RİFAT SERDAROĞLU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
RİFAT SERDAROĞLU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ekim 2019 Pazartesi

ASRIN PROJESİ, "Asrın Soygunu"

ASRIN PROJESİ, "Asrın Soygunu"



RİFAT SERDAROĞLU : 


Marmaray Projesi, Gebze'den Halkalıya bir bütündür ve asla parçalanmaması gerekir.
1984 yılında İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan'ın, yaptırdığı "İstanbul Ulaşım Planı" içinde, çift hatlı Boğaziçi Tüp Geçit Avan projesi yer almıştır.
Aynı yıl Ulaştırma Bakanlığı bu Avan Projeyi uygulamaya koymak için bir "Müşavirlik İhalesi" açar.

İhaleyi, Yüksel Proje-De Cosult- Lois Berger Ortak Girişimi alır.
Firma, 1986-1999 yılları arasında çalışır, Marmaray'ın komple Avan Proje ve ihale dokümanlarını tamamlar ve işveren olan Ulaştırma Bakanlığına teslim eder.
Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz, 2001 yılında ihaleyi açmak ister ve Uluslararası Müşavirlik firmalarına, Marmaray Projesinin yapım ihale dosyası için hazırlanmalarını duyurur.

Fakat Müşavirlik teklifleri alınmadan 2002 yılında hükümet değişir ve AKP hükümet olur.

AKP hazır projeyi önünde bulur.
Marmaray Projesinin gerçek tarihi budur.
Siz isterseniz bu projeyi Sultan Abdülmecit'e veya Sultan Abdülhamit'e, isterseniz Hazreti Âdem'e kadar dayandırın, gerçek yukarda yazıldığı gibidir.
İnanmayan devletin resmi kayıtlarını incelesin!
Sonuç olarak ülkemiz bir eser kazanmıştır.

Henüz proje tamamlanmadığı için net bir şey söylemek mümkün değil.
Proje hakkında, uzmanlar tarafından yapılan çok ciddi eleştiri ve uyarılar vardır.
Yine de, Marmaray'ın bu hale gelmesinde emeği geçen herkese, TC vatandaşı olarak teşekkürlerimi sunarım.
Kim bu aziz vatan için hayırlı bir iş yapmışsa Allah ondan razı olsun…
Asrın Projesi sözü size ne hatırlattı bilmiyorum ama bana "Asrın Soygunu" adlı Deniz Feneri yolsuzluğunu hatırlattı!
Unutmuş olanlar için hatırlatmak gerekirse Alman Adaleti, bu yolsuzluğu tespit etmiş, delillendirmiş, dava açmış, yargılamış, sanıklar "Evet bu paraları biz yürüttük, ama esas patron 'Hırsızlar İmparatoru' Türkiye'de, paraları biz ona götürdük" diye suçlarını kabul etmişlerdi.
Alman Adaleti de bu davayı "Asrın Soygunu" olarak ilan etmişti.
Sahi, ne oldu o dava, bilen var mı?
Savcıların "Hırsızlar İmparatoru" adını taktıkları kim acaba?
Bu "Hırsızlar İmparatorunu" bir yakalarsam, onun anasından emdiği sütü, burnundan getireceğim.
Yakında bu konuda size güzel haberlerim olacak!..
Başbakan Erdoğan, 29 Ekim 2013 tarihinde hiç istemeden öyle bir hayırlı iş yaptı ki, bence esas "Asrın Projesi" bu iş idi.
Erdoğan bu güne kadar ki uzlaşmaz-kırıcı-küfürlü söylemleri ve Türklüğe-Türk Milletine- Cumhuriyetin kurucularına- Türkiye'ye hizmet etmiş insanlara- vatan için canını seve seve veren aziz şehitlerimize ve Türk Ordusu mensuplarına öyle hakaretler etti, onları öylesine incitti ki, sonuçta tüm Türk Milleti, Cumhuriyetin etrafında toplandı, tek vücut oldu.
Türkiye'nin tüm şehirlerinde milyonlarca insan "Hükümet İstifa" diye bağırdı.
Türk Milleti, ellerinde şanlı Türk Bayrağı- Atatürk'ün posterleri ile hem bayrağımıza, hem Cumhuriyetimize, hem de Ata'mıza sahip çıktı.
Esas Asrın Projesi budur.
Türk Milleti "Asrın Projesini" onaylamış ve ihale tarihi olan ilk seçimlerde, gereğini yapma kararı almıştır.
Erdoğan ve ekibi artık gidicidir.
Gidecekleri yer, yeniden bağımsız hale getirilecek olan Türk Yargısının şefkatli kucağıdır.
Ayrıca bu olacaklara kızmak kimsenin haddi değildir.
Nasılsa Yargı karar verecek değil mi?
Aklanıp gelirsiniz, siz de rahat edersiniz, Türk Milleti de…
Acı Badem takımı, tam da Asırlık Seçmeceler gibi!
Her şeyleri "Asrın Büyüğü"
Yolsuzluklar "Asrın Yolsuzluğu" , yalanlar "Asrın Yalanları" , ihanet

"Asrın İhaneti" Yargılanma safhaları da "Asrın Mahkemesi" olacak.
Göreceksiniz.

***

ASRIN PROJESİ, 

Hep iftira ederler.
Özellikle de mürteciler.
Solcular, Kemalistler bütün gelişmeler karşıymış, öyle dedikodu yaparlar.

Solculum, Kemalistim.
Kesinlikle tüp geçitlere taraftarım.
Hatta hiçbir rakamsal kısıtlamadan yana değilim.
Bir değil, beş tane yapsınlar, on tane yapsınlar.
Bana göre sıkıntı yok.
Eksik yapan hatalı.
Tarihi eserlere bir zarar yok.
Ekolojiye bir zarar yok.
İyi planlanırsa, bir çok metroyla beraber entegre şekilde yapılırsa ciddi bir ulaşım katkısı da sağlar.
Sağlam, mühendislik gereklerine göre yapılırsa tehlikenin de fazla olacağını düşünmüyorum.

Ama köprüler öyle değil.
Bağlantı yolları için yapılan istimlak ve hafriyatları gördünüz.
Bir elinizi vicdanınıza koyun.
Artık vicdanınız neredeyse oraya.
Cüzdanınız mı, kalbiniz mi, beyniniz mi, size kalmış.
Söyleyin, hiç III. Köprü için yapılan bağlantı yolunun hava fotograflarını gördünüz mü?
Siz hiç Belgrat Ormanlarına, İstanbul'un su ihtiyacını sağlayan bentlere, kemerlere gittiniz mi?
Bir gidin, görün.
Yarın içecek su, soluyacak hava bulamayacaksınız.


İstanbul III. köprüyle artık köprü kotasını doldurmuş ve aşmıştır.

İstanbul'un ulaşım sorunu için, bundan sonra mevcut yollardan pay alan tercihli yol, metrobüs yolu gibi seçenekler geçerli değildir.
Havai hat, metro, ekstra yol gibi ek geçiş imkanı yaratan seçenekler değerlendirilmek zorundadır.
Aslında kentin bazı bölgelerinin ya araç trafiğine toptan kapatılması, ya da özel araç trafiğine kapatılması ciddiye alınması gereken bir seçenektir.
Mesela sur içi İstanbul, Taksim, Beyoğlu gibi eski İstanbul'a ait semtler öncelikle düşünülebilir.


Saygılar
Oraj POYRAZ



https://orajpoyraz.blogspot.com/2013/10/10-rifat-serdaroglu-asrin-projesi.html

***


29 Mart 2017 Çarşamba

BU BÜYÜME BİZİ BİTİRECEK



BU BÜYÜME BİZİ BİTİRECEK 



RİFAT SERDAROĞLU,

Cumartesi, Temmuz 09, 2011

Yüksek tansiyon içten içe insanı kemirir ve etkisi yıllar içinde ortaya çıkar. Sürekli artmış basınç, damar yatağında ve uç organlarda, tüm vücudu etkileyecek şekilde içten içe kemirerek aşınma yaratır. Bu aşınma üzerine damarlarda tıkanıklıklar oluşur ki, bunun klinik yansımaları;  Koroner  kalp hastalıkları, kalp krizleri, beyin-damar hastalıkları yani felçlerdir!…
2011 yılının ilk çeyreğinde %11 büyüdük. İktidar yalakaları ve bazı holding sözcüsü, ekonomi yazarları bu büyümeyi, “Nobel Ekonomi Ödülü” kazanmışız gibi öve öve bitiremediler.
“El atına binen çabuk inermiş”  diye güzel bir deyişimiz vardır. El parasıyla,  faizle döviz borçlanarak, yine yabancı ülkelerde üretilen malları ithal etmek ve bunu da içeride vatandaşlarını fazla, fazla borçlandırarak, borcun altında “bitirmekten” ibaret bir büyüme rakamıyla karşı karşıyayız.
Dışarıdan baktığınızda;  Çin-ABD- Japonya- İsrail ve tüm AB ülkeleri arasında en yüksek büyüme oranına sahibiz. Bu doğru ama bir doğru daha var ki, iki ekonomik veride de şampiyonuz!…
Cari açık 62 Milyar Doları geçti…
Dış ticaret açığı ise 92.4 Milyar Doları geçti.. 
İngiltere’deki Royal Bank of Scotland’ın ekonomistlerinden Timoty Ash’in, “Ekonominin yavaşladığına dair hiç bir işaret yok” dediğini aktaran Financial Times, uluslararası yatırımcıların Türkiye ekonomisine baktıklarında sürdürülemez bir büyüme gördüklerini de yazıyor.
İnsanın kendini bilmesi kadar  “erdem” yoktur. Şu gerçek rakamlara beraberce bakalım;
*Tüketici kredisi borcu olanların sayısı: 12 Milyon 100 bin kişiye ulaştı.
*22 Milyon kredi kartı kullananların yaklaşık 8 Milyonu sadece asgari tutarı ödeyerek, yaklaşık 15 Milyar TL borçlarına takla attırarak nefes almaya, yaşamlarını sürdürmeye  çalışıyorlar..
*Mayıs ayında ilk kez dış ticaret açığımız çift rakama çıkarak 10.057 Milyar Dolara ulaştı.
Bu durum sürdürülemez. Bunun bir müddet daha sürdürülmesi için daha fazla dövizle borçlanmak, daha fazla ithalat yapmak ve çılgınca tüketmeyi sürdürmemiz gerekir ki bu da, çarpacağımız duvara daha hızla çarpmak demektir.
Üretim yerine tüketimi, tasarruf yerine borçlanmayı, imalat yerine ithalatı tercih eden AKP ekonomi yöneticileri, bu tutumun ülkenin rekabet gücünü yok ettiğini, ihracatın birçok sektörde %70-80 ithal girdiye bağımlı hale geldiğini, ihracatın net katma değer yaratamadığını ve büyümenin %75’inin tüketimden kaynaklandığını artık görmeleri gerekir…
Bizi esas korkutan; böyle devam ettiğimiz sürece, kaçınılmaz olan krizin ve ekonomik yükün, AKP yönetiminin ülkenin bütünlüğünü tehlikeye atacak bir anayasa yapımı için, emperyalist ülkeler tarafından “diz çöktürülmesi” amacıyla kullanılacağıdır.  Yakın tarihte bunları yaşamadık mı?
Düyun-u Umumiye sonucu, Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu genç Cumhuriyet, son kuruşa kadar Osmanlı’nın borçlarını ödemedi mi!..
AKP İktidarının uyguladığı “hayal satan” ekonomi iyice ısınmıştır. Bu durum yazının başında belirttiğimiz, Yüksek Tansiyon sonucu “Felç” olmak gibi, millet olarak “bitirilmemiz” anlamına gelmektedir.
Böyle bir felaketle inşallah karşılaşmayız ama, eğer başımıza böyle bir dert gelirse Eşbaşkan-Başbakan Erdoğan’ın Türk Milletine  ne söyleyeceğini şimdiden söyleyelim de herkes bilsin;
“Kardeşim, ben mi size bu kadar borçlanın dedim?..”
Sağlık ve başarı dileklerimle

https://haberguncel.blogspot.com.tr/2011/07/bu-buyume-bizi-bitirecek-rifat.html




***

POZİTİF ENERJİ!…




POZİTİF ENERJİ!… 



Rifat Serdaroğlu,

Perşembe, Temmuz 07, 2011


Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bağımsız seçilen BDP Milletvekillerinden Ahmet Türk’ü ve Şerafettin Elçi’yi kabul edip görüştü. Toplantı çıkışında yaptığı açıklamada Türk; 
“Sorunun çözümü konusunda büyük çaba göstereceğine inanıyorum. Krizin aşılmaması durumunda bu sürecin daha sancılı bir hale dönüşeceğini ifade ettiklerini söyleyen Türk; Sayın Cumhurbaşkanımız da bunun bilincindedir ve bize gerçekten pozitif bir enerji verdi” dedi…
Sayın Cumhurbaşkanı’nın,  Ahmet Türk’e  pozitif enerjiyi nasıl verdiğini bilemiyorum ama, enerjiyi alan Ahmet Türk o hızla ilk beyanatını verdi;
*Sayın Türk, Hatip Dicle’nin tutukluluğu kaldırılırsa, İmralı’nın önü de açılır iddialarına ne diyeceksiniz?
-Bu doğru bir tespit. Birbirini tetikleyen bir süreç oluşur!…
*Bir de çok başlılıktan söz ediliyor. Avrupa mı, PKK mı, KCK mı, İmralı mı, BDP mi, hangisi dikkate alınmalı?
-Demokratik bir anayasanın yapılmasında, sosyal barışın alt yapısının oluşturulmasında  elbette ki bizim rolümüz önemlidir. Ama esas dikkate alınması gereken güç bence PKK’dır. Onları ikna etmede, Kürtleri temsil eden bir parti olarak biz  ‘silahları bırakacağız’  diyemeyiz. Eğer silahların susmasını istiyorsak, kalıcı barış istiyorsak, elinde lokomotifi olan kesimleri ikna etmek şart. Bu sorunun baş aktörü PKK’ dır. 
DTK(Demokrat Toplum Kongresi)  Eşbaşkan’ı  Ahmet Türk’ün  bunları söylediğinin ertesi günü,
DTK Sözcüsü Cemal Coşkun ( Ahmet Türk’ün sözcüsü ) NTV Radyoda şunları söylüyordu;
-Eğer kısa zamanda çözüm bulunmazsa, delegelerden gelecek talep üzerine bölgede “ Demokratik Özerklik ” ilan edeceğiz. Bu andan itibaren bölgede ikili hukuk uygulanmaya başlayacağız..
Bu arada,  Cumhurbaşkanı Gül’ün Pozitif Enerjisinden nasibini alamayan vatan evlatlarından bazı polisler-askerler, Ahmet Türk ve Cumhurbaşkanı’na  göre çözümün anahtarı olan PKK tarafından katledildiler.
Yüksekova’da evlerinden çıkan Uzman Çavuşlar Yahya Karakaya(27) ve Murat Özkozanoğlu(25)  PKK terör örgütünün katilleri tarafından kahpece, arkalarından kafalarına ateş edilerek şehit edildiler…
Bu iki genç, diğer arkadaşları gibi Türkiye Cumhurbaşkanı’ndan “Pozitif Enerji” alamadan hakkın rahmetine kavuştular, şahadet şerbeti içtiler…
Çok önemli bir konuya dikkatinizi çekmek isterim;
Kürtçü-Bölücü hareketin silahlı gücü yani ordusu, PKK’dır. Bu örgütte tek kişinin tartışmasız hakimiyeti vardır. O karar verir insanlar öldürülür, o karar verir PKK’nın kendi militanları bile sorgusuz sualsiz öldürülür, suçu da Türk Askerinin üstüne atılır. PKK, dünya terör literatürüne göre tam bir  “Narko-Terör” örgütüdür. Uyuşturucu ticareti yapar, dünya gençliğini zehirler. Para babalarına böbrek-karaciğer-kalp-göz  hangi organ gerekliyse bulur, organı aldıktan sonra gerekiyorsa  sahibini öldürür, organı satar,  o parayla bizim çocuklarımızı öldürecek silah alır, yine öldürmeye devam eder…
Türk Silahlı Kuvvetleri, binlerce yıllık geleneğe sahip bir güzide kurumumuzdur. Türk Milletinin  içinden çıkmış ve “Peygamber Ocağı” adı verilen ordumuz, kanunlara ve demokrasiye bağlı, milletinin emrinde, dünyanın en büyük dördüncü ordusudur. Sadece ülke içinde değil, dünyanın dört bir yanında, kendisine ihtiyaç duyulan her yerde, TBMM’nin görev verdiği her yerde hizmet etmekte ve Türk Milletini gururla temsil etmektedir. Bu muazzam güç içerisinde yasalara uymayan, suç işleyen olursa derhal yasalara göre işlem yapılır ve bir daha olmaması için tedbir alınır…
Soru şu;
Siz hiç; Herhangi bir BDP ’li den,  Kürtçü-Bölücüler sayesinde milletvekili seçilen eski tüfek sosyalistlerden, kendilerine liberal diyen ve Tayyip Bey’in “Abi” dediği yazarlardan, AKP İktidarı ile zengin olup İstanbul boğazında yalılara terfi eden sözüm ona dinci yazarlardan, cemaatin kadrolu yazarlarından,  tarikat demokratlarından, İshak Alaton-Cem Boyner gibi entellerden, Tesev gibi Soros beslemesi  vakıflardan, AKP yandaşı basından  eli kanlı terör örgütünün silahlı gücü PKK’yı lanetleyen, aşağılayan sözler duydunuz mu?…
Peki, aynı ekipten “Askeri Vesayet” diye başlayan ve Türk Ordusunu faili meçhul cinayetler işleyen bir terör örgütü, iktidarı devirmekle suçlanan bir başıbozuklar alayı gibi gösteren ve Türk Ordusunu aşağılayan onlarca yazı-beyanat  okumadınız mı?..
İşte Türkiye’nin problemi yukarıdaki sorularda yatmaktadır. Eğer Türk Milleti olarak, aldığı üç kuruşluk maaşa rağmen vatan savunması için, hayatının baharında tüm sevdiklerini bırakıp, isteyerek bu cennet vatan için canını veren yiğitlerimizi kendi evlatlarımızın yerine koymazsak, daha acısı bir Bölücü-Kürtçünün, bir cemaatçinin, bir Mustazaf-Der üyesinin, bir tarikatçının, bir Liboş’un, bir gerilla eskisinin  PKK denen katiller sürüsüne sahip çıktığı kadar kendi Milli Ordumuza sahip çıkmazsak bu vatan üzerinde nasıl hak ve iddia sahibi olacağız?…
Siz bu millet sayesinde para kazanacaksınız, zengin olacaksınız sonra kenardan olanları seyredeceksiniz. İsteyeceksiniz ki, birileri sizin için kendini ortaya atsın ve sizi, ülkenizi bu dertlerden kurtarsın ha, öyle mi?.. O  bir defa olur, Atatürk bir defa gelir, başka Atatürk yok artık. Her birimiz bir Mustafa Kemal olmadıktan sonra bu kapandan kurtuluş yok!…  Kurtuluş Savaşımızda son oğlunu vatan savunması için gönderen, son hayvanını, son lokma ekmeğini  askerlerine helal eden dedelerimiz bu günleri görse suratlarımıza tükürmezler miydi?..
Bana Türkiye’nin her yerinden “ne yapacağız” diye soranlara şunu söylemek isterim;
Bu beladan kurtulmak için, ülkeyi yönetenlerden “Pozitif Enerji” beklemeyin. Onların size verecekleri bir enerji yok. Kendinize güveniyorsanız, ülkenizi seviyorsanız çareyi kendinizde arayacaksınız.
Herkes biraz düşünsün, içinden çıkamazsanız sorunun çözümünü beraberce buluruz ve bu dertlerden kurtulabiliriz…
Sağlık ve başarı dileklerimle

RİFAT SERDAROĞLU

https://haberguncel.blogspot.com.tr/2011/07/pozitif-enerji-rifat-serdaroglu.html


27 Mart 2017 Pazartesi

SEMPATİK TEYYİP

SEMPATİK TEYYİP

RİFAT SERDAROĞLU
14 Haziran 2013
Rizeli Teyyip Sinirli-Sinirli yürürken karşıdan gelen hemşerisi Bülent’e seslenmiş;
“Ula Bülent, sempatik ne demektir?”
Bülent; “Cana yakın, sıcakkanlı” demektir diye yanıt vermiş.
Teyyip; “ Ula, yazık oldu adama, tüh be! ” deyince, “ Bülent; Niye, ne oldu ki? ”
Teyyip; “ Adam bana çok sempatiksin deyince, kötü bir şey dedi diye vurdum onu, ” demiş!…
Yasama-Yürütme-Yargı Kurumlarının tamamını tek başına kontrol eden Erdoğan’a Yandaş-Damat ve Cemaat Basını “ Demokrat Başbakan ” dediler. 
Demokrat olmayı bilmeyen ve demokrasiyi yukarıdaki Teyyip gibi yanlış anlayan İstanbul İmamı, AKP İktidarının Hukuk Devletini öldürerek yerine
Polis Devletini ” koyduğunu tüm dünyaya ilan etti!

Gençlerin yaptığı demokratik ve yasal bir direnişi kasten çarpıtarak, Yargıya ve Polise, Anayasaya aykırı emir vererek faşist yöntemlerle, kafa-göz yararak, gerekirse daha sert uygulamalarla Taksim direnişini kırmaya karar verdi.
ABD Basını ve ABD Kamuoyu, tüm Avrupa Basını, Avrupa Birliğini oluşturan Devletlerin yöneticileri, Avrupa Birliği Parlamentosu ve Daimi Komisyonu, Avrupa’daki İnsan Hakları Kuruluşları, Türkiye’deki Muhalefet Partileri, Sivil Toplum Kuruluşları, Barolar, analar-babalar herkes, “yapma, tuttuğun yol,
yol değil, kendine gel
” diyorlar. Fakat Erdoğan son hızla ülkeyi uçuruma doğru götürmekte ısrar ediyor!

Fıkrada olduğu gibi;

Teyyip otoyolda ters yönde gidiyormuş. Polis radyosu; “Sayın sürücüler, bir çılgın sürücü ters yönde araç kullanmaktadır, lütfen çok dikkatli olun” diye sürekli anons yapınca Teyyip kendi kendine söylenmiş; “Ne bir tane yahu, yüzlerce var. Hepsi üstüme geliyorlar.”
Değerli Okurlar;

Bundan sonrası sözün bittiği yerdir. Artık Erdoğan’dan her şey beklenir.
PKK Narko-Terör örgütü önderiyle, El-Kaide adlı dinci terör örgütleriyle, Özgür Suriye Ordusu denen eşkıya sürüleriyle kol-kola işbirliğine girip, Taksim Gezi Parkındaki bu ülkenin aydın gençlerini terörist ilan etmekten çekinmeyen bir kafadan her şey beklenmelidir.
Erdoğan bundan sonra tek başına kalmaya mahkûmdur. İstediği kadar, parayla-Belediye ve Devlet desteğiyle meydan toplantıları yapsın, özgür ve demokrat dünyanın kafasında artık böyle birine yer olmayacaktır.
Bu günden seneler evvel, bunların sonları ibretlik olacak demiştim.
Bugün de aynı kanıdayım. Erdoğan ve ekibi bundan böyle hiçbir demokrat ülkeye davet edilmeyeceklerdir. Erdoğan bundan böyle hiçbir stada, sinemaya koruma ordularıyla bile gidemeyecektir. Dinimize göre en büyük günah olan “kibir” bunları bitirecektir.
Gelelim Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Bahçeli’ye;

Bu kriz anında da muhalefet olarak maalesef sınıfta kaldınız. Türk Milletine güvenip sahip çıkacağınıza, AKP’li Cumhurbaşkanının arkasına sığındınız.
Bu dakikadan sonra, Erdoğan’ın vereceği kanunsuz emirle, Taksim-Gezi Parkında bir kişinin burnu kanarsa, sizler de en az AKP Hükümeti kadar sorumlu olursunuz.

Türk Milletinin oy verip “Milletvekili” yaptığı kendi adamlarınızı zindandan çıkaramadınız.

Hiç olmazsa sadece ikiniz, TC Vatandaşları “ Kemal ve Devlet ” olarak kalkın, Gezi Parkına gidin ve oradaki Türk Gençlerinin önünde kendinizi siper edin.
Bunu da yapacak yüreğiniz yoksa niçin varsınız Allah aşkına, söyler misiniz?
Sağlık ve başarı dileklerimle 


***

AĞAÇ HESABI

AĞAÇ HESABI


RİFAT SERDAROĞLU
11 Haziran 2013
   Başbakan Erdoğan 10 Yılda, yarıdan fazlasını İstanbul’a olmak üzere diktikleri fidan ve ağaç hesabını önce 5 sonra 4 Milyar adetten indire-indire 2 Milyar 800 Milyon ağaca kadar azalttı.
Başbakan, fazla salladığını fark etti ama söz ağızdan defalarca çıkmıştı!
Pazar günü akşamı Ankara’ya gelişinde; 2 Milyarı Fidan, 800 Milyonu 3 yaşından büyük olmak üzere, 2.800.000.000 ağaç diktik, diye yineledi.
Peyzaj Mimarları ve Şehircilik Mimarlarının söylediğine göre, bir fidanın ekilebilmesi için, gövdesinin çapının en az 6 santimetre olması gerekir ki, bu da fidanın 6-8 aylık olması demektir.
Başbakan’ın hesabına göre, yaşları 1 ile 10 arasında 2 Milyar, yaşları 13’ten büyük olmak üzere 800 Milyon ağaç ekilmiş.
Başbakan’ın doğru söylediğini kabul edersek;
1)10 yıl x 365 gün = 3650 gün.
24 saat x 60 dakika = 1440. 1 günde 1440 dakika vardır.
3650 gün x 1440 dakika = 5 Milyon 256 Bin dakika eder. (5.256.000)
2.800.000.000 Ağaç / 5.256.000 dakika = 533 ağaç/dakika eder. (532,7)
Gece-Gündüz, Cumartesi-Pazar, Tatil-Bayram demeden on yıl boyunca her gün, dakikada yaklaşık 533 ağaç dikilirse, ancak bu rakama ulaşılabilir.
Sadece mesai saatlerinde çalışılabileceği var sayılırsa Başbakan’ın verdiği rakama ulaşmak içindakikada 1598 ağaç dikmek gerekir.
Sizce bu mümkün mü?
2) Başbakan, “diktiğimiz bu ağaçların gölgelerinde İstanbullular serinliyorlar” dedi. Peyzaj Mimarlarının ve Şehircilik Mimarlarının ifadelerine göre, ormanlık alanlar için her 8-9 metrekareye 1 ağaç dikilir.
Biz “Çevreci” Başbakan’a yardımcı olmak için her 4 metrekareye 1 ağaç dikildiğini kabul edelim;
2.800.000.000 ağaç x 4 metrekareye 1 ağaç = 11 Milyar 200 Milyon metrekare.
11.200.000.000. metrekare ise = 11 Bin 200 Kilometrekare eder.
İstanbul İlinin tamamının yüzölçümü = 5 Bin 343 kilometrekaredir.
Bu hesaba göre üç ihtimal vardır;
1) Başbakan’ın ektiği ağaçların kapladığı alanlar, tüm İstanbul’un ilçeleriyle beraber kapladığı alanın 2 katından daha fazla tutmaktadır.
Bu doğru ise, Başbakan tam bir çevrecidir. Kendisini kutlarız.
2) Başbakan doğruyu söylememektedir. Sıkıştığı zaman yaptığı gibi rakamları çarpıtmaktadır.
3)Başbakan, tüm Türk Milletinin gözü önünde defalarca bu rakamları ısrarla “doğru” diye verdiğine göre, ortada ciddi rakamlar tutan yolsuzluk vardır. Belediye Başkanlığı zamanında Erdoğan, benzeri konularda soruşturma geçirmiş midir? Başbakan, 2 Milyar 800 Milyon ağaç ve dikim ücreti için ne kadar ödendiğini Türk Milletine belgeleriyle açıklamalıdır.
Cumhurbaşkanı Gül, Milyar Dolarlar tutan bu ağaç alımlarıyla ilgili olarak Devlet Denetleme Kurulunu harekete geçirirse, her şey aydınlanacak ve bizler de
ya ekilen ağaçların nerede olduğunu öğreneceğiz, ya da paralarımızın nereye gittiğini bulacağız.
Sayın Savcılar, Anadolu’da “Yamuk Ağaçtan Düz Baston Çıkmaz” diye bir söz vardır. Sizce çıkar mı? Yoksa sizi tüm bunlar ilgilendirmiyor mu?
Sağlık ve başarı dileklerimle 
***

GÖREVSİZLİK KARARI,

GÖREVSİZLİK KARARI,


RİFAT SERDAROĞLU

AKP İktidarının 9 uncu yılının sonunda, 28 Aralık 2011 gecesi düzenlenen operasyonda 34 vatandaşımız hayatını kaybetmişti.
Bu feci olayı 18 aydır soruşturmakta olan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, “Görevsizlik” kararı vererek dosyayı Genelkurmay Askeri Savcılığına gönderdi.
Görevsizlik Kararı ne demektir?
“Bir Yargı Kurumunun, önüne getirilen davanın niteliği bakımından, kendi görev alanına girmediğine ilişkin verdiği karar.”

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı niçin böyle bir karar aldı?
-Türk Yargı tarihinde ilk kez PKK’lı teröristlerin ayağına kadar gidilip, “Seyyar Mahkeme” kurulmasına, “Hayır, ne pişman olması, ben pişman değilim. Önder Apo emretti, ben geldim” diyen katillerin adam başına 4 dakikada serbest bırakılmalarına itiraz etmeyen Başsavcılık, böyle korkunç bir olayda niçin görevsizlik kararı verip, davayı Askeri Mahkemenin sırtına atar?
-Düzmece dijital delillerle Türk Ordusunun Genel Kurmay Başkanının zindana atılmasını “görev alanı” içinde görüp, Türk Silahlı Kuvvetleri Komuta Heyetinin neredeyse yarısını yıllardır “tutuklu” olarak yargılayan Türk Sivil Yargısı, niçin bu korkunç olayı Askeri Mahkemenin üstüne atar?
-Yapılan Anayasa ve Yasa değişiklikleriyle sözde “Askeri Vesayet” kırılmış ve askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmalarının yolu açılmamış mıydı?
Değerli Okurlar;

Yapılan, AKP Hükümetini ve Başbakan Erdoğan’ı bu olayın dışında tutmak, sorumluluğu tamamen Türk Ordusunun üzerine atmaktır.
AKP İktidarı, Yargıyı siyasallaştırmıştır. Türk Yargı sistemi, AKP Hükümetinin ağır baskısı altında nefes almakta zorlanmaktadır. Özel Yetkili bir Savcının İstanbul’da 43 Avukatı tutuklamasını, polis ve özel güvenlik görevlileri tarafından bu Avukatların yerlerde süründürülmeleri-tartaklanmaları başka hangi “Hukuk Devletinde”(!) görülebilir?

Hangi Hukuk Devletinde, hangi “ Bağımsız Yargı’da ” Silivri de yaşanan rezaletler yaşanır? Nasıl olur da 65-70 yaşına gelmiş, toplumda saygınlığı olan ve kaçma olasılığı olmayan insanlar-seçilmiş Milletvekilleri 5 yıldır “Tutuklu” yargılanırlar?
Tüm bu hukuksuzlukların sorumlusu Başbakan Erdoğan’dır.

Başbakan Erdoğan Halüsinasyon görmekte, sinirlerine hâkim olamamakta ve Türk Milletine doğruları söylememektedir.

*Türk Ordusunun şerefli Komutanlarını “ Bunlar Camileri bombalayacaklardı ” diye suçlayan Erdoğan ile “ Bunlar Camide içki içip, bir şeyler yapmışlar ” diyen Erdoğan aynı kişi değil midir?
* Polis şiddetinden kaçan, ölüm korkusundaki Türk Vatandaşlarını “ Camiye ayakkabılarıyla girdiler ” diye canlı TV yayınında suçlayan Erdoğan ile ABD Askerlerinin Adana-İncirlikteki Camide, Kuran-ı Kerimi parçalayıp minberi yıkmaları ve Felluce’de Halife Raşid Camisini ahıra çevirmeleri karşısında tek söz söylemeyen Erdoğan, aynı kişi değil midir?
*Taksim’de ve Türkiye’nin meydanlarında ellerinde sadece Türk Bayrağı bulunan insanlarımıza tahammül edemeyip, kendi milletini “ Çapulcular ”, “Ayyaşlar” diye aşağılayan Erdoğan ile Diyarbakır Sur Belediyesinin, Şeftali Sokağının ismini “Mar Petyun Sokağı”(Ermeni Kilisesi), Direkçi Sokağın ismini “Mıgırdıç Margosyan”(Ermeni Yazar) olarak değiştiren kararını, ilçe Kaymakamına onaylattıran irade sahibi aynı Erdoğan değil midir?
Başbakan Erdoğan artık “ Taşınamaz ” hale gelmiştir. Yönetimiyle Türkiye’ye-Türk Milletine ve tüm çevremize ciddi zararlar verir hale gelmiştir. Namus konusunda çok hassas olduğunu söyleyen ve kendisine İstanbul İmamı diyen Erdoğan, kendisine yapılan ağır suçlamaları da görmezden gelmektedir.

Aşağıdaki soru, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından Grup toplantısında “Salı” günü soruldu.
Erdoğan bu soruyu ya duymadı(!) ya da verecek cevabı olmadığı için susmayı tercih etti. Soru şu;

Sayın Başbakan sana soruyorum. Faiz Lobisinde kimler var? Bunlardan fayda gördün mü? Bunlardan KOMİSYON alarak yabancı bankalara istifledin mi?.”
Türk Milletinin süratle ve acilen seçimle görev verdiği Erdoğan için, yine seçimle ve demokrasi içinde “GÖREVSİZLİK” kararı vermesi ve bu dönemi bir daha açılmamak üzere kapatmalıdır.

Bunun yolu vardır ve en kısa zamanda gerçekleştirilecektir.
Sağlık ve başarı dileklerimle 
13 Haziran 2013
RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com

***

2 Şubat 2016 Salı

HİÇ OLMAZSA SUSMAYI BİLSE



HİÇ OLMAZSA SUSMAYI BİLSE


rserdar
02 Şubat 2016

Türkiye Cumhuriyeti’nin 64. Başbakanı kim? 
AKP Genel Başkanı Davutoğlu!
Ahmet Davutoğlu, kendi gücüyle mi Genel Başkan oldu? Hayır, Erdoğan istedi, öyle oldu!
Davutoğlu, kendi siyasi gücüyle mi Başbakan oldu? Hayır, Erdoğan ol dedi, oldu!
Davutoğlu, Başbakanlık yetkilerinin tamamını kendi iradesiyle kullanabilir mi? Hayır, Erdoğan ne kadarı için izin verirse, o kadarını kullanabilir!
Erdoğan, Davutoğlu’na “ Hemen istifa et ” derse, Davutoğlu direnebilir mi?
Hayır, anında “ Başüstüne ” deyip Başbakanlığı Beştepe’de bırakır!
Davutoğlu, açıkça veya gizlice Erdoğan’a karşı bir siyasi hareketin içinde yer alabilir mi? Mümkün değil, kıpırdayamaz bile!
Davutoğlu, Erdoğan’ın Anayasa’yı her gün ihlal ettiğini, bilerek çiğnediğini bir profesör olarak görmüyor mu? Çok net olarak görür, fakat korkudan sesini çıkaramaz!
Peki, Davutoğlu’nun yaptığını doğru, düzgün, haysiyetli devlet adamlarının kolayca yapabilmesi mümkün müdür? Hayır, sorumluluğunu bilen, kişiliği ve gelişmesini tamamlamış bir devlet adamı böylesine bir ayıbın içinde olmaz.
Son soru;
Erdoğan tek başına, Türk Ordusuna, Suriye ile dolayısıyla Rusya ile savaş emri verirse, böyle bir felâkete Davutoğlu direnebilir mi?
Asla direnemez! Çünkü Erdoğan, Davutoğlu’nun ruhunu bile kabzetmiştir…
Başbakan görünümlü böyle birinin normalde susup oturması gerekmez mi?
Davutoğlu, istediği kadar kürsüye çıkarken ayaklarının altın portakal kasası koysun, istediği kadar sesini kalınlaştırıp bağırarak konuşmaya çalışsın, siyaseti bilenler onun içinde bulunduğu acınası durumu çok iyi biliyorlar, görüyorlar…
Başbakan görünümlü Davutoğlu, “ Sur’u öyle inşa edeceğiz ki, aynen Toledo gibi olacak ” dedi! Başbakan’ın, bir yeri Toledo’ ya çevirmesinden önceki görevi,o yerin yıkılmasını önlemektir.
Sur İlçesinin ve tüm ülkenin bomba, ağır silah deposuna dönmesine göz yummamaktır! Valilere, “PKK’lı teröristlere müdahale etmeyin, görmezden gelin” diye emir vermemektir…
Ülkenin her tarafına, her gün katar-katar şehit cenazesi giderken ve Türk Milletinin canı yanarken, Başbakan görüntülü Davutoğlu, “Her Cuma namazını Doğu ve Güneydoğu’daki illerden birinde kılmak” gibi bir proje başlatacağını söyledi!
Ah be Davutoğlu, derde devadan gayri ne varsa biliyorsun da, bir de susmayı bilebilsen!

Millete ne senin Namazından, Niyazından!

Kılıyorsan, gösteriş yapma, Allah rızası için kıl. Devletin uçakları ile binlerce koruma eşliğinde, gösteriş olsun diye kıldığın namaz kabul edilir mi sanıyorsun?
Amma, yapılmak istenen, verilmek istenen mesaj başka;
Şehit cenazeleriyle sinir sistemi bozulan Türk Milletini, namazla oyalamak!
Hangi vicdan şehit cenazelerinin karşısına Cuma namazıyla çıkma densizliğini yapar ki! Tarih böyle bir rezilliği şimdiye kadar görmedi.
Kaybettiğimiz canların birini olsun geri getirebilir misin? Veya yeni ölümleri engelleyebilir misin? Gerçek Başbakan olamıyorsun, onu anladık! Sen Gasilhane İmamlığına mı talipsin be Davutoğlu?
Lütfen bir de susmayı ve Türk Milletinin gözüne görünmemeyi dene.
Ne dersin TC Devletinin parasıyla Umreye giden Müslüman kardeş?
Sağlık ve başarı dileklerimle 
02 Şubat 2016


..