3 Şubat 2017 Cuma

ANNAN PLANI


ANNAN PLANI 


ÖZET 

BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın Burgenstock'ta taraflara sunduğu son şekli verilmiş Kıbrıs planında, iki kurucu devlete sahip olan Kıbrıs'ın tek bir uluslararası kişilik ve egemenliğe sahip olduğu belirtiliyor. 

''Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası'nın, ancak federal parlamentonun kabul etmesi ve Kıbrıs Rum Devleti ile Kıbrıs Türk Devleti seçmenlerinin çoğunluğunun ayrı referandumlar aracılığıyla onayı üzerine değiştirilebileceği'' belirtilen planda, anayasanın iki temel maddesinin (Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'ni ve iki kurucu devleti tarif eden maddeler) değiştirilemeyeceği kaydediliyor. 

Planda, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası'nın uygulanmasının Yüksek Mahkeme tarafından denetleneceği belirtilirken, oluşturulacak düzenin tek taraflı değiştirilemeyeceğine dair şu ifadelere yer veriliyor: 

'Kuruluş Anlaşması ile kurulan yeni düzende herhangi bir tek taraflı değişiklik yapılması, herhangi bir şekilde bölünme veya ayrılma, özellikle Kıbrıs'ın tamamının veya bir kısmının diğer bir ülkeyle birleşmesi yasaklanmıştır.'' 

Planda, Kurucu Anlaşma'nın, Garanti Anlaşması ve İttifak Anlaşması'nın yürürlükte kalacağı, ancak bunların '' Gerekli Değişikliklerle'' yeni devlet ilişkilerine uygulanacağı kaydediliyor. 

FEDERAL HÜKÜMET VE KURUCU DEVLETLERİN YETKİLERİ 

Annan Planı, kurucu anayasada açıkça belirtilmeyen tüm yetkilerin,kurucu devletler tarafından kullanılmasını öngörüyor. Planda bu konuyailişkin olarak, 
''Kurucu devletler federal hükümete açıkça verilmemiş olan tüm yetkileri, kendi bölgesinde ve Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası sınırları içerisinde, egemen bir şekilde kullanacaktır'' ifadesine yer veriliyor. 

Kıbrıs Rum Devleti ile Kıbrıs Türk Devleti'nin eşit yetkilere sahip olduğu vurgulanan planda, iki kurucu devletin kendilerini, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası sınırları içerisinde ve hukukun üstünlüğü, demokrasi, laiklik ve temsili hükümet temel ilkelerine göre, kendi anayasaları altında özgürce düzenleyeceği kaydediliyor. 

BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın Burgenstock'ta taraflara sunduğu son şekli verilmiş Kıbrıs planında, federal devlet ile Türk ve Rum kurucu devletlerinin hangi alanlarda yetkili oldukları belirtiliyor. 

Plan uyarınca, her alanda tamamen eşit oldukları belirtilen Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum devletlerine tanınan yetkiler de aynı. Buna göre, iki kurucu devlet, 
şu alanlarda yetkili olacak: 

''Asayiş ve kamu güvenliği, turizm, kurucu devlet seviyesinde adlisistemin yönetimi, spor ve eğitim, sanayi ve ticaret, balıkçılık ve tarım, çevrenin korunması, sosyal güvenlik ve çalışma yaşamı, sağlık, şehir ve bölgesel planlama, aile, şirketler ve ceza hukuku.'' 

Plan, federal devletin yetki alanlarını da belirtiyor. Buna göre, federal devlete tanınan yetkiler de şöyle: ''Dış ilişkiler, Merkez Bankası'nın çalışmaları, federal düzeydeki mali işler, AB ile ilişkiler, doğal kaynaklar, iletişim ve ulaştırma, Kıbrıs vatandaşlığı, genel ve özel aflar, fikri haklar, tarihi miras, meteoroloji, havacılık, uluslararası denizcilik, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti kıta sahanlığı ve kara suları, terörizmle mücadele.'' 

Federal hükümete, bunların yanı sıra federal seçimler ve halk oylamaları, federal yasalara karşı işlenen suçlar, federal adli sisteminin yönetimi, federal mülkiyet 
konularında da yetkiler veriliyor. Kıbrıs planında, Birleşik Kıbrıs Devleti'nin AB üyesi olacağı belirtilirken, Kıbrıs'ın AB içinde nasıl temsil edileceği de anlatılıyor. 
Plan uyarınca, AB içindeki temsiliyet, federal hükümetin yetkisindeki alanlarda veya konu büyük ölçüde federal hükümetin yetkisindeki bir alanla ilgili olduğunda, Kıbrıs AB'de federal hükümettarafından temsil edilecek. 

Konu ağırlıklı olarak veya yalnızca kurucu devletlerin yetki alanına giriyorsa Kıbrıs, ya bir federal hükümet temsilcisi, ya da Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti adına hareket etme yetkisi bulunması şartıyla bir kurucu devlet temsilcisi tarafından temsil edilecek. 

Plana göre, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'nin AB'ye karşı olan bir yükümlülüğü kurucu devletlerin yetki alanına giriyor, ancak bir kurucu devlet yükümlülüklerini yerine getiremiyorsa, söz konusu kurucu devlet sorumluluklarının gereğini yapana kadar, federal hükümet gereken önlemleri alabilecek. Kurucu devlet, aynı zamanda Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bu aksaklık sonucunda karşılaştığı masraflardan veya ödediği cezalardan da sorumlu olacak. 

Planda ''Federal hükümet veya kurucu devletler tarafından AB üyeliğinin gereği olarak yürürlüğe konulan yasa, uygulama veya tedbirler geçersiz kılınmayacaktır'' ifadesine yer veriliyor. 

Planda, kurucu devletlerin ve federal hükümetin ayrı polis teşkilatlarına sahip olmaları öngörülüyor. 

Plana göre, her İki kurucu devlette de eşit sayıda personelle hizmet verecek olan Federal polis, '' Kıbrıs'ın Sınırlarını Denetleme, Federal görevlileri, binaları ve 
gayrimenkulu ve yabancı yetkililerle diplomatik misyonları koruma'' görevlerini üstlenecek. 

Sadece bağlı bulunduğu kurucu devlet sınırları içinde faaliyet gösterecek kurucu devlet polisleri ise, asayişin korunması ve sağlanmasıyla kamu güvenliğinden 
sorumlu olacak. 

Kurucu devletlerin polis sayısı 700'er olacak; kurucu devlette yaşayan her 1000 kişiye en çok altı polis memuru düşebilecek. Kurucu devlet polisleri, sadece normal sivil görevlere uygun silahlar taşıyabilecek. 

Plan ayrıca, federal ve kurucu devlet polis görevlilerinden oluşan bir ortak soruşturma bürosu oluşturulmasını öngörüyor. İki kurucu devletin de eşit sayıda görevliyle temsil edileceği büro, federal başsavcıya karşı sorumlu olacak. 

Planının son şekline göre, Kuruluş Anlaşması'nın yürürlüğe girmesiyle yasal olarak Kıbrıs Rum Devleti'nin bir parçası olacak olan toprak ayarlamasına tabi bölgeler, 3 yılı geçmeyecek geçici bir süre için Kıbrıs Türk Devleti tarafından yönetilecek. 

Plana göre, bu bölgelerin yönetiminin Kıbrıs Rum Devleti'ne Birleşmiş Milletler gözetiminde 6 aşamada devredilmesi öngörülüyor: 

1. Aşama, 104 günde Devredilecekler: Ara Bölge, Maraş, Erenköy 
2. Aşama, 6 ayda Devredilecekler: Düzce ve Taşköy 
3. Aşama, 1 yılda Devredilecekler: Bademliköy, Ömerli ve Kırklar bölgeleri 
4. Aşama, 2 yılda Devredilecekler: Çayönü, Güvercinlik, Akdoğan, Türkmenköy, Gayretköy, Yeşilırmak ve Soli bölgeleri 
5. Aşama, 2.5 yılda Devredilecekler: Gazimağusa, Haspolat, Alayköy ve Bostancı bölgeleri 
6. Aşama, 3 yılda Devredilecekler: Korkuteli, Dörtyol, Pirhan, Paşaköy, Türkeli, Yılmazköy, Şirinevler, Akçiçek, Kozan, Kılıçarslan, 
 Gürpınar, Özhan, Karpaşa, Mevlevi, Kalkanlı, Akçay, Güzelyurt, Güneşköy, Aydınköy, Yeşilyurt, Gemikonağı ve Yedidalga bölgeleri. 

MÜLKİYET 

Planda, taşınmaz mallara ilişkin talepleri Kuruluş Anlaşması'nda yer alan kriterlere göre değerlendirmek üzere bağımsız ve tarafsız bir Mülkiyet Kurulu'nun oluşturulacağı, mülkiyet haklarının ne şekilde kullanılabileceğinin, etkilenen malın bulunduğu yere göre olacağı kaydedildi. 

