Yargıya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yargıya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Mart 2018 Perşembe

Yargıya Kumpas Kurulduysa,

Yargıya Kumpas Kurulduysa, 


İsmail Şahin,




Başbakan’ın en güçlü yanı “değişim” e karşı gösterdiği uyum. Ne kendini, ne de ülkeyi değiştirirken hiçbir sıkıntı çekmiyor; yüksünmüyor, komplekse girmiyor, gocunmuyor.
O yüzden, hepimizin şaşırdığı, “hadi canım” dediği meselelerde komplekse girmeden fikir değiştirebiliyor.
Siyasette “çark etmek” olarak nitelendirilebilecek manevralarda dahi, sanki çark eden kendisi değilmiş gibi hamle yapabiliyor.
Bunu yaparken kullandığı yöntem yaratıcı. Öncelikle siyaseten zarar hanesine yazılabilecek hiçbir icraatı kabullenmiyor. Dün söylediklerini hemen unutuyor; hafızadan siliyor. Dün aksini savunduğu meseleleri bugün dünkü fikrinden daha yüksek sesle ve inatla savunabiliyor.
İki zıt fikri siyasi tarihte “kısa” olarak nitelendirilebilecek zaman aralıklarında bu kadar  “inançla” savunan başka bir lider hatırlamıyorum. Bu konuda Demirel bile bu kadar “mahir” değildi.
Doğru veya yanlış bütün icraatlarda durum bu.
Yanlıştan çark ederken yanlışı yapanları yerin dibine sokarken de kendisini doğruyu bulan lider olarak işaret ediyor.Yanlış icraatlar hep başkalarının, doğrular ise hazrete ait.
İlk dönemlerinde kimse bu durumdan şüphelenmiyordu, ama şimdi iş değişti. Her büyük hatada kendi arkadaşlarını, bakanlarını, bürokrasiyi suçlayan bir Başbakan profili göze batmaya başladı.
Bu konuda pek çok örnek sayabiliriz. Balyoz ve Ergenekon meselesi bunun son örnekleri.
Başbakan “Kendi ülkesinin milli ordusuna, milli istihbaratına, milli bankasına, milletin gönlünde yer edinen sivil iktidarına kumpas kuranların bu ülkenin hayrına bir iş yapmış olmayacağını çok iyi bilir” sözleriyle bu meselede de topu bürokrasiye atarak meseleyi çözdü.
Yani...
Askere karşı yapılan bütün operasyonlar “kumpas”mış.
Peki bu kumpası kim kurdu?
Anlaşılan o ki askerleri kışladan toplayıp Silivri’ye dolduranlar.
Ama onu yapan Başbakan değil ki, “Cemaat”. 
Peki, tamam da “Cemaat” bütün bunları tek başına mı yaptı? 
Ona bu fırsatı tanıyan, bırakın makamları Bakanlıkları ona tahsis eden ve icraatlarını meydanlarda savunup eleştirenleri o “muhteşem”  belagatıyla kahredenlerin hiç mi kabahati yok?

***
Fena bir yöntem değil. 

İnsanları yıllarca içeride tut, mağduriyetler yarat, askeri ve sivil bürokraside dengeleri kendi lehine değiştirecek bütün hamleleri gerçekleştir. 
Bütün bu yaptıkların için kahraman edasıyla meydan meydan gez, ondan sonra “pardon”  de.
Şimdi de o  “pardon”  için oy iste.
Dün “askeri vesayetten”, bugün “yargı ve emniyet vesayetinden sizi kurtardım” diye oyları topla.
AKP’nin bu “çapraz” icraatlarını liderinden daha gözü kara savunanlar kendilerine şunları sorsunlar.
Yarın Başbakan çıkıp “yargıya kumpas kurmuşlar” derse ne olacak?
Hep birilerinin kumpasına giren birinin yarın başka bir kumpasa gelmeyeceğinin garantisi var mı?
Bu “kumpaslarda” hayatı kayan onlarca-yüzlerce insanın hakkı ne olacak?

