Yeni bir Umuttur, Umut bir Güçtür
Yekta Güngör Özden
29.12.2008
Sayı:217
Gericilerin kıydığı M. Fehmi Kubilây’ın anısına, gereksiz ve ayrımcı bildirilere karşı çıkan Üniversite Senatolarıyla emekli Büyük Elçilerimize saygı ile.
Bir yılı daha geride bırakıyoruz. Eğlenilerek karşılanmaya çalışılan yeni yıl umutların, geçen yıl da unutmanın simgesi olacak. Gerçekte ömürden bir yıl daha eksilmesine, kalan zamanın azalmasına karşı yaşayabilme olasılıkları nedeniyle gelecek yıl-yeni yıl coşkuyla karşılanıyor. Oysa, geçen yıla ilişkin değerlendirmeler yapılıp kazanılanlarla yitirilenler gözetilse daha yararlı bir konuma gelinir. Biz, geçenleri çabuk unutan, tepkilerini nice sonra açıklayan bir toplumuz. Uysallığımız, suskunluğumuz, adamsendeciliğimiz, tembelliğimiz kötü amaçlılar için dayanak oluşturmakta, onlara güvence sayılmaktadır. 2008 yılı Türkiye’miz için oldukça kara günlerin yığınıdır. Lâik cumhuriyetle kurucusu Atatürk’ün karşıtları iktidarı ele geçirdiklerinden demokrasiyi kendilerine göre anlayıp uygulamakta, demokrasiyi getiren anamuhalefet partisi de iktidar çizgisine inerek partiiçi demokrasiyi bile sözde bırakacak düzenlemelerle zaman geçirmektedir. Ekonomik durum kötüdür. Gerekli ve yeterli hiçbir önlem alınmamış, kimi işverenler kriz bahanesiyle işçi çıkarmaları hızlandırmışlar, IMF’e belbağlayan iktidar borçlanarak sorunları aşacağını sanmakta, yaklaşan yerel seçimlere odaklanarak oy sağlamak için demokrasiyle asla bağdaşmayan yollara başvurmaktadır. Seçmen listelerine yönelik eleştirileri karşılayacak bir olumlu gelişme yoktur. Seçimleri şaibeli saydıracak sakıncalı durumlar düzeltilmemiştir. AB ve ABD baskılarını sürdürmekte, Leyla Zana için verilen kararı kınayan Avrupa Parlamenterler Meclisi üyeleri yanında gereksiz ve yararsız özür dileyiciler kamuoyunu yanıltma çabalarını sürdürmektir. Hukukta, eğitimde, sağlıkta, güvenlikte, toplum yaşamında gerilemeler üzüntüyle izlenmektedir. Rektör atamalarından mahalle baskılarına uzanan ağırlıkların sakıncalarına ilişkin yayınlar ürkütmektedir. Büyük kesimiyle dışarıdan yönlendirilen işbirlikçilerin yuvalandığı medya, çirkinlik dizileri ve amaçlı izlenceleriyle, kimi nankör ve sapkın kalemlerle utandırıcı düzeyini değiştirmemektedir. Gençlerin sesi kesilmiş, ulusal yapının ve cumhuriyetin özgün niteliklerinin karşısında olan bağımlı ve saplantılıların şamata ve yaygaraları demokrasi kötüye kullanılarak sergilenmektedir. İnsan haklarından sözeden kimilerinin insana, insanlığı saygısı ve yaklaşımı sakattır. Yine ince hesaplı anayasa değişikliği girişimleri, hazırlıkları gündemdedir. Türkiye Cumhuriyeti’ni Ilımlı İslâm devletine dönüştürme çabaları bir-iki cılız, güldüren, sonuçsuz tepki dışında karşılıksız kalmaktadır.
Seçmen listelerine ilişkin yakınmalar, eleştiriler akartsuz demokrasimizin bocalamalarını yansıtmaktadır. Listelere razı olup da sandıkların kapanma saatine kadar oy kullanılmadığı için boş kalan yerler partizanlar tarafından doldurularak sahte oylarla sonuç alınacağı kuşkusu yayılmaktadır. Seçimler demokrasi sınavıdır. Oy da namustur. Karanlık işlemlerle çoğunluk sağlama savı kimseyi inandırmaz.
Kimileri de “ AKP’den kurtulmak için bize oy vermek zorundalar. Elleri mahkûm ” diye düşünerek bildiklerini okumayı sürdürerek seçmenlerin iyi niyetlerini kötüye kullanıyor.
CHP’nin geçmişine yakışmayan, geleceğini de tartışılır duruma getiren yönetim baskısı, genel başkan diktasını pekiştiren oylamalarla yol alıyor. Demokratik yönden ağır çelişkiler taşıyan düzenlemelerle bir yere varılamayacağı, anlayış ve eskiyen yöneticiler yenilenmedikçe bir şey kazanılamayacağı görülecektir. Hiçbir oy “Çantada Keklik ” değildir. Ayrıca “..asma, kesme..” den sözeden yeni partilerle Türkiye’nin bir şey kazanamayacağı da açıktır.
Başından geçen kimse daha iyi bilir. Irkçılığın hastalık olduğunu söyleyerek eski ırkçılar yavaş yavaş uyanıyor. Alt-üst kimlik tartışmalarının ve Türk olduğunu söylemekten kaçınmanın Türkiye’yi nerelere getirdiği görülmektedir. Talabani bu aymazlıklara dayanarak sesini yükseltiyor.
Şimdilerde “ Kemalizm-Atatürkçülük ” tartışmaları da yineleniyor. Bunlar da bir olumsuzluk girişimi. “Atatürkçülük” Kemalizm’in günümüzdeki adı. İkisi birbirinin aynı. Biri öbürü yerine kullanılabilir. Ayırmak yanlış. Kimi gerici ve tutucu Mustafa Kemal’i 30 Ağustos 1922’de bitirir. Sonrasını asla kabûl etmez. Onun için Atatürkçülük deyişini kullanmaz. Atatürkçülük, hiç kuşkusuz sonsuza değin Mustafa Kemal’i içeren ve anlatan bir akımın adıdır. Her zaman, her yerde rastlanabileceği gibi sahte Atatürçüler yanında sahte Kemalistler de vardır. Kemalizmle Atatürkçülük ayrımını yaparak ancak karşıtlık sergilenebilir. Gerçek ve içtenlikli Kemalist ve Atatürkçü birdir.
Böylesine alacakaranlık bir ortamda karamsar olunmasa da umutlu olmaya elverişli olumlu bir belirtiye rastlanmamakla birlikte yılgınlık söz konusu değildir. Gerçek aydınların dağınıklığı, parçalanmış güçler, birlikteliğe engel kötü kişilerin tutumları sahte aydınlara, kendini aydın sanan, öyle gösteren ve öyle sanılanlara alanı açmıştır. AB, ABD, ümmetçi, ırkçı ve medya desteği de güç katmaktadır. Bu durumda yazmak, konuşma isteği giderek azalmaktadır. Geçenlerde bir hukukçu “Gerek kalmadı okumaya, yazmaya, hepsi gidiyor ayaza, piyaza” diyerek tepkisini, üzüntüyle açıklıyordu. Emeğin, alın terinin, göz nurunun, bilginin, bilimin ve ahlâkın sarsıntı geçirip yadsındığı, çabuk atlatılmasını dilediğimiz bir süreçten geçiliyor. Demokratik kitle örgütlerinin donukluğu, meslek dayanışması dışında ülke sorunları için kopukluk ve karşıtlığın egemen olduğu bir toplumsal durum yaşanılmaktadır. Olumsuzluklar içinde ışık Atatürkçü gençlerden gelmektedir. Yanlışları, yanılgıları olabilir. Karşı çıkıp karalayarak onları da yitirmek yerine yardımcı olup özlenen duruma getirilmelerine katkı vermek gerekir. Büyüklerin bunca sakıncalı tutum ve davranışlarına sessiz kalıp gençleri suçlamak aymazlıktır.
Olanaklarım ve koşulların ölçüsünde bugüne değin bu yolu izledim. Yeni yılda bu özenimi koruyarak örnek olmaya çalışacağım ama eylem olarak yaşama geçirme olanağı bulacağımı kestiremiyorum. Yine de umutla ve inançla okurlarımızın yeni yıllarını, başta ulusal günler olmak üzere tüm bayramlarını, güzel günlerini iyi duygularla, iyi dileklerle, içtenlikle kutluyorum. Geçen yıllarda yaşanan kötülüklerin gelecek yıllarda yaşanmaması için hepimize sorumluluk düştüğü görüşümü yineliyorum.
Kitap
Anayasa Mahkemesi emekli üyelerinden ve önceki Ulaştırma Bakanlarından İhsan Pekel’in “ Atatürk’ü Anlamak ve Anmak ” adlı kitabının üçüncü cildi yayımlanmıştır. Tarihsel bilgiler yanında önemli yorumlar, değerlendirmeler ve vurgulamalarla Atatürk’le ilgili konularda açıklamaları içeren yararlı kitabı herkese salık veriyoruz.
http://www.turksolu.com.tr/217/ozden217.htm
***