4 Şubat 2016 Perşembe

Kılıçdaroğlu: Yerel Yönetim Özerklik Şartını Mutlaka Getireceğiz,



Kılıçdaroğlu: Yerel Yönetim Özerklik Şartını Mutlaka Getireceğiz,


05 Eylül 2014 Cuma 12:42



CHP'nin 18. Olağanüstü Kurultayı'nda konuşan Kılıçdaroğlu, Çözüm Süreci'nin en önemli konularından biri olan Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nı kabul edecekleri ni söyledi.

Kılıçdaroğlu: Yerel Yönetim Özerklik Şartını Mutlaka Getireceğiz Genel Başkanın belirleneceği CHP'nin 18.Olağanüstü Kurultayı Ankara'da devam ediyor. Kürsüye önce Yalova Milletvekili Muharrem İnce çıktı.

İnce'nin ardından mikrofonu Kemal Kılıçdaroğlu devraldı ve partililere önemli açıklamalarda bulundu. Konuşurken zaman zaman sesini yükselten Kılıçdaroğlu, 
" Sen doğuda başka batıda başka konuşuyorsun, dediler. Nereye gittiysem aynı şeyi söyledim. CHP iktidarında yerel yönetim özerklik şartını mutlaka getireceğiz."  dedi.

İşte Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satır başları:

" Öyle uzun uzun konuşmayacağım. Diyorlar ki CHP Atatürk’ü dışladı, CHP elitist parti. Ben de diyorum ki CHP çağdaş, yiğit bir partidir. CHP’nin genlerinde Kuva-yi Milliye vardır. Bir ülkeyi yönetirken ya ülkeyi ileriye taşırsınız ya da geriye götürürsünüz. İçinde yaşadığımız tablo Türkiye’nin çağdaşlıktan kopuşudur.

İnce ‘ İkinci Büyük Devrimi yapacağız ’ dedi. CHP 3 büyük devrimin altında imzası olan partidir.

1- CHP Cumhuriyeti kuran partidir.
2- 1946’da Çok Partili rejimi getiren partidir
3- 1970’lerde sosyal demokrasiyi getiren partidir. CHP şimdi dördüncü devrime hazırlanıyor."

Salondakilerden kendisini iyi dinlemelerini isteyen Kılıçdaroğlu, CHP'nin 12 Eylül Darbe yasalarına karşı olduğunu, yüzde 10 seçim barajının kaldırılmasını savunduklarını söyledi.

" ŞİMDİ BİZ SAĞA MI KAYDIK "

Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"Şimdi biz sağa mı kaydık? Siyasi Partiler Yasası'nın değişmesini ve lider sultasının kaldırılmasını savunan parti CHP'dir. Özel yetkili mahkemeleri benim kadar eleştiren başka bir siyasi parti olmamıştır. 'Bu Adalet ve Kalkınma Partisi'nin sopasıdır' diyen kim, eleştiren kim? Benim. Silivri'den Ankara'ya gelmeden AKP'li savcılar fezlekemi gönderdiler. Fezlekenin karşısında, 'dokunulmazlığımı kaldırmazsanız namertsizin' diyen de benim. 'Efendin sen doğuda başka, batıda başka şey söylüyorsun.' Nereye gittiysem, aynı şeyi söyledim. İki tane temel örnek vereceğim. Bir; Hakkari'de 'yerel yönetim özerklik şartını getireceğiz' dedim. CHP Kurultayında yine söylüyorum; 
CHP iktidarında yerel yönetim özerklik şartını mutlaka getireceğiz. Niye söylüyorum? Bakın bizim büyükşehir belediye başkanlarımız var. Ortak hukuku egemen kılmak zorundayız. Sadece CHP'li olduğu için kentsel dönüşüm kararnamesi 2,5 yıl bekledi. Ama yerel yönetim özerklik şartı olsaydı, bunların hiçbirisi olmayacaktı. 

Biz Trabzon için de Elazığ için de Tekirdağ için de Diyarbakır için de aynı hukukun olmasını isteriz. Yerel yönetici Maliye Bakanının kapısında saatlerce beklememelidir. Onun yeterli gelire kavuşması da CHP'lilerin görevidir."

Kendisine "Demokrasiyi ve özgürlüğü yeterince savunamadı" eleştirisinin de getirildiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, "Batman'a gittim, belediye başkanları, hiçbirisi CHP'li değil. Ellerine kelepçe vurulmuş arkadan. Sıraya diziliyor, fotoğrafları medyaya servis ediliyor. O insanlar bizim insanlarımız, buna tahammül edemedim doğru değil dedim,yine diyorum" diye konuştu.



" HANGİ CHP GENEL BAŞKANI DENİZ GEZMİŞ'İN MEZARINI ZİYARET ETTİ? "


CHP'nin "sağa kaydığı" eleştirisini yineleyen Kılıçdaroğlu, "Ben sormak istiyorum, hangi CHP Genel Başkanı Deniz Gezmiş'in mezarını ziyaret etti. Üç fidana sahip çıktım ben. Onların mezarına gidip karanfil bıraktım ben. Bizim devrimciliğimiz 'kağıttan devrimcilik' değil, bizim devrimciliğimiz yürek ister, yürek" diye konuştu.

Baskıcı devlete her zaman karşı çıktığını vurgulayan Kılıçdaroğlu, siyasetlerinin odağında insan olduğunu söyledi.

" TAKSİM MEYDANI'NI GEZİCİLERE BİZ AÇTIK "

Kurultayda, Gezi eylemlerinden bir video gösterildiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, "Taksim'i gençlere kapatmışlardı. Bir diktatör bozuntusunun talimatıyla kapatılmıştı. 
Bizim Kadıköy'de mitingimiz vardı. O mitingini iptal edip, Taksim'e yürüdük. Eğer Taksim Meydanı Gezicilere açıldıysa, bunu yapan CHP'dir. Bizim demokrasi anlayışımızdır" dedi.

Türkiye'nin En Unutulmaz Kongreleri

Fotogaleri: Türkiye'nin En Unutulmaz Kongreleri

" HER İNANCA, KİMLİĞE SAYGI GÖSTERECEĞİZ "

Her kimliğe ve her inanca saygılı olduklarının altını çizen Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

"Kimliğe ve inanca saygı göstermek sağa kaymak demek değildir. Her inanca, kimliğe saygı göstereceğiz. Her mitingde söyledim; insan Allah'ın yarattığı en değerli varlıktır, inancıyla, kimliğiyle başımızın üstündedir. 'Sen solcuları sevmiyorsun, sağcıları seviyorsun." Açıkça söylüyorum; bütün dünya dinlesin, ben sağcı solcu ayırımı yapmadan bütün insanları seviyorum. Çünkü bizim anlayışımıza göre, iktidar olduktan sonra sadece solculara değil, bütün insanlara hizmet edeceğiz, benim için vatandaşın mutluluğu, Türkiye'nin çıkarları var. Ben bunu savunacağım. Camide, kilisede, havrada, cemevinde nerede ibadet yaparsa yapsın, onun ibadetlerine saygı göstereceğiz. 
Belediye Başkanlarına Talimat verdim ' bütün ibadet yerlerini tertemiz yapacaksın ız' diye."

" BU ÜLKENİN EN TEMEL SORUNU YOKSULLUKTUR "

Ülkenin en temel sorununun yoksulluk olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, yoksullukla ilgili Aile Sigortasını geliştirdiklerini anımsattı.

" Sağ elin verdiğini, sol el görmeyecek " dediklerini ifade eden Kılıçdaroğlu, aile sigortasını da bu felsefe üzerine oturttuklarını anlattı.

Uygulama ile ihtiyaç sahibi ailede kadının banka hesabına belli bir miktar para yatıracağını belirten Kılıçdaroğlu, "Yoksulluğu yenmek ne zamandır hedeflerimizin dışına çıktı. Bu ülkede yoksulluğu tarihe gömeceğiz. 'Türkiye'de hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek' dedim. Ben şimdi sağcı mı oldum, CHP sağa mı kaydı? Yok böyle bir şey" değerlendirmesini yaptı.

Merdiven altlarında sigortasız çalışan başı örtülü binlerce kadın olduğunu ve bunların sorunlarını oy versin vermesin her zaman dile getirdiğini de ifade eden Kılıçdaroğlu, "CHP'ye oy versin, vermesin onları sigortalı yapmak, onların geleceğini hazırlamak benim boynumun borcudur" diye konuştu.

" SANAYİCİNİN ÖNÜNDEKİ BÜTÜN ENGELLERİ KALDIRACAĞIZ "

Kılıçdaroğlu, sanayicinin ekonominin kamu görevlisi olduğunu, CHP olarak sanayicinin önündeki bütün engelleri kaldıracaklarını söyledi.

Dünya üretiminde bir numara olan Türkiye'de, fındık fiyatının başka ülkeler tarafından belirlendiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, Karadeniz'de fındık borsası kuracaklarını ifade etti.

Tonlarca kaçak çayın, Türkiye'ye geldiğini belirten Kılıçdaroğlu, "Kimin alın terini sömürüyor? Rizeli çay üreticisinin. Onun hakkını Rizeli olan o kişi koruyamadı, hakkını ben koruyacağım. Bütün kaçak çayları imha edeceğim ve onun alın terine değer vereceğim, bu mu sağcılık?" diye konuştu.

12 yıllık iktidarın, işsizlik sorununu çözemediğini, kendilerinin bu sorunu çözeceğini söyledi.

Mustafa Kemal Atatürk'ün, " Savaş meydanlarında kazanılan zaferler, ekonomik zaferlerle taçlandırılmadıkça Türkiye bağımsızlığını Kazanamaz " sözünü anımsatan Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin bağımsızlığını korumasının yolunun katma değeri yüksek ürün üretmekten geçtiğini kaydetti.

İş kazalarında her ay en az 100 kişinin hayatını kaybettiğine dikkati çeken Kılıçdaroğlu, hedeflerinin güzel, huzurlu ve iş güvencesi bulunan bir Türkiye olduğunu ifade etti.


