Adnan Menderes etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Adnan Menderes etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Eylül 2019 Cuma

27 Mayıs Darağacı., Fotoğrafları. BÖLÜM 1

27 Mayıs Darağacı, Fotoğrafları, BÖLÜM 1



26.05.2010 15:36



1

27 Mayıs Darağacı

Halkın büyük bir bölümünün desteğini alarak 1950'de iktidara gelen Adnan Menderes ve ekibi iktidarın 10. yılında kendilerini dar ağacına giden yolda buldu. Türk siyasi tarihine kara leke olarak geçen ve tazeliğini yitirmeyen bu acı olaya giden süreci sizin için derledik...


2

27 Mayıs Darağacı

Demokrat Parti'nin kurucuları Celal Bayar ve Adnan Menderes, 14 Mayıs 1950 seçimlerinden önce İstanbul'da seçim gezisinde. 14 Mayıs'ta oyların yüzde 53'ünü alarak iktidara geldiler.

3

27 Mayıs Darağacı

1950'li yılların sonlarına doğru ordunun DP iktidarından memnun olmadığını duyan Adnan Menderes'in bazı söylemleri askere saptırılarak yansıtılınca asker-DP ilişkileri gerildi.

4

27 Mayıs Darağacı

1959'un Nisan ayında CHP Genel Başkanı İsmet İnönü Batı Anadolu illerini kapsayan bir geziye çıktı. CHP'liler geziye "Büyük Taarruz" adını taktı. Artık birçok kentte CHP-DP yanlıları arasında çatışma çıkıyordu.

5

27 Mayıs Darağacı
27-28 Nisan 1960'ta İstanbul Beyazıt'ta iktidara karşı başlayan öğrenci olaylarına polis müdahale etti. Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz vurularak öldürüldü. Bundan sonra ordu içindeki bir grup darbe yapma kararı aldı.

6

27 Mayıs Darağacı

Demokrat Parti'nin ülkeyi gitgide bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü gerekçelerini ileri sürerek Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde bir grup subay, 27 Mayıs 1960 sabahı ülke yönetimine bütünüyle el koydu. 37 subaydan oluşan Milli Birlik Komitesi bu harekat ile anayasa ve TBMM'yi feshetti, siyasi faaliyetleri askıya aldı,

7

27 Mayıs Darağacı

23 Mayıs Pazartesi, harekât tarihi 25 Mayıs 1960 olarak kararlaştırılmış ve parolalar belirlenmiştir: zamanında gerçekleşirse "Dündar Seyhan'ın oğlu sınıfını geçti.", ertelendiği takdirde "Dündar Seyhan'ın oğlu bütünlemeye kaldı."

8

27 Mayıs Darağacı

27 Mayıs 1960 sabah saat 3.15'te piyade birlikleri ve süvari grubu, 3.30'da tanklar hareket etti. Saat 4.36'da Albay Alparslan Türkeş tarafından radyoda okunan ilk bildiri ile harekat bütün Türkiye ve dünyaya ilan edildi:

9

27 Mayıs Darağacı

Celal Bayar Adnan Menderes Eskişehir'den Konya'ya gitmek üzere Kütahya'ya geçtiğinde Keşif Tabur komutanı Agasi Şen ve Binbaşı Muhsin Batur tafafından gözaltına alınmış ve Ankara'ya getirilmiştir. Darbenin ilk günü, Bayar, Menderes, Refik Koraltan, Fatin Rüştü Zorlu ve Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur ve diğer hükûmet üyeleri Harp Okulunda, aralarında Şener Eruygur'un da bulunduğu öğrenciler tarafından darp edilmişlerdi.

10

27 Mayıs Darağacı


Demokrat Parti iktidarının, tüm hükümet üyeleri , milletvekilleri ve önemli bürokratlarıyla birlikte yargılandığı Yassıada mahkemeleri 14 Ekim 1960'ta başladı. Kararlar 15 Eylül 1961'de verildi. Duruşmalarda Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve hükümet üyeleri ön sırada oturuyorlardı.


11
27 Mayıs Darağacı
Adnan Menderes'in Yassıada'daki savunmasını Avukat Talat Asal, üstlenmişti. Yassıada duruşmalarının yapıldığı spor salonunda 49 yıl önce Menderes ve arkadaşları idamla yargılanıyordu. Mahkeme dava sonunda Menderes ve yakın çevresi için idam kararı aldı.

12
27 Mayıs Darağacı

17 Eylül 1961'de İdam sehpasına doğru ilerleyen Menderes'e son arzusu sorulduğu zaman bir sigara istedi. Verilen Yenice sigarasını içerken şunları söyledi: - Dünyadan ayrıldığım şu anda, ailemi ve çocuklarımı şefkatle andığımı kendilerine bildirin. Vatanı ve milleti Allah refah içinde bıraksın.

13
27 Mayıs Darağacı

Menderes, sabaha karşı saat 02.31'de Zorlu'nun ipe çekildiği darağacında asılmak suretiyle idam edildi. Menderes'in de, Zorlu ve Polatkan gibi darağacına götürülürken bilekleri arkasına bağlanmıştı.

14
27 Mayıs Darağacı


15

27 Mayıs Darağacı

16

27 Mayıs Darağacı

17

27 Mayıs Darağacı

18

27 Mayıs Darağacı

19

27 Mayıs Darağacı

20

27 Mayıs Darağacı

Şair Faruk Nafiz Çamlıbel, DP milletvekili olarak Yassıada tutuklularından biriydi. Eşine Yassıada'dan yazdığı bir mektupta, her mahkumdan ikamet ve iaşe masrafları için 500'er lira istendiğini belirtiyordu.


Darağacı: Demokrasi Kahramanı Menderes

Darağacı: Demokrasi Kahramanı Menderes






Darağacı: Demokrasi Kahramanı Menderes.,

daragaci.jpg


İstiklal Madalyası sahibi olan Başbakan Adnan Menderes, 27 Mayıs Darbesi'nin ardından 17 Eylül 1961 tarihinde darağacında asılarak idam edildi.
Türkiye Cumhuriyeti tarihine kara bir leke olarak geçen Başbakan Adnan Menderes'in idam edilmesinin üzerinden 58 yıl geçti. 1950-1960 yılları arasında Başbakanlık yapan Adnan Menderes, 27 Mayıs darbesi sonrasında kurulan düzmece mahkemeler ve sahte delillerle 17 Eylül 1961 tarihinde idam edilmişti.
“Darağacı/ Demokrasi Kahramanı Menderes” isimli kitabımda Menderes’in hayatını ve yaşananları son arşiv bilgileri, belgeleri ve aktüel gelişmeler ışığında uzun bir kütüphane çalışması sonunda yazmaya çalıştım. Olayı hatırlayarak ders alınması dileğiyle.  Çünkü, hafızayı beşer, nisyan ile maluldür!.. Yani "insan unutur!.." İstiklal ve istikbalimiz açısından mazlum, şehit başbakanımızı unutmamamız ve unutturmamamız gerekiyor.
Yaşanan bazı hayatlar, dramla başlar ve yine dramla biter; ama sadece dramdır. Bazı hayatlar da vardır ki yine dramdır, ama sonu zaferdir. En azından, sonu itibariyle dram gibi gözükse de sonuçları itibariyle başka hayatlara zafer müjdeleyen bir dram…
Adnan Menderes’in hayatı ve dönemi işte aynen böyle...
Çarıktan medeniyete geçişin adıydı Menderes dönemi. Kimi “beyaz devrim” dedi ismine, kimi “altın yıllar”... Asırlardır hizmete susamış Anadolu insanı; baraja, yola, fabrikaya, okula, suya, elektriğe onunla kavuşmuştu. Anadolu insanı  Ezanına, Kur’an-ı Kerimine de onunla kavuşmuştu. Sevinç gözyaşları içinde duygularını yaşamıştı… Bunun için ona Bediüzzaman Said Nursi “İslam Kahramanı” denmişti. Artık millet huzurluydu, mutluydu. Mahsul para ediyor, elleri nasır tutan köylünün yüzü gülüyordu. Sefaletin, Anadolu’nun kaderi olmadığını anlıyordu artık insanlar. Halk horlanıp itilip kalkılmaz olmuştu. Devlet dairelerinin kapıları milletin girebilmesi için sonuna kadar açılmıştı. Sadece halkın değil, ülkenin itibarı da zirveye yükseliyordu. Türkiye için yeni dünya düzeninde öylesine bir ülke öngörenlerin hesaplarını şaşırtıyordu Menderes. Kendi halinde bir ülke gömleği dar gelmeye başlıyor, adeta geçmişteki şanlı yerine doğru başını yeniden doğrultuyordu Türkiye…
Türk siyasi hayatının on yılına Başvekil olarak damgasını vuran Adnan Menderes... Türk demokrasisinin geleceğini, "fikir, inanç ve teşebbüs hürriyetleri”nde görmüştür. Türkiye’nin ekonomik kalkınmasının ancak geniş bir hürriyetler ortamında mümkün olabileceğini vurgulamıştır.
13 Nisan 1949'da yapılan DP Aydın İl Kongresi'nde "Üyelerden biri, 'Sefaletin bulunduğu yerde hürriyet olamaz' dedi. Ben, aksini söyleyeceğim. Hürriyetin olduğu yerde sefalet olamaz." diyen Menderes, CHP iktidarlarında temel hak ve özgürlüklere getirilen kısıtlamalara da karşı çıkmıştır:
"Vatandaşın, Söz, Fikir ve Vicdan Hürriyeti, Demokrasinin temelini teşkil eder. Bir memlekette demokrasi vardır diyebilmek için de bu hürriyetin her türlü tehditten masun olması şarttır. Bu hürriyetlerin tehdit altında bulunması veya bulunabileceği korkusunun kalplerde hakim olması, kanunlarda yazılı olanlar ne olursa olsun o memlekette demokrasinin yer bulmamış olmasının şaşmaz delilidir…” (Demokrasinin temelleri, Adnan Menderes, Vatan Gazetesi, 22 Haziran 1946.)
1923-1950 döneminde söz, fikir ve vicdan hürriyetinden bahsetmek, özel teşebbüste bulunmak mümkün değildi. Bunlardan bahsetmek ve yapmak yasaklar listesindeydi. Bırakınız üretim yapmayı, hele ihracat yapmayı, bir şehirden diğerine mal götürmek bile zordu. Jandarma her şeydi. Geliri olmayandan vergi toplanır, vermeyenlere ceza yağardı. İslâmiyet zümrüdü anka kuşuna dönmüştü, adı var kendisi yoktu. Kur’ân bile toplatılan kitaplar arasındaydı. Müslüman’ın dinini öğrenmesi, anlaması, yaşaması yasaktı…
1950’ye kadar, köylere fazla bir şeyler götürülmediği için, köylüler, çiftçiler kentlere gelmeye başladılar. Onların çocukları da okumaya, meslek sahibi olmaya ve siyasete girmeye başladılar. ”Öküz Anadolulular” çiftçilik ve askerlik dışında da iş yapmaya başladılar. Milleti sürü sayan zihniyet bundan rahatsız olmaya başladı. Demokrat Parti iktidarı, ayrıcalıklı zümreye ve çocuklarına rezerve edilmiş mevki ve makamları ‘Hasolar’, ‘Memolar’ veya ‘ağzı çorba kokanlar’la paylaştırmaya başladı. 1950’lerde halkın; CHP’lilerin DP’lileri kast ederek;” Ne yani ülkeyi Hasolar, Memolar mı yönetecek” sözünü affetmeyip DP’yi büyük bir güçle iktidara getirmeleri buna bir misaldir. Halk kendine değer verenlere her zaman destek olmuş onları baş tacı yapmış ve yapmaya da devam etmektedir.
Cumhuriyet geçmişimize baktığımızda elit zümre her zaman kendini hissettirmiş, halkına hep tepeden bakan bu zümrenin, kendi dünya görüşü ve hayat biçimine uymayan, demokratik yollarla iktidar olmuş hükümetleri darbelerle yıkmışlardır.
14 Mayıs 1950’de ‘Yeter söz milletindir’ diyerek, milleti ile  bütünleşen, Adnan Menderes’in Demokrat Partisi 69’a karşı 408 milletvekili çıkararak, CHP’ye tarihi bir ders verdi. Bu öyle bir dersti ki, milleti hor gören, ona “Öküz Anadolulular” gözüyle bakan CHP zihniyeti  bir daha tek başına iktidar yüzü görmedi.
Artık millet söz sahibiydi. Millet söz sahibi olduğu için de, yıllar yılı onun rağmına yapılan icraatlara son veriliyor, milletin istediği işler yapılmaya başlıyordu.
Yıllardan beri millete karşı yürütülen dinî baskılar, dine yönelik yasak ve engellemeler DP gelince son buluyordu. Menderes hükümeti daha ilk ayında 18 yıllık aslına uygun olarak okutulması yasaklanan ezana hürriyetini veriyor, ezan serbest bırakılıyordu. İktidarın iki ayı dolmadan da radyoda dinî program yasağı kaldırılmış ve haftada iki gün Kur’ân okunmasına başlanmıştı.
Başbakan Adnan Menderes’in dine ve dindarlara tavrı ise açık ve kesin idi. Daha 1951’de “irtica” iddiasıyla dindarlara baskı yapılmasının hesabını kuranlara karşı, “DP, vicdan hürriyetine riayet edeceğini beş yıl evvel programıyla millete vaad etmiştir” cevabını veriyordu. “Türk Milleti Müslümandır ve Müslüman olarak kalacaktır. Evvela kendine ve gelecek nesillere dinini telkin, onun esasını ve kaidelerini öğrenmesi, ebediyen Müslüman kalmasının münakaşa götürmez bir şartıdır” diyen Menderes’ti. Bunun için, ezanın aslına çevrilmesine sebep olduğu için Menderes, Bediüzzaman’ın ifadesiyle “İslâm kahramanıdır.” Çünkü, ezanın hikmeti sadece Müslümanları namaza çağırmak değildir. Onun yanında bütün insanlık namına, insanlığın ve kâinatın yaradılışının büyük neticesi olan tevhid ve rububiyete karşı, ubudiyetin izahına vesiledir. Bunun yerini de ezandaki mübarek ifadelerden başka hiçbir şey tutamaz.
Menderes devri, demokrasi, hürriyet ve dini inkişaf devri olduğu kadar, fakirlikten kurtuluşun diğer bir adıydı…
