Münbiç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Münbiç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Kasım 2018 Cuma

Terörist Başları Karşılığında ABD’nin Hedefi!

Terörist Başları Karşılığında ABD’nin Hedefi!


Ünal Atabay  
11 Kasım 2018


ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcsı Matthew Palmer, PKK terörist başlarından; Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan’ın yakalanması için, ABD tarafından toplam 12 milyon dolar para ödülü konduğunu duyurmuştur.[[i]]

ABD’nin bu terörist başları ile geçtiğimiz yıllarda defalarca görüştükleri de ve iş birliği içerisinde oldukları da bir vakıadır. Tüm bunlar Türk istihbarat örgütlerince de elbette  bilinmektedir. Hal böyle olunca, ne oldu da içinde bulunduğumuz dönemde birden bire PKK liderlerinin yakalanması istenmektedir?

Kaldı ki, PKK ile bu kadar içli dışlı bulunan bir ABD’nin terörist başlarının yerlerini nokta olarak bilmemeleri mümkün değildir. İstedikleri zaman rahatlıkla yakalayabilecekleri imkanlara sahiptirler. Buna rağmen niçin ödül konularak peşine düşülmüştür?

Söz konusu sorunun cevabına geçmeden önce, geçtiğimiz yıl içerisinde ABD’nin PKK’ya yönelik ve liderlerine ilişkin açıklamalarını burada hatırlatmak yerinde olacaktır.

Konuyla ilgili olarak ilk defa, Ekim 2017’de Türkiye’nin ABD Büyükelçiliği tarafından; “...Öcalan, saygı görmeye değer bir şahsiyet değildir."[[1]] demek suretiyle; “Terörist başı Öcalan ve Kandil’de ki kemikleşmiş kadro ile ilişkilerini sürdürmek istemediklerini ve Öcalan’ı örgütün başından sildik” mesajını vermişlerdir.

Söz konusu açıklama sonrasında ABD’nin önümüzdeki süreçte PKK’ya yönelik ne yapmak istediğini ve özellikle terörist başlarının yakalanması için operasyon yapılacağına dair 21.Yüzyıl Türkiye Enstitümüz’ün bu sayfasında 21 Kasım 2017 tarihinde, “Yeni Bir PKK’mı”[[2]] başlığı altında gündeme getirilmişti.

Bilahare, dönemin MSB Nurettin Canikli’nin ABD Savunma Bakanı Mattis ile Brüksel’de 15 Şubat 2018 tarihindeki görüşme sonrasında yaptığı açıklamada; ABD’nin, “YPG’yi PKK’ya Karşı Savaştırabileceklerini”[[3]] ifade ettiklerinin kamuoyuna duyurulmasıyla birlikte, ABD’nin PKK’ya yönelik muhtemel planları daha net olarak ortaya çıkmaya başlamıştı.

Yukarıda bahsi geçen, “Yeni Bir PKK’mı” başlığı altındaki makalede özetle; “ABD’nin PKK’yı PYD/YPG üzerinden dönüştürmeye çalışacağı ve Kandil’de kemikleşmiş PKK liderlerine yönelik bir operasyon yapılacağı” ön görülmüştür. Gelinen noktada ABD bu değerlendirmelerimizden yaklaşık bir yıl sonra, bu makaledeki ön görülere uygun olarak “Terörist Başlarına Operasyon Yapılacağını” duyurmuştur.

Terörle kırk yıldır mücadele eden Türkiye, mücadelenin ağırlık merkezinin terörist başları olduğu ve Kandil’de bulunan liderlere odaklı mutlak bir operasyon yapılması gerektiği defalarca dillendirilmiş, ancak bu güne kadar bir şekilde bu mümkün olamamıştır. ABD’den bağımsız, Türkiye’nin bu imkan kabiliyetinin bulunduğunu da burada söylemek gerekir. Yeter ki siyasi irade buna karar verebilsin.

