Olarak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Olarak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Nisan 2016 Cumartesi

" Çirkin Bir Kadın " Olarak Tayyip Erdoğan



" Çirkin Bir Kadın " Olarak Tayyip Erdoğan 




Behiç Gürcihan 
Açık İstihbarat
Tarih:16/02/2014 
Türü:İç Politika 
Oyun Bozan,

" Sana Bakınca olmak istedikleri kişiyi ; bana bakınca olduklarını görüyorlar "

Bir gün Tayyip Erdoğan'ın filmi çekilirse, Atatürk'ün portresi önünde söyletilmesi gereken cümle bu.

Ama Millet olarak şanssızlığımız;  en çökmüş anında bile kendi muhakemesini yapabilecek Nixon kadar bile bir ferasete sahip değil Erdoğan.

Erdoğan, araftan asla kurtulamayacak bir günahkar ve Türk siyasetinin görüp görebileceği en "çirkin kadın".

" En Çirkin Kadın " benzetmesi nereden mi çıktı?


Her şey dönüp dolaşıp insanın içindeki o karanlık bölgeye geliyor...

Üstünü hangi eğitim, danışmanlık, imaj veya retorikle örterseniz örtün, bu karanlık çekirdeğin gölgesi bir katil balina gibi dolanıyor derinlerde; kâh beliriyor, kâh kayboluyor. 

Ceninden çocukluğa ve oradan ergenliğe ulaşan o çakıllı yolda yaşananlar, bir varlığı son nefesine kadar gölge gibi takip ediyor.

Bir insanın kaderi de, bir ülkenin kaderi de işte bu karanlık çekirdeğe takılıp kalabiliyor. 

Hatta koca bir ülke o insanın en karanlık noktasına büzüşüp tıkanabiliyor.

Bugün hakettiği bir lider tarafından yönetilen Türkiye, işte bu karanlık çekirdeğin çevresinde bir girdaba sürükleniyor. 

Erdoğan'ın gölgesi, Erdoğan bizim gölgemiz...bu Millet'in en karanlık noktası şahsında vücud bulmuş durumda.

Ve bu Erdoğan, psikolojisini çok iyi tahlil etmiş ve bu psikolojiyi manipule edecek bütün araçları çevresine yerleştirilmiş güçler tarafından artık zombileştirilmiş bir figür olarak son günlerini yaşıyor.

Psikolojisinin bir çok klinik boyutu var. 

Gerçeklikten kopmuş olması; kendinden üçüncü şahıs olarak bahsetmeye başlaması; ("Bu Recep Tayyip Erdoğan değişmez!") kendini doğruluktan muaf görüp her türlü yalanı söyleme lisansına sahip olduğunu düşünmesi;  kontrolsüz öfke nöbetleri vs vs.

Bunlar üzerine bir gün bu ülkeden bir Oliver Stone çıkar da, Nixon filmi gibi bir başyapıt çeker mi bilmiyoruz. 

Taşradan/çevreden gelip yükselmiş , hırsı zekasından büyük bir adamın iktidarın en zirvesindeyken bile , "sevilmeyen" bir adam olmasının ağırlığını taşıyamaması ; 

"Harvardlı zengin çocuğu sarışın Kennedy" figürü ile arasındaki aşk/nefret ilişkisinden doğan aşağılık kompleksini ;

Vietnam savaşı aleyhine gösteriler düzenleyen genç kitlelerle ilgili  "neden beni sevmiyorlar" sorusu altında ezilmesini anlatan bu başyapıt ; 

Watergate skandalı ile çökerken bile herşeyi inkar etmeye çalışan Nixon'ın üzerinden insan psikolojisinin en karanlık dehlizlerine ışık tutuyor.

İstifası sonrasında Kennedy portresinin önünde durmuş muhasebe yaparken özetliyor Nixon tarihteki rolünü:

"Sana bakınca olmak istedikleri kişiyi ; bana bakınca olduklarını görüyorlar"

Bir gün Tayyip Erdoğan'ın filmi çekilirse, Atatürk'ün portresi önünde söyletilmesi gereken cümle bu.

Ama Millet olarak şanssızlığımız;  en çökmüş anında bile kendi muhakemesini yapabilecek Nixon kadar bile bir ferasete ve ahlaka sahip değil Erdoğan.

Erdoğan, araftan asla kurtulamayacak bir günahkar ve Türk siyasetinin görüp görebileceği en "çirkin kadın".

" En çirkin Kadın " benzetmesi nereden mi çıktı?

Açalım...

Bir erkek olarak sergileyebileceğimiz en kötü zamanlama, o anda kendini çirkin hisseden bir kadına, ne kadar güzel olduğu yönünde iltifat etmektir.

Dışarıdan çok doğru ve akıllı gibi görünen bu hamle, kadın nezdinde ölümcül bir hatadır.

O anda kendini çirkin hisseden kadının, kendisine bu ölçüsüz ve anlamsız iltifatı yapan erkeğe karşı zerre saygısı kalmaz ve erkeğe anında notunu verir.

Ve karakterine bağlı olarak ya kibar bir teşekkürle uzaklaşır , ya da, ağına düşen enayinin bu zaafından sonuna kadar yararlanır. 

Tayyip Erdoğan, "çirkin bir kadın"

Siyaseten geçmişindeki bütün çirkinliklerinin ve karakterinin bütün zaaflarının farkında olan Erdoğan kendisine tapan, hayran kitlelere, işte o çirkin kadının iltifat eden erkeğe baktığı gibi bakıyor.

Onların aklına ve muhakeme gücüne zerre saygısı yok.

Tabanının kendisine gösterdiği teveccühü, sergilediği iltifatı hiç bir şekilde haketmediğinin farkında.

Kendisi kadar "çirkin bir kadına" bu kadar iltifat edebilen bir kitleyi ancak faydalanacağı bir sürü olarak görüyor.

Onlara saygısının olmadığının kanıtı, yakın çevresinin şahit olduğu onlarca diyalogda mevcut.

Karısını ne kadar seviyorsa, bu hayranlarını da o kadar seviyor. (Bkz. zamanında gazetelere verdiği "hiç aşık olmadım" demeçleri")

Yanında tutması gereken, geçmişi ile bağlı ama geleceği açısından bir pranga olan bir kitle.. 

Erdoğan'ın hayalinde, kendisi kadar çirkin bir kadına iltifat edebilen o şuursuz kitle değil; kendisinin ne olduğunu gören ve asla ona yüz vermeyecek olan karşı kitle var..

Bu öfke nöbetlerinin temelinde , asla onun kadar çirkin bir kadına iltifat etmeyecek kitlelerin onu sevmeyecek olması yatıyor.

O yüzden;  "ben bu ülke için şunları şunları yaptım, niye hala beni sevmiyorlar" krizlerine giriyor, aynen Nixon gibi.

O yüzden; kendisini sevmesini istediği halde sevmeyen insana karşı gösterilen o kontrolsüz şiddet ile "bak ben değiştim, eski ben değilim" özürleri arasında gidip geliyor.

Bir gün polisleri üstlerine sürerken, diğer gün , "herkesin Başbakanıyım"  söylemleri bundan...

Tabanının sevgisi ona sadece aslında olduğu şeyi hatırlatıyor ama o her "çirkin kadın" gibi olmak istediği şeyin peşinde.

Dikkat edin, bütün portrelerinde Atatürk'e benzetmeye çalışıyor kendini.

Asla olamayacağı o adamı sevenlerin onu da sevmesi en büyük hayali ve sevmeyecek olması en büyük travması.

...

Nixon filminde; Mao ile meşhur buluşmasının sahnesinde, yanlarında Kissinger otururken, Mao, Nixon'a şöyle der:

"İkimizde fakir ailelerden geliyoruz, diğerleri de bizim açlığımızın bedelini ödüyorlar"

Bu açlık, öyle milyarlarca dolar, onlarca villa, pırlanta yüzük ve dönümlerce arazi ile doyabilecek bir açlık değil.

Bu açlık; ayağını yıkadığınız babanın asla size sunmadığı bir sevginin açlığı..

Bu açlık; babanın altında ezilmiş ve dolayısı ile saygı duymadığınız annenin sevgisinin doyurabileceği bir açlık değil...

Bu açlık;  olmak isteyip de olamayacağınız o ahlak ve akıl seviyesindekilerin doyurabileceği bir açlık.

Bu çirkin bir adam/kadının, o güzel kadın/erkek onu sevmediği sürece başedemeyeceği ve öfkesini gittikçe kabartacak bir açlık.

Bu açlık Kazlıçeşme'daki binlerce "başörtülü bacı"'nın tezahüratı ile değil; Gezi'de tango yapan tek bir kadının bakışı ile doyabilecek bir açlık.

Ve ne yazık ki, onlar seni asla sevmeyecek. 

Çevreni istediğin kadar yalaka ile donat, 

mideni istediğin kadar arsa, villa, dolar ile doldur,

medyada istediğin kadar köşeden kendine abdest aldırt,

ve Kazlıçeşme'ye istediğin kadar adam taşı,

sen hep Gezi'nin seni sevmesini isteyeceksin.

Ve onlar; istersen İstanbul'u baştan aşağı ağaçlarla donat asla seni sevmeyecek. 

Ne yazık ki sen; " Vietnam'ı protesto eden gençler neden beni sevmiyor? " sorusunun cevabını aramak için bir gece Lincoln anıtının merdivenlerinde uyuyan gençlerin yanına bizzat giden ve onlarla konuşan Nixon kadar feraset sahibi bile değilsin.

Olsan , bir gece geziye TOMA'lı, gazlı polislerini yollamak yerine, aynen Nixon gibi o parka girer ve o gençleri anlamaya çalışırdın.

Ve olsan, herşeyin tıkandığını anladığın noktada, koca bir ülkeyi peşinden ruhunun karanlık girdabına çekmek yerine, onurlu bir şekilde istifa ederdin.

Bazılarının senin kadar "çirkin bir kadını" asla iltifat edip, sevmeyeceklerinin ve senin kadar "çirkin bir kadına" iltifat edip, sevenlerin  ise asla sana yetmeyeceğinin bilincinde olarak.

Belki de kadınlara saygısızlık etmemek adına şöyle bitirmek lazım..

" Çirkin Kadın " yoktur , Güzel Kadın'dan Anlamayan Akılsız ve Ahlaksız erkek vardır.

B.G.

Oyun Bozan Arşiv


http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10464

..

17 Şubat 2016 Çarşamba

Klonlanmış Bir Tayyip Erdoğan Olarak Mustafa Sarıgül ( OY İÇİN HALKINA '' DİLENCİ '' MUAMELESİ YAPAN SİYASİLER )



Klonlanmış Bir Tayyip Erdoğan Olarak Mustafa Sarıgül


Fatma Sibel Yüksek
Açık İstihbarat
Tarih:16/09/2013
Türü:İç Politika 


" Sarıgül aday olursa oy vermem " diyen ve CHP'nin ortalama seçmenini temsil eden kesim, kendisini "fedâ edilmeye" şimdiden hazırlamalıdır.

Onların yaratacağı " Boşluk ", Sarıgül sayesinde varoşlardan, AKP'nin tabanından, yıllardır İaşe ile Rehin tutulan yoksul İstanbul'lularla telafi edilecektir zira.. ( OY İÇİN HALKINA '' DİLENCİ '' MUAMELESİ YAPAN SİYASİLER )


****************

2014 yerel seçimleri yaklaşırken, özellikle iki " Güçlü " belediye başkanının kendilerini siyasette belli bir noktaya gelmiş saydıklarına ve artık daha "büyük hedeflerin" adamı olmak yönünde adımlar atmaya başladıklarına tanık oluyoruz.

Bunlardan birincisi, herkesin bildiği gibi Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, diğeri yine herkesin bildiği gibi Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'dür...

" Kabına sığamayan " belediye başkanları arasında, Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen de sayılabilir ama Büyükerşen, kimlik, kişilik, tarz ve arkasındaki güçler itibarıyla bu ikisinden ayrı tutulmalıdır.

Bu yazının konusu, Melih Gökçek de değildir, çünkü Melih Gökçek,öyle bir yazıyla anlatılabilecek bir şahsiyet olmadığı gibi, kendisi ne kadar karmaşık yol ve yöntemlere müracaat ediyor olursa olsun, niyetleri epeyce ifşâ olmuş bir siyasetçi olarak... ya bu "Niyetlerini" hayata geçirip istediği zafere ulaşacak, ya Ankara'da bir pirus zaferi kazanıp çöküş dönemine girecek, ya da ister istemez siyasi jübilesini yapacak gibi görünmektedir.

64 yaşında olmasına rağmen tuhaf bir " Enerjiye " sahip olan bu adamın elindeki paranın gücü ve başından kalkmadığı sosyal medya vasıtasıyla, toplumun bir süre daha canını sıkacağı, " Eğlendireceği " ve siyaseti arı kovanı gibi karıştıracağı varsayılabilir...

Asıl konu Mustafa Sarıgül'dür. Esasen Mustafa Sarıgül'ün de " Siyasi Emelleri ", aşağı yukarı Melih Gökçek'inkiler kadar ifşa olmuş sayılabiler. Daha ilk araç konvoyunun önüne düşüp Trakya yollarına koyulduğunda, sağda solda "Önce CHP'ye girip yerel seçimde İstanbul adayı olacağı, sonra da Kılıçdaroğlu'nu devirip CHP'nin başına geçerek Başbakanlığa yöneleceği" yazılır olmuştur.

Siyasetçilerimizin " Kâbesi " olan Amerika Birleşik Devletleri'ne yaptığı ziyaret göz önüne alınarak, Sarıgül'ün " ABD tarafından desteklendiği ve İstanbul'dan aday gösterilmesi için Kemal Kılıçdaroğlu'na muazzam baskılar yapıldığı " da ahâli arasında alenen konuşulmaktadır.

Kendisini Şişli Belediye Başkanlığı binasının duvarları arasına artık sığdıramayan Sarıgül'ün sabırsız ve hırslı davranışları da daha şimdiden göze çarpmaktadır. Belli ki Sarıgül'ün bir dönem daha Şişli Belediye Başkanı olarak kalmaya tahammülü yoktur ve bu konuda bütün imkânlarını seferber etmiş görünmektedir.

Kestirmeden konuşmak gerekirse, eğer Sarıgül'ün CHP'ye dayatılması gibi bir proje varsa, Kemal Kılıçdaroğlu'nun buna direnecek güç ve dirayete sahip olmadığı, dahası Sarıgül'ü tedavüle sürme işinin seve seve bir parçası olacağı, kamuoyu ve CHP tababından genel kabul görmüş bir kanaattir.

Yıllarca siyaset üretmemenini, adam yetiştirmemenin, gençlerin önünü kesmenin, vizyonsuzluğun, toplumun yönelimlerini görmezden gelişin de bir sonucu olarak, Sarıgül'ün CHP'den İstanbul adayı yapılmasının önünde pek de engel bulunmadığını söylemek, realistliğin icabı olarak görülmelidir...

Burada " Pürüz " çıkarabilecek nokta, " Sarıgül aday yapılırsa ne sandığa giderim, ne oy veririm" diyen ve de küçümsenmeyecek bir " CHP'li kimliğinin " varlığı olacaktır.

Geleneksel CHP'liler Sarıgül'ü " Kendi Kumaşlarından " görmüyor. Güvenmiyor. Kirli,hırslı ve agresif buluyor, karanlık ilişkilere sahip olduğunu düşünüyor..

Diğer yandan, İstanbul'un AKP'den başka biçimde alınamayacağını düşünenler de var ki, bunların sayısını da azımsamamak gerekir...

Dolayısıyla, gelinen nokta itibarıyla CHP'nin önüne iki alternatif konulmuş durumda:

Ya eli yüzü düzgün ama varoşlara ve farklı çıkar gruplarına hitap edemeyeceği için seçimi kaybetmeye mahkûm bir aday tercih edilecek..

Ya da İstanbul'u almak pahasına, bütün risklerine ve defolarına rağmen Sarıgül'e kapılar açılacak..

" Sarıgül aday olursa oy vermem " diyen ve CHP'nin ortalama seçmenini temsil eden kesim, kendisini " Fedâ edilmeye " şimdiden hazırlamalıdır.

Onların yaratacağı " Boşluk", Sarıgül sayesinde varoşlardan, AKP'nin tabanından, yıllardır iaşe ile rehin tutulan yoksul İstanbul'lularla telafi edilecektir zira..

" Sarıgül olursa oy vermem " diyenlerin "İstanbul'u ne pahasına olursa olsun AKP'den almak gerekir" düşüncesini savunanlar sayesinde kendi içlerinde bölünecekleri de hesaplanırsa, "feda edilmeye" değer bir dilimdir bu..
Mustafa Sarıgül'ün, Tayyip Erdoğan tarafından yaratılmış " Kömür-makarna " bağımlılığını sistemde hiç fire vermeden, hatta üstüne biraz daha katarak devam edebileceğine inanmayan yok gibidir.

Yoksul kesime " iaşe " üzerinden ekonomik sisteme katılmış, kendi çapında birer "sermayedar" olmuş, tedarikçi- dağıtımcı sınıfının da Tayyip Erdoğan'dan sonra Sarıgül'ü yadırgamayacağı ortadadır. Hatta bunlardan bazıları, muhtemeldir ki Tayyip Erdoğan'a yavaş yavaş kızmaya başlamış olabilirler ve de Sarıgül'ü daha "taze bir güç" olarak değerlendirebilirler.

Sözün özü, eğer İstanbul on yıllardır inşa edilen devasa varoşlar, buradaki çıkar ağları ve iaşe sisteminin üstüne oturmadan kazanamılayacaksa, Tayyip Erdoğan'ın göstereceği bir adayla rekabet edebilecek tek kişinin Mustafa Sarıgül olduğu düşüncesine, şeçime şurada 6 ay kalmışken, güçlü argümanlarla karşı çıkabilmek oldukça zor görünmektedir.

Sarıgül'de ve onun arkasındaki güçlerde, varoşlarda kurulmuş ekonomik-sosyal düzeni ayakta tutacak böyle bir organizasyon gücü ve özellikle paranın bulunmadığına hiç ihtimal vermemek gerekir..

Beşiktaş, Ataşehir,Maltepe gibi semtlerden gelecek oyların ve avukatlar, gazeteciler, üniversite öğrencileri vs.ağırlıklı bir seçmen tabakasının İstanbul'u AKP'nin elinden almaya yetmeyeceği gerçeği de buna eklendiğinde, önümüze dominant bir Sarıgül tablosu çıkmaktadır..

Peki toplumun istekleri, hayalleri, beklentileri ne olacak?

Cahil ve kirli siyasetçilerden, mafyatik yöntemlerden, kandırılmaktan, istismar edilmekten, çatıştırılmaktan bıkmış; gerçek bir demokrasi ve kaliteli siyasetçi isteyen, bunu her fırsatta sistemin gözüne sokmaya başlayan; belki sayıca varoşlar kadar kalabalık değil ama gürültü çıkarma potansiyeli yüksek kesimler nereye kadar yok sayılacak?

Bu soruya " Geçiş dönemi " diyerek cevap verileceği anlaşılıyor. Yani Sarıgül'ü hazmedemeyecek olanlara, belli ki öncelikle İstanbull'un AKP'nin elinden alınması gerektiği, siyasette değişimin bunun yaratacağı domino etkisiyle gerçekleşebileceği fısıldanacak..

Onlardan, bir süre daha tavrı, tarzı, yöntemleri, sosyal kökeni bire bir Tayyip Erdoğan'a eşit; klonlanmış bir Tayyip Erdoğan olarak Mustafa Sarıgül'e " Tahammül etmeleri " istenecek...

Fatma Sibel Yüksek-Açık İstihbarat

twitter.com/fasibel

 http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10411


..