Fıratın doğusu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fıratın doğusu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Mayıs 2020 Cuma

Soçi Mutabakatı ile Kürt Bölgesi mi Kuruluyor? Gizli Maddeler..

Soçi Mutabakatı ile Kürt Bölgesi mi Kuruluyor? Gizli Maddeler.. 



Prof.Dr.Sait YILMAZ 
23 Ekim 2019 

Soçi’de Türkiye ve Rusya arasında dün yapılan görüşmeler öncesi aklımızda olan en önemli sorular şunlardı; 

- Türkiye’nin oluşturmaya çalıştığı 120 km. genişliğinde ve 32 km derinliğindeki 
güvenli bölgenin batısı, güneyi ve en önemlisi doğusunda ne olacaktı? 

- Harekâta devam edip, özellikle doğuda YPG/PKK unsurlarının tamamen bertaraf edilmesini fırsatını kullanabilecek miydik? 

- İdlib’teki Cihatçılar ve IŞİD’a ne olacaktı? 

- Esat ile ilişkilerimiz normalleşecek miydi? Nasıl bir Suriye düşünülüyordu? 

- Hepsinden daha önemlisi YPG/PKK’nın geleceği ve Kürtlerin statüsü konusunda ne gibi ipuçları ortaya çıkacaktı? 

Üstelik Rusya Federasyonu ile belirli konularda farklı düşünmeye devam ediyoruz ve bunlar görüşmelere de yansıdı. Bu farklıklar özellikle YPG/PKK’ya bakış, İdlib konusu, Esat’ı meşru yönetim olarak tanınıp tanınmaması ve Türkiye’nin güvenli bölge ihtiyacının Adana Mutabakatı sınırları (sınırdan 5 km.) içinde kalması konusunda Rusya’nın tutumu. 

Soçi Mutabakatı konusuna girmeden önce şunu da hatırlatalım. Yeni Suriye Anayasası ile ilgili çalışmalarına devam eden Anayasa Komisyonu 30 Ekim’de Anayasa Komitesi adı altında ilk toplantısını yapacak. Aynı tarihlerde, Cenevre’de de ABD’nin de katıldığı Suriye sorununa siyasi çözüm ile ilgili görüşmelere devam edilecek. Şu an sahada bekleyen askeri konular şunlar; 

- YPG/PKK’nın ve Kürtlerle ilgili sahadaki gelişmelerin Esat yönetimine entegrasyonu, 

- IŞİD ile mücadele ve mevcut varlıklarının (hapistekiler, toplama kampları vb.) idaresi, 

- İdlib’teki yaklaşık 60 bin Cihatçının temizlenmesi, 

- Türkiye’nin fiili olarak kontrol ettiği bölgelerden çekilmesi ve devredilmesi. 

Şimdi Soçi Mutabakatı neler getiriyor, neler olabilir? Bekleyen tehlikeler neler? Tek tek sıralayalım. 

Soçi Mutabakatı’nın ruhu? 

Soçi Mutabakatı, Suriye’deki siyasi barıştan çok YPG/PKK terör örgütü ile endişeler üzerine kurulmuş bir belge olarak gözüküyor. Belgenin görünen ve sizin göremediğiniz kısımları var. Bunlara sırası ile değineceğiz. 

Öncelikle Mutabakatın ruhunda şu var; 

- Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin son yıllarda demografi değişimini eski haline getirerek, sınırları boyunca 1965’de baba Esat’ın yaptığı gibi bir Arap Kameri meydana getirmese de Kürt kuşağının arasına bir Arap bloku koymak istiyor. 

- Rusya ise Türkiye’nin askeri girişimlerini kontrol altına alarak Esat ile birlikte bir an önce boşlukları doldurmak, Türkiye’nin endişelerini giderirken, bir an önce Adana Mutabakatı ile öngörülen 5 km. çizgisine geri çekmeyi hedefliyor. 


Bu nedenle, Türkiye ağırlığını ülkemizdeki Suriyeli sığınmacıların dönüşüne vermiş durumda ve bu konuda Rusya’dan ve dolayısı ile Esat’tan destek istiyor. Türkiye’nin bu aşamada siyasi amacı, YPG/PKK’yı bölgeden çıkarmak, yerine Suriyeli sığınmacıları koymak. 

Nitekim Türkiye’de 3 milyon 650 bin civarında Suriyeli sığınmacı olduğundan bahisle önce kısa sürede bir milyonunun daha sonra ise bir milyon kişinin dönüşü hedefleniyor. 

Kürt Bölgesi mi Kuruluyor? 

Barış Pınarı Harekâtı’nın asıl amacı, şimdi daha iyi anlaşıldığı gibi, YPG/PKK’yı 
bölgeden tamamen elimine etmek değil, seçilen 120 km. genişlik ve 32 km. derinlikteki bölgeden YPG/PKK’yı çıkararak, Suriyeli sığınmacılara yer açmaktı. Mutabakat kapsamında öngörülen yeni düzenlemelerle; 

- Bugünden itibaren öngörülen yukarıdaki bölgenin dışındaki YPG/PKK unsurları da Türkiye sınırından 30 km. uzaklaşacak ve bu bölgelerde 150 saat sonra Türk-Rus devriyesi gezmeye başlayacak. 

- Özetle, sınırlarımız boyunca 30 km. derinliğe kadar YPG/PKK unsuru olmayacak. 
Ancak, Türkiye için burada çok tehlikeli bir nokta var. Fırat’ın batısındaki Menbiç ve Tel Rıfat dâhil çekilme öngörülürken; 

* Türkiye sınırına çok yakın olan ve Suriye doğusundaki Kürt nüfusun merkezi olan Kamışlı ilçesi muaf tutuluyor. 

* Yukarısı kadar önemli olan diğer bir husus Fırat’ın doğusunda 30 km.nin güneyinde yer alan Rakka ve Deyrizor yani Petrol bölgelerine ne olacağı belirsiz. 

* YPG/PKK unsurları buraya silahları ile dönecek ama sonrası belirsiz. 

Bu da aklımıza şu soruyu getiriyor; Kobani ve güneyinde Kamışlı merkezli bir Kürt bölgesi oluşturulması dikte ediliyor. Belki de bu dikte ABD’den gelmiş olabilir mi? 

