20 Ekim 2018 Cumartesi

PKK - CUMHURİYETİ VE AK - PARTİ., BÖLÜM 7

PKK - CUMHURİYETİ VE AK - PARTİ., BÖLÜM 7


İkinci Bölüm; Gayretullah’a Dokunur Zulüm 

Global Ergenekon’un PKK’ya 2012 yazı başlarken yaptırdığı Dağlıca saldırısını 4 gün öncesinden haber veren bir makaleyi nasıl yazmıştım? Yeşil’in sağ kolu 
Lübnan’dan Beka Vadisi’nden Yeşil’in yanından bildiriyordu. Saldırı öncesi ve sonrası oluşturulan çakma atmosfer üzerine makalemi yeniledim. Devir değişti, ne post modern darbe, nede hükümete direk el koyan bir askeri darbe mümkün. Lakin darbeden daha kötüsü olabilir. Ülkemizi Mısır’daki firavunlara benzer bir 
diktatör yönetebilir. Veya askeri vesayeti devam ettirmek isteyen rövanş peşindeki Silivri şürakası, Roma’yı yakan Neron gibi ellerinden güç gitti diye ülkemizi baştan sona yakabilir. Müneccim değilim, ulaştığım haber 
kaynaklarından gelen bilgileri analiz ederek sonuca ulaşıyorum. 

Bu nedenle yorumum şahsidir, yanlış olabilir ve öngörülerimin hatalı çıkması sadece beni bağlar. Silivri’de azı meskûn, çoğu dışarıda şeytani planlar yapanların kötü niyetleri ve tuzakları malum oldu. Üç aşamalı yeni bir şer 
planı yaptıklarını basireti olanda görebilir. Bazı dost bildiklerimizde oyunun içinde olmasa, üç ayrı kaynaktan gelen, birbiri ile irtibatı imkânsız üç aykırı uçtan dökülen bilgilere “komplo teorisi” der geçerdim. Darbe tehdidi geçti sananlara kötü bir haberim var. Suriye ile Türkiye’yi savaşa sokmak isteyen yerel derin çete ve küresel fitne şebekesi, inanılması güç bir fitne peşindeler. Bir taşla kuş 
katliamı yapacaklar! 

İlk atışı Dağlıca’da yaptılar, PKK’nın Fehman Hüseyin yönetimdeki Suriye kolu, Kandil’i Suriye ile Türkiye sınırında Afrin’e taşımayı tamamlar tamamlamaz 
ilk ses getiren terörünü yaptı. Bundan sonra PKK içindeki bölünmeler ile Leyla Zana, Murat Karayılan, Abdullah Öcalan, Zübeyir Aydar ve Fehman Hüseyin taktik gereği ayrı ayrı telden çalacaklar ve terör oyuncağını kuranları 
perdeleyecekler. 5 ayrı PKK ile karşı karşıyayız, hangisi ile barış görüşeceksiniz, buyrun buradan yakın! Bu noktaya nasıl gelindi? 

  Özel Harbimizin gözde elemanları ve “SakallıYeşillerimiz, MOSSAD ve CIA ile el ele vermiş, Lübnan’da Beka vadisinde harıl harıl hazırlık yapıyordu. MİT, dedesi şeyh olan PKK’nın Avrupa sorumlusu Zübeyir Aydar ve Sabri Ok ile Oslo’da barış deyince damarlar çatladı. Hürriyet gazetesine röportaj veren Leyla Zana’nın ‘sorunu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan çözer’ mesajının ardından gelen Dağlıca baskınıyla ordu, millet, hükümet el ele oldu. Al sana yeni bir çakma toplum mühendisliği daha! Gazeteci ve Yazar Avni Özgürel, Karayılan’la görüşüp zeytin dalı güya uzattı, ama nedense barış baltalandı. Öcalan’a ev hapsi önerisi ve Kürtçe’nin seçmeli ders yapılması jestlerinden sonar olanlar oldu. BTP Lideri Selahattin Demirtaş,PKK silah bıraksın ’ dedi, Kürdistan lideri Mesut Barzani ve Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin ardı sıra.  İncirlik’te ABD gözetiminde tüm taraflar arasında yapılan görüşmelerden sonra nedense şehitler, ihanetler arttı. 

Ortalık Maymundan geçilmiyordu! 