Plana göre, toprak ayarlamasına tabi bölgelerin şimdiki sakinlerinin haklarını ve menfaatlerini korumak için özel düzenlemeler yapılacak. 
Yeni düzenlemeler arasında şunlar bulunuyor: 
Yeniden yerleştirilecek olan kişilerin hane halkı olarak kaydı yapılacak. Topluluk halinde yaşayan kişiler topluluk olarak yeniden yerleştirilmeyi talep edebilecek. 
Yeterli maddi imkana sahip kişiler, ilgili bölgenin idaresinin devri için anlaşılmış tarihten en geç bir ay önce malı boşaltacak. 

Yeterli maddi imkana sahip olmayan kişilere, alternatif konut belirlendikten sonra, yeniden yerleştirme için 3 aydan az olmayan bir ihbar süresi verilecek. 
Küçük çocukları, yaşlı bireyleri ve sakat bireyleri olan aileler için özel tedbirler alınacak. 

İADE VE TAZMİNAT 

Plandaki Mülkiyet Haklarının Kullanılması başlığı altında da şunlar kaydedildi: 
Hakların iadesi: Tasarrufu kaybeden mal sahibine, mal üzerinde etkin denetim kullanabilmesini sağlayacak şekilde, kendi amaçları için kullanım da dahil olmak 
üzere malın yasal ve fiziksel tasarrufunu vermek suretiyle haklarının yeniden kazandırılması. 

Tazminat: Herhangi bir tasarrufu kaybeden mal sahibi tam ve etkin tazminat talep edebilecek. Tazminat almayı seçen veya mallarına ilişkin hakları mülkiyet düzenlemeleri altında iade edilmeyen tasarrufu kaybeden mal sahipleri tam ve etkin tazminat alabilecek. 

Tazminatın düzeyi ve ödenme biçimi: Tazminatın düzeyi, Mülkiyet Kurulu tarafından uluslararası standartlara göre belirlenecek ve tasarrufun kaybedildiği zamanki değerin kıyaslanabilir yerlerdeki gayrı menkul değerlerindeki artışa göre ayarlanması temelinde hesaplanacak. 

Tazminat, etkilenen malın Mülkiyet Kurulu'na devredilmesi karşılığında Tazminat Fonu'ndan hazırlanan tazminat bonoları şeklinde ödenecek. 

HAKLARIN İADESİ ÜZERİNDEKİ KISITLAMALAR 

Herhangi bir kurucu devletteki toplam toprak alanının ve konut sayısının en çok yüzde 10'una ve herhangi bir belediye veya köydeki toplam alanın ve konut sayısının en çok yüzde 20'sine ilişkin tasarrufhakları, diğer kurucu devletten gelen kişilere iade edilecek. 

Planda, büyükten küçüğe olmak üzere yaş sırasına göre öncelik tanınarak uygun talep sahiplerine haklarının iade edileceği, ancak bu kısıtlamaların 1974'te çoğunlukla Marunilerin yaşadığı köyler ve Karpaz bölgesindeki Dipkarpaz, Yeni Erenköy, Sipahi ve Adaçay köyleri için geçerli olmayacağı belirtildi. 

Kıbrıs planının güvenlik konularına ilişkin bölümünde, Türkiye ve Yunanistan'ın, Türkiye AB üyesi olana kadar, adada en fazla 6'şar bin asker bulundurabileceği belirtiliyor. 
Plana göre, Garanti Antlaşması'nın Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bağımsızlığı, toprak bütünlüğü, güvenliği ve anayasal düzenine ek olarak, kurucu devletlerin toprak bütünlüğü, güvenliği ve anayasal düzenini kapsayacağı belirtiliyor. 

Bu anlaşmaya göre, tüm rütbeler dahil olmak üzere, her biri 6 bini aşmayan Yunan ve Türk birlikleri, Kıbrıs Rum Devleti'nde ve Kıbrıs Türk Devleti'nde 
konuşlandırılabilecek. 
Öte yandan plan, Türkiye'nin AB'ye girişiyle, tüm Yunan ve Türk askeri birliklerinin, Kıbrıs, Yunanistan ve Türkiye arasında aksine bir anlaşmaya varılmadıkça, Kıbrıs'tan çekilmesini de öngörüyor. 
Annan planı, Kuruluş Anlaşması'nın yürürlüğe konulmasının, BM Barış Gücü tarafından izleneceğini belirtiyor. BM Barış Gücü, federal hükümet her iki kurucu devletin onayını da alarak aksine karar alıncaya kadar adada kalacak. 
BM'nin başkanlığında ve garantör güçler, federal hükümet, kurucu devletlerin temsilcilerinden oluşan İzleme Komitesi, Kuruluş Anlaşması'nın uygulanmasını izleyecek. 

Plan, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıs Türk askeri birliklerinin feshedilmesini ve sportif amaçlı ruhsatlı silahlar haricindeki tüm silahların yasaklanmasını da öngörüyor. 
Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'nin uluslararası askeri operasyonlara topraklarını açma konusunda, planda şu ifadeye yer veriliyor: 

''Kıbrıs, her iki kurucu devletten onay almadan, toprağını uluslararası askeri operasyonlara açmayacaktır. Bu konuda Türkiye Avrupa Birliği'ne girene kadar, Yunanistan'ın ve Türkiye'nin rızası dagerekli olacaktır.'' 

BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın Kıbrıs planının nihai şekli, tek bir Kıbrıs vatandaşlığının yanı sıra aynı zamanda Kıbrıs Rum kurucu devleti veya Kıbrıs Türk kurucu devleti iç vatandaşlık statülerinden birine sahip olunmasını öngörüyor. 

Planda, seçimlerde oy kullanmaya ilişkin olarak, Kıbrıslıların, federal seçimlerde iç kurucu devlet vatandaşlığı statülerine göre, kurucu devlet seçimleri ve yerel 
seçimlerde ise sürekli ikamet ettikleri yerde oy verecekleri ifade ediliyor. 

VATANDAŞLIK KOŞULLARI 

Hangi kurucu devlet vatandaşlığı statülerine sahip olunduğuna bakılmadan, tüm Kıbrıslılar için dolaşım özgürlüğü olacağının belirtildiği planda, sonradan Kıbrıs 
vatandaşı olabilme koşulları da sıralanıyor. Buna göre, sonradan Kıbrıs vatandaşı olabilmek için vatandaşlığa kabul edilme veya kolaylaştırılmış vatandaşlığı 
kazanmak gerekiyor. 

Vatandaşlığa kabul edilme, 18 yaş veya üzerinde olmayı, 4 yılı Kuruluş Anlaşması'nın yürürlüğe girmesinin ardından olmak üzere Kıbrıs'ta kesintisiz olarak en az 9 yıl sürekli ikamet etmiş olmayı, resmi dillerden birini bilmeyi ve güvenlikle ilgili bir yasağa tabi olmamayı veya cezai mahkumiyeti bulunmamayı öngörürken, kolaylaştırılmış vatandaşlık kazanmak için de Kıbrıs vatandaşı olan veya Kıbrıs vatandaşlığına kabul edilen kişilerle en az 2 yıldan bu yana evli olan eşlerin talebi gerekiyor. Vatandaşlık, Kıbrıs vatandaşlığı kazanmış kişilerin reşit olmayan çocukları tarafından otomatik olarak kazanılıyor. 

Plana göre, Kuruluş Anlaşması yürürlüğe girdiğinde de 1963'te Kıbrıs vatandaşlığına sahip olan herhangi bir kişiyle onun soyundan gelenler ve bu kişilerin eşleriyle adadaki her iki tarafın lideri tarafından verilecek ve eşlerle çocuklar dahil 45 bin kişiyi içerecek listede yer alan kişiler Kıbrıs vatandaşı olacak. 

BM Genel Sekreteri Annan'a adadaki her bir tarafça sunulacak listede yer almak için şu kişiler müracaat edebilecek: 
-18 yaşına basmadan önce en az 7 yıl ve son 5 yıl içinde en az 1 yıl Kıbrıs'ta sürekli ikamet etmiş olan 18 yaş veya üzerindeki kişilerve bu kişilerin Kıbrıs'ta sürekli ikamet eden reşit olmayan çocukları, 
-Kıbrıs'ta kesintisiz olarak 7 yıldan fazla bir süre sürekli ikamet etmiş olan kişiler. Öncelik kaldıkları sürenin uzunluğuna bağlıolacak. 

