ismet inönü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ismet inönü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Mayıs 2020 Cumartesi

DEVLET, DEVLET OLMAKTAN ÇIKTI

DEVLET, DEVLET OLMAKTAN ÇIKTI


Devlet Çingene Çadırına Döndü.
Çık işin içinden çıkabilirsen.

10 Kasım 1938, Atatürk' yapılan bir emperyalist darbeydi. 
Geniş bilgi için " Sola açılan haçlı seferi ve cumhuriyet tarihimiz "
 https://keykubat.blogspot.com/  dan okuyunuz.


12 Mayıs 1939 Atatürk'ün " Asla yapmayın" dediği ilk İMF tarzı borçlanma anlaşması olan Ingiltere Türkiye Kredi Anlaşmasını Ismet Inönü imzaladı. Bin yıllık Kutsal Ittifak Haçlı Anlaşması gereğince Abd, Fransa, Almanya ve öteki batılı devletlerce anlaşma tekrar edildi.
Döndük Kanuni sonrası elden çıkan Akdeniz hâkimiyetimiz ile imzaladığımız teslimiyetler çağına.

1943'de Kahire ve Adana Yenice Tren istasyonu vagonunda Churchill tarafindan Ismet paşaya verilen talimatların, 1946'da Abd'nin süper güç olarak çıkması üzerine önce eğitim baltalandı, Ismet Inönü +Menderes+C.Bayar arasında,CHP'nin iktidara oynamayacağına dair Pembe Köşk Muvazaasi (Şikesi) anlaşması imzalandı.

1946'da Şeriat devleti hazırlıkları başladı,  1947'de Nato müracaatı yapıldı.

1950'de anlaşma sonucu Amerikancı DP iktidar edildi. Kırımçak  Tatar Yahudisi, 
asker kaçağı A.Menderes bütün devlet yapısını tasfiye etti, kendine bağladı.

1952'de Amerikan emperyalizmine karşı savaşan, 1890'da ilk Turancılık 
derneklerini kurmuş, sosyalist Kore Tunguz Türklerini öldürsün diye Amerikan 
orduları komutasında savaşmaları için taburlar dolusu Türk çocukları, 
Kore topraklarına Türkleri öldürmeye gönderildi.


1956'da, Adnan Menderes'in ülkemizi kalkındıracağından korkan Rockefeller, 
Abd senatosuna Turkiye'ye nakdi yardımın kesilip, ayni yardım yapılmasını 
önerdi.
Menderesin hayalleri güme gitti.

1958'e kadar başvurular sonuçsuz kaldı, sadece Almanya'ya verilen 178 milyon nakdi askeri yardım bize yönlendirildi.

Menderesin projelerinin yatması demek olan bu yardım, onu SSCB ye yöneltti.

1961 yazına randevu verildi.

Bunu ihanet sayan Abd, sekiz yıl harp akademisinde eğitip yolladığı Kıbrıs Ermenisi Alpaslan Türkeş' e darbe yaptırdı.
Darbe ücretini Türkeş tankları Abd elçiliğine dayayarak istedi.
A.Menderes Sscb' den aldığı randevu tarihinde idam edildi.
Geçiçi darbe hükümeti kuruldu.
Menderes ile diyanetin teslim edildiği Bitlis Yezidi Süryani Saidi Kürdi öldü.
Müslümanları Hıristiyanlaştırma projesi Nurculuk başsız kaldı.

1962-65 tek başına Ismet Inönü hükümeti kuruldu.
1962'de Nato, Turkiyeyi SSCB tehdidine karşı savunulacak 1.derece ülke olmaktan çıkardı.
Ismet paşanın itirazları kaale alınmadı.
Ismet paşa, Abdi Ipekci'ye Üsler Raporu hazırlattı.


Abd Kıbrısta Türk soykırımı başlattı.
Ismet paşa, üniversitelerde anti Amerikancı Sol örgütleri destekledi.
1964 Johnson mektubu krizi başladı.
1965 de Inönü Koalisyona mecbur edildi.

1967 de Çoban Sülü iktidar edildi.
Mhp kuruldu.
Işıkçı F.Gulen Nurculuğun başına getirildi.
Orduya Nurcular dolduruldu.


1967'den beri Feto siyaseti belirlemeye başladı. 
Antiemperyalist solu destekleyen Ismet Inönü günah çıkaramadan CHP den 
1971 muhtırası ile alındı, Abd Eğittiği B. Ecevit'i yerine getirdi. 

1974'de aslen Hataylı  Hristiyan aileden gelen N.Erbakan ile, Merzifonlu Ermeni aileden gelen B.Ecevit koalisyonu kuruldu. Türkiye Abd isteğiyle Kıbrıs ve Sag-Sol çatışmaları batağına itildi.

Bütün sağ partiler Feto Nurcu/Işıkçılarin ordu, siyaset, basın, bürokrasideki memurları  tarafından yönetildi. 
Abd, Almanya olayları körükleyecek ajanlarını gönderdi. 


Perincek'in 1967 de Almanyada eğitimini tamamlayıp gelip TIP i bölmesiyle sol, Kürt Soluna kaydırıldı. Böylece 1970-80 arası sağcıların prim yapması sağlandı. 
Binlerce insanımızı kaybettik.

Olaylara müdahele edin denilen Nato ordusu TSK,"şartlar olgunlaşmadı" dedi, günde 20'den fazla gencimiz öldürüldü. 
Bunları başlatanlar ordu ve istihbaratçılar oldu.

Şartlar olgunlaştı, 12 Eylül 1980 geçesi saat 00;00 da ordu darbe yaptı, olaylar bıçak gibi kesildi.

Devlet iki üç Gregoryen Ermeni devşirmesi, Feto, Evren ve Özal'a teslim edildi. 
1983de sivil idareye geçildi. Darbeden 5 ay önce Suriyeye kaçırılan Urfa Ermenisi Apoya PKK 1984de kurduruldu. Devlet hoşgörüsü ile büyütüldü. Silâh baronları ve yerli memurları zengin oldu. 
50 bin insanımızı kaybettik.


2002 sonrası Akp ile, Islam dünyasının Haçlı işgalinde kullanılmak için PKK ordu haline getirildi, Babil Talmuduna bağlı Yahudi Barzaniler, Talabaniler devlet sahibi edildi. Talabani gruptan "Ben enternasyonslistim" dedi ayrıldı, Irak vatanseverlerine katıldı.
Araplar tezgahı uyanır da, onlar da batı ile benzer proje yapar, Türkiye işgal edilirse bizi kazırlar korkusu ile, Feto proje sahibi olarak suçlu olan edildi ve tasfiyesine gidildi.
Bütün Araplar, Yahudiler, Aramiler, Erdoğan'in Anadolu Yunan ve Israil idaresinde Bizans kuracağını biliyordu zaten. Osmanlı ve Bop çöktü.

Darbe, Erdoğan'in iktidarını korumak için Abd, AB'den Almanya, Fransa, Ingiltere destekli yapıldı.
Tayyip Erdoğan 18 yılda yoruldu, bir kaç kez, "devri sabık yaratılmazsa" çekilebileceğini ima etti. Ancak dışarıdaki işlenilen suçlar ürküttü.

Erdoğan aşırı prestij kaybetti, istese de gidemiyor. Bu yüzden darbelere ihtiyacı var. Orada kalması da devletin sonu ve iç savaş olacak. 
Verdikleri sözleri, ikili anlaşmaları var. 

Geçmişte Akp kapatma davalarında yeterli deliller zaten verildi. Ama, devletin Nato işgalinden korkulduğu için iktidarda kalması istenildi. Sanki onu tayin eden Abd+Ab+Derin Nato değilmiş gibi.

Bütün ihanet projeleri ordu imzalıdır ama ordu mensuplarının da dünya siyasetinin durum tespitini yapamadıklarını gördük.

ABD, kendi ülkesinde bile siyasetçiyi de ordu komutanını da en salağından seçer.
 

Bizde de en salak askerden genelkurmay başkanı, en salak vatandaştan cumhurbaşkanı seçtiği gibi. Bir de bunları o devletin tarih boyunca vatan haini olanlarından seçer.
 

Nereden mı biliyorum?
1989'dan 1990 Haziranına kadar 4 kez bana da teklif ettiler de ondan.



Devleti yönetenler de Şiva dini mezhebi Sabilik temelli dinlere inanan Çingeneler veya o kültlere bağlılar tarafından yönetildiği için doğal olarak çingene çadırına döndü.

Birbirine düşmanlık beslediği için, emperyalizme hizmet eden işbirlikçi dini ve etnik ihanet örgütü olmak yerine;
Bastığı toprağa, ülkesine, bağımsızlığına, özgürlüğüne sahip çıkan Tek Millet olsak kötü mü olur?
Takdir sizindir.


Alaeddin Yavuz

13 Şubat 2019 Çarşamba

12 MART MUHTIRASI VE PARTİLER ÜSTÜ HÜKUMETLER BÖLÜM 4

12 MART MUHTIRASI VE PARTİLER ÜSTÜ HÜKUMETLER BÖLÜM 4




Öte yandan 1961 Anayasası’na göre cumhurbaşkanı meclis ve senato ortak
oturumunda seçiliyor seçilebilmek için adayların ilk turda 423, sonrakilerde ise 318 oy alması gerekiyordu. Ancak 13 Mart 1973 tarihinde mecliste gerçekleşen dört turun sonucunda hiçbir aday yeterli oyu alamamış ve seçim sonuçsuz kalmıştı. 
Bu sonuçlar üzerine ilk olarak Gürler ardından da Arıburun cumhurbaşkanlığı adaylığından çekilmişler Demokratik Parti Genel Başkanı Ferruh Bozbeyli ise sürecin sonuna kadar aday olduğunu kamuoyuna duyurmuştur.
Bu gelişme üzerine AP ve CHP liderleri Cumhurbaşkanı Sunay’ın görev süresini
uzatma konusunda anlaşmışlar ancak ilgili anayasa değişikliği 22 Mart 1973’te Millet Meclisi’nde ilginç bir şekilde bir oy farkla reddedilmiş (Milliyet,23.3.1973) aynı şekilde 25 Mart 1973’te senatoda yapılan oylamada İnönü’nün tarihî çıkışıyla açık farkla reddedilmiştir. İnönü’nün senatoda “Bunu yapmayınız, bu ona iyilik değildir.


Vazifesini bırakmasını bilirse şerefli bir iş yapmış olur” (Cumhuriyet, 1973)
şeklindeki tarihî çıkışı Sunay’ın ve onun görev süresini uzatmak isteyenlerin
hayallerini bitirmiştir.
Bu şekilde Sunay’ın görev süresini uzatmayı başaramayan Demirel ve Ecevit ikilisi CGP lideri Feyzioğlu’nu da ikna ederek Anayasa Mahkemesi Başkanı Muhittin Taylan ismini kontenjan senatörü seçmesi için Cumhurbaşkanı Sunay’ın önüne getirmişler ancak Sunay görev süresinin dolacağını söyleyerek bu isteği geri çevirmiş, dolayısıyla bu seçenek de gerçekleşmemiştir. 28 Mart 1973’te görev süresi dolan Cumhurbaşkanı Sunay yeni cumhurbaşkanı seçilene kadar koltuğunu adaylıktan çekilen AP’li Senato Başkanı Tekin Arıburun’a bırakarak görevinden ayrılmıştır. Öte yandan seçeneklerin hiçbirinin gerçekleşmediği bu süreçte cumhurbaşkanlığı adaylığı için Naim Talü, Sebahattin Özbek ve Fahri Korutürk ismi gündeme gelmiş en sonunda AP ve CHP liderleri Korutürk ismi üzerinde uzlaşmışlardır (Cumhuriyet,28.3.1973). Ancak her ne kadar AP ve CHP liderleri Korutürk ismi üzerinde uzlaşsalar da Korutürk AP, CHP ve CGP’nin ortak önergeyle kendisini cumhurbaşkanlığına aday göstermesini ve ilk turda seçilmesini şart koşmuş aksi takdirde ikinci turda adaylıktan çekileceğini taraflara bildirmiştir (Tokatlı,2000). Nihayet AP, CHP ve CGP’nin ortak önergesiyle cumhurbaşkanlığına aday gösterilen Fahri Korutürk 6 Nisan 1973 tarihinde mecliste yapılan 15. tur oylamada 557 üyenin 365’inin oyunu alarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 6.


Cumhurbaşkanı seçilmiştir (Coşkun, 1995; Arcayürek, 2007). 13 Marttan 6 Nisana kadar geçen 25 günlük sancılı sürecin sonunda Korutürk’ün cumhurbaşkanı seçilmesini Gevgili, Batı Avrupa Ülkeleri’nin Türkiye’ye dönük baskıya dayalı rejimi yumuşatma yönündeki taleplerine, toplumun farklı kesimlerinde görülen demokratik hak ve özgürlük isteklerine ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’un Genelkurmay Başkanı seçilememesi üzerine küskün duruma geçmesine bağlarken (Gevgili,1981) Ahmad ise, Korutürk’ün asker kökenli olmasına ve ayrıca askerlerin onun politikacıların etkisinde kalmayacağına inanmalarına bağlamıştır (Ahmad,2010).

Bize göre ise, bütün bu süreçte “meclisin üstünlüğü” kavramını öne çıkararak
Çankaya Köşkü’ne Gürler’in şahsında üçüncü defa bir genelkurmay başkanının
oturmamasını sağlayan Demirel ve Ecevit ikilisi sürecin sonunda parlamento
içerisinden bir ismi bu makama taşıyamayarak Fahri Korutürk’ün şahsında askerî
vesayetin devamına hizmet etmişlerdir.

5) 14 Ekim 1973 Genel Seçimleri


Yoğun geçen kampanya dönemi sonrası Türk seçmeni 12 Mart dönemini bitirecek oylarını kullanmak için 14 Ekim 1973’te sandık başına gitmiştir. Seçimlere Adalet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Millet Partisi, Millî Selamet Partisi, Türkiye Birlik Partisi ve Demokrat Parti olmak üzere sekiz parti katılmıştır (Milliyet,15.10.1973).