‘Global Ergenekon’un yerli işbirlikçilere uygulatacağı planı deşifre ediyorum. Beka’da hazırladıkları Suriyeli muhalifleri ve PKK’lıları Suriye ordusu kıyafetinde başta Hatay, Adana ve Mersin olmak üzere askerlerimizi, polislerimizi, sivil vatandaşlarımızı öldürmeye yönelik büyük provokasyonlara imzalar atacaklar. Günahın faturası PKK’ya kucak açan Şam yönetimine kesilecek. 
Rejim PKK karşıtı tüm Kürt liderleri yabancı istihbaratların tetikçilerine ve yerli ajanlarına Suriye’de öldürttü. İsrail’in Simbet ve İran’ın Lashgare 23 Takavar 
özel saldırı infaz timleri birlikte çalışıyordu. Fethullah Gülen’e veya A takımına ABD toprakları içinde ortak operasyon yapmayı planlayan iki şer özel infaz timini haber veren Yeşil’e teşekkür mü etmeliyim, yoksa kızmalı mıydım? Tüm şeytanlar aynı saftaydı! İnfaz listeleri kabarıktı, ülkemizde yeni gazeteci, aydın, politikacı suikastlarına hazır olun! Dertleri Suriye’de Esad rejimini devirip, akan Müslüman kanını durdurmak değil, gayeleri ülkemizde Müslüman kanı akıtmak ve 10 yıllık kazanımları kesip doğramak… İsrail kaybettiği konumu 
tekrar istiyor ülkemizde. 

AK Parti, “Yerli ve Global Derin Devlet” ile anlaşma yapınca kirli bağırsakları tasfiye sürecinin sonlandırılacağı belliydi! 250. Madde krizi çıkartarak özel yetkili savcıları budamak isteyen AK Parti’nin asıl amacı yakın vadede bu değildi. Bu taviz dayatılıyordu. Savcı ve hakimlerin tepki göstererek tayinlerini istemesi bunu gösteriyordu. HSYK’nın 2012 Yılı Adli ve İdari Yargı Kararnamesi ile 
2 bin 335 hakim ve savcının yerini değiştirmesi yanlış yorumlandı medyada! Star yazarı, AK Milletvekili Şamil Tayyar’a kanacak olursanız, “yargı AK Parti’ye darbe yapıyordu.” Hayır Tayyar efendi, yargı AK Parti’ye derin devletle anlaştığı ve yargıya müdahale etmek istediği için rest çekiyordu. Yeni hakim ve savcıların atanmasıyla Ergenekon, Balyoz, KCK, Şike gibi davalar tepetaklak olacak ve en az altı ay süresince yeni gelenlerin davalara vakıf olması gerekecekti. Bu zaman kaybıdır, peki bu zamana kimin ihtiyacı var? Hani davalar uzun sürüyordu da yüce Türk adaletinin bir an önce tecelli etmesini merakla bekliyorlardı. Külliyen yalan. Yargıya zerre kadar güvenmiyorlar, sonuç ne olursa olsun razı değiller, zaten kabulde etmeyecekler, takmayacaklar … 

Peki kibirleri yüksek bu ekabir takımı ne planlıyordu? 2013 yılı öncesi veya yıl içinde Silivri’dekiler tutuksuz yargılanmak için başvuracaklar, hakim ve savcısı değişen davaların aksamasından dem vuracaklardı. Bizde toplum olarak aptalız ya, onlara acıyacağız ve zararsız olduklarına hükmedip Silivri’den çıkmalarını arzulayacağız. Koskoca paşalar kaçacak değil ya! Bedrettin Dalan kaçmışsa onun suçu canım! Savcı ve hakimlerin delilleri gizleme, karartma, değiştirme kabiliyetleri ve güçleri nedeniyle tutuklu yargılattığı sanıkların neredeyse masum olduğuna inandıracaklar bizi. Çıkar çıkmaz tövbe edip hacca gidenlerin olacağına bile inandırılan saflarımız olacaktır. Bu kadar numarayı yermiyiz bilemiyorum ama ikinci aşama korkunç! 

Lübnan’da Beka’da aylardır askeri eğitim gören kışkırtma ekibine beş koldan inanılmaz provokasyonlar yaptırılacak ve Türk medyasında hep savaş tamtamları çalacak! Sonunda toplum Türk milliyetçilerinin isyanıyla patlayacak, Genelkurmay ve Başbakanlık, el ele verip vatandaşını koruma hakkını kullanıp, Şam’a hak ettiği dersi vermek için Suriye’ye girecek. Kimse karşı çıkmayacak dünyada, hatta alkışlanacak. Buraya kadar problem yok, militan PKK’ya destek veren Kürtler dışında kimse Türk ordusu ve hükümetinin komşuya adalet ve 
demokrasi götürmesine ses çıkarmayacaktır! Zaten ne ABD nede AB ülkelerinin petrolü, madeni olmayan ülkelere demokrasi götürmeye hevesi kalmamış! İş bitsin, paylaşım savaşında masada aptal (!) Türklerden savaş kazanımlarını geri almak nasıl olsa çantada keklik! 