Anadolu köylüsünün şartlarını, tarım ekonomisine dayanan Türkiye’de toprağın, toprakta çalışan insanın durumunu çok iyi bilen Menderes, bu ülkenin fakir tabakalarının, köylüsünün, şehirlisinin, kasketli, çarıklı, poturlu, ve şalvarlıların hayat şartlarını çok iyi bildiği için, çok kısa zamanda Türkiye gerçeğini, tepeden görüldüğü gibi değil, tabanda yaşandığı gibi çok iyi kavrayabilmiştir. Türkiye’de hürriyet içinde refah, demokrasi içinde medeniyet mücadelesini yapmanın imkân dahilinde olduğunu göstermiş bir iktidarın parlak başbakanıdır.
Anadolu köylüsünün şartlarını, tarım ekonomisine dayanan Türkiye’de toprağın, toprakta çalışan insanın durumunu çok iyi bilen Menderes, bu ülkenin fakir tabakalarının, köylüsünün, şehirlisinin, kasketli, çarıklı, poturlu ve şalvarlıların hayat şartlarını çok iyi bildiği için, çok kısa zamanda Türkiye gerçeğini, tepeden görüldüğü gibi değil, tabanda yaşandığı gibi çok iyi kavrayabilmiştir. Türkiye’de hürriyet içinde refah, demokrasi içinde medeniyet mücadelesini yapmanın imkân dahilinde olduğunu göstermiş bir iktidarın parlak başbakanıdır.
Menderes dönemi gerçeğinin rakamlardaki ifadesi ise gözler kamaştırıyordu. Cumhuriyetin ilk 27 yılında en fazla yüzde 3’lerde ve genel ortalama yüzde 2’lerde kalan büyüme hızı, DP ile birlikte yüzde 12’lere fırlamıştı. Ülke, CHP’nin 20 senede getirdiği yere, DP’nin dört senesinde gelmişti. Bu devirde ülke çapında bir imar ihtilâli yaşanıyordu. Tarım ve sanayide, eğitimde, sağlıkta büyük yatırımlar, temel altyapı yatırımları yapılıyordu. Büyük hidroelektrik santralleri, liman inşaatları, sulama tesisleri, şehir içinde, şehirler arasında, köylerde karayolu yapımına bu dönemde büyük önem verilmiştir. Köylü cebine para girince, yapılan yollarla şehre, kasabaya giderek sosyal ve ekonomik hayatında olumlu değişiklikler yaşamıştır.
Tek parti devrinin bir iki göstermelik barajına karşılık, Menderes Türkiye’ye 42 yeni baraj hediye etmiştir. (Geniş bilgi: Demokrat Partinin İktisat Politikası [1950-1954] Mehmet Abidin Kartal, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Master Tezi, İstanbul-2000)
Adnan Menderes’in, DP’si Türk tarihinde, köylerdeki fakirlik ve cehalet fasit dairesini kırmayı başarmış ilk siyasî partidir. Uyguladığı ekonomi politikası sonucu kalkınma hamlesini köylere kadar götürebilmiş en başarılı ilk Türk hükümetidir.
Bu başarılı hükümet bazı çevrelerce hazmedilemedi. 27 Mayıs 1960’da Başkanlığını Orgeneral Cemal Gürsel’in yaptığı Millî Birlik Komitesi, Demokrat Parti iktidarını devirip yönetime el koydu.
İhtilâlden sonra ABD Cumhurbaşkanı Dwight Eisenhower’in, MBK başkanı, Devlet başkanı, Başbakan ve Millî Savunma Bakanı Cemal Gürsel’e hareketten duyduğu memnuniyeti bildiren bir dostluk ve kutlama mesajı göndermesi düşündürücüydü… Yine ABD’nin ihtilâlden kısa bir süre sonra, Türkiye’ye 400 milyon dolarlık yardımda bulunması da, ihtilâldeki CIA parmağı ise 21 Ocak 1972 tarihli The Daily Telegraph’ta açıklanacaktı. O günkü Türk hükümetinin bu iddiayı yalanlayacağı yerde, ilgili gazete nüshasının yurda girişini yasaklaması ise, bu açıklama karşısında tereddüde mahal bırakmıyordu…
Diğer taraftan, Sovyetler Birliği de Menderes yönetiminden memnun değildi. Sovyetlerin Türkiye üzerindeki emelleri 1940’ların ortalarında dile getirilmişti ve Türkiye’nin 1952’ de NATO’ya dahil olması bu emelleri suya düşürmüştü. Yurttaki komünist faaliyetlere set çekilmesi, Moskova’nın hoşuna gitmiyordu. 1957 seçimleri sırasında Moskova Radyosu Türk halkını CHP’ye oy vermeye çağırmıştı. Komünist Bizim Radyo da, ihtilâli “27 Mayıs hareketi Bayar-Menderes faşist diktatörlüğünü devirdi” diye haber veriyordu.
1946 devalüasyonu ve ikinci dünya savaşı bunalımında “yön arayışı” ile iyice bunalan Türkiye, dışarıdaki yerleşik yapının içeride türetmeye başladığı “burjuva sınıfına” ve onların uzantısı olan siyaset adamlarına teslim oluyordu... 1950-1960 arasında “kendini bu yapıdan” kurtarmayı deneyen Menderes ve ekibi, Türkiye’yi bu kalıptan çıkarmayı denese de “içerideki taşeronların tahrikleri” ve dış odakların “tezgahı” ile başarılı on altın yıl sonunda askeri darbe ile darağacında  linç edildiler... Aynı durum 1960’tan 1977’lere kadar devam etti. Ekonominin kanını emen imtiyazlı yapı palazlandı, halkın varlıkları transfer edildi. 1977-1980 arasında “Türkiye’de başlayan fikri ve maddi” kıpırdanmaya izin verilemezdi, 1980’de yine aynı çark çalıştı ve 1960’da Türkiye’yi “asker süngüsüyle” tuzağa yeniden çeken düzen , bu sefer yine aynı yola başvurdu. 1980-2003 arası yöntemin “sadeleştiğini” fakat 28 Şubat ve elektronik darbe denemeleri dahil yapının aynen çalıştığını gördük. Sistemin özü hep aynıydı; “dışarıdaki düzen-içerideki taşeronlar-medya ile meydana getirilen sanal kamuoyu” gibi unsurlar el ele vererek, askeri de kullanarak, bu devletin asıl sahiplerinin önünü kesmek, Türkiye’ye diz çökertmek…
2003 bu yapının yıkılmaya başladığı, Türkiye’nin bu tuzaktan çıkmaya başladığı sürecin başlangıcı. Çıkış bir günde olmadı hatta 2008’de IMF ile bağ kopana kadar eski ağırlık ve “askeri darbe dahil birçok deneme hayata geçmese de, yaşandı”! eski model  ve uzantıları kanımızı emmeye devam etti!
Bütün bu süreçte özellikle 1946-2003 arasında Türkiye ekonomisi asla Yiğit Bulut’un ifadesiyle “üretim-bilgi-vizyon temelli” olmadı. Montaj endüstrisine dayanan sanal üretim ve arkasında “dağ gibi faiz ile” halkın varlıklarını emen bir yapı sürekli çalıştı.
Ülkemizde  zaman zaman meydana gelen müdahalelerin, kanlı terör olaylarının, her türlü vesayetin arka plandaki amacı “dağ gibi faiz ile” halkın varlıklarını emmeye  devam eden yapının devamlılığını sağlamaktır.
1950-1960 arasında ekonomide neler yapıldığın ‘Darağacı – Demokrasi Kahramanı Menderes’ kitabımda  geniş bir şekilde yazdım... Menderes “ekonomiyi” ayağa kaldırmış, milletin cebine para girmesine, refahtan pay almasına, insanca yaşamasına sebep olmuştur. 1946 sonrası “teslim alınan” dinamikleri “özgürleştirme-millileştirme” yolunu seçmiş bundan dolayı küresel güçler ve onların içerdeki taşeronları tarafından “istenmeyen adam” ilan edilmişti! 1958’de ilk küresel darbeyi yedi ve Menderes hükümeti, IMF ve Dünya Bankası’nın dayatmasını kabul ederek 4 Ağustos tarihinde istikrar önlemlerini açıklayarak doları 2.80 TL’den 9 TL’ye çıkardı... 4 sene boyunca Dünya Bankası dayatmalarına direnen Menderes 1958’de teslim olmak zorunda kaldı ve 1960’ın da yolu açılmış oldu. Ülkeyi sömüren küresel güçler ve içerdeki taşeronlar milletin zenginleşmesini, ülkenin kalkınmasını istemiyorlardı. Fikir, inanç ve teşebbüs özgürlükleri ortamında, milletinin zenginleşmesi  ve kalkınma yolunda aldığı kararlarda ısrarı, 27 Mayıs 1960 ihtilali ile milletin iradesini hançerleyenler hainler tarafından,  Menderes’in  hayatının Darağacında sona ermesine sebep oluyordu.
‘Darağacı – Demokrasi Kahramanı Menderes’ kitabımda Adnan Menderes’in hayatını ve yaşananları son arşiv bilgileri, belgeleri  ve aktüel gelişmeler ışığında yazmaya çalıştım. Başbakanlık Yassıada belgelerini tek tek tasnif edilerek kamunun hizmetine 2006 yılında sundu. Bu belgeler bilhassa 27 Mayıs darbesinin öncesi ve sonrasını aydınlatıyor. Bu belgeler dikkate alınmadan yazılan Adnan Menderes hakkındaki araştırmalar geçerliliğini kaybetmektedir. Çalışmamız bu belgeler ışığında yapılmıştır.