Trump’ın “Petrolü Garanti altına aldık” açıklaması da bununla örtüşmüyor mu? 

Özetle, biz bu bölgenin kuzeyinde neyin devriyesini gezeceğiz? 

Düşünülmesi gereken diğer bir konu 320 km. boyunca sınırdan 30 km. geriye çekilecek YPG/PKK, gerçekten çekilecek mi? Kim, nasıl kontrol edecek? Çekilmez ya da geri dönerse ne yapılacak? 

YPG/PKK ve Kürt nüfusa ne olacak? 

Yukarıdaki endişe kapsamında taraflar Suriye’nin toprak bütünlüğüne her seferinde atıf yapsa da Rusların aklında başka şeyler olduğunu biliyoruz. Muhtemelen bu düşünceler ABD ile de paylaşılmış olabilir. Bu düşünce nedir? 2016 yılında Rusların yaptığı Taslak Suriye Anlaşması’nda yazılı; “Kürtlere kültürel otonomi (özerklik)”. 

Bu ne demek? Şu an bunun altı doldurulmuş değil. Ruslar, kültürel özerkliğin içeriğini Esat’a dikte edecekler. Zaten Soçi Mutabakatı ile Esat’ın Suriye’nin kuzeydoğusundaki Kürtler ile diyalog kurması tavsiye ediliyor. Bu konular Cenevre’deki görüşmelerin en hassas konusu olacağa benzer. 

Peki, kimin niyeti ne? 

- ABD ve YPG/PKK’nın niyetini biliyoruz. Bağımsızlık isteyelim ama olmasa da 
Irak’ın kuzeyindeki benzer bir Kürt Yönetim Bölgesi. Yeni kendi parlamentosu, ordusu ve geliri olan bir özerk yönetim. 


- Rusların niyeti ise en azından yerel yönetim özerkliği, iki dil, merkezi yönetimde temsil vb. Bunu da diğer azınlıklarla birlikte kılıfına sokmak. Nitekim Putin yaptığı konuşmada kuvvetli ifadelerle “Suriyeli Kürtlerin hak ve hukukunun savunulmasına” yaptığı taahhüte dikkat çekti. 

- Esat ise zaten hain olarak gördüğü YPG/PKK ve Kürtlere hiçbirini vermek istemiyor. 

İşte Esat ile neden konuşmalı ve anlaşmalıyız, nedeni bu. Çünkü Esat da bizim gibi YPG/PKK’yı terörist örgüt olarak görüyor ama Ruslar ve İranlılar görmüyor. 

Soçi Mutabakatı’nın hala sorunlu konuları ve gizli maddeler.. 

Sorunlu konuların başında Türkiye’nin hala İdlib’te bir sorun yokmuş gibi davranıp, istikrarın devamından bahsetmesi. Türkiye’nin İdlib konusunu bir pazarlık kozu olarak elinde tuttuğu anlaşılıyor. İdlib’te ya çatışmalar yeniden başlayacak ya da büyük kısmı Türkiye’ye gelecek bir kısmı da Suriye’ye entegre olacak. Bunların ikisi de istenen çözüm değil. Türkiye, İdlib kamburundan bölgeyi Esat’a teslim ederek kurtulmalıdır. Bu sorun en sıcak gündem olarak yakın zamanda patlayacak. 

Soçi Mutabakatı ile Esat güçleri Ruslarla birlikte artık Türkiye sınırlarına gelecek. İyi haber sınırlarımızda artık YPG/PKK olmayacak ama Esat ordusu ile birlikte çalışmayı öğrenmek zorundayız. 

Diğer yandan ABD’liler bölgeden gözlerini ayırmış değiller. IŞİD ile mücadeleye 
devam bahanesi ile Irak sınırına yerleşmek ve drone örtüsünü devam ettirmek derdindeler. Yani YPG/PKK’ya destek İncirlik ve Irak sınırından devam edecek. Ayrıca Kürt bölgesinde başta CIA olmak üzere Batılıların istihbarat ve kışkırtma ağının boş durmayacağı da açıktır. 

Soçi Mutabakatı’nın gizli Maddelerine gelince; 

- Esat güçlerinin Kamışlı ile irtibatını sağlayan M4 yolunu Türkiye bir an önce terk edecektir. 

- Türkiye, en kısa zamanda İdlib’ten çıkacaktır. 

- 10 km. derinlikte devriye gezilen bölgelerde kısa süre sonra Türkiye’nin 5 km. 
derinlikteki güvenli bölgesine dönüşecektir. 

- Türkiye, aşama aşama tüm kontrol ettiği bölgelerden 5 km. derinliğe çekilecektir. 


***

14 Aralık 2018 Cuma

PKK - PYD SURİYEDE BATININDA DESTEGİ İLE DEVLETLEŞİYOR. BÖLÜM 2

PKK - PYD SURİYEDE BATININDA DESTEGİ İLE DEVLETLEŞİYOR. BÖLÜM 2



Yurdagül Şimşek, 
Hikmet Durgun, 
Elif Örnek


Suriye’deki terör ve iç karışıklık devam ederken, ABD destekli grupların başarıya ulaşamayacağı netlik kazandı. ABD'nin ülkeyi üçe bölme planını gündemine alıp almayacağı belirsizliğini korurken, Türkiye’ye rağmen Kürt güçleriyle yakın işbirliği içinde kuzeyde ABD destekli bir yapı kurulması olasılığını uzmanlar ve aktörler Sputnik’e değerlendirdi.

Sergey Lavrov

SPUTNİK.,

Lavrov: Rusya, Türkiye ve İran'ın Üçlü Mekanizması yürürlükte.,
Suriye’yi üç bölgeye ayırma planı 2013 yılında önce Türkiye, hemen ardından İsrail ve ABD tarafından gündeme getirilmişti. Washington’ın tasarrufunda ülkenin kuzeyinde Türkiye ve Irak’taki gruplarla bağlantılı Kürtlerin; sahil şeridinde Suriye hükümetinin; ülkenin doğu ve kuzey kesimlerinde radikal İslamcıların yönetimi alması vardı. Bu plan zamanla daha ‘yumuşak’ bir şekilde ‘Alevi, Sünni ve Kürt bölgeleri’ olarak ifade edilmeye başlandı. Moskova ile yaşadığı krizi geride bırakarak sahada daha fazla ortak hareket etmeye başlayan Ankara, Astana sürecinde Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı duyulduğuna ilişkin deklarasyonların altına imza attı.