14 Ekim 1973 seçimlerin sürprizini beklenilenin aksine CHP yapmış ve seçimden
zaferle çıkmıştır. CHP % 33,3 oy alarak 185 milletvekilliği kazanırken, 1969
seçimlerinin galibi AP ise % 29,8 oy alarak 149 milletvekilliği kazanmıştır. AP’nin
1969 seçimlerine göre kaybettiği yaklaşık % 20 oy iki yeni aktör olan MSP ve
Demokrat Parti’ye hemen hemen dengeli bir şekilde gitmiş ve yeni aktörlerden MSP % 11,8 oy ile 48 milletvekilliği Demokratik Parti ise % 11,9 oy ile 45 milletvekilliği kazanarak AP/Demirel’e büyük bir darbe vurmuşlardır. Muhtıra döneminin hükümetlerinde yer alan CGP ise % 5,3 oy ile 13 milletvekilliği, MHP % 3,4 oy ile 3 milletvekilliği ve bir mezhebin sözcüsü durumunda olan TBP ise % 1,1 oy ile 1 milletvekilliği kazanmıştır (Tuncer,2002).


Öte yandan muhtıra döneminin arkasından yapılan 14 Ekim 1973 seçimlerinin birinci sürprizi CHP’nin % 33,3 oy ve 185 milletvekili ile seçimlerden birinci parti olarak çıkması olmuşken ikinci sürprizi ise hiçbir partinin tek başına hükümet kuramaması ve seçmenin siyasi partileri koalisyon kurmak zorunda bırakmış olmasıdır. Ancak işler hiç hesaplandığı gibi gitmeyecek ve CHP-AP ile AP-Demokratik Parti ile hükümet kuramayacak ve ülke seçimlerden sonra yaklaşık yüz gün hükümet buhranı yaşayacaktır. Bu dönemde ilginç bir şekilde temel görevi ülkeyi sağlıklı bir şekilde 14 Ekim 1973 seçimlerine götürmek olan Talü Hükümeti bu yüz günlük süreçte yeni hükümet kurulamadığı için görevine devam etmek zorunda kalmıştır.


Cumhurbaşkanı Korutürk ilk olarak CHP lideri Ecevit’i hükümet kurmakla
görevlendirmiş. CHP lideri Ecevit AP lideri Demirel’e CHP, AP, CGP ve Demokratik Parti’nin dahil olacağı bir koalisyon hükümeti önerisiyle gitmiş ancak bu teklif Demirel’in istememesi nedeniyle gerçekleşmemiştir. İkinci olarak Ecevit, MSP’ye koalisyon teklifiyle gitmiş ancak bu teklifte MSP’nin Aralık 1973’te gerçekleşecek mahalli seçimlerin ertelenmesini ön şart olarak sunmasından dolayı gerçekleşmemiş ve Ecevit görevi Korutürk’e iade etmiştir (Çavdar,2013). Bunun üzerine Korutürk AP lideri Demirel’i hükümet kurmakla görevlendirmiş, Demirel’in, AP, MSP ve Demokratik Parti’li koalisyon girişimi Demokratik Parti’nin Demirel’i istememesi nedeniyle hayata geçememiş ve Demirel de kısa süre sonra görevi Korutürk’e iade etmiştir.


Bu gelişme üzerine Cumhurbaşkanı Korutürk ilginç bir şekilde Başbakan Talu’ya
hükümet kurma görevi vermiştir. Talu ise, CHP’yi dışarda bırakarak AP, CGP ve
Demokratik Partili bir koalisyon teklifiyle söz konusu partilere gitmiş ancak bu teklif de Demirel’in sıcak bakmaması sonucu uygulanamamış ve Talu da görevi iade etmiştir. Hükümet buhranının sürdüğü ortamda 9 Aralık 1973 tarihinde mahalli seçimler yapılmış ve CHP bu seçimlerden de zaferle çıkmıştır. CHP’ye İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana başta olmak üzere ciddi sayıda belediye başkanlığı getiren sonuçlar Ecevit’e başbakanlık yolunu da açmış ve Ecevit’in girişimiyle başlayan MSP ile koalisyon kurma çabası sonunda 37. Cumhuriyet hükümetinin kurulmasıyla sonlanmıştır.Nihayet CHP- MSP koalisyon hükümetinin kurulması ve 7 Şubat 1974 tarihinde güvenoyu almasıyla 12 Mart Dönemi resmen bitecek ancak 1973 ve 1977 seçimlerinin doğurduğu sonuçlar ve bu süreçte yaşanan siyasi, sosyal ve ekonomik buhran 12 Eylül 1980’in sebeplerini oluşturacak ve askerler bu tarihte bir kez daha ülke yönetimine el koyarak tüm siyasi partileri kapatacak, siyasileri yargılattırarak mahkumiyet cezaları verecek, uzun yıllar ciddi sayıda Türk insanını seçme ve seçilme hakkından mahrum edecek ve ülkenin gelecek yaklaşık otuz yılını esir alacak askerî vesayet kurumlarını kuracaktır.

SONUÇ


1950-1960 yılları arasında ülkeyi tek başına yöneten Demokrat Parti’nin izlediği
siyasi, sosyal ve ekonomik politikalar ülkede 27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleşen emir komuta zinciri dışındaki ilk askerî müdahalenin temel sebepleri olmuştur.
Ancak bu müdahale ülkenin tarihindeki ilk ve son müdahale olmamış aksine gelecek on yıllarda tekrarlanacak filmin ilk bölümünü oluşturmuştur. Nitekim benzer gerekçelerle askerler 12 Mart 1971’de ve 12 Eylül 1980’de sivil siyasi hayata müdahale ederek devlet ve millet hayatında askerî vesayeti devam ettirmiştir. 27

Mayıs 1960’tan 12 Mart 1971’e kadar geçen süreçte ülkenin yaşadığı siyasi, sosyal ve ekonomik süreç Mart 1971’de emir-komuta zinciri dışında bir Marksist darbe tehlikesi oluşturmuş ancak Yüksek Komuta Heyeti 27 Mayıs 1960’tan çıkardığı dersle emir-komuta zinciri içerisinde bir darbeyle girişimin yönünü değiştirmiştir. 12 Mart 1971 tarihinde askerler ülkenin içinde bulunduğu siyasi, sosyal ve ekonomik buhran hâlinden sorumlu tuttukları Demirel Hükümeti’ni istifa ettirmişler ve yaklaşık iki buçuk yıl sürecek “Ara Rejim Dönemi”ni başlatmışlardır. Bu dönem askerlerin doğrudan iktidara el koymadığı ve parlamentoyu kapatmadığı fakat ülkeyi partilerüstü hükümetlerle yönetmeye çalıştığı bir dönemdir. Nitekim bu dönemde halkın iradesine inanmayan sivil askerî kliklerin iş birliği ile ikisi eski CHP’li Nihat Erim, birisi CGP’li Ferit Melen ve bir diğeri de Kontenjan Senatörü Naim Talû tarafından dört ayrı hükümet kurulmuştur. Bu dönemde ülkede siyasi, sosyal ve ekonomik reformları gerçekleştireceği hayaline kapılan bu hükümetlerin yaşam süresi ortalama sekizer ay olmuştur. Öte yandan bu dönemde muhtıranın iktidardan uzaklaştırdığı AP’nin dışında bütün siyasi aktörler muhtırayı olumlu bulurken muhtıranın getirdiği partiler üstü hükümetlere karşı farklı tepkiler geliştirmişlerdir.