İÇ KURUCU DEVLET VATANDAŞLIĞI BELİRLEME KOŞULLARI 

Annan planının nihai şekline göre, bir Kıbrıs vatandaşı, Kuruluş Anlaşması yürürlüğe girdiğinde Kıbrıs Rum kurucu devleti veya Kıbrıs Türk kurucu devleti bölgesinde ikamet ediyor olmasına bağlı olarak, ya Kıbrıs Rum kurucu devleti ya da Kıbrıs Türk kurucu devleti iç kurucu devlet vatandaşlığı statüsünü kazanacak. 

Kuruluş Anlaşması yürürlüğe girdiğinde, aşağıdaki köylerden birinde yaşayan kişiler ise o tarihi izleyen 1 yıl içerisinde, diğer iç kurucu devlet vatandaşlığı statüsüne sahip olmayı tercih edebilecekler. Bu köyler şöyle sıralanıyor: 

-Maruni köyleri: Gürpinar, Özhan, Karpaşa ve Koruçam/Kormakiti 
-Mesarya köyleri: Pile, Yılmazköy ve Türkeli 
-Dillirga köyleri: Günebakan, Yeşilırmak, Süleymaniye, Kurutepe,Gemikonağı, Madenliköy ve Erenköy 
-Karpaz köyleri: Dipkarpaz, Yeni Erenköy, Sipahi, Adaçay, Yeşilköy, Agios Therissos ve Ziyamet 

Plan ayrıca, Kıbrıs dışında yaşayan Kıbrıs vatandaşlarının atalarının 1974 öncesinde Kıbrıs Rum veya Kıbrıs Türk toplumuna mensupolmalarına bağlı olarak ya Kıbrıs Rum kurucu devleti ya da Kıbrıs Türk kurucu devleti iç kurucu devlet vatandaşlığı statüsünü kazanmalarını öngörüyor. 

Yeni doğan çocuklar, otomatik olarak anne babalarının iç kurucu devlet statüsünü kazanırken, Kıbrıs vatandaşlığı kazanan kişiler, aynı zamanda, daha uzun süre ikamet ettikleri kurucu devletin iç kurucu devlet vatandaşlığı statüsüne sahip olacak. 

Planda, bir kurucu devletin, Kuruluş Anlaşması'ndaki hükümlere uygun olarak kendi bölgesinde ikamet etmeyi seçen diğer devletten kişilere, kendi iç kurucu devlet vatandaşlığı statüsünü vermek zorunda olmadığı belirtilirken, bir kurucu devletin, kendi bölgesinde yaşayan ama kendi iç kurucu devlet vatandaşlığı statüsüne sahip olmayan Kıbrıs vatandaşlarına siyasi haklar tanımak zorunda olduğu da ifade ediliyor. 

SEÇİMLER 

Kıbrıs vatandaşları, kurucu devlet ve yerel seviyedeki seçimlerle ilgili siyasi haklarını iç kurucu devlet vatandaşlığı statüsüne bakılmadan, sürekli ikamet ettikleri yerde kullanacak. Federal seviyedeki seçimlerde ise tüm Kıbrıs vatandaşları, yine ikamet ettikleri yere bakılmaksızın, iç kurucu devlet vatandaşlığı statüsüne göre oy kullanacak. 

Herhangi bir Kıbrıs vatandaşı, kurucu devlet ve yerel seviyedeki seçimlerde, ikamet ettiği yerde oy kullanma hakkını, ikametini orada tesis etmesini izleyen altı ay içinde elde edecek. 

Kofi Annan'ın Kıbrıs planının nihai şekli, Türkiye AB üyesi olana kadar, Kıbrıs vatandaşları için, iç kurucu devlet vatandaşlığı statüsüne sahip olduğu kurucu devletten, diğerinde sürekli ikamet etmek isteklerine bir takım sınırlamalar getiriyor. 

Buna göre, ilk 6 yıl boyunca, sürekli ikamet hakkı üzerinde moratoryum konulurken, 
7. ve 10. yıllar arasında köy veya belediye nüfusunun en çok yüzde 7'si kadar kişiye, 
11. ve 15. yıllar arasında köy veya belediye nüfusunun en çok yüzde 14'ü kadar kişiye, 
15. yıldan sonra da, ilgili kurucu devlet nüfusunun en çok yüzde 21'i kadar kişiye ikamet hakkı tanınıyor. 

Bu sınırlamalar, Kuruluş Anlaşması'nın yürürlüğe girmesinden 2 yıl sonra, 65 yaş üzerindeki eski sakinlerden herhangi biri ve onun eşi veya tek bir kardeşi ile belirli köylerin eski sakinleri ve onların soyundan gelenlere uygulanmayacak. 

Bu köyler de şöyle sıralanıyor: 

-Dillirga köyleri: Günebakan, Yeşilırmak, Süleymaniye, Kurutepe, Gemikonağı, Erenköy ve Madenliköy -Mesarya köyleri: Pile, Yılmazköy ve Türkeli 
-Karpaz köyleri: Dipkarpaz, Yeni Erenköy, Sipahi ve Adaçay 

Plana göre, diğer kurucu devlette ikamet tesis etmede öncelik, ilk olarak malının tasarrufu kendisine iade edilen kişilere ve onların ailelerine, ikinci olarak ilgili belediye veya köyün sırasıyla 1963'ten veya 1974'ten önceki sakinlerine ve onların ailelerine, üçüncü olarak da her iki kategorideki kişilerin varislerine verilecek. 

İkamet üzerindeki sınırlamalar adanın tümünde dolaşım özgürlüğüne engel olmayacak. Buna herhangi bir Kıbrıs vatandaşının ortalama olarak haftada 3 gün, tasarrufu kendisine iade edilen malında veya Kıbrıs'ın herhangi bir yerindeki bir konaklama yerinde tatil yapması veya kalması da dahil ediliyor. 

YUNAN VE TÜRK VATANDAŞLARININ İKAMET HAKKI 

Annan planında, Türk ve Yunan vatandaşlarının ''Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'nden, ülkeye giriş ve ikamet hakları konusunda, AB kanununun ve AB'ye katılım anlaşmasının izin verdiği ölçüde eşit muamele görecekleri belirtiliyor. 

Plana göre, kurucu devletlere, Türk ve Yunan vatandaşlarına, Kıbrıs Türk ya da Kıbrıs Rum kurucu devletinin iç kurucu devlet vatandaşlığı statüsüne sahip Kıbrıs vatandaşlarının yüzde 10 seviyesine kadar sürekli ikamet hakkı verme yetkisi verilecek. 
Öncelik, Kuruluş Anlaşması'nın yürürlüğe girmesinden itibaren Kıbrıs'ta kalma süresinin uzunluğuna bağlı olacak. 
Bu sınırlamalar, 7 yıldan fazla kalmamaları şartıyla, tam zamanlı öğrencilere ve üniversitelerin geçici akademik personeline ise uygulanmayacak. 

Plana göre ayrıca, sürekli ikamet hakkı kazanan Yunan ve Türk atandaşlarının siyasi hakları bulunmayacak. Bu kişilerin siyasi hak kullanabilmeleri için, gerekli koşulları sağlayıp Kıbrıs vatandaşlığını ve ilgili iç kurucu devlet vatandaşlığını kazanması gerekiyor. 

***

Öcalan İle Gerçekten Bir Protokol İmzalandı Mı?


Öcalan İle Gerçekten Bir Protokol İmzalandı Mı?


Yazar:
Ümit ÖZDAĞ

19 Kasım 2010 tarihli Habertürk gazetesinde Fatih Altaylı Öcalan ile bir protokol imzalandığına dair haberleri araştırdıklarını ve Öcalan'ın avukatlarından birisinin kendilerine "evet" dediğini ve "adını protokol olarak koymak doğru mu ya da yazılı bir protokolden söz edebilir miyiz emin değilim" diye eklediğini kaydetmektedir.Altaylı'nın ifadeleri ile yazılı veya yazısız protokolün maddeleri aşağıdaki gibi:

"1. Asker operasyon yapmayacak. PKK çatışma şartları oluşturmayacak, çatışmaya girmeyecek.

2. Yeni Anayasa'da Kürtlerin vatandaşlık hakları yeniden kapsayıcı bir dille tanımlanacak. Dil ve kültürel haklar anayasal güvence altına alınacak.
3. Kürt sorununun çözümü için PKK-KCK ile dolaylı da olsa görüşmeler yapılacak. Silahların tasfiyesi için ortak bir görüş oluşturulacak.
4. PKK'nın yaptığı infazlar ile son 25 yılda Güneydoğu'da resmi görevlilerin terörle mücadele adı altında yaptıkları hukuksuz eylemleri araştıracak bir "Hakikatleri Araştırma Komisyonu" kurulacak. PKK bu komisyonun istediği bilgileri verecek, arşivlerini açacak. İlgili devlet görevlileri de ifade verecek.
5. Öcalan'ın cezaevi koşulları seçim sürecine kadar iyileştirilecek. (Gazete, dergi, televizyon gibi mahkûm haklarından yararlanmak ve diyalog sürecinde örgüte hâkim olabilmek için PKK ve DTP'den çözüm sürecinde yer alacak isimlerle denetimli olarak iletişim kurmasına izin verilmesi.) Seçimin ardından silahsızlanma aşamasına geçildiğinde Öcalan'ın İmralı'dan çıkarılarak ev hapsine alınmasına imkân sağlamak için kamuoyu oluşturulacak.
6. KCK operasyonlarında tutuklanan belediye başkanları ve BDP'liler, mahkeme tarafından duruşmalar sırasında tahliye edilecek. Genel af, seçim sonrasında değerlendirilecek. Seçim barajı düşürülerek özellikle Güneydoğu'da oyların Meclis'e daha fazla yansımasının önü açılacak."[1]

Şimdi yukarıdaki iddiaları teker teker sorgulayalım.