ABD son dönemde Suriye’nin kuzeyindeki Kürt gruplarla işbirliğini Türkiye’nin sert ikazlarına rağmen giderek artırıyor. ABD Başkanı Donald Trump, seçimler öncesinde New York Times’a verdiği demeçte ‘Kürtlerin hayranı’ olduğunu ifade ederek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Kürtleri yan yana getirebileceğini ileri sürmüştü. Ancak Trump’ın Beyaz Saray’daki koltuğa oturmasından bu yana Washington ile Ankara arasındaki açı, Suriye’deki Kürt gruplara yönelik farklı tutumlar nedeniyle daha da artmışa benziyor.

Suriye’de ABD operasyonlarının önemli kara güçlerinden birini oluşturan Kürtleri, bu ortaklığın sonunda bağımsız bir devlet olma ihtimali mi bekliyor? ABD Türkiye’ye rağmen Suriye’nin kuzeyinde bağımsız ya da özerk bir Kürt bölgesi yaratabilir mi?

Rusya'nın Suriye'de hava operasyonu

© SPUTNİK / DMİTRİY VİNOGRADOV
‘Türkiye ve Rusya’nın sürekli koordinasyonu, Suriye’nin geleceği için anahtar’
PEKİN: TÜRKİYE’NİN İKNA KARTI RUSYA, SURİYE VE İRAN
Konuyu Sputnik’e değerlendiren emekli Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin, Türkiye’nin doğru adımları atması durumunda Suriye’nin kuzeyinde bağımsız ya da özerk bir Kürt yönetimi kurulmasının zor olduğunu savundu. Pekin’e göre Türkiye bunun için Suriye, Rusya, İran, hatta Irak’la ortak hareket etmeli:

“Eğer kartlarını iyi oynarsa, Türkiye’ye rağmen o bölgede bağımsız ya da özerk bir Kürt yönetimi oluşturulamaz. ABD’nin planı açık; Suriye’yi bir federasyon haline getirmek ve Kürtleri de bu federasyonun bir parçası yapmak. Rusya da şu anda Afrin bölgesine ateşkesi gözetim adı altında bir birlik yerleştirdi. Onlar da Afrin’i bir bütün olarak Suriye’nin içinde tutmaya çalışıyorlar. Bütün sorun Türkiye’nin Suriye ile işbirliğinde yatıyor. Eğer Türkiye Suriye ile işbirliği yapıp ABD ve Rusya’yla denge politikasını tutturabilirse, Suriye’nin kuzeyinde özerk bir Kürt bölgesi oluşturulması çok zor.”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu
© AA / ONUR ÇOBAN
Kılıçdaroğlu: Suriye ile işbirliği yapılmalı.,

‘ BU ŞEKİLDE DEVAM EDERSE TÜRKİYE KAYBEDER ’

İsrail ile ABD’nin politikaları ve Kürt güçlerinin sahadaki işbirliğine rağmen, Türkiye’nin özerk ya da bağımsız bir yönetim kurulmasını engelleyecek kadar güçlü bir kartı olup olmadığı sorusunu yanıtlayan Pekin, şunları söyledi:

“Bence güçlü kartı Türkiye’nin; Rusya, Suriye ve İran’la işbirliği var. Türkiye ideolojik körlükten kurtulup da bunları kullanabilirse emin olun  ABD’ye yaptırmaz bunu. En azından kısa vadede yaptırmaz, zaman kazanır. Daha basit, mahalli idarelere verilen özerklik gibi konularla ancak bu işi halledebilirler. Ancak bu şekilde devam ederse Türkiye kaybeder. Türkiye’nin İran, Rusya, Suriye hatta Irak’la işbirliği yapması gerekiyor.”

ÇONKAR: NATO MÜTTEFİKİMİZ ABD’YLE GÖRÜŞ AYRILIĞIMIZ VAR

Sputnik'e değerlendirmede bulunan Türkiye — Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı ve AK Parti İstanbul milletvekili Ahmet Berat Çonkar ise şunları söyledi:
“Bizim NATO içerisinde müttefikimiz olan Amerika ile YPG-PKK ile ilişkileri konusunda bir görüş ayrılığımız var. PKK-YPG-PYD bunların hepsi aynı çatı altında farklı odalar olarak değerlendirilebilir. Bu açıdan hiçbir NATO üyesi ülkenin kendilerinin de terör örgütü olarak kabul ettiği bir örgüte böyle bir özerklik, devletleşme tarzı bir şey sağlaması düşünülemez.”


Türkiye'nin Moskova Büyükelçisi Hüseyin Diriöz.,

© AA / SEFA KARACAN
Büyükelçi Diriöz: Trump'ın Suriye'de güvenli bölge planının detaylarını bilmiyoruz.,

‘TÜRKİYE’NİN TEPKİSİNİ YUMUŞATMAYA ÇALIŞIYORLAR’

ABD’nin, ‘IŞİD’e karşı savaşta YPG’ye ihtiyacımız var’ gerekçesinin, Türkiye’nin tepkisini yumuşatmaya yönelik olduğunu kaydeden Çonkar, şöyle devam etti:

“Amerika’nın başından beri söylediği, ‘Bizim onlara IŞİD ile savaşmak için sahada ihtiyacımız var. Bu yüzden işbirliği yapıyoruz. Onu da SDG adı altında içine başka unsurlarda katarak yapıyoruz’ bir anlamda Türkiye’nin tepkisini yumuşatmaya çalışan söylemler. Yalnız şunu görmek lazım. Biz bin yıldan fazladır bu topraklarda olan ve daha önceden de o toprakları yönetmiş kadim bir ülkeyiz, kadim bir milletiz. Bizim isteğimizin muhalifinde bir terör örgütünün buralarda devletleşmesi mümkün olmaz. Türkiye bunu her şekilde engeller. Bunu ne Amerika ne bir başkası hiç kimse başaramaz. Burası bizim hinterlandımız, bizim sınırımızdır.”