Gelinen Noktada, ABD’nin Türkiye’ye fırsat vermeden kendisinin devreye girdiği bu dönemin koşullarına baktığımızda, niyetlerinin pek temiz olmadığı ve ihtiyatla yaklaşılması gerektiği söylenebilir.
Elbette, ABD’nin bu çıkışına, yine içinde bulunduğumuz dönemin koşulları üzerinden bakmak ve niyetlerinin ne olduğunu bu çerçeveden tespit etmek uygun olacaktır.

Terörist Başlarından Sonra, Muhtemelen Yeni Bir Plan Ortaya Konulacaktır İçinde bulunduğumuz durumda, Türkiye’nin; Fırat’ın doğusuna yönelik harekât yapabileceğini açıklaması, Sınıra yakın bazı hedefleri aralıklarla vurmaya başlaması, Münbiç konusunun ABD ile gerilimli bir şekilde devam ediyor olması ve İran’a yönelik yaptırım kararının alındığının ertesi gününe denk gelmesi gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde; terörist liderlerin yakalanması sonrasında, ABD’nin yeni bir plan daha ortaya koyacağının işareti olarak düşünmek gerekir.
Ayrıca, PKK’nın şu anki konumu üzerinden bakmak gerekirse;

Karayılan-Bayık-Kalkan üçlüsünün İran ile iyi ilişkileri nedeniyle, İran’dan Lübnan’a kadar uzanan Şii hattının Irak topraklarındaki ayağı PKK denetimi ve kontrolü altında bulunmaktadır.
Nitekim, Şii milislerin Suriye’ye ulaşımlarının önemli bir kısmı PKK’nın kontrolünde yapılmaktadır.[[4]]
Bunun karşılığında, PKK’lı teröristler İran’da barındırılmakta ve PKK’nın İran’daki kolu olan PJAK/YRK[[5]] İran topraklarında şimdilik etkili bir eylemde bulunmamaktadır.

İran’ın Çevrelenmesinde Türkiye’nin de Yer Alması İstenecek ABD’nin, İran’a uyguladığı ambargoyla birlikte, İran’ın gerek coğrafi olarak, gerekse içeriden çevrelenmesi amacıyla;

Irak üzerindeki Şii hattından PKK tasfiye edilerek Şii hattının önünün kesilmesini, PJAK’ın İran içerisinde yeniden terör eylemlerine başlatılmasını, Tüm bu faaliyetlerle birlikte, İran’ın çevrelenmesinde Türkiye’nin de yer almasını hedeflediği düşünülmektedir.
ABD, hedeflediği bu senaryosunun önünde engel olarak, PKK’nın Kandil’deki liderlerinin İran ile iş birliğinden ciddi manada rahatsızlık duymaktadır. Öte yandan Kandil’deki terörist başlarının, Suriye’de oluşturulan PYD/YPG-PKK Terör Örgütü’nün sözde düzenli bir ordu yapılanmasına uyum sağlayamayacağı, bu yapıya entegre olmalarının mümkün olamayacağı gerçeğini gören ABD’nin, PYD/YPG üzerinden yeni bir liderlik altında yeni bir PKK düzenlemesine gideceği anlaşılmaktadır.
Fırat’ın Doğusuna Türkiye’nin Olası Müdahalesinin Önüne Geçmek İstenmekte ABD; PKK’yı terör örgütü olarak kabul ederken, PYD/YPG’yi terör örgütü olarak görmemekte, bilakis bu örgütü Suriye Demokratik Güçleri(SDG) adı altında meşrulaştırma gayreti içerisinde bulunmaktadır. Diğer taraftan  ABD, Cenevre görüşmelerinde bu örgütün temsil edilmesini istemekte ve Rusya’da buna bir şekilde sıcak bakmaktadır.
ABD tarafından PKK terörist başlarının tasfiye edilmek istenmesinin temel nedeni; kemikleşmiş dünya görüşleri, değişmez mücadele alışkanlıkları, esnek olmayan örgütün hiyerarşik düzeni ve İran ile olan iyi ilişkileridir.

Söz konusu Teröristler, 
ABD’nin Kandil üzerindeki hakimiyetini derinleştirmesinde engel kişilikler olarak görüldüğü, bunların yerine kendileri ile daha yakın iş birliği yapabilecek yeni liderlerle ve PYD/YPG (SDG)’nin üzerinden yeni bir yapıyla yola devam etmek istedikleri değerlendirilmektedir.
Terörist başlarının yakalanmasını sağlamak suretiyle; bir taraftan SDG’nin Cenevre’de masaya oturmasına sıcak bakılmasını sağlamak ve Kandil’deki  terörist başlarının da aynı şekilde Öcalan gibi teslim edilerek bölgede PKK bitti PYD/YPG meşrudur noktasına getirmek, bir taraftanda Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna müdahale olasılığının önüne geçmek istendiği mütalaa edilmektedir.

Suriye’de PKK Devletçiği, İçeride Çözüm Süreci Planı Devreye Alınacak
ABD’nin terörist başlarına yönelik operasyonun gündeme getirilişinden kısa bir süre öncesinde, MSB Hulusi Akar ile ABD eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey’in açıklamalarına baktığımızda ABD’nin niyetinin dikkat çekici olduğu söylenebilir.

Şöyle ki;

MSB Hulusi Akar’ın mecliste yaptığı bir konuşmasında, HDP milletvekili Hüseyin Kaçmaz’a hitaben; “...geleceği olumlu görün, çözüm süreci yaşandı, onun getirdiği bir takım dersler var. Şimdi terörle mücadele süreci yaşanıyor, umarız, dileriz ki bundan güzel bir sentez çıkar”[[6]] sözünün yanı sıra,
Akar’ın açıklamasının arkasından, ABD eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey; “ABD’nin iki ortağı Kürtler ve Türkiye arasında bir çözüm bulunmasına yönelik çabaların yeniden başlatıldığı”nı[[7]] duyurması, yeni bir çözüm sürecine benzer bir girişimin ayak seslerini çağrıştırdığı değerlendirilmektedir.
Gerek ABD’nin açıklamaları, gerekse iç siyasetin açıklaması; ABD’nin terörist başlarına yönelik operasyon isteğinin tüm bu konuşmalar öncesi ve arifesine denk gelişleri manidar bulunmuştur.

Netice itibariyle, ABD’nin söylemleri üzerinden konuyu değerlendirdiğimizde, PKK’nın Kandil’deki terörist başlarına yönelik yapılacak böyle bir operasyon sonrasında;

Terör örgütünden kurtulunuyor algısı yaratılarak, bir taraftan Türkiye’nin ruhunun okşanmak isteneceği, Suriye’nin kuzeyinde bir PKK devletçiğinin oluşmasına kayıtsız kalmamızın hedefleneceği, PKK bitti söylemiyle, çözüm süreci benzeri bir planın önümüze konulacağı kıymetlendirilmektedir.
                                                                                              
KAYNAKÇALAR;

[[1]]  “Türkiye’deki Diplomatik Misyonu Tarafından Yapılan Açıklama”, ABD Büyükelçiliği Resmi Yazısı, www.odatv.com/, 21.10.2017.

[[2]]  Ünal Atabay, ‘Yeni Bir PKK’mı?’, www.21.yte.org., 21 Kasım 2017.

[[3]]  ‘YPG’yi PKK ile Savaştırabiliriz’, www.milliyet.com.tr., 16 Şubat 2018.

[[4]]  PKK’nın Amacı Şii Hilalini Korumak, https://www.aa.com.tr/775456, 20 Mart 2017.

[[5]]  PJAK(Özgür Yaşam Partisi) / YRK(Doğu Kürdistan Savunma Birlikleri); Osman Öcalan tarafından 2007 yılında İran’da faaliyet göstermek üzere PKK’nın bir kolu olarak kurulmuştur.