2000 yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkiye Cumhuriyeti Ana Bilim Dalında ‘Demokrat Partinin İktisat Politikası (1950-1954) ‘ konulu tezi hazırlayarak Yüksek lisans yaptım. Bu tezi hazırlarken Adnan Menderes ve Demokrat Parti hakkında geniş bir arşiv, kitap, gazete araştırması çalışması içinde bulundum. Kitabın şekillenmesinde bu çalışmaların çok faydası oldu.
27 Mayıs 1960 darbesi, tarihe kara bir leke olarak geçti. Dönemin Başbakanı Merhum Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan, bu darbenin ardından idam edildiler. Onların darbeye giden süreçte ve darbenin ardından kaleme aldıkları sözler, ailelerine ve siyasetçi arkadaşlarına gönderdikleri mektup ve telgraflara yansıdı. Merhum Adnan Menderes'in idam edilmeden önce cuntacılara yazdığı mektup yıllarca çok konuşuldu. Peki Adnan Menderes idamından önce cuntacılara yazdığı mektupta hangi ifadeleri kullandı?
Merhum Adnan Menderes, idam edilmeden önce cuntacılara hitaben yazdığı mektupta onlara dargın olmadığını belirtiyor. Menderes, mektubunda şu ifadelere yer veriyordu:
"Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki 'Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir.' İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz?Şunu da söyleyeyim ki milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950'de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes'in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Buna rağmen duam sizlerle beraberdir."
Menderes’in infazının öğleden sonra saat 14:26’da tamamlanmasından sonra, bir fırtına koptu, gelen gök gürültüsünün ardından yağan şiddetli yağmur, herkese kendisini ülkesine adamış bir büyük devlet adamının tertemiz ruhunun rahmeti olduğunu düşündürdü.
1960’dan bu yana bu milletin değerlerini yok sayanları, onları sürü sayanları, onları sömürenleri, Menderes’in yolunda olanlar takip etmektedirler. Takip edenlerin zaman zaman yolları kesildi ve kesilmeye çalışılıyor. Bugün de yaşadığımız olaylar bunu bütün açıklığıyla gösteriyor.  Menderes ne demişti, “Yeter! Söz milletin!” dedi. Ezanı aslına çevirdi. Milleti sürü olmaktan kurtardı. Milletle devleti barıştırdı. Sen misin millete gücünü ve asaletini hatırlatan! Sen misin sözün millette olduğunu söyleyen! Sen misin ezanı aslına çeviren! Haydi darağacına! Senin asıl suçun, bu ülkede millete millet olduğunu hatırlatmak ve ona özgüven aşılamaktır. Onun sevgisini kazanmaktır. 
Aslında asılan Adnan Menderes değildi. 
Asılan milletin gücüydü. 
Asılan milletin değerleriydi. 
Asılan milletin ta kendisiydi. 
Ülkemizde zaman zaman perde arkasında aynı senaryo uygulanmaya çalışılıyor.
Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan, 17-25 Aralık 2013’te yargı içindeki bir çetenin Emniyet’teki bir grupla birlikte, hükümete ve şahsına yönelik darbe hazırlığı içinde olduğunu ifade ederek, bu çeteyi ‘Tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet’ olarak tanımlıyordu.
15 Temmuz 2016 tavanın ihanetini bu milletin hepsi gördü. Bütün millet, bütün medya, bütün partiler, bütün sivil örgütler, Erdoğan’ın söylediği gerçekleri gözleri ile görmüşlerdir ve tepkilerini göstermişlerdir. Bu ülkemizde birlik ve kardeşliğin tesisi açısından, demokrasinin değerinin anlaşılması açısından çok önemlidir.
15 Temmuz gecesinde bu aziz milletin ortaya koyduğu mücadeleyi ve verilen şehitleri Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı ruhu ile birlikte yan yana yazacaktır. 15 Temmuz  darbesi durdurulmasaydı Türkiye emperyalizme teslim edilecek, bir Irak, bir Suriye olacaktık. 15 Temmuz 2016 gecesinde millî irade ayağa kalktı. Küresel taşeron FTÖ çetesinin darbe girişimini millet dik durarak, eğilmeyerek önledi. 15 Temmuz 2016 da millet ‘Menderes’i astınız, Özal’ı zehirlediniz, Erdoğan’ı yedirmeyiz diyordu.’
Darbelerin hedefi, Milletin iradesinin önünü kesmek. Milli iradenin tecelli etmesini engellemek. Millet olarak bu oyunları bozmamız gerekiyor. 15 Temmuzda bu millet  canını vererek bu son oyunu bozmuştur. Biz milletiz, Türkiye’yi darbeye, teröre yedirmeyiz demiştir. Bu oyunları bozmak için Darağacında bir Başbakanı şehit verdiğimizi unutmamalıyız… Millet Menderes’te, Özal’da yaptığı hatayı 15 Temmuz darbe girişiminde yapmadı. Başkomutanının etrafından tek yürek, tek bilek oldu. Darbeye karşı sonuç, dik duran milletin başarısıdır ve çok değerlidir. Milletimiz demokrasiye, millî iradeye ölümüne sahip çıkmıştır. Bu başarı hikâyesinin kahramanı milletimizin her bir ferdidir.
15 Temmuz hain Fetö örgütü darbe girişiminden sonra, kripto Fetö’cülerin masum insanlara çamur atması sonucu mağduriyetlerin yaşanmaya başlanması da olayın diğer bir yönü,  Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle, ‘at izi, it izine karıştırıldı.’ Bu duruma hükümetin kalıcı çözüm getirmesi  sosyal barışın tesisi açısından elzemdir. Hainler ülkemizde emellerine ulaşmak için kaos ortamının devam etmesini istiyorlar. Devletle millet arasında sosyal barışı baltalamak için mağduriyetlerin devam etmesini istiyorlar. Mağduriyetlerin devam etmesi hainlerin, ekmelerine yağ sürüyor.
Siyasi tarihimizdeki acı olayların yaşanmaması için, yeni Mendereslerin önünün kesilmemesi için, halkın demokrasiyi kararlı ve şuurlu bir şekilde savunması, müdahalelere, darbelere, teröre, her türlü vesayete de teslim olmaması gerekiyor. Demokrasinin temeli, sözde, kararda milletindir. Millet seçtiklerine sahip çıkmalıdır. İdareciler milletin hizmetkarıdır. Devlet millete hizmet için vardır.
Gönüllerde, omuzlarda, milletin bağrındaki Menderes kimdir?  Onu yoğurup yetiştiren nedenleri bilmeden,  Adnan Menderesi tanımak mümkün değildir. Milletle devleti barıştıran, milleti sürü olmaktan kurtararak devletin kapılarını onlara sonuna kadar açan, ona gerçek değeri veren ve  onun ayağına  maddi manevi her türlü hizmeti götüren, milletini ezanı buluşturan, bunun için Asrın Müceddidi tarafından, ‘İslam Kahramanı’  diye tesmiye edilen Adnan Menderes’i ‘Darağacı – Demokrasi Kahramanı Menderes’ adlı kitabımda,  sizleri baş başa bırakıyorum… Adım adım Menderesi tanıyalım… Çocuklarımıza, gençlerimize tanıtalım.
Kitaptan bazı başlıklar…
Yetim Adnan, Milli Mücadeleye Katkısı, Atatürk’le Tanışma, Başvekil Adnan Menderes, Adnan Menderes’in Kişiliği, Ezanın Aslına Çevrilmesi, Bağdat Paktı, Menderes İmamı Azamın Türbesinde Neler Düşündü, 6-7 Eylül olayları kimin işi?, Menderes dönemi ekonomi politikaları,  İstanbul’un imarı, Menderes’in Acısına dayanamayan imam, Dokuz subay olayı, Ankara’ya mabetsiz  şehir denirdi, Adnan Menderes’in Kahraman Milletvekili, Gıyaseddin Emre, Londra’da Yaşanan Uçak Kazası, Menderes’in üç aşkı, Adnan Menderes ve Bediüzzaman,  Menderes Neden  Demokrasi ve İslam kahramanı, Prof. Dr. Cevat Akşit Hocanın Menderes’i Ziyareti, 27 Mayıs’ta  C.H.P Öğrencileri Kullandı, Cemal Gürsel’in Sansürlenen Mektubu, Yassı ada Gerçeği….

DARAĞACI: DEMOKRASİ KAHRAMANI MENDERES, MEHMET ABİDİN KARTAL 

KİTABIN ARKA KAPAK YAZISI
Anadolu köylüsünün şartlarını, tarım ekonomisine dayanan Türkiye’de toprağın, toprakta çalışan insanın durumunu çok iyi bilen Menderes, bu ülkenin fakir tabakalarının, köylüsünün, şehirlisinin, kasketli, çarıklı, poturlu ve şalvarlıların hayat şartlarını çok iyi bildiği için, çok kısa zamanda Türkiye gerçeğini, tepeden görüldüğü gibi değil, tabanda yaşandığı gibi çok iyi kavrayabilmiştir. Türkiye’de hürriyet içinde refah, demokrasi içinde medeniyet mücadelesini yapmanın imkân dahilinde olduğunu göstermiş bir iktidarın parlak başbakanıdır.
27 Mayıs 1960’ta kalkınmaya, özgürlüklere, millete dur denilmişti. 
27 Mayıs, istikrarlı ve sağlıklı bir siyasi bünyenin gelişmesine, güçlü, rasyonel ve çevik bir devlet cihazının kurumlaşmasına engel olmuştur. Demokrasiyi tahrip etmiş, siyasî kimlikleri yok etmiş ve sivil siyasi aktörlere duyulan güveni mesnetsiz bırakmıştır. Sürekli düşmanlardan bahsetmek, topluma korku salmak geleneği de 27 Mayıs’ın bakiyesidir.
Neydi Menderes’in suçu? Menderes geldi, “Yeter! Söz milletin!” dedi. Sen misin millete gücünü ve asaletini hatırlatan?!. Sen misin sözün millette olduğunu söyleyen?!. Haydi darağacına! Senin asıl suçun, bu ülkede millete millet olduğunu hatırlatmak ve ona özgüven aşılamaktır. Onun sevgisini kazanmaktır. Bebek-Köpek davası mı? Bunlar prosedür gereği. Hani, “Siz asın, gerekçesi arkadan gelir” misali. Aslında asılan Adnan Menderes değildi. Asılan milletin gücüydü. Asılan milletin değerleriydi. Asılan milletin ta kendisiydi.


13 Şubat 2019 Çarşamba

12 MART MUHTIRASI VE PARTİLER ÜSTÜ HÜKUMETLER BÖLÜM 4

12 MART MUHTIRASI VE PARTİLER ÜSTÜ HÜKUMETLER BÖLÜM 4




Öte yandan 1961 Anayasası’na göre cumhurbaşkanı meclis ve senato ortak
oturumunda seçiliyor seçilebilmek için adayların ilk turda 423, sonrakilerde ise 318 oy alması gerekiyordu. Ancak 13 Mart 1973 tarihinde mecliste gerçekleşen dört turun sonucunda hiçbir aday yeterli oyu alamamış ve seçim sonuçsuz kalmıştı. 
Bu sonuçlar üzerine ilk olarak Gürler ardından da Arıburun cumhurbaşkanlığı adaylığından çekilmişler Demokratik Parti Genel Başkanı Ferruh Bozbeyli ise sürecin sonuna kadar aday olduğunu kamuoyuna duyurmuştur.
Bu gelişme üzerine AP ve CHP liderleri Cumhurbaşkanı Sunay’ın görev süresini
uzatma konusunda anlaşmışlar ancak ilgili anayasa değişikliği 22 Mart 1973’te Millet Meclisi’nde ilginç bir şekilde bir oy farkla reddedilmiş (Milliyet,23.3.1973) aynı şekilde 25 Mart 1973’te senatoda yapılan oylamada İnönü’nün tarihî çıkışıyla açık farkla reddedilmiştir. İnönü’nün senatoda “Bunu yapmayınız, bu ona iyilik değildir.


