29 Ocak 2017 Pazar

İktidar Olmanın Yolu



İktidar Olmanın Yolu

Saadet Pesen

“Amerika’nın istemediği hiçbir siyasi güç, iktidar olamaz!”
“Önce Amerika’ya danışmak gerek!”
“Amerika istemiyorsa, iktidar bir hayaldir…”
“Kim Amerika’ya yakın duruyorsa, iktidar olacak demektir…”
Yakın zamana kadar söylenenler ya da duyduklarımız bunlardı.
Peki, gerçekliği var mıydı bu söylenenlerin?
Elbette.
Süleyman Demirel’den başlarsak, Özal, Çiller…
Devam edelim;
BOP Eşbaşkanı R T Erdoğan, milletvekili bile değilken;

  • Beyaz Saray tarafından davet edilir.
  • Haa, kendileri “Beni destekleyin” mesajını vermişti önceden, mektubunu yazmıştı.
  • R T Erdoğan’ın Başbakan ve A Gül’ün de Dışişleri Bakanı olacağı 1995’te planlanmıştı.
  • Gerçekleşti mi?

Gerçekleşti.

Hatta her iki taraf da “Yetmez” dediler ve BOP Eşbaşkanlığı konusunda anlaştılar.
Diyorlar ki; “Amerikalılar mı geliyor da oy kullanıyorlar?”
Amerikalıların ülkemize gelmelerine gerek yok! Bu işlerin,  masrafsız, kolay ve
milletimizi  tanıyanlarca yapılmasının en uygun yol olduğunu biliyorlar emperyalistler. Mustafa Kemal Atatürk boşuna mı; “İktidar sahipleri, şahsi çıkarlarını, düşmanların siyasi emelleriyle birleştirmiş olabilirler…” tespitini yapmış ve gençliği uyarmış?
Elbette Amerikalılar gelip oy kullanmıyorlar. İşbirlikçileri yeter!
Doğrudur, iktidar olmanın yolu Amerika’ya yakın olmaktan geçer-di!
Amerika, dünyanın süper gücüydü.
Ekonomik üstünlüğü vardı.
Dünyanın her tarafına uzanabilen eli çoook uzundu.
Tek kutuplu dünya” tanımı yapılıyordu…
Devran döndü. “Tek kutuplu dünya” dönemi bitti.
Amerika “Süper Güç” olma özelliğini yitirdi.
Sesi soluğu çıkmaz oldu. Çıksa da duyulmaz oldu. Duyulsa da etkisiz oldu.
Bağımsızlık”,Kurtuluş” ve “Devrim” sesleri yükseldi. BRİCS ve Şanghay Örgütlenmeleri biçiminde birliktelikler oluştu.
Şimdi artık etken ve etkin olan; “Millet’in Sesi” oluyor.
Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 24 Müslüman ülkenin sınırlarını değiştirme projesi olan BOP çöküyor. Ortadoğu halkları “ABD ülkemizden defol” diyorlar.
Amerika ve Avrupa emperyalizmine meydan okuyorlar.
Biz bize yeteriz. Bizi bölemeyeceksiniz. Kendi kendimizi yönetebiliriz. Gölge etmeyin, başka ihsan istemeyiz…” diyorlar.

Şartlar böyle iken;

Amerika’ya sıklıkla yapılan ziyaretler,
F tipine sadakat söylemleri,
Amerika ve Avrupa sömürgenlerinin aktörleri olan bölücülerle “Seçim ittifakları”,
AKP iktidarını yıkmak bir yana, gerçekte  “İktidar olmak” niyetlerinin olmaması nedeniyle, her tutum ve söylemleriyle ve âdeta AKP’ye hizmet eden politikaları,
Halka güvenmeyen, onu sadece “Oy deposu” olarak gören anlayışları, onları “İktidar” yap-ma-ya-cak-tır!