Savaş, Ankara’nın tahmin ettiğinden uzun sürecek, kayıplar artacaktı. Genelkurmay, ülkede olağanüstü hal ve sıkıyönetim ilan edecekti. Al sana askeri darbe! Hükümet başkanı ve cumhurbaşkanı ordunun sembolik olarak başı 
olsada tüm güç merkezleri ve kaynakları yönetim askeri bürokrasinin eline geçecektir. Vay siz misiniz, savaşı yönetecek kudretli, tecrübeli paşalarımızı Silivri’de yargılayan, tutuklayan, gereksiz yere mağdur eden, hırpalayan, küçümseyen! Rövanş vakti gelmiştir. 

Haziran ayında internete düşen 4 ses kaydının sahiplerinin ve bunların hitap ettiği astlarının, tepedeki isimlerin bulundukları psikolojileri ve akıl sağlıkların 
normal olmadığı ortada! Mahkeme sürecinde illegal işler yaptıklarını itiraf etmediler mi? Polisin topladığı milyonlarca belge ne olacak peki? Elinde belge olmadan karar veremez yargı elemanı. Ya doğrudur kanuna göre yada yanlış… 

AK Parti, 250. Madde’yi bu dönem çıkartamayacağını sanıyordum, ama kredisiyle oyun oynadı ve halka rağmen geçirdi. Peki oyun nedir? Oyun, izinsiz dinlemelerle kayıt altına alınan ses kasetlerinin yayınlanmasını durdurmak, 
engellemek! Basına sansür yasası çıkartarak bunu yapabileceklerini sanıyorlar. Bugünkü hükümet ülkenin geleceği için önemli konuları sallamış, kontrol edemediği her durum ve alan için kanun çıkarıyordu. Sadece kendini düşünüyor  du. Yıpranmaktan, yıpratılmaktan ödü kopuyordu. AK Parti, bir suçu deşifre eden, suçüstü yapan bir gazeteciyi hapse tıkmak istiyorsa, kendi pisliklerinin 
ortaya çıkmasından korkuyor demektir. Siz çıkardığınız sansür yasasıyla gazeteciyi, mesela beni içeri tıkarsınız ne olacağını söyleyeyim: Ben dosyaları yayınlayacak mecra mutlaka bulurum. Bir gerçeği yaymanın yolları sonsuz 
sayıdadır. Bütün yolları kapatsanız da fısıltı gazetesine, twitter’e, facebook’a da sansür uygulayamazsınız. Yolsuzluk dosyaları, hortumculuklar, ihaleye fesat karıştırmalar, imam nikâhlı kaçak Muta eşleri, zamparalıklar, ahlaksızlıklar, rüşvet, yani bilumum zulüm er geç varsa ortaya çıkar. Kalbimiz çok temiz, fitne çıkarma, biz haram ve helal dengesinde yaşayan, devletin kuruşuna dahi dokunmayan dava erleriyiz iddiasındaysanız yandınız, zira ihlâslı, samimi olamayanların karizması Hak ve Hak dostlarınca çizilir. 

İşte üçüncü aşamada savaş bahanesiyle yapılan darbenin en vahşet ve dehşet planı sahneye konur. Sansürle susmayan gazeteci ebediyen susturulur. Eski 
dönemde 6 milyon insanımızı fişledikleri için ellerinde epey liste var ama listeleri netleştirmeleri gerekiyor. Son aylarda öldürülmesi gereken ilk yüz kişi, bin kişi, 
tutuklanması hapiste çürütülmesi gereken ilk on bin kişi listeleri hazırlamışlar, dost bildiklerimizle diz dize, el ele… Bu “kelle avcıları” herkese her şeyi layık görüyorlar ama, kendilerine bunların yüzde birinin yapılmasına razı değiller.. 

Kendilerinden çok eminler, ama akılsızca ve ahlaksızca işler yapıyorlar.. Yaşananlardan ders almıyorlar.. Belki de bunların adli takiple birlikte bir de 
psikolojik terapiye ihtiyaçları var. İktidarın muktedir sarhoşluğu zayıflığın işaretidir. 