"Birileri yıl başını keyifle, arkadaşlarıyla beraber kutlarken, bu kardeşiniz, CHP Genel Başkanı olarak, Soma'da yerin yüzlerce metre altında kömür işçileriyle kutladı" diyen Kılıçdaroğlu, CHP iktidarında taşeronun ortadan kalkacağını söyledi.

" ÇÖZÜMLERİ YETERİ KADAR ANLATAMIYORUZ "

İflas eden ya da işini kapatan esnafa, işsizlik sigortasından gelir desteği sağlayacaklarını belirten Kılıçdaroğlu, "Düne kadar, 'CHP proje üretmez' deniyordu. Şimdi bunu kimse söyleyemiyor. Yoksulluktan milli eğitime, sanayiye, esnafa hayatın her alanı ile ilgili çözümlerimiz var. Sorun, bu çözümleri yeteri kadar anlatamıyoruz" dedi.

Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

"Seçimlerden önce çiftçiye söz verdim mazot 1,5 olacak diye. Şimdi yeni bir çalışma yapıyoruz. Ne kadar olacak mazot göreceğiz? Aile sigortası için söz vermiştim, geliri olmayan veya asgari ücretin altında geliri olan ailelere 600 lira sözü vermiştik. Şimdi onun da çalışmasını yapıyoruz. Yeni rakamı çıkaracağız, kimseyi mağdur etmeden, devleti zarara uğratmadan. Ama onurlu yaşamı savunan projelerle tekrar bu milletin önüne çıkacağız.

" BANA ÇALIŞAN ADAM LAZIM, RAKI SOFRALARINDA KONUŞAN DEĞİL; PARTİYİ BUNLARDAN TEMİZLEYECEĞİM "

CHP, 'elitist bir parti' diyorlar. Elit olmak ayrı, elitist olmak ayrı. Elitlere, yani seçkinlere saygım var, aydındır bunlar, oturur konuşurlar, düşüncelerini topluma aktarırlar ve toplumu aydınlatırlar. Ama bir de elitistler var; rakı sofralarında Türkiye'yi kurtarırlar, bunlardan partiyi temizleyeceğim herkes çok iyi bilsin. Bana çalışan adam lazım, rakı sofralarında konuşan adam değil. Bütün bu projeleri ürettik, çıkıp yeteri kadar anlattılar mı? Her şey genel başkandan beklenmez. Proje üretip, adam gibi çalışacağız. 
Elitizmi reddediyorum. Ben bir cumhuriyet çocuğuyum, Dersimli Kemalim ben, devrimci Kemalim ben. İnsanıma aşığım ben, siyasetten bir şey bekliyorum, bu millete hizmet etmek."

" YA BAĞLANIRSINIZ, YA AYRILIRSINIZ "

Dersim'in küçük bir köyünde doğduğunu, 7 kardeş olduklarını, en büyük ablasının ve annesinin okuma yazma bilmediğini anlatan Kılıçdaroğlu, " 
İçlerinde okuyup Üniversiteye giden tek kişi benim yedi kardeşten. Ben bir cumhuriyet çocuğuyum, haram lokma yemedim. Hep helalin peşinde oldum. Halkıma hizmet etmeyi namuslu bir görev bildim. Benim kitabımda hırsızlık, kul hakkı yemek yoktur" dedi.



" KİMSE BANA DEMOKRAT DERSİ VERMESİN "

Atatürk'ün, "Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir " sözünü hatırlatan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

" İşte onlardan birisi de benim. Diyorlar ki, ' Kılıçdaroğlu seçildi, çok demokrattı, şimdi demokrat değil, baskıcı olmaya başladı.' Kimse bana demokrat dersi vermesin, kimse de kusura bakmasın. Demokrasinin de ne olduğunu bilirim, disiplinin de ne olduğunu bilirim."

" DÜNE KADAR SUSTUM AMA..."

"Düne kadar sustum, doğru. Ama sabah mikrofonu gören koşa koşa gidip CHP'yi eleştirirse, kimse kusura bakmasın buna izin vermeyeceğim. Eğer benim genel 
başkanlığım döneminde, o tüzük değişikliği olmasaydı yeni bir genel başkan adayı çıkamazdı bile. Ben genel başkan adayları çıksın diye çaba harcıyorum. 
Bir kişiye partiyi mahkum etmemeliyiz. Yeni, dirayetli, genç, dinamik genel başkan adayları çıkmalı ama demokratik şekilde yarışmalı. Ben bu yarışın bütün koşullarını hazırladım. Bakın yan yana oturuyoruz, telefon ettim ne kadar istiyorsa davetiye de gönderelim. Biz demokrasiden yanayız ama demokrasi kaos demek değildir. Bir siyasi partiye üye olduktan sonra o siyasi partinin kurallarına uyarsınız, ya bağlanırsınız, ya ayrılırsınız arada başka seçenek yok."

- CHP'DE KURULTAY GÜNÜ -

4 yıllık genel başkanlığında bugün 4. seçimli kurultayına girecek olan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, ilk kez bir rakiple, CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile genel başkanlık için yarışıyor.
Kılıçdaroğlu 944, Muharrem İnce ise 177 imzayla genel başkanlığa aday gösterildi.

YAN YANA OTURUYORLAR

Genel Başkanın belirleneceği CHP 'nin 18. Olağanüstü Kurultayı Ankara'da başladı. Salonda Genel Başkanlık için yarışan Kemal Kılıçdaroğlu ile Muharrem İnce yan yana koltuklarda oturuyor. İki aday salona girdiğinde tokalaştı, sarıldı. Gazetecilerin bir kez daha görüntü almak istemeleri üzerine iki isim tekrar ayağa kalktı ve bir kez daha tokalaştı.

Eski CHP Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ise kendisine ayrılan yere oturmadı.

KÜRSÜYE İLK MUHARREM İNCE ÇIKTI

Kurultayda ilk olarak konuşmayı Genel Başkan adayı Yalova Milletvekili Muharrem İnce yaptı. İnce konuşmasında "İktidar olmak için devrimciliğimizi solculuğumuzu hatırlayacağız" dedi.

CHP Genel Başkan adayı Muharrem İnce, konuşmasına Hasan Hüseyin Korkmazgül'ün "Acılı bal eyledik" şiiriyle başladı.



Muharrem İnce'nin okuduğu şiir şöyle:

ACIYI BAL EYLEDİK

Bak şu insanların güzelliğine / kaşı destan / gözü destan / elleri kan içinde
Kör olasın demiyorum / kör olma da / gör beni
Damda birlikte yatmışız / öküzü hoşça tutmuşuz / 
koyun değil şu dağlarda / san kendimizi gütmüşüz / 
hor baktık mı karıncaya / kırdık mı kanadını serçenin / 
vurduk mu karacanın yavrulusunu / ya nasıl kıyarız insana
Sen olmasan öldürmek ne / çürümek ne zindanlarda / 
özlem ne ayrılık ne / yokluk ne yoksulluk ne / 
ilenmek ne dilenmek ne / işsiz güçsüz dolanmak ne / 
gün gün ile barışmalı / kardeş kardeş duruşmalı / 
koklaşmalı söyleşmeli / korka korka yaşamak ne
Kahrolasın demiyorum / kahrolma da / gör beni
Kanadık toprak olduk / çekildik bayrak olduk / 
döküldük yaprak olduk / geldik bugüne

"UMUT BİR İDDİADIR"

İnce, konuşmasında 'umut' vurgusu yaptı.
"Yaşama biçim vermektir umut" diyen İnce, "Umut varsa, zorluk, bahane yoktur. Umut varsa aşılması gereken engeller, yapılması gereken işler vardır" dedi.
"Umut bir başlangıçtır. Umut bir inandırmaktır. Umut yaşama biçim vermektir. Umut varsa zorluk yoktur. Umut varsa yapılması gereken işler vardır
Bizim içim bahane yoktur. Bizim için imkansızlıktır yoktur. Zorluk yoktur, engel yokturYürüyeceğiz hep beraber. Umuda koşanlarla yürüyeceğiz. Ülkemiz insanına en güzelini vermek için varız. Düğümleri çözmek için varız. 

'' Karanlığı,esareti bitirmek için buradayız"

CHP Olağanüstü Kurultayı Toplandı
Fotogaleri: CHP Olağanüstü Kurultayı Toplandı

"CHP GENEL MERKEZİ'NİN IŞIKLARI SABAHLARA KADAR YANACAK"

"Benim iddiam: Ben genel başkan olduğumda CHP’nin genel merkezinin ışıkları sabah kadar yanacak onun için buradayım. Seçim akşamları genel merkezlerin önünü cenaze evine değil, bayram yerine döndürmek için buradayım. Berkin’in anasını yuhalatan adamı oradan indirmek için oradayım. Çocuklarımızın istemedikleri okullara kaydedilmemesi için buradayım. Özgürlük diyenleri gazlatmamak için buradayım. Evlatlarımızın sokaklarda dövülerek öldürülmemesi için buradayım. Aile boyu imar, rant, arsa, villa, dolar sevdasına düşmüş, Atatürk’e İsmet İnönü’ye iki ayyaş dedirtmemek için buradayım. Madencinin ölümü kaderdir dedirtmemek için buradayım. Uludere’de 13 yaşındaki çocuklarımızın bombalatmamak için buradayım. Kafa kesen terör örgütlerini komşumuz yaptırmamak için buradayım. Evindeki paraları sıfırlayan, 
haram paraları makinelerle sayan, cumhurbaşkanını Yüce Divan’a göndermek için buradayım. Bu cennet ülkenin topraklarından bereket fışkırtmak için, umut demek için emek demek için buradayım. Kapısını çaldığımız büyük hasret için buradayım."



"BANA DAVAYA İNANAN İSİMLER LAZIM"

"Karabulutların arasında kaybolmamak için, iktidar olmak için önce kendimiz olacağız, önce devrimciliğimizi, solculuğumuzu hatırlayacağız. Ben yola çıkarken büyük isimlerle çıkamadım, büyük isimlerle ilgilenmiyorum. Bana büyük isimler değil büyük davaya inanmış isimler lazım. Üyelerimize, örgütümüze güveneceğiz. Adaylıkları üyelerle, ön seçimle yapacağız. Kişilerin partisi değil ilkelerin tutarlılıkların partisi olacağız. Artık CHP’de umutsuzluk yerini Atatürk’ün sözlerine terk edeceğiz."

"GENEL BAŞKANIN NE ZAMAN ÇEKİLECEĞİ TÜZÜKTE YAZACAK"

"Bu partide genel başkanın ne zaman çekileceği tartışılmayacak. Tüzükte yazacak. Tüzük diyecek ki ‘partiyi birinci parti yapamazsan gidersin’. Bu Sayın Kılıçdaroğlu için de benim için geçerli olacak. Artık millet CHP’nin genel başkanı ne zaman gidecek diye beklemeyecek. Biz ise ülkenin sorunlarını konuşacağız. Hiçbir genel başkan şimdiden sonra tüzük karşısında anlamlı oy kaybından bahsedemeyecek. Artık CHP rakiplerinin karışma ihtimalinden, Arınç’la Erdoğan’un kavgasından medet uman bir parti olmayacak. CHP’de artık sağa ve sola açılmayı tartışmalıyız."

"YAZIKLAR OLSUN"

"Seçmene diyoruz ki ben sağcı değim ama seni kandırmak için bu sağcıyı öne sürdüm gel oltaya diyoruz. Bu mantığı doğru bulmuyorum. 90 yıllık parti Cumhuriyeti kuran parti kendi kadrolarından aday bulamıyorsa yazıklar olsun. Sağdan oy istemeye itirazım yok, partiye yeni isimler kazandırmaya evet. Ama kendi ilkelerimizden vazgeçmeye, değerlerimizden uzaklaştırmaya kesinlikle hayır. Biz nasıl oy alacağız? Bireyi önemseyerek, farklılıklara saygı duyarak, bireyin çıkarlarının korunmasına saygı duyarak sorunlarının çözümüne katkı sağlayarak sağcının solcunun hatta sandık başına gitmeyenin oyunu alabiliriz. Ecevit yüzde 42’yi nasıl aldıysa bizde alabiliriz."

"HADDİNİ BİLECEK"

"CHP bir büyük ırmağa benzer. CHP’nin doğuş kaynağı Kuvayi Milliyedir. Bu sonradan katılan dere benim kaynağımızı sorgulayamaz. Haddi değildir. Haddini bilecek. Öyle dereceler gelecek ve büyüyeceğiz. Son yıllardan merkez sahadan gelen arkadaşlarıma sesleniyorum. Cumhuriyet ilkeleri konusunda, laiklik, Atatürk, yaşam biçimi konusunda farkımız olmayan arkadaşlara sesleniyorum. Siz sonradan katılan dere değilsiniz. Bizler bu yolculukta sosyal demokrasinin evrensel ilkelerine uyan toplumu yaratmak istiyoruz. Bizim sorunumuz bu değerleri benimsememiş, kendi siyasi kulvarında başarısız olmuş, kendi partisini batırmış, kendi partisini başarıya ulaştıramamış insanların CHP’yi kurtarıcı olarak görmesindedir. Bu zihniyet CHP’yi başarıya götüremez. Sağdan soldan her kesimden oy alabiliriz. Şımarıklık yapıyor değilim. Yalova’da seçimler iptal olduğunda devlet oradaydı. Sağcılaşmadan sağdan oy aldık. Dik durarak aldık. Bir butik kentte bunu başardık Türkiye’de de bunu başarabiliriz."

"TELEVİZYONDAN ÖĞRENDİM CUMHURBAŞKANI ADAYIMIZI"

"Son cumhurbaşkanlığı seçiminde içime yara olan, dert olan olayı anlatayım. Televizyon öğrendim cumhurbaşkanı adayımızı. 91 il başkanı, 60 parti üyesi, 
130 parti üyesi biliyor sadece Genel Başkan biliyor. İmza veren kardeşlerime sesleniyorum. Anket yapıldı 120’nuzdan biriniz Ekmeleddin İhsanoğlu yazdınız mı? 
O zaman o ankete neden yaptınız? 60 meclis üyesi sizin vicdanınıza sesleniyorum. Milletvekilliğinde listede olmak mı dik durmak mı önemli. Bence dik durmak önemli. 
Ayrıca dik durmasanız da listede olacağınız tartışmalı."

"BU ÖNGÖRÜSÜZLÜKTÜR, SİYASETİ BİLMEMEKTİR"

"Sayın Kılıçdaroğlu ‘risk aldım’ dedi. Yarıştığım yer şurası. Risk almakta kazanmak ya da kaybetmek vardır. Ben Ekmeleddin İhsanoğlu adını duyduğumda risk görmedin başarısızlık gördüm. Tayyip Erdoğan gibi birinin karşısında meydanlarda çıkamayan birinin seçim kazanma ihtimalini nasıl görüyorsunuz.? Bu öngörüsüzlük, siyaseti bilmemektir. Baktım olan oldu aday yapıldı şimdi dedim yine kurtarabiliriz diyerek yöntem değişikliği önerdim. MHP ile çatı kurmayalım. Birden fazla aday çıkartalım. Ben matematik önerdim."

"HAZMEDEMİYORUM BU SEÇİMİ"

"Bir cumhuriyet düşmanının, kendini aklayamamış adamın, Atatürk düşmanı adamın Çankaya’yı terk edip oranın bile geleneklerini yıkıyor. Hazmedemiyorum bu seçimi. Bu kararı. Ben sayın Kılıçdaroğlu’nu kişi olarak çok severim. Kendisi ile kişisel sorunum yok, onun namuslu adam olduğundan şüphem yok. Ama uyguladığı yanlış politikalarla Erdoğan’a cumhrubaşkanlığını hediye etmiştir. Buna isyan ediyorum. Bunu hazmetmeyeceğim."



"DİSİPLİNSİZ DAVRANAN KILIÇDAROĞLU'NUN TA KENDİSİ"

"Disiplinsiz davranan Kılıçdaroğlu’nun kendisi. Tek başına kadar verdi. Bir disiplinsizlik varsa disiplinsiz kendisidir. Dün gazetede masaya vuracağım diyor siparişle masaya yumruk vurursanız eliniz acır kimse korkmaz."

"Salonlar doluymuş. Düğün yapacağım diye aradım. Salonlar boş. Bu partiye düğün salonlarda kurultay yaptırmamak için aday oldum."

(Muharrem İnce konuşurken salonda protesto alkışları ve laf atmalar yaşandı. 'Başbakan Kemal' sesleri yükseldi.)

Konuşmanın devamı için tıklayın


ÖNDER SAV: MUHARREM İNCE'Yİ DESTEKLEYECEĞİM

CHP'nin eski Genel sekreteri Önder Sav, kurultayda Muharrem İnce'yi destekleyeceğini açıkladı.

MUHARREM İNCE'DEN MESAJ

Kemal Kılıçdaroğlu ile başkanlık için yarışacak olan Muharrem İnce, kurultay öncesi Habertürk'e konuştu. İnce, 'CHP'nin üzerindeki külleri kaldıracağız. 
Sokakta benim olduğumu görüyorum. Sandıktan yenilik çıkacak. 700 oydan fazla bir oyla kazanacağım. Eğer kazanırsam hemen 10 gün içinde yıllarca konuşulacak bir miting yapacağım.' dedi.

2 GÜN SÜRECEK

CHP'nin 18. Olağanüstü Kurultayına katılacak partililer, sabah saatlerinden itibaren kurultayın yapılacağı salona alınmaya başladı. Bugün ve yarın yapılacak olağanüstü kurultay için ATO Congresium Merkezi'nin dışı ve içi de afiş ve pankartlarla donatıldı. Merkezin girişine ve kurultayın yapılacağı salona, " Güçlü CHP, güçlü demokrasi, güçlü Türkiye " Pankartları yerleştirildi.


10 BİN KİŞİ İZLİYOR

Kurultayın yapılacağı ana salonda 3 bin 250 koltuk bulunuyor. Siyasi parti temsilcileri ve meslek odalarının da davet edildiği kurultayda, bin 218 delege isimlerine ayrılmış koltuklara oturuyor. Ana salona, yaklaşık bin 250 izleyici alındı. Fuaye, ana ve yan salonlarla kurultayı, yaklaşık 10 bin kişinin izliyor. Milletvekilleri PM üyeleri ve delegelerin yanı sıra kurultayda onur konukları da yerlerini alıyor. Uludere'de hayatını kaybedenlerin yakınları da kurultaya geldi.

" YOLDAŞLARIM "

Kongre'nin açılış konuşmasını yapan Kılıçdaroğlu, salonda bulunan partililere '' Yoldaşlarım '' diye hitap etti.

DİVAN BAŞKANI ENGİN ALTAY

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu kurultayın açılışını yaptı. Grup Başkanvekili Engin Altay Divan Başkanlığına oy birliği ile seçildi.

ÖNCE MUHARREM İNCE GELDİ

CHP Kurultayı'nda salona ilk giren isim Muharrem İnce oldu. Saat 09.30 sıralarında salona gelen İnce, partililerden yoğun ilgi gördü. Kemal Kılıçdaroğlu ile başkanlık için yarışacak olan Muharrem İnce, kurultay öncesi ' 'CHP'nin üzerindeki külleri kaldıracağız. Sokakta benim olduğumu görüyorum. Sandıktan yenilik çıkacak. 700 oydan fazla bir oyla kazanacağım. Eğer kazanırsam hemen 10 gün içinde yıllarca konuşulacak bir miting yapacağım'' dedi. CHP'nin eski Genel sekreteri Önder Sav, kurultayda Muharrem İnce'yi destekleyeceğini açıkladı.

SARIGÜL ALKIŞLARLA GİRDİ

Mustafa Sarıgül'ün salona girişi alkış ve sloganlarla oldu Salon, "el ele, kolkola, omuz omuza" sloganlarıyla karşıladı.



KILIÇDAROĞLU, TORUNU VE EŞİ İLE ELELE ÇIKTI SALONA ÇAV BELLA İLE GİRDİ

Kılıçdaroğlu, saat 09.50'da evinden yanında torunu ve eşi Selvi Kılıçdaroğlu ile elele çıktı. Kısa bir açıklama yapan Kılıçdaroğlu, ''Güzel bir kurultay olacak. Hep beraber bunun tanığı olacağız'' dedi. Kemal Kılıçdaroğlu, saat 10:00 sıralarında Bakırköy Belediyesi oda orkestrasının konseri sırasında Çav bella çalınırken girdi, alkışlar ve sloganlarla girdi.

KURULTAY, BAKIRKÖY ODA ORKESTRASI İLE BAŞLADI

CHP kurultayı, Bakırköy belediyesi oda orkestrasının mini kongresi ile açıldı.

ADAYLAR YANYANA OTURUYOR

CHP'de iki genel başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu ve Muharrem İnce ile, eşleri için özel yer ayrıldı. İki aday ve eşleri, salonda yan yana oturuyor.

ULUDERELİ AİLELER KURULTAY SALONUNA GELDİ

Uludere'de ölenlerin aileleri de CHP kurultayına davetliydi. Aileler, salona "Katil devlet hesap verecek" sloganları ile girdiler ve kendilerine ayrılmış yere oturdular.

ADAYLAR EZİLME TEHLİKESİ GEÇİRDİ

Kılıçdaroğlu, İnce ve CHP'nin eski genel başkanlarının bulunduğu protokolün en ön sırası, bir ara ezilme tehlikesi geçirdi.

Görüntü almak isteyen gazeteciler ile partililer protokolün önü ve sahnede birikince ön bölümde kaos oluştu. Korumalar, Kılıçdaroğlu ve İnce'nin önünde durarak, ezilme tehlikesini bertaraf etti.

FEYZİOĞLU SALONDA

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu da CHP kurultayına katıldı.

GEZİ GÖRÜNTÜLERİ ALKIŞLARLA: " HER YER TAKSİM, HER YER DİRENİŞ "

Kurultay açılışından sonra dev ekranlardan Gezi olaylarına ilişkin bir film izlettirildi. Film, kurultay salonunun alkışları ile izlendi.
Filmde yer alan "Heryer Taksim, her yer direniş" sloganları, kurultay salonu tarafından da atıldı.

BERKİN ELVAN, ALİ İSMAİL KORKMAZ, ETHEM SARISÜLÜK UNUTULMADI

Kısa filmde, Gezi'de hayatını kaybedenler, Berkin Elvan, Ali İsmali Korkmaz ve Ethem Sarısülük'ün cenaze törenlerinin görüntülerine de yer verildi.

GEZİ VE ROBOSKİ AİLELERİNİ AYAKTA ANONS ETTİ

Divan Başkanı Engin Altay, "Konuklarımız var. Hepsi değerli. Ancak bazılarını özellikle anons etmek, ayakta anons etmek istiyorum" diyerek, ayağa kalktı ve gelen konukları anons etti.

Altay'ın anons ettiği, CHP'nin olağanüstü kurultayına katılan konuklar şöyle:

* Berkin Elvan'ın anne ve babası Gülsüm ve Sami Elvan
* Ethem Sarısülük'ün ağabeyi Mustafa Sarısülük
* Abdullah Cömert'in annesi Hatice Cömert
* Ahmet Atakan'ın annesi Emsal Atakan
* Yarbay Ali Tatar'ın ağabeyi Ahmet Tatar
* Burak Özenalp eşi Sema Özenalp
* Mehmet Ayvalıtaş'ın babası Ali Ayvalıtaş
* Roboski'de ölenlerin ailelerinden, Mehmet, Veli, Semire ve Heybet Encü

VEFAT EDEN ASLANOĞLU DA ANILDI

Vefat eden CHP Malatya Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu da Kurultay'da ayrıca anıldı.

ATATÜRK VE İNÖNÜ'YE ZİYARET

CHP Kurultayı'nda her ilden bir delege de CHP Genel Başkan Yardımcısı Aytun Çıray'ın liderliğinde, Anıtkabir'e giderek, Atatürk ve İsmet İnönü'nün kabirlerini ziyaret ettiler.

TÜZÜK KOMİSYONU OLUŞTURULDU

CHP, olağanüstü kurultayında tüzükte de değişiklik yapacak. Bu değişikliklerin belirlenmesi için bir tüzük komisyonu oluşturuldu.

TÜM SİYASİ PARTİLER VAR, HDP YOK

Divan, CHP kurultayına gelen diğer siyasi partilerden konukları da anons etti.
AK Parti'den Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya, Genel Başkan Yardımcısı Öznur Çalık,MHP'den Genel Başkan Yardımcısı Ruhsar Demirel,DSP'den Genel Sekreter Yardımcısı Hasan Uğurtürk,SP'den Genel Başkan Yardımcısı Hasan Bitmez de konuklar arasındaydı.

İNCE 177 İMZA, KILIÇDAROĞLU 944 İMZA İLE ADAY

CHP Kurultayı'nın iki genel başkan adayı da kesinleşti.Buna göre, 177 üyenin önerisi ile Yalova Milletvekili Muharrem İnce,944 üyenin imzasıyla da İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu Genel Başkan adayı oldular.

24 SANDIKTA OY KULLANILACAK

Alt kattaki fuaye alanında bulunan 40 metrekarelik ekrandan, yaklaşık 6 bin kişi kurultayı takip edebilecek. Salonun değişik yerlerine de ekranlar yerleştirildi.
Kurultayın teması, "Birlik ve kardeşlik", "CHP'de demokrasi, Türkiye'de demokrasi", "Ülkede özgürlük, ülkede hukuk devletinin egemen olması" olarak belirlendi.Basın mensupları, kendilerine ayrılan odalarda kurultayı takip ediyor. Öte yandan genel başkan adaylarının konuşmalarının ardından daha önce hazırlanan yan salonda oy kullanma işlemi gerçekleştirilecek. Delegeler 24 sandıkta oyunu kullanacak.

OY VERME İŞLEMİ BAŞLADI

CHP 18'inci Olağanüstü Kurultay'da genel başkanların konuşmasının ardından başkanlık için oy kullanma işlemi başladı. Bin 218 delege, konuşmaların yapıldığı salonun yanında oluşturulan sandıklarda 14:30 itibariyle oy kullanmaya başladı.

Oyunu önce CHP'li Muharrem İnce kullandı. CHP Genel Başkan adayı Muharrem İnce oyunu kullandıktan sonra kısa bir açıklama yaptı. İnce, ''Oyumun rengini 
açıklayamam ama oyumu umuda verdim. Oyumu özgüvene verdim, Başbakan adayına verdim. Oyumu AKP'yi yenecek, önce Davutoğlu'nu, sonra Erdoğan'ı oradan indirecek olan bir iddiaya verdim. Hayırlı uğurlu olsun'' dedi.

İnce'den yarım saat sonra CHP lideri Kılıçdaroğlu oyunu kullandı.

Kılıçdaroğlu, gazetecilerin ısrarlı sorularına ''Düzeyli geçti. Adaylar düşüncelerini açıkladı. Takdir kurultayın'' yanıtını verdi.

KURULTAY'IN GALİBİ KILIÇDAROĞLU

Genel başkanlık yarışında Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile karşı karşıya gelen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 740 oyla yeniden partisinin genel başkanı oldu. 
Muharrem İnce ise 415 oy aldı. Muharrem İnce'yi 177 delege aday göstermişti. İnce, aldığı oy oranıyla sürpriz yapmış oldu.

http://www.haberler.com/kilicdaroglu-partisinin-18-olaganustu-kurultayi-6451923-haberi/


..

2 Şubat 2016 Salı

HİÇ OLMAZSA SUSMAYI BİLSE



HİÇ OLMAZSA SUSMAYI BİLSE


rserdar
02 Şubat 2016

Türkiye Cumhuriyeti’nin 64. Başbakanı kim? 
AKP Genel Başkanı Davutoğlu!
Ahmet Davutoğlu, kendi gücüyle mi Genel Başkan oldu? Hayır, Erdoğan istedi, öyle oldu!
Davutoğlu, kendi siyasi gücüyle mi Başbakan oldu? Hayır, Erdoğan ol dedi, oldu!
Davutoğlu, Başbakanlık yetkilerinin tamamını kendi iradesiyle kullanabilir mi? Hayır, Erdoğan ne kadarı için izin verirse, o kadarını kullanabilir!
Erdoğan, Davutoğlu’na “ Hemen istifa et ” derse, Davutoğlu direnebilir mi?
Hayır, anında “ Başüstüne ” deyip Başbakanlığı Beştepe’de bırakır!
Davutoğlu, açıkça veya gizlice Erdoğan’a karşı bir siyasi hareketin içinde yer alabilir mi? Mümkün değil, kıpırdayamaz bile!
Davutoğlu, Erdoğan’ın Anayasa’yı her gün ihlal ettiğini, bilerek çiğnediğini bir profesör olarak görmüyor mu? Çok net olarak görür, fakat korkudan sesini çıkaramaz!
Peki, Davutoğlu’nun yaptığını doğru, düzgün, haysiyetli devlet adamlarının kolayca yapabilmesi mümkün müdür? Hayır, sorumluluğunu bilen, kişiliği ve gelişmesini tamamlamış bir devlet adamı böylesine bir ayıbın içinde olmaz.
Son soru;
Erdoğan tek başına, Türk Ordusuna, Suriye ile dolayısıyla Rusya ile savaş emri verirse, böyle bir felâkete Davutoğlu direnebilir mi?
Asla direnemez! Çünkü Erdoğan, Davutoğlu’nun ruhunu bile kabzetmiştir…
Başbakan görünümlü böyle birinin normalde susup oturması gerekmez mi?
Davutoğlu, istediği kadar kürsüye çıkarken ayaklarının altın portakal kasası koysun, istediği kadar sesini kalınlaştırıp bağırarak konuşmaya çalışsın, siyaseti bilenler onun içinde bulunduğu acınası durumu çok iyi biliyorlar, görüyorlar…
Başbakan görünümlü Davutoğlu, “ Sur’u öyle inşa edeceğiz ki, aynen Toledo gibi olacak ” dedi! Başbakan’ın, bir yeri Toledo’ ya çevirmesinden önceki görevi,o yerin yıkılmasını önlemektir.
Sur İlçesinin ve tüm ülkenin bomba, ağır silah deposuna dönmesine göz yummamaktır! Valilere, “PKK’lı teröristlere müdahale etmeyin, görmezden gelin” diye emir vermemektir…
Ülkenin her tarafına, her gün katar-katar şehit cenazesi giderken ve Türk Milletinin canı yanarken, Başbakan görüntülü Davutoğlu, “Her Cuma namazını Doğu ve Güneydoğu’daki illerden birinde kılmak” gibi bir proje başlatacağını söyledi!
Ah be Davutoğlu, derde devadan gayri ne varsa biliyorsun da, bir de susmayı bilebilsen!

Millete ne senin Namazından, Niyazından!

Kılıyorsan, gösteriş yapma, Allah rızası için kıl. Devletin uçakları ile binlerce koruma eşliğinde, gösteriş olsun diye kıldığın namaz kabul edilir mi sanıyorsun?
Amma, yapılmak istenen, verilmek istenen mesaj başka;
Şehit cenazeleriyle sinir sistemi bozulan Türk Milletini, namazla oyalamak!
Hangi vicdan şehit cenazelerinin karşısına Cuma namazıyla çıkma densizliğini yapar ki! Tarih böyle bir rezilliği şimdiye kadar görmedi.
Kaybettiğimiz canların birini olsun geri getirebilir misin? Veya yeni ölümleri engelleyebilir misin? Gerçek Başbakan olamıyorsun, onu anladık! Sen Gasilhane İmamlığına mı talipsin be Davutoğlu?
Lütfen bir de susmayı ve Türk Milletinin gözüne görünmemeyi dene.
Ne dersin TC Devletinin parasıyla Umreye giden Müslüman kardeş?
Sağlık ve başarı dileklerimle 
02 Şubat 2016


..

ALIŞIRSINIZ ALIŞIRSINIZ DEMİŞLERDİ ALIŞTIK...




ALIŞIRSINIZ   ALIŞIRSINIZ  DEMİŞLERDİ  ALIŞTIK...



Özal haklıymış: Alıştık!

Serap Yeşiltuna

05.01.2009/Sayı:218






Bugün PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmeyen Barzani ve Talabani, “Dayı” diye hitap ettikleri Özal’dan o dönem her türlü desteği alabiliyordu. Barzani’ye uluslararası alanda rahat seyahat edebilsin diye ''Türk Pasaportu '' veren de TURGUT Özaldı.




Türkiye Özalcılıkla Tanışıyor, ona Alışıyor

Biz 12 Eylül karanlığının gölgesinde yaşadık çocukluğumuzu. Sözde bir yumuşama ve % 90’ların üstünde güvenoyu almış bir 12 Eylül Anayasasının kazandırdığı sözde bir barış ortamının içinde yani.

İlk serbest genel seçimlerin ardından, 1983’te, Türkiye sivil bir iktidarla değil, uzun yıllar Türkiye’yi esir alacak bir Kürt-İslam dayatmasıyla tanışmıştı. Bu, Turgut Özal’ın Anavatan Partisi’ydi. Darbeyle solun tükenme noktasına getirildiği, hiç de demokratik olmayan bir ortamda kazanılan bu seçimlerin ardından, 1987’de yapılan ikinci genel seçimler ise Özal iktidarının güven tazelemesi oldu.

Türkiye artık “Özalizm”le tanışıyor, onu kanıksamaya başlıyordu. Bunun bir ideoloji değil “anlayış” olduğunu anlayamadan.
İlk renkli televizyonların da hayatımıza girdiği yılları yaşıyorduk. Bu renkli televizyonlardan evlerimize giren, her hafta yayınlanan bir Türk filmi, bir iki çizgi film ve eğlence programı, ama en çok da Turgut Özal’ın kendisiydi. “İcraatın İçinden” programlarıyla bir yandan Özal kendi reklamını yapıyor, bir yandan da faşizm Türk Milletine yavaş yavaş kabul ettiriliyordu.
O yıllardan hatırımızda en çok kalan şey, gözümüzün içine sokulan bir dolma kalem ve Özal’ın saatler süren nutukları ve can sıkıcı gülüşüydü.
Bu belki çocuk hafızamıza yer eden bir ayrıntıydı, belki de ailelerimizin televizyon başında ettiği küfürlerin bilinçaltımıza işlemeseydi. Ama Türkiye’nin bir dönüm noktasında olduğunu da hissediyorduk.

Özal iktidarı neyin ifadesiydi peki?

Bunu en iyi anlatan şey Özal’ın kendi sözleridir aslında.
“Benim Memurum işini bilir”,
“Ben Zengini Severim”,
“Anayasayı bir kere de biz delsek ne olur”,
“Türk dediğin nedir ki”,
“Tren yolları Komünist işidir”
gibi pek çoğu Türk siyasi tarihine geçmiş olan bu sözler, tek tek bile ayrı bir incelemenin konusu olabilir.
Ama solcular açısından en çok yürek yakanı Kasım 1989’da Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından “alışamadık” diyenlere “alışırsınız, alışırsınız” diye cevap vermesi olmuştur.
Bunu özellikle 80’den sonra kendilerini “sosyal demokrat” olarak ifade etmeye başlayan solculara söylemiştir. Erdal İnönü’nün ifadesi ile “Aslan sosyal demokratlar”a yani…
Bugün bu yürek yakıcıdır; çünkü o dönem alışamayan solcuların hepsi bugün her şeye alışmıştır.
Alışırsınız, Alışırsınız” ifadesi söyleniş şekliyle bile oldukça alaycıdır, ama alaycı bir öngörü! Buradan incelenmesi gereken iki mesele var:
O dönem alışılamayan nedir?
Özal iktidarı neyin başlangıcıdır, Cumhurbaşkanlığı koltuğuna yakışmamasının sebebi nedir?

Solcular neden rahatsızdır?

İkinci olarak da, bugün alışılıp temel politika haline getirilen nedir?
O gün Özal’a alışamayan solcular ne olmuştur da bugün önce Tayyip’e, sonra da Abdullah’a alışmıştır?





İlk renkli televizyonların da hayatımıza girdiği yılları yaşıyorduk. Bu renkli televizyonlardan evlerimize giren, her hafta yayınlanan bir Türk filmi, bir iki çizgi film ve eğlence programı, ama en çok da Turgut Özal’ın kendisiydi.
“İcraatın İçinden” programlarıyla bir yandan Özal kendi reklamını yapıyor, bir yandan da faşizm Türk Milletine yavaş yavaş kabul ettiriliyordu.
O yıllardan hatırımızda en çok kalan şey, gözümüzün içine sokulan bir dolma kalem ve Özal’ın saatler süren nutukları ve can sıkıcı gülüşüydü.

Bu belki çocuk hafızamıza yer eden bir ayrıntıydı, belki de ailelerimizin televizyon başında ettiği küfürlerin bilinçaltımıza işlemeseydi. Ama Türkiye’nin bir dönüm noktasında olduğunu da hissediyorduk.

“Özalizm” piyasacılıktır, köşe dönmeciliktir Özal dönemi gerçekten de Türkiye’de karşı devrimin somut biçimde yerleşmesini getirmiştir.

O sadece TRT ekranlarından hayatımıza giren adam değil, geleceğimizi de ABD’ye teslim eden, Kürtçülüğün ve şeriatçılığın tohumlarını eken adamdır.
24 Ocak 1980 kararlarının mimarıdır Turgut Özal. Serbest piyasa ekonomisini hayata geçiren, devletçiliği ve planlı ekonomiyi bitiren, özelleştirmeleri başlatan, dış ticareti ve faizi serbestleştiren bu ekonomik kararların hazırlayıcısı, 12 Eylül öncesinde Başbakanlık Müsteşarlığı’na getirilen Turgut Özal’dır. Daha Başbakan olmamıştır, ama 12 Eylül öncesinde siyasetin içinde olup, 12 Eylül’de yargılanmadan iktidara gelen tek adamdır ve 24 Ocak Kararlarının da uygulayıcısı olacaktır.
Türk Parasını Koruma Kanunu’nu kaldıran adamdır Turgut Özal. Cumhuriyet dönemi iktisat yasalarının sembolü sayılan bu yasayı kaldırarak, emperyalizmin saldırılarına açık bir ekonomi yaratmış, Türk piyasasını yabancı sermayeye açmıştır.

AB ile ilk Gümrük Birliği anlaşmalarının mimarıdır aynı zamanda.

Yani Özal dönemi, ekonomide devletçiliğin tamamen sıfırlandığı bir dönemdir. Solcuların öncelikle alışamadığı bu olmuştur. Özal “ Zengini Seven” ve köşe dönmeciliği yerleştiren adamdır.

Solcular alışamamıştır Özal’a, çünkü o iktidara tırmanırken, dönemin aydınları yargılanmakta, işkence tezgahlarından geçmektedir.
Tabi bunlar bizim televizyonlarımızın ekranlarında yoktur. Bizim gördüğümüz “icraatlar”dır, ‘kalkınma programları’dır yalnızca. Her şeyi serbest hale getiren Özal, siyaset yasaklarının kalkmaması için çırpınmaktadır bir yandan.
“Bir koyup beş almak” siyaseti: Kürtlere verilen ilk tavizler
Turgut Özal Kürtçülüğün tohumlarını yeşerten adamdır aynı zamanda. Bir Kürt’tür ve federasyon tartışmalarını ilk kez gündeme o getirmiştir. PKK’nın ilk eylemlerini başlattığı dönemde Başbakan’dır ve Cumhurbaşkanlığı döneminde “Irak pastasından pay almak” politikasıyla, Saddam’a karşı ve ABD’nin tam destekçisi olarak tüm Kürtlerle uzlaşıyı seçmiştir.

“Bir koyup beş almak” sözleriyle gündeme oturan Özal, kişisel dostum dediği baba Bush’la sık sık görüşüyor, açıkça “savaş sonrası Türkiye sofraya değil masaya oturacak, o bölgede harita değişecek, söz sahibi olmamız lazım” diyordu.
Bugün PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmeyen Barzani ve Talabani, “Dayı” diye hitap ettikleri Özal’dan o dönem her türlü desteği alabiliyordu. Barzani’ye uluslararası alanda rahat seyahat edebilsin diye Türk Pasaportu veren de Özaldı.
Solcuların ona alışamaması normaldi. Çünkü Özal, “kendi Kürtleriyle barışmayan Kuzey Irak’a el atamaz, benim ninem de Kürttü” diyerek Kürtçülüğe karşı çıkarılmış pek çok yasağı kaldıran adamdı aynı zamanda. PKK’yı bugün Meclis’e taşıyacak olan siyasileşmenin tohumlarını atan adam…
Gösterilerde ilk kez Apo posterleri, PKK bayrakları açılıyor, kanlı Nevruz kutlamaları başlıyordu. Açılımlar PKK’yı daha da büyütüyordu.
“Masaya oturma” siyaseti Özal’la başlıyordu.

Özal İslamcıdır, Türbancıdır

Solcular alışamamıştır çünkü; Turgut Özal Nakşibendi tarikatına bağlı bir islamcıdır aynı zamanda. 1990 yılında türbanı üniversitelerde serbest bırakan yasayı onaylayan adamdır.
Daha 1977 seçimlerinde Milli Selamet Partisi’nden İzmir milletvekili adayı olmuş bir adamdır. Bugünün AKP’sinin temellerinin atıldığı partiden yani.
MSP ki, 1980 Konya Mitingi’nde, cübbe, takke, fes giymiş militanlarının yeşil bayraklarla yürüyerek “dinsiz devlet yıkılacak elbet”, “şeriat gelecek, vahşet bitecek” sloganları attığı bir partidir. Miting 12 Eylül’e gerekçe olmuştur ama yöneticileri delil yetersizliğinden serbesttir. Turgut Özal’da 3 yıl sonra Başbakan!
Solcular içine sindirememiştir bu Kürtçü, Şeriatçı, piyasacı adamı. Özal da işte böyle bir ortamın içinde söylemiştir o sözünü.

Alışırsınız, Alışırsınız…

Ve bugün alışmıştır solcular.

Alışma ve Duyarsızlaşma

Bu durum sosyojinin konusudur ama biraz da psikolojinin.
Bir duyu organını etkileyen uyarıcının şiddetinde ve özelliğinde bir değişiklik olmadığı halde, uyarıcının etkisinin azalmasına, daha sonra da kaybolmasına psikolojide “alışma” denir. Organizma belirli bir uyaranla sürekli olarak karşılaşırsa bir süre sonra o uyarana tepkide bulunmaz.
Bu çok basit bir psikoloji tanımı. Burada uyarıcı olan sağcılıktır, Kürtçülük, şeriatçılık, Amerikancılık, piyasacılıktır. Tanımın aksine uyarıcının şiddetinde ve özelliğinde bir değişiklik de vardır. Sürekli artmakta ve sürekli daha net ve gözle görülür hale gelmektedir.
Özal döneminde başlayan uygulamalar, Tayyip iktidarıyla birlikte şiddetini artırmıştır. Tam tersine alışmaya karşı bir direnç göstermesi gereken solcular, bu politikaları reddetmek yerine temel politika haline getirmişlerdir.
Örneğin Altı Ok bir direnç olabilecekken, CHP, önce devletçilikten verdiği tavizlerle özelleştirmelerin destekleyicisi olmuştur. Özal’ın piyasacılığını eleştiren solcular, Tayyip’in piyasacılığına alışmış, özelleştirmeyi parti programlarına koymuştur.
Atatürk milliyetçiliği mihenk taşıdır örneğin, önemli bir direnç olmalıdır. Ancak bir dönem Özal’ın Kürtçülüğünü Amerikancılığına bağlayabilen solcular bugün Tayyip’in Kürtçülüğüne de alışmıştır. “Etnik kimlik şerefimizdir” diyerek PKK’nın her türlü isteğine boyun eğen Baykal, Kürtçe TV’yi hararetle desteklemektedir.
O Kürtçe TV’nin ilk belgeseli ise solcuların “asla” alışamayacağı Turgut Özal’ın hayat hikayesinin Kürtçesi!
En önemli direnç ise laikliktir. Belki de Türkiye’de Atatürkçülerin en son alışacağı şey laiklikten verilen tavizdir.
Ancak Özal’ın türbancılığına alışamayanlar, Baykal’ın çarşafına alışmış, hatta açılım politikası haline getirmiştir. İmam hatipleri savunan, mezhep politikasını savunan, zorunlu din derslerini savunan artık o “aslan sosyal demokratlar”dır.
Baykal çarşaflı kadınlara rozet takarken buna karşı koyan ve “alışmayacağız” diyen milletvekiline bu kez Özal’ın cevabını veren Baykal’ın kendisidir: “Alışacaksınız!”
Organizma belirli bir uyaranla sürekli olarak karşılaşmış ve bir süre sonra ona tepki vermemeye başlamıştır.
Sadece alışmakla kalmamış, duyarsızlaşmaya da başlamıştır. Hatta sonrasında uyaran haline gelmiştir. İşin en acı tarafı belki de budur. Baykal Özallaşmış, Atatürkçü ve solculara İslamcılığı dayatan kişi haline gelmiştir.
Alışma, duyarsızlaşmayla devam etmektedir.
“Duyarsızlaşma”, duygusal yönden organizmayı etkileyen bir davranışı oluşturan bir durumla tekrar yüz yüze gelinmesi sonunda sözü edilen davranışın zayıflamasına denir. Bu durum, uzun süre aynı uyaranla karşı karşıya kalan organizmada uyaranın ilk etkisini, şiddetini yitirmesi demektir.
Türkiye’de solcular Özal’a olduğu gibi Abdullah Gül’e de alışamayacaklarını söylerlerdi örneğin. Ancak hem Gül’e hem de çarşaflı eşinin Çankaya’da oluşuna alıştılar. Sonra da duyarsızlaştılar.
Cumhuriyet Mitingleri verilen önemli bir tepkiydi. Milyonlarca Atatürkçü ve solcu sokaktaydı ama bugün o kitleler, alışmanın da ötesinde duyarsızlaşmış durumda. Tekrar tekrar Abdullah’ı gören, Hayrünnisa’yı gören solcular, onların Çankaya’daki varlığına alışıp duyarsızlaşmaya başladı.
Sadece solcular değil, Ordu bile duyarsızlaşmaya başladı. Başlarda protokollere katılmayı reddeden, türbanla yan yana durmaya karşı koyan Ordu mensupları artık bunu içselleştirmiş durumda.
Alışma ve duyarsızlaşma solculuktan vazgeçerek başladı.
CHP alışmıştır, Ordu alışmıştır ve kervana katılmışlardır.
Ancak en tehlikelisi alternatifsiz solcu kitlelerin alışmasıdır. Bu da solculuğun ve devrimciliğin adının sosyal demokratlığa çevrilmesiyle başlamıştır. “Sosyal demokrat”, ilk tavizleri vermeye başlayan adamdır aslında.
O nedenle sağcılar hep dalga geçmişlerdir sosyal demokratla. O ılımlıdır, çünkü uzlaşmıştır, en azına razı olmuştur. Karşılığında sadece ufak bir yaşam alanı ister. Artık iktidar olmak gibi bir kaygısı kalmamıştır.
1987’de SHP ilk kez seçimlere katılır, 1992’de de CHP yeniden açılır ve birleşmenin ardından o CHP “Atatürk’ün ve solcuların” partisi olma iddiasıyla Türk siyasi hayatına yeniden girerken solcuların değil, o bahsettiğimiz “sosyal demokratların” partisidir. İktidar kaygısı taşımayanların. Ona oy veren insanlar da, yöneticileri de o günden beri her şeye alışmaktadır.
Solculuktan vazgeçen, taviz veren Atatürkçüler sıradanlaşmış ve sürüye katılmıştır. 80 öncesinin devrimci dinamikleri, örgütçüleri ortadan kaybolmuş ve Atatürkçü kitle başlarda verdiği tepkiyi sonra sonra unutmaya başlamıştır.
Çünkü organizma burada edilgendir, alışma ve duyarsızlaşmaya engel olmanın yolu ise onu yeniden etken kılmaktan geçer. Bunun için de farklı bir uyarıcıya ihtiyaç var:

Devrimci Dinamikler.

Solcu kitlenin alışmasının en önemli nedeni solcu olarak ortaya çıkan CHP’nin emperyalizmin ve liberallerin rotasına girmesidir. Tek alternatif olarak görülen parti o rotada olunca, kitle de buna uymaktadır.
Kim diyebilirdi ki Türkiye’de Atatürkçüler bir gün türbanı da kabul edecek diye. Ama ettiler.
Yarın türban takmak zorunlu kılınsa onu da kabul ederler. Çünkü alışmamak, mücadele etmek, karşı koymak demektir. Alışmamanın kıstasları vardır. Herkes kuru kuruya “alışamadım” denemeyeceğini bilir. Mücadeleden kaçmanın kolayı da alışmak olmuştur o nedenle.
Burada devreye girmesi gereken şey alışma ve duyarsızlaşmaya karşı koyacak devrimci bir örgütlenmedir. 12 Eylül sonrasında alışmaya direnç gösteren bunun kalıntılarıydı. Şimdi gereken şey ise bu kalıntıları bir kenara atıp yepyeni bir örgütlenme yaratmaktır.
Özal’ı seyrederek büyüyen çocukların önüne yeni yeni Özal’lar koyan ve bunları tekrar tekrar izletip, Kürt-İslamcılığı, liberalizmi, piyasacılığı, köşe dönmeciliği dayatanların aksine o çocuklardan örülü, Atatürkçü bir çatı gerekiyor. Alışmayı tersine çevirecek tek şey budur.
CHP artık alışanlar ve alıştıranların kervanına katılmıştır.
Tarihi tersine çevirmenin yolu da alışmamak ve alışmayanların önderliğinde yürümektir.
Tabi kuru kuruya alışmamak değil, çalışmaktır!



..


Çıkış Yolu



Çıkış Yolu,



16.01.2016
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU
oakuloglu@gmail.com

Türkiye, bölücülükten, çağ dışı ideolojik yaklaşımlardan, anayasa ve başkanlık tartışmalarından kurtulup, kuruluş felsefesine, ulus ve üniter devlet yapısına, cumhuriyet ve devrimlerle elde ettiği kazanımlarına yeniden kavuşabilmek için çıkış yolu bulmalıdır.
Bölücülükten kurtulmak
Bölücü terör devam etmektedir. TSK kırsal alanda kontrolü sağlamıştır. Teröristler, Güneydoğu'daki şehirlerin bir bölümünde eylemdedir. Başta TSK olmak üzere, güvenlik güçlerinin tümü, cesaretle ve feragatle mücadeleyi sürdürmektedir. Mücadelede bu sefer, yönetimin siyasi kararlılığı ve desteği vardır. Bir daha çözüm sürecine dönülmemelidir.
Mücadelenin başarıya ulaşacağından ve şehir merkezlerinin teröristlerden temizleneceğinden şüphe yoktur. Teröristler iktidarın hatasından dolayı akla gelmeyecek hazırlıklar yapmışlardır. Güvenlik güçleri de, mücadelede sivillerin zarar görmemesi için hassasiyet göstermektedir. Güvenlik güçleri bu nedenlerle zayiat vermekte, mücadelenin bedeli ağır olmaktadır. PKK'nın yeniden askeri alanda etkisizleştirilmesi yakındır. Önemli olan bu konuda başarı elde edildikten sonra ne yapılacağıdır.
Yapılması gerekenlerin başında, devlet otoritesinin sürekli kılınması, fiziki ve psikolojik restorasyonla hem maddi alanda, hem de zihinlerde meydana gelen tahribatın onarılması ve bölücü siyasetin engellenmesi gelmektedir.
Maddi hasar ve kayıpların, güvenlik sorunu ortadan kalktıktan sonra, yönetim tarafından alınacak tedbirlerle, desteklerle ve pilot uygulamalarla giderilmesi mümkündür. Zor olan, bu kadar baskı şiddet ve korkuyla yaşamasına rağmen, bölge halkının ekseriyetinde kaybolmayan, birlikte güven ve huzur içinde yaşama düşüncesinin yeniden güçlendirilmesi, aklı çelinenleri de aynı düşünce içine çekmek için yöntemler uygulanmasıdır.
Öncelikle, bölücü siyasetin ve teröristlerin bugüne kadar yaptıkları kara propagandaya engel olunmalı ve karşı propagandayla zihinler onarılmalıdır. Bunu yapacak olanlar da, en yüksekten muhtarlara kadar uzanan kamu yöneticileriyle öğretmenler, aydın imamlar ve diğer dini önderlerdir. Ayrıca bu konuda, özel yetiştirilmiş elemanlar da kullanılabilir.
Özellikle ideolojik ve yanlış düşüncelerle bozulan eğitim sisteminin, birleştirici, bütünleştirici, ulus devlet ve üniter yapıyı esas alan, Türk Milletinin yüce değerlerini ön plana çıkaran şekle yeniden dönüştürülmesi gerekmektedir. Okul öncesi eğitimle Türkçe öğretilip, ilkokuldan itibaren dil sorununun çözümlenerek, müfredatın sağlıklı uygulanmasına ve iyi eğitim alınmasına imkân yaratılması da önemlidir.
Diğer taraftan, yeterli eğitim ve sağlık hizmetine imkân vermeyen ve gerekli istihdamı yaratamayacak düzeyde yüksek olan bölgedeki nüfus artışının, ikna yoluyla makul seviyelere getirilebilmesi için bir çalışma yapılmasında da fayda görülmektedir.

Hurafelerden arınmak

Toplumumuzun dini hassasiyetlerinin istismar edilerek siyasi alanda kullanılmasına son verilmelidir. Türk Milletinin de kendi inancını, değerlerini ve din adı altında, dinle alakası olmayan hurafeleri kullanan siyasetçilere geçit vermemesi gerekmektedir.
Diyanetin, akılla, mantıkla, dinle alakası olmayan açıklamaları endişe vericidir. Diyanet, dinimizin, kadın erkek ilişkilerinden çok daha öte, birçok ulvi değere sahip olduğu bilinciyle hareket etmeli, kutsal dinimizi akıl, mantık ve bilimle sevdirmeye ve yaşatmaya yönelik çalışmalar içinde olmalıdır.

Anayasa ve başkanlık tartışmalarından vazgeçmek

Yönetim, yeni bir anayasa ve rejim değişikliğini beraberinde getiren başkanlık sistemi için adeta seferberlik ilan etmiştir. Bu konu sürekli topluma pompalanmakta, halkın zihninde yeni bir anayasa ihtiyacı fikri oluşturulmaya çalışılmaktadır. Başkanlık sisteminin sihirlerinden bahsedilmektedir.
Mevcut anayasa, sürekli " Darbe Anayasası " söylemiyle, içeriğine bakılmadan kötülenmekte dir. Muhalefet de bu tuzağa düşmüştür. Amaç, değişmeyen maddeleri yozlaştırmak, Türklük ve Türk Milleti kavramlarını kökten yok etmek, devleti ve milleti Atatürkçü ve Cumhuriyetçi düşünce yapısındanuzaklaştırmaktır.
Anayasanın yeniden yapılması, hukuken ve siyaseten mümkün değildir. Usulüne uygun ve değiştirilemez maddelerle uyumlu değişikliklerin yapılması ise her zaman mümkündür. Ülkenin birçok sorunu varken, toplumu yeniden gerecek, hatta yeni bir erken seçime dahi götürebilecek bu tartışmaya son verilmesi menfaatimiz gereğidir.
Yönetimin oldubittiye getirmeye çalıştığı bu aldatmacayı engelleyecek olan, bölücü siyaset yapmayan muhalefet partileridir. Ancak onların da süratle iç çekişmelerini sonlandırıp, öz düşüncelerine ve ilkelerine dönmeleri kaçınılmazdır.
Çıkış yolu bulacak güç ve anlayış, Türk Milletinin doğasında mevcuttur.
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/cikis-yolu-36900yy.htm

.

E. TÜMG. ARMAĞAN KULOĞLU : GERÇEKLERİ SAKLAMAYALIM




E. TÜMG. ARMAĞAN KULOĞLU : GERÇEKLERİ SAKLAMAYALIM



Armağan KULOĞLU

30 Ocak 2016 
Cumartesi 

Milli Güvenlik Siyaset Belgesinden (kırmızı kitap), bölücülüğün ve irticanın kelime olarak çıkarılmasıyla bu tehditler ortadan kalkmamıştır.
Türkiye'nin, devletiyle ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne yönelik tehdit algılamasında herhangi bir azalma olmadığı gibi, tehdit gittikçe değişik boyutlar almış, bunun için gereken tedbirlerin alınmasında da zafiyetler görülmüştür.

Barzani'nin bağımsızlık açıklaması

Barzani, bağımsızlığa daha önce olmadığı kadar yakın olduklarını, bu konuda referanduma gideceklerini açıklamış ve Türkiye'nin de buna itiraz etmeyeceği kanaatinde olduğunu söylemiştir. Gerekçe olarak da, Türkiye'ye geldiğinde, Kürdistan bayrağının cumhurbaşkanlığı sarayında dalgalanmasını göstermiştir.
Barzani mevcut ortamdan yararlanmak istemektedir. Bu açıklama üzerine İran, Irak'ın parçalanmasına asla müsaade etmeyeceğini söylemiş ve bunu Kürt yönetimine iletmiştir. İran ayrıca, İsrail'in, Kürt Devleti kurulmasına destek verecekleri ifadesine de tepki göstermiştir
İran'dan dahi böyle bir tepkiler gelirken, Türkiye'den bu açıklamalara itiraz gelmemesi düşündürücüdür. Sınırlarımıza bitişik bağımsız Kürt devletlerinin, hatta özerk yapılarının, Türkiye'deki iç dinamikleri tetikleyeceği, terörü tırmandıracağı, bütünlüğümüzü tehdit edeceği ve dış güçlerin çeşitli enstrümanlarla müdahalesine imkân yaratacağı dikkate alınmalıdır. PYD'ye gösterdiğimiz tepki, kendi özelliği çerçevesinde Barzani'ye de gösterilmelidir.

Biden'ın ve AB'nin yaklaşımları

Biden'ın Türkiye ziyaretinde, sadece IŞİD'le mücadelede mutabakat sağlandığı anlaşılmıştır. Biden'ın temasları ve görüşmek için seçtiği kişiler şüphe yaratmış tır. Özellikle çözüm sürecinin yeniden başlaması temennisinde bulunması ve bunu " Barış Görüşmesi " olarak adlandırması dikkat çekicidir. PYD konusundaki anlayışı da sıkıntılıdır.
AB'nin, Güneydoğu'da cereyan eden çatışmalar için " Ateş Kes " çağrısı yapması, ya gerçeği göremediğini, ya da Türkiye'nin bölünmesini istediğini göstermek tedir.

Barışın da, ateş kesin de ancak savaşan iki devlet arasında yapılabileceği gerçeğinden hareketle, ABD'nin ve AB'nin yaklaşımından, terörist PKK'yı devlet yerine koydukları ve muhatap alınmasını öngördükleri anlaşılmaktadır. Bunun sebebinin de Türkiye yönetiminin daha önce, "çözüm süreci", "barış süreci" gibi isimlerle teröristleri muhatap almasından kaynaklandığı değerlendirilmektedir. Bu da bize, yanlıştan şimdilik dönülse de, yetkili mercilerin yaptığı hataların unutulmadığını, not alındığını ve yeri geldiğinde istismar edildiğini göstermektedir.

Cenevre görüşmeleri ve PYD

Cenevre görüşmelerine muhalif kanat içinde PYD'nin bulunması, PKK'dan farkı olmadığı, onun Suriye uzantısı olduğu için Türkiye tarafından kabul görmemiştir. Bunun sonucunda PYD toplantıya resmen davet edilmemiştir. Ancak BM Suriye Özel Temsilcisinin, PYD'ye davet göndermezken, bir ara formül olarak Kürtlerin oluşturduğu Suriye Demokratik Meclisi'nden İlham Ehmed'i görüşmelere davet etmiştir.

Ayrıca, PYD temsilcileriyle dışarıdan temas kurulması suretiyle, PYD'nin toplantıya doğrudan değil, dolaylı olarak katılması da söz konusudur. Bu yazımı gazeteye toplantıdan önce göndereceğimden, durumda değişiklik olabilir. Ancak toplantıdan, 26.12.2015 tarihli "çelişkili yaklaşımlar" başlıklı yazımda açıkladığım gerekçelerle çözüme yönelik bir sonuç çıkmasının mümkün olamayacağını düşünmekteyim.
Diğer taraftan, Salih Müslim'in yakın bir zaman önce, Türkiye'deki yönetim tarafından, çözüm sürecine destek için ağırlandığı, yandaş medyanın ve çığırtkanlarının, onun hakkında olumlu açıklamalar yaptıkları da unutulmamıştır. Bu davranış biçiminin yönetimin tarzı olduğu, dün iyi dediklerine bugün kötü dedikleri, çığırtkanların da hemen yeni duruma göre pozisyon aldıkları gözden kaçırılmamalıdır.

Parantezli operasyonlar(!)

Yönetim, devam eden operasyonlar için "parantez açma ve kapatma" ifadesini kullanmaktadır. Mevcut operasyonlar bölücülükle mücadelenin bir parçasıdır. Bu mücadele de hiçbir zaman bitmeyecektir. Bölücülük, ülkemiz için devam etme potansiyeli olan bir tehdittir. Parantez kapandığında da mücadele devam edecektir / etmelidir.

PKK'nın çatışmayı mümkün olduğu kadar uzatarak, insanlık dramı yaratmaya ve böylelikle dış güçlerin müdahalesine fırsat oluşturarak, muhatap sıfatıyla, devletle masaya oturmaya çalıştığı aşikârdır.
Teröristler şehirlerden temizlendikten sonra maddi ve manevi alanda yapılacak restorasyonların nasıl olması gerektiği de 16 Ocak 2016 tarihli "Çıkış Yolu" başlıklı yazımda belirtilmiştir.
Bu yazımın son 5 yazımla birlikte dikkate alınması daha faydalı olabilir.
Gerçeklere gözlerimizi kapamayalım. 
Saklamayalım. Görelim. Görmeyenlere gösterelim.

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/gercekleri-saklamayalim-37045yy.htm



Gökçek Erdoğan'ı Devirmek İçin Ne Kadar Harcadı?




Gökçek Erdoğan'ı Devirmek İçin Ne Kadar Harcadı? 




Açık İstihbarat
Tarih:16/07/2013 
İç Politika 

Melih Gökçek'in bugün ekran ekran dolaşıp, " Faiz Lobisi " masalları adı altında, lideri Erdoğan'ı cansiparene savunmasına ve işi gücü bırakıp twitter hesabından herkesle ağız dalaşına girmesine bakmayın.
Bugünlerde ekranlarda Erdoğan'ı devirmek için Gezi olaylarına nasıl finansman sağlandığını kanıtlamaya çalışan Gökçek'in bizzat kendisinin Erdoğan'ı devirmek için ne tür araştırmalara nasıl finansman sağladığının, tek başına faiz lobisi gibi çalıştığının  belgesini aşağıda dikkatinize sunuyoruz.

Gökçek  Erdoğan'ı Devirmek İçin Ne Kadar Harcadı?


Açık İstihbarat
Açik Istihbarat'in Resmi web sitesi;
www.acikistihbarat.com
16.07.2013



Gezi olayları sonrasında Tayyip Erdoğan'ın en büyük zararlarından biri Melih Gökçek'in  çevresindeki konuşlanmasını güçlendirmesi oldu.

Erdoğan'ın çevresindeki çemberin daraldığı ve iyice kalitesiz hale geldiği yolundaki tespitlere, Yiğit Bulut ve Melih Gökçek gibi isimlere bakıp da katılmamak mümkün değil. Ekonomi başdanışmanı olarak Yiğit Bulut'u atamak, ekonomi konusunda tuzağa yürümekle eşdeğerdir. Benzer şekilde Melih Gökçek gibi Türk siyasetinin en şaibeli isimlerinden birini bu kadar yakınına yaklaştırmak Erdoğan için bir diğer akıl tutulmasıdır. 

Erdoğan'ı cansiparene savunur görüntüsü veren Melih Gökçek'in, Ankara'daki miting sırasında sahada MHP bayrağı açtırması Erdoğan'ı nasıl bir tuzağa çekebileceğine güzel bir örnek.Erdoğan'ın önümüzdeki süreçte en fazla ihtiyaç duyacağı MHP ve tabanı ile arasına sokulan bu usta nifak bugün meyvelerini AKP'li Çelik'in sert demeçleri ile veriyor. 

Melih Gökçek'in bugün ekran ekran dolaşıp, "faiz lobisi" masalları adı altında, lideri Erdoğan'ı cansiparene savunmasına ve işi gücü bırakıp twitter hesabından herkesle ağız dalaşına girmesine bakmayın.

Bugünlerde ekranlarda Erdoğan'ı devirmek için Gezi olaylarına nasıl finansman sağlandığını kanıtlamaya çalışan Gökçek'in bizzat kendisinin Erdoğan'ı devirmek için ne tür araştırmalara nasıl finansman sağladığının, tek başına faiz lobisi gibi çalıştığının  belgesini aşağıda dikkatinize sunuyoruz. 

Tarih : 13.06.2003

Faturanın Sıra No : 012730

Fatura Ankara merkezli bir araştırma kuruluşuna ait. Faturanın orijinalindeki bu alanı, sözkonusu kuruluşun ticari hakları açısından bloke ettik.

Melih Gökçek'e kesilen bu faturada, Gökçek'İn ismi ve adresi açıkça görülüyor.

Toplam 354.749.999.350 TL'lik bir fatura. 

Yani 354 milyar TL.

Melih Gökçek bu parayı bakın kendisine danışmanlık yapan bu araştırma şirketine ne için ödemiş:

Aynen faturadaki satırlardan aktarıyoruz:

"AKP'nin İktidara Gelmesi Nasıl Önlenir Araştırması" ve

"AKP Başkanı Erdoğan'ın Tutarsızlıkları Araştırması"

Gökçek, bu araştırmalarla birlikte kendisi hakkında anketler yaptırmış ve bu anketlerde tesadüfe bakın ki, Tayyip Erdoğan'ın önünde "en güvenilen lider" çıkmış, oy oranının % 45' lere vurduğu iddia edilmişti.

O zaman da, bu araştırmalar Gökçek'e yakın kanallarda ( bkz TGRT ) şişirilerek anlatılmış ve Gökçek için Erdoğan'a karşı zemin hazırlanmıştı.
...

Zamanında Erdoğan'ın koltuğunda gözü olan Gökçek'in , Erdoğan'ı koltuğundan etmek için " Faiz lobisi " gibi çalıştığını görüyorsunuz.

Türkiye'de hiç kimse rezil olamaz kuralı bir kez daha kanıtlanıyor.

Bugün utanmadan AKP'nin gitmesini  isteyenleri darbecilikle suçlayan ve Gezi parkındaki olayların nasıl finanse edildiğini kanıtlamaya çalışan bu şaka gibi adam, 
kendisinin daha bir kaç sene önce AKP'yi devirmenin yollarını araştırmak için araştırma kuruluşlara milyarlarca TL aktardığını unutuyor. 

Erdoğan'ın da Melih Gökçek'İn neye tekabül ettiğini bildiğine eminiz fakat denize düşen psikolojisi ile hareket etme olasılığını da gözardı etmemek gerekiyor. 
Hele ki elindeki dosya arşivi ile ünlü bu ŞAKA ADAM'a karşı, " Dostlarını yakınında tut, düşmanını daha da yakınında " prensibi de devrede olabilir.

Sebebi ne olursa olsun, Melih Gökçek ve Yiğit Bulut gibi Türk siyasi tarihinin en dramatik dönüşlerini gerçekleştiren isimlerin Erdoğan'a bir faydası olmayacağı aşikar.

Tarih unutmaz. Gerçekler eninde sonunda ortaya çıkar.

Gerçekleri çarpıtarak iktidarda kalabileceklerini zannedenlere rağmen.

----- Melih Gökçek'in Erdoğan Karşıtı Çalışmalara Sağladığı Finansmanın Belgesi ---

Melih Gökçek'in Erdoğan Karşıtı Faaliyetlerinin Belgesi

Yukarıdaki faturanın tam boy halini görmek için Tıklayın
( http://www.acikistihbarat.com/dosyalar/melih-gokcek-akp-iktidari-nasil-onlenir-arastirmasi-fatura-acikistihbarat.jpg )

Açık İstihbarat

http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10377


..