Halkına güvenen,

Haziran eylemleri” ile ülkesine, milletine sahip çıkan,
En son milyonlarla Atatürk’üne yürüyen,
İşçinin, köylünün, esnafın, memurun-öğretmenin, öğrencinin birlikteliğiyle “Cumhuriyet değil AKP Yıkılacak” diyen ve “Hükümet İstifa” haykırışlarının sahipleri, milyonlarla buluşan siyasi irade “Atatürk’te Birleşerek” İKTİDAR o-la-cak-tır!

Tek yol budur!



***

Hükümetle Cemaatin Maçı kaç kaç biter?



Hükümetle Cemaatin Maçı kaç kaç biter?


Yılmaz Özdil


Badem United…


Şahsi oynarlar, kendi kendilerine pas verirler, kendi ortalarına kendileri vururlar, köşe oldukları için köşe vuruşlarını severler, verkaç bilmezler, vurkaç’ı iyi bilirler, vole vuramazlar, voli’yi iyi vururlar, krampon yerine takunya giyerler, tekmeye kafa uzatmazlar, karambolde kıstırırlarsa kafaya tekme atmaya bayılırlar, 9 kusurlu hareketin 9’unu da yaparlar, elle oynarlar, taban girerler, ofsaytta yakalanırlar ama, federasyon başkanı onlardan olduğu için hep avantaja bırakılır. Bi dokun… Anında yere atarlar kendilerini, penaltıııı diye bağırırlar, sıkışınca topu taca atarlar,  senden çıktı derler, buz gibi gol at, saymazlar, teğet geçti derler, altı pastan kazma gibi dışarı vururlar, gooooolll diye tribüne koşarlar, zaten tribünlere de eşlerini dostlarını doldururlar, megafondan kendi isimlerini anons ettirip, kendilerine tezahürat yaptırırlar, 10-0 kaybetseler bile, sanki kazanmış gibi Meksika dalgası yaparlar, kendi kendilerini omuzlara alırlar, istersen hezimete uğrat, hakemlere kömür-bulgur dağıtarak üç puanı toplarlar, itiraz edeni saha komiserlerine coplatırlar, biber gazı sıktırıp, gözüne ateş ettirirler, fikstürü kendileri çeker, sadece kendi statlarında sahaya çıkarlar, maç başladıktan sonra kuralları değiştirirler, herkes 90 dakika oynarken, bunlar 90 artı van münüts uzatmasıyla oynarlar, Avrupa kupası bekleyen taraftarları çöpten marul toplarken, kamplarını Rixos’ta yaparlar, rakipleri duran toplara bile vuramadığı için, medya it’manyurdu da maçı sattığı için, devamlı şampiyon olurlar.

*
Atletico Feto…

Kontratak oynarlar, rakip teknik direktörün bilgisayarına girer, hakem odasına kamera döşer, tribüne böcek monte ederler, hocaları uzaktan kumandayla taktik verir, takkeyi düzeltirse, hücuma kalkın, ağlarsa, defans yapın manasına gelir, altyapıdan yetiştirdiği topçular Toma Juniors’ta forma giyer, ligin kilit ekibidir, bu sene de ligi kilitlemesi, olmazsa rakip futbolcuları kelepçeletmesi bekleniyor.

*

Werder Veremem…

Adı üstünde, ver topu bunlara, değil 90 dakika, 24 saat pas yapsalar orta sahayı geçmeyi başaramazlar, bitirici vuruştan vazgeçtik, rakibi bırakıp, birbirlerine çalım atarlar, boş kaleye muz orta gelsin, ıskalarlar, kafaya çıkıp tokuşurlar, kendi kendilerini sakatlarlar, frikiki ben atıcam sen atıcan diye, ceza sahası içinde kavga ederler, küserler, kimi sahayı terk eder, kimi topu alır gider, yanlışlıkla gol atsalar, bu sefer hakeme itiraz ederler, ofsayttı görmedin derler, kendi gollerini kendileri iptal ettirirler, güya gol kralı diye Dinamo Kemal’i santrfora koydular, daha bismillah ilk maçta lisans çıkarmayı unuttular, 20 sezondur madara olmalarına rağmen, yenildik ama ezilmedik diye tura çıkarlar, bu taktik anlayışla 20 sezon daha sıra takımı olmaları ve şampiyonluk bekleye bekleye kahırdan kanser olan taraftarın kulübü yakması bekleniyor.

