1977’deki o iki ilginç gelişme olmasaydı, 1980 sonrasındaki birkaç 10 yıl boyunca Türkiye’ye damgasını vuracak iki isim tarih sahnesinden silinebilir, onların adını bir daha duymayabilirdik... Bunlardan biri Kenan Evren, öbürü de Turgut Özal’dı.
Nasıl ki Kenan Evren o yıl Ege Ordu Komutanlığı’ndan emekliliğe ayrılmayı beklerken hiç hesapta olmayan bir gelişmeyle kara kuvvetleri komutanlığına yükseltilmişti... Turgut Özal da aynı yıl yapılan genel seçimlerde Milli Selamet Partisi (MSP) listesinden girdiği seçimleri kazanıp da İzmir milletvekili olsaydı, 12 Eylül’de öbür arkadaşları gibi siyaseten yasaklanacak ve 1983 seçimlerine giremeyecekti.
Fakat olmadı, o seçimi kaybetti ve böylece kaybettiğinden çok daha fazlasını kazandı. Milletvekili seçilemediği 1977 seçimlerinden sonra, 43. hükümet döneminde başbakanlık müsteşarlığı ile Devlet Planlama Teşkilatı'nda müsteşar vekilliği görevlerine getirildi. Yine o dönemde 24 Ocak Kararlarının mimarı olarak görev yaptı.
Hikâyenin devamını, bu dizinin Kenan Evren bölümünde anlatmıştık: Türkiye’yi, kimine göre iyi, kimine göre kötü yönde, fakat bütünüyle değiştiren bir başbakanlık dönemi... Özal’ın şaşırtıcı bir seçim zaferiyle başlayan başbakanlık dönemi, Mart 1989’daki yerel seçimlerde partisi ANAP’ın oylarının yüzde 21,75’e gerilemesiyle sonuna gelmiş görünüyordu. Ondan sonraki soru şuydu: Başbakan Özal, son genel seçimdeki yüzde 36’lık seçim başarısıyla elinde tuttuğu parlamento çoğunluğuna dayanarak Türkiye’nin sekizinci cumhurbaşkanı olarak Çankaya’ya çıkmayı deneyecek mi, denemeyecek mi?

Turgut Özal Cumhurbaşkanları arasında Bakanlar Kurulu'nu en çok toplayan isimdi.















“ Sakın ha ” cılar ve “ Lütfen yapmayın ”cılar...
Özal kâh aday olacak, kâh olmayacak yorumlarına yol açan imâlı cümlelerden başka bir şey söylemiyordu. Bu arada iki muhalefet partisi, Süleyman Demirel liderliğindeki Doğru Yol Partisi (DYP) ile Erdal İnönü liderliğindeki Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP), Özal’ın cumhurbaşkanı olmasına çok sert sözlerle karşı çıkıyor, seçilmesi durumunda onu tanımayacaklarını söylüyorlardı.
Kendi çevresinden de yoğun eleştiriler geliyordu. Bunlara göre, partinin ve bizzat kendisinin iyiliği için Özal, Çankaya’ya çıkmamalı, partisinin başında kalmalıydı. Bunlar arasında Özal’ın kardeşleri dahi vardı.
Kâmran İnan, yıllar sonra yayımlanacak Siyaset Yılları adlı kitabında, 10 Ağustos 1989 günü Yusuf Özal’ın evine davet edildiğini, gittiğinde orada ANAP’ın ağır topları Korkut Özal, Hüsnü Doğan ve Mehmet Keçeciler’in kendisini bekler bulduğunu ve konunun Özal’ın Çankaya’ya çıkıp çıkmaması olduğunu yazacaktı. İnan’ın yazdıklarına göre, evdeki herkes Özal’ın cumhurbaşkanı adayı olmaması gerektiğini düşünüyordu. O günkü toplantıda Özal’ın iki kardeşi, Başbakan’ı ikna etmek için görevlendirilmişti.
Eylül ayında Özal, partisinin milletvekilleri arasında “lideriniz cumhurbaşkanı olursa partinin başında kimi görmek istersiniz” diye bir anket yapınca herkes ikna oldu: Özal cumhurbaşkanı seçiminde adaylığını koyacaktı. Nitekim 17 Ekim’de beklenen açıklama ANAP grubunda geldi. Başbakan, Türkiye Cumhuriyeti’nin sekizinci cumhurbaşkanı adayıydı. Amacı “Demokrat Parti (DP) döneminden beri gerçekleşemeyen şeyi gerçekleştirmek, Meclis’in hür iradesiyle cumhurbaşkanı seçilmekti.”


‘Alışırsınız...’















Seçilmesinin meşru olmayacağını söyleyenlere karşı tek kelimelik bir cevabı vardı: “Alışırsınız...”
Muhalefet partileri süreç boyunca Özal’ın seçilmesinin yalnız meşru değil, yasal da olmayacağını dile getirmeye başladı. Mesela SHP Grup Başkanvekili Onur Kumbaracıbaşı, Özal’ın sadece kendi partisinin milletvekilleri tarafından seçilmesi durumunda, seçimin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuracaklarını söyledi. Cumhurbaşkanı seçimi için ilk turun yapılacağı 20 Ekim 1989’da da SHP’li Hasan Fehmi Güneş, oturumda sadece iki muhalefet partisinin bulunduğu gerekçesiyle seçimin yapılamayacağını öne sürdü.
Bütün bu itirazların yasal bir dayanağı yoktu; nitekim Özal üçüncü turda gerekli olan salt çoğunluğu sağlayarak cumhurbaşkanı seçildi. 


Celal Bayar’dan sonra ilk sivil cumhurbaşkanı

















Özal, Celal Bayar’dan bu yana asker ya da asker kökenli olmayan ilk  cumhurbaşkanıydı. Yemin edip Çankaya’ya çıktığı 9 Kasım’da Yıldırım Akbulut’u başbakan olarak görevlendirdi. Akbulut da bir gün içinde hem yeni hükümeti hem de hükümetin programını Meclis’e sundu. Belli ki her şey önceden hazırlanmıştı.
Böyle bir hızın anlamı açıktı: Ülkeyi Akbulut’un üzerinden Özal yönetecekti.
Akbulut bu formüle sonuna kadar sadık kalacak mıydı? Evren henüz cumhurbaşkanıyken Özal ona, “Seçeceğim başbakan benim sözümü kırmaz” demiş, Evren de ona, “O hiç belli olmaz” diye cevap verip eklemişti: “Sen benim bütün dediklerimi yaptın mı?”
Zaman Evren’i haklı çıkartacak, özellikle Körfez Savaşı’nın ardından Özal ile Akbulut’un arası açılacaktı. Zaten bir süre sonra da Mesut Yılmaz kongrede “Özal’ın adayı” Akbulut’u yenecek, böylece hem partinin başkanı hem de başbakan olacaktı.
Nasıl ki yüzde 21,75’le başbakan olarak düşüşü başlamıştı, bu kongreyle de cumhurbaşkanlığındaki düşüşü başladı.
20 Ekim 1991 genel seçiminde ANAP yüzde 24 oyla, yüzde 27 alan DYP’nin arkasında kalınca düşüş daha da hızlandı.
Özal artık ANAP’ın geride bıraktığı parti olmadığını düşünüyordu. Cumhurbaşkanlığından istifa ederek ya tekrar partisinin başına geçmeyi ya da yeni bir parti kurmayı tasarlamaya başlamıştı.





Kürt sorununda kritik eşik,

Özal’ın cumhurbaşkanlığı döneminin en önemli olayı Birinci Körfez Savaşı’ydı. Bu olayda çok aktif rol aldı. Saddam’ın iktidardan uzaklaştırılması için ABD'ye destek verdi. Harekâta Türk ordusunun da katılmasını istedi. Bu durumu ‘’Bir koyup üç alacağız’’ diyerek açıkladı. Kısa bir süre sonra Dışişleri Bakanı Ali Bozer ve Milli Savunma Bakanı Ediz Giray istifa etti. Zamanın Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay da görev süresi sona ermeden 4 Aralık 1990 tarihinde kendi isteği ile görevinden emekliye ayrıldı; görevden ayrılmasının sebebinin, hükümetin Birinci Körfez Savaşı'ndaki tutumu olduğu öne sürüldü.

Özal, Kürt sorununun savaşarak çözülemeyeceğine inanıyor, bu yönüyle, temsil ettiği devletin tutumundan ayrılıyordu. PKK’ya bakışı da devlete ve diğer politikacılara nazaran çok daha esnekti.
Ölümünden bir süre önce, Kürt sorunu ile ilgili olarak koalisyon ortakları Demirel ve İnönü’nün yanısıra, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’i köşkte bir araya getirdi. Bu toplantının amacı, ordunun ‘Bahar Operasyonu’ adı verilen askeri harekâtının ertelenmesi ve bir af hazırlığı yapılmasıydı. Nitekim bir süre sonra, 16 Nisan 1993 günü PKK ateşkesi sürekli hale getirdiğini açıkladı.
Turgut Özal 17 Nisan 1993’te Türkmenistan gezisinden döndükten sonra aniden fenalaştı ve öldü. Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhuriyet döneminde doğan ilk cumhurbaşkanı olan Turgut Özal, Mustafa Kemal Atatürk’te sonra, görevini sürdürürken hayatını kaybeden ikinci cumhurbaşkanı oldu.

Ailesi ölümün üzerindeki esrar perdesinin hâlâ kalkmadığını söylüyor. Turgut Özal’ın mezarı 2012 yılında Devlet Denetleme Kurulu raporu ve mahkeme kararıyla açıldı ve incelendi. Adli Tıp Kurumu araştırmalar ve bulgular sonucu zehir bulunduğunu ancak Özal'ın zehirden mi, yoksa başka sebepten mi öldüğünü tespit edemediklerini açıkladı.

Kaynak:    Al Jazeera Türk;
                   Seyfi Öngider’in “ Çankaya’nın Bütün Adamları ” kitabı
                   T.C. Cumhurbaşkanlığı İnternet Sitesi          
                   Başar Başarır ve Can Kazanoğlu’nun “ Çankaya ” Belgeseli, CNN Türk, 2000 Cüneyt Arcayürek’in “Çankaya” kitabı
                   Kamran İnan’ın “ Siyaset Yılları ” kitabı

http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/alisirsiniz-turgut-ozal

..