Vazifesini bırakmasını bilirse şerefli bir iş yapmış olur” (Cumhuriyet, 1973)
şeklindeki tarihî çıkışı Sunay’ın ve onun görev süresini uzatmak isteyenlerin
hayallerini bitirmiştir.
Bu şekilde Sunay’ın görev süresini uzatmayı başaramayan Demirel ve Ecevit ikilisi CGP lideri Feyzioğlu’nu da ikna ederek Anayasa Mahkemesi Başkanı Muhittin Taylan ismini kontenjan senatörü seçmesi için Cumhurbaşkanı Sunay’ın önüne getirmişler ancak Sunay görev süresinin dolacağını söyleyerek bu isteği geri çevirmiş, dolayısıyla bu seçenek de gerçekleşmemiştir. 28 Mart 1973’te görev süresi dolan Cumhurbaşkanı Sunay yeni cumhurbaşkanı seçilene kadar koltuğunu adaylıktan çekilen AP’li Senato Başkanı Tekin Arıburun’a bırakarak görevinden ayrılmıştır. Öte yandan seçeneklerin hiçbirinin gerçekleşmediği bu süreçte cumhurbaşkanlığı adaylığı için Naim Talü, Sebahattin Özbek ve Fahri Korutürk ismi gündeme gelmiş en sonunda AP ve CHP liderleri Korutürk ismi üzerinde uzlaşmışlardır (Cumhuriyet,28.3.1973). Ancak her ne kadar AP ve CHP liderleri Korutürk ismi üzerinde uzlaşsalar da Korutürk AP, CHP ve CGP’nin ortak önergeyle kendisini cumhurbaşkanlığına aday göstermesini ve ilk turda seçilmesini şart koşmuş aksi takdirde ikinci turda adaylıktan çekileceğini taraflara bildirmiştir (Tokatlı,2000). Nihayet AP, CHP ve CGP’nin ortak önergesiyle cumhurbaşkanlığına aday gösterilen Fahri Korutürk 6 Nisan 1973 tarihinde mecliste yapılan 15. tur oylamada 557 üyenin 365’inin oyunu alarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 6.


Cumhurbaşkanı seçilmiştir (Coşkun, 1995; Arcayürek, 2007). 13 Marttan 6 Nisana kadar geçen 25 günlük sancılı sürecin sonunda Korutürk’ün cumhurbaşkanı seçilmesini Gevgili, Batı Avrupa Ülkeleri’nin Türkiye’ye dönük baskıya dayalı rejimi yumuşatma yönündeki taleplerine, toplumun farklı kesimlerinde görülen demokratik hak ve özgürlük isteklerine ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’un Genelkurmay Başkanı seçilememesi üzerine küskün duruma geçmesine bağlarken (Gevgili,1981) Ahmad ise, Korutürk’ün asker kökenli olmasına ve ayrıca askerlerin onun politikacıların etkisinde kalmayacağına inanmalarına bağlamıştır (Ahmad,2010).

Bize göre ise, bütün bu süreçte “meclisin üstünlüğü” kavramını öne çıkararak
Çankaya Köşkü’ne Gürler’in şahsında üçüncü defa bir genelkurmay başkanının
oturmamasını sağlayan Demirel ve Ecevit ikilisi sürecin sonunda parlamento
içerisinden bir ismi bu makama taşıyamayarak Fahri Korutürk’ün şahsında askerî
vesayetin devamına hizmet etmişlerdir.

5) 14 Ekim 1973 Genel Seçimleri


Yoğun geçen kampanya dönemi sonrası Türk seçmeni 12 Mart dönemini bitirecek oylarını kullanmak için 14 Ekim 1973’te sandık başına gitmiştir. Seçimlere Adalet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Millet Partisi, Millî Selamet Partisi, Türkiye Birlik Partisi ve Demokrat Parti olmak üzere sekiz parti katılmıştır (Milliyet,15.10.1973).


14 Ekim 1973 seçimlerin sürprizini beklenilenin aksine CHP yapmış ve seçimden
zaferle çıkmıştır. CHP % 33,3 oy alarak 185 milletvekilliği kazanırken, 1969
seçimlerinin galibi AP ise % 29,8 oy alarak 149 milletvekilliği kazanmıştır. AP’nin
1969 seçimlerine göre kaybettiği yaklaşık % 20 oy iki yeni aktör olan MSP ve
Demokrat Parti’ye hemen hemen dengeli bir şekilde gitmiş ve yeni aktörlerden MSP % 11,8 oy ile 48 milletvekilliği Demokratik Parti ise % 11,9 oy ile 45 milletvekilliği kazanarak AP/Demirel’e büyük bir darbe vurmuşlardır. Muhtıra döneminin hükümetlerinde yer alan CGP ise % 5,3 oy ile 13 milletvekilliği, MHP % 3,4 oy ile 3 milletvekilliği ve bir mezhebin sözcüsü durumunda olan TBP ise % 1,1 oy ile 1 milletvekilliği kazanmıştır (Tuncer,2002).


Öte yandan muhtıra döneminin arkasından yapılan 14 Ekim 1973 seçimlerinin birinci sürprizi CHP’nin % 33,3 oy ve 185 milletvekili ile seçimlerden birinci parti olarak çıkması olmuşken ikinci sürprizi ise hiçbir partinin tek başına hükümet kuramaması ve seçmenin siyasi partileri koalisyon kurmak zorunda bırakmış olmasıdır. Ancak işler hiç hesaplandığı gibi gitmeyecek ve CHP-AP ile AP-Demokratik Parti ile hükümet kuramayacak ve ülke seçimlerden sonra yaklaşık yüz gün hükümet buhranı yaşayacaktır. Bu dönemde ilginç bir şekilde temel görevi ülkeyi sağlıklı bir şekilde 14 Ekim 1973 seçimlerine götürmek olan Talü Hükümeti bu yüz günlük süreçte yeni hükümet kurulamadığı için görevine devam etmek zorunda kalmıştır.


Cumhurbaşkanı Korutürk ilk olarak CHP lideri Ecevit’i hükümet kurmakla
görevlendirmiş. CHP lideri Ecevit AP lideri Demirel’e CHP, AP, CGP ve Demokratik Parti’nin dahil olacağı bir koalisyon hükümeti önerisiyle gitmiş ancak bu teklif Demirel’in istememesi nedeniyle gerçekleşmemiştir. İkinci olarak Ecevit, MSP’ye koalisyon teklifiyle gitmiş ancak bu teklifte MSP’nin Aralık 1973’te gerçekleşecek mahalli seçimlerin ertelenmesini ön şart olarak sunmasından dolayı gerçekleşmemiş ve Ecevit görevi Korutürk’e iade etmiştir (Çavdar,2013). Bunun üzerine Korutürk AP lideri Demirel’i hükümet kurmakla görevlendirmiş, Demirel’in, AP, MSP ve Demokratik Parti’li koalisyon girişimi Demokratik Parti’nin Demirel’i istememesi nedeniyle hayata geçememiş ve Demirel de kısa süre sonra görevi Korutürk’e iade etmiştir.