Numan Kurtulmuş.,

© FOTOĞRAF : DHA
'ABD ve Rusya 3-5 bin PYD militanını mı tercih edecek, Türkiye'yi mi?'

‘PYD ETNİK TEMİZLİK YAPIYOR’

Koridor olarak adlandırılan bölgenin Kürt bölgesi olmadığının ifade eden Çonkar, “PKK ve PYD’nin büyük ölçüde Menbiç’e doğru ilerleyerek Türkmenleri, Arapları etnik bir temizlikle arındırdığı ve işgal altına aldığı birtakım yerler var. Ne coğrafya olarak ne sosyolojik olarak Kürt koridoru diye bir şey yok. Fakat Suriye’de yaşayan Kürtlerin oluşacak çözüm sonrasında Suriye içerisindeki yapıda nasıl yer alacakları, ortaya çıkacak yeni yönetimle birlikte anayasal sistem içerisinde bir karara bağlanacaktır” diye konuştu.


Menbiç'te konuşlanan ABD askerlerinin görüntüleri yayınlandı.

© AFP 2018 / DELIL SOULEIMAN

ABD, Menbiç'e 200 asker ve zırhlı araç daha gönderdi.,

‘TÜRKİYE MÜSAADE ETMEYECEK’

Çonkar, Suriye’nin kuzeyinde PYD öncülüğündeki bir girişime  Türkiye’nin, kesinlikle müsaade etmeyeceğini de ekledi:

“Bu Türkiye’yi açıktan tehdit eden, 40 yıldır askerimizi, polisimizi, insanımızı şehit eden, Türkiye’ye çok büyük zararlar veren eli kanlı bir örgüttür. Bu anlamda oradaki Kürtlerle, terör örgütünü ayırt ediyoruz. Terör örgütünü Türkiye’nin düşmanı görüyoruz. Ama orada yaşayan farklı siyasi partilerden, farklı görüşlerden, farklı inançlardan oluşan grupları da Türkiye Suriye’nin içerisinde hak ve özgürlüklerine sahip olarak yer almalarını destekleyecektir. Bu konuda Türkiye çözüm noktasında herkesle işbirliği yapacak durumdadır.”



DSG Güçleri

© AFP 2018 / DELIL SOULEIMAN

DSG: Rakka operasyonunda Türkiye’nin rolü olmamalı.,

SURİYE TÜRKMEN MECLİSİ: ABD, ‘PYD KORİDORU’ OLUŞTURMAYA ÇALIŞIYOR
Suriye’nin kuzeyinde ABD destekli bir Kürt yönetimi olasılığını Sputnik’e değerlendiren Suriye Türkmen Meclisi yetkilisi Abdurrahman Mustafa ise ABD'nin bir PYD koridoru kurmak ve Suriye'yi bölmek istediğini savundu.

“ABD'nin Suriye'de bir Kürdistan devleti kurma amacının olduğunu söylemeyelim” diyen Mustafa, şöyle devam etti: “ABD'nin amacı PYD — PKK işbirliği yaparak orada bir PYD terör örgütü koridoru yapmaktır. Ancak Fırat Kalkanı’yla birlikte bunun yapılmasına bir set çekildi. Türkiye milli güvenliği konusunda diretecektir, bir oluşuma izin vermeyecektir. Türkiye’nin buna engel olması gerekiyor hem kendi milli güvenliği açısından hem Suriye'nin toprak bütünlüğü açısından; hem de o bölgede bir Türkmen varlığı var.”

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov.,

HOST PHOTO AGENCY
Peskov, Suriye'de özerk Kürt bölgesi kurulmasına ilişkin soruyu yanıtladı.,

‘SURİYE TÜRKMENLERİ, BÖLÜNMEYE KARŞI’

Suriye’nin kuzeyinde Türkmenlerin de yaşadığını belirten Mustafa, ABD’nin baştan beri Suriye’yi bölme amacı güttüğünü ifade etti:

“Azez — Cerablus arası bir Türkmen bölgesidir, Kürt toprağı değildir. Orada yüzde 2 veya 3 civarında Kürt vatandaşlar da olabilir. Amerika baştan beri Suriye'yi bölmeye çalışıyor. Amerika'nın projesi budur. (eski ABD Dışişleri Bakanı John) Kerry, döneminden beri. ABD'nin bu projesi su yüzüne çıkmıştır;  somut bir şekilde Suriye'yi bölmeye çalıştığını görüyoruz.  Ama biz Suriye Türkmenleri olarak karşıyız. Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması gerekiyor. Ayrıca Suriye'nin yönetim şekline Suriyelilerin karar vermesi gerekiyor, dış güçlerin değil. Nasıl bir yönetim şekli federatif mi yoksa daha değişik bir şey mi buna Suriye halkının karar vermesi lazım.”


Musul'da cephedeki Peşmerge güçleri.,

© SPUTNİK / HİKMET DURGUN,
ENKS: Rojava Peşmergeleri’ni NATO eğitiyor.,

ENKS: ABD, TÜRKİYE’DEN VAZGEÇEMEZ.

Sputnik'e konuşan Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) yöneticisi Enter Nehsan ise Kürtlerin özerklik kazanmasının ABD’nin çıkarlarıyla ilgili olduğunu belirtti. Nehsan şunları söyledi:

“Bu konu ABD’nin çıkarlarına bağlı.  Eğer Amerikalılar isterlerse bir özerklik kurdurabilirler. ABD her şeyden önce çıkarına bakıyor. Fakat ben Türkiye’nin tutumundan dolayı, böyle bir özerkliğin kurulabileceğini sanmıyorum. Çünkü ABD'nin Türkiye ile ilişkileri çok eskilere dayanıyor. Çıkarları vardır. İncirlik üssünü kullanıyor. ABD’nin Türkiye'den vazgeçebileceğini sanmıyorum.”