***
Hükümetin ıslak imza “romantizmi” Ergenekon ve Balyoz davasından hatıra. Orada da  “ıslak” imza ile birilerinin “fişlendiği” iddia edilmiş, gazeteler çarşaf çarşaf haberler yapmıştı. Dursun Çiçek yırtınmış, “ağabey ben emir kuluyum” meyanında ifade-i meram eylemeye çalışmış ama kendini dinletememişti...
Adamı yıllarca içeride tuttular, cezayı çaktılar; hayatını kararttılar, şimdi de “kumpas ihtimali var” diyorlar...
Buyrun başka bir ıslak imza vakası.
Başbakan Cumartesi kahvaltısında basın mensuplarına “mektup yazdılar, ıslak imzalı, pazarlık talep ettiler; ama ben kabul etmedim!” meyanında bir açıklama yapmış. Biz de “helal olsun, delikanlı adam netekim!”  şeklinde yorumlarda bulunmuştuk.
Sonra görüldü ki o mektup Başbakan’a değil, Cumhurbaşkanı’na imiş.
Koskoca Başbakan taze ergenler gibi, muhatabı olmadığı bir işin muhatabıymış gibi davranacak değil ya; muhtemelen yanlış anlamış veya yanıltılmış.
Hadi o yanlış anladı diyelim Cemaatin yaptığına ne demeli!
Kardeşim adam nihayette Başbakan, siz Başbakan’ı çiğneyip, “muhatabımız değilsin” der gibi Cumhurreisine mektup yazıyorsunuz. 
Sonra da çıkıp “o mektup sana değildi, hem onlar da yazılı değildi” diyorsunuz. 
Üstelik mektubu yayınlayarak Başbakanı terse düşürüyorsunuz.
Çok fenasınız çok. Yapmayın böyle şeyler!


***

31 Ocak 2017 Salı

Yargıya Gölge Düşürülmesin..



Yargıya Gölge Düşürülmesin..


Yekta Güngör Özden
19.01.2009

Sayı:220


Gündem değiştirerek sorunları saklamak ve ertelemek konusunda becerikli olan siyasal iktidar “Ergenekon” soruşturmasıyla kimi durumların tartışılmasından yine kurtuldu. Muhalefetin yetersizliği giderek çizgisinden kayan demokrasimizi iyice yozlaştırmaya dönüştü. Atatürkçü, ilerici, devrimci, çağdaş kesimi sindirme ve yıldırma operasyonuna dönüşen uygulamalar yerel seçim öncesinde siyasal iktidarın diline dolayacağı konuların başında gelecektir. Hukukâ, adalete, yargıya karşıtlıkları bilinen iktidar yandaşlarının bu kez tüm çelişki ve aykırılıkları, önceki tertiplerinin tersine, görmezlikten gelip savunmaları gerçek kimliklerini ve niteliklerini ortaya koyan bir görünümdür. Oysa, herkes, her zaman, her durumda ve her koşulda gerçeğin ortaya çıkarak haksızlıkların ve hukuk dışılıkların önlenmesi için adalete sarılmalı, yargıya güvenmeli ve işlemlerin uygunlukla gitmesine tutumuyla yardımcı olmalıdır. Gizlilik kurallarının çiğnenmesinden Hükûmet Sözcüsü de yakınmaktadır. Savcılık ve Mahkeme anlatımları medyaya yansımakta, savlar ve savunmalar devlet kuruluşları adına yapılan açıklama ve düzeltmelerle yanıtlanmakta, kazılar tüm televizyon kanallarıyla – sözde açıklık adına - izlettirilmektedir. Bir kişinin tek başına yapması, yerleştirmesi, kazıp üstünü örtmesi olanaksız cephane depolama ya da gizlemesi soruşturması yapılan ama varlığı hâlâ kanıtlanamayan örgüte bağlanmakta, kamu arazisinde, birden çok kişinin işi, hattâ ilgili kişi ve kurumların bilgisi içinde olması olanağının ağır bastığı buluntuların örgüt malı olduğu, kanıtlanmadan, alelacele ileri sürülmektedir. Gerçeğin kaynağı adalet olmalıdır. Suçlanan kimselerin bu konudaki anlatımları bırakılarak tek yanlı anlatımla kamuoyunun bilgilendirilmesi doyurucu olamaz.

Üzerlerine atılan suçları işlemeleri düşünülmeyecek kimseler, birbiriyle ilişkisi olanaksız şüpheliler-sanıklar, çok çok önemli görevlerin saygın emeklileri ve çalışanları karışık ve karanlık kişilerle birlikte gösterilerek uyandırılmak istenen kanılar ürperticidir. Önceki yılların gizli kalmış olaylarının çözülmesini, örnek olacak, ibret alınacak sonuçların elde edilmesini herkes ister. Ancak, olmayan bir şeyi olmuş göstermek amacıyla zorlamalara, senaryolara, yapaylıklara, düzenlere girmeyi kimse uygun karşılayamaz. Kimse adaletin siyasete âlet edilmesini, kullanılmasını bağışlayamaz. Bu nedenlerle çok özenli davranmak zorunluluğu açıktır. Yöntemsiz, özensiz, gereksiz uygulamalar yarardan çok zarar verir. Yakıştırmalar, dedikodular, karşıtlıklar yargısal işlemlerin nedeni olamaz. Yandaşlık ve önyargılılık yargının düşmanıdır. Siyasal iktidarın, muhalefetin durumuna ve duruşuna güvenerek sürdürdüğü aldırışsızlık bu alanda da kendini göstermiştir. Adalet Bakanı’nın görüşmelerinin içeriğine, sözde ilgisizliğine ilişkin konuşmaları yanında YARSAV için söylediklerine katılmak olanaksızdır. Hukuk tanımayan iktidarın çekindiği bir kurum ya da toplumsal güç yoktur. Yargı konuları siyasetçilerin karşılıklı atışmalarıyla değerlendirilemez. Hukuksal eleştirileri siyasal tartışmalara dönüştürmek yanlıştır. İşlemler işgüzarlıkla da yürütülemez. İktidar medyasıyla iktidar yandaşı medyada konuşup yazanların toplumu bölen, kutuplara ayıran, bilimsel ve yargısal konuları sömüren, gerçeklerle bağdaşmayan görüşleri değişik zararlara yol açacak nitelikte ve içeriktedir. Darbeye ve darbecilere karşı olmak içtenlikli yurttaşlığın gereğidir. Yeltenenleri “eski-yeni” ayırmadan birlikte yargıya teslim etmek, hepsi için eşit uygulamayı istemek gerekir. İktidar oyunlarının, rejim değiştirme ve Ilımlı İslâm çabalarının, AB ve ABD baskılarının, Ermeni ve Kürt yıkıcılıklarının karşısına çıkan ilerici, Atatürkçü ve gerçek ulusalcıları susturmak korku düzenleri oluşturanları dışarıda tutmak inandırıcı olamaz. Silâhlı Kuvvetleri tümüyle geriye itmek, kurucusu olduğu cumhuriyeti nitelikleriyle birlikte koruma ve kollama yükümlülüğünden uzaklaştırmak, güçsüz ve etkisiz göstermek için kolları sıvamak hiçbir yarar getirmez. Suça ve suçluya bilinçli karşıtlık, adalete saygı, hukuka bağlılık, yargıya güvenle başlar. Tersine davranışlarla ulusun güven ve inanının sarsılması yaşamın en tehlikeli durumudur. Siyasetçilerin konuşmalarına çok dikkat etmesi gerekir. Başbakanın soruşturmanın sonraki evrelerine ilişkin kimi olasılıklardan söz etmesi büyük bir yanlıştır.

Mahalle, park, okul baskılarıyla kuşkulara itilen toplumun siyasal amaçlı girişimlerle ayrılıklara düşmesi kaçınılmazdır. Toplumsal barışın sarsılması da ulusal yapı için en sakıncalı oluşumdur. İçimizdeki karşıtlar, işbirlikçiler kendi etkinlikelerinin artması, çıkarlarının büyümesi için bu yolda çaba harcamaktadır. Yazılar konuşmalar bunu göstermektedir. Yargının etkinliğini kaldırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Türkiye Barolar Birliği ile Ankara, İstanbul, İzmir ve birlikteliklerini açıklayan öbür baroların uyarılarına kulak verilmelidir.

Dinsel Dayanışma

İnsana, insanlığa karşı olumsuzluklara tepki vermek, inanç ve soy ayrımı gözetmeksizin gerçekleşmelidir. Dinci, ümmetçi, Şeriatçı açılımlar, mezhep ve tarikat dayanışmaları evrensel değerler ve insancıl ilkeler bağlamında arka sırada kalır. Ülkemizde siyasetin değişmez malzemesi durumuna getirilerek saygıda içtenlikten uzak kalınan din, son Gazze olayları nedeniyle yine kullanılıyor. Terörün aramızdan ayırdıkları için sesini çıkarmayanlar, şehitlerimize gereken ilgiyi göstermeyenler, din bağıyla alanlara çıkıyor. Bu yetmiyormuş gibi Millî Eğitim Bakanlığı 13 Ocak’ta tüm okullarda Filistinliler için saygı duruşu yaptırdı. Filistinliler, Araplar Türkler için ne yaptı? Ne yapıyor? Halk olarak, ulus olarak, bireyler olarak, kimi kurumlar olarak Filistin olaylarında tepki vermek ayrı, devlet eliyle ulusal saygı duruşları düzenlemek ayrı. Ölçüyü Kaçırmamak gerekir. Dine göre düzenlemeler yanlıştır.

Yerel seçimler nedeniyle kesenin ağzını açan iktidar ve yandaşı kuruluşların “yardım” adı altında oy sağlama açılımları sürmektedir. Kömür ve gıda yardımlarında önceki yıla göre belirgin artışlar ilgi çekici düzeydedir. Devlet eliyle yapılan yardımların partizanlık yansıtan biçimler ve oranları demokrasiyle bağdaşmayan çarpık anlayışları yansıtmaktadır. Deniz Feneri de korunmaktadır.

Belediye başkan adaylarının açıklanması da kimlerin ne olduğunu ve olacağını daha iyi göstermiştir. Makam için ilkelerinden ödün verip dönenler, yaranmak için yanaşanlar ve daha başkaları..

Siyasal partilerin ilgi çekmekten çok tepki çekmeleri, geleceğimiz için umut kırıcıdır. Hukukun altyapısını oluşturduğu demokrasi, hukukdışı çözümler aramakla güçlenmez. Hukuk içinde yükselme ve güçlenme çabası esenlik getirir. Sekiz yıl önce alınmış ifadelerin yitirildiği söylenen kayıtlarının televizyon kanallarına dağıtıldığı bir ortamda gizlilikten, hukuktan söz edilemez. Olmayan bir yapıyı oydurmak için her yola başvurulduğu kanısı uyanır. Çamur atarak yıpratma ve yıkma kampanyası görünümü sakıncalıdır. İfadeler inkâr da edilebilir. Onlara dayanan işlemler çöker.

Kitap

Ahmet Şahin Aksoy’un Kardanadam yayınlarından “1930” adlı yapıtı 1930’un önemli olaylarını romanlaştırarak günümüze aktarıp toplumsal belleği tazeleyen bir içerik taşımaktadır. Cumhuriyetimizin gelişmelerini belgeleyen kitaplardan biri sayılır. Okurlarımıza salık veriyoruz. Yazarını da kutluyoruz.

http://www.turksolu.com.tr/220/ozden220.htm


***