Üç aşamalı darbe planına AK Parti dur diyemezse, Elbette Gayretullah’a dokunur 
zulüm (18). 

12 Nisan 2012’den beri Suriye ile ülkemizi savaşa sokmaya çalışan küresel ve yerel Ergenekon’a karşı hedefi 12’den vuran onlarca Türkçe ve İngilizce makaleler yazmıştım. Suriye süratle Lübnanlaşıp iç savaş derinleşirken, ülkemizde dozajı kasten artırılan hormonlu terör eylemleriyle Türkler ile Kürtler ayrıştırılıyordu. Son 10 yılda Suriye’ye 62 defa giden Dışişleri Bakanı Ahmet 
Davutoğlu, Esad rejimi ile önce “kanka” oldu, sonra ise “düşman”. İhvanı Müslim atına oynayan Ankara halen şaşkın, ama ordusunu Suriye’ye zorla sokmaya çalışan global çeteye direniyordu. 

Gelinen noktada Türkiye, Suriyeli Kürtlerin otonom içerikli siyasi taleplerini geri çevirirse savaş çıkabilir. Zaten çoğu Türk vatandaşı veya Türkiyeli Kürtlerle 
akrabalar. Yakında Tunceli, Van, Hakkari, Şemdinli, Cizre, Şırnak, Mersin, Şemdinli ve Diyarbakır’da “sivil itaatsizlik soslu iç savaş planlayan PKK, ülkede Türk ve Kürt gerilimini yabancı servislerinin istihbarat, lojistik, akademik, strateji, medya ve yazar katkılarıyla tırmandırıyor ve Suriye kartını mükemmel kullanıyor. PKK’ya teorisyenlik yapan yabancı servisler ve yerli işbirlikçi baronlar, zamana yaydıkları üç ana Kürt politikasına oynuyorlar ve iç savaş senaryosu adım adım titizlikle hazırlanıyordu. 

Birincisi, Suriye’de bir iç savaş yaşanıyor, savaşın dışında kalan Kürtler, ne Esad rejimiyle çatışıyorlar ne de Suriye muhalefetine katılıyorlardı. Kürtler kendi özerk bölgelerini kuruyorlardı. PKK güdümünde sanılan PYD de PKK gibi ulusalcı ve Kürt milliyetçisi! İkisi de gerek Suriye’deki gerek Türkiye’deki Kürtlerin statü talepleri peşindeler, dinden uzaklar, seküler fikirleri ve hayatı benimsiyorlar. Sanıldığı gibi PYD, PKK’nın kurduğu, yönettiği bir örgüt ve siyasi parti değil. PYD’nin geçmişi 1950’lere kadar gidiyor. Aralarında bir ast-üst ilişkisi yok. 
Bugün PYD’yi PKK yönetmiyor. Suriye Kürtleri PKK’nin yönetimini kabul etmezler ama birlikte hareket etmeyi kabul ederler. Bugün Suriye Kürtleri kendi yaşadıkları bölgelere uygun siyasal yapılar oluşturuyorlar. Suriye’de 
bir Kürt siyasi yapısının oluşması PKK’ya moral veriyor. 

AK Parti’ye Türkiye’de “Kürt açılımı” adı altında teröristlere siyasetin önü açmasını salık verenler, PKK’nın eli kanlı militanlarını siyasallaştıran Almanya! Hedefleri, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Nelson Mandela havasıyla milletvekili yapılması ve dağdaki teröristlerin genel afla şehre inip paralel devlet yapılanması nın başına geçmelerinin sağlanması. KCK’lıları salan AK Parti’ye hata yaptırıldı, Beşir Atalay’a yazıklar olsun! 

İkincisi, Öcalan, Kürt nüfusunu artırmak için çocuk yaptırma politikasına yöneldi. Her Kürtden dokuz on çocuk sahibi olması talep ediliyor. Türkler iki çocukta 
kaldığına göre, 25 yıl sonra 14 milyonluk Kürt nüfusu üç katına çıkacak ve Türk nüfusuna karşı psikolojik üstünlük sağlanacak. Örnek vereyim. Adana’da Hürriyet Mahallesi, Dağlıoğlu Mahallesi, Çamlıbel Bulvarı, Şehit Erkut Akbay Mahallesi, Şakir Paşa Mahallesi ve Gülbahçesi Mahallesi, doğu illerimizden göç etmiş Kürtlerle kaynıyor ve buralara Türkler giremiyor. 