© SPUTNİK / HİKMET DURGUN.,

ENKS, Suriye’nin kuzeyi için federalizm talebiyle ‘anayasa’ hazırlıyor.
‘KÜRTLER BİRLEŞİK FEDERAL BİR SURİYE İSTİYOR’.,

ABD’nin bağımsız bir Kürdistan yapılanmasını hedeflemediğini savunan Nehsan, Suriye’deki Kürtlerin de böyle bir bağımsızlık talebi olmadığını kaydetti:

“Şimdiye kadar ABD'nin bağımsız bir Kürdistan amacı yoktur. ABD bu konuda şimdiye kadar hiçbir şey söylememiştir. Türkiye yönetimi, Kürtlerin karşısında olmadığını belirterek, ‘biz PKK'ya karşıyız ve YPG ve PKK birdir’ diyor. Hiç kimse Suriye toprağında bir Kürdistan istemiyor. Kürtler dahi istemiyor. Kürtler en çok Suriye'de bir federalizm istiyorlar. Birleşik, federal bir Suriye istiyorlar. Bütün halkların haklarının içerisinde yer aldığı bir Suriye istiyorlar. Suriye'de Çerkesler, Süryaniler de vardır. Kürt haklarının da korunduğu bir Suriye istiyorlar.”

https://tr.sputniknews.com/columnists/201703241027789459-abd-turkiye-suriye-kurt-bolgesi/

***


İstanbul zirvesi ve Suriye’nin Geleceğine Dair İpuçları.,




09 Kasım 2018 Konur Alp Koçak  
Dış Politika Araştırmaları Merkezi Makale


Suriye’nin geleceğine dair istişarelere sahne olan İstanbul’da gerçekleştirilen dörtlü zirve, Suriye’deki iç savasın sonuna yaklaşıldığının ve krizin diplomatik alanda yeni bir boyuta taşınacağının göstergesi oldu. Suriye krizinin çözümü için eş zamanlı yürütülmekte olan Cenevre ve Astana sürecinde aktif olarak yer alan Türkiye’nin dörtlü zirveye ev sahipliği yapmasının, Suriye’nin geleceği açısından Türkiye’nin oynayacağı rolü güçlendireceği kesin. Suriye’de gidişatı etkileme yeteneğine en çok sahip olan Rusya ile Türkiye, zaten Astana sürecinde önemli bir işbirliği ortaya koyuyor. Diğer taraftan Almanya ve Fransa ise, Cenevre sürecinin önde gelen ülkeleri olmanın yanı sıra, Suriye’de çözüme yönelik çalışmak üzere nisan 2018’den bu yana “küçük grup” adı altında bir araya gelen yedi ülkenin de arasında yer alıyor. Dolayısıyla bu dört ülkenin İstanbul’da gerçekleştirdiği zirve, birbirinden bağımsız bu iki yapının ilk kez buluşmasını sağlamış oldu. Böylelikle, Suriye konusunda diplomatik girişimlerde bulunan iki grup arasında eşgüdüm ve iş birliğinin yolu açıldı.

Zirve sonucunda, halen ülkeleri dışında yaşayan Suriyelilerin güvenli bir şekilde ana vatanlarına dönmeleri gerektiğinin belirtilmesi, bunu temin etmek üzere insanî yardımların arttırılma çağrısının yapılması, Suriye meselesinin sadece bu dört ülkenin meselesi olmayıp tüm uluslararası toplumun bir meselesi haline getirilmesi anlamına geliyor. Bu ise Suriye’nin normalleşmesi ve yeniden yapılanması çerçevesinde yükün diğer ülkeler tarafından paylaşılmasının beklendiğini gösteriyor.

Zirvede, Türkiye ile Rusya arasında İdlib konusunda varılan uzlaşmanın içeriğine ve sürdürülebilir olmasına önem atfedilmesi, Suriye konusunda Türkiye’nin elini güçlendirecek nitelikte. Göçmen dalgasından çekindikleri için İdlib’e yönelik askeri operasyonun önüne geçilmesinden memnuniyet duyan Almanya ve Fransa, İstanbul zirvesinde 17 Eylül 2018 tarihli Soçi mutabakatını desteklediklerini yinelemiş oldular. Astana sürecinde varılan mutabakatın ikili değil, çok taraflı bir anlaşmaya dönüşmesini sağlayan zirve bu açıdan büyük önem taşıyor.

Zirveden çıkarılması gereken notlardan biri de dört ülkeden diplomasi vurgusunun yapılması. Bu durum, çatışmalarda sona yaklaşıldığına işaret ediyor. Suriye için yeni bir anayasa hazırlayacak komisyonun bu yıl sonuna kadar kurulmasına yönelik çağrı ise diplomatik çabanın yanı sıra siyasi çözüm için de adım atılacağının bir göstergesi oldu. Zirve bildirisinde “Suriye’nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğünün” öngörülmesi, siyasi çözümden ne anlaşıldığına dair ipuçları veriyor.

Zirve, katılımcı dört ülkenin de Suriye’nin üniter yapısının korunmasından yana olduğunu yani PKK/PYD’nin hedefinin aksine Suriye’de konfederatif bir yapıya sıcak bakılmadığını teyit ediyor. Bunun sağlanması için Fırat’ın doğusunun terörden arındırılması gerektiği, bu rolün de Türkiye’ye düştüğü malum. Bir yandan siyasi çözüm ve diplomasi derken diğer yandan Türkiye’nin bir askeri harekâtla Fırat’ın doğusuna girmesi çelişkili gibi görünse de böylesi bir askeri harekât bölgenin normalleşmesi, asli sahiplerinin bölgeye dönebilmesi ve varılacak siyasi çözümün üniter yapıyı temin edebilmesi için şart. Dolayısıyla, zirvedeki katılımcı ülkelerin Türkiye’nin askeri operasyon düzenlemesine engel olmak gibi bir niyetin olmadığı anlaşılıyor. İstanbul zirvesi, bu konuda Türkiye’nin elini güçlendirmişe benziyor.

Zirveden birkaç gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Fırat’ın doğusuna operasyon hazırlıkları tamamlandı” şeklindeki demeci ve topçu atışlarının PKK/PYD hedeflerini vurmaya başladığına dair haberler dikkate alınırsa, İstanbul zirvesinde varılan mutabakattan güç alan Türkiye’nin terör tehdidini kaynağında bertaraf etmek üzere yakın bir tarihte kapsamlı bir operasyon düzenleyeceğini öngörmek yanlış olmayacaktır. Fırat’ın doğusunda PKK/PYD’yi destekleyen ABD’nin buna yönelik tavrı, bölgedeki gelişmelerin nasıl şekilleneceğini belirleyecek.

Not: Bu makale ilk olarak 01 Kasım 2018 tarihli Türkgün Gazetesi'nde yayınlanmıştır. 


https://www.tasav.org/index.php/istanbul-zirvesi-ve-suriye-nin-gelecegine-dair-ipuclari.html

***


Pentagon: “Suriye’deki Ortağıma Dokunamazsın” diyor.



Konur Alp Koçak  
19 Kasım 2018 
Dış Politika Araştırmaları Merkezi .,



Türkiye’nin Fırat’ın doğusundaki terör yapılanmasını sona erdirmeye yönelik bir harekât başlatacağına dair açıklamaların ve bazı terör unsurlarının top atışıyla vurulmasının ardından, Menbiç yol haritasında belirlenen adımlar atılmaya başlandı. Menbiç mutabakatı çerçevesinde öngörülen ABD-Türkiye ortak devriye faaliyetleri nihayet 1 Kasım’da başladı. Ortak devriyeler, kimilerince Türkiye ile ABD arasındaki ihtilafların azalacağına dair bir umut olarak görülmüşse de, işin aslının öyle olmadığı kısa süre sonra anlaşıldı. Zira ABD’nin YPG ile Türkiye sınırında ortak devriyeye başladığı ortaya çıktı.

Bir yandan PKK’nın önde gelen isimlerine “ödül” koyan, diğer yandan da PKK’nın Suriye kolu ile Türkiye sınırında ortak devriye faaliyeti gerçekleştiren ABD, bekleneceği üzere “çelişkili” ve “ikiyüzlü” davranmakla eleştirildi. Brunson’ın ABD’ye iade edilmesinin ardından görülen bazı iyi niyetli açıklamalar ve yumuşama sinyallerine rağmen, iki ülke arasında Suriye üzerindeki anlaşmazlıkların aynen devam ettiği bir kez daha anlaşıldı.

ABD ile Türkiye’nin Suriye konusunda uzlaştırılması imkânsız değilse de çok güç yaklaşımları söz konusu. Türkiye haklı olarak, bir terör örgütü olan PYD-YPG’nin ABD tarafından destekleniyor olmasını ittifak hukukuna ve dostane ilişkilere aykırı buluyor. Buna rağmen ABD, Türkiye’nin eleştirilerine karşın bu örgütle olan bağlarını koparamadığı gibi her gün biraz daha derinleştiriyor.

Uzlaşmaz tutumların arka planında ne yattığına dair ipuçlarını ABD’nin bazı resmî kurumları tarafından hazırlanan raporlarda görmek mümkün. Örneğin, Pentagon’un Kongre’ye sunulmak üzere hazırladığı 5 Kasım tarihli rapor, kamuoyunda açıkça dile getirilmeyen bazı unsurları da içeriyor. Suriye ve Irak’ta DAEŞ’e karşı yürütülen Doğal Kararlılık Operasyonu’nun son üç ayını değerlendiren bu rapor, sahadaki mevcut durumu tespit etmenin yanı sıra, ABD’nin Türkiye’ye yönelik politikalarının gerekçesini de ortaya koyuyor.

Raporda dikkat çeken hususlardan birisi, Pentagon’un SDG’yi hâlâ “en güvenilir ortak” olarak nitelendirmesi. ABD’nin siyasî ve askerî kanadı arasında bazı söylem farklılıklarının olduğunu da ikrar eden rapor, DAEŞ’in tamamen yok edilmesi hedefinin hâlen geçerli olduğunu ve bu çerçevede SDG’nin ABD tarafından desteklenmesi gerektiğini açıkça ifade ediyor. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirdiği askerî operasyonların SDG’nin “DAEŞ karşıtı” eylemlerini aksattığına da değinen rapor, ABD’nin SDG’yi kendi hedefleri açısından vazgeçilmez gördüğünü ortaya koyuyor. Hal böyleyken ABD’nin SDG’yi gözden çıkarıp Fırat’ın doğusuna yönelik bir operasyon için Türkiye’ye yeşil ışık yakmasını beklemek gerçekçi değil.

Ayrıca, Menbiç mutabakatı ve yürürlükte olan yol haritasının asıl niyetinin Türkiye açısından kabul edilebilir olmadığını söylemek de mümkün. Çünkü raporda, Menbiç mutabakatının “bir yandan SDG’nin esas silâhlı unsurunu oluşturan YPG ile çalışmaya devam ederken diğer yandan Türkiye’yle ikili ilişkileri geliştirme hedefi” için imzalandığı belirtiliyor. Bir başka deyişle, Menbiç’te ABD’nin Türkiye ile birlikte devriye faaliyeti yürütmesi, hiçbir surette ABD’nin YPG’ye cephe alması anlamına gelmiyor. Aksine söz konusu mutabakat, ABD açısından YPG ile yürütülen iş birliğinin Türkiye tarafından hedef alınmasına engel olmak üzere düşünülmüş bir taktikten ibaret.

Raporun Menbiç mutabakatına dair bu değerlendirmesi ışığında, ABD’nin ne Türkiye’den ne de YPG’den ayrı kalmak istemediği sonucuna varmak yanlış olmaz. YPG’yi korumaya ve desteklemeye devam ederken üç PKK’lı teröristin yakalanmasına “ödül” kararı alan ABD, aslında Türkiye’ye şu mesajı veriyor: “PKK ile mücadeleni kendi sınırların içinde yürütebilirsin ancak Suriye’deki ortağıma dokunamazsın”. Türkiye’nin bu hasmane yaklaşıma nasıl cevap vereceği, Suriye’nin kaderini belirleyen etkenlerden biri olacak.

Not: Bu makale ilk olarak 13 Kasım 2018 tarihli Türkgün Gazetesi'nde yayınlanmıştır. 


https://www.tasav.org/index.php/pentagon-suriye-deki-ortagima-dokunamazsin.html


****

16 Kasım 2018 Cuma

Terörist Başları Karşılığında ABD’nin Hedefi!

Terörist Başları Karşılığında ABD’nin Hedefi!


Ünal Atabay  
11 Kasım 2018


ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcsı Matthew Palmer, PKK terörist başlarından; Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan’ın yakalanması için, ABD tarafından toplam 12 milyon dolar para ödülü konduğunu duyurmuştur.[[i]]

ABD’nin bu terörist başları ile geçtiğimiz yıllarda defalarca görüştükleri de ve iş birliği içerisinde oldukları da bir vakıadır. Tüm bunlar Türk istihbarat örgütlerince de elbette  bilinmektedir. Hal böyle olunca, ne oldu da içinde bulunduğumuz dönemde birden bire PKK liderlerinin yakalanması istenmektedir?

Kaldı ki, PKK ile bu kadar içli dışlı bulunan bir ABD’nin terörist başlarının yerlerini nokta olarak bilmemeleri mümkün değildir. İstedikleri zaman rahatlıkla yakalayabilecekleri imkanlara sahiptirler. Buna rağmen niçin ödül konularak peşine düşülmüştür?

Söz konusu sorunun cevabına geçmeden önce, geçtiğimiz yıl içerisinde ABD’nin PKK’ya yönelik ve liderlerine ilişkin açıklamalarını burada hatırlatmak yerinde olacaktır.

Konuyla ilgili olarak ilk defa, Ekim 2017’de Türkiye’nin ABD Büyükelçiliği tarafından; “...Öcalan, saygı görmeye değer bir şahsiyet değildir."[[1]] demek suretiyle; “Terörist başı Öcalan ve Kandil’de ki kemikleşmiş kadro ile ilişkilerini sürdürmek istemediklerini ve Öcalan’ı örgütün başından sildik” mesajını vermişlerdir.

Söz konusu açıklama sonrasında ABD’nin önümüzdeki süreçte PKK’ya yönelik ne yapmak istediğini ve özellikle terörist başlarının yakalanması için operasyon yapılacağına dair 21.Yüzyıl Türkiye Enstitümüz’ün bu sayfasında 21 Kasım 2017 tarihinde, “Yeni Bir PKK’mı”[[2]] başlığı altında gündeme getirilmişti.

Bilahare, dönemin MSB Nurettin Canikli’nin ABD Savunma Bakanı Mattis ile Brüksel’de 15 Şubat 2018 tarihindeki görüşme sonrasında yaptığı açıklamada; ABD’nin, “YPG’yi PKK’ya Karşı Savaştırabileceklerini”[[3]] ifade ettiklerinin kamuoyuna duyurulmasıyla birlikte, ABD’nin PKK’ya yönelik muhtemel planları daha net olarak ortaya çıkmaya başlamıştı.

Yukarıda bahsi geçen, “Yeni Bir PKK’mı” başlığı altındaki makalede özetle; “ABD’nin PKK’yı PYD/YPG üzerinden dönüştürmeye çalışacağı ve Kandil’de kemikleşmiş PKK liderlerine yönelik bir operasyon yapılacağı” ön görülmüştür. Gelinen noktada ABD bu değerlendirmelerimizden yaklaşık bir yıl sonra, bu makaledeki ön görülere uygun olarak “Terörist Başlarına Operasyon Yapılacağını” duyurmuştur.

Terörle kırk yıldır mücadele eden Türkiye, mücadelenin ağırlık merkezinin terörist başları olduğu ve Kandil’de bulunan liderlere odaklı mutlak bir operasyon yapılması gerektiği defalarca dillendirilmiş, ancak bu güne kadar bir şekilde bu mümkün olamamıştır. ABD’den bağımsız, Türkiye’nin bu imkan kabiliyetinin bulunduğunu da burada söylemek gerekir. Yeter ki siyasi irade buna karar verebilsin.

Gelinen Noktada, ABD’nin Türkiye’ye fırsat vermeden kendisinin devreye girdiği bu dönemin koşullarına baktığımızda, niyetlerinin pek temiz olmadığı ve ihtiyatla yaklaşılması gerektiği söylenebilir.
Elbette, ABD’nin bu çıkışına, yine içinde bulunduğumuz dönemin koşulları üzerinden bakmak ve niyetlerinin ne olduğunu bu çerçeveden tespit etmek uygun olacaktır.

Terörist Başlarından Sonra, Muhtemelen Yeni Bir Plan Ortaya Konulacaktır İçinde bulunduğumuz durumda, Türkiye’nin; Fırat’ın doğusuna yönelik harekât yapabileceğini açıklaması, Sınıra yakın bazı hedefleri aralıklarla vurmaya başlaması, Münbiç konusunun ABD ile gerilimli bir şekilde devam ediyor olması ve İran’a yönelik yaptırım kararının alındığının ertesi gününe denk gelmesi gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde; terörist liderlerin yakalanması sonrasında, ABD’nin yeni bir plan daha ortaya koyacağının işareti olarak düşünmek gerekir.
Ayrıca, PKK’nın şu anki konumu üzerinden bakmak gerekirse;

Karayılan-Bayık-Kalkan üçlüsünün İran ile iyi ilişkileri nedeniyle, İran’dan Lübnan’a kadar uzanan Şii hattının Irak topraklarındaki ayağı PKK denetimi ve kontrolü altında bulunmaktadır.
Nitekim, Şii milislerin Suriye’ye ulaşımlarının önemli bir kısmı PKK’nın kontrolünde yapılmaktadır.[[4]]
Bunun karşılığında, PKK’lı teröristler İran’da barındırılmakta ve PKK’nın İran’daki kolu olan PJAK/YRK[[5]] İran topraklarında şimdilik etkili bir eylemde bulunmamaktadır.

İran’ın Çevrelenmesinde Türkiye’nin de Yer Alması İstenecek ABD’nin, İran’a uyguladığı ambargoyla birlikte, İran’ın gerek coğrafi olarak, gerekse içeriden çevrelenmesi amacıyla;

Irak üzerindeki Şii hattından PKK tasfiye edilerek Şii hattının önünün kesilmesini, PJAK’ın İran içerisinde yeniden terör eylemlerine başlatılmasını, Tüm bu faaliyetlerle birlikte, İran’ın çevrelenmesinde Türkiye’nin de yer almasını hedeflediği düşünülmektedir.
ABD, hedeflediği bu senaryosunun önünde engel olarak, PKK’nın Kandil’deki liderlerinin İran ile iş birliğinden ciddi manada rahatsızlık duymaktadır. Öte yandan Kandil’deki terörist başlarının, Suriye’de oluşturulan PYD/YPG-PKK Terör Örgütü’nün sözde düzenli bir ordu yapılanmasına uyum sağlayamayacağı, bu yapıya entegre olmalarının mümkün olamayacağı gerçeğini gören ABD’nin, PYD/YPG üzerinden yeni bir liderlik altında yeni bir PKK düzenlemesine gideceği anlaşılmaktadır.
Fırat’ın Doğusuna Türkiye’nin Olası Müdahalesinin Önüne Geçmek İstenmekte ABD; PKK’yı terör örgütü olarak kabul ederken, PYD/YPG’yi terör örgütü olarak görmemekte, bilakis bu örgütü Suriye Demokratik Güçleri(SDG) adı altında meşrulaştırma gayreti içerisinde bulunmaktadır. Diğer taraftan  ABD, Cenevre görüşmelerinde bu örgütün temsil edilmesini istemekte ve Rusya’da buna bir şekilde sıcak bakmaktadır.
ABD tarafından PKK terörist başlarının tasfiye edilmek istenmesinin temel nedeni; kemikleşmiş dünya görüşleri, değişmez mücadele alışkanlıkları, esnek olmayan örgütün hiyerarşik düzeni ve İran ile olan iyi ilişkileridir.

Söz konusu Teröristler, 
ABD’nin Kandil üzerindeki hakimiyetini derinleştirmesinde engel kişilikler olarak görüldüğü, bunların yerine kendileri ile daha yakın iş birliği yapabilecek yeni liderlerle ve PYD/YPG (SDG)’nin üzerinden yeni bir yapıyla yola devam etmek istedikleri değerlendirilmektedir.
Terörist başlarının yakalanmasını sağlamak suretiyle; bir taraftan SDG’nin Cenevre’de masaya oturmasına sıcak bakılmasını sağlamak ve Kandil’deki  terörist başlarının da aynı şekilde Öcalan gibi teslim edilerek bölgede PKK bitti PYD/YPG meşrudur noktasına getirmek, bir taraftanda Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna müdahale olasılığının önüne geçmek istendiği mütalaa edilmektedir.

Suriye’de PKK Devletçiği, İçeride Çözüm Süreci Planı Devreye Alınacak
ABD’nin terörist başlarına yönelik operasyonun gündeme getirilişinden kısa bir süre öncesinde, MSB Hulusi Akar ile ABD eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey’in açıklamalarına baktığımızda ABD’nin niyetinin dikkat çekici olduğu söylenebilir.

Şöyle ki;

MSB Hulusi Akar’ın mecliste yaptığı bir konuşmasında, HDP milletvekili Hüseyin Kaçmaz’a hitaben; “...geleceği olumlu görün, çözüm süreci yaşandı, onun getirdiği bir takım dersler var. Şimdi terörle mücadele süreci yaşanıyor, umarız, dileriz ki bundan güzel bir sentez çıkar”[[6]] sözünün yanı sıra,
Akar’ın açıklamasının arkasından, ABD eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey; “ABD’nin iki ortağı Kürtler ve Türkiye arasında bir çözüm bulunmasına yönelik çabaların yeniden başlatıldığı”nı[[7]] duyurması, yeni bir çözüm sürecine benzer bir girişimin ayak seslerini çağrıştırdığı değerlendirilmektedir.
Gerek ABD’nin açıklamaları, gerekse iç siyasetin açıklaması; ABD’nin terörist başlarına yönelik operasyon isteğinin tüm bu konuşmalar öncesi ve arifesine denk gelişleri manidar bulunmuştur.

Netice itibariyle, ABD’nin söylemleri üzerinden konuyu değerlendirdiğimizde, PKK’nın Kandil’deki terörist başlarına yönelik yapılacak böyle bir operasyon sonrasında;

Terör örgütünden kurtulunuyor algısı yaratılarak, bir taraftan Türkiye’nin ruhunun okşanmak isteneceği, Suriye’nin kuzeyinde bir PKK devletçiğinin oluşmasına kayıtsız kalmamızın hedefleneceği, PKK bitti söylemiyle, çözüm süreci benzeri bir planın önümüze konulacağı kıymetlendirilmektedir.
                                                                                              
KAYNAKÇALAR;

[[1]]  “Türkiye’deki Diplomatik Misyonu Tarafından Yapılan Açıklama”, ABD Büyükelçiliği Resmi Yazısı, www.odatv.com/, 21.10.2017.

[[2]]  Ünal Atabay, ‘Yeni Bir PKK’mı?’, www.21.yte.org., 21 Kasım 2017.

[[3]]  ‘YPG’yi PKK ile Savaştırabiliriz’, www.milliyet.com.tr., 16 Şubat 2018.

[[4]]  PKK’nın Amacı Şii Hilalini Korumak, https://www.aa.com.tr/775456, 20 Mart 2017.

[[5]]  PJAK(Özgür Yaşam Partisi) / YRK(Doğu Kürdistan Savunma Birlikleri); Osman Öcalan tarafından 2007 yılında İran’da faaliyet göstermek üzere PKK’nın bir kolu olarak kurulmuştur.

[[6]] Akar’dan HDP’li Kaçmaz’a: ‘Geleceği Olumlu Görün’, https://www.gazeteduvar.com.tr., 01 Kasım 2018.

[[7]] Murat Sabuncu, ABD; Türkler ve Kürtler Arasında ‘Çözüm’ İçin Devrede mi?, m.t24.com.tr., 06 Kasım 2018.

[[i]]  ABD: Karayılan İçin 5 Milyon Dolar, https://www.cnnturk.com., 06 Kasım 2018.


https://21yyte.org/tr/merkezler/bolgesel-arastirma-merkezleri/orta-dogu-ve-afrika-arastirmalari-merkezi/terorist-baslari-karsiliginda-abd-nin-hedefi

***