31 Ocak 2017 Salı

Çözülme,



Çözülme,


Yekta Güngör Özden
15.12.2008

Sayı:215

Giderek karmaşık duruma gelen sorunlara çözüm beklerken ürperten çözülmeler izlenmektedir. İktidar kesimi yetersizliğinden kaynaklanan olumsuz sonuçları saklayarak, gerçekleri tersine çevirerek pembe tablolar çizmekte, muhalefet kesimi oy ve iktidar olasılığı için ilkesizlik ve tutarsızlık sergileyerek yalpalamaktadır. Demokrasinin erdemlerine ilişkin olumlu bir belirti ufukta görülememektedir. Kadrolaşmanın ve partizanlığın yol açtığı yıkımlar bireyleri etkilemekte, yargıya güven duygusu yitirilmekte, yönetimin iktidar uyduluğundan yakınmalar artmakta, yurttaşlar yerel seçimlerde oy verecek parti-aday bunalımı çekmektedir. Adayları partilere, partileri adaylara uygun bulmamakta, hizmet ve yeterlikten siyasal yandaşlık ya da karşıtlık tartışılmaktadır. İktidar partisinin devlet ve belediye olanaklarını kullanarak oy toplama çabaları kimi yerde oyuna dönüşmekte, demokrasinin yozlaştırılmasına ilişkin kötü örnekler birbirini izlemektedir. Sorumsuzluk, ilgisizlik, siyasal etki ve baskı günümüzün toplumsal yapısının sağlığını bozan sözde ustalıklardır. Medyanın ulusal yararları gözardı eden yayınları, iktidar borazanlığına uzanan yandaşlık ve katılığı, ürkütücü boyutlardadır. 12 Eylûl'ün neden olduğu bozulmalar 12 Eylûl sanıklarıyla suçlularını köşebaşlarına taşımış, siyasal kurumlaşma tozlaşma biçimini almış, devlet kurucusuna saldırı çirkinliği kimilerini mutlu eden başarı sayılmıştır. İçerdeki çözülmeler yetmiyormuş gibi dış ilişkilerde de zayıflık, bağımlılık, dışlanma, aldırışsızlık, yalnızlık, kuşatma, ağır baskılar, dayatmalar ve ödünlerle Türkiye'nin omuzlarına çökmüştür. Kanımızca, bugüne değin yaşanmamış olumsuzluklar yaşanmakta, geleceğe ilişkin en yoğun kaygılar bu dönemde duyulmaktadır. İktidarıyla, muhalefetiyle yurttaşlara umut veren bir görünümden yoksunluk açıktır. AKP İstanbul İl Başkanlığı'ndaki patlama kaygı verici bir belirtidir. Uygun karşılanması düşünülemez. Bu tür eylemlerin başlaması gelecek için karamsarlık nedenidir. Toplumsal barışın her kalkışmaya karşın korunması ilke edinilmelidir.

Ana Muhalefet partisi iktidar partisinin yanına inmiş, sıkmabaş-çarşaf polemiklerinin gülünçlüğüyle kimlik değiştirip küçülerek gölgelenmiştir. Genel Merkez diktası onurlu duruş, ilkeli tutum yerine ödünlerle, oy beklentisiyle, gerçekleşmesi güç olasılıklar düşüyle yaşamsal ilkelere ilişkin çözülmelerle büsbütün istenmez olmuştur. Demokratik geleneklerden uzaklık içindeki partiiçi çalışmalar, son dağınıklıkları hiçbir gerekçeyle savunulmaz çizgiye taşımıştır. Sözlerle, gösterilerle, benzetmelerle giderilemez bir girdaba düşülmüştür. Lâikliği sözde ve biçimsel bırakan aymazlık, hiç kimseye hiçbir yarar sağlamaz. Ulusal yapının, cumhuriyet erdeminin, toplumsal barışın en önemli öğesi usdışı düşünceler ve açılım bahaneleriyle yara almıştır.

Kişiliksiz ve niteliksiz kimileri dindarlık-dincilik oynayarak, iğrenç sömürücülerine yanaşıp yaranarak organlarda, birimlerde, değişik kuruluş ve kurumlarda etkin yerlere oturmuşken başarıyı onlara benzemekte aramak düşüştür, yıkılıştır. İnançları yaşamak bağlamında etkin olacak yaklaşımlar, yanlıştan döndürüp gerçeğe çekecek sözler ilkeli tutumlarla, gerçekten dik duruşlarla olur. İktidarı ve yandaşlarını sevindiren, kimlikleri bilinen yazarlardan alkış alan tutumların yarar getireceğini sanmak ve beklemek acınacak bir durumdur.

Üniversiteler kesimi yitirilmiş sayılabilir. Bir iki ayrık durum dışında iktidar yanlıları seçimler ve atamalarla çoğunluğu sağlamışlardır. Üiversitelerarası Kurul'un son Van toplantısındaki hava bu gerçeği ortaya koymuştur. Yeni atanan 28 Dekandan 11'i sıkmabaş destekçisidir. Anayasa Mahkemesi'nin herkesi bağlayan kararını tanımak istemeyen kişilerin tutumu Anayasa karşıtlığıdır. Bu tutumu iktidar güvencesine almak ise iki yanı da suçlu kılan bir bozulmadır.

Dinsel günlerinde öğrencilerin izinli sayılmasına ilişkin YÖK Başkanlığı genelgesi dinsel açılımlara olanak tanıyan aykırı bir girişimdir. Yıllar önce Türkiye'deki etkinlikte lâikliği savunduktan sonra ülkesine dönünce öldürülen Cezayir'li Bayan Bakanı anımsıyoruz. Ödünlere ilişkin başlangıcı çok mâsum görülen nice örnekler sıralamış ve bizleri uyarmıştı.

Yerel seçimler nedeniyle transferler hızlandı. Rozet takmalar arttı. Bu tür kaypaklıklardan hâlâ medet umanlar var. Uygar bir parti ve partili anlayışına kavuşmamanın sancıları çekilmektedir.

Demokratik kitle örgütleri de çoğunlukla donuk, sönük ve etkisizdir. Toplumsal cılızlık toplum karşıtlarının işine yaramaktadır.

Yaşam koşulları giderek ağırlaşmaktadır. Ekonomideki çalkantı her alana yansımakta, demokratik kitle örgütlerinin tepkileriyle yansıyan güçlükler iktidar sağırlığına çarpmaktadır. Kapanan işyerleri, artan işsiz sayısı, büyüyen borç ve açıklar düşündürecek yerde oyalama ve avutma çabalarıyla geçiştirilmeye çalışılmakta, etkin bir önlem alındığı saptanamamaktadır. Kabadayılık ekonomik sorunlarda da öne çıkmakta, IMF ilişkilerine gereksinim duyulacak ortam iktidarın başarısızlığı olarak yinelenmektedir.

Dış ilişkilerdeki gidiş içerdekinden değişik değildir. ABD ile Irak protokolu gelecekte Türkiye'nin karşılaşacağı kimi yeni sorunların belirtilerini vermektedir. ABD'nin avucundaki Irak ile Irak'ın kucağındaki PKK, söylemleriyle birliktelik açıklayan Demokratik Toplum Partisi yeni sorunların sırada olduğuna ilişkin kıpırdanmalar içindedir.

Fethullahçılar Irak'ın kuzeyinde üniversite açtılar. Türkiye Cumhuriyeti devletinin güçlükle girdiği, sorun kaynağı yerde Türklerin üniversite açması kimlere dayanılarak gerçekleşiyor? Başkalarını CIA ajanı olmakla suçlayan sahtekâr ve terbiyesiz yalancılar CIA desteği olmadan üniversitenin açılabileceğine olasılık tanıyor mu acaba?

Ekonomik kriz tartışmaları yeni tartışmalar yaratacak gibidir. Ergenekon-MİT tartışmaları da sürmektedir. Yerel seçim dalgalanmaları başlamıştır. Bayramın trafik tablosu yine acıdır.

İyi niyetli olmayan, bencil işverenlerin eline krizle geçen fırsat işçi çıkarmak olmuştur. Bu çok yanlış bir tutumdur. AKP'nin seçimler öncesi dağıttıklarına para eklemesi de demokrasi ayıbıdır.

Kitap

Öğrencilik yıllarından beri demokratik kitle örgütlerinde çalışan, yasama organında görev yapan Avukat Günseli Özkaya, yazdığı romanlar dizisine “ Toprak da Ağlar ” adlı yeni kitabını eklemiştir. Toplumsal sorunların, kişisel tutumların, yaşamın değişik dönemlerinde değişik alanlarda neler getirip götürdüğüne ilişkin değerlendirmeler ilgi çekici anlatımlarla sunulmaktadır. Okurlarımıza salık veriyoruz.

http://www.turksolu.com.tr/215/ozden215.htm

***

Özürlüler Geçidi


Özürlüler Geçidi



Yekta Güngör Özden
22.12.2008

Sayı:216



İktidarın inkârına karşın giderek ağırlığını duyuran ekonomik kriz toplumsal yaşamı sarsmayı sürdürmektedir. Yalnız kendi çıkarını düşünen kimi işverenlerin durumu fırsat sayarak işçi çıkarma yoluna gitmesi, artan işsizliği daha dayanılmaz boyutlara taşıyacaktır. Yaklaşan yerel seçimler için aldatma ve oy satın alma yolunu izleyen iktidadın 2009 Bütçesi’ndeki siyasal açılımları da ekonomik yaşamı bozucu düzeydedir. İMF’le anlaşmaya başta karşı çıkıp sonra bel bağlayan iktidarın verdiği ödünler bir yana, geleceğimize yüklenen ağırlık düşündürücüdür. Belediyelere kaynak aktarımı ve kimi “yardım” adlı oya dayalı yaklaşımlar için kullanılacak paralar da seçim sonrası zam fırtınasıyla yaşam güçlüğüne eklenecektir. Kaçınılmaz sıkıntılara dudak büken iktidarın kendi olanaklarıyla birlikte dışardan gelecek paralara güvenmesi sorunların çözümünü gittikçe zorlaştıran bir uyutma sürecinde olunduğunu göstermektedir.

Muhalefetin çekici, güven veren bir tasarımı yoktur. Ana muhalefet geçmişiyle ilişkisini keserek kara çarşaflıların oyunu çekeceğini sandığı ödünleri vermektedir. Lâiklik ilkesini, anlayış ve uygulama durumlarını tersine çevirecek bir tutumla çocukça görüşler açıklamakta, yanlışını ve yanılgısını gülünecek gerekçeler, gerçekleşmesi olanaksız olasılıklarla süslemektedir. İnanç sömürüsünde iktidardan geri kalmayan muhalefet kesimi de “oy tırtıklama” amacıyla şaşkınlık içinde birbirini tutmaz söylemlerle zaman geçirmektedir. Türkiye’nin geleceğinden yalnız iktidar değil, iktidarla aynı çizgiye düşen muhalefet kesimi de sorumludur. Hele “Geçmişte bayram günlerinde çok acılar yaşadık, artık umarım bunlara son verilir” diyerek Atatürk’ü, ilkelerini karalayan kesime ödün veren anamuhalefet liderinin yönetime büsbütün kişisel ağırlık getirecek program ve tüzük kalkışmaları ürkütücüdür. Demokrasi, partilerde söz olarak da unutulacaktır.

Yüksek Askerî Şûra’nın Aralık toplantısında alınan 24 Silâhlı Kuvvetler Personelinin ihracı kararı, 5’inin gericilikle suçlanması, yeterli biçimde değerlendirilmemiştir. Gerici basının belli tutumu sürmüş, Başbakan ile Millî Savunma Bakanı’nın karara karşıoy koymaları yinelenmiştir. Anayasa kuralı karşısında hiçbir önemi olmayan karşıoyların AKP tabanına selâm olduğu bilinmelidir.