*

Eintracht Püskevit…

3-5-2 veya 4-4-2 yerine 1-1-1 oynuyor, tek kaleci, tek orta saha, tek forvet, hepsi aynı kişi, takımın geri kalanı yedek kulübesinde oturup, n’apacak acaba diye onu seyrediyor, e tabii tek kişiyle hem oyun kur, hem gol ara, mümkün değil, bari gol yemeyeyim diye kendi kalesinin önünde stoper mevkisinde duruyor, ateşli taraftarına rağmen beraberliğe razı bi görüntüsü var, iddaa kuponlarının banko sıfırı… Alırsa, Olimpic Lorke derbisinden üç puan alır, hepsi o, anca kümede kalır.

*

Olimpic Lorke…

Ligin en flaş takımı… Krampon yerine mekap giyerler, dan dun oynarlar, gol yerler, hakemi vururlar, yenersin, stadı yakarlar, ofsayt çal, molotof atarlar, faul ver, soyunma odası koridoruna mayın döşerler, kırmızı kart göster, uefa’ya şikâyet ederler, defalarca saha kapatma cezası aldılar, buna rağmen fair play ödülüne layık görüldüler, takımlar devre arasında Abant’a filan gider, bunlar Kandil’de kamp yapar, hem süperligde oynamak istiyor, hem federasyonu tanımıyor, hem özerk federasyon kurmak istiyorlar, lisansı iptal edilen tecrübeli teknik direktörleri Sir Apo Ferguson’un bu sene, en geç öbür sene affedilmesi ve takımın başına geçmesi bekleniyor, ligi kaçıncı bitirirse bitirsin Avrupa şampiyonlar ligine katılmasına kesin gözüyle bakılıyor, maçları bijitürk’ten şifreli, yalaka televizyonlarımızdan şifresiz yayınlanıyor.

*
Club Liboj…

Forma aşkları yoktur, bazen postal giyerler, bazen takunya, siz bakmayın şu anda Badem United’ta kiralık oynadıklarına, zamanında Sparta Kırat için, Real Papatya için ter döktüler, kıvraktırlar, ağır çekimde izlerseniz, sadece ayakları oynamaz, başları kıçları da oynar, bonservis bedellerini Avrupa kulüpleri öder ama, bizim ligte top koştururlar, maç satmaktan zevk aldıkları için milli takıma alınmazlar, parayı pek severler, kale mi top mu diye yazı tura atılırken, yere düşen paranın üstüne bile plonjon yaparlar, stadyum ihalelerine aracılık yapıp, komisyon kollarlar, asla jübile yapmazlar, küme düşseler bile, bi bakarsın, şampiyon takımın otobüsüne binivermişler, zeki, çevik, ahlaksızdırlar, bu yazıyı bile okuyup, yarabbi şükür diyebilirler.

*
Ahalispor…

Gelen taktı, giden taktı, folluk oldu, stadı satıldı, idman sahasına toki dikildi, kulüp icralık, formaya bankalar el koydu, krampona haciz geldi, yalınayak, donla oynuyor, 11 sene önce küme düştü, hâlâ “dünya liderisin” diyorlar, inanıyor.