Örneğin; AP, CHP ve CGP partilerüstü hükümetlere üye verirken bu hükumetler in siyasi sorumluluklarına katılmamışlar, bu ise dönemdeki hükümetlerin başarısını etkileyen en önemli sebeplerden birisi olmuştur. Yine bu dönemde muhtıranın ve getirdiği partilerüstü hükümetlerin başarısını etkileyen bir başka faktör askerlerin bu işe plan/program geliştirmeden hazırlıksız girişmiş olmaları dır. Bunlara ek olarak radikal reformcular ve reform karşıtlarının bir arada bulunduğu bünyesel zayıflıklar partilerüstü hükümetlerin başarısını etkilemiştir.

Bütün bu faktörlerin birleşimi ise 12 Mart mantığının uygulayıcısı durumunda
bulunan partilerüstü hükümetlerin ülkede süreç içerisinde başarmayı hedeflediği
ekonomik dönüşümün doğmaması sonucunu ortaya çıkarmıştır. Bütün bu
olumsuzluklara rağmen bu dönemde yaklaşık otuz ay boyunca uygulanan
sıkıyönetim uygulaması ile ülkenin siyasi ve sosyal hayatını tehdit eden marjinal sol hareketler kontrol altına alınarak ülkede huzur ve güven ortamı sağlanmıştır.
Öte yandan 1973 yılı başıyla birlikte yeni cumhurbaşkanının seçilecek olması bu
dönemde bu makama gelecek kişinin sivil mi asker mi olacağı sorununu ortaya
çıkarmıştır. Askerler muhtırada imzası olan Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler’i bu makama çıkararak muhtıra dönemini uzatmaya çalışırken AP lideri Demirel ile CHP lideri Ecevit ise Gürler’i bu makama getirmeyerek muhtıra dönemini bitirmeye çalışmışlardır. 
Sonuçta AP ve CHP liderleri Gürler’in cumhurbaşkanlığına gelmesini
engellemişseler de aslında bu süreci gerçek anlamda yönetememişler ve eski bir
asker olan Fahri Korutürk’ün Çankaya Köşkü’ne çıkmasını sağlamışlardır.

Bu anlamda Korutürk’ün cumhurbaşkanlığı makamına gelmesi muhtıra ile ortaya
çıkan ara rejim dönemini bitirmemiş, bu dönemde ülkede gerçek anlamda askerî
vesayetin kırılması 14 Ekim 1973 seçimleriyle olmuş ancak seçim sonuçlarının siyasi yelpazenin sağında ortay çıkardığı dağınıklık ve özellikle AP ile onun içinden çıkan Demokratik Parti’nin içine düştüğü kısır çekişme uzun süreli hükümet bunalımları, Kıbrıs sorununa bağlı olarak dış politikada karşılaşılan sorunlar ülkede siyasi, sosyal ve ekonomik sorunları derinleştirmiş nihayetinde bu da askerîn 12 Eylül 1980’de yeniden siyasete müdahalesini ve gelecek yaklaşık otuz yılı şekillendirmiştir.


KAYNAKLAR

KİTAPLAR

Ahmad, F., Bir Kimlik Peşinde Türkiye, (Çev. S. Cem Karadeli), İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2010,s.166.
---------, F., Demokrasi Sürecinde Türkiye (1945-1980), (Türkçeleştiren: A. Fethi), İstanbul, Hil Yayınları, 2010,s.383.
Alatlı, E., Müdahale, İstanbul, Alfa Yayınları, 2002,s.23.
Altuğ, K.,12 Mart ve Nihat Erim Olayı, Ankara, Yedigün Yayınları,1973, s.216.
Arcayürek, C., Çankaya: Gelenler Gidenler, İstanbul, Detay Yayınevi, 2007, s.181.
------------,, C., Çankaya’ya Giden Yol (1971-1973), Ankara, Bilgi Yayınevi, 1985,s.272.
------------,, C., Demirel Dönemi 12 Mart Darbesi (1965-1971), Ankara, Bilgi Yayınevi, 1985, s.366.
------------,C., Darbeler ve Gizli Servisler, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1989, s.106-107.
Aslan, A., Türkiye’de Üniversite ve Siyaset, İstanbul, Paraf Yayınları, 2011, s. 437.
Ata, K., Türkiye Birlik Partisi (1966-1980), Ankara, Kelime Yayınevi, 2007, s.66.
Bakır, G., “Cumhuriyetçi Güven Partisi” İçinde İttihat ve Terakki’den Günümüze
Siyasal Partiler (Edit.Turgay Uzun), Ankara, Orion Kitabevi, 2010, s.284.
Bilgiç, T. Ünlü,” İç ve Dış Politikada Çeşitlilik: 1965-1971” İçinde İç ve Dış
Gelişmelerle Türkiye’nin Demokrasi Tarihi (1946-2012), (Edit, T. Ünlü Bilgiç ve Cihat Göktepe), İstanbul, Ufuk Yayınları, 2014,s.159.
Birand, M. Ali, C. Dündar, B. Çaplı, 12 Mart: İhtilalin Pençesinde Demokrasi, Ankara, İmge Kitabevi, 2008, s.231.
Bulut, S., Muhtıra Sonrası Demokratikleşme Hareketlerine Örnek Model Olarak 1973
Genel Seçimleri, Ankara, Berikan Yayınevi,2010,s.81.
Cem, İ., Tarih Açısından 12 Mart Nedenleri Yapısı Sonuçları, İstanbul, Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, 2009, s.371.
Cılızoğlu, T., “Çağlayangil’in Anıları”, Ankara, Bilgi Yayınevi, 2007,s.204.
Coşkun, S., Türkiye’de Politika: 1920-1995, İstanbul, Cem Yayınevi, 1995, s.31.
Çağrı, E., “ABD ve NATO’yla ilişkiler” içinde Türk Dış Politikası, (1919-1980), (Edit. Baskın Oran), İstanbul, İletişim Yayınları, 2002, s.681-715.
Çavdar, T., Türkiye’nin Demokrasi Tarihi 1950’den Günümüze, Ankara, İmge
Kitabevi, 2013,s. 247.
Demirel, T., Adalet Partisi İdeolojisi ve Politika, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004, s.56-58.
Fedayi, C., “Türkiye’nin Siyasal ve Sosyal Kaos Dönemi (1971-1980) içinde
Osmanlı’dan İkibinli Yıllara Türkiye’nin Politik Tarihi (Edit. Adem Çaylak vd.),
Ankara,Savaş Yayınevi 2012, s.493.
Gevgili, A., Türkiye’de 1971 Rejimi, İstanbul, Milliyet Yayınları, 1973, s.236.
----------, A., Yükseliş ve Düşüş, İstanbul, Altın Kitaplar Yayınevi, 1981, s.566.
Güleçyüz, K., Süleyman Demirel, İslam Demokrasi Laiklik, İstanbul, Yeni Asya
Neşriyat, 2015, s.297.
Hale, W., 1789’dan Günümüze Türkiye’de Ordu ve Siyaset, İstanbul, Hil Yayınları, (Türkçesi: Ahmet Fethi), 1996, s.178.
Hristidis, Ş. Kılıç ve Ersel Ergüz, İsmail Hakkı Birler’in Anılarında CHP’li Yıllar
(1946-1992), İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2010, s.221.
Kongar, E., 2000’li Yıllarda Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2000, s. 174.
Karpat, H. Kemal, Kısa Türkiye Tarihi, (1800-2012), (Yay. Haz: Güneş Ayas),
İstanbul, Timaş Yayınları, 2012, s.203.
--------, ------------, Türk Siyasi Tarihi, (Çev. Ceren Elitez), İstanbul, Timaş Yayınları, 2012, s.296.
Kayalı, K., Ordu ve Siyaset, İstanbul, İletişim Yayınları, 2012,s.167.
Kayra, C., 38 Kuşağı, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2006, s.305.
Kili, S., 1960-1975 Döneminde Cumhuriyet Halk Partisinde Gelişmeler, İstanbul,
Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 1976, s.344.
Landau, J. M., Türkiye’de Aşırı Akımlar- 1960 Sonrası Sosyal ve Siyasal Çekişmeler, Ankara, Turhan Kitabevi, 1978, s.69.
Mütercimler,E.,Komplo Teorileri 4-İsyanlar,Darbeler,İhtilaller,Istanbul,Asi
Kitap,2016,s.137-158
Özbudun, E., Çağdaş Türk Politikası: Demokratik Pekişmenin Önündeki Engeller,
İstanbul, Doğan Kitap, 2007,s.30.
Özdemir, H., “Siyasal Tarih (1960-1980) içinde Çağdaş Türkiye (1908-1980),
(Yay.Yönet. Sina Akşin), İstanbul, Cem Yayınevi, 1989,s.234.
Soysal, M., 100 Soruda Anayasanın Anlamı, İstanbul, Gerçek Yayınevi, 1997, s.77.
Soysüren, A. Haydar, 12 Mart Döneminde Nihat Erim Hükümetleri, Ankara, Atam
Yay., 2014,s.188.
Suavi, A., ve Yüksel, T., 1960’tan Günümüze Türkiye Tarihi, İstanbul, İletişim
Yayınları, 2014, s.220.
Sunay, C., Türk Siyasetinde Sivil Asker İlişkileri, Ankara, Orion Kitabevi, 2010,s.178.
Tanör, B., İki Anayasa 1961, 1982, İstanbul, Beta Yayınları, 1991,s.25-27.
Tokatlı, O., Kaybolan Yılar 1961/1973, İstanbul, Doğan Kitap, 2000, s.463.
Toker, M.,İsmet Paşa’nın Son Yılları (1965-1973), Ankara, Bilgi Yayınevi, 1973,s.233.
Tuncer,E.,Osmanlı’dan Günümüze Seçimler(1877-1999),Ankara,Tesav
Yayınları,2002,s.327.
Ünsal, A., Umuttan Yalnızlığa Türkiye İşçi Partisi (1961-1971), İstanbul, Tarih Vakfı
Yurt Yayınları, 2002,s.183.
Üskül, Z., Siyaset ve Asker Cumhuriyet Döneminde Sıkıyönetim Uygulamaları,
Ankara, İmge Yayınevi, 1997, s. 192-197.
15-16 ARALIK 2016 ULUSLARARASI DEMOKRASİ SEMPOZYUMU DARBELER ve TEPKİLER
Yalansız, N., Türkiye’de Koalisyon Hükümetleri (1961-2002), İstanbul, Büke
Kitapları, 2006,s.67-73.
Yetkin, Ç., Türkiye’de Askerî Darbeler ve Amerika, Ankara, Ümit Yayınları,
1995,s.157 .

DERGİLER

Millet Meclis Tutanak Dergisi

GAZETELER
Cumhuriyet
Milliyet
Resmi Gazete

***

12 MART MUHTIRASI VE PARTİLER ÜSTÜ HÜKUMETLER BÖLÜM 3

12 MART MUHTIRASI VE PARTİLER ÜSTÜ HÜKUMETLER BÖLÜM 3



Hükümet Listesini oluşturma sürecinde AP, CHP ve MGP gruplarından yeni
hükümete üye vereceklerini öğrenen Melen, Demokratik Parti’den “hayır” cevabı
almıştır (Cumhuriyet,20.5.1972). 
Öte yandan Melen Hükümeti’ne desteği karşılığında AP’nin hiç bir şartı olmazken CHP ise, reformların yapılmasını ve seçimlerin zamanında gerçekleştirilmesini şart olarak öne sürmüştür (Milliyet,22.5.1972).
Sonuçta Melen tarafından oluşturulan ve kamuoyuna duyurulan hükümet listesi
AP’den 8, CHP’den 5, MGP’den 2, parlamento dışından 9 ve kontenjan senatörü 1 isimden oluşmuştur (Cumhuriyet, 1972).

Öte yandan Melen hükümet listesi parlamento dışından bakan olarak atanan isim
sayısını 12’den 9’a düşürmesine rağmen II. Erim Hükümeti’nde bakan olarak görev alan 16 ismi de muhafaza etmiştir. Buna ek olarak Melen hükümet listesi ilginç bir şekilde kendisinden önceki her iki Erim Hükümeti’nde bakan olarak yer almış yedi ismi de bünyesinde taşımıştır. Bu isimler: Ferit Melen, Doğan Kitaplı, İsmail Arar, Selahattin İnal, E. Yılmaz Akçal, Haydar Özalp ve A. Mesut Erez. Ayrıca Melen hükümet listesinin dikkat çeken en önemli özelliği Başbakan Melen’e bu göreve gelirken kendisinden önceki başbakan Erim’e olduğu gibi partisinden istifa etme şartının koşulmaması, AP/Demirel’in desteğini yitirmemek için Demokratik Partili isimlere yer vermemesi ayrıca hükümetin mali konulara öncelik vereceğini kamuoyuna göstermek için maliye kökenli 6 ismi bakanlık koltuğuna oturtmuş olmasıdır.


Bu süreçte AP ve CHP’nin Melen Hükümeti’ne üye vermesinin en temel sebebi genel seçimlerin zamanında yapılması konusuydu. Buna rağmen 27 Mayıs 1972’de Millet Meclisi’nde Melen tarafından okunan hükümet programında genel seçimler için kesin tarih verilmemiş ayrıca adalet ve hukuk, maliye, eğitim, maden ve petrol reformları yapıldıktan sonra seçimlerin yapılabileceği ifade edilmiştir
(Milliyet,30.5.1972). Öte yandan Melen Hükümeti’nin kendisinden önceki Erim
Hükümetlerinde olduğu gibi reformcu ve reform karşıtları şeklinde bir zıtlığı
taşımasa da gelenekçiler ve liberaller çekişmesini barındırması (Gevgili,1981) ayrıca hükümet programının II. Erim Hükümeti programının devamı niteliği taşıması AP, CHP ve Demokratik Parti’nin Melen Hükümeti’ni geçici bir hükümet olarak görmeleri sonucunu doğurmuştur.


5 Haziran 1972’de mecliste yapılan güven oylamasında Melen Hükümeti 262 “evet” oyuyla güvenoyu almış, oylamada AP ve CHP liderleri Melen Hükümeti’ne
güvenoyu vermelerine rağmen her iki partiden toplam 119 milletvekili oylamaya
katılmamış, her iki Erim Hükümeti’ne güvensizlik oyu veren Demokratik Parti ise, çekimser oy kullanmıştır (Cumhuriyet,6.6.1972).


Türkiye Cumhuriyeti’nin 35. Hükümeti olarak 11 ay çalışan Melen Hükümeti bu
dönemde üçüncü beş yıllık planı hazırlayarak meclis gündemine getirmiştir. 26 Ekim 1972 tarihinde 98 “hayır”, 193 “evet” oyu alan plan meclis tarafından kabul edilmiş oylamada AP, MGP ve CP “evet” derken CHP ve Demokratik Parti “hayır” demiştir (Milliyet,27.10.1972). 
Buna ek olarak sanayinin ve tarımın gelişmesini önceleyen aynı zamanda kamu kesiminde tasarrufun arttırılmasını isteyen plan AP ve Demokratik Parti tarafından devletçi bir zihniyetle hazırlanma CHP tarafından ise yoksulluk
pahasına kalkınmayı öngörmekle eleştirilmiştir.


Öte yandan Melen iktidarı sırasında AP ve Demokratik Parti ile çok ciddi sorun
yaşamazken bu dönemde Melen’i zorlayan asıl parti CHP olmuştur. Bu durumun
temel sebebi ise Mayıs 1972’de Ecevit’in yılların İnönü’sünü koltuğundan ederek
yeni genel başkan seçilmiş olmasıdır. CHP’deki bu lider değişikliği 12 Mart karşıtı
ekibin iş başına gelmesi anlamını taşımıştır. Nitekim yeni yönetim Melen Hükümeti sırasında başta anayasa değişikliği olmak üzere, idamlar ve sıkıyönetim süresinin uzatılmasına da “hayır” demiştir.

12 Mart döneminin en önemli uygulamalarından bir olan sıkıyönetim hâline Melen Hükümeti döneminde de devam edilmiş ancak bu dönemde kendisinden önceki her iki Erim Hükümetlerindeki “sıkıyönetimin sorumluluğu hükümetindir” anlayışı yerine Melen Hükümeti “sıkıyönetim komutanlarının görevini yaparken Başbakan’a karşı sorumlu olduğu” anlayışını getirerek sıkıyönetim makamlarını siyasi iktidar ortak olmasını kabul etmiştir (Üskül, 1997).
Melen Hükümeti döneminde Avrupa Ekonomik Topluluğu Türkiye’ye dönük “basın özgürlüklerinin kısıtlandığı ve siyasi suçlulara işkence yapıldığı” eleştirilerinde bulunmuş (Cumhuriyet,8.1.1973), hükümet tarafından “Milli Davamız” diye ifade edilen Kıbrıs sorunuyla ilgili olarak herhangi bir oldu bittinin kabul edilmeyeceği dünya kamuoyuna duyurulmuştur (Milliyet,7.2.1972). 22 Ekim 1972’de Ankaraİstanbul seferini yapan THY uçağının 4 silahlı eylemci tarafından Sofya’ya kaçırılması Türkiye ile Bulgaristan arasında gerilime sebep olmuştur (Cumhuriyet,23.10.1972). 
27 Ocak 1973’de ABD’de görevli iki Türk diplomatın, Hınçak Teşkilatı üyesi Ermeni asıllı bir Amerikan vatandaşı tarafından öldürülmesi
(Milliyet,29.1.1973) Melen Hükümeti döneminde ilk kez yaşanacak ilerleyen süreçte devam eden yurt dışındaki diplomatlarımıza dönük eylemler “Ermeni Sorunu”nu içinden çıkılmaz hâle dönüştürecektir.


Melen Hükümeti döneminde ülkede aşırı sol fikirleri yayılma merkezi olarak
görülen üniversiteleri hükümete, TBMM kararıyla iki ay süreyle kapatma yetkisi
veren kanun tasarısı hazırlanmış (Milliyet,24.10.1972) ancak tasarı muhalefetin karşı çıkması sonucu kanun hâlini almamıştır. Buna ek olarak bu dönemdeki en önemli çalışmalardan biri de 15 Şubat 1973’de Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kurulması olmuştur.

Yine bu dönemde ülkede sağ ve sol şeklinde gelişen ideolojik ayrışmayı önlemek
amacıyla hazırlanan “Dernekler Kanunu” Cumhurbaşkanı Sunay’ın onayıyla
yürürlüğe girmiş ve çok sayıda dernek kapatılmıştır (Cumhuriyet,2.12.1972).Öte
yandan CHP lideri Ecevit’in 4 Kasım 1972’de hükümet politikalarının  sorumluluğunu taşımayacağını söyleyerek hükümetten bakanlarını çekmesiyle
Melen Hükümeti sarsılmış, bunun CHP’ye birinci yansıması 5 Kasım 1972’de
İnönü’nün CHP’den ve milletvekilliğinden istifasıyla sonuçlanmıştır. İnönü
istifasında 12 Mart şartlarının devam ettiği bir ortamda parti politikasının ülke için tehlikeli bir hâl almasını gerekçe olarak ifade etmiştir (Milliyet,6.11.1972). İkinci yansıması ise Ecevit’in CHP’ye karşı bir tertip olarak nitelediği CHP’li 18
milletvekilinin partiden istifa etmesi (Cumhuriyet,7.11.1972) şeklinde yaşanmıştır.


Ancak tıpkı I. Erim Hükümeti sırasında AP/Demirel’in bakanlarını çekmesi
sonrasında olduğu gibi ortaya çıkan hükümet buhranı Cumhurbaşkanı Sunay’ın
insiyatif alması sonucu CHP/Ecevit’in bakanlarını çektiğini açıklamasına rağmen
bakanların istifa etmemesiyle aşılmıştır (Cumhuriyet,17.11.1972). Ecevit’in bu
hareketi her ne kadar Melen Hükümeti’nin ömrünü uzatsa da Demirel’in Erim’e
karşı izlediği ehilleştirme siyasetini Ecevit, Melen Hükümeti’ne karşı uygulayarak
hükümetin gözünü korkutmuştur.

Melen Hükümeti’nin sonunu getiren gelişme ise 13 Mart 1973’te başlayan
Cumhurbaşkanlığı seçim süreci sonunda ortaya çıkmıştır. Bu süreçte Melen ilk
olarak Faruk Gürler’e açık destek vermiş fakat onun seçilemeyeceği ortaya çıktığında AP ve CHP ile mevcut Cumhurbaşkanı Sunay’ın görev süresini uzatmaya çalışmış bunun da gerçekleşmemesi sonrası hiç hesapta olmayan Fahri Korutürk’ün cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine kendi hükümetini kuran şartların değiştiğini söyleyerek 7 Nisan 1973’te istifa etmiştir (Milliyet, 8.4.1973).


Melen Hükümeti’nin istifası üzerine Cumhurbaşkanı Korutürk de dahil olmak üzere genel kamuoyu AP-CHP koalisyon hükümetinin kurulması beklentisi içerisine girmiş ancak bu durum AP lideri Demirel’in seçimlere gidecek bir koalisyon hükümetinde başbakan olmak istememesi nedeniyle gerçekleşme miştir.Öte yandan yeni hükümet kurma çalışmalarını başlatan Cumhurbaşkanı Korutürk’ün “Türkiye’de hür demokratik parlamenter sistem yaşayacaktır ve parlamentoya dayalı hükümet tatbik mevkii bulacaktır” (Cumhuriyet,12.4.1973) şeklindeki basına verdiği demeç AP, CGP ve CHP liderleri tarafından Korutürk’ün partiler arası hükümetten yana olduğu şeklinde okunmuştur.


Nitekim CGP, AP lideri Demirel’e Melen Hükümeti’nde Ticaret Bakanlığı görevini
üstlenen Naim Talû ismini önermiş, Demirel güvenilir bulduğu isme itiraz etmemiş ancak CHP lideri Ecevit, Talû’nun başbakanlığının halka hiçbir fayda
sağlamayacağını söyleyerek itiraz etmesine rağmen Cumhurbaşkanı Korutürk,
politik olarak yıpranmamış olması ve ülkenin daha fazla hükümetsiz kalmaması için Kontenjan Senatörü Naim Talû’yu 12 Nisan 1973’te hükümeti kurmakla
görevlendirmiştir (Milliyet,12.4.1973). Ecevit’in “CHP ara rejim hükümeti ile
özdeşleşmemelidir” diyerek Talu Hükümeti’ne bakan vermeyi kabul etmemesi
(Cumhuriyet,1973) üzerine Talu Hükümeti listesi AP’den 13, CGP’den 5, bağımsız 5 ve parlamento dışı 2 isimden oluşmuş ve 15 Nisan 1973’te Cumhurbaşkanı Korutürk tarafından onaylanmıştır (Cumhuriyet,15.4.1973).

Tarafsız Başbakan sıfatıyla Talu’nun kurduğu dönemin son hükümeti kendisinden
önce kurulan Erim ve Melen Hükümetleri’nden farklı olarak parlamentoda temsil
edilen AP ve CGP’ye dayanmış ve bu yönüyle de partilerüstü bir nitelik
taşımamıştır. Öte yandan temel amacı ülkeyi 14 Ekim 1973 seçimlerine sağlıklı bir şekilde ulaştırmak olan Talu Hükümeti’ne AP ve CGP liderleri seçimler öncesi
yıpranmamak için katılmamışlardır. Buna rağmen 20 Nisan 1973’te mecliste Talu
tarafından okunan hükümet programında üç konu öne çıkarılmıştır. Bunlardan
birincisi, ülkede huzur ve asayişi sağlamak; ikincisi, sıkıyönetimi kaldırarak yarım kalan reformların tamamlanması; üçüncüsü ise, seçim yasasını değiştirerek seçimlerin zamanında yapılmasını sağlamaktı (Milliyet,21.4.1973). Nitekim Talu Hükümeti, partiler hükümeti olması ve yaklaşık altı ay sonra ülkeyi seçime götüreceğini açıklamasından dolayı meclisten 2 “çekimser”, 94 “hayır”, oyuna karşı 261 “evet” oyu ile güvenoyu almıştır (Cumhuriyet,27.4.1973). Oylamada AP ve CGP “evet” derken CHP ve Demokratik Parti “hayır” demiştir. Her iki parti “hayır” oylarının sebebi olarak hükümeti gerek kuruluş gerekse program açısından yeterli olmaması şeklinde açıklamışlardır.
Bundan sonra 14 Ekim 1973 seçimlerine kadar geçecek olan yaklaşık altı aylık süreçte Talu Hükümeti, Devlet Güvenlik Mahkemeleri, toprak reformu, ve Üniversite Denetleme Konseyi ile ilgili düzenlemeleri gerçekleştirecek ek olarak 12 Mart Dönemi’nin hemen başında Erim Hükümeti tarafından 1 ay süreyle 11 ilde başlatılan sıkıyönetim yaklaşık otuz ay sürdükten sonra 26 Eylül 1973 tarihinde kaldırılacaktır.
14 Ekim 1973 seçimlerinin ardından Naim Talu, 24 Ekimde Cumhurbaşkanı
Korutürk’e 12 Mart Muhtıra döneminin son hükümetinin istifasını sunmuştur.
Ancak Talu Hükümeti, CHP-MSP koalisyonu kuruluncaya kadar geçen yaklaşık yüz günlük süreçte ülkeyi hükümetsiz bırakmamak için görevine devam etmiştir.

4) Cumhurbaşkanlığı Seçimi (1973)


1973 yılı başı itibariyle 12 Mart döneminin geleceğini belirleyecek olan yeni
cumhurbaşkanının sivil mi asker mi olacağı konusu gündemin en temel sorunuydu.
Özellikle askerlerin, Cemal Gürsel ve Cevdet Sunay örneklerinden hareketle kendi içinden birini bu makama çıkarma eğiliminde olması (Hale, 1996) buna karşılık muhtırayla iktidarı terk etmek zorunda kalmasına rağmen halâ meclisin en büyük partisi durumunda olan AP’nin ve lider değişikliği sonrasındaki Ecevit’in CHP’sinin şartların değiştiğini söyleyerek Genelkurmay Başkanlığı’ndan bu makama gelinmesini istememeleri askerler ile siyasileri karşı karşıya getirmiştir. Özdemir’e göre bu dönemde Faruk Gürler’i cumhurbaşkanlığına getirmek isteyen çevreler aslında süreci daha önceden hesaplamışlar ve Kara Kuvvetleri Komutanlığında görev süresi dolarak emekliye ayrılacak Gürler’i Genelkurmay Başkanlığı’na taşımak için Genelkurmay Başkanı Tağmaç’ın görev süresinin dolmasına kısa süre kala istifa yoluyla emekliye çıkmasını sağlamışlardı (Özdemir,1989). Bu şekilde Gürler’i Genelkurmay Başkanlığı’na taşıyan çevreler 1973 yılı başı itibariyle onu Çankaya Köşkü’ne taşımak için harekete geçmişlerdi.

Nitekim cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştıkça bu çevreler basın aracılığıyla
askerler ve siyasi partilerin Genelkurmay Başkanı Gürler’in ismi üzerinde
anlaştıklarını kamuoyuna duyuruyorlardı (Milliyet,9.2.1973).

Öte yandan bu süreçte cumhurbaşkanlığı seçiminin krize dönüşmemesi için insiyatif alan Cumhurbaşkanı Sunay siyasi parti liderlerini Çankaya Köşkü’nde toplayarak görüşlerini almıştır. Cumhurbaşkanı Sunay’ın düzenlediği toplantıda AP lideri Demirel, Genelkurmay Başkanı Gürler’in adaylığına parti olarak sıcak
bakmadıklarını dile getirerek “önce şunu ifade edeyim ki, Genelkurmay Başkanı ile bir sorunumuz yoktur. Bu meseleyi ordu ile parlamento, parlamento ile ordu
arasında bir şey gibi görmek lazımdır: Genelkurmay Başkanı, Cumhurbaşkanı
seçilecekse, bundan sonra her genelkurmay başkanı seçilir...Teamül hâline
gelir...sizin durumunuz ise özellik arz etmişti...bugün o özel şartlar yoktur! O günkü hâl ile karıştırmamak lazımdır. O zamanlar biz size talip olmuş idik” diyerek Genelkurmay Başkanı’nın cumhurbaşkanı olma çabasına karşı çıkmıştır (Ahmad, 2007).

Nitekim bu süreçte Demirel’in çıkışları askerleri önlem almaya itmiş ve askerler
siyasi parti liderleriyle tek tek ya da toplu görüşmeler yaparak süreci yönetmeye
çalışmışlardır. Ancak CHP, MGP ve Demokrat Parti liderlerinin aksine AP lideri
Demirel’in askerler tarafından gelecek herhangi bir telkinle karşılaşmamak için bu görüşmelere gitmemesi ortamı daha da germiştir. Nitekim Yüksek Komite Konseyi 21 Şubat 1973’te yayınladığı bildiride askerlerle görüşmeye yanaşmayan Demirel’i sert bir şekilde eleştirmiştir (Cumhuriyet, 22.2.1973). Bildiri üzerine “AP yalnız millete hesap verir” diyen Demirel, basın üzerinden kendisinin yetki ve sorumluluklarını bildiğini askerlere iletmiştir (Milliyet,22.2.1973).


Bu dönemde Demirel karşıtlığını temel politika olarak belirleyen Demokratik Parti
ise “Ben millete hesap veririm, kimse ile görüşmem” diyen AP lideri Demirel’i
cumhurbaşkanı adayı belirlemeyerek belirli çevrelere hizmet etmekle suçlamıştır
(Cumhuriyet,23.2.1973).Öte yandan Demirel’i bu süreçte Gürler karşıtlığına iten
birden fazla sebep vardı. Bunlar; muhtıraya imzalayan diğer komutanların emekli olması sonrası tek başına kalan Gürler’in ordu içerisinde söylenildiği kadar desteğinin olmaması, CHP’nin başına muhtıra karşıtı Ecevit’in geçmiş olması, AP’nin bu süreçte meclisin en büyük partisi olarak kilit parti durumunda olması ve nihayet muhtırayla iktidardan uzaklaştırılan Demirel’in artık bunun intikamının alınması zamanının geldiğine inanması olmuştur.

Buna rağmen 2 Mart 1973’te kuvvet komutanları Cumhurbaşkanı Sunay’a kendi
temsilcileri olarak gördükleri Genelkurmay Başkanı Gürler’i, cumhurbaşkanı olarak görmek istediklerini sert bir şekilde bildirmişler (Milliyet,3.3.1973). Sunay da meclisin Gürler’i cumhurbaşkanı seçmesini beklediğini ve seçilmemesi hâlinde çok üzüleceğini kamuoyuna duyurmuştur (Cumhuriyet, 1973).
1961 Anayasası’na göre cumhurbaşkanı seçilmenin şartları olarak adayların meclis veya cumhuriyet senatosu üyesi olması, yüksek öğrenim mezunu olması ve yine 40 yaşını bitirmiş olması gerekliydi (Sunay, 2010). Bu süreçte askerle tarafından Çankaya Köşkü’nde cumhurbaşkanı olarak görülmek istenen Gürler’in
cumhurbaşkanı seçilebilmesi için anayasa gereği kontenjan senatörlüğüne getirilmesi gerekliydi. Nihayet prosedür bu doğrultuda işletilmiş ve Gürler 5 Mart 1973’te genelkurmay başkanlığından emekliliğini istemiş, 7 Mart 1973 tarihinde ise kontenjan senatörlüğünden istifa ettirilen Milli Savunma Bakanı Mehmet İzmen’in yerine Cumhurbaşkanı Sunay tarafından kontenjan senatörü olarak atanmıştır (Cılızoğlu, 2007). Bundan sonra Gürler CHP’den istifa ederek bağımsız kalan Sivas Milletvekili Mustafa Kemal Palaoğlu ve kontenjan senatörü Millî Eğitim Bakanı Sebahattin Özbek tarafından cumhurbaşkanlığına aday gösterilmiştir (Tokatlı, 2000).


AP lideri Demirel’in “Cumhurbaşkanını AP değil, TBMM seçecektir, AP üyeleri de
diğer parlamenterler gibi görevini ifa edecektir (Cumhuriyet,8.3.1973) sözlerinin
gölgesinde 13 Mart 1973’te mecliste yapılan ilk tur oylama öncesi üç aday vardı.
Bunlar askerlerin, MGP’nin ve kısmen CHP’nin desteğini arkasına alan eski
Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler, AP’nin Cumhuriyet Senatosu Başkanı Tekin
Arıburun ve Demokratik Parti Genel Başkanı Ferruh Bozbeyli idi.
13 Mart 1973’te yapılan dört turluk oylamada Arıburun 282, 284, 285 ve 276; Gürler, 175, 176, 186 ve 200; Bozbeyli ise 45, 47, 47 ve 48 oy alarak, cumhurbaşkanı seçilebilmek için yeterli oy çoğunluğunu sağlayamamışlardır (Milliyet,14.3.1973). Bu süreçte Gürler’i desteklediğini açıklayan tek parti Feyzioğlu’nun CGP’si idi. Öte yandan Demokratik Parti Gürler’e oy vermediğini belgelemek için kendi genel başkanını aday göstermiş aynı şekilde CHP lideri Ecevit cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk oylama tarihinde olan 13 Mart 1973 tarihinde Gürler’e oy vermemek ve bunu belgeleyerek kamuoyuna duyurabilmek için seçime katılmama yönünde bir kararı partisinin yetkili organlarından geçirmesine rağmen oylama tarihinde Genel Sekreter Kamil Kırıkoğlu’nun da içinde olduğu 30 milletvekili meclise gelerek Gürler için oy kullanmış (Kili,1976) bu ise ilerleyen süreçte bir grup milletvekilinin CHP’den
kopması sonucunu doğurmuştur.

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***