Demokratik Toplum Partisi ilgililerinin şovları yanında dış açılımları da üzerinde önemli durulacak bir konudur. Parti Genel Başkan Yardımcısı’nın “AKP’den aday olan kürt değildir” sözünün sakıncaları açıktır. Ne var ki olur olmaz durumaları soruşturma ve kovuşturma konusu yapan-yaptıran ilgililer gericilik ve Kürtçülük olaylarına dokunmaktan kaçınmaktadır.

2008 Yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü alanlardan Yaşar Kemal’in “ Anadolu’da yaşayan her halk kendi anadilini kullanacak, kendi anadilinde eğitim görecek... ” sözü de ortamı kullanma fırsatçılığından öteye gidemez. Anayasal ve ulusal gerekleri gözardı eden anlayışın Çankaya Köşkü’ne kadar çıkması üzücüdür. Yurttaş eşitliğine, gerçeklere, cumhuriyet yapısıyla tekil devlete tümüyle ters bu ırkçı yaklaşım da bir sömürüdür.

Bunları yeterli bulmayıp “ Osmanlı’yla ilgim yok, ben Osmanlı değilim ” derken 1915 olayları için Ermenilerden özür dileme çelişkisi de bir aymazlık çıkışıdır. Osmanlı olmayanın onun yaptığından özür dilemesi gereksizdir. Kaldı ki karşılıklı olaylar ne bir soykırımdır ne de Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk Ulusu’na yüklenecek bir yanı vardır. Ne Osmanlıyız ne de özür dileriz. Emekli Büyükelçilerimizin ortak bildirileri yüreklere su serpmiştir. Aydın geçinen kimilerinin saçmalıkları ayıplanacak çizgiyi aşmıştır.

Mustafa” filmi için Sayın Turgut Özakman’ın Cumhuriyet gazetisindeki değerlendirme dizisi gerçekleri bir kez daha gözler önüne sermiştir. Filmin övülecek, beğenilecek hiçbir yanının olmadığı anlatılmaktadır. Amaç Atatürk’ü küçülterek O’nunla ilgili herşeyi değersiz ve geçersiz göstermektir. Türkiye düşmanlarının ortak hedefi durumuna getirilen Atatürk’le bağları kopartmak için her yol denenmektedir. Türklüğünden, insanlığından kuşku duyulacak biçimde sakıncalı davranışlara girerek iktidara ve dış güçlere yaranmak isteyenler her zaman aldanacak, kınanacak ve unutulacaktır. Bu nedenle yineleyelim: Sütü, kanı, mayası bozuk olanlar Atatürk’e saldırır.

Kurban Bayramı’nın kanlı trafiğini kimi aileleri yoketmiş, yürekleri yakmıştır. İstanbul’daki cana kıyma olayları kaygı vericidir. Bozulan ruhsal durumların yaşamsal sorunlarla yeni üzüntüler yaratmasından çekinilmektedir.

Ergenekon dâvasında Veli Küçük’ün sorgusunda anlattıkları ilginç bulunurken Danıştay’a ve Cumhuriyet gazetesine saldırılara ilişkin dâvaların Ergenekon içinde ele alınmasını öngördüğü yazılan Yargıtay kararıyla yeni durumlara kapı açılmış olacaktır. Gizli tanıklar, suçlamalar, başkasının üstüne suç atma, gerçeği saklama ve saptırma, kanıtlarla oynama, etkileme, yoru olguları, sonuca duyulan merakı artırmaktadır.

Bir-iki atılım dışında Atatürkçü kesimdeki sessizlik, durgunluk, tepkisizlik ve dağınıklık yarınlar için umut kırıcıdır. Özellikle yerel seçimler için adaylık tartışmaları, ilericilerin anlaşma ve dayanışmaya uzak tutumları siyasal düzeyimiz yönünden iç karartıcıdır. Çarşaftan, sıkmabaştan, kimlik tartışmalarından, din, mezhep ve tarikat ilişkilerinden, bölgecilik ve aşiret yapısından medet umanlar, şeyhlere, dervişlere sarılanlar Türkiye’ye hiçbir şey kazandıramazlar. Kendini inkâr edeni hiç kimse tanımaz ve kabûl etmez. Ulusal değerlere sahip çıkmayıp gericilere elaçanlara kimse inanmaz ve güvenmez.

Her bilgisi aynı, yalnız vatandaşlık nosu ayrı olanları da içeren seçmen listelerine ilişkin yakınmalar büyümektedir. Nüfus yönetimlerinin olduğu gibi aktardığı listelere ilişkin yasal düzenlemeye başlangıçta ses çıkarmayan muhalefet partileri şimdi yüksek sesle eleştirmektedir. Özensiz davranışların sonucu demokrasi gölgelenmekte dir.

Deniz Feneri’nin Çevresinde dalga yok. Sessiz, sakin sularda yanmayı sürdürüyor. Siyasal koruma hukuku da etkiliyor olmalı. İstanbul Üniversitesi rektör seçimlerinin nasıl sonuçlanacağını göreceğiz. Bakalım bilime, oya saygı var mı?

Kitap

Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi emekli öğretim üyelerinden Mahmut Âdem’inÇağdaş Üniversite mi - Medrese mi ” adlı yeni kitabında eğitim sorunlarımız ayrıntılı biçimde irdelenmekte, Atatürk’ün öncülüğü ve cumhuriyetle başarılan kazanımların nasıl elden çıkmakta olduğu anlatılmaktadır. Erol Mütercimler’in Atatürk’ü anlatan, büyük emek ürünü “Fikrimizin Rehberi” adlı kitabını bir kez de TÜRKSOLU okurlarına salık veriyorum. Özellikle bugünlerde Türklüğünden ve Atatürkçülüğünden kıvanç duyanlar daha mutlu olacaklardır.

http://www.turksolu.com.tr/216/ozden216.htm

***

Yeni bir Umuttur, Umut bir Güçtür



Yeni bir Umuttur, Umut bir Güçtür


Yekta Güngör Özden
29.12.2008

Sayı:217


Gericilerin kıydığı M. Fehmi Kubilây’ın anısına, gereksiz ve ayrımcı bildirilere karşı çıkan Üniversite Senatolarıyla emekli Büyük Elçilerimize saygı ile.

Bir yılı daha geride bırakıyoruz. Eğlenilerek karşılanmaya çalışılan yeni yıl umutların, geçen yıl da unutmanın simgesi olacak. Gerçekte ömürden bir yıl daha eksilmesine, kalan zamanın azalmasına karşı yaşayabilme olasılıkları nedeniyle gelecek yıl-yeni yıl coşkuyla karşılanıyor. Oysa, geçen yıla ilişkin değerlendirmeler yapılıp kazanılanlarla yitirilenler gözetilse daha yararlı bir konuma gelinir. Biz, geçenleri çabuk unutan, tepkilerini nice sonra açıklayan bir toplumuz. Uysallığımız, suskunluğumuz, adamsendeciliğimiz, tembelliğimiz kötü amaçlılar için dayanak oluşturmakta, onlara güvence sayılmaktadır. 2008 yılı Türkiye’miz için oldukça kara günlerin yığınıdır. Lâik cumhuriyetle kurucusu Atatürk’ün karşıtları iktidarı ele geçirdiklerinden demokrasiyi kendilerine göre anlayıp uygulamakta, demokrasiyi getiren anamuhalefet partisi de iktidar çizgisine inerek partiiçi demokrasiyi bile sözde bırakacak düzenlemelerle zaman geçirmektedir. Ekonomik durum kötüdür. Gerekli ve yeterli hiçbir önlem alınmamış, kimi işverenler kriz bahanesiyle işçi çıkarmaları hızlandırmışlar, IMF’e belbağlayan iktidar borçlanarak sorunları aşacağını sanmakta, yaklaşan yerel seçimlere odaklanarak oy sağlamak için demokrasiyle asla bağdaşmayan yollara başvurmaktadır. Seçmen listelerine yönelik eleştirileri karşılayacak bir olumlu gelişme yoktur. Seçimleri şaibeli saydıracak sakıncalı durumlar düzeltilmemiştir. AB ve ABD baskılarını sürdürmekte, Leyla Zana için verilen kararı kınayan Avrupa Parlamenterler Meclisi üyeleri yanında gereksiz ve yararsız özür dileyiciler kamuoyunu yanıltma çabalarını sürdürmektir. Hukukta, eğitimde, sağlıkta, güvenlikte, toplum yaşamında gerilemeler üzüntüyle izlenmektedir. Rektör atamalarından mahalle baskılarına uzanan ağırlıkların sakıncalarına ilişkin yayınlar ürkütmektedir. Büyük kesimiyle dışarıdan yönlendirilen işbirlikçilerin yuvalandığı medya, çirkinlik dizileri ve amaçlı izlenceleriyle, kimi nankör ve sapkın kalemlerle utandırıcı düzeyini değiştirmemektedir. Gençlerin sesi kesilmiş, ulusal yapının ve cumhuriyetin özgün niteliklerinin karşısında olan bağımlı ve saplantılıların şamata ve yaygaraları demokrasi kötüye kullanılarak sergilenmektedir. İnsan haklarından sözeden kimilerinin insana, insanlığı saygısı ve yaklaşımı sakattır. Yine ince hesaplı anayasa değişikliği girişimleri, hazırlıkları gündemdedir. Türkiye Cumhuriyeti’ni Ilımlı İslâm devletine dönüştürme çabaları bir-iki cılız, güldüren, sonuçsuz tepki dışında karşılıksız kalmaktadır.

Seçmen listelerine ilişkin yakınmalar, eleştiriler akartsuz demokrasimizin bocalamalarını yansıtmaktadır. Listelere razı olup da sandıkların kapanma saatine kadar oy kullanılmadığı için boş kalan yerler partizanlar tarafından doldurularak sahte oylarla sonuç alınacağı kuşkusu yayılmaktadır. Seçimler demokrasi sınavıdır. Oy da namustur. Karanlık işlemlerle çoğunluk sağlama savı kimseyi inandırmaz.

Kimileri de “ AKP’den kurtulmak için bize oy vermek zorundalar. Elleri mahkûm ” diye düşünerek bildiklerini okumayı sürdürerek seçmenlerin iyi niyetlerini kötüye kullanıyor.

CHP’nin geçmişine yakışmayan, geleceğini de tartışılır duruma getiren yönetim baskısı, genel başkan diktasını pekiştiren oylamalarla yol alıyor. Demokratik yönden ağır çelişkiler taşıyan düzenlemelerle bir yere varılamayacağı, anlayış ve eskiyen yöneticiler yenilenmedikçe bir şey kazanılamayacağı görülecektir. Hiçbir oy “Çantada Keklik ” değildir. Ayrıca “..asma, kesme..” den sözeden yeni partilerle Türkiye’nin bir şey kazanamayacağı da açıktır.

Başından geçen kimse daha iyi bilir. Irkçılığın hastalık olduğunu söyleyerek eski ırkçılar yavaş yavaş uyanıyor. Alt-üst kimlik tartışmalarının ve Türk olduğunu söylemekten kaçınmanın Türkiye’yi nerelere getirdiği görülmektedir. Talabani bu aymazlıklara dayanarak sesini yükseltiyor.

Şimdilerde “ Kemalizm-Atatürkçülük ” tartışmaları da yineleniyor. Bunlar da bir olumsuzluk girişimi. “Atatürkçülük” Kemalizm’in günümüzdeki adı. İkisi birbirinin aynı. Biri öbürü yerine kullanılabilir. Ayırmak yanlış. Kimi gerici ve tutucu Mustafa Kemal’i 30 Ağustos 1922’de bitirir. Sonrasını asla kabûl etmez. Onun için Atatürkçülük deyişini kullanmaz. Atatürkçülük, hiç kuşkusuz sonsuza değin Mustafa Kemal’i içeren ve anlatan bir akımın adıdır. Her zaman, her yerde rastlanabileceği gibi sahte Atatürçüler yanında sahte Kemalistler de vardır. Kemalizmle Atatürkçülük ayrımını yaparak ancak karşıtlık sergilenebilir. Gerçek ve içtenlikli Kemalist ve Atatürkçü birdir.

Böylesine alacakaranlık bir ortamda karamsar olunmasa da umutlu olmaya elverişli olumlu bir belirtiye rastlanmamakla birlikte yılgınlık söz konusu değildir. Gerçek aydınların dağınıklığı, parçalanmış güçler, birlikteliğe engel kötü kişilerin tutumları sahte aydınlara, kendini aydın sanan, öyle gösteren ve öyle sanılanlara alanı açmıştır. AB, ABD, ümmetçi, ırkçı ve medya desteği de güç katmaktadır. Bu durumda yazmak, konuşma isteği giderek azalmaktadır. Geçenlerde bir hukukçu “Gerek kalmadı okumaya, yazmaya, hepsi gidiyor ayaza, piyaza” diyerek tepkisini, üzüntüyle açıklıyordu. Emeğin, alın terinin, göz nurunun, bilginin, bilimin ve ahlâkın sarsıntı geçirip yadsındığı, çabuk atlatılmasını dilediğimiz bir süreçten geçiliyor. Demokratik kitle örgütlerinin donukluğu, meslek dayanışması dışında ülke sorunları için kopukluk ve karşıtlığın egemen olduğu bir toplumsal durum yaşanılmaktadır. Olumsuzluklar içinde ışık Atatürkçü gençlerden gelmektedir. Yanlışları, yanılgıları olabilir. Karşı çıkıp karalayarak onları da yitirmek yerine yardımcı olup özlenen duruma getirilmelerine katkı vermek gerekir. Büyüklerin bunca sakıncalı tutum ve davranışlarına sessiz kalıp gençleri suçlamak aymazlıktır.

Olanaklarım ve koşulların ölçüsünde bugüne değin bu yolu izledim. Yeni yılda bu özenimi koruyarak örnek olmaya çalışacağım ama eylem olarak yaşama geçirme olanağı bulacağımı kestiremiyorum. Yine de umutla ve inançla okurlarımızın yeni yıllarını, başta ulusal günler olmak üzere tüm bayramlarını, güzel günlerini iyi duygularla, iyi dileklerle, içtenlikle kutluyorum. Geçen yıllarda yaşanan kötülüklerin gelecek yıllarda yaşanmaması için hepimize sorumluluk düştüğü görüşümü yineliyorum.

Kitap

Anayasa Mahkemesi emekli üyelerinden ve önceki Ulaştırma Bakanlarından İhsan Pekel’in “ Atatürk’ü Anlamak ve Anmak ” adlı kitabının üçüncü cildi yayımlanmıştır. Tarihsel bilgiler yanında önemli yorumlar, değerlendirmeler ve vurgulamalarla Atatürk’le ilgili konularda açıklamaları içeren yararlı kitabı herkese salık veriyoruz.


http://www.turksolu.com.tr/217/ozden217.htm

***

Böyle Gitmez..


Böyle Gitmez..



Yekta Güngör Özden
05.01.2009

Sayı:218


Siyasal ahlâkın kimseyi doyuracak durumda olmadığı her yönüyle apaçık ortada. Yalnız siyasal kaynaklı alanlar, katlar, ortamlar değil ülkemizde her kesimde giderek artan bozulma, çözülme ve çürümenin belirtileri üzüntüyle izleniyor. Demokrasi anlayışındaki yanlışlıklar, yanılgılar kötü amaçlarla birleşince olumsuzluklar genişliyor, yayılıyor. Türkiye’mizin değerini yeterince bilmediğimiz geçerlik kazanıyor. Yaşamını, varlığını bugünkü durumunu borçlu olanlardan kimileri sapkınlıktan çekinmiyor. Ulusal birliğimizin temellerini oluşturan ilkelere, kurtarıcı ve kuruculara saldıranlar yıkım çabalarını sürdürüyor. Hiçbir konuda, siyasal, hukuksal, toplumsal, ekonomik, bilimsel vd.. düzelme, iyileşme belirtisi görülmüyor. Tembellik, Aymazlık, Sapkınlık, Çıkarcılık, İşbirlikçilik, Nankörlük ufkumuzu karartıyor.

Dünya yeni yıla çoşkuyla, mutlulukla, umutla girmiyor. Alışılmış etkinlikle, davranışlar, sözcükler dışında yaşama kıvancı veren hiçbir şey yok. Karşıtlıklar keskinleşiyor, kutuplaşmalar sertleşiyor, savaşlar, kıyımlar insanlığın üstüne karabasan ağırlığıyla çöküyor. Hamas’ın İran kışkırtması ve desteğiyle İsrail’e bahane vermesi, Irak, Afganistan, Hindistan-Pakistan ilişkileri, Kafkasya karmaşası önde gelen dış sorunlar. Türkiye’ye karşı ABD oyunu, AB aldatamacası, Yunanistan ve Ermenistan’ın bilinen karşıtlıkları hız kesmiyor. Dış olayların olumsuzlukları içerde tümüyle içkarartıcı biçimde gelişen çirkinliklere de yansıyor. Ergenekon adı verilen tamamlanmamış soruşturma, yarısıyla yürütülen kovuşturma, kimi çelişki ve aykırıklarla hukuka güveni sarsan çizgilerle düşündürüyor. İktidarın rejimi değiştirme inadı uygulamalarla korunuyor. Devleti ele geçirme çabalarını tamamlamış sayılırlar. Her organa, her birime el attılar. Koyu bir Partizanlık, Ölçü tanımayan bir kadrolaşma siyasallaşmamış yer bırakmadı. İşte her şeye karşın yine Melih Gökçek. Niye?

Yıllardır savunduğumuz, yinelediğimiz “ Hukuku Siyasallaştırmak yerini Siyasete Hukuksallaştırmak ” özlem ve dilediğimiz geçerli bulunmuyor. Yargı organlarının tutumları, ilişkileri, büyük kesimi kınanan medyanın durumu, iktidarın çizgisine düşen muhalefetin kendini inkâr eden karakter değişikliği, Türkiye ve Türklük düşmanlarının eylemler, toplumsal barışı ve ulusal dayanışmayı gözardı eden kalkışmalar, girişimlerle artan suç olayları karamasar olmayanları bile etkiliyor. Cumhurbaşkanının partisiyle bağını koparamadığını gösteren işlemleri, tutulmayan sözler, unutulan yeminler, yandaşların yerleştirildiği kuruluşlarla kurumlar, sağlık, yargı, güvenlik birimlerinin işleyişlerine ilişkin yakınmalar, bireylerin birbirine karşı yaklaşımlarındaki çirkinlikler, tutarsızlıklar, neler neler.. Öğrenci olayları, demokratik kitle örgütlerindeki rozetçiler, göstericiler, içtenliksiz yöneticiler.. Katları, konumları, adlarıyla ünlenen kimilerinin kanıları altüst eden davranışları, yargıda karşıtlıklar, boşluklar..

Büyük Atatürk ve arkadaşalarının Ulusal Kurtuluş Savaşı’yla amaçladıkları kazanımlardan uygarlık ve çağdaşlığı kapsayan Türkiye Aydınlanması’nın tersine çevrildiğini izlemekle yetinen sözde aydınlar yüzkarasıdır. Devletin dinden bağımsızlığı, aklın özgürlüğü düşünce ve inanç özgürlüğünün güvencesi olan dinlerin bulunduğu yerde olup bulunmadığı yerde olmayan, demokrasinin kaynağı lâikliği kendilerine engel sayanların yıkarak kurmak istedikleri ılımlı islâm düzenini umursamazlıkla seyretmekle kalmayıp beklentileri nedeniyle araç durumuna düşen çıkarcılarla dönekler, siyasal tetikçiler tiksindirmektedir. Alt-üst kimlik tartışmalarından sonra ulusal Türk kimliğine karşı çıkıp Osmalı’nın kendi eylemlerinin sorumluluğunu Türk Ulusu’na yüklemeye çalışan çok kimliklerle kimliksizlikler, ırkçılar ve ümmetçiler emperyalizmin oyuncaklarıdır.

Yerel seçimlerin yaklaşmasıyla artan siyasal trafik ve transferler kişilik ve nitelik düzeyini ortaya koyan göstergelerdir Aday saptamaları, oy için verilen ödünlerin, seçmen listesi tartışmaları, oy sağlama yöntemlerindeki hukuka aykırılıklar, çirkinler, inanç ve ırk sömürüleri, dış bağlantılar günümüzün belirgin olumsuzluklarının başında gelmektedir. Yeni yıla bunlarla girmek üzücüdür. Üstelik gelecek yılın daha başka olumsuzlukları getireceği kuşkusu-korkusu da her gün artmaktadır. Ekonomik güçlüklerin Ortadoğu olaylarıyla tırmanarak çıkaracağı sorunlara ilişkin olasılıklar ürkütücüdür. Her yurttaşa büyük özen ve sorumluluk düşmektedir. Aydın ve ilericikesimin dağınıklığı karşıtların en çok yararlandıkları olanaklarını oluşturuyor. Sıkmabaş yandaşlarının rektörlüklere gelmesi, üniversite kuruluşlarında eşlerinin sıkmabaşlırıyla bulunmaları özlemini gerçekleştirdiklerinden mutlulukla sözetmeleri, Anayasa Mahkemesi kararına karşın sözde özgürlük savıyla sıkmabaşlı kızlara üniversite kapısının açık olduğunu söyleyecek ölçüde hukuk-yargı tanımaz tutumlarını sergilemeleri nice ayrılıklığın habercisidir. Yeni yıla böyle mi girilmeliydi? Özlemlerin gerçekleşeceği, kötülükleriin azalıp iyiliklerin artacağı, yanlışlıkların düzeleceği umudu, canlanışın, dirilişin, atılım gücüünün nedeni olmalıydı.

Oysa utandırıcı olaylar sürüyor. Sevgilisiyle bir olup çocuğunu öldüren anne, annesini öldüren çocuklar, kadınlara ve hayvanlara saldırılar, Badem’in dövülmesi, Ayakkabısız, Çorapsız, Çamaşırsız, Kâğıtsız, Kalemsiz Çocuklar. Emeklilerin, Yoksulların, Hastaların Çilesi.. Değinilecek, eleştirilecek o kadar çok konu, o kadar çok sorun var ki. Yoksunluklara, düşkünlüklere karşın kimilerinin şatafatlı yaşamı, gösteri tutkusu, gereksiz giderler.

Dinleme terbiyesizliği de böyle. Bir de Adalet Bakanlığı Müfettişlerine telekulak yetkisi tanınıyor, üstelik yönetmelikle. Yinelemekte büyük yarar var: Yargı bağımlı olursa kimse özgür olamaz.

Gazze vahşetine Batınan sözde ilgisi, önlemekten kaçınmayı saklamak için. İşten çıkarmalar, TV’lerde Çöp Çatanlık, Üniversitelerde Kavgalar. Her yer Karanlık. Ne zamana ve nereye kadar?

Kitap

Cumhuriyet Vakfı ikinci Başkanı ve Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Dr. Alev Coşkun’un yeni yapıtı “ 6 Ay ” Mustafa Kemal’in 13 kasım 1918-16 Mayıs 1919 günlerini anlatmakta, Samsun’dan önce az bilinen yaşamını, işgali, hüznü, hazırlıkları ayrıntılı biçimde bilgiye sunmaktadır. Ulusal Kurtuluş Savaşı’na giden günleri, Osmanlı yönetiminin tutumunu belge niteliğinde açıklaya yapıt bilimsel çalışmalar için kaynak olacak içeriktedir. Okurlarımıza salık veriyoruz.

Emekli Büyük Elçilerimizden araştırmacı yazar Bilâl N. ŞimşirKürtçülük ” adlı yapıtının ikinci cildini çıkardı. PKK’nın oluşum evrelerini, kurucularının ilişkilerini, girişimlerini ayrıntılarıyla irdeleyen bu yapıt ulusal bilincimiz yönünden çok gerekli ve yararlı bilgileri içermektedir. Bölücü ve yıkıcı eylemleri açıklayan, ulusal duruşumuz için gerekli öğelere de değinen yapıtı okurlarımıza önemle salık veriyoruz.


http://www.turksolu.com.tr/218/ozden218.htm

***

Bağımsız Yargı en Çağdaş, En Sağlıklı Güvencedir



Bağımsız Yargı en Çağdaş, En Sağlıklı Güvencedir


Yekta Güngör Özden
12.01.2009

Sayı:219


   Türkiye'miz hiç yaraşır olmadığı olayların çalkantısında çok üzücü bir süreçten geçiyor. Yurtsever insanlarımızın endişeyle izlediği işlem ve eylemler çok yönlü bir karmaşayı yansıtıyor. Devletin en önemli görevlerinde bulunmuş asker ve sivil kişilerin evleri ve çalışma yerleri aranıyor, polisler kollarına girilerek gözaltına alınıyor. Yurttaşların yargıya, kolluk güçlerine güvenini ve saygısını sarsacak, devlete bağlılığını zayıflatacak görünümler bir yana dış ülkelerin cumhuriyetimiz, organları ve geleceğimiz için olumsuz düşünceler ileri sürmesine neden olacak durumlar yaşanmaktadır. Adaletin uygulanmasına, gerçeklerin ortaya çıkmasına herkes yardımcı olacaktır. Uygar bir yurttaşlık anlayışı bu tutumu gerektirmektedir. Ancak, önyargılı, yanlı yaklaşımlarla, amaçlı girişimler ve kimi yönlendirmelerle yürütülen işlemler kimseyi doyurmaz. Siyasal yaklaşımlarla kişilerin özgürlüğüyle oynamak yarınlar için en tehlikeli bir belirtidir. Ceza Yargılama Yasası daha anlayışlı uygulamalara elverişlidir. Bunları göz ardı ederek kamuoyunu tepkilere sürükleyen işlemlere başvurmak uygun karşılanamaz. Emekliye ayrılmadan önceki görevleri, bilinen Atatürkçü ve ilerici tutumlarıyla tanınan kişilerin yasadışı bir örgütle bağlantıları savlanarak apar topar götürülmeleri inandırıcı olmadıkça zarar verir. Bilgileri, ifadeleri için çağrılıp da gelmeyenler için uygulanacak yöntemi hemen uygulamak, iyi saptanmamış, iyi yorumlanmamış, iyi değerlendirilmemiş kimi konuşmalara dayanarak gözaltına almak, dâva açıp yargıç önüne çıkarmadan aylarca ceza çektirilircesine tutuklu bırakmak tüm ilgilileri sorumlu kılan hukukdışı bir uygulama niteliğini almaktadır. Yineliyoruz, yargının bağımsız olmadığı yerde hiç kimse özgür değildir.

Hepsi ilgili Cumhuriyet Savcısı'na ifade verecek kişilere öntutuklu işlemi düşündürücü ve üzücü olmaktan öte ürkütücüdür. Demokratik hukuk Devletlerinde rastlanmayan biçimde bir soruşturma yargıya gölge düşürecek dalgalarla çıkmaz sokaklara sürükleyebilir. Yargı bağımsızlığını gündemde tutan sorunlara yenilerini eklenmesi ülkemiz yönünden büyük bir handikaptır. Lâik Türkiye Cumhuriyeti'nin niteliklerine, kurucusuna ve ilkelerine yönelik girişimlerin egemen olması olasılığına karşı herkesi ayağa kaldıracak tutumlardan kaçınılması gerekir. Ağırlıklarını yitirenler, andlarını unutanlar, görevlerini savsaklayanlar, hukukdışılığa ve zorbalığa alkış tutanlar durmazsa durdurulmalı, uygar, hukuksal ve anlamlı tepkiler ve davranışlarla tüm kötülükler önlenmelidir. Gözaltına alınanlara ilişkin işlemlere hız verilmeli, iddianameler bir an önce hazırlanmalı, dâvanın tümlüğü, adaletli yargılanma, sanıkların birbirlerinin yanında sorgulanması ve anlatımlarına karşı diyeceklerinin sorulması konularında boşluk bırakılmadan yargılama tamamlanmalıdır. Soruşturma yıllarboyu sürüp yurttaşların huzuru ve güvenliği bir savcının takdirine bırakılmamalıdır. Yetkililer durumu her yönden değerlendirmeli ve gerekenleri hukuk devletine yaraşır biçimde yapmalıdır.

Tartışmalı anlatımlar ve günlüklerle gözaltına alınan kişiler dışında öbür suç işleyenlere, devleti yıkmak, topraklarımızı parçalamak için çaba gösterenlere, gerici örgütlere, soygunculara, izlenip yaptırıma bağlanması gereken birçok suçun şüphelisine ve sanığına karşı ne yapılıyor? Atatürk'ü sevip sayanlarla ilkelerine bağlı olanlara karşı yürütülen işlemlerle Türkiye düşmanlarına karşı yürütülmesi gereken işlemler ne anlama geliyor?

Yurt içinden ve yurt dışından yardım alan kuruluşlara ilişkin denetleme ne sonuçlar veriyor? TRT'nin Kürtçe kanalına yaklaşımını açıklayan Diyarbakır Belediye Başkanı'nın amaçlarını açıklayan sözlerine karşı yetkililer ne düşünüyor? Yerel seçimler için güneyden ve doğudan oy toplamak için oyunlara girişen iktidar oraları kazanacağını sanırken Türkiye'yi yitirmekte olduğunu er-geç anlayacaktır. Sakıncalı açılımlar ve yargı bağımsızlığı için yıllardır uyarmaya çalıştığımız sorunlar tüm ağırlığıyla gündeme oturmaktadır. Oy ve iktidardan başka şey düşünmeyenlerin yaşamımızı kararttıkları gerçeği hepimize, en başta siyasal partilere sorumluluklarını bir daha anımsatmalıdır. Kimse karanlıkta ve kuşku altında kalmamalıdır. Hukuka ve yargıya asla gölge düşmemeli, düşürülmemelidir. 

Atatürk Güneşini hiçbir Güç Söndüremez.


http://www.turksolu.com.tr/219/ozden219.htm


****

Yargıya Gölge Düşürülmesin..



Yargıya Gölge Düşürülmesin..


Yekta Güngör Özden
19.01.2009

Sayı:220


Gündem değiştirerek sorunları saklamak ve ertelemek konusunda becerikli olan siyasal iktidar “Ergenekon” soruşturmasıyla kimi durumların tartışılmasından yine kurtuldu. Muhalefetin yetersizliği giderek çizgisinden kayan demokrasimizi iyice yozlaştırmaya dönüştü. Atatürkçü, ilerici, devrimci, çağdaş kesimi sindirme ve yıldırma operasyonuna dönüşen uygulamalar yerel seçim öncesinde siyasal iktidarın diline dolayacağı konuların başında gelecektir. Hukukâ, adalete, yargıya karşıtlıkları bilinen iktidar yandaşlarının bu kez tüm çelişki ve aykırılıkları, önceki tertiplerinin tersine, görmezlikten gelip savunmaları gerçek kimliklerini ve niteliklerini ortaya koyan bir görünümdür. Oysa, herkes, her zaman, her durumda ve her koşulda gerçeğin ortaya çıkarak haksızlıkların ve hukuk dışılıkların önlenmesi için adalete sarılmalı, yargıya güvenmeli ve işlemlerin uygunlukla gitmesine tutumuyla yardımcı olmalıdır. Gizlilik kurallarının çiğnenmesinden Hükûmet Sözcüsü de yakınmaktadır. Savcılık ve Mahkeme anlatımları medyaya yansımakta, savlar ve savunmalar devlet kuruluşları adına yapılan açıklama ve düzeltmelerle yanıtlanmakta, kazılar tüm televizyon kanallarıyla – sözde açıklık adına - izlettirilmektedir. Bir kişinin tek başına yapması, yerleştirmesi, kazıp üstünü örtmesi olanaksız cephane depolama ya da gizlemesi soruşturması yapılan ama varlığı hâlâ kanıtlanamayan örgüte bağlanmakta, kamu arazisinde, birden çok kişinin işi, hattâ ilgili kişi ve kurumların bilgisi içinde olması olanağının ağır bastığı buluntuların örgüt malı olduğu, kanıtlanmadan, alelacele ileri sürülmektedir. Gerçeğin kaynağı adalet olmalıdır. Suçlanan kimselerin bu konudaki anlatımları bırakılarak tek yanlı anlatımla kamuoyunun bilgilendirilmesi doyurucu olamaz.

Üzerlerine atılan suçları işlemeleri düşünülmeyecek kimseler, birbiriyle ilişkisi olanaksız şüpheliler-sanıklar, çok çok önemli görevlerin saygın emeklileri ve çalışanları karışık ve karanlık kişilerle birlikte gösterilerek uyandırılmak istenen kanılar ürperticidir. Önceki yılların gizli kalmış olaylarının çözülmesini, örnek olacak, ibret alınacak sonuçların elde edilmesini herkes ister. Ancak, olmayan bir şeyi olmuş göstermek amacıyla zorlamalara, senaryolara, yapaylıklara, düzenlere girmeyi kimse uygun karşılayamaz. Kimse adaletin siyasete âlet edilmesini, kullanılmasını bağışlayamaz. Bu nedenlerle çok özenli davranmak zorunluluğu açıktır. Yöntemsiz, özensiz, gereksiz uygulamalar yarardan çok zarar verir. Yakıştırmalar, dedikodular, karşıtlıklar yargısal işlemlerin nedeni olamaz. Yandaşlık ve önyargılılık yargının düşmanıdır. Siyasal iktidarın, muhalefetin durumuna ve duruşuna güvenerek sürdürdüğü aldırışsızlık bu alanda da kendini göstermiştir. Adalet Bakanı’nın görüşmelerinin içeriğine, sözde ilgisizliğine ilişkin konuşmaları yanında YARSAV için söylediklerine katılmak olanaksızdır. Hukuk tanımayan iktidarın çekindiği bir kurum ya da toplumsal güç yoktur. Yargı konuları siyasetçilerin karşılıklı atışmalarıyla değerlendirilemez. Hukuksal eleştirileri siyasal tartışmalara dönüştürmek yanlıştır. İşlemler işgüzarlıkla da yürütülemez. İktidar medyasıyla iktidar yandaşı medyada konuşup yazanların toplumu bölen, kutuplara ayıran, bilimsel ve yargısal konuları sömüren, gerçeklerle bağdaşmayan görüşleri değişik zararlara yol açacak nitelikte ve içeriktedir. Darbeye ve darbecilere karşı olmak içtenlikli yurttaşlığın gereğidir. Yeltenenleri “eski-yeni” ayırmadan birlikte yargıya teslim etmek, hepsi için eşit uygulamayı istemek gerekir. İktidar oyunlarının, rejim değiştirme ve Ilımlı İslâm çabalarının, AB ve ABD baskılarının, Ermeni ve Kürt yıkıcılıklarının karşısına çıkan ilerici, Atatürkçü ve gerçek ulusalcıları susturmak korku düzenleri oluşturanları dışarıda tutmak inandırıcı olamaz. Silâhlı Kuvvetleri tümüyle geriye itmek, kurucusu olduğu cumhuriyeti nitelikleriyle birlikte koruma ve kollama yükümlülüğünden uzaklaştırmak, güçsüz ve etkisiz göstermek için kolları sıvamak hiçbir yarar getirmez. Suça ve suçluya bilinçli karşıtlık, adalete saygı, hukuka bağlılık, yargıya güvenle başlar. Tersine davranışlarla ulusun güven ve inanının sarsılması yaşamın en tehlikeli durumudur. Siyasetçilerin konuşmalarına çok dikkat etmesi gerekir. Başbakanın soruşturmanın sonraki evrelerine ilişkin kimi olasılıklardan söz etmesi büyük bir yanlıştır.

Mahalle, park, okul baskılarıyla kuşkulara itilen toplumun siyasal amaçlı girişimlerle ayrılıklara düşmesi kaçınılmazdır. Toplumsal barışın sarsılması da ulusal yapı için en sakıncalı oluşumdur. İçimizdeki karşıtlar, işbirlikçiler kendi etkinlikelerinin artması, çıkarlarının büyümesi için bu yolda çaba harcamaktadır. Yazılar konuşmalar bunu göstermektedir. Yargının etkinliğini kaldırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Türkiye Barolar Birliği ile Ankara, İstanbul, İzmir ve birlikteliklerini açıklayan öbür baroların uyarılarına kulak verilmelidir.

Dinsel Dayanışma

İnsana, insanlığa karşı olumsuzluklara tepki vermek, inanç ve soy ayrımı gözetmeksizin gerçekleşmelidir. Dinci, ümmetçi, Şeriatçı açılımlar, mezhep ve tarikat dayanışmaları evrensel değerler ve insancıl ilkeler bağlamında arka sırada kalır. Ülkemizde siyasetin değişmez malzemesi durumuna getirilerek saygıda içtenlikten uzak kalınan din, son Gazze olayları nedeniyle yine kullanılıyor. Terörün aramızdan ayırdıkları için sesini çıkarmayanlar, şehitlerimize gereken ilgiyi göstermeyenler, din bağıyla alanlara çıkıyor. Bu yetmiyormuş gibi Millî Eğitim Bakanlığı 13 Ocak’ta tüm okullarda Filistinliler için saygı duruşu yaptırdı. Filistinliler, Araplar Türkler için ne yaptı? Ne yapıyor? Halk olarak, ulus olarak, bireyler olarak, kimi kurumlar olarak Filistin olaylarında tepki vermek ayrı, devlet eliyle ulusal saygı duruşları düzenlemek ayrı. Ölçüyü Kaçırmamak gerekir. Dine göre düzenlemeler yanlıştır.

Yerel seçimler nedeniyle kesenin ağzını açan iktidar ve yandaşı kuruluşların “yardım” adı altında oy sağlama açılımları sürmektedir. Kömür ve gıda yardımlarında önceki yıla göre belirgin artışlar ilgi çekici düzeydedir. Devlet eliyle yapılan yardımların partizanlık yansıtan biçimler ve oranları demokrasiyle bağdaşmayan çarpık anlayışları yansıtmaktadır. Deniz Feneri de korunmaktadır.

Belediye başkan adaylarının açıklanması da kimlerin ne olduğunu ve olacağını daha iyi göstermiştir. Makam için ilkelerinden ödün verip dönenler, yaranmak için yanaşanlar ve daha başkaları..

Siyasal partilerin ilgi çekmekten çok tepki çekmeleri, geleceğimiz için umut kırıcıdır. Hukukun altyapısını oluşturduğu demokrasi, hukukdışı çözümler aramakla güçlenmez. Hukuk içinde yükselme ve güçlenme çabası esenlik getirir. Sekiz yıl önce alınmış ifadelerin yitirildiği söylenen kayıtlarının televizyon kanallarına dağıtıldığı bir ortamda gizlilikten, hukuktan söz edilemez. Olmayan bir yapıyı oydurmak için her yola başvurulduğu kanısı uyanır. Çamur atarak yıpratma ve yıkma kampanyası görünümü sakıncalıdır. İfadeler inkâr da edilebilir. Onlara dayanan işlemler çöker.

Kitap

Ahmet Şahin Aksoy’un Kardanadam yayınlarından “1930” adlı yapıtı 1930’un önemli olaylarını romanlaştırarak günümüze aktarıp toplumsal belleği tazeleyen bir içerik taşımaktadır. Cumhuriyetimizin gelişmelerini belgeleyen kitaplardan biri sayılır. Okurlarımıza salık veriyoruz. Yazarını da kutluyoruz.

http://www.turksolu.com.tr/220/ozden220.htm


***

Medya Terörü



Medya Terörü


Yekta Güngör Özden
26.01.2009

Sayı:221


İktidarın tutumundan kaynaklanan olumsuzluklar birbirine ekleniyor. Yerel seçimlere ilişkin seçmen listeleri konusundaki tartışmalar ve kuşkular sürerken seçim muslukları kapsamından kimi zamlarda sözde indirimlerle “ Seçmene Selam ” kampanyaları başlıyor. Kimbilir daha neler göreceğiz. Devlet terörü, hukuk terörü sayılacak uygulamalar medyanın yargıya saldırısıyla “ Yargıya darbe ”ye dönüştükten sonra şimdi de doğrudan yurttaşlara saldırı başladı. Devlet Övünç Madalyası’yla ödüllendirilen emekli bir jandarma albayanın katlanamadığı boyutlara varan haksız eleştirilere dayanamayıp intihar etmesi herkesi ama öncelikle medya patronlarıyla devlet yöneticilerini, özellikle de cumhuriyet savcılarını düşündürmelidir. Kişiliklere, onura saldırıları önleyemeyen hukuk devleti olamaz. Soruşturmaların gizliliğinin hiçe sayıldığı günümüzde insanlara yönelik saldırılar devletin yetersizliğini yorumlanır. “Yargısız infaz” denilen durum hemen hemen her alanda tüm boyutlarıyla sürüyor. Muhbir, tanık, savcı, yargıç, temyiz organı yerine geçen kimilerinin yazılarıyla, yalanlarıyla, dozenleriyle, bilgiçlik taslayanların yorum ve değerlendirmeleriyle bir baskı ağı görülmekte, düzeltme ve açıklamanın yayımlanmasından kaçınılarak herkes bildiğini okumaktadır. Basın ahlâkı sözde kalmıştır. Televizyon proğramlarının durumu düzeyi açıklamaktadır. Para ve armağan için ağlayanlar, yardımlar için birbirini itip kakmaktan, çocukları ezmekten çekinmeyenler çağdaşlık savımızın ne ölçüde gerçek olduğunun kanıtıdır. Bir kez daha yineliyorum: Türkiye’mize yazık oldu. Asıl ders almsı gereken, herkese ders vermeye kalkışan medyadır. Medyanın bir kesimi hiçbir kural tanımamaktadır. PKK terörü, mafya örgütü, dinci terör peşinden medya terörü hepsinin önüne geçmiş gibidir. Türkiye’nin bağışlanmaz ayıplarından biri de budur. Sözde itirafçılarla iftiracılar dayanışma içindedir. Beri yanda, yardım dağıtımında çocuklar ezilme tehlikesi geçirmekte, Ergenekon dalgaları sürmektedir.

Başkaları değişir, ABD değişmez

ABD’nin yapısından kaynaklanan özellikleri göz ardı edilerek yeni başkanları Obama’ya övgüler yağdırılmaktadır. ABD’nin dış siyaseti, özellikle Ortadoğu ve Asya projeleri belli. Obama’nın ermeni sözde soykırımı konusundaki sözleri, İsrail-ABD dayanışması gayet açık. Gönül almak, iyi karşılanmak, benimsenmek için söylenenleri, soyut açılımları umut olarak algılamak iyimserliğin aymazlığı dır. İyi şeyler olmasını dilemek ayrı. Ancak gerçekçi olmak, İsrail, Ermenistan, kürt devleti kuruluşu ve ılımlı islâm açılımıyla Kıbrıs konularında Türkiye’nin daha güç durumlara düşürüleceği bilinerek davranılması akıllılık olur. Siyaset duygusallığı kaldırmaz, özellikle dış siyaset. Abartılık yaklaşımlarla, renk değişikliğiyle, kökenle bir şey çözümlenmez ve kazanılmaz. ABD için bir siyahın başkanlığa gelmesi değişiklik sayılabilir ama dünya için, özellikle Türkiye için ABD’nin değiştiği ya da değişeceği hemen kabûl edilemez. Beklentilerin ne ölçüde gerçekleşeceğini zaman gösterecektir. ABD’nin çıkarına Obama karşı çıkamaz. Tahminleri değil yaşamın bulgularına dayanarak acı gerçekleri belirtmeye çalışıyoruz. Gazze olayları kimlerin ne olduğunu ve ne olabileceğini bir kez daha ortaya koymuştur.

Gazze Demişken

Başbakan RTE’ın Gazze Atışları, halkı gaza getirici sözleri havada kalmakla birlikte ikili çıkışları, İsrail ilişkilerindeki tutarsızlıklar Batı’da kuşku yaratmıştır. Dış siyasetin gerektirdiği esneklik, yanlarla ilişkide içtenlik ve anlayış göz ardı edilerek zamanı iyi ayarlanmamış sert çıkışlar, özellikle terör karşıtlığında birliktelikten söz etmeden Hamas’ın Koruyuculuğuna soyunulup savunmanlığını yüklenmek iyi sonuçlar vermemiştir. Barış gücü ve Gazze’nin onarımı için Türkiye’ye ağır yükler getirilmesi olasıdır. İsrail karşıtlığına girişilmeden barışçı açılımlarla saldırıların, kötülüklerin, yıkım ve kıyımların önlenmesi daha yaraşır bir davranış, daha gerçekçi ve yararlı bir çaba olurdu.

Yanlışta direnme yanlışı katlar

Başbakan’ın Ergenekon adı verilen soruşturma için söyledikleri de böyle. Önce savcılığına soyunduğunu açıklamıştı. Şimdi uygulamaları tepki alan sorumluları savunurken “Yargısız infaz yapılmamasını, kimsenin kesin hükümden önce suçlu sayılmamasını” söylüyor. İnanmak olanaklı mı? Kim inanır? Bunları yıllardır söyleyip yazdınız. “Sonra neler olacak, arı kovanına çomak sokuldu” diyerek her şeyin bilgisi içinde olduğunu dolaylı biçimde açıklayan Başbakanın yargının içine el uzattığı anlaşılmaktadır. Buna elverişli durumda olanlarla katlananlar sorumludur, suçludur. Cumhurbaşkanının “Soruşturmadan usulî boşluk yoktur” demesi de Başbakanın tutumuna benzemektedir. Sonra Anayasa’nın 104. Maddesindeki görevini anımsayıp organların temsilcilerini yemeğe çağırması bir düzeltme biçiminde algılanmaktadır. Bunu da yeterli ve yararlı bulmak güçtür. Söylemleriyle eylemleri aynı olunca inanırlıkları, ciddiye alınmaları azalmaktadır. Kadrolaşarak yoğunlaşan partizanlık ortada. Rektör atamalarıyla seçilen düzen, kullanılan yöntem, sürdürülen aldırışsızlık ve inat her şeyi açıklamaktadır. Hukukla ilgisi cezaevi anısı ölçüsünde olan Başbakanın hukuka saygı ve güvene çağrısı kendi amaçlarına uygunluğa bağlıdır, asla inandırıcı değildir. Yargının elindeki işler Cumhurbaşkanlığı yemeğinde TBMM oturumlarında da görüşülemez. Başkanları, mahkemelerini yönetir, yönlendiremez. Diyalog iyi, dedikodu kötüdür.

Atıp Tutma

Yabancılara yaranma çarpıklıklarıyla ödülü alan yazarın dışarıda Türkiye için söylediği saçmalıklara DTP Genel Başkanı’nın PKK’nın yaptıklarını yadsıyarak devlete suçlamaları eklendi. Kendi varlığı, amacı ve geleceği için bu saçmalıkları hoşgören iktidarın güvencesinde ulusal yapımız, ulusal dayanışmamız yara almaktadır. Cumhuriyeti, ulusallığı içine sindirmemiş insanların demokrasi savı kimseyi kandıramaz. Kundaklamalar, polisi taşlamalar sürüyor. Demokratik etkinlikler zarar görüyor, yurttaşlar yakınıyor.

Tuzu kuru olanların ekonomik kaygısı olmaz. Krizler, kendilerin hafife alanları altlarına alır. Yaşam gerçeklerini söylemlerle, gülücüklerle, afra-tafra ile atlatmak, aldatıp avutarak, oyalayıp oynayarak geçersiz kılmak olanaksızdır.

Kitap

Tanınmış sanatçılarımızdan, Atatürkçülüğüyle büyük beğeni kazanan Esin Afşar’ın “ Yaşamımdan Esintiler ” adlı kitabı Türkiye İş Bankası yayınları arasında yerini aldı. Tatlı anlatımlarla özetlenen bir yaşam çizgisini İlber Ortaylı’nın sunuşuyla izliyoruz. Kimi ülke gerçeklerini de içtenlikli bir değerlendirmeyle bir kez daha öğreniyoruz. Okurlarımıza önermeyi görev sayıyoruz. Yazarlarımızdan Muzaffer İzgü’nün Bilgi Yayınlarından çıkan “Hamdolsun Açız” kitabı da kısa sürede tükenmiş. Gülerek düşünmek, düşünerek gülmek için yararlı bir yapıt. İki dostumuzu da kutluyoruz.



http://www.turksolu.com.tr/221/ozden221.htm


***

Seçim Ödünleri



Seçim Ödünleri

Yekta Güngör Özden
02.02.2009

Sayı:222

Yeni yıla girerken Ankara’da yaşanan doğal gaz faciası yürekleri yakmış iken geçen hafta Zigana’daki çığ faciası ile yine acılara gömüldük. Gazetelerin üçüncü sayfalarını dolduran dehşet verici suç olaylarıyla yapımızdaki bozuklukların doğurduğu üzüntü yeterken bu kez beklenmedik durumlarla iyice sarsılıyoruz. Utandıran, düşündüren, tiksindiren olayları siyasal alandaki kimi gülünecek, kimi ağlatacak görünümler izlemektedir. Uygarlıkla, çağdaşlıkla uyuşmazlık bir yana insanlıkla bağdaşması olanaksız söylemler, eylemler hepimizi düşündürecek boyutlardadır. Sataşmalar, saldırılar, yalanlar, oyunlar, oy ve iktidar için her yolu ve yöntemi geçerli sayan ilkel anlayışlar, aymazlık, bağnazlıklar ve sapkınlıklar. Toplumsal doku bozulmasının belirtileri her gün yoğunlaşmaktadır.

Haftalık yazılarımızı yayınından birkaç gün önce gazeteye gönderiyoruz. Yazar çoğunluğunu oluşturan gençlerin beğeniyle karşıladığım çabaları, doyurucu yazıları, okurların aradığı konuları ayrıntıyla işleme becerileri, bizim bilgi ağırlıklı inceleme yazılarımızı gereksiz kılmaktadır. Biz, unutulmaması, örnek alınması, yaşamın her alanında bilinmesinde yarar bulunan olayları ve durumları özetleyerek bir tür veri demeti sunuyoruz. Kimi konularda ve sorunlarda görüşlerimizi belirterek çelişkilere ve aykırılıklara değinerek yinelenmemesine katkı veriyoruz. İncelemeleri gençlere bırakıyoruz.

Olaylar geçidi

Cumhurbaşkanlığı internet sitesinde yayımlanan ve Kıbrıs’ı tek parça gösteren haritaya ilişkin “google haritalarından yararlanıldığı ama bunun resmiyet kazandırmadığı…” yolundaki açıklama doyurucu değildir. Sitede gerçeği yansıtan bir harita yayımlanabilir, kuşkulara neden olunmazdı.

DTP’liler soruşturma olmamasından güç alarak giderek isteklerini tırmandırmaktadır. Siirt’te kürtçe eğitim için topladıkları dilekçeyi gösterilerle Millî Eğitim Müdürlüğü’ne vermişlerdir. Saçma sapan belgelerin, suç atma çabalarının kanıt olarak kullanıldığı soruşturmalar gözetilirken DTP’lilere ayrıcalıklı davranıldığı izlenimini verecek anlamsız hoşgörüler yanıt aramaktadır. AKP karşıtlarını karalayıp temizlemek için, Atatürkçü Düşünce ve Çağdaş Yaşam dernekleriyle Metal-İş Sendikası’nda olduğu gibi, kuruluşların bile suçlandığı bir ortamda kimi olumsuz çabalarla sakıncalı eylemlerin görmezlikten gelinmesi ilginçtir.

Okul kitaplarından ermeni savlarına “sözde soykırım, asılsız” nitelemelerinin çıkarılıp “1915 Olayları ” denileceği gazete sütunlarına yansımıştır. Bu tutum tümüyle ödündür. “ Ermeni soykırımı olmamıştır ” demeyi suç sayan İsviçre’nin tutumu, ABD’nin yeni Başkanı Obama’nın sözleri, Ermenistan’ın Anayasası ile saldırgan yaklaşımları, Batı’nın ermenilere desteği, ermeni diasporası, hattâ tâcizci Yunanistan’ın ders kitaplarıyla sergilediği düşmanlık gözetilirse Türkiye adına neler yapıldığı daha iyi saptanır. Hiçbir barış tek yanlı olmaz. Türkiye’deki kaçak ermeniler gerçeği ayrı.

Anayasa Mahkemesi’nin kimi güncel konulardaki kararları merak ediliyormuş. Özellikle tele kulak konusundaki denetiminin sonuna ilişkin olasılıklar tartışılıyor. Olumlu karar çıksa ne olur? Tüm dinlemeler yasaya uygun mu? Kararsız dinlemeler olmuyor mu, olmaz mı? Yönetim Anayasa Mahkemesi kararlarını dinlemiyor ki umut beslensin. Yasa dışı dinlemeler, uygulamalar umursanmaksızın sürdürülecektir. Yabancılara toprak satımı, sıkma baş, özelleştirme, Cumhurbaşkanı seçimi koşulları, ormanlar, imar vd. Nice karar verildiğiyle kaldı. Yönetimin yeniden yasama çoğunluğuyla direnip yasalaştırması, uygulama yanlışlıkları ve oyunları, yerine getirmekten kaçınması sonuçsuz bıraktı. Parti kapatmaları gereğince yerine getirilseydi günümüzdeki siyasal bunalımlar yaşanmazdı. İşlerine gelen kararı alkışlayıp işlerine gelmeyen için yargı organlarını sakıncalı dille eleştiren iktidar ve yandaşlarının Ergenekon uygulamalarıyla ilgili savunmaları, bu uygulamaları sevinerek karşılayanların özellikle güneydoğudaki ayrılıkçılarla her bilinmezliği Ergenekon’a bağlayıp yüklemeye çalışan şakşakçı medya adalete saygıdan uzak duranlardır. Her şeye karışan AB’nin suskunluğu ve ilgisizliği amaçlarını kanıtlayan belirtilerden biridir.

AB’nin Türkiye sorumlularından Heather Grabbe’nin “Türkiye’de devletin lâiklik uygulamaları pek normal değil. Hiçbir AB üyesininkine benzemiyor” sözleriyle açıkladığı bilgisizlik değil, amaçlarına uygun açılım çabasının dışa vurumudur.

Davos Güçlülerin Egemenliğinde, dünyayı özellikle ekonomik çözüm önerileriyle sarmalama ortamı olarak kapanacaktır. Kimilerinin gösteri ve varlık savıyla katıldığı karışık-kalabalık toplantı gündem doldurmaktadır.

İçerdeki Tartışmalar

Ulaştırma Bakanı hukuksal gereği değil eylemli aykırılığı savunarak “ Korkmuyorsanız dinlenmekten niye çekiniyorsunuz? ” diyebiliyor. Adalet Bakanı Ergenekon Savcıları için soruşturma başlatma izninden kaçınırken gizliliğe aykırı açılımların soruşturulmasına olur verdiğini açıklıyor. Bu arada bir mahkeme daha dinlenmelere olanak veren kuralın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurma kararı alıyor. Yukarda değinmiştik. Hukuk dışılık yaygınlaşıp yönetim korumasında oldukça kararsız, kuralsız dinlemeler sürer.

Kömür dağıtımı artarak hızlanırken, ormanların kıyımı seçim için yine gündeme geldi. 2B yasasıyla güdülen amaç ormanları kurtarmak değil özel girişime ve konut yapımına açarak, işgale göz yumarak seçimde oy toplamaktır.

Kurtlar Vadisi filminin oyuncularından Atillâ Olgaç’ın Kıbrıs Rum yönetimini ayağa kaldıran sözleri Türkiye’ye karşı yeni girişimlerin bahanesi oluyor. Düşmanca davranışlarını artırarak sürdüren rumlar konuyu AİHM’ne taşımak için uğraşıyorlar. Kendilerinin yaptıklarını unutturmak için Türkiye’yi suçluyorlar. Oyuncunun sözlerine katılmak düşünülemez. Ancak doğru olsa bile savaş sırasında, esirlik, Cenevre Sözleşmesi koşulları yönünden irdelenecektir. Rum tarihçi Ronaldos Kaçaunis’in “1963’te rumlar 32 Türk’ü öldürdü” savı da üzerinde önemle durulacak bir açıklamadır. Gelişmeler gerçeği gösterecektir.

İstanbul’da “Encümen-i Daniş ” Toplantıları konuşulurken önceki Genelkurmay Başkanlarından Hüseyin Kıvrıkoğlu şimdiki Genelkurmay Başkanı’nı ziyarete geldi.

Kaçak Yapılanmalar, Rüşvet yakınmaları yineleniyor. Seçim “ Oy için ödün ” uygulamasını getiriyor. Türkiye’ye yazık oluyor.

Kitap

Emekli diplomatlarımızdan ressam Daver Darende’nin yeni yapıtı “Diplomatın Not Defteri” Arkadaş yayınları içinde çıktı. Meslek deneyimlerini, önemli olayları, ilgili kişileriyle sıcak bir dille anlatan Darende’yi kutluyor, dış ilişkilerimizle ülkemiz yönünden gözetilecek durumlar nedeniyle okurlarımıza salık veriyoruz.


http://www.turksolu.com.tr/222/ozden222.htm

***

İktidar Hukuka Karşı



İktidar Hukuka Karşı




Yekta Güngör Özden
16.02.2009

Sayı:224


Çelişkiler birbirini izliyor. Çarşaflı açılımından sonra Kur’an Kursu açılımıyla tarihini yadsıma, önceki başvurularını yanlış, iktidara yönelik inanç sömürüsü eleştirilerini yanılgı göstererek iktidarın sapmalarını onama durumuna düşen anamuhalefet partisi kimi düşkırıkl›klarına yenilerini eklemektedir. Siyasal düzen türleri içinde en erdemlisi, en insancılı, en hukuksalı olan demokrasinin çok yanlı kemirilmesi geleceğimiz için başlıca endişe konusudur. Oy ve iktidar için her yolu ve yöntemi geçerli sayan, hiçbir ayrım yapmadan her aracı kullanmaktan çekinmeyen anlayışların demokratiklikle hiçbir ilgisi yoktur. Parti liderlerinin şakşakçılığına soyunan çevresi diktayı kendi içlerinde kurduklarının ayırdında değildir. Demokrasinin dayanağı olan hukuk siyasal bağlamda göz ardı edilmekte, ilkeler, gelenekler atılmakta, uygarlığın ve çağdaşların gerekleri umursanmamaktadır. Siyasal Şovlar yeğlenmektedir.

Hukuk devleti, polis ve yasa devletinden sonra hukukun üstünlüğü ve egemenliği benimsenerek tam bir genellik ve eşitlik uygulamasıyla toplumu esenlik içinde yaşatıp yarınlara çıkarmaya çalışan çağdaş yapıdır. Kurallara dayanan işleyiş öncelikle devleti yönetenlerin hukuka bağlılığı, yasalara saygısı, yargıya güveniyle gerçekleşir. Yasama organı üyeliğiyle Cumhurbaşkanı andlarının içerikleri sorumlulukları açıklamaktadır. Hukuk devleti, yöneticilerin örnek tutum ve davranışlarıyla belirgin etkisini gösterir. Devletin tüm işlem ve eylemlerinin bağımsız yargının denetimine bağlı olduğu bu düzende yargı kararlarına uymak, savsaklamadan ve değiştirmeden yerine getirmek yöneticilerin başlıca yükümlülüğüdür. Tersine durum, geçerliklerinin yitirildiğini kanıtlar. Yardım aldatmacasıyla sürdürülen seçim rüşveti direnmesi çok yönlü sakıncalar taşımaktadır.

Seçmenleri etkilemeye, oyları toplamaya yönelik iktidar partisi açılımlarından “ Bağış ve yardım ” adıyla dağıtımlar, Anayasa ve 298 no.lu Yasa gereği seçimlerin yönetim ve denetimiyle yetkili Yüksek Seçim Kurulu’nca uygun bulunmamış, sakıncaları ve tersine davranışların yargısal işlemleri gerektireceği karar altına alınmış, ilgili karar Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Bağlayıcılığı kesin bu karara iktidar aldırış etmemiş, Tunceli Valiliği 8.2.2009 Pazar günü dağıtımları çekinmeden sürdürmüştür. Başbakanlığın, İçişleri Bakanlığının, Tunceli Valiliğinin açık Anayasa ve Yasa karşıtlığı bağışlanmaz birer suçtur. Bir ülkede iktidar Anayasayı ve yasaları çiğnerse orada hukuk devletinden ve demokrasiden söz edilemez. İşlerine geldiği için bu aykırılığı içlerine sindiren, alkışlayan, hattâ Yüksek Seçim Kurulu’nu eleştirenlerin varlığında demokrasi yaşanamaz. İktidar uydusu ve uşaklarının medya terörüyle yaklaştıkları sorun demokrasiye bağdaşmayan büyük bir çirkinliktir.

Seçimler nedeniyle yapılan konuşmaların, karşılıklı atışmaların içerikleri de çağdaşlık düzeyine aykırıdır. Saldırganlık, abartı, yalan, gülünçlük, kışkırtma, sataşma, dedikodu, aşırma, iftira sınır tanımadan sürdürülmektedir. Anamuhalefet Partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayının Başbakanın çocuklarına ilişkin eleştirileri belgelenip doğrulanmış, görevdeki Belediye Başkanı’nın kimi işlemlerinin yanlışlığı ortaya çıkmış, değişik yörelerdeki benzer sorunlar iktidarın sapmalarını gündeme getirmiştir. Suç olanları varsa yetkililerin gereğini yapması beklenir. Ancak, suç olmasalar bile siyasal ahlâk yönünden sorumluları çekilmeyi, özür dilemeyi bilmeli, bunlar olmadıkça seçmen üzerine düşeni yapmalıdır. Asıl demokrasi bu durumlardaki tutumla belli olur. İktidar, hukuksal yaptırımlardan kaçınmakta, yakınılan kimi bürokratları yargıya göndermemekte direnmekte, işlemlere olur vermemektedir. Meclis’te bekletilen dokunulmazlık dosyaları bu konudaki uygulamaların en belirgin kanıtıdır. Hukuktan korkanlar ve kaçanlarla hukuku dışlayıp engel sayanlar bir gün hukuka muhtaç duruma düşerler. Tarih bu çelişkinin çarpıcı örnekleriyle doludur. Başbakanın CHP’nin açılımı nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısını eleştirmesi de aykırılığın oluşması koşulunu bilmediğindendir. CHP de gittikçe kaynağından uzaklaşıyor. Şimdi de tarikatlara sarıldı. “ Bir bu eksikti! ” derken hacılara da sarıldı.

Karanlıkta bir Işık

Hukukla yaşama geçerek en etkili toplumsal gıda sayılan adalet er-geç gerçekleşerek umut ve güven verici değerini gösterir. “Ergenekon” adı verilmekle yanlış başlatılan Ümraniye Soruşturması kapsamında gözaltına alındıktan sonra tutuklananlardan önceki 1. Ordu Komutanlarından emekli orgeneral Hurşit Tolon kanıtların yetersizliğini saptayan Ağır Ceza Mahkemesi’nce salıverilmiştir. Kimi yalancı ve sahteci şüphelilerle aynı işleme bağlı tutularak 220 gün karanlıkta kalan Tolon’un özgürlüğüne kavuşması, tutukluyken hastalanıp hastaneye yatırıldığından eylemli bir sonuç doğurmasa da anlam yönünden büyük bir ağırlık taşımaktadır. Hukuksal bağlamda kimi tartışmaları gündeme getirecek durum gelecek için umut vericidir. Yanlışlık ve yanılgıları belirtilerek eleştirilen soruşturma ve kovuşturma evrelerinin daha duyarlı, daha özenli yürütülmesi başta savcılarımızla yargıçlarımız için yeni bir olanak ve dayanak sayılabilir. Yurttaşların sağlıkları, özgürlükleri, onurları, özetle insan haklarının önde gelen yaşam hakkı daha iyi değerlendirilir, gerekleri daha iyi yerine getirilerek devletin sorumluluğu ve koruyuculuğu için gerekli önlemler alınır. İktidar yanlısı medyanın “ Mâsumiyet karinesi ”ni yadsıyarak yaptığı, insanlıkla, vicdanla, hukukla, demokrasiyle, ahlâkla bağdaşmayan yayınlar da değerlendirilir. Hur­şit Tolon’a geçmiş olsun dileklerimizi yinelerken suçlular varsa yaptırımlarının uygunlukla belirlenmesi yanında suçsuzluların bir an önce aydınlığa kavuşmalarını bekliyoruz. Hukuk dışılık, ilkellik ve bağnazlıktır.

Türkiye Atatürk’ten, Atatürkçülükten vazgeçsin. Batı ile İslâm dünyası arasında köprü olarak Müslümanlar ın başına geçsin ” diyenlerin dayatmaya çalıştıkları “ Ilımlı islâm ”ı Osmanlı özlemi, padişah-halife hevesiyle dillendirenler le bekleyenler yanıldıklarını anlayacaklardır. Dinciliğin ilerlediği, lâikliğin gerilediği, kökten dinciliğin bilinen sertliğini gizleyerek uygulandığı ılımlı islâm, hem islâmiyetin, hem inancın güvencesi olan lâikliğin sulandırılmasıdır. Kendi çıkarları ve kıt düşünceleri için elverişli alan saydıkları Ilımlı islâm AB ve ABD kaynaklı siyasal oyunların yeni aracıdır. Uyumayalım. PKK’lıların artan kentiçi olayları da gelecek için herkesi uyarmalıdır. Kundaklamalar, polisi taşlamalar, belediye otobüslerini yakma, yurttaşları üzen, iktidar hoşgörüsüyle yaşanan olumsuzluklardır. Şubat ayının önemli olaylarına gelecek sayıda değineceğiz.


http://www.turksolu.com.tr/224/ozden224.htm


***

Seçim Saçmalıkları



Seçim Saçmalıkları



Yekta Güngör Özden 

09.02.2009

Sayı:223

Soylu ve düzeyli bir yönetim yarışması olması gereken seçimler giderek çirkinleşen oy alma çalışmaları nedeniyle gölgeleniyor. Demokrasinin en belirgin koşullarından biri olan seçimlerin geleceğe yönelik tasarımlarla, nitelikli adaylarla, uygar ve gerçekçi davranışlarla başlayıp bitmesi gerekirken oy ve iktidar için her yola başvuruluyor, her ödün veriliyor, her yöntem geçerli sayılıyor. İlkeleri benimseyip benimsememelerine bakılmadan yakalarına CHP rozetini Genel Başkanının taktığı çarşaflı hanımlar partiden ayrılarak rozetlerini çakırdılar. Gericilerle aynı çizgiye düşüren bu ödün yetmiyormuş gibi bu kez çocuklara Kur’an ezberletmeden başka bir işlevi olmayan Kur’an Kurslarını açma konusunda Kocaeli Belediye Başkan adayının verdiği söze Genel Başkanınca destek çıkılan CHP onarılmaz bir yara aldığının, nitelik yitirdiğinin, kendisine AKP’nin gitmesi için oy verecekleri bile kırdığının bilince görülmemektedir. Siyaset, particilik bu duruma düşürüldükçe ülkenin geleceği için umutlu olmak güçleşmektedir. İktidar partisinin Davos’taki kabadayılık gösterisinin ülke yararlarını iç ve dış sorunlar bağlamında olumsuz etkilediği gerçeği ortada iken, temel konularda gerçekçi sözleriyle açılımlar beklenen CHP kendini yadsıyan bir bocalama içindedir. Yapmayı önceden tasarladığı anlaşılan Başbakanın deneyimsizlik, yetersizlik, şaşkınlık ve aşırılıkla açıkladığı tepkisi konumuyla asla bağdaşmayan biçimde başlamış ve bitmiştir. Yandaşlarının tüm çabalarına ve abartılı yansıtmalarına karşın Davos bir hezimettir. Mustafa Kemal’le, İnönü’yle karşılaştırılması, “Fatihlik ve kahramanlık” nitelemeleri gülünçtür. Alkışlayanların İran, Filistin kaynaklı olması nerelere düşüldüğünün kimlerle birlikte olduğunun kanıtıdır. Oysa, daha anlamlı sözlerle daha ağır eleştiri yapılıp yanıt verilir ama daha olgun ve saygılı davranılabilirdi. Dış ilişkileri yerel seçimler için kullanmak ayrı bir sapmadır. Kusuru yoğunlaştıran ve ağırlaştıran sakıncadır.

 < Yazarımız Yekta Güngör Özden, 

31 Ocak 2009 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilciliği’nde 

“ Anayasal Gelişmeler ve Özlemler”  Konulu etkinliğe katıldı.

  Anayasal gelişmeler ve özlemler

  Anayasal gelişmeler ve özlemler

  Yekta Güngör Özden, geniş katılımlı gerçekleştirilen etkinlikte yaptığı konuşmada özellikle şu noktalara dikkat çekti:

- Faili maçhul cinayetler aydınlanmadıkça başta görevli ve sorumlu yöneticiler, herkes sorumludur.

- Anayasa, ulusal yaşam andıdır.

- Anayasa Mahkemesi 12 Eylül anlayışından uzaklaştırılarak yeniden yapılandırıl malıdır.

-Recep Tayyip’i Atatürk ve İnönü ile Karşılaştırıyorlar. Onlar kim bu kim. >


Yeterli demokrasi bilgisi olmayan Başbakan, Filistin’deki terörden yana görülmüş, Irak ve Afganistan tutumuyla çelişen, PKK konusundaki çabalara ters düşen bir Hamas savunuculuğu ve yandaşlığı damgasını yemiştir. Yerel seçimler nedeniyle yaptığı konuşmalar, “Yola devam” sloganında gizlediği amaçları, kimi adaylarıyla ilgili söylentiler, seçim listelerine ilişkin yakınmalar şimdiden kuşkulu bir seçim olasılığında birleşmektedir. Yüksek doğalgaz zammı, küçük indirimle yetersiz bulunurken elektrik ücretinde yapılacağı söylenen indirime şimdiden dudak bükülmektedir. Beyaz eşya dağıtımına kadar uzanan sözde yardımlarla oy toplama çabası, kömür dağıtımıyla artan eleştirileri doruğa taşımıştır. Seçimler bu saçmalıklarla seçim olmaktan çıkma, bir tür varlık yarışması, güç denemesi biçimine dönüşmektedir.

Ergenekon adı verilen Ümraniye Olayları Soruşturması yargıya yönelik eleştirilere neden gösterilmekle üzücüdür. Kovuşturma evrelerinde gerçeğin saptanarak, adaletin gerçekleşeceği umudunu boşa çıkaracak durumlardan kaçınılması beklenmektedir. Sanıklardan birinin uydurup yazdığını öbürünün belge sayarak suçlamalarına dayanak gösterdiği düzmece kanıtların bulunduğu da yazılmaktadır. Geciken iddianame, sonu gelmeyen soruşturma, yargının doğasına aykırıdır. Yargıya zarar verecek her tür işlem ve eylemden kaçınmak başta görevlilere düşen bir meslek borcudur. Yurttaşların adalet konusunda görevlilere yardımı uygarlığın gereklerinden biridir. Özellikle suçluların saptanması toplumsal aydınlık için zorunlu bir olgudur. Adalet ve Demokrasi Haftası’ndan Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Necip Haplemitoğlu ve öbür yitirilenler için özlenen yargısal sonuç gözetildiğinde herkesin sorumluluğu daha iyi anlaşılmaktadır.

İktidar tarım destekleme ödemelerine başlamıştır. Seçim öncesi çabalar içtenlik konusunda duraksamalar yaratmaktadır. Medyanın büyük kesiminin ekonomik güçlüklerle boğuşan halkımızın sorunlarını bırakıp oyalayıcı izlenceler düzenlemesi düşündürücüdür. Davos’taki skandalı içlerine sindirenler, İsrail’le ilişkileri yumuşatma çabalarının ayırdına varmayanlar, ulusal onurun bilincinde olmayanlar dalkavukluğa, yalakalığa, şakşakçılığa soyunurken ayrılıkçı ve bölücülerle ırkçı ve dinci yıkıcılar boş durmuyorlar. Seçim nedeniyle kalkışmalar, ayaklanma denemeleri, kolluk güçlerine saldırılar sürüyor. Yapıcı, önleyici, etkin ve gerçekçi hiçbir önlem yok. Ülkesini ve ulusunu düşünen az, partisini ve kendini düşünen çok. Öz’enli olmayan öz’lü, öz’lü olmayan da öz’lü olamaz.

İktidarın ve anamuhalefet partisinin seçimlere ilişkin tutumları başta olmak üzere genel gidişlerinin tepki çeken yönleri giderek artmaktadır. Partililerin yönetimler üzerinde etkinlikleri olmadığından, Genel Başkan ağırlığı dikta türünde aşılmaz duruma geldiğinden üyelerin eleştiri ve önerilerine kimse aldırmıyor. Kur’an Kursu açılımı ne ölçüde yanlış ve sakıncalı ise beyaz eşya dağıtımı da o ölçüde demokrasi ahlâkını bozacak bir başıbozukluktur. Ne var ki partilere yandaş medya kendileri için yakın ve uygun olanların eleştirisinden kaçınıyor. Türkiye’de oy ve iktidar için yapılmayacak şeyin kalmadığı gözleniyor. Hukukun, adaletin, dürüstlüğün, doğruluğun, gerçekçiliğin, saydamlığın, yansızlığın, bilimselliğin, soyluluğun, onurluluğun, çalışkanlığın, bilginin anlam taşımadığı kanısının uyanması ve yaygınlaşması ulusal yaşam için en tehlikeli belirtilerdir.

Giderek artan işsizlik, hastalıklar, yoksulluklar, haksızlıklar, kapanan iş yerleri, insanı insanlığından utandıracak suçlar, siyasal olaylar, tüm aykırılıklar ve bozulmalar göz ardı edilip seçim, oy, iktidar için tüm değerlere saldırılmaktadır. Önemli iç ve dış sorunlar sahipsizdir. Ulusal yapı, toplumsal barış, eğitim-öğretim sorunları bir yana atılmıştır. Şimdi de Uluslararası İslâm Üniversitesi düşünülmekte, kurulmasına çalışılmaktadır. Dinsel açılım yavaş yavaş, dolaylı yöntemlerle temel alınmaktadır. Bir yanda dincilerle kürtçüler, bir yanda karşı görünüp bunlarla bir olan yalancı, sahteci, onursuz, kişiliksiz, birbirinin yalanını belge sayan ahlâksızlar. Yazık oluyor Türkiye’mize.

Kitap

İzmir Barosu’nun önceki Başkanlarından Avukat Güney Dinç’in Yapı Kredi Yayınları arasında çıkan “ Mehmet Nail Bey’in Derlediği Kartpostallarla Balkan Savaşı (1912-1913) ” adlı yapıtını tarihimizin görsel belgesi olarak kutlanması gereken bir çalışma niteliğiyle okurlarımıza öneriyoruz.

Atatürk konusunda araştırmaları, yararlı çalışmaları yapıtları bulunan S. Eriş Ülger’in “Zaferin Gölgesinde Lâtife Hanım, Bilinmeyen Sırları” adlı yeni kitabı Truva yayınları arasında çıktı. Atatürk karşıtlarının yalan-yanlış yaklaşımlarının geçersizliğini ortaya koyan, gerçekleri dürüstlükle açıklayan bu yeni yapıtı okurlarımıza salık veriyoruz.

Önceki Valilerden ve milletvekillerinden Mahmut Yılbaş’ın “ Sen ” adlı yapıtı Müdafaa-i Hukuk Yayınları içinde yerini aldı. yurttaşlara özene, duyarlığa, ilgiye çağıran yazıları içeren, umudun ve güvencenin kaynağını kişinin kendisi gösteren kitabı da salık veriyoruz.


http://www.turksolu.com.tr/223/ozden223.htm


****



29 Ocak 2017 Pazar

Kimden Aldın? Kime Verdin?




Kimden Aldın? Kime Verdin?


Necati Doğru

Hoca Efendi (Cemaate) ne istediyse verdim. Rabbim şahit, benden geri dönen hiçbir şey yok ” diyen Başbakan’dan gerçekten;“ Ne verdin açıkla? ” diye sormak için kalemlerin özgür, vicdanların hür, ahlakın temiz olması gerekir.
Besleme gazete olmamışsan.
İktidardan yemlenen borazan yazar durumuna düşme hafifliğini kabul etmemişsen. Devlet bankalarının (Ziraat, Vakıflar, Halk) en yüksek ilanı pompaladığı en az okuru olan gazetelerden birinde yazıyor değilsen…

Özgürce sorabilirsin:
Ne verdin?
Nereden verdin?
Kimden aldın da verdin?

Sorularının cevabını alıncaya kadar yazmak sadece bizim görevimiz değil.
Herkes sormalıdır.

* * *
Bir “verme kaynağı” var.
Sürekli örtülüyor.
Adı da zaten “Örtülü Ödenek” konulmuş. Örtülü Ödenek’in son 20 yılını ve bugünkü durumunu özetleyeceğim:
İlk 10 yılda 4 Başbakan geldi.
Tansu Çiller, örtülüyü kullandı.
Mesut Yılmaz’a devretti.
Mesut Yılmaz örtülüyü harcadı.
Necmettin Erbakan’a devretti.
Necmettin Erbakan dağıttı.
Bülent Ecevit’e devretti.

Bu 4 Başbakan, üst üste konulduğunda ülkeyi yaklaşık 10 yıl yönettiler ve “Örtülü Ödenek’ten toplam 312 milyon 029 bin 987 TL” harcama yaptılar.
Beşinci Başbakan geldi.

Tayyip Erdoğan döneminde (2003’ten 2013’e 10 yıl) örtülü ödenek harcaması 2 milyar 982 milyon 532 bin 759 TL oldu. Tayyip Erdoğan, kendinden önceki 4 Başbakan’dan 16 kat daha fazla örtülü ödenek harcaması (2013’ün sadece ilk 8 ayında 874 milyon TL) yaptı.
Bu rekor artış neden?
Nerelere harcandı?

Kimlere Aktarıldı?

* * *

Büyük Millet Meclisi’nde sayıları üçü-beşi geçmeyen birkaç milletvekili “örtülü ödeneğin nerelere aktarıldığını” birkaç kez sordular. Tek bir satır cevap dahi alamadılar.
Evet, yasa var.
Örtülü açıklanmıyor.
Fakat dünyadaki 193 ülkeden hiçbirisinde; bir başbakan, kendisinden önceki 4 başbakandan 16 kat daha fazla “örtülü ödenek harcaması” yapmış değil. Biz dünya savaşına mı girdik? Kime aktarıldı 16 kat daha fazla para?
Egemenlik milletindir.
Meclis yasayı değiştirir.
Örtülüden; Türk halkı ve dünya insanlığı adına hangi faydalar umularak, kime ne kadar, ne amaçla ne kadar hazine parası aktarıldı, açıklanır.
* * *
Sadece biz sormayalım.
Star, Akşam, Yeni Şafak, Zaman, Akit, Sabah, Bugün, Türkiye gibi iktidar borazanı gazeteler. Başbakan’ı üzmekten korkan Hürriyet, Milliyet, Haber Türk, Vatan, Taraf, Radikal gibi baskı altındaki gazeteler ve bu gazete patronlarının sahibi olduğu TV kanallarının hepsi yazmalı, yayınlamalı, anlatmalı… Yazı ahlakı cevap alıncaya kadar sorar:
Ne verdin?
Nereden verdin?
Kimden alıp kime verdin?
3 sorunun cevabını vermeden halkın önüne seçim sandığı koymak; toplumu sürüleştirmeye girer.
Seçimler geliyor.
Halk sandıktan “ben sürü değilim bildirisi” çıkartmalı, çıkartabilir.

Tekvando!

Tekvando Federasyonu’nu yönetenlerin sporculara; “Bana şu kadar rüşvet getir, kazandığın ödüllerden yüzde şu kadarını bana vermeyi kabul et, seni tekvando milli takımına alayım” diye özetlenecek bir iddiaya savcı el koymuştu. Savcılık ses kayıtlarını bilirkişiye gönderdi. Bilirkişi ses kayıtlarını inceledi ve konuşmaların Milli Takımlar Teknik Direktörü Ali Şahin, kamp müdürü Metin Açıkalın, Ankaraspor Kulübü Antrenörü Mustafa Görsoy arasında geçtiğini tespit etti. Tekvando, çıplak el ve ayakla yapılan mantığın dövüş sanatı sporudur, günümüz Türkiye’sinde ne hale geldi!


***