***

Defol


Defol


Türker Ertürk

Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin Kahire Büyükelçisi Hüseyin Avni Botsalı Mısır’dan kovuldu. Kelimenin tam anlamıyla kendisine “ Derhal Mısır’ı terk et, defol “ dendi. Tabi ki bu kovma işlemi diplomatik bir dille ifade edildi. Çünkü diplomaside “ Ananı sinkaf ederim “ demenin bile bir usulü, özel bir dili, yolu ve yordamı var. Botsalı’nın Mısır’da “ Persona non grata “ ( İstenmeyen kişi ) ilan edildiği haberleri bahsettiğimiz bu diplomatik dilin ifadesidir.
Büyükelçimizin Mısır’dan kovulması ve ilişkilerimizin maslahatgüzar seviyesine düşürülmesi Türkiye açısından onur kırıcıdır. Türkiye’nin buna misilleme olarak yaptıkları kırılan onurumuzu onarmaz ve komiklikten öteye gitmez. AKP hükümetinin sınır dışı ettiğini söylediği Mısır’ın Ankara Büyükelçisi zaten çok önceden çekilmiştir ve ülkesindedir.

Bardağı taşran son damla

Bu aşağılayıcı duruma maruz kalmamızın nedeni Başbakan’ın uzun süredir Mısır’a karşı sürdürdüğü düşmanlık ve bardağı taşıran son damla olarak Rusya’ya giderken havaalanında “ Ben Sayın Mursi’nin yargı karşısındaki tutumunu alkışlıyorum, ona saygı duyuyorum, onu yargılayanlara benim saygım yok “ diyen diplomatik dilden ve nezaketten zerre kadar nasibini almayan açıklamalarıdır.
Gerçekten Mısır yönetiminin suçladığı gibi Erdoğan, uluslararası toplumu Mısır aleyhine tahrik etmeye, ülkeyi istikrarsızlaştırmaya çalışan Müslüman Kardeşler gibi örgütlere yardım etmeye ve Mısır halkının ortaya koyduğu iradeyi yok saymaya çalışmaktadır.
Gerginleşen ve her geçen gün düşmanlaşan Türkiye-Mısır ilişkilerinin bu hale gelmesinin sorumluluğu ve suçu Erdoğan’a aittir. Erdoğan ve liderliğindeki AKP hükümeti, sürdürdüğü politikalar ile hem ülkemiz hem de bölgemiz barışı ve istikrarı için tehdittir.

Katliniz vacip karılarınız hediye

Hadi diyelim Mısır haksız! Ya diğer bölge ülkeleri! Herkes mi haksız! Lübnan Türkiye’nin bölgede istikrarsızlık kaynağı olduğunu söylüyor. Suriye Türkiye’nin ülkesine terör ihraç ettiğini, teröristleri koruduğunu ve ülkesini bölmeye çalışan emperyal planın taşeronluğunu yaptığını ifade ediyor.
Irak, Türkiye’nin ülkesinde bölücülük yaptığını, mezhepsel çatışmayı tetiklemeye çalıştığını ve teröristlikten hüküm giymiş suçluları barındırdığını açıklıyor. İran, Türkiye’nin emperyalist işbirlikçiliği yaptığını, bölgede etnik ve mezhepsel ayrışmayı körüklediğini söylüyor.
Bölgedeki Türkmenler Türkiye’nin kendilerini sattığını ve ihanet içinde olduğunu söylemekten kaçınmıyor. Türkiye’nin desteklediği El Nusra Suriyeli Türkmenlere saldırıyor ve “ Katliniz vacip, karılarınız hediye “ diye tehdit savuruyor.

İstisnasız nefret ediyorlar

Çok fazla sayıda Azeri dostum ve öğrencim var. Azeri Türkleri her konuda yaptığı düşmanlık nedeniyle Erdoğan’dan istisnasız nefret ediyorlar.
Türkiye-Rusya ilişkileri her geçen gün bozuluyor. Bunun nedeni Türkiye’nin yanlış ve saldırgan Ortadoğu politikaları. Sırbistan, Erdoğan’ın yeni Osmanlı hayali içeren sorumsuzluk örneği açıklamalarından rahatsız!
Erdoğan’dan kim memnun merak ediyorum! Haziran isyanı gösterdi ki, satılmışlar, bölücüler, dinle kandırılmışlar ve nemalandırılanlar hariç Türk halkı Erdoğan’ı “ Persona non grata “ ilan etmiş durumda. Şimdilik polis gücü ile iktidarda kalmaya devam ediyor.

