfeld, göreve başlar başlamaz Powell'ın hem Pentagon'un yapısında gerçekleştirdiği düzenlemeleri ortadan kaldır hem Powell doktrinini tartışmaya açtı. Ve savaşın başlayış şekli Amerikan ordusunun Powell Doktrinini tamamen terk ettiğini gösteriyor. Bu noktada eğer Powell Doktrini ortadan kalktı ise yerini hangi doktrin almıştır sorusunun sorulması gerekmektedir. Hatta daha da ileri giderek, ABD'nin Andrew Marshal'in görüşlerinin de dikkate alındığı Askeri Devrimin sonuçlarının ordu yapılanmasına da indirgendiği bir stratejiye mi geçildiği sorusunun sorulması gerekmektedir.
Amerikan ordusunun başarılı veya başarısız halen Irak' da uyguladığı askeri strateji, yaklaşan kum fırtınasının ve sıcak havanın baskısı ile hızlandırılmış olsa da yeni bir konsepte dayanmaktadır. Artık Amerikan basının da Rumsfeld Doktrini diye anılmaya başlayan bu doktrin askeri birliklerin açık dan yaptıkları manevralar veya uçar birlik harekatları ile düşmanın arkasına ulaşmasını, düşmanı şaşırtmasını ve kuşatmasını öngörmekte, birlik komutanları gözü pek, riskli eylemlere kendi başlarına karar vermeye teşvik edilmektedirler.
Öte yandan Amerikan hava bombardımanı, 1991'den farklı olarak Irak ordusunun imhasından çok hareketsiz ve etkisiz kılınması üzerine kurulmuştur. Çünkü Amerikan Yönetimi, açık kaynaklara inanmak gerekir ise savaştan sonra Irak'ın işgalini sadece Amerikan ordusu ile değil, Irak ordusunu da kullanarak gerçekleştirmek istemektedir.
Bunun için Amerikalı yetkililer, Amerikan bombardımanının Irak ordusundan çok öncelikle BAAS sisteminin sinir merkezleri ve Cumhuriyet Muhafızlarını hedeflediklerini ileri sürmektedirler. Ama Irak ordusunun gösterdiği direnişin devam etmesi durumunda Amerikan bombardımanının Irak ordusunun bütün birliklerini ve Irak halkını daha açık bir şekilde hedef alacağı anlaşılmaktadır.
Bütün bu gelişmelerin detaylarına dalmadan konu incelendiğinde, ise görülen odur ki, Rumsfeld Doktrini diye takdim edilse de yeni doktrinin kökleri 1997'de hazırlanan "Birleşik Kuvvetler 2010" adlı Amerikan ordusunun 21. yüzyıldaki yapılanması ile ilgili projeye dayanmaktadır. Birleşik Kuvvetler 2010 projesinin temel hedefi düşman üzerinde "Mutlak Denetim". Mutlak Denetim konseptinin temel ilkeleri ise
a) Hakimiyetci Manevra: Değişik noktalardan başlayan ve bir hedefe yönelen manevralar,
b) Hedefe Kesin Vuruş: Saldırı yapılan hedeflerin büyük bir doğrulukla tespiti sonucu mümkün olan en yüksek vurma yüzdesini sağlamak,
c) Tam Boyutlu Koruma: Dost güçlerin düşman saldırıların mutlak korunmasının sağlanması,
d) Odaklanmış Lojistik: Lojistik planların en gerekli olanaklara indirgenmesi ve birliklerin kendi kendilerini taşır hale gelmesi
Bu Dört ilke incelediğinde Mutlak Denetim konseptinin bazı ana çizgileri, Amerikan işgalinde çok açık bir şekilde görünüyor. Özellikle, hakimiyetci manevra ve hedefe kesin vuruş ilkeleri çok belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor.
Özetle, ABD'nin Irak'ı işgal planında yeni bir askeri stratejinin uygulanmasından çok arayışı var demek daha yerinde bir yaklaşım olacaktır. Türkiye'nin Kuzey Cephesinin açılmasını engellemesi, yaklaşan sıcaklar ve çöl fırtınası, Amerikan kuvvetlerinin henüz yerleşecek bir cephe bulamadıkları için açık denizde bulunmaları ve Askeri Devrim'in sonuçları birleşince, başlayan bu arayışın Irak' da Amerikalılara zaferi getirip getirmeyeceği görülecektir. Ancak, bunun sanıldığı kadar kolay olmadığını artık Washington'da anlamış durumdadır.
Çok küçümsenen Irak ordusu kendisinden beklenenden ve Kuveyt' de gösterdiği etkiden çok daha fazla bir etki gösterdiği anlaşılmaktadır. Üstelik, Saddam Hüseyin'in ölmesi, Irak ordusunun resmi bir ateş kes yaparak mağlubiyeti kabul etmesi, savaşın bittiği anlamına gelmeyebilir. Amerikan ve İngiliz kuvvetlerine karşı düşük yoğunluklu çatışmanın başlaması büyük bir olasılıktır. Afganistan'da başlayan 21. yüzyılda Amerikan tek kutupluluğunun devamı için yapılan savaşın Orta Doğu cephesi Irak' da başlarken, Washington Irak' da Pandora nın kutusunu açtı. İçinden çıkacak şeyler herkesi ancak öncelikle Washington'u şaşırtabilir hatta şaşırtmaya başlamış görünüyor.
***