Bu gelişme üzerine Cumhurbaşkanı Korutürk ilginç bir şekilde Başbakan Talu’ya
hükümet kurma görevi vermiştir. Talu ise, CHP’yi dışarda bırakarak AP, CGP ve
Demokratik Partili bir koalisyon teklifiyle söz konusu partilere gitmiş ancak bu teklif de Demirel’in sıcak bakmaması sonucu uygulanamamış ve Talu da görevi iade etmiştir. Hükümet buhranının sürdüğü ortamda 9 Aralık 1973 tarihinde mahalli seçimler yapılmış ve CHP bu seçimlerden de zaferle çıkmıştır. CHP’ye İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana başta olmak üzere ciddi sayıda belediye başkanlığı getiren sonuçlar Ecevit’e başbakanlık yolunu da açmış ve Ecevit’in girişimiyle başlayan MSP ile koalisyon kurma çabası sonunda 37. Cumhuriyet hükümetinin kurulmasıyla sonlanmıştır.Nihayet CHP- MSP koalisyon hükümetinin kurulması ve 7 Şubat 1974 tarihinde güvenoyu almasıyla 12 Mart Dönemi resmen bitecek ancak 1973 ve 1977 seçimlerinin doğurduğu sonuçlar ve bu süreçte yaşanan siyasi, sosyal ve ekonomik buhran 12 Eylül 1980’in sebeplerini oluşturacak ve askerler bu tarihte bir kez daha ülke yönetimine el koyarak tüm siyasi partileri kapatacak, siyasileri yargılattırarak mahkumiyet cezaları verecek, uzun yıllar ciddi sayıda Türk insanını seçme ve seçilme hakkından mahrum edecek ve ülkenin gelecek yaklaşık otuz yılını esir alacak askerî vesayet kurumlarını kuracaktır.

SONUÇ


1950-1960 yılları arasında ülkeyi tek başına yöneten Demokrat Parti’nin izlediği
siyasi, sosyal ve ekonomik politikalar ülkede 27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleşen emir komuta zinciri dışındaki ilk askerî müdahalenin temel sebepleri olmuştur.
Ancak bu müdahale ülkenin tarihindeki ilk ve son müdahale olmamış aksine gelecek on yıllarda tekrarlanacak filmin ilk bölümünü oluşturmuştur. Nitekim benzer gerekçelerle askerler 12 Mart 1971’de ve 12 Eylül 1980’de sivil siyasi hayata müdahale ederek devlet ve millet hayatında askerî vesayeti devam ettirmiştir. 27

Mayıs 1960’tan 12 Mart 1971’e kadar geçen süreçte ülkenin yaşadığı siyasi, sosyal ve ekonomik süreç Mart 1971’de emir-komuta zinciri dışında bir Marksist darbe tehlikesi oluşturmuş ancak Yüksek Komuta Heyeti 27 Mayıs 1960’tan çıkardığı dersle emir-komuta zinciri içerisinde bir darbeyle girişimin yönünü değiştirmiştir. 12 Mart 1971 tarihinde askerler ülkenin içinde bulunduğu siyasi, sosyal ve ekonomik buhran hâlinden sorumlu tuttukları Demirel Hükümeti’ni istifa ettirmişler ve yaklaşık iki buçuk yıl sürecek “Ara Rejim Dönemi”ni başlatmışlardır. Bu dönem askerlerin doğrudan iktidara el koymadığı ve parlamentoyu kapatmadığı fakat ülkeyi partilerüstü hükümetlerle yönetmeye çalıştığı bir dönemdir. Nitekim bu dönemde halkın iradesine inanmayan sivil askerî kliklerin iş birliği ile ikisi eski CHP’li Nihat Erim, birisi CGP’li Ferit Melen ve bir diğeri de Kontenjan Senatörü Naim Talû tarafından dört ayrı hükümet kurulmuştur. Bu dönemde ülkede siyasi, sosyal ve ekonomik reformları gerçekleştireceği hayaline kapılan bu hükümetlerin yaşam süresi ortalama sekizer ay olmuştur. Öte yandan bu dönemde muhtıranın iktidardan uzaklaştırdığı AP’nin dışında bütün siyasi aktörler muhtırayı olumlu bulurken muhtıranın getirdiği partiler üstü hükümetlere karşı farklı tepkiler geliştirmişlerdir.

Örneğin; AP, CHP ve CGP partilerüstü hükümetlere üye verirken bu hükumetler in siyasi sorumluluklarına katılmamışlar, bu ise dönemdeki hükümetlerin başarısını etkileyen en önemli sebeplerden birisi olmuştur. Yine bu dönemde muhtıranın ve getirdiği partilerüstü hükümetlerin başarısını etkileyen bir başka faktör askerlerin bu işe plan/program geliştirmeden hazırlıksız girişmiş olmaları dır. Bunlara ek olarak radikal reformcular ve reform karşıtlarının bir arada bulunduğu bünyesel zayıflıklar partilerüstü hükümetlerin başarısını etkilemiştir.

Bütün bu faktörlerin birleşimi ise 12 Mart mantığının uygulayıcısı durumunda
bulunan partilerüstü hükümetlerin ülkede süreç içerisinde başarmayı hedeflediği
ekonomik dönüşümün doğmaması sonucunu ortaya çıkarmıştır. Bütün bu
olumsuzluklara rağmen bu dönemde yaklaşık otuz ay boyunca uygulanan
sıkıyönetim uygulaması ile ülkenin siyasi ve sosyal hayatını tehdit eden marjinal sol hareketler kontrol altına alınarak ülkede huzur ve güven ortamı sağlanmıştır.
Öte yandan 1973 yılı başıyla birlikte yeni cumhurbaşkanının seçilecek olması bu
dönemde bu makama gelecek kişinin sivil mi asker mi olacağı sorununu ortaya
çıkarmıştır. Askerler muhtırada imzası olan Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler’i bu makama çıkararak muhtıra dönemini uzatmaya çalışırken AP lideri Demirel ile CHP lideri Ecevit ise Gürler’i bu makama getirmeyerek muhtıra dönemini bitirmeye çalışmışlardır. 
Sonuçta AP ve CHP liderleri Gürler’in cumhurbaşkanlığına gelmesini
engellemişseler de aslında bu süreci gerçek anlamda yönetememişler ve eski bir
asker olan Fahri Korutürk’ün Çankaya Köşkü’ne çıkmasını sağlamışlardır.

Bu anlamda Korutürk’ün cumhurbaşkanlığı makamına gelmesi muhtıra ile ortaya
çıkan ara rejim dönemini bitirmemiş, bu dönemde ülkede gerçek anlamda askerî
vesayetin kırılması 14 Ekim 1973 seçimleriyle olmuş ancak seçim sonuçlarının siyasi yelpazenin sağında ortay çıkardığı dağınıklık ve özellikle AP ile onun içinden çıkan Demokratik Parti’nin içine düştüğü kısır çekişme uzun süreli hükümet bunalımları, Kıbrıs sorununa bağlı olarak dış politikada karşılaşılan sorunlar ülkede siyasi, sosyal ve ekonomik sorunları derinleştirmiş nihayetinde bu da askerîn 12 Eylül 1980’de yeniden siyasete müdahalesini ve gelecek yaklaşık otuz yılı şekillendirmiştir.