“ Değerli yalnızlık “ Türkiye’nin çevresine ve komşularına emperyalizme taşeronluk uğruna yaptığı gayri milli, gayri ahlaki ve gayri insani düşmanlığının doğal bir sonucudur.

Halk ve Ordu uyandı

Hiç düşündünüz mü, niçin tüm dünya yeni yönetimi bir şekilde kabul etmesine rağmen hala Erdoğan Mısır’a karşı düşmanlığa devam ediyor. Bunu demokrasi aşkı ile izah edebilmek mümkün mü?
Erdoğan, Mursi ile kendi arasında çok haklı olarak büyük benzerlik kuruyor. Çünkü ikisi de darbeci, demokrasiyi tramvay olarak görüyor, gizli ajandaları var, iktidara gitmemek üzere gelmişler, devleti hücrelerine kadar ele geçirip ve dönüştürüp İslami diktatörlük kurmak istiyorlar. Bunu yaparken de ihtiyaç duydukları gücü emperyalizme taşeronluk yaparak bulmayı planlamışlar.
Tek fark, Türkiye tecrübesi nedeniyle Mısır’da halk ve Ordu çabuk uyandı ve darbecileri hak ettikleri yere gönderdi. Erdoğan bunu gayet iyi bildiği için bir türlü durumu kabullenemiyor ve Türkiye’ye örnek olacağından korkuyor.
Saygılar sunarım.



***

Dinozor...



Dinozor...


Bekir Coşkun

Kamerayı alıp Kayseri’de “Millete” sordular: 
Hayvanat ba
hçesine dinozor getirilsin mi?..
*
65 milyon sene önce soyu tükense de... 
Herkes istedi...
*

Yani getirilsin diyorsunuz!..” 
Tabiii... Çocuklar görsünler... Hayvan sevgisi gibi yok yani...

*

Dinozor gelse?..” 
Ne güzel... 
Ne güzel... 
İsteriz...

*
Getirilsin diyorsunuz?..” 
Şimdi gidip bakıyorsun, görüyorsun ne de olsa... Görmek her bakımdan daha iyi...

*

Gerisini izleyemedim... 
Vardır eminim: 
Kayseri hayvanat bahçesine dinozor getirilsin mi?..” 
Tabii ki... Ben çok severim şeyi...

*
Düşündüm... 
Bu insanlar beş ay sonra belediye başkanlarını, ondan sonra cumhurbaşkanını ve nihayet milletvekillerini seçecekler... 
Son dinozordan bu yana milyonlarca yıl geçse de, ortaçağ dediğin şurası... 
İster tabii...

*

Sen yırt kıçını... 
Türkiye geri gidiyor” diye... 
Hayvanat bahçesine dinozor istiyor o... 
Aslı Yunancadır; korkunç kertenkele anlamına gelir... 
Bir rivayete göre birbirlerine girdiler dinozorlar... 
En son kalan baktı ki kimse kalmamış... 
Bir başka rivayet; her şeyi yediler... 
Yiye yiye... 
Yemekten gittiler yani...

*

Seçim sandığını koyun isterseniz... 
Dinozor” ile “Zümrüdü Anka Kuşu” arasında seçim yapılsın, “Sizce hayvanatbahçesine hangisi getirilsin?” diye... 
Göreceksiniz... 
İkisinden birisi kazanmazsa namerdim...

*
İnanmazsanız... 
Az kaldı... 
Seçim yakın...


***


Başbakan Bu Yazıyı Okursa Çıldıracak!..




Başbakan Bu Yazıyı Okursa Çıldıracak!..