[[6]] Akar’dan HDP’li Kaçmaz’a: ‘Geleceği Olumlu Görün’, https://www.gazeteduvar.com.tr., 01 Kasım 2018.

[[7]] Murat Sabuncu, ABD; Türkler ve Kürtler Arasında ‘Çözüm’ İçin Devrede mi?, m.t24.com.tr., 06 Kasım 2018.

[[i]]  ABD: Karayılan İçin 5 Milyon Dolar, https://www.cnnturk.com., 06 Kasım 2018.


https://21yyte.org/tr/merkezler/bolgesel-arastirma-merkezleri/orta-dogu-ve-afrika-arastirmalari-merkezi/terorist-baslari-karsiliginda-abd-nin-hedefi

***

5 Kasım 2018 Pazartesi

ABD'den İdlib'e Müdahale İçin Libya Senaryosu

ABD'den İdlib'e Müdahale İçin Libya Senaryosu

ABD NİN SURİYEYE MÜDAHALESİ LİBYA USULU

Cahit Armağan Dilek  
16 Eylül 2018
Orta Doğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi

Dere Geçilirken At değiştirilmez denmişti.

Ama içeride-dışarıda derin Ekonomik, Siyasi, güvenlik krizlerinin yaşandığı kritik bir noktada yani bırakın dereyi Türkiye büyük tehlikeli derin azgın bir nehri geçerken 24 Haziran seçimleriyle rejim değişimi erkene alındı.

Sistemdeki aksaklıkları giderip kriz konularına çözüm bulmak için ata bineni değiştirmek gerekirken Türkiye'nin atını değiştirdik.  En zayıf andaki bu değişiklikle Türkiye akıntıya kapıldı sürükleniyor.

Böylece kurumsal birikim terk edildi, fikri takip sona erdi, manivelalarımız elden çıktı, caydırıcılığımız azaldı. Her gün dış güçlere meydan okunan konular gündemden düştü. Örneğin Münbiç!

Cumhurbaşkanı Erdoğan 5 Eylül'de Münbiç'te yol haritasının yürümediği, tıkandığı mealinde konuşup yeni bir başlangıç temenni ediyordu. Yani Münbiç'te Türkiye'nin iradesinin yıkıldığı ifade ediliyordu.

Nitekim Pentagon iki gün önce " Türkler Münbiç'e girmeyecek. Şehir merkezi içinde olmayacaklar. Ortak devriye şehir merkezinde değil şehrin dışında olacak " dedi. Bu sözlerin üzerine bir bardak soğuk su içtik oturduk herhalde!

Türk tarafından bu açıklamaya tek bir tepki gelmedi. Peki Münbiç yol haritasını diplomatik zafer ilan edip başarı masalları anlatan Çavuşoğlu istifa etmeyecek mi?

İdlib kriziyle birlikte oluşan yeni ittifaklar ve söylemler "Erdoğan yönetimi Suriye'de ABD ile birlikte mi hareket ediyor" yorumlarına yol açtı. Aslında birliktelik yorumdan da öte, fiili ve gerçek. Münbiç konusuna bu açıdan bakın.

Bir süredir Rusya ile iş birliği daha görünür olunca ABD ile yollar ayrıldı algısı yaratılmıştı. Ama bazı uzmanların(!) şimdilerde yorumladığı bu konu aslında yeni değil, hatta hep öyleydi.

İşte bu birliktelik şimdi İdlib'de somut bir görüntü daha veriyor.

Tahran'da 3'lü zirveden canlı canlı deşifre edilen Astana ortaklığındaki 2'ye 1 durumu, sonrasında gelen açıklamalar, Amerikan gazetelerinde ABD ve Batı'yı İdlib'de Rusya ve İran'a karşı durup Suriye'ye müdahale edin mealindeki yazılar Suriye'de ABD gemisine binildiğini gösteriyor.