Bu mahallere kaçak ve legal sigara satışı yapan bir dostum, şahit olduklarını şöyle anlattı: Birbiri içine geçmiş evlerde her odada bir kadın vardı. Kahvede erkekler tüm gün sigara içip, kağıt, tavla ve okey oynuyorlar, çalışmıyorlar, tek görevleri her yıl iki adet eşlerinden birer çocuk yapmak. 5 veya 10 milyara başlık parası ile satın alınan Kürt kızlarını sömürüyorlar burada ve Kürt nüfusu  çoğaltılıyor. Çocuklara sokaklarda seyyar satıcılık yaptırılıyor, polise taş attırılıyor. Çocuk asker kullanan PKK elebaşlarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne verirsek, belki bu çocuk istismarcılarından kurtulabiliriz. Varsın Avrupalı düşünsün, bizim teröristlerle uğraşması kolay mı, hem İmralı sakinini beslediğimiz yeter! 

Üçüncü politika, her Kürt ekonomik bağımsızlığını kazanacak, Türklere muhtaç olmadan yaşayacak, iş yeri sahibi olacak ve Türkleri emrinde çalıştıracak politikası. Örnek verelim. 2003’de 300 milyon dolarlık bir güç iken bugün 30 milyar dolarlık tiran haline gelen Mesut Barzani ve aşireti kara parasını başta Mersin ve Gaziantep olmak üzere ülkemizde aklıyor. Vigor marka sigara üreten 
European Tobacco Genel Müdürü Hulusi Kaymaz’ın da bulunduğu toplam 33 kişi, sigara kaçakçılığından geçtiğimiz yıl Eylül ayında tutuklandı. European Tobacco, 
Türkiye’de sigara üretme ve ihraç etme yetkisine sahip 7 firmadan biri. Firma ürettiği sigaraların tamamını yurtdışına ihraç kaydıyla üretiyor ve bu nedenle vergi ödemiyor. Sattığı her dört sigaradan biri kaçak. 

Bu şirketin yüzde 40 ortağı görünen Ermeni asıllı Lübnanlı Nasri Kardeşler, Kürt Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani’nin kasası olarak biliniyor. 
Şu anda şirketin çoğunluk hisseleri, Saskatchewan’da mercimek fabrikaları ile bir dev haline gelen Arbel’in Saskcan veya borsadaki şekliyle Alliance Trader’in büyük hissedarları Mahmut Arslan, Hasan ve Hüseyin Arslan kardeşlerle Hulusi Kaymaz’ın elinde. Emniyet, Kaymaz’ın Azerbaycan’da çok üst düzey bazı isimlerle gayri resmi ortaklıkları olduğunu belirledi. Kaymaz ayrıca Yunanistan’da da güçlü bir ilişkiler ağına sahip. 

Mahmut Arslan, bu iddiaları yalanlıyor, Nasri Grup’la 2005’te yollarını ayırdıklarını, Barzani’yle ortaklık iddialarının doğru olmadığını ileri sürüyor ama tüm Mersinliler gerçeği biliyor! 2004 yerel seçimlerinde Mersin Büyükşehir Belediye Başkanlığı için AKP’den aday olan Mahmut Arslan’ın evi bundan bir yıl sonra PKK tarafından bombalandı. 1.5 milyar dolar cirolu, 165 milyon dolarlık ihracata sahip Arbel Gıda’nın patronu Arslan, fabrikalarında çalıştırdığı PKK’lılardan ve bu zamana kadar verdiği haraçlardan kurtulmaya çalışıyor. MÜSİAD ve TUSKON üyesi olan Arslan’ın şirketi European Tobacco polis takibindeyken, devlet bakanı Ali Babacan’la kaçakçılıkla mücadele toplantısındaydı. Müthiş bir ironi! 

Kürtlerin en büyük geliri uyuşturucu, insan kaçakçılığı, İstanbul’da fuhuş ve eğlence merkezi işletmeciliği dışında petrol kaçakçılığı taşeronluğu! 2006 
yılında akaryakıt kaçakçılığı konusunda Meclis Araştırma Komisyonu’nun yayınladığı 310 sayfalık rapora göre, kaçakçılığın sadece yüzde 10’u sınır ticareti kapsamında ya da sınır ihlalleri yoluyla yapılıyor, geri kalan yüzde 90’ını, kaçak akaryakıttan asıl büyük payı alanlar ise büyük holdinglere bağlı dağıtım şirketleri yürütüyor. 

Komisyonu’nun tespit ettiği ve kamuoyundan gizlenen kaçakçı şirketler arasında Koç Holding bünyesinde faaliyet gösteren Opet, Türkiye akaryakıt sektörünün 
yabancı şirketleri Total, Shell ve Shell tarafından satın alınan Turcas, Turgay Ciner’in de ortağı olduğu Aytemiz Petrol ve Petrol Ofisi A.Ş. (POAŞ) de bulunuyor. Bu şirketlere ek olarak, irili ufaklı pek çok akaryakıt şirketi 
de, daha düşük miktarlarda olmak üzere kaçakçılık faaliyetinin içerisinde yer alıyor. 

Rapordaki bu veriler, akaryakıt kaçakçılığında Irak’a akaryakıt taşıyan tanker şoförlerinin ya da katırlarla veya sırtlarında mazot taşıyan köylülerin günah keçisi ilan edildiğini, Kürtleri bahane eden Beyaz Türkler’in vurgun yaptığını gösteriyor. Sektör uzmanları, 2003 yılı sonunda yürürlüğe giren Petrol Piyasası Kanunu’nun akaryakıt ithalatını serbest hale getirmesinin, akaryakıt  kaçakçılığı nın artmasında en büyük etken olduğunu belirtiyorlar. Aynı kanunla birlikte devletin sektörde denetim olanaklarını yitirdiği de yapılan değerlendirmeler 
arasında. Özelleştirme uygulamalarıyla ise akaryakıt piyasasında devletin müdahale olanakları tamamen ortadan kalktı. Hatırlanacağı gibi, ülkenin en büyük dağıtım şirketi olan POAŞ, 2000 yılında Aydın Doğan’a, Türkiye’nin akaryakıt ürünleri üreten tek şirketi Tüpraş ise Koç-Shell Ortaklığı’na satılmıştı. Birileri Kürtlerle iç savaş senaryosu, provokasyonu hazırlarken, birileri şahane soygun yapıyordu (19). 

AK Parti hükümeti Suriye tuzağını nihayet 2012 yaz sonuna doğru gördü. Olayların başından bu yana Türkiye’yi kontrolsüz bir şekilde Suriye‘ye sokmak 
isteyen hayli geniş bir koalisyonun olduğu ortadaydı. Hatta Batılı birçok müttefikimiz ‘yürüyün arkanızdayız’ diyordu. Fakat Ankara tuzağı gördüğü için 
ilk andan bu yana devreye BM ve Arap Ligi’nin girmesi için çalışıyordu. Bugüne kadar kısmen de başarılı oldu. Önce uçağımızın düşürülmesi sonrasında da top saldırısı ile hem içeride hem dışarıda muhtelif çevreler savaş çığırtkanlığına başladı. Oysa unutmamak gerekir ki savaşa girmek hiçbir şeyi çözmeyeceği gibi bölgesel bir felaketi de beraberinde getirirdi. O yüzden, bütün tahriklere 
rağmen soğukkanlılığımızı koruyarak, uluslararası kurulları harekete geçirip BM ya da NATO eliyle sorunu çözmek zorundayız. Neyse ki hükümet cephesi Türkiye’ye kurulan tuzağın farkında ve artık temkinli adımlar atıyordu (20). 

PKK veya Kürt sorunu adı ne konursa konsun, ülkemizin ciddi bir etnik sorunu vardı. Oysa Osmanlı’da tüm müslümanlar tek millet ve eşit statüde kabul edilir ve azınlık sayılmazdı. Ermeni, Rum ve Yahudiler azınlıktı ve onların haklarını koruma karşılığında ekstradan Cizre vergisi öderlerdi. Osmanlı dağılırken Kürtler asla Türklerden kopmak istemedi. Peki bugün neden kopma hevesindeler veya gerçekten öyle mi? Bu konu rüyalarıma misafir oldu, bana rüyada doktora tezi yazdırdı, hem de PKK Lideri Öcalan’ı şahit olarak hazır bulundurarak. 
Buyurun Akademik gazeteci rüyasına... 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

18 Arslan, Faruk. Çorum Manşet, 16.06.2012 
19 Arslan, Faruk. Kürtlerle iç savaş senaryosu! Çorum Manşet, 24 Eylül 2012. 
20 Arslan, Adem Yavuz. Hükümet Suriye Tuzağını Gördü. Bugün. 5.10.2012 

8 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder