Efendisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Efendisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Aralık 2015 Salı

SAHTE ULUSALCILARI & SİYASETÇİLERİ TANIYALIM 5



SAHTE ULUSALCILARI & SİYASETÇİLERİ TANIYALIM 5




Soner Yalçın'ın Efendisi Kim?


Ali Özsoy

Oda değil Masa Tv

Bilindiği gibi Aydın Doğan’ın her türlü kesime seslenen pek çok yayın organı vardır. Bu gazetelerin yanı sıra Aydın Doğan’ın artık bir de küçük “odası” var. Ulusalcı-istihbaratçı küçük bir internet sitesi bu; adı Odatv. Resmen Aydın Doğan ile bağlantılı değil. Ama Aydın Doğan’ın maaşlı elemanı Soner Yalçın üzerinden yürüyen bir site burası.
Ne olacak canım, insan ek iş olarak internet gazeteciliği yapamaz mı denebilir? Ancak Soner Yalçın burada ek iş olarak değil, daha çok ek mesai olarak çalışıyor. 

Hatta her hafta Hürriyet’te yayınlanan yazılarını birkaç gün önceden Odatv’de yayınlamaktan gocunmuyor. 

Soner Yalçın: Binbaşı Ersever'in İtirafları



















1993 yılında Soner Yalçın’ın ismi Aydınlık gazetesinde parladı. Ama bir cinayetten dolayı. Kamuoyunda JİTEM olarak bilenen kuruluşun kilit isimlerinden Binbaşı Ahmet Cem Ersever ile Soner Yalçın uzun bir röportaj yaptı. İstihbarat dünyası karışınca böyle olur. Millet hemen Aydınlık’a gider. 
Nasıl olsa onlar her türlü pisliği kaldırır. O zamanlar Aydınlık adeta PKK yayın organıdır. “Ersever’in İtirafları”nı yayınlayıp, “Kürt halkına yönelik kirli savaşı deşifre etmek” bahanesiyle istihbarat savaşının ortasına balıklama atlar Perinçek. 

Patronu ona bu serbestliği bile tanımış.

Aslında bu siteye “ oda ” demek yanlış… “ Masa ” tv demek daha doğru olabilir. Çünkü kelimenin tam anlamıyla bir istihbarat masası olarak çalışıyor. Kısacası Kürt masası, Nurculuk masası ve diğer masalar yetmemiş olacak ki, Doğan Medya bir de ulusalcılık masası kurmuş. Bunun başına da eski bir Aydınlıkçı olan Soner Yalçın’ı geçirmiş.
Özellikle Ergenekon Soruşturmasıyla birlikte Odatv işlevsellik kazandı. Soner Yalçın buradan polemikler yürüttü. Taraf gazetesiyle, bu gazetede yazarlık yapan polislerle ve Fethullahçılarla yürütülen tartışmaları üstlendi.

Soner Yalçın’ın “ Efendisi ” kim, “ Ustası ” kim?

Soner Yalçın















Soner Yalçın

Ancak son aylarda bu sitenin rengi oldukça değişti. Hemen hemen her gün Doğu Perinçek’i öven, Perinçek’in kavgalı olduğu isimlerle sert tartışmalar yürüten, Silivri’den canlı bağlantılar yapıp Perinçek’in o gün mahkemede yumurtladıklarını manşete çıkaran değişik bir yayın çizgisine kaydı.
İlk başta bu iki Aydınlıkçı arasındaki doğal bir dayanışma olarak algılanabilir. Öyle ya sonuçta Soner Yalçın, Perinçek’in deyimiyle “Aydınlık okulunun” öğrencisidir. Eski ustasına vefa borcu ödemek istemiş olabilir.
Ancak Soner Yalçın tabii ki eski öğretmenine saygıdan dolayı değil, yeni patronunun çıkarları ve isteklerinden dolayı yeniden Perinçekçi oldu. Çünkü daha bundan bir yıl önce tıpkı diğer eski Aydınlıkçılar gibi o da Perinçek ile kanlı bıçaklıydı. Şimdi Odatv’de imzasız yazılar yayınlanıyor. Perinçek için “İnanmış Adam”, “Dava İnsanı” başlıklı methiyeler çıkıyor. Ama kısa süre önce“Aydınlık Yalancı Çıktı” haberleri eksik olmuyordu.
Perinçek’in Aydınlık dergisinde ise Soner Yalçın hakkında “aramıza sokuldu” gibi yayınlar yapılıyordu. Aydınlık dergisinde yayınlanan, Soner Yalçın’ın meşhur “Bay Pipo” kitabını MİT yazdırdı iddiasına karşı Soner Yalçın dava açmış, zehir zemberek yanıtlar vermişti.
Şimdi Soner, Doğu’ya “Dava Adamı”, Doğu, Soner’e “Bizim yetiştirdiğimiz onurlu gazeteci” diyor.
Elbette ki şaşkınlıkla karşılamıyoruz bu dönüşümü... Söz konusu Perinçek ve hempaları olunca fırıldaklığı yadırgamak herhalde aşırı çocuksu ve saf bir davranış olurdu. Ancak bu tavır değişikliğini açıklamak da bizim görevimiz.