ABD Genelkurmay Başkanı İdlib'de Rusya-Suriye operasyonlarının sonuç alamayacağını, insani drama yol açacağını, kendilerinin İdlib'de terörle mücadeleyi esas alan planlarının hazır olduğunu söylüyordu.

Bunun ne olabileceğini araştırırken ABD'nin BM temsilcisi Nikki Haley'in BMGK'da 11 Eylül'deki İdlib konulu toplantıdaki konuşması dikkat çekiciydi. Yani kimyasal saldırıyla ilgili olarak bizi bir daha test etmeyin sert karşılık veririz dedi. Ama bu sefer ilave olarak İdlib'e müdahale gerekçesini genişleten farklı bir şey daha söyledi.

Haley "İdlib'de sivillere yönelik 'herhangi bir saldırıya yanıt vereceklerini, sivil halka yönelik herhangi bir saldırıdan Rusya-Suriye'nin sorumlu tutulacağını ve bunun hakkından gelineceğini" söyledi.

Haley'in bu açıklaması bana Türkiye'yi yönetenlerin söylemlerini hatırlattı. Erdoğan daha önce de ifade etmişti. Tahran zirvesinde de söyledi. Sadece kimyasal silaha tavır alınmasını eleştirip konvansiyonel silahlarla, öldürenlere karşı tavır almakta gecikiyoruz dedi.. Çavuşoğlu da bu türden açıklamalar yapmıştı. 

MSB H.Akar önceki gün "İnsanların sadece kimyasal silahlarla değil, konvansiyonel silahlarla da öldürülmesine karşı çıkmalıyız" diyordu.

Kimyasal saldırı senaryosu denenebilir ama sanki fazla deşifre oldu. Anlaşılan o ki ABD, İdlib'e müdahil olmanın alternatif gerekçelerini ve planlarını hazırlamış. Sanki kimyasal saldırıdan ziyade Erdoğan yönetiminin ifade ettiği konvansiyonel silahlarla çok daha fazla kişi öldürülüyor söylemi üzerinden gidiyor.

Görünen o ki kimyasal senaryo olsun olmasın ABD'nin alternatif planlarında öne çıkan, insani (!) gerekçelerle İdlib'e müdahale etmek.

Bunda da BM'de 2005 yılında kabul edilen bir Responsibility To Protect (R2P) normu kullanılacak. Yani eğer bir ülke vatandaşlarını iç karışıklıktan, savaştan, katliamdan koruyamıyorsa uluslararası camia insanları koruma sorumluluğu gereğince harekete geçmeli.

Bakınız 2011'de Libya. Rusya zaman zaman Batı'nın Suriye'ye müdahalesinde Libya'daki hatamızı tekrarlamayacağız demişti. Ama uluslararası alanda oluşan konjonktür ABD lehinde. En önemli aracı da Erdoğan yönetiminin Esad karşıtı veya takıntısı tavrı.

Ve Türkiye, İdlib'de hem Rusya-Suriye karşı tavır alarak hem Batı'dan destek isteyip kimyasal haricindeki saldırılara dikkat çekerek adeta İdlib'de ABD'nin ikinci bir Libya senaryosunun önünü açıyor. Libya'nın hali ortada, paramparça.

Bu senaryo NATO askerlerinin önü açık şekilde Türkiye'de konuşlanmasını da gerektiriyor. Çatışma kaos yaşanacağı belli olan İdlib'e halen askeri yığınaklanma yapmak bunun bir parçası mı? Uyarıyorum! İdlib'e bu tür bir müdahale Türkiye'ye de müdahalenin ve parçalanmasının önünü açacaktır.

Not: Bu yazı ilk olarak yazarın Yeniçağ gazetesindeki köşesinde 15  Eylül 2018 tarihinde aynı başlıkla yayımlanmıştır.

 https://21yyte.org/tr/merkezler/bolgesel-arastirma-merkezleri/orta-dogu-ve-afrika-arastirmalari-merkezi/abdden-idlibe-mudahale-icin-libya-senaryosu