Mustafa Mutlu

Başbakan Erdoğan, barınacak yer bulamadıkları için aynı evde kalan çocuklarımızı polis zoruyla ayırmaya çalışıyor ama… Kendi kabinesindeki kadın bakanın, belediye başkanı olmak uğruna futbolcuların soyunma odasına girmesine hiçbir tepki göstermiyor!

Yazdıklarımdan hiçbir şey anlamadınız mı?

Devamını okuyun o zaman…

***
Fatma Şahin‘i biliyorsunuz. AKP’li Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı. Üçüncü dönemini doldurduğu için bundan sonra yoluna yerel yönetimlerde devam etmek istiyor.
Göz diktiği koltuk ise Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığı
Mevcut Belediye Başkanı Asım Güzelbey tekrar aday olmayacağını açıkladığı için, Fatma Şahin‘in önünde hiçbir engel kalmamışa benziyor.

***
Fatma Hanım bu yüzden son zamanlarda Ankara’daki işini gücünü bırakıp her fırsatta Gaziantep’e gidiyor…
“Yeni hayatı” için yatırım yapıyor…
Gaziantep’te yayınlanan Pusula isimli gazetenin haberine göre geride bıraktığımız hafta sonunu yine bu kentimizde geçirmiş.
Kamil Ocak Stadyumu‘nda oynanan Gaziantepspor-Elazığspor karşılaşmasını protokol tribününde izlemiş. Beraberlikle biten ilk yarının ardından hızını alamamış, soyunma odasına dalmış… Futbolcularla görüşüp bu maçı kazanmaları halinde kendilerine 500 bin lira galibiyet primi vereceğini söylemiş. Sonuçta da maçı Gaziantepspor kazanmış!

***

Fatma Hanım‘ın Gaziantep’te yaptıkları bununla da sınırlı değilmiş… Yerel basınla da özel olarak ilgileniyormuş. Yine Pusula gazetesinden meslektaşım Nihat Düzgün’ün yazdığına göre Bakan Hanım, Gazi-antep Gazeteciler Cemiyeti üyesi yüzlerce gazeteciye toplu konut yaptırmak için kolları sıvamış!

***
Gördüğünüz gibi Fatma Şahin’in Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığı‘na adaylığı, şimdiden hayli masraflı bir hale geldi. İyi de… Acaba Sayın Bakan, vaat ettiği bu paraları kendi cebinden mi ödeyecek, yoksa bakanlığına ya da belediyeye mi ödettirecek? Eğer bu harcamalar için bir takım “Sponsorlar” bulunacaksa, onlar bu parayı Fatma Hanım’a karakaşı, karagözü için mi verecek?

***
Ben bir kadının, erkeklerin soyunma odasına girip girmemesine karışmam. Tamamen kendi tercihidir! Ayrıca bu konu benim değil, Başbakan’ın uzmanlık alanına girer. Aynı evde yaşayan ayrı cinsten vatandaşlara polis göndermeyi düşündüğüne göre, elbette kendi bakanına söyleyecek bir çift sözü de vardır. Benim asıl derdim; Fatma Hanım’ın Gaziantep’te havaya savurduğu paraların nereden geldiği? Bir açıklama yapsa da öğrensek!

İYİ HABER

Meclis Başkanlığı’na talip olan ama bu talebi Başbakan tarafından geri çevrilen AKP’li Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu’nun “küslüğü” sona ermiş olacak ki Adnan Hoca‘nın kanalına çıkıp Başbakan’a övgüler düzmüş… “Başbakan gece gündüz Ortadoğu’daki birlik ve kardeşlik için çalışıyor. Bunun en yakın şahidi benim” demiş…
Bu, Ortadoğu için kötü olsa da ülkemiz için “iyi” haber!
Demek ki Başbakan bir süreliğine de olsa ülkeyi bölecek, kalanını da din devletine dönüştürecek projelerine zaman ayıramayacak…
Ne diyeyim; Allah, Ortadoğulu kardeşlerimizin yardımcısı olsun!

GÜNÜN SