9 Nisan 2016 Cumartesi

Asil Babalar Kadar Olamıyorsun


Asil Babalar Kadar Olamıyorsun 



Ali İhsan Gürcihan 
Açık İstihbarat
Tarih:14/03/2014
Türü:İç Politika 


 Canından, ciğerinden bir parça koparmışlar,

O acılı ama asil  Baba hıçkırarak,ağlayarak ne diyor !..

“ Sağla,solla işimiz yok ! Türk Milletiyiz,Vatanımız tek, evlatlarımız ölmesin.” 

Bir yanda Oğlu’nu mahkemeye dahi göndermeyen ve etrafı suçlayarak insanları kutuplaştıran  güçlü babalar,

Diğer yan da Evlatlarını bir hiç uğruna kara toprağa gömerken dahi Ülke’sini ve insanları düşünen ASİL BABALAR ..  


 
www.acikistihbarat.com
14.03.2014



Koca bir adam,Halil Baba ağlıyor..

Burak Canı’nı kaybetmiş,

Canından,ciğerinden bir parça koparmışlar,

O acılı ama asil  Baba hıçkırarak,ağlayarak ne diyor !..

“Sağla,solla işimiz yok ! Türk Milletiyiz,Vatanımız tek, evlatlarımız ölmesin.” 

Bir yanda Oğlu’nu mahkemeye dahi göndermeyen ve etrafı suçlayarak insanları kutuplaştıran  güçlü babalar,

Diğer yan da Evlatlarını bir hiç uğruna kara toprağa gömerken dahi Ülke’sini ve insanları düşünen ASİL BABALAR ..  

Bu Ülke’nin eli öpülesi gerçek adamları,gerçek anaları…

En kıymetli varlığını kaybetmişler,

Yine de kin kusmuyor,bilmeden kimseyi hedef göstermiyorlar.

Halil Baba’nın tek sitemi ve de içinden gelen tek çığlığı ……….

“BEDAVA ÖLÜM “

Halil Kardaş çok haklısın..

Sizin zerreniz kadar olamayan kindar insanlar yüzünden Burak Can’ı da, Polis Ahmet Küçükdağ’ı da,Berkin Elvan’ı da,bedavadan kaybettik….

Hepimizin başı sağolsun..  

Senin dediğin gibi hepimiz açısından “Bedava Ölüm”…

Elbette çıkarlarını korumak,pisliklerini  örtmek için halen nefret kusan bir avuç  kindar ve kapı kulları hariç..

Bu “ Bedava Ölüm “ lerin  gerçek sorumluları ne emirle  görevini  yaparken aşırılığa kaçan işgüzar 
oolisler, ne de gergin ortamda kontrolünü kaybeden,insanlıktan çıkan tetikçi ya da maşalardır.                      

Gerçek sorumlular çıkarları uğruna,pisliklerini kapatma uğruna toplumu birbirine düşman etmeye çalışan oy peşinde koşan SAHTE DEMOKRATLAR’dır.

Bu Ülke’nin Analar’ı, Babalar’ı, Çocuklar’ı , Kıymetli Evlatlar’ı ;

Halil Baba’nın dediği gibi,yalancıların,sahtekarların çıkarları uğruna gelin birbirimize düşmeyelim ve karşı karşıya olmayalım.

Artık aramızdan tek bir kişinin bile kaybına göz yummayalım…

Bir hiç uğruna kaybettiğimiz Tüm Evlatlarımız’a Allah Rahmet eylesin. 

Hepimizin Başı Sağ olsun. 


Açık İstihbarat @ 2014


http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10470


..


Elvan Çocuk Öldü



Elvan Çocuk Öldü 



Ali İhsan Gürcihan 
Açık İstihbarat
Tarih:11/03/2014 
Türü:İç Politika 


 Nerede ise bir yıl geçti sormak gerekmez mi ?

Tetiği çeken Polisi halen tespit edemediniz de;

O Polis’i orada kullanan amirini,müdürünü de mi,

Şiddet ve baskıyı yöntem olarak kullanan Vali’yi de mi,

Şiddet uygulayan Polisini “Destan Yazdılar” diye kutlayan ve ödüllendiren Başbakan’ı da mı TESPİT EDEMEDİNİZ..


 
www.acikistihbarat.com
11.03.2014



Elvan Çocuk öldü.

Hem de yaşamak için 269 gün direndikten sonra.

İnançlı ve vicdan sahibi olan herkesin başı sağ olsun.

Ölümüne sebep ne idi !…

Silahtan çıkan bir gaz fişeğinin başına çarpıp yaralanması.

Nerede vuruldu !...

Ekmek almaya giderken sokakta.

Silah kimin  idi !…

Bir türlü tespit edemedikleri bir Polis memurunun.

Nerede ise bir yıl geçti sormak gerekmez mi ?

Tetiği çeken Polisi halen tespit edemediniz de;

O Polis’i orada kullanan amirini,müdürünü de mi, 

Şiddet ve baskıyı yöntem olarak kullanan Vali’yi de mi,

Şiddet uygulayan Polisini “Destan Yazdılar” diye kutlayan ve ödüllendiren Başbakan’ı da mı TESPİT EDEMEDİNİZ..

İşin daha da vicdansız tarafı;

Mısır’da gösterilerde vurulan MASUM ESMA’yı RABİA işareti  ile her mitingde anan Başbakan ve onu alkışlayanlara sormak lazım.

Bir kere olsun kendi Ülke’nizde yaşam mücadelesi veren  ELVAN ÇOCUĞU hatırladınız mı ?

İnsanlık bu mudur, inanç bu mudur ,İslam bu mudur.. 

Mısır’da öldürülen Masum Esma’yı anarak inanç dünyası üzerinden  oy peşinde koşarken, kendi Ülkesinde uygulanan baskıcı ve şiddet  politikalarının bir sonucu olarak  öldürülen ELVİN ÇOCUĞU ise bir gün dahi anamayanlar ile, bunu göremeyen inanç ve vicdandan yoksun  tüm insanlara yazıklar olsun. 

YAZIKLAR OLSUN SÖZDE DİNDAR GEÇİNEN VİCDANSIZLARA….


Açık İstihbarat @ 2014


http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?i


..

Metin Feyzioğlu Nereye Koşuyor



Metin Feyzioğlu Nereye Koşuyor 



Av. Mehmet Ali Ersoy
Tarih:10/03/2014 
Türü:İç Politika 


 İlker Başbuğ tutuklanıyor, ancak Başbakan buna karşıymış gibi yol ayrımının ilk hamlesi gösteriliyor.

Arkasından Hakan Fidan ın sorguya çağrılması ve dershane kapatma kararı sıralanmış.

Oysa ki Başbakan o tarihlerde ben bu davaların savcısıyım demekteydi. 

Feyzioğlu bunu nasıl unutur? Unutmuş olma ihtimali nedir?

Ve devam ediyor; 


 
www.acikistihbarat.com
11.03.2014


Metin Feyzioğlu'ndan Almanya da ilginç çıkış;

''12 yıl süren bir koalisyon var. AK Parti ile cemaat ilişkisindeki kırılma noktaları; "İlker Başbuğ’un tutuklanması, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın sorguya çağrılması, Başbakan’ın Ortadoğu’da mezhepçi bir politika izlemesi, dershanelerin kapatılması kararı ve 17 Aralık operasyonu."

Bu cümlede enteresan bir şekilde yapılan sıralama ile mesajlar veriliyor. 

İlker Başbuğ tutuklanıyor, ancak Başbakan buna karşıymış gibi yol ayrımının ilk hamlesi gösteriliyor. 

Arkasından Hakan Fidan ın sorguya çağrılması ve dershane kapatma kararı sıralanmış. 

Oysa ki Başbakan o tarihlerde ben bu davaların savcısıyım demekteydi. 

Feyzioğlu bunu nasıl unutur? Unutmuş olma ihtimali nedir?

Ve devam ediyor;

"17 Aralık’ta düğmeye basılmasının nedeni yolsuzlukla mücadele filan değildir. Düğmeye basılmasının sebebi iktidarın AKP kanadını silkelemektir. Dolayısıyla amacı yolsuzlukla mücadele olmayan bir soruşturmanın, Türkiye’deki bütün yolsuzlukların üzerine samimiyetle gittiğini kabul etmiyorum. Seçtiği yolsuzlukların üzerine gidiyor. Bana yolsuzluk soruşturmasını yürütenleri kahraman gibi göstermeye kalkmayın ''

Öyle tatlı bir üslup ile AKP yi savunuyor ki, operasyonun amacı AKP yi yıkmaktır, gerisi hikaye demeye getirmiş. 

Söylediği yer Almanya. Köln kentinde, Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu'nun düzenlediği toplantıda söyleniyor. 

8'i Türk 10 kişiyi öldüren ırkçı NSU Örgütü davası hakkında açıklama yaparken sözün devamını buraya bağlıyor. 

Hani geçenlerde Başbakan ın gidip de Merkel den yüz bulamadan döndüğü, Deniz Feneri Ev. davasının görüldüğü Almanya da. 

Alman ırkçılığının yargılandığı bir davayı koz kullanarak AKP yi savunuyor. 

Ne diyor? 

Soruşturmayı yapanlar seçtiği yolsuzlukların üzerine gidiyor. 

Ne demek 12 yıldır kim iktidarda? 

Yolsuzluğu muhalefetin yapmasını mı bekliyordunuz sayın Feyzioğlu? 

Yazmak istemedim, sustum. Gelecek tepkileri tahmin ediyordum. 

AKP lilerin çağın lideri fanatizmi gibi muhaliflerin de kahraman yaratma fanatizmi var. Ancak iş sempati boyutunu aştı. 

Başbuğ un tahliye edildiği gün Silivri de yanında gördüğümde şaşırdım. 

Ankara da görevli Başkan Silivri de akşamın bir saati tahliye nöbeti tutuyor. Görev yeri Ankara. 

Pekiyi nereden biliyor tahliye olacağını. Kesin bilgi verilmese bu kadar yoğun bir başkanın orada olma ihtimali nedir?

Başbuğ un sağ yanında ve "Başbuğ bir yanımda Avukatım, diğer yanımda Başkanım" demek zorunda kalıyor. 

Görüntü verildi fotoğraf tamam.Başbakan ın yanına gitti görüştü ve çıktı. 

İlk cümle grevdeki işçilere müjde oldu. 

Ülke kıvranıyor ve grevdeki işçileri görüşüp düşünme sözü almış. 

İnsanın aklına gelmiyor değil. Erdoğan kendi Bakanlarını dahi biraz parladımı geri çeker. Hele ki kendisinden olmayanı asla öne çıkarmaz, parlatmaz. 


Açık İstihbarat @ 2014


http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10468


..
d=10469


..

26.ncı Genelkurmay Başkanı ve Kumpası Doğru Okumak



26.ncı Genelkurmay Başkanı ve Kumpası Doğru Okumak 



Ali İhsan Gürcihan 
Açık İstihbarat
Tarih:08/03/2014 
Türü:İç Politika 


 E.Org.İlker BAŞBUĞ’da açıklamasında haklı olarak soruyor.

“Bu kirli senaryoyu kimler yarattı,gizli tanıklar yaratarak  hiç ilgisiz suçlamaları kimler ve neden yaptı.”   

Komutanım,

Sorunuzun cevabını  bildiğinizden ya da en azından değerlendirdiğinizden hiçbir  tereddüdüm  yoktur.

O heyecen içerisinde Cezaevi kapısında söyleyemediğiniz  bazı şeyleri de Harp Akademisinden  bir öğrenciniz olarak ben söyleyeyim...

 
www.acikistihbarat.com
08.03.2014


Bu Ülke’nin 26 ncı Genelkurmay Başkanı fiziken özgür..

Haksız da olsa,geçte olsa gelinen bu olumlu aşamaya elbette seviniyorum…

Emekli bir asker olarak daha özel seviniyorum… 

Hele,Ergenekon davasının ilk mağdurları arasından bir aile olarak daha da bir içten seviniyorum.

Ama bu Ülke’nin geleceği adına esas sevincimiz ancak ve ancak,bu kirli oyun ve onu yönetenler tam olarak ortaya çıkarılınca,haksızlıkların bedeli ödettirilip hak ve adalet tam anlamı ile yerine getirilince ve Cumhuriyet adına fikren de özgür olduğumuzda gerçekleşecektir.

E.Org. İlker BAŞBUĞ’da açıklamasında haklı olarak soruyor.

“Bu kirli senaryoyu kimler yarattı,gizli tanıklar yaratarak  hiç ilgisiz suçlamaları kimler ve neden yaptı.”   

Komutanım,

Sorunuzun cevabını  bildiğinizden ya da en azından değerlendirdiğinizden hiçbir  tereddüdüm  yoktur.

O heyecen içerisinde Cezaevi kapısında söyleyemediğiniz  bazı şeyleri de Harp Akademisinden  bir öğrenciniz olarak ben söyleyeyim...

Bu senaryonun küresel sahipleri ; 

Büyük Orta Doğu projesi içerisinde Türkiye’yi  DİN ekseni üzerinden kullanmayı  planlayanlardır.

Bu senaryonun yerel ve Ülkedeki sahipleri ise ;

Projedeki ortaklığı  fırsat bilip  yıllar önce  ettikleri yemini gerçekleştirmek  üzere Cumhuriyetle hesaplaşanlardır.  

Ne yazık ki bu senaryonun bir de gafilleri vardır.

Onlar ise;

2007 yılında küçük seviyeden serpme usulü ile başlanan bu kirli senaryo karşısında duyarsız kalarak, büyük resmi göremeyenler,ya da gördükleri halde ilkeli duruş gösteremeyen  ve böylece bu senaryonun cesaretle  büyütülmesine  neden olanlardır. 

Bunun dışındaki adamlar ise senaryo içerisinde birer teferruattır. 

Bir kısmı oynanan oyunun farkında olmadan görevini yaptığını zanneden bilinçsiz cahiller,diğer bir kısmı ise etkin görev alarak bu senaryo sahiplerine uşaklık eden beş paralık kuklalardır. 

Başka bir yaklaşımla bir tarafta;

İster cemaat,ister siyaset olsun,Cumhuriyetle hesaplaşmaya  yemin ederek, mezhepçi politikalar ve inançların istismarı  üzerinden ortak,uyumlu bir güç odağı haline gelenler.

Diğer tarafta ise ;

Cumhuriyet değerlerine ve kuruluş felsefesine sahip çıkmaya çalışan gerçek yurtseverler.

Şimdi Kumpas denen bu davaların “Paralel Devlet” marifeti olarak nitelenmesi,birkaç polis ve yargıç seviyesinde ele alınması,iktidar ve güç odakları açısından  büyük bir saptırma ve kandırmacadır. 

Başta Silahlı Kuvvetler olmak üzere,Cumhuriyet ve Demokrasiye sahip çıkan,adalet arayanların , iktidar gibi bu işi polis,savcı,hakim seviyesinde görmesi  ise çok büyük bir yanılgıdır.Kumpasın ikinci safhasını da kavrayamamaktır.

Komutanım kısacası ve açıkçası,bu Ülke’nin 26 ncı Genelkurmay  Başkanı olarak bu senaryonun kimler tarafından yaratıldığı sorusunu ; 

Ergenekon Davasını da kastederek “ Bu Ülke bağırsaklarını temizliyor “
diyen Bülent  ARINÇ’a ve H.Çelik gibi halen Ergenekon-Balyoz ve benzeri dava mağdurlarına saldırmaya devam eden Bakan seviyesindeki adamlara sormak gerekir,  

Ergenekon davasında polislerin  ve savcıların danışmanlığını ve sözcülüğünü yapan “1 numara”peşinde koşan ve karşılığında Milletvekilliği ile ödüllendirilen Şamil TAYYAR ile sizi cezaevinde ziyaret ettiğini belirterek şu an kendini aklamaya çalışan M.METİNER benzeri yargısız infaz yapan sözde  aydın,gazeteci,vekil gibi seviyesiz adamlara  sormak gerekir,

Ve esas olarak da ; 

MİT mensuplarını,yakın çevresini  güvence altına almak  için bir gecede yasalar çıkarırken, size ancak 26 ay sonra ceza evi çıkışı geçmiş olsun telefonu ile yetinen, aslında şu sıkıntılı günlerinde “Paralel Devlet”  iddiası için kendine destek bulmaya çalışan Ergenekon Başsavcısı Başbakan’a sormak gerekir.. 

Haksızlığa uğrayan tüm insanlarımızın hak ve itibarlarının iade edileceği günler dileği ile..


Açık İstihbarat @ 2014

http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10467


..


Cemaat - AKP Kavgasının Anatomisi



Cemaat - AKP Kavgasının Anatomisi 




Fatma Sibel Yüksek 
Açık İstihbarat
Tarih:04/03/2014 
Türü:İç Politika 


 Sosyal medyayı etkin kullanmada Cemaat, kıyas kaldırmayacak bir beceriye sahip. Olaylar karmaşıklaştıkça görüyoruz ki cemaat, hükümetten çok daha stratejik bir akla sahiptir.

Esasen bu olayda, hükümeti Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsından ve Erdoğan ailesinden belki de kısmen ayrı tutmak gerekiyor. Dikkatli baktığımızda, kavganın AKP ve Cemaat'ten çok, Recep Tayyip Erdoğan ile Cemaat arasında geçtiği görülebilir. Aslında Recep Tayyip Erdoğan, hükümeti ve devletin kontrol edebildiği bütün aygıtlarını Baas rejimlerine özgü bir Devlet-Lider ilişkisi içerisinde kendi kişisel kavgasının silahları olarak kullanıyor.

 
www.acikistihbarat.com
04.03.2014


Cemaat-AKP savaşında geri dönüşü olmayan bir noktaya gelindiğine tanık oluyoruz.

Taraflar artık hiç bir etik kaygı gütmeden birbirlerine karşı bütün silahları kullanıyor. 12 yıl sürmüş büyük bir suç ortaklığı ortalığa saçılırken, ülkenin bütün kurumları ve değerleri kirlenmeden en ağır şekilde nasibini alıyor.

Tarafların konumu itibarıyla hükümet cephesinin daha fazla yıprandığını söylemeye gerek yok, bütün bu olup bitenlerin siyasi faturası önünde sonunda kendilerine çıkacaktır. Devlet içine çöreklenmiş bir paralel örgütün ürkütücü icraatlarından söz ederken, aynı zamanda "Ne istediler de vermedik" şeklinde suç ortaklığı itirafında bulunuyorlar. Bu itirafa rağmen sözünü ettikleri paralel yapının yıllardır mağduru olmuş bizleri "Pensilvanya'ya arka çıkmakla" suçluyorlar.                                                                                                                                                                  
Yalan, şizofreni ve ahlaksızlık kaygı duyulacak veya utanılacak şeyler olmaktan çoktan çıktı. Her iki taraf da inkâr ve kara propagandayı bir yöntem olarak kullanıyor. Düne kadar birlikte linç ettikleri insanları kendi cephelerine çekmek için olmadık iknâ yöntemlerine baş vuruyorlar. 

Sosyal medyanın bu  kirli savaşın en amansız mecralarından biri olduğunu söylemeye gerek yok. Özellikle 17 Aralık'tan sonra açılmış bazı twitter hesaplarından AKP iktidarı ve Erdoğan ailesine ait en mahrem bilgileri ortalığa saçılıyor. 

Sosyal medyayı etkin kullanmada Cemaat, kıyas kaldırmayacak bir beceriye sahip. Olaylar karmaşıklaştıkça görüyoruz ki cemaat, hükümetten çok daha stratejik bir akla sahiptir. 

Esasen bu olayda, hükümeti Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsından ve Erdoğan ailesinden belki de kısmen ayrı tutmak gerekiyor. Dikkatli baktığımızda, kavganın AKP ve Cemaat'ten çok, Recep Tayyip Erdoğan ile Cemaat arasında geçtiği görülebilir. Aslında Recep Tayyip Erdoğan, hükümeti ve devletin kontrol edebildiği bütün aygıtlarını Baas rejimlerine özgü bir Devlet-Lider ilişkisi içerisinde kendi kişisel kavgasının silahları olarak kullanıyor.

Erdoğan ailesinin odakta olduğu bir savaştır bu. Kurumlar ve yapılar, ailenin ve liderin kendilerine verdiği görevler çerçevesinde kavgaya dahil oluyorlar. 

Başbakan'ın oğlu hakkında gözaltı kararı çıkınca İçişleri Bakanlığı harekete geçiyor ve Emniyet teşkilatında operasyon yapılıyor. Soruşturmayı başlatan savcılara Adalet Bakanlığı eliyle neşter atılıyor. Savcıları korumaya kalkışan HSYK'nın karşısına Meclis çıkarılıyor. Ve bütün bunlar Başbakan'ın talimatıyla gerçekleşiyor. 

Normal şartlarda en kötü demokraside bile kuvvetler ayrılığı mekanizması işlemese de "görevler ayrılığı" çatışmasının işlemesi ve bazı direnç noktalarının ortaya çıkması gerekir. 

Ama hayır, çıkmıyor..Çünkü tıpkı Baas rejimlerinde olduğu gibi lider, devletin bütün aygıtlarını elinde tutuyor ve sadece kendi ihtiyaçları için devreye sokuyor. 

İktidar cenahındaki bu Baasçı çelik çekirdeğe karşın Cemaat'in "demokrasinin" aygıtlarını kullanmayı tercih ettiğine tanık oluyoruz.

Ellerindeki medyanın yanı sıra, sosyal medyayı da oldukça stratejik kullanıyorlar. Yolsuzluk soruşturmasının siyasi zorbalıkla engellendiğini bir güzel kayıtlara geçirdikten sonra çoğu soruşturma dosyasından olduğu anlaşılan ses kayıtlarını sosyal medya ortamına sürüyorlar. AKP'ye oy veren kitlenin desteğini gözden geçimesidir burada amaç-ki başarısız olunduğu söylenemez-

Nitekim şiddeti giderek yükselen bu yıpratıcı savaş, Tayyip Erdoğan'ı kendisini yıllardır destekleyen liberal sol ve merkez sağı feda etme noktasına getirmiş olmalı ki "Başörtülü bacıma üstü çıplak erkekler saldırdı" söylemiyle toplumun en karanlıkta bırakılmış kesimlerini elinde tutmaya çalışıyor. Böyle bir söylem ne liberal solu, ne de merkez sağı ikna edebilmekten uzaktır zira...

Tayyip Erdoğan'ın çevresinde işlerin şöyle döndüğünü tahmin edebiliyoruz:

Başbakan'ın öfkesi her şeyi yönetmektedir. 

Ses kayıtları doğruysa, anayasanın kendisine yüklediği görevleri yıllardır bir yana bırakıp para kazanma işlerine vakfolduğu anlaşılan Recep Tayyip Erdoğan, artık 24 saatini yeni düşman Cemaat'e vakfetmiştir. 

Cemaat'ın medya, sosyal medya ve yargı üzerinden gelen her taciz atışına devletin bütün aygıtlarını seferber etmektedir. Erdoğan ailesini hedef aldığı düşünülen her kımıltıya istihbaratçılar, savcılar, bakanlar, milletvekilleri ve başıan vasi tayin edilmiş medya koşturulmaktadır.

Herkes ve her şey Tayyip Erdoğan'ın öfkesini tatmin etmeye odaklanmıştır. Öfke ve hırsla aldığı her karar için telaşla bir telefon açılmakta, bir yönetmelik değiştirilmekte, bir yasa çıkarılmakta veya yeni bir atama-görevden alma kararnamesi yazılmaktadır.

Bunun bir "Strateji" olmadığını söylemeye sanırız gerek yok..

Tayyip Erdoğan'ın belagatı başa koyan bu tarzına karşılık Cemaat'in belirli bir strateji izlediğine yukarıda değinmiştik. 

Toplumu şoke eden ses kayıtları belli bir sistematik içerisinde piyasaya sürülmektedir. Bunların Tayyip Erdoğan'ın imajında hiç bir aşınmaya yol açmadığını söylemek zayıf bir kendini kandırmadır. 

İmajında hiç bir olumsuzluğa neden olmuyor, aksine saygınlığını daha da pekiştirıyorsa Başbakan neden bu kadar sinirlenmektedir?

Sanırız Cemaat, Recep Tayyip Erdoğan'ın halihazırda elinde bir operasyon gücü olmadığını da bilip kıs kıs gülmektedir.."Ne istedilerse verildiği" için elde operasyon yapacak adli makam ve kolluk gücü belli ki kalmamıştır. Öyle değilse, devleti içten içe kemirdiği ileri sürülen bu kadar korkunç bir paralel yapıya operasyonun "seçimlerden sonra" yapılacağını açıklamak da neyin nesidir?  

Peki bundan sonra ne olacak?

17 Aralık'tan sonra açılan gizemli ve etkili kimi twitter hesapları ile Cemaat kanadının medyadaki açık neferleri Mehmet Baransu ve Emre Uslu gibi isimler,  "Mart ayı ortasını bekleyin, güzel şeyler olacak" derken ne söylemek istiyorlar? 

En ekstrem olasılıktan başlayacak olursak:

Mısır örneğini hayata geçirmek adına, TSK içinde bir cuntayı harekete geçirebilirler mi?..

Ukrayna modeli uygulanacak olursa, Melih Gökçek'in de dediği gibi "ülkücüleri harekete geçirip" sokaklar ateşe verilebilir mi? 

(İyi ama toplumun her kesiminin katıldığı Gezi olaylarıyla istifa etmeyen hükümet, ülkücüler sokağa döküldü diye neden etsin?)

Her ikisi de Cemaat'in tarzı ve gücü açısından gerçekçi tahminenler değildir. Türkiye'nin Mısır ve Ukrayna'ya benzemediğini ayrıca unutmamak gerekir...

Ve şunu da unutmamak gerekir: Bizim kavgalarımız ne kadar kirli ve şliddetli olursa olsun, belli bir "hukuk içinde" yürümektedir...

Dolayısıyla, bundan sonra olacaklar konusunda şu tarz tahminler yürütmek belki daha gerçekçi olur:

Şoke edici ses kayıtlarının seçimler yaklaştıkça dozunu artıracağı öngörülmelidir. 

Örneğin, Oslo görüşmelerinin ortaya çıkmamış bölümlerini dinleyebilir veya Recep Tayyip Erdoğan'ın sesini bu kez Uludere'nin emrini verirken işitebiliriz...

Bütün bunlara rağmen Recep Tayyip Erdoğan istifa etmezse-ki bunu hiç bir şart altında yapmayacağı anlaşılıyor-sonuç almanın mümkün olmadığı ortadadır..

Geriye, yine " Hukuk içerisinde " bir yol kalıyor:

Yüz kadar milletvekili istifa ettirilir ve Meclis'ten hükümet için güvenoyu istenir. 

Siyasi istikrarsızlık başgöstereceğinden seçimler ileri bir tarihe ertelenir...

Abdullah Gül geçici bir hükümet atar..

Bu arada engellenen fezlekeler Meclis'e tekrar gelir, Recep Tayyip Erdoğan ve bazı kabine üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılır, savcılar süratle harekete geçer...

Her şey 70 ilâ 100 adamın AKP'den çekilmesine bağlı.

Cemaatin bunu yapacak gücü var mı?

Bilmiyoruz..

Bizler oyun dışıyız;

Seyrediyoruz...

Açık İstihbarat @ 2014

http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10466

..

Başbakan Denilen Kişi



Başbakan Denilen Kişi 


Ali İhsan Gürcihan 

Açık İstihbarat
Tarih:23/02/2014
Türü:İç Politika 


Öyle bir kin ve nefretle konuşuyor ki …

Tarih sayfalarına geçmiş,bugün için siyasi bir anlamı kalmamış  konular üzerinden bu Ülke’ye büyük hizmetler etmiş Devlet Büyüklerine bile nereden geldiği belirsiz öyle pislikler atıyor ki…

Bu çirkin,seviyesiz ve vefasız söylemlerin sahibine Sayın Başbakan demeyi bırak artık Başbakan bile demekte zorlanıyorum. 

Onun için yazıma ” Başbakan Denilen  Kişi” olarak başlıyorum.

 
www.acikistihbarat.com
23.02.2014


Öyle bir kin ve nefretle konuşuyor ki …

Tarih sayfalarına geçmiş,bugün için siyasi bir anlamı kalmamış  konular üzerinden bu Ülke’ye büyük hizmetler etmiş Devlet Büyüklerine bile nereden geldiği belirsiz öyle pislikler atıyor ki…

Bu çirkin,seviyesiz ve vefasız söylemlerin sahibine Sayın Başbakan demeyi bırak artık Başbakan bile demekte zorlanıyorum. 

Onun için yazıma ” Başbakan Denilen  Kişi” olarak başlıyorum.

O Kişi  Afyonkarahisar’da konuşuyor.

Kurtuluş Savaşı’nın seyrinin değiştiği, bu Millet’in geleceğinin yazıldığı, kendisine bugünlere gelme fırsatı yaratan Atalarımız’ın kan ve ter döktüğü topraklarda densizce konuşuyor..

1949 yılında Bakanlar Kurulunun bir yasaklama kararını belge diye bağırarak kürsüden gösteriyor.

O dönemde Said-i Nursi’nin kitabını yasaklayan Bakanlar Kurulu kararını sallayıp duruyor.

Bilmem nedendir O salladıkça  da kalabalık coşuyor, onu alkışlayıp naralar atıyor.

Altındaki imza Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ’ye ait diye var gücü ile tekrar tekrar haykırıyor.

Günlük siyasi hayatta muhalefete yüklenmek gibi basit bir amaç uğruna 65 yıl öncesi bir konu üzerinden Cumhuriyetle hesaplaşmaya çalışıyor.

Konuştuğu o topraklarda bu Ülke’nin geleceği adına ne mücadeleler vermiş İsmet İNÖNÜ gibi tarihe mal olmuş bir kişiye dolaylı şekilde hakaret ediyor.

Bu da yetmiyor..

Saldırgan uslübu sayesinde,beynini kontrol etmekten yoksun kalabalığın İsmet İNÖNÜ gibi bir KAHRAMANI yuhalamasına sebep oluyor.

Yuh olsun…. 

O Tarihi Şahsiyeti yuhalatmaya sebep olanlara..

Yuh olsun….

Hangi topraklarda yaşadığını, kime yuh çektiğini dahi düşünme kabiliyetinden yoksun o vefasız ve edepsiz zihniyet sahiplerine.. 


Açık İstihbarat @ 2014




..

" Çirkin Bir Kadın " Olarak Tayyip Erdoğan



" Çirkin Bir Kadın " Olarak Tayyip Erdoğan 




Behiç Gürcihan 
Açık İstihbarat
Tarih:16/02/2014 
Türü:İç Politika 
Oyun Bozan,

" Sana Bakınca olmak istedikleri kişiyi ; bana bakınca olduklarını görüyorlar "

Bir gün Tayyip Erdoğan'ın filmi çekilirse, Atatürk'ün portresi önünde söyletilmesi gereken cümle bu.

Ama Millet olarak şanssızlığımız;  en çökmüş anında bile kendi muhakemesini yapabilecek Nixon kadar bile bir ferasete sahip değil Erdoğan.

Erdoğan, araftan asla kurtulamayacak bir günahkar ve Türk siyasetinin görüp görebileceği en "çirkin kadın".

" En Çirkin Kadın " benzetmesi nereden mi çıktı?


Her şey dönüp dolaşıp insanın içindeki o karanlık bölgeye geliyor...

Üstünü hangi eğitim, danışmanlık, imaj veya retorikle örterseniz örtün, bu karanlık çekirdeğin gölgesi bir katil balina gibi dolanıyor derinlerde; kâh beliriyor, kâh kayboluyor. 

Ceninden çocukluğa ve oradan ergenliğe ulaşan o çakıllı yolda yaşananlar, bir varlığı son nefesine kadar gölge gibi takip ediyor.

Bir insanın kaderi de, bir ülkenin kaderi de işte bu karanlık çekirdeğe takılıp kalabiliyor. 

Hatta koca bir ülke o insanın en karanlık noktasına büzüşüp tıkanabiliyor.

Bugün hakettiği bir lider tarafından yönetilen Türkiye, işte bu karanlık çekirdeğin çevresinde bir girdaba sürükleniyor. 

Erdoğan'ın gölgesi, Erdoğan bizim gölgemiz...bu Millet'in en karanlık noktası şahsında vücud bulmuş durumda.

Ve bu Erdoğan, psikolojisini çok iyi tahlil etmiş ve bu psikolojiyi manipule edecek bütün araçları çevresine yerleştirilmiş güçler tarafından artık zombileştirilmiş bir figür olarak son günlerini yaşıyor.

Psikolojisinin bir çok klinik boyutu var. 

Gerçeklikten kopmuş olması; kendinden üçüncü şahıs olarak bahsetmeye başlaması; ("Bu Recep Tayyip Erdoğan değişmez!") kendini doğruluktan muaf görüp her türlü yalanı söyleme lisansına sahip olduğunu düşünmesi;  kontrolsüz öfke nöbetleri vs vs.

Bunlar üzerine bir gün bu ülkeden bir Oliver Stone çıkar da, Nixon filmi gibi bir başyapıt çeker mi bilmiyoruz. 

Taşradan/çevreden gelip yükselmiş , hırsı zekasından büyük bir adamın iktidarın en zirvesindeyken bile , "sevilmeyen" bir adam olmasının ağırlığını taşıyamaması ; 

"Harvardlı zengin çocuğu sarışın Kennedy" figürü ile arasındaki aşk/nefret ilişkisinden doğan aşağılık kompleksini ;

Vietnam savaşı aleyhine gösteriler düzenleyen genç kitlelerle ilgili  "neden beni sevmiyorlar" sorusu altında ezilmesini anlatan bu başyapıt ; 

Watergate skandalı ile çökerken bile herşeyi inkar etmeye çalışan Nixon'ın üzerinden insan psikolojisinin en karanlık dehlizlerine ışık tutuyor.

İstifası sonrasında Kennedy portresinin önünde durmuş muhasebe yaparken özetliyor Nixon tarihteki rolünü:

"Sana bakınca olmak istedikleri kişiyi ; bana bakınca olduklarını görüyorlar"

Bir gün Tayyip Erdoğan'ın filmi çekilirse, Atatürk'ün portresi önünde söyletilmesi gereken cümle bu.

Ama Millet olarak şanssızlığımız;  en çökmüş anında bile kendi muhakemesini yapabilecek Nixon kadar bile bir ferasete ve ahlaka sahip değil Erdoğan.

Erdoğan, araftan asla kurtulamayacak bir günahkar ve Türk siyasetinin görüp görebileceği en "çirkin kadın".

" En çirkin Kadın " benzetmesi nereden mi çıktı?

Açalım...

Bir erkek olarak sergileyebileceğimiz en kötü zamanlama, o anda kendini çirkin hisseden bir kadına, ne kadar güzel olduğu yönünde iltifat etmektir.

Dışarıdan çok doğru ve akıllı gibi görünen bu hamle, kadın nezdinde ölümcül bir hatadır.

O anda kendini çirkin hisseden kadının, kendisine bu ölçüsüz ve anlamsız iltifatı yapan erkeğe karşı zerre saygısı kalmaz ve erkeğe anında notunu verir.

Ve karakterine bağlı olarak ya kibar bir teşekkürle uzaklaşır , ya da, ağına düşen enayinin bu zaafından sonuna kadar yararlanır. 

Tayyip Erdoğan, "çirkin bir kadın"

Siyaseten geçmişindeki bütün çirkinliklerinin ve karakterinin bütün zaaflarının farkında olan Erdoğan kendisine tapan, hayran kitlelere, işte o çirkin kadının iltifat eden erkeğe baktığı gibi bakıyor.

Onların aklına ve muhakeme gücüne zerre saygısı yok.

Tabanının kendisine gösterdiği teveccühü, sergilediği iltifatı hiç bir şekilde haketmediğinin farkında.

Kendisi kadar "çirkin bir kadına" bu kadar iltifat edebilen bir kitleyi ancak faydalanacağı bir sürü olarak görüyor.

Onlara saygısının olmadığının kanıtı, yakın çevresinin şahit olduğu onlarca diyalogda mevcut.

Karısını ne kadar seviyorsa, bu hayranlarını da o kadar seviyor. (Bkz. zamanında gazetelere verdiği "hiç aşık olmadım" demeçleri")

Yanında tutması gereken, geçmişi ile bağlı ama geleceği açısından bir pranga olan bir kitle.. 

Erdoğan'ın hayalinde, kendisi kadar çirkin bir kadına iltifat edebilen o şuursuz kitle değil; kendisinin ne olduğunu gören ve asla ona yüz vermeyecek olan karşı kitle var..

Bu öfke nöbetlerinin temelinde , asla onun kadar çirkin bir kadına iltifat etmeyecek kitlelerin onu sevmeyecek olması yatıyor.

O yüzden;  "ben bu ülke için şunları şunları yaptım, niye hala beni sevmiyorlar" krizlerine giriyor, aynen Nixon gibi.

O yüzden; kendisini sevmesini istediği halde sevmeyen insana karşı gösterilen o kontrolsüz şiddet ile "bak ben değiştim, eski ben değilim" özürleri arasında gidip geliyor.

Bir gün polisleri üstlerine sürerken, diğer gün , "herkesin Başbakanıyım"  söylemleri bundan...

Tabanının sevgisi ona sadece aslında olduğu şeyi hatırlatıyor ama o her "çirkin kadın" gibi olmak istediği şeyin peşinde.

Dikkat edin, bütün portrelerinde Atatürk'e benzetmeye çalışıyor kendini.

Asla olamayacağı o adamı sevenlerin onu da sevmesi en büyük hayali ve sevmeyecek olması en büyük travması.

...

Nixon filminde; Mao ile meşhur buluşmasının sahnesinde, yanlarında Kissinger otururken, Mao, Nixon'a şöyle der:

"İkimizde fakir ailelerden geliyoruz, diğerleri de bizim açlığımızın bedelini ödüyorlar"

Bu açlık, öyle milyarlarca dolar, onlarca villa, pırlanta yüzük ve dönümlerce arazi ile doyabilecek bir açlık değil.

Bu açlık; ayağını yıkadığınız babanın asla size sunmadığı bir sevginin açlığı..

Bu açlık; babanın altında ezilmiş ve dolayısı ile saygı duymadığınız annenin sevgisinin doyurabileceği bir açlık değil...

Bu açlık;  olmak isteyip de olamayacağınız o ahlak ve akıl seviyesindekilerin doyurabileceği bir açlık.

Bu çirkin bir adam/kadının, o güzel kadın/erkek onu sevmediği sürece başedemeyeceği ve öfkesini gittikçe kabartacak bir açlık.

Bu açlık Kazlıçeşme'daki binlerce "başörtülü bacı"'nın tezahüratı ile değil; Gezi'de tango yapan tek bir kadının bakışı ile doyabilecek bir açlık.

Ve ne yazık ki, onlar seni asla sevmeyecek. 

Çevreni istediğin kadar yalaka ile donat, 

mideni istediğin kadar arsa, villa, dolar ile doldur,

medyada istediğin kadar köşeden kendine abdest aldırt,

ve Kazlıçeşme'ye istediğin kadar adam taşı,

sen hep Gezi'nin seni sevmesini isteyeceksin.

Ve onlar; istersen İstanbul'u baştan aşağı ağaçlarla donat asla seni sevmeyecek. 

Ne yazık ki sen; " Vietnam'ı protesto eden gençler neden beni sevmiyor? " sorusunun cevabını aramak için bir gece Lincoln anıtının merdivenlerinde uyuyan gençlerin yanına bizzat giden ve onlarla konuşan Nixon kadar feraset sahibi bile değilsin.

Olsan , bir gece geziye TOMA'lı, gazlı polislerini yollamak yerine, aynen Nixon gibi o parka girer ve o gençleri anlamaya çalışırdın.

Ve olsan, herşeyin tıkandığını anladığın noktada, koca bir ülkeyi peşinden ruhunun karanlık girdabına çekmek yerine, onurlu bir şekilde istifa ederdin.

Bazılarının senin kadar "çirkin bir kadını" asla iltifat edip, sevmeyeceklerinin ve senin kadar "çirkin bir kadına" iltifat edip, sevenlerin  ise asla sana yetmeyeceğinin bilincinde olarak.

Belki de kadınlara saygısızlık etmemek adına şöyle bitirmek lazım..

" Çirkin Kadın " yoktur , Güzel Kadın'dan Anlamayan Akılsız ve Ahlaksız erkek vardır.

B.G.

Oyun Bozan Arşiv


http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10464

..

Hesabı Ödemeden Nereye?



Hesabı Ödemeden Nereye? 



Ali İhsan Gürcihan 
Açık İstihbarat
Tarih:02/02/2014 
Türü:İç Politika 


 İntihar eden diğer Subayları, kahrından hastalanıp ölen tutuklu  ve yakınlarını,emeklilik sonrası kalan üç beş yıllık ömürlerini haksız yere hapislerde çürütenleri,babasız büyüyen çocukları düşünen var mı ?

Kendi çocukları için vakıflar kurarak kalıcı bir zenginlik içerisinde yaşatmaya çalışırken, kurulan kumpaslar sonucu işini, gücünü,malını,mülkünü kısacası ekmek parasını dahi kaybedenleri düşünen var mı ?


www.acikistihbarat.com
02.02.2014


31 Ocak,Yarbay Ali TATAR’ın ölüm yıldönümü idi.

Kumpasçıların haksız suçlamaları yüzünden silahı ile kendi hayatına son veren onur timsali bir Subay’ın ölüm yıldönümü ..

Gazeteci Rıdvan AKAR’ın Ailesi ile yaptığı söyleşi,TSK’ne karşı uygulanan kumpas sonucu yaşanan acı ve felaketlerden sadece birini açıkça ortaya koyuyordu.Dayanılması zor bir acı ve insanı vicdanen isyana sürükleyen büyük bir haksızlık ..

Mısır’da öldürülen masum Rabia için eylem yapan ve yas tutanların eğer gerçekten inançlı iseler bu cinayet için de yüreklerinin biraz sızlaması ve seslerini yükseltmesi gereken kahredici bir olay.

Peki bu kirli oyunu kimler hazırladı ve hangi vicdansızlar oynadı ?

Ergenekon kasası diye tutuklanan Kuddusi Okkır’ın cezaevinden ölüm döşeğine giden fotoğrafını hatırlamaya çalışın. 

Suriye’de katliam diye yayınlanan fotoğraflardan farkı nedir?

İntihar eden diğer Subayları, kahrından hastalanıp ölen tutuklu  ve yakınlarını,emeklilik sonrası kalan üç beş yıllık ömürlerini haksız yere hapislerde çürütenleri,babasız büyüyen çocukları düşünen var mı ?

Kendi çocukları için vakıflar kurarak kalıcı bir zenginlik içerisinde yaşatmaya çalışırken, kurulan kumpaslar sonucu işini, gücünü,malını,mülkünü kısacası ekmek parasını dahi kaybedenleri düşünen var mı ?

Cumhuriyetle ve Askerle hesaplaşma adına bu kirli oyunu başlatanları,yargısız infaz yapanları unutmak ve affetmek mümkün müdür ? 

Yolsuzlukları,pislikleri ortaya çıkıncaya ve kendi gelecekleri tehlike altına girinceye kadar iktidarı da,destekçileri de bu işin arkasında değil mi idi ? 

Daha düne kadar adalet,hak,hukuk kimin umurunda idi ?                                            

“Türkiye bağırsaklarını temizliyor” diye beyanat veren haddini bilmez imansızlar şimdi kendi bağırsaklarından boşalan ve ortalığa saçılan bu pisliği ortadan kaldırmak için mi hak ve hukuku hatırladılar ?          
                                                                                          
Onlara yani İktidara bakarsan tüm bu olanlarla hiç ilgileri yok...

Pisliği temizleyecek de hesabı verecek olan da bu kumpası yapan “Paralel Yapılanma”  imiş.. 

Bak şu pişkinliğe….

Yapılan bu haksızlığı ve zulmü birilerinin üzerine yıkıp işin içerisinden sıyrılmak bu kadar basit ve de bu kadar ucuz mudur?

Eğer bu Millet Demokrasi ve Hukuka gerçekten inanıyorsa; Cumhuriyetle hesaplaşma uğruna,tüm ortak değerlerimizi yıpratan,insanları birbirine düşüren,hak,hukuk ve güven duygularını yıkanlardan, uyguladıkları bu kirli kumpasın  hesabını hem sandıkta hem de mahkeme kapılarında mutlaka sormalıdır.

Bülent Arınç’ın o çirkin söylemi ile kısaca ifade edecek olursak

“Bu Ülke bağırsaklarını gerçek anlamda işte o zaman temizleyecektir”.

Demokratik günlerin özlemi ile kalın sağlıcakla…..


Açık İstihbarat @ 2014

http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10463


..

Bürokraside Güvenlik Kuşağı


Bürokraside Güvenlik Kuşağı 




Ebru Oktar Çekiç
Tarih:28/01/2014
Türü:İç Politika 


17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonu, hükümetin karşı hamleleri ile adeta erkler savaşına dönüştü. Başbakan, bir yandan yasal düzenlemelerle hükümet aleyhindeki yeni soruşturmaların önünü kesmeye çalışırken, diğer yandan da başta Emniyet olmak üzere bürokrasiyi hallaç pamuğuna çeviren kararnameler üzerinden paralel devletin “ İnine girmeyi ” amaçlıyor.

Kulislerde Başbakan’ın yeni yapılanmada “MİT”i  bürokrasinin beyni konumuna getirerek, devlet yönetiminde “güvenlik kuşağı” siyaseti izleyeceği belirtiliyor.


www.acikistihbarat.com
29.01.2014


17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonu, hükümetin karşı hamleleri ile adeta erkler savaşına dönüştü. Başbakan, bir yandan yasal düzenlemelerle hükümet aleyhindeki yeni soruşturmaların önünü kesmeye çalışırken, diğer yandan da başta Emniyet olmak üzere bürokrasiyi hallaç pamuğuna çeviren kararnameler üzerinden paralel devletin “inine girmeyi” amaçlıyor.
Kulislerde Başbakan’ın yeni yapılanmada “MİT”i  bürokrasinin beyni konumuna getirerek, devlet yönetiminde “güvenlik kuşağı” siyaseti izleyeceği belirtiliyor.

Cemaatin Emniyet’teki etkinliği nedeniyle polis istihbaratını devre dışı bırakmaya çalışan Erdoğan’ın, en güvendiği isimlerden biri olan MİT Müsteşarı Hakan Fidan üzerinden bürokrasideki taşları yerinden oynatacağı ifade ediliyor.

Büyükelçiler kararnamesi ve son atama tufanı da bunun kanıtı olarak masaya sürülüyor. 

Hakan Fidan’ın yakın çalışma arkadaşlarından MİT Müsteşar Yardımcısı Abdurrahman Bilgiç’in Londra Büyükelçiliği’ne atanmasında, 2009’da Londra’da yapılan G-20 Zirvesi sırasında Türk delegasyonun ABD tarafından dinlenmesinin etkili olduğu belirtiliyor.

Eski Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri (aynı zamanda Gençlik ve Spor Bakanı Çağatay Kılıç’ın amcası) Serdar Kılıç, AK Parti’nin son dönemde arasının iyi olmadığı ABD’ye Büyükelçi olarak atanırken, Türkiye'deki yasal dinlemelerin merkezi olan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'na (TİB) yine MİT kökenli Cemaleddin Çelik’in getirilmesi de önemli bir hamle olarak görülüyor.

*   *    *

Nihat Ergün Niye Kabine Dışı?

17 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk operasyonunda ismi geçen dört bakanın istifasının ardından gözlerin çevrildiği kabine revizyonunda Başbakan beklenenin aksine Bakanlar Kurulu’nun yarıya yakın ismini değiştirmişti.

25 Aralık’ta Köşk’e çıkan Başbakan’ın hükümetin en itidalli bakanları arasında gösterilen Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ü sürpriz bir şekilde saf dışı bırakması, “neden” sorusunu askıda bırakmıştı.

Üstelik Ergün’ün görevini devrederken, “Şehvet, servet ve şöhret” uyarısı yapması oldukça manidar bulunmuş, kimilerine göre “mesaj”, kimine göre “ince ayar” olarak yorumlanmıştı. Bu sorunun yanıtını kovaladığımız AKP’de, Ergün’ün isminin Başbakan tarafından çizilmesinde Gezi sürecinde Köşk’e çıkarak Cumhurbaşkanı ile görüşmesinin etkili olduğu belirtiliyor.

Kulislere göre Erdoğan, kendisi yurtdışında iken Gezi protestolarından paniğe kapılan Nihat Ergün’ün Çankaya Köşkü’ne çıkarak endişelerini aktarmasından müthiş derecede rahatsız oldu. Başbakan’ın o günden sonra daha mesafeli bir tutum izlediği Ergün de son revizyonda kabine dışı kalabileceğini hissetti.

*   *    *

Haleften Selefe ‘ Yasa ’ Çalımı

Siyasetin tozu dumana kattığı 17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu AK Parti’deki hesapları da alt üst etti. 

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı için adı geçen onca ismin arasında ismi zikredilmeyen, hatta TBMM’deki aktivasyon sahası açısından en az tanınan vekiller arasında olan Ayşenur İslam sürpriz bir şekilde bakanlık koltuğuna otururken, yine sürpriz bir şekilde selefi Fatma Şahin’in projelerine çizik attı.

TBMM’ye ilk türbanlı giren vekil olan Merve Kavakçı’nın eltisi olduğu ve eşinin de Mavi Marmara gemisinde hekim olarak görev aldığı ortaya çıkan Bakan hanım, koltuğa oturur oturmaz Şahin’in “ Sosyal Politika Merkezi ” kurulmasına dönük yasal düzenlemesini, Torba Kanun’dan çıkarttı.
Bakan Şahin’in Finlandiya gezisinde keşfederek Türkiye’ye monte etmek istediği merkezi gereksiz bulan İslam, “Bağımsız bir yapıya gerek yok, sosyal politikaları bakanlığım izler” dedi. Bu tutumuyla Şahin’in izinden gitmeyeceği mesajını veren İslam, kendisine ait politikalar üretmek için kolları sıvadı. Ee ne diyelim? Partiler arası görüş ayrılıkları, artık yerini AKP içindeki görüş ayrılıklarına bıraktı!


Açık İstihbarat @ 2014

http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10460