1) Jandarma Genel Komutanlığı bir süre önce Güneydoğu Anadolu'daki bütün birliklerinin arama-tarama faaliyetlerini durdurarak "sadece nokta operasyonu yapın" emri verdi mi?

2) 22 Aralık 2010'da Talabani Çırağan Sarayında Ahmet Türk, Aysel Tuğluk ve Sırrı Sakık'a "Türk Hükümeti beş sene içinde Kürtçe eğitime başlayacak, öğretmenleri biz Kuzey Irak'ta eğitiyoruz. Ancak daha önce Kürtçe seçmeli ders olacak" dedi.[2] Bunu A. Gül'ün 30-31 Aralık 2010'da Diyarbakır ziyareti sırasında işadamları ile yaptığı görüşmelerde "anadil haktır, bu hak tanınacak" şeklindeki Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası başkanının açıklaması izledi.[3] Şimdiden bu çalışmaların başladığı ve ilerlediğine göre protokolün ikinci maddesinin de uygulamada olduğunu söyleyebilir miyiz?

3) Öcalan ile görüşüldüğüne göre PKK-KCK ile dolaylı görüşmeler yapılmasının çok akla uzak gelen bir ihtimal olmadığını söyleyebilir miyiz? 16 Ocak 2011 tarihli Taraf gazetesi Öcalan ile üç MİT mensubu arasında görüşmelerin devam ettiğini kaydetti. AKP Hükümeti bu görüşmelerde "ateşkesin" 12 Haziran seçimlerine kadar sürmesini ısrarla talep etmiştir.

4) Diyarbakır'da devam eden ve 1990'lı yıllarda Cizre'yi PKK'nın elinden alan eski Kayseri jandarma Alay Komutanı emekli Albay Cemal Temizöz ile ilgili faili meçhuller davası aslında "Hakikatleri Araştırma Komisyonu" sürecinin bir parçası olarak yorumlanabilir mi? AKP Hükümeti zaten Hakikatleri Araştırma Komisyonu'nun kurulacağını MİT aracılığı ile Öcalan'a bildirmiştir.[4]

5)Son günlerde Öcalan'ın okuduğu günlük gazete sayısı artırılmamış mıdır? Üstelik yine son günlerde Öcalan'ın beş kanalı izleyebildiği bir televizyon kanalı tarafından yayınlanmamış mıdır? Adalet Bakanlığı'ndan bu açıklamalar ile ilgili cılız bir yalanlama gelmemiş midir? Öcalan, MİT ile görüşmede televizyon istemiştir. Demek ki, henüz televizyon tahsis edilmemiştir. Öcalan ayrıca ev hapsine geçmek istediğini açıklamıştır.[5]

6)KCK davasının ilerlemesini sanıkların Kürtçe konuşmakta ısrar etmesi engelliyor. Muhtemelen davanın ilerleyen aşamalarında bu da gerçekleşecek diyebilir miyiz? AKP Hükümeti Öcalan'a seçimlerden sonra genel af çıkacağı müjdesini vermiştir.[6]
Özetle, 12 Haziran 2011 tarihi bir dönem noktası olacak. 12 Haziran'da Öcalan'ın serbest kalması, PKK'ya genel af, Güneydoğu Anadolu'da bir özerk Kürdistan süreçlerinin önü de attığınız oylarla açılabilir. Türkiye ilginç bir noktaya doğru hızla sürükleniyor.



[1]Habertürk, 19 Kasım 2010, Fatih Altaylı, " Terörü bitirmek için protokol imzalandı mı? "

[2]Taraf, 24 Aralık 2010.

[3]Taraf, 7 Ocak 2011.

[4]Taraf, 16 Ocak 2011.

[5]Taraf, 16 Ocak 2011.

[6]Taraf, 16 Ocak 2011.


http://www.21yyte.org/tr/arastirma/anayasal-duzen-hukuk-adalet-arastirmalari-merkezi/2011/01/17/6061/ocalan-ile-gercekten-bir-protokol-imzalandi-mi

***

AB Süreci, Cumhuriyeti Tasfiye Sürecidir



AB Süreci, Cumhuriyeti Tasfiye Sürecidir,






EROL MANİSALI

AB Süreci, Cumhuriyeti Tasfiye Sürecidir

Brüksel’dekiler kritik kopma noktalarında, doluşup Ankara’da boy gösterirler. Bu AB’nin Türkiye politikası açısından vazgeçilmez bir durumdur. Komisyon Başkanı Barroso ‘nun gelişi de bu hamlelerden biri.

AKP hükümeti, AB’nin Türkiye politikalarının yürütülmesi açısından çok önemli. AKP ile AB arasında iyi bir " Alışveriş dengesi " kurulmuş; sen beni kolla, ben de senin istediklerini bir bir vereyim…

İşte Barroso " Dava açılmasının ardından " bu ortamın bozulmaması, AB sürecinin aksamaması için geldi. Tabii ki "AB sürecini" yürütecekler, süreç kesilirse Türkiye’nin sömürgeleştirilmesi ve ayrıştırılması aksar, bunu istemezler.

Daha önce de birkaç kritik kopma noktasında Brüksel’in patronları devreye girdiler:

- 6 Mart 1995’te " AB’ye alınmayacak olan Türkiye’nin gümrüklerinin ve üçüncü ülkelerle ilişkilerinin ipotek altına alınması için " devredeydiler. Yalnız Brüksel değil Washington da devredeydi. İşin Washington ayağını, bugün Kürdistan projesini yürüten Richard Holbrooke üslenmişti.

- Aralık 1999’da, " Koşullu adaylığı kabul etmem " diyen Ecevit ‘i bu göstermelik adaylığa sokmak için, Brüksel’in patronları Helsinki’den gece yarıları apar topar Ankara’ya üşüştüler. Ankara’daki kimi taşeronları ile Ecevit’e yüklendiler ve onu pes ettirdiler. Amaçları, "Türkiye’yi AB’nin yedeğine almaktı." Ecevit, "İçime sindiremedim…" diyerek imzalamak zorunda bırakıldı.

- 3 Ekim 2005’teki, " Türkiye’nin AB’ye alınmadan, bekleme odasında nasıl iğfal edileceğinin koşullarını belirleyen" çerçeve anlaşması, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ‘ün alkışları arasında imzalanırken medyada karartma uygulattılar.

Lozan’ın altını yavaş yavaş oyacak bu belge, Kızılay Meydanı’nda havai fişeklerle kutlandı. Avrupa emperyalizmine karşı Ankara’da kurulan Cumhuriyetin tasfiye süreci bu sefer, " AB süreci " adı altında tersyüz edilerek kutlanıyordu.

10 Nisan 2008’de Komisyon Başkanı Barroso’nun gelişinde ise "AB sürecinin Ankara ayağının yıkılmasını engellemek amacı" esastı. Hükümet ile Brüksel arasındaki alışveriş gereği, Brüksel’in patronları görevlerini yerine getiriyorlardı.

Hazır gelmişken "AB sürecini canlı tutmanın yanında", yorgunluklarını karşılayacak ek ganimetlerin de peşindeydiler. 301. madde gibi, Fener Patrikhanesi’ni onurlandırarak "Lozan’ın dışına çıkarılması projesini" güçlendirmek gibi…

İlker Başbuğ ‘un, " Ulus devlet ve üniter yapının bozulmasına izin vermeyeceğiz " yönündeki çıkışı, Ankara ile Brüksel arasındaki alışverişe karşı bir tepkidir. Aslında bu çıkışı Başbuğ’dan önce TBMM’nin yapması gerekmez miydi?

Onlar yapmadığı, gerçek demokratik sistem çalışmadığı için, iş yine kendilerine kaldı.

Ali Kırca’nın karşıma oturttukları…

Konu yine "AB süreci"… Birkaç hafta önceki Siyaset Meydanı’nda Kırca karşıma, " Dinci-Barzanici " bir karma takım oturtmuştu. Biz ulusalcılar onlarla karşı karşıyaydık.

Bir iki hafta sonra tekrar, 10 Nisan 2008’de katıldığım Siyaset Meydanı’nda ise karşımızdakiler, Avrupa Birliği ve Patronlar Kulübü karmasından oluşuyordu. İşin en komik yanı da kimilerinin Türkiye-AB ilişkilerini, " Kanarya sevenler mi yoksa bülbülü tercih edenler mi " biçiminde göstermek istemeleriydi. " AB’ye karşı mısınız, yoksa yanında mısınız" diye sorulduğunda, " AB’nin (ve Batı’nın) Türkiye ve bölge üzerindeki sömürgeci politikalarının üstü örtülmüş oluyordu."

Karşımızdakiler, Konuşmaların şöyle yapılmasını istiyorlar:

- AB’ye kim girdi de kaybetti? 40 yıl önce Portekiz, Yunanistan bizden geriydi, girdiler zenginleştiler…

- AB içinde demokrasi var, özgürlükler var, girin siz de zenginleşin, özgür olun…

- İşte bu nedenle de AB süreci aksamadan yürütülmeliydi.

Oysa soruların şu şekilde sorulması gerekir:

- Siz onların "AB süreci" adı altında Türkiye’yi sömürgeleştirerek parçalamasını mı istiyorsunuz?

- Yoksa AB ile yan yana, karşılıklı çıkarlarınızı koruyarak iki normal ülke gibi mi yaşamayı tercih edersiniz?

Karşı takımdakiler sorunun böyle sorulması gerektiğini çok iyi bildikleri halde "olayı özellikle saptırarak" AB sürecinin yürütülmesini savundular.

- AB’nin çıkarları bunu gerektiriyordu…

- AB ile alışverişte bulunan AKP’nin işine bu geliyordu.

- Kimi büyük sermaye çevreleri, "AB (ve Batı) politikalarının bir parçası olmak zorundaydılar."

- Tabii ki Türkiye’deki bölücüler, AB sürecine destek vereceklerdi, onlar da AB’yi arkalarına alacaklardı.

Avrupa Parlamentosu’nu temsil eden parlamenterin davranışı ise Brüksel’in gerçek yüzünü ortaya koydu. Hitler döneminde dünyaya bakan gözlerin, bugün Brüksel’den Türkiye’yi nasıl seyrettiğini, herkes ekranlardan canlı canlı izledi.

Halkımız, AB’nin maaşlı avukatlarına karşı, "% 90" oranıyla yanımızda yer aldı, kamuoyu yoklamaları böyleydi. Halkı kandıramadılar…

Birkaç hafta arayla Ali Kırca ‘nın seçip de karşımıza oturttukları ilginç bir kompozisyon oluşturuyordu: Kimi dinciler, Barzaniciler, Avrupa Parlamentosu’nun Alman üyeleri ve kimi sermaye çevrelerinin maaşlı avukatları… Sanki işgal dönemindeki İstanbul’daydık, ne yazık… Ve karşımızdakiler bütün güçleriyle, "AB sürecinin aksamadan yürümesini" ısrarla savundular.

www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali

..


CHP DEN DSP YE


CHP DEN DSP YE 

CHP Bugüne Kadar 6 Başkan gördü

CHP'de bugüne kadar 32 Kurultay ve 14 Olağanüstü kurultay toplandı.

Cumhuriyet.com.tr 
Yayınlanma tarihi: 
20 Mayıs 2010 Perşembe, 12:06

CHP tarihinde, 12 Eylül öncesinde 24 kurultay ve 8 olağanüstü kurultay; 12 Eylül sonrasında ise 8 kurultay ve 6 olağanüstü kurultay olmak üzere toplam 32 kurultay ve 14 olağanüstü kurultay gerçekleştirildi. CHP'de genel başkanlığı bugüne kadar 6 isim üstlendi.

CHP'de genel başkanların değiştiği kurultaylar şöyle:

Atatürk'ün Ebediyete intikalinin ardından 26 Aralık 1938 tarihinde toplanan 1. Olağanüstü Kurultayda, İsmet İnönü ''değişmez genel başkanlığa'' seçildi ve 33 yılı aşkın bu görevi sürdürdü.

İnönü'nün istifasının ardından, 14 Mayıs 1972'de ''Genel Başkanlık Seçimi Özel Kurultayı'' toplandı ve Bülent Ecevit genel başkanlığa seçildi.

12 Eylül askeri müdahalesinin ardından partiler kapatıldı ve yöneticilerine siyasi yasak getirildi. Kapatılan bu partilerin yeniden açılmasına olanak sağlayan yasanın çıkmasından sonra 9 Eylül 1992'de toplanan 25. Kurultayda CHP'nin yeniden açılması kararı alındı. Genel Başkanlığa Antalya Milletvekili Deniz Baykal seçildi.

SHP ile CHP arasındaki birleşme sürecinde 8 Şubat 1995'de yapılan bütünleşme kurultayında Hikmet Çetin CHP Genel Başkanlığını üstlendi.

Bundan yaklaşık yedi ay sonra, 9 Eylül 1995 tarihinde toplanan 27. Kurultayda Hikmet Çetin aday olmadı. Deniz Baykal, Murat Karayalçın ile yarıştı ve genel başkanlığa seçildi. 18 Nisan 1999'da yapılan seçimlerde CHP meclis dışında kaldı ve Baykal 22 Nisan'da genel başkanlıktan istifa etti.

CHP'nin 9. Olağanüstü Kurultayı 22 Mayıs 1999 tarihinde yapıldı ve Altan Öymen genel başkanlığa seçildi. Öymen, CHP'nin 6. genel başkanı oldu.

Parti içi gruplar arasındaki çekişmeler yüzünden 15 ay sonra olağanüstü kurultaya gidildi. 30 Eylül 2000 tarihindeki 11. Olağanüstü Kurultayda Deniz Baykal yeniden genel başkanlığa seçildi. Baykal, istifa ettiği 10 Mayıs 2010 tarihine kadar bu görevi sürdürdü.

Atatürk Dönemi

Sıvas Kongresi'nde, kurtuluş ve bağımsızlık için faaliyet gösteren dernekler ''Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'' adı altında birleşti. Mustafa Kemal başkanlığında 16 kişilik ''Heyet-i Temsiliye'' oluşturuldu. Sıvas Kongresi (4 Eylül 1919), kimi tarihçilerce CHP'nin de ilk kongresi olarak kabul ediliyor. CHP'nin kuruluşunun bu kongreyle filizlendiği ve bu nedenle ''Devlet kuran parti'' tanımlaması yapılıyor.

CHP, Atatürk tarafından '' Halk Fırkası '' adı altında 9 Eylül 1923'de kuruldu. 20 Kasım 1923'de '' Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti '' Halk Fırkası bünyesine katıldı. Partinin adı 10 Kasım 1924'de ''Cumhuriyet Halk Fırkası'', 1935'de de '' Cumhuriyet Halk Partisi '' oldu.

CHP'nin kurultayları ve o dönemlere ilişkin bazı siyasi gelişmeler şöyle:

-2. Kurultay 15 Ekim 1927'de toplandı. Atatürk'ün ''Büyük Nutuk''u okuduğu kongrede ''Cumhuriyetçilik'', ''Halkçılık'', ''Milliyetçilik'' ve ''Laiklik'' partinin dört temel ilkesi olarak benimsendi. Bu kurultayda, Mustafa Kemal partinin ''değişmez genel başkanı'' olarak belirlendi.

-3. Kurultay 10 Mayıs 1931'de yapıldı. Tüzükten ayrı bir program yapıldı. Dört temel ilkenin yanı sıra ''Devletçilik'' ve ''İnkılapçılık'' da tüzük ve programına girdi. Böylece partinin simgesi ''Altı Ok''a anlamını veren altı ilke belirlendi.

-4. Kurultay 9 Mayıs 1935'de toplandı. Atatürk'ün katıldığı bu son kurultayda partinin adı '' Cumhuriyet Halk Partisi ''ne dönüştürüldü. Tüzük değişikliğiyle parti ile hükümetin kaynaştırılması yoluna gidildi. Genel Başkan Vekili İsmet İnönü'nün yayımladığı genelgeyle İçişleri Bakanı parti yönetim kuruluna alındı ve genel sekreterlik görevi verildi; parti il başkanlıklarına il valileri getirildi. 1937'de, Anayasaya ''Türkiye devleti, cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve devrimcidir'' şeklindeki CHP'nin altı ilkesi eklendi.

" Milli Şef " Dönemi

-Atatürk'ün vefatının ardından 26 Aralık 1938'de 1. Olağanüstü Kurultay toplandı. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ''değişmez genel başkanlığa'' seçildi; Atatürk'e '' Ebedi Şef '', İnönü'ye de '' Milli Şef '' unvanı verildi. Parti Genel Başkan Yardımcılığına Başbakan Celal Bayar, Genel Sekreterliğine İçişleri Bakanı Refik Saydam getirildi.

-5. Kurultay 29 Mayıs 1939'da toplandı ve tüzükte değişiklik yapıldı. Başbakanın aynı zamanda parti genel başkanı olması uygulamasına son verildi. İçişleri Bakanı'nın parti genel sekreteri, valilerin il başkanı olması uygulaması terk edildi, memurların partiye üyeliği yasaklandı.

-6. Kurultay 8 Haziran 1943'de toplandı. Bu, CHP'nin tek parti döneminde yaptığı son kurultay oldu. 2. Dünya Savaşı sürecinde toplanan kurultayda, parti programında ulusal savunma ile dış ilişkiler konularına ağırlık verildi.

DP'nin İktidara Gelişi

Daha sonraki süreçte, 2 Ocak 1946'da Demokrat Parti (DP) kuruldu. Celal Bayar, partinin kuruluşunu basın toplantısıyla açıkladı.

-CHP'nin 2. Olağanüstü Kurultay'ı 10 Mayıs 1946'da toplandı. İnönü, yeni seçim kanununun yasalaşmasından sonra seçimlere gidileceğini açıkladı. Tüzükteki '' değişmez genel başkan '' ifadesi '' Genel Başkan '' şeklinde düzenlendi.

Çok partili döneme geçişin ardından 21 Temmuz 1946'da ilk genel seçim yapıldı. Tek dereceli seçim ve ''açık oy, gizli sayım'' esasının uygulandığı seçimde CHP 396, DP 62 milletvekili çıkardı, 7 bağımsız da Meclise girdi.

-7. Kurultay 17 Kasım 1947'de toplandı. Parti genel başkanının Cumhurbaşkanı kaldığı sürece, başkanlık yetkilerinin kurultayca seçilen genel başkan vekiline devretmesi tüzüğe konuldu. Parti örgütlerinin seçimle işbaşına gelmesi ilkesi benimsendi. İnönü, ilk kez oybirliği olmaksızın genel başkan seçildi.

Çok partili dönemin ikinci seçimi 14 Mayıs 1950'da yapıldı ve CHP'nin 27 yıllık iktidarı sona erdi. DP oyların yüzde 53,3'ünü alarak tek başına iktidara geldi. CHP ise 69 milletvekili çıkarabildi.

-8. Kurultay 29 Haziran 1950'de toplandı. Genel başkan vekilliği kaldırıldı, genel sekreterin kurultayca seçilmesi benimsendi. İnönü'nün yeniden genel başkan seçildiği kurultayda, 7 adaylı genel sekreterlik yarışını Kasım Gülek kazandı.

-9. Kurultay, 26 Kasım 1951'de yapıldı. Kurultaya, istifalar, parti içi çatışmalar ve 16 Eylül 1951 ara seçimi yenilgisinin etkisi altında gidildi. Gençlik ve kadın kolları kurulması benimsenen kurultayda, İnönü yeniden genel başkanlığa, Kasım Gülek de genel sekreterliğe yeniden seçildi.

-10. Kurultay, parti içi çekişme ve gruplaşmaların yaşandığı bir dönemde 22 Haziran 1953'de toplandı. İnönü ile Gülek arasında sert tartışma yaşandı. ''Hukuk devleti'' kavramı, iki meclisli bir sisteme geçilmesi, Anayasa Mahkemesinin kurulması, seçim güvenliği, yargıç bağımsızlığı, sendika ve meslek örgütleri kurma özgürlüğü, grev hakkı gibi görüşler programa yansıtıldı.

-3. Olağanüstü Kurultay, seçimlere hazırlık amacıyla 25 Şubat 1954'de yapıldı. 2 Mayıs'taki genel seçim DP'nin üstünlüğüyle sonuçlandı. Seçimde, DP'den 505, CHP'den 31 milletvekili TBMM'ye girdi.

-11. Kurultay, 26 Temmuz 1954'de ve 2 Mayıs seçimlerinin sonuçlarının etkisi altında toplandı. İnönü yeniden Genel Başkanlığa, Gülek de genel sekreterliğe seçildi.

-12. Kurultay (21 Mayıs 1956) Gülek'in '' Tartışılmaz ikinci Adamlığının '' yara aldığı süreç oldu. Gülek, İnönü ile çatışmasına rağmen yeniden bu göreve seçildi, ancak parti meclisine kendisine muhalif kesimler de girmeyi başardı.

-13. Kurultay 9 Eylül 1957'de toplandı. DP iktidarına karşı muhalefetteki iki parti (Cumhuriyetçi Millet Partisi, Hürriyet Partisi) ile işbirliği yapılması kararlaştırıldı. 27 Ekim 1957'de yapılan seçimlerde, DP oy oranının düşmesine karşın iktidarını korudu.

-14. Kurultay (12 Ocak 1959) ve sonraki süreçte parti politikalarında önemli değişim yaşandı. İnönü ve Gülek yeniden seçildi; ancak 40 kişilik parti meclisinde Gülek muhalifleri çoğunluğu sağladı. Gülek, 27 Eylül'de genel sekreterlikten istifa etti, yerine İsmail Rüştü Aksal getirildi.

1961 Askeri Müdahalesi

27 Mayıs 1960' ta Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koydu. Yönetimi üstlenen Milli Birlik Komitesince TBMM feshedildi, anayasa askıya alındı. DP yöneticileri tutuklandı ve yargılandı; sonraki süreçte Adnan Menderes ile iki arkadaşı idam edildi.

-15. Kurultay (24 Ağustos 1961) İnönü ve Gülek taraftarları arasında çekişmeye sahne oldu. İnönü'nün, delegelere ''ya o ya ben'' demesi üzerine Gülek ağır yenilgiye uğradı. İsmail Rüştü Aksal genel sekreter seçildi. Tüzük değişikliğiyle genel sekreter seçimi parti meclisine bırakıldı. Bülent Ecevit ve arkadaşlarının önergesi doğrultusunda, seçimlerde genel merkeze yüzde 15'i geçmemek üzere kontenjan hakkı tanındı. 15 Ekim 1961'deki seçimde CHP 173, Adalet Partisi (AP) ise 158 milletvekili çıkardı. Cumhuriyet tarihinin ilk koalisyonu diye nitelenen olarak CHP-AP hükümeti kuruldu.

-16. Kurultay (14 Aralık 1962) parti içi grupların mücadelesine sahne oldu. İnönü ile partideki etkili isimlerden Kasım Gülek, Nihat Erim ve Avni Doğan arasındaki uyuşmazlık kurultaya doğru çatışmaya dönüştü. Gülek, Erim ve Doğan kurultay öncesinde bir yıl partiden ihraç edildi. Genel sekreterliğe Kemal Satır getirildi. İnönü yeniden genel başkan oldu ve parti meclisinde genel merkez yanlıları çoğunluğu sağladı.

-17. Kurultay 16 Ekim 1964'de toplandı. Hizip mücadelesinin yaşanmadığı kurultayda teşkilatlanma ve delege sayılarına yönelik tüzük değişikliği yapıldı. İnönü yeniden genel başkan seçildi, Nihat Erim parti meclisine girdi. 10 Ekim 1965'deki seçime CHP 134 milletvekili, seçimin galibi AP ise 240 milletvekili çıkardı.

Ortanın Solu ve Ecevit



-18. Kurultay 18 Ekim 1966'de yapıldı. İnönü, ''ortanın solunda olmanın sosyalist parti anlamına gelmediğini'' ifade ederek, ''CHP sosyalist değildir, sosyalist parti olmayacaktır'' dedi. Ecevit ise ''ortanın solu, partinin sosyal yenileşme döneminin bilincine varış demektir'' diye konuştu. İnönü, 1222 delegeden 929'unun oyunun alarak yeniden genel başkan oldu. Parti meclisinde Bülent Ecevit genel sekreterliğe seçildi.

-4. Olağanüstü Kurultay (28 Nisan 1967): 18. Kurultayda partinin resmi görüşü olarak benimsenen ''Ortanın Solu'' hareketinin, partide tartışma ve anlaşmazlığa neden olması üzerine olağanüstü kurultaya gidildi. Turhan Feyzioğlu ve arkadaşlarının oluşturduğu '' Sekizler Grubu '' ortanın solu hareketine karşı çıkıyordu. İnönü, kurultayda Ecevit'ten yana tavır koydu. 30 Nisan'da, ''Sekizler'' grubundakilerin de aralarında bulunduğu toplam 49 milletvekili ve senatör partiden istifa etti. Bunlar 12 Mayıs'da Güven Partisi'ni kurdu. 2 Haziran 1968'de yapılan senato yenileme ve ara seçimlerde AP başarılı çıktı.

-19. Kurultaya (18 Ekim 1968) ''Ortanın Solu'' tartışmaları damgasını vurdu. İnönü yeniden genel başkan seçildi. Parti meclisi ise İnönü ile Ecevit'in birlikte hazırladığı listeden oluştu. Ecevit yeniden genel sekreterliğe seçildi. 12 Ekim 1969'daki seçimde CHP 143, AP ise 256 milletvekili çıkardı.

-20. Kurultaya (3 Temmuz 1970) seçim sonuçları ve Ecevit-Kemal Satır ekipleri arasındaki çekişme ortamında gidildi. Parti meclisi Ecevit'in listesinden oluştu. Muhalif kanattan sadece Kemal Satır ve Kemal Demir parti meclisine girdi, ancak bir süre sonra istifa etti. İnönü ve Ecevit yeniden seçildi.

12 Mart 1971'deki askeri muhtıranın ardından AP Genel Başkanı Süleyman Demirel'in başkanlığındaki hükümet istifa etti. CHP'den ayrılan Nihat Erim hükümeti kurmakla görevlendirildi. CHP'de, Ecevit bu hükümete katılmamak, İnönü ile katılmaktan yanaydı. İnönü'nün görüşünün hayata geçmesi üzerine, önce Ecevit ardından merkez yönetim kurulu istifa etti. Genel sekreterliğe önce Şeref Bakşık, ardından da Kamil Kırıkoğlu getirildi.


Ecevit, Partinin kurucuları arasında yer almayan ilk Genel başkan oldu

İsmet İnönü'nün İstifasının ardından CHP'nin Başına geçen Bülent Ecevit, Parti kurucuları arasında yer almayan ilk genel başkan oldu.

CHP'de İnönü'nün istifasının ardından yapılan kurultaylar ve o süreçteki bazı gelişmeler şöyle:



-5. Olağanüstü kurultaya (5 Mayıs 1972) parti içi mücadelenin çözümü için gidildi. Ecevit yanlısı parti meclisinin güven oyu aldı. İsmet İnönü, 8 Mayıs 1972'de, 33 yılı aşkın süredir yürüttüğü genel başkanlıktan istifa etti.

14 Mayıs'ta, genel başkan seçimi için özel kurultay toplandı. 51 il başkanı tarafından aday gösterilen Bülent Ecevit, 913 delegeden 826'nın oyuyla seçildi. Ecevit, Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü'den sonra CHP'nin üçüncü genel başkanı oldu.

-21. Kurultayda (30 Haziran 1972) parti tüzüğünde köklü değişiklik yapıldı. İnönü, son kez katıldığı parti kurultayında ''yeni genel başkanın başarılı olması için çalışılmasını'' istedi. Ecevit yeniden seçildi. İnönü, 5 Kasım 1972'de, yaklaşık yarım yüzyıldır üyesi olduğu CHP'den istifa etti. İnönü'nün ardından partiden ayrılan milletvekili ve senatörlerin sayısı 59'a ulaştı.
Bu süreçte, genel sekreterlikten ayrılan Kamil Kırıkoğlu'nun yerine Orhan Eyüboğlu seçildi. 14 Ekim 1973'deki seçimlerde CHP 185, AP ise 149 milletvekili çıkardı. 26 Ocak 1974'te Ecevit'in başkanlığında CHP-Milli Selamet Partisi (MSP) koalisyon hükümeti kuruldu. Bu hükümet döneminde Kıbrıs Barış Harekatı yapıldı. Ortaklar arasındaki anlaşmazlık yüzünden koalisyon 18 Eylül 1974'de sona erdi. Deniz Baykal, bu hükümette Maliye Bakanı idi.
CHP'de 28 Haziran 1974'te yapılan tüzük kurultayında 1970'de ortaya atılan '' Demokratik Sol '' söylemi doğrultusunda parti tüzüğü değiştirildi.

Baykal ve Arkadaşları

-22. Kurultaya (14 Aralık 1974) hükümetin bozulması ile parti içindeki ''demokratik sol'' ve ''ortanın solcuları'' kavramlarına ilişkin tartışmalarla gidildi. Genel sekreterliğe Orhan Eyüboğlu, yardımcılıklarına ise Deniz Baykal ve Mustafa Üstündağ getirildi.
Baykal, 8 Mart 1976'da, görüş ayrılıkları gerekçesiyle dört MYK üyesiyle birlikte istifa etti. CHP tarihinde bu olay ''5'ler hareketi'' olarak yer aldı. Ekim ayında yapılan senatonun üçte birinin yenilenmesi ve milletvekili ara seçiminde CHP 25 senatör ve 1 milletvekili, AP ise 27 senatör ve 5 milletvekili çıkardı.

-23. Kurultay (27 Kasım 1976) öncesinde parti içi tartışma ve gruplaşmalar yoğunluğunu daha da artırdı. Tüzük değişikliğiyle parti meclisi ve merkez yönetim kurulu kaldırıldı, yerine 21 kişilik ''Genel Yönetim Kurulu'' oluşturuldu. Sosyalist Enternasyonel'e katılım kararı alındı. Ecevit, yeniden genel başkan seçildi. Baykal ekibi genel yönetim kurulu seçiminde varlık gösteremedi, Orhan Eyüboğlu yeniden genel sekreter oldu.

5 Haziran 1977'deki seçimde CHP 213, AP 189 milletvekili kazandı. Ecevit'in kurduğu azınlık hükümeti güvenoyu alamadı. Süleyman Demirel başkanlığındaki AP, MHP ve MSP (Milliyetçi Cephe) koalisyon hükümeti de bir süre sonra verilen gensorunun ardından düştü. Ecevit, AP'den istifa eden 11 bağımsızın yanı sıra CGP ve DP'nin desteğiyle yeni hükümeti kurdu. 12 Kasım 1979'a kadar görev yapan bu hükümette CHP Genel Sekreteri Orhan Eyüboğlu başbakan yardımcısı, Deniz Baykal ise Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı oldu. Genel sekreterliğe ise Mustafa Üstündağ seçildi.

-7. Olağanüstü Kurultay (4 Kasım 1978), 29 Kasım'da toplanması planlanan 24. Kurultay için üye yazımının yetiştirilememesi ve Anayasa Mahkemesi'nden alınan uyarı üzerine gerçekleştirildi.



-24. Kurultaya (24 Mayıs 1979), kaldırılan parti meclisinin yeniden oluşturulması tartışması altında gidildi. Ali Topuz ve Deniz Baykal grupları muhalefeti oluşturuyordu. Parti meclisinin yeniden oluşturulması kabul edilmedi. Genel başkanlığa Ecevit seçildi, genel sekreterliği ise Mustafa Üstündağ üstlendi. 14 Ekim'deki ara seçimde 5 milletvekilliğini de AP kazandı. Ecevit istifa etti ve yeni hükümet Demirel tarafından kuruldu.

-8. Olağanüstü kurultay (4 Kasım 1979) Ecevit'in güvenoyu istemi üzerine gidildi. Muhalif Deniz Baykal ve Ali Topuz gruplarının sert eleştirilerine sahne olan kurultayda Ecevit güven tazeledi. Mustafa Üstündağ yeniden genel sekreterliğe getirildi.

12 Eylül Süreci

12 Eylül 1980'de Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koydu, parlamento feshedildi ve siyasi partiler kapatıldı. Ecevit, 30 Ekim 1980'de CHP Genel Başkanlığından istifa etti. Yeni anayasanın kabulünün ardından Anavatan Partisi (ANAP), Milliyetçi Demokrat Parti (MDP), Halkçı Parti (HP) ve Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) kuruldu. Veto engelini aşan üç partinin (ANAP, MDP ve HP) katıldığı seçimlerde, Turgut Özal liderliğindeki ANAP tek başına iktidara geldi.

''Solda birlik'' adı altında yürütülen görüşmelerin ardından HP'nin adı Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) olarak değiştirildi ve SODEP ile HP bu çatı altında birleşti. Genel başkanlığa önce Aydın Güven Gürkan, daha sonra Erdal İnönü seçildi. Bu süreçte Rahşan Ecevit'in başkanlığında Demokratik Sol Parti (DSP) kuruldu.

12 Eylül'den 7 yıl sonra yapılan referandumla siyasi yasaklar kalktı. Bülent Ecevit DSP, Süleyman Demirel DYP, Alparslan Türkeş MÇP ve Necmettin Erbakan da RP'nin genel başkanlığını üstlendi. 29 Kasım 1987'de yapılan seçimlerde ANAP 292, SHP 99, DYP 59 milletvekili çıkardı.

SHP'nin ikinci kurultayında Erdal İnönü yeniden genel başkan seçildi, Deniz Baykal ise genel sekreter oldu. 26 Mart 1989'daki yerel seçimlerden SHP birinci parti çıktı. Bundan üç yıl sonra yapılan kurultayın ardından SHP'den ayrılan 10 milletvekili, Fehmi Işıklar başkanlığındaki Halkın Emek Partisi'ni (HEP) kurdu. SHP'de genel sekreter Deniz Baykal ile arkadaşlarının istifası üzerine olağanüstü kurultaya gidildi. Erdal İnönü yeniden seçildi, Hikmet Çetin genel sekreter oldu. Daha sonraki kurultayda ise Baykal ekibi parti meclisine girmeyi başardı.

20 Ekim 1991'de yapılan seçimlerde DYP 178, SHP 88 milletvekili çıkardı. HEP'in SHP listelerinden seçime girmesi uzun süre tartışıldı. 20 Kasım'da, Süleyman Demirel'in başbakanlığındaki DYP-SHP koalisyonu kuruldu. Erdal İnönü başbakan yardımlığını, Hikmet Çetin ise Dışişleri Bakanlığını üstlendi. SHP'de, İnönü-Baykal çatışması sürecinde gidilen olağanüstü kurultayda İnönü yeniden seçildi. Genel sekreterliğe ise Cevdet Selvi getirildi.


CHP'nin Yeniden açılışı

12 Eylül döneminde kapatılan partilerin açılmasına olanak sağlayan yasa, 19 Haziran 1992'de TBMM'de kabul edildi.

-CHP'nin 25. Kurultayı 9 Eylül 1992 yapıldı. 1979'daki 24. Kurultay delegeleriyle yapılan bu kurultayda genel başkanlığa SHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal seçildi. CHP'nin genel başkanlığını üstlenen 4. isim olan Baykal, 11 Eylül'de SHP'den istifa etti. CHP, 21 milletvekili ile TBMM'de grup kurdu. Parti genel sekreterliğine Ertuğrul Günay seçildi.

Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın vefatının ardından, 16 mayıs 1993'de, Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı seçildi ve DYP'nin başına ise Tansu Çiller geçti. Çiller, 25 Haziran'da SHP ile koalisyon hükümetini kurdu. SHP'de genel başkanlık koltuğuna Murat Karayalçın oturdu. SHP-CHP arasındaki ''birleşme'' sürecinde Hikmet Çetin'in genel başkanlığında uzlaşıldı.

-18 Şubat 1995'deki 26. Kurultay birleşmeye yönelikti. SHP, CHP'ye katıldı ve genel başkanlığa Hikmet Çetin seçildi. Çetin, CHP'nin 5. Genel Başkanı oldu. Bu süreçte partiden ayrılan Ertuğrul Günay'ın yerine Adnan Keskin genel sekreterliğe seçildi.

-27. Kurultaya (9 Eylül 1995) genel başkanlık tartışmaları altında girildi. Murat Karayalçın ile Deniz Baykal arasındaki yarışın galibi Baykal oldu. Adnan Keskin'in genel sekreter olduğu kurultayda, İsmail Cem ve Hasan Fehmi Güneş listeyi delerek parti meclisine girdi.

DYP-CHP koalisyon hükümeti, Çiller ile Baykal arasında uzlaşmaya varılamaması üzerine bozuldu. Çiller'in daha sonra kurduğu azınlık hükümeti de güvenoyu alamadı. Baykal ile Çiller, erken seçim koşuluyla yeni hükümeti kurdu.

24 Aralık 1995'de yapılan seçimden Refah Partisi (RP) birinci çıktı. Necmettin Erbakan'ın hükümeti kurma girişimleri başarılı olamadı. Bunun üzerine Mesut Yılmaz başkanlığında ANAP-DYP hükümeti kuruldu, ancak Çiller-Yılmaz anlaşmazlığı yüzünden bozuldu. Ardından, Erbakan başkanlığındaki RP-DYP koaliyonuna gidildi. MGK'nın ''28 Şubat kararları'' ve sonraki süreçte hükümet istifa etti. DYP'den ayrılanlar Demokrat Türkiye Partisi'ni (DTP) kurdu. Mesut Yılmaz'ın başkanlığındaki ANAP-DSP-DTP koalisyonuna, CHP de dışarıdan koşullu destek verdi. CHP'nin ısrarı üzerine erken seçim kararı alındı.

CHP Meclis dışı kaldı, Baykal İstifa etti

-28. Kurultaya (23 Mayıs 1998) erken seçim tartışmaları altında gidildi. Baykal, yeniden genel başkanlığa seçildi. Yolsuzluk iddiaları ve Türkbank ihalesine ilişkin gensoruyla Yılmaz hükümeti düştü. Ecevit'in başkanlığındaki DSP azınlık hükümetiyle seçime gidildi. 18 Nisan 1999'daki seçimde CHP Meclise giremedi, DSP 136 milletvekili çıkardı. Baykal, seçim yenilgisinin ardından genel başkanlıktan istifa etti. Cevdet Selvi genel başkan vekilliğine getirildi ve olağanüstü kurultay kararı alındı.

Seçimlerin ardından Ecevit'in başkanlığındaki DSP, MHP ve ANAP koalisyon hükümeti kuruldu.

-9. Olağanüstü Kurultay 22 Mayıs 1999'da yapıldı. Altan Öymen, Hasan Fehmi Güneş, Murat Karayalçın, Ertuğrul Günay ve Hurşit Güneş arasındaki yarışın galibi Öymen oldu. Parti meclisine seçilenler istifa etti.

-10. Olağanüstü Kurultayda (26 Haziran 1999) parti meclisi için seçim yapıldı. Hiziplerin liste savaşına sahne olan kurultayda, Baykal ekibi 60 kişilik parti meclisinde çoğunluğu ele geçirdi. Genel sekreterliğe Tarhan Erdem getirildi.

-11. Olağanüstü Kurultay 30 Eylül 2000'de toplandı. Baykal; Altan Öymen, Hasan Fehmi Güneş ve Sefa Sirmen arasındaki mücadeleden galip çıktı, 15 ay sonra yeniden genel başkanlık koltuğuna oturdu. Bu süreçte, RP'nin yerine kurulan Fazilet Partisi (FP) de 22 Haziran 2001'de Anayasa Mahkemesince kapatıldı, Erbakan ve bazı yöneticilere siyasi yasak getirildi.

-29. kurultayda (30 Haziran 2001) Deniz Baykal, rakipleri Ertuğrul Günay ve Birol Başaran karşısında koltuğunu korudu. Kurultayda tüzükte bazı değişiklikler yapılarak genel başkan adaylığı zorlaştırıldı. Bu süreçte, 14 Ağustos 2001 tarihinde AK Parti kuruldu. DSP, MHP ve ANAP koalisyon hükümeti erken seçim kararı aldı.

-30. Kurultaya (24 Ekim 2003) Deniz Baykal tek aday olarak katıldı ve sandığa giden 1089 delegeden 973'ünün oyunu aldı. 3 Kasım 2002'de yapılan seçimlerde AK Parti tek başına iktidara geldi. DSP'nin parlamento dışı kaldığı seçimde, CHP 178 milletvekili ile anamuhalefet partisi konumuna geldi.

-12. Olağanüstü Kurultay (3 Temmuz 2004) muhaliflerin tüzük kurultayı toplama girişimi üzerine gerçekleştirildi. Baykal'ın güvenoyu istemi doğrultusunda yapılan kurultay seçimsiz gerçekleştirildi. Bazı üyeler bu kurultayın iptali için dava açtı.

-13. Olağanüstü Kurultayda (29-30 Ocak 2005) Deniz Baykal, rakibi Mustafa Sarıgül'ün karşısında galip çıktı.

-31. Kurultayda (19 Kasım 2005) muhaliflerin tüzük değişikliği önerisi reddedildi. Baykal, geçerli 1158 oyun tamamını alarak yeniden genel başkan seçildi.

-32. Kurultayda (26 Nisan 2008), Deniz Baykal'ın karşısında tek aday olarak Haluk Koç vardı. Baykal, kurultayda genel başkanlık koltuğunu korudu.

-14. Olağanüstü Kurultay 21 Aralık 2008'de toplandı, partinin tüzük ve programında değişiklikler yapıldı.

Baykal, görüntülerinin yer aldığı iddia edilen kaset ve daha sonraki süreçte, 10 Mayıs 2010'da CHP Genel Başkanlığından istifa etti. Parti Meclisi Cevdet Selvi'yi genel başkan vekilliğine getirdi. Partinin 33. Kurultayına kısa süre kala CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu genel başkanlığa aday olacağını açıkladı. Kılıçdaroğlu, bu göreve seçilmesi durumunda CHP genel başkanlığını üstlenen 7. isim olacak.


http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/diger/146654/CHP_bugune_kadar_6_baskan_gordu.html


***