Zoraki yoldaşlık         

Doğu Perinçek















Doğu Perinçek

Bunun nedeni zoraki yoldaşlık… Özellikle 2008 Nisan ayında Odatv’de çıkan “flaş… flaş…” ibareli bazı yazılar bu iki eski yoldaşın tekrar niye yollarının birleştiğini açıklayabilir. İşte Odatv’de endişe dolu bir haber:
“Doğu Perinçek cezaevinden yazdığı Aydınlık’taki köşesinde, ‘Ergenekon soruşturması çerçevesinde Aydın Doğan’la ilgili sorularla da karşılaştığını’ yazmıştı. Son iki gündür çıkan haberlere göre; Hürriyet Gazetesi’nin sahibi Aydın Doğan’ın ismi, Perinçek ile aynı gün sorguya alınan İlhan Selçuk’un ifadesinde de geçiyor. Ancak Hürriyet gibi büyük bir gazeteye sahip olan Aydın Doğan isminin her iki sorguda da yer alması oldukça dikkat çekiyor. Kısacası; kafalar iyice karışıyor. Ve aynı soru daha sık sorulmaya başlıyor; Ergenekon nereye doğru gidiyor?”
Nereye mi gidiyor? Sana ve patronuna… Şimdi düşünme sırası sizde…
Perinçek içeri alınınca Hürriyet, Milliyet ve Vatan gazeteleri neredeyse her hafta Perinçek bültenleri yayınlamaya başladılar.
“Kaybedenler kulübüne hoş geldiniz” demekten başka bir şey gelmiyor aklımıza. Çünkü Türkiye’de siyaset dünyasında sıfırı tüketen istisnasız herkes adeta “denize düşen yılana sarılır misali” Perinçek’in yanına gider. Perinçek de önceden küfrettiği bu isimleri anında “milli şahsiyet, canım kardeşim” diye bağrına basar.
Son zamanlarda Perinçek ile Hürriyet yazarlarının muhabbetleri için maşallah demek lâzım. İçeriden karısına yazdığı mektuptan çok Ertuğrul Özkök’e, Ahmet Hakan’a mektup yazıyor. Birine “canım kardeşim”, öbürüne “iki gözüm…”
Soner Yalçın ile Perinçek’in birden bire yeniden dava arkadaşı olmasının nedeni belli… Odatv’de Doğan Yurdakul gibi eski Aydınlıkçılar, Attila Aşut gibi 2000’e Doğru çalışanları toplanmış. Ne nostaljik değil mi? Hepsi gençlik yıllarına dönmüş olabilir.

Soner’in işi zor

Ancak hepsinden çok Soner’in işi zor. Çünkü Soner Yalçın Aydınlık geleneğinde sıradan bir isim değil.

Odatv’nin en çok saldırdığı isimlerden biri Tuncay Güney. Ancak bu çok ilginç bir durum. Çünkü Tuncay’ın daha birkaç yıl önce durduğu noktada önceleri Soner duruyordu. Nasıl mı? Tuncay’dan önce Adnan Akfırat vardı. Ama hepsinden de önce Soner Yalçın… Bunlar Perinçek’in Aydınlık’taki parlak çocuklarıdır. Belgeler bunlara yağar. Devletin yıllarca arayıp bulamadığı tetikçiler bunlara konuşur. Tabii Aydınlık da “halkın çıkarları” (!) için tüm bu bilgilere bültenlik yapar.
1993 yılında Soner Yalçın’ın ismi Aydınlık gazetesinde parladı. Ama bir cinayetten dolayı. Kamuoyunda JİTEM olarak bilenen kuruluşun kilit isimlerinden Binbaşı Ahmet Cem Ersever ile Soner Yalçın uzun bir röportaj yaptı. İstihbarat dünyası karışınca böyle olur. Millet hemen Aydınlık’a gider. Nasıl olsa onlar her türlü pisliği kaldırır. O zamanlar Aydınlık adeta PKK yayın organıdır. “Ersever’in İtirafları”nı yayınlayıp, “Kürt halkına yönelik kirli savaşı deşifre etmek” bahanesiyle istihbarat savaşının ortasına balıklama atlar Perinçek.

Ancak aradan geçen kısa bir süre sonra Ersever kaybolur. Nüfus cüzdanı Soner Yalçın’a postalanır. Sonra da işkence görmüş cesedi Ankara kırsalına terk edilir. Aynı süreçte ABD tertipli bir suikast sonucu Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis de katledilir.

Kısacası Soner’inki büyük gazetecilik başarısı değil, daha çok piyonluktur. Ama bir Aydınlıkçı bu tür şeylerden asla gocunmaz. Bunu sermayeye çevirmeyi bilir. Şimdi de o yıllarda edindiği ünü arkasına alan Soner Yalçın yoluna devam ediyor. Garip kitaplar yazıyor. Hürriyet’te çalışıyor.
Ancak eski defterleri birileri açtığı için Soner kendini çok rahat hissetmeyebilir. Birileri patronunu bile içeri almakla tehdit ederken, kendisinin rahat bırakılacağını elbette düşünmüyordur. Bu yüzden birden bire Perinçek ile tekrar dost olmaya karar verdi. Artık birbirilerine “kardeşim, abim” diyebilirler.

Komik olma Soner

Ancak son günlerde Odatv’de yayınlanan bazı imzasız yazılar bu zevatın ne kadar çaresiz ve komik bir duruma düştüğünü gösteriyor.
Odatv sürekli Halil Berktay, Oral Çalışlar gibi eski Aydınlıkçılarla polemik yürütüyor. Onlara karşı Aydınlık geleneğini savunuyor. Perinçek’i övüyor.
İnsan hem Aydınlıkçılar için hem de Odatv’de toplaşan Aydınlıkçı eskileri için üzülüyor… Perinçek kendini savunamıyor mu? Ya da sözde devrimciliği savunmak Aydın Doğan’ın istihbaratçılarına mı kalmış? Geçen hafta Odatv’de yayınlanan evlere şenlik bir Halil Berktay eleştirisi ise bizi gülmekten kırdı. Yazıyı yazan anlaşılan yine eski bir Aydınlıkçı. Çünkü Halil Berktay ile ilgili kişisel konulara girmiş. En büyük eleştiri noktası ise Halil Berktay’ın fırıldak gibi sürekli eski fikirlerini terk etmesi:

“Halil Berktay, eski yol arkadaşı hakkında yazmadığını bırakmıyor. (s. 15, 45, 48, 49, 50, 51, 83, 101, 102, 103, 104, 107, 109, 110, 118, 121, 122, 127, 172) Diyebilirsiniz ki ‘eleştiremez mi’; tabii ki eleştirebilir. De... Doğu Perinçek’e ağır ithamlarda bulunurken sanki o dönemde yanında kendisi yokmuş gibi yazıyor. Örneğin, ‘bu zat’ dediği Doğu Perinçek’in ‘dergisinde’ 1980’lerin ikinci yarısından sonra PKK’ya övgüler dizildiğine dikkat çekerken (s.15) sanki kendisinin 2000’e Doğru’nun yayın kurulu üyesi ve Ankara temsilcisi olduğunu unutmuşa benziyor!”

İyi ya işte… Berktay tam anlamıyla bir Aydınlıkçı… Fır fır dönmeyi Perinçek’ten iyi öğrenmiş. Eski bir Aydınlıkçının, başka bir eski bir Aydınlıkçıyı eleştirmek için sık sık fikir değiştirmek ve dönmekle suçlaması kadar abes bir şey olamaz. Çocuk mu kandırıyorsunuz siz?
Daha da komiği geliyor. Yazının yazarı Halil Berktay’ı Perinçek’i kandırıp Türkiye’ye Maoculuğu sokmak ve Rus-Çin kutuplaşması yaratıp Amerikancılık yapmakla suçluyor: “Akademi solculuğunu Aydınlık hareketine sokup, ABD’den (Yale Üniversitesi’nden) getirdiği ‘Sovyet sosyal emperyalizmi’ teorisiyle hareketi bölen Halil Berktay (ve düşünsel yoldaşı Şahin Alpay) değil miydi?
ABD’den Maocu Labour Party’nin ateşli ve dogmatik taraftarı olarak Türkiye’de dönen H. Berktay değil miydi? 1969 Çin Komünist Partisi 9. kongresinde Lin Biao tarafından sunulan raporu İngilizce’den Türkçe’ye çevirip Sovyetler Birliği’ne en ağır sözlerle saldıran H. Berktay değil miydi? (Türkiye sosyalistlerini bölen ABD destekli Maoculuk araştırma konusu olmalıdır.) Peking Review’i elinden düşürmeyen H. Berktay, bugün dünü unutmuş gibi yazıyor; sanki orada değilmiş gibi kalem kıvraklığı yapması da ayrı bir hüneri galiba.”

Yazının yazarı eski Aydınlıkçı… Çünkü oldukça yüzsüz… Adam Türkiye’de Maoculuk hareketini ABD’nin örgütlediğini ve amacın solcuları bölmek olduğunu kabul ediyor. Ama tüm suçu Halil Berktay gibi bir zavallıya yükleyerek Perinçek’i aklayabileceğini sanıyor.
Aydınlık hareketine “akademi solculuğunu” Halil Berktay sokmuş…
Beyler ona akademi solculuğu değil, “kampus Maoculuğu” denir. Ne olduğunu da en iyi Doğu’yla Ferit bilir. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki CIA ajanı İngilizce öğretmenlerini, o öğretmenlerin lojmanlarını, sarı peruğu ve telsizli muhabbetleri sorun abilerinize. Sonra bir de aynı kampüste “halk savaşı veriyoruz” diye kendi arkadaşlarını kıtır kıtır kesen ve sandıklara sokan Doğu’nun eski çömezlerine sorun neymiş kampus Maoculuğunu…
Yazı çok uzun bir Berktay analiziyle devam etmiş. Halil Berktay’ın nasıl hızlı Maoculuktan, Stalinciliğe, oradan Gorbaçovculuğa en sonunda sivil toplumculuğa evrildiğini anlatmış. 12 Eylül Darbesini ve ABD’yi bile desteklediğinden bahsetmiş. Tüm bu hızlı dönüşümleri ise derin karakter analizleriyle açıklamış. Nedeni Berktay’ın kişilik zafiyetinde aramış.
İyi de Berktay sadece bir öğrenci… Tıpkı Soner gibi… Yazıda anlatılanlar kadarı dönme konusunda Doğu’nun eline su bile dökemeyeceğini gösteriyor. Yazı 1969’dan alarak bir Berktay portresi çizmiş. İyi de 1961’e git. Berktay’ın abisi Perinçek’in sağcı-Menderesçi YTP partisinin Türkiye gençlik kolları başkanı olduğu yıllara. Sonra Almanya’ya devlet bursuyla gitmesine... Kendi ifadesiyle orada “yoksul işçilerin hayatından” (sanki Türkiye’de hiç yoksul işçi yok!) etkilenip, 30’una merdiven dayadığı yıllarda “sosyalist” olmasına. Berlin’deyken en hızlı Moskovacı iken, Türkiye’ye dönünce birden bire Maocu kesilmesinden bahset… Hızlı Maoculuk taslayarak, Deniz’lere ve Mahir’lere utanmadan “revizyonist” diye saldırmasından, Dev-Genç’i bölmesinden, Atatürk düşmanlığı ve silahlı mücadele fikrini sola sokmasından bahset. Ancak ondan sonra başlar Perinçek ile Berktay birlikteliği… Berktay’ın hayatındaki anlatılan tüm “dönüşümler”, ABD ve NATO destekçiliğinden Kenan Evren şakşakçılığına kadar hepsi ama hepsi aslında Perinçek’e aittir. Perinçek dönmüş, Halil de onla dönmüş. 

Ne yapsın?

Ha, Perinçek’in fazlası var. Berktay’dan fazla olarak bir de Bekaa’ya gitti, PKK taşeronluğu yaptı, sonra da “Atatürkçü” oldu. Hikâyeyi tam anlatın! Salak mı sanıyorsunuz milleti?

Şark Bülbülüne Güvenmeyin


Aydın Doğan















Aydın Doğan

Perinçek aklı sıra içeri girecek insanların sayısını arttırarak kendini koruyor. Aydın Doğan etrafına onca eski Aydınlıkçıyı toplamış. Ama anlaşılan kendisini bu konuda uyaracak yok. İstihbarat dünyasının labirentlerinin uzmanı Soner bile işin farkına varamamış. Anlaşılan yakında hepsi “ Milli Şahsiyet ” olacak. Bizden uyarması


Elbette ki bu kadar çok dönmeyi karakter analizleriyle ve zayıf bir kişilikle açıklayabiliriz. Ama bizce daha kestirme bir yol var. Masasının talimatı değiştikçe veya belki de masası değiştikçe, Perinçek çizgi değiştirmiş. Halil Berktay da şefini takip etmiş. Bu kadar basit. Onlarınki de bir nevi meslek ahlâkı… Ama tabii buna devrimcilikte ne dendiği belli.

Ancak yazının bir bölümü var ki Aydın Doğan ve Soner Yalçın’ın düştüğü zavallı durumu bizi kahkahalara boğarak gösteriyor:

“12 Mart 1971 askeri darbesi öncesi, H. Berktay Aydınlıkçılara bir el kitabı yazıp dağıttı: Bir devrimci işkencede nasıl tavır almalıdır? (Poliste ve İşkencede İhtilalci Tutum). ‘Gerekirse işkencede şerefiyle ölmesini bilmelidir’ diye yazdı.
Sonra darbe oldu; H. Berktay gözaltına alındı ve örgüt hakkında polise en çok bilgiyi o verdi. H. Berktay’ı poliste çözüldüğü için Perinçek ve arkadaşları örgütten kovdular!
İnsan düşünmeden edemiyor; acaba H. Berktay bugün o günlerin intikamını mı alıyor?”
Kim? Perinçek mi Halil Berktay’ı kovmuş? Hem de poliste öttüğü, ihbarcı olduğu için!.. Dalga mı geçiyorsunuz? Perinçek hiç poliste konuşma rekorunu örgütte başkasına kaptırır mı? Beyler, Perinçek’in 12 Mart’ta poliste verdiği ifadesiyle efsane olduğunu çocuklar bile bilir. Adam öyle bir ifade veriyor ki; o zamanki karısı, sonraki karısı (Şule), kız kardeşi, babası, örgütün tüm MK’sı dahil herkesi kod adları, görevleriyle birlikte anlatmaktan ifadesi yüz sayfayı geçiyor. Bunlar gizli saklı şeyler değil. Rakip örgütler tarafından kitap olarak basıldı ve satıldı Türkiye’de. Hatta Perinçek ve arkadaşları 1978’de Türkiye Gerçeği dergisinde 

“ Genel başkanımız o ifadesinde polisin bilmediği hiçbir şey anlatmamıştır ” 
diye ifadeyi sahiplenmek zorunda kalmıştır.

Şimdi bu Doğu, güya Halil’i sorguda konuştu diye örgütten atmış. Bir kere yalan… Berktay Aydınlıkçılardan 1972’de değil 1989’da ayrıldı. İkincisi Aydınlık hareketinin tarihinde kimse poliste öttü diye hareketten atılmadı çünkü Berktay dâhil hepsi öttü. Ama lider yine her zamanki gibi Perinçek’ti. Her alanda olduğu gibi bu konuda da kendisi “öncü ve cesur”…
Demek ki, Aydın Doğan ve Soner Yalçın bu kadar çaresiz. Doğu’nun polisteki tavrına güveniyorlarsa hapı yutmuşlar demektir. Çünkü zaten Doğu Perinçek’in misyonu içeri adam toplamaktır. 12 Mart’taki ifadesiyle en sıradan sempatizanı bile yakan, içerideki en kalabalık örgütün TİİKP olmasını sağlayan Perinçek, bu tavrını “ Örgütü Koruduk, herkesi içeride toplayıp parti okulu kurduk ” diye savunacak bir adamdır.

Dolayısıyla Doğu Perinçek “bana polis ve Ergenekon savcısı Aydın Doğan’ı sordu” diyerek bir yerlerde ortaklık kurdukları belli olan eski arkadaşı olarak Aydın Doğan’ı uyarmıyor, korumuş olmuyor, tam tersine onu ihbar ediyor. Aydınlıkçı jargonda buna “cepheyi genişletmek, büyük güçlerle ittifak kurmak” denir.
Perinçek aklı sıra içeri girecek insanların sayısını arttırarak kendini koruyor. Bu onun eski taktiğidir. Aydın Doğan etrafına onca eski Aydınlıkçıyı toplamış. Ama anlaşılan kendisini bu konuda uyaracak yok. İstihbarat dünyasının labirentlerinin uzmanı Soner bile işin farkına varamamış. Anlaşılan yakında hepsi “milli şahsiyet” olacak. 

Bizden uyarması.

(Sayı 240, 15/06/2009)




..