KAYNAKLAR

KİTAPLAR

Ahmad, F., Bir Kimlik Peşinde Türkiye, (Çev. S. Cem Karadeli), İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2010,s.166.
---------, F., Demokrasi Sürecinde Türkiye (1945-1980), (Türkçeleştiren: A. Fethi), İstanbul, Hil Yayınları, 2010,s.383.
Alatlı, E., Müdahale, İstanbul, Alfa Yayınları, 2002,s.23.
Altuğ, K.,12 Mart ve Nihat Erim Olayı, Ankara, Yedigün Yayınları,1973, s.216.
Arcayürek, C., Çankaya: Gelenler Gidenler, İstanbul, Detay Yayınevi, 2007, s.181.
------------,, C., Çankaya’ya Giden Yol (1971-1973), Ankara, Bilgi Yayınevi, 1985,s.272.
------------,, C., Demirel Dönemi 12 Mart Darbesi (1965-1971), Ankara, Bilgi Yayınevi, 1985, s.366.
------------,C., Darbeler ve Gizli Servisler, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1989, s.106-107.
Aslan, A., Türkiye’de Üniversite ve Siyaset, İstanbul, Paraf Yayınları, 2011, s. 437.
Ata, K., Türkiye Birlik Partisi (1966-1980), Ankara, Kelime Yayınevi, 2007, s.66.
Bakır, G., “Cumhuriyetçi Güven Partisi” İçinde İttihat ve Terakki’den Günümüze
Siyasal Partiler (Edit.Turgay Uzun), Ankara, Orion Kitabevi, 2010, s.284.
Bilgiç, T. Ünlü,” İç ve Dış Politikada Çeşitlilik: 1965-1971” İçinde İç ve Dış
Gelişmelerle Türkiye’nin Demokrasi Tarihi (1946-2012), (Edit, T. Ünlü Bilgiç ve Cihat Göktepe), İstanbul, Ufuk Yayınları, 2014,s.159.
Birand, M. Ali, C. Dündar, B. Çaplı, 12 Mart: İhtilalin Pençesinde Demokrasi, Ankara, İmge Kitabevi, 2008, s.231.
Bulut, S., Muhtıra Sonrası Demokratikleşme Hareketlerine Örnek Model Olarak 1973
Genel Seçimleri, Ankara, Berikan Yayınevi,2010,s.81.
Cem, İ., Tarih Açısından 12 Mart Nedenleri Yapısı Sonuçları, İstanbul, Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, 2009, s.371.
Cılızoğlu, T., “Çağlayangil’in Anıları”, Ankara, Bilgi Yayınevi, 2007,s.204.
Coşkun, S., Türkiye’de Politika: 1920-1995, İstanbul, Cem Yayınevi, 1995, s.31.
Çağrı, E., “ABD ve NATO’yla ilişkiler” içinde Türk Dış Politikası, (1919-1980), (Edit. Baskın Oran), İstanbul, İletişim Yayınları, 2002, s.681-715.
Çavdar, T., Türkiye’nin Demokrasi Tarihi 1950’den Günümüze, Ankara, İmge
Kitabevi, 2013,s. 247.
Demirel, T., Adalet Partisi İdeolojisi ve Politika, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004, s.56-58.
Fedayi, C., “Türkiye’nin Siyasal ve Sosyal Kaos Dönemi (1971-1980) içinde
Osmanlı’dan İkibinli Yıllara Türkiye’nin Politik Tarihi (Edit. Adem Çaylak vd.),
Ankara,Savaş Yayınevi 2012, s.493.
Gevgili, A., Türkiye’de 1971 Rejimi, İstanbul, Milliyet Yayınları, 1973, s.236.
----------, A., Yükseliş ve Düşüş, İstanbul, Altın Kitaplar Yayınevi, 1981, s.566.
Güleçyüz, K., Süleyman Demirel, İslam Demokrasi Laiklik, İstanbul, Yeni Asya
Neşriyat, 2015, s.297.
Hale, W., 1789’dan Günümüze Türkiye’de Ordu ve Siyaset, İstanbul, Hil Yayınları, (Türkçesi: Ahmet Fethi), 1996, s.178.
Hristidis, Ş. Kılıç ve Ersel Ergüz, İsmail Hakkı Birler’in Anılarında CHP’li Yıllar
(1946-1992), İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2010, s.221.
Kongar, E., 2000’li Yıllarda Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2000, s. 174.
Karpat, H. Kemal, Kısa Türkiye Tarihi, (1800-2012), (Yay. Haz: Güneş Ayas),
İstanbul, Timaş Yayınları, 2012, s.203.
--------, ------------, Türk Siyasi Tarihi, (Çev. Ceren Elitez), İstanbul, Timaş Yayınları, 2012, s.296.
Kayalı, K., Ordu ve Siyaset, İstanbul, İletişim Yayınları, 2012,s.167.
Kayra, C., 38 Kuşağı, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2006, s.305.
Kili, S., 1960-1975 Döneminde Cumhuriyet Halk Partisinde Gelişmeler, İstanbul,
Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 1976, s.344.
Landau, J. M., Türkiye’de Aşırı Akımlar- 1960 Sonrası Sosyal ve Siyasal Çekişmeler, Ankara, Turhan Kitabevi, 1978, s.69.
Mütercimler,E.,Komplo Teorileri 4-İsyanlar,Darbeler,İhtilaller,Istanbul,Asi
Kitap,2016,s.137-158
Özbudun, E., Çağdaş Türk Politikası: Demokratik Pekişmenin Önündeki Engeller,
İstanbul, Doğan Kitap, 2007,s.30.
Özdemir, H., “Siyasal Tarih (1960-1980) içinde Çağdaş Türkiye (1908-1980),
(Yay.Yönet. Sina Akşin), İstanbul, Cem Yayınevi, 1989,s.234.
Soysal, M., 100 Soruda Anayasanın Anlamı, İstanbul, Gerçek Yayınevi, 1997, s.77.
Soysüren, A. Haydar, 12 Mart Döneminde Nihat Erim Hükümetleri, Ankara, Atam
Yay., 2014,s.188.
Suavi, A., ve Yüksel, T., 1960’tan Günümüze Türkiye Tarihi, İstanbul, İletişim
Yayınları, 2014, s.220.
Sunay, C., Türk Siyasetinde Sivil Asker İlişkileri, Ankara, Orion Kitabevi, 2010,s.178.
Tanör, B., İki Anayasa 1961, 1982, İstanbul, Beta Yayınları, 1991,s.25-27.
Tokatlı, O., Kaybolan Yılar 1961/1973, İstanbul, Doğan Kitap, 2000, s.463.
Toker, M.,İsmet Paşa’nın Son Yılları (1965-1973), Ankara, Bilgi Yayınevi, 1973,s.233.
Tuncer,E.,Osmanlı’dan Günümüze Seçimler(1877-1999),Ankara,Tesav
Yayınları,2002,s.327.
Ünsal, A., Umuttan Yalnızlığa Türkiye İşçi Partisi (1961-1971), İstanbul, Tarih Vakfı
Yurt Yayınları, 2002,s.183.
Üskül, Z., Siyaset ve Asker Cumhuriyet Döneminde Sıkıyönetim Uygulamaları,
Ankara, İmge Yayınevi, 1997, s. 192-197.
15-16 ARALIK 2016 ULUSLARARASI DEMOKRASİ SEMPOZYUMU DARBELER ve TEPKİLER
Yalansız, N., Türkiye’de Koalisyon Hükümetleri (1961-2002), İstanbul, Büke
Kitapları, 2006,s.67-73.
Yetkin, Ç., Türkiye’de Askerî Darbeler ve Amerika, Ankara, Ümit Yayınları,
1995,s.157 .

DERGİLER

Millet Meclis Tutanak Dergisi

GAZETELER
Cumhuriyet
Milliyet
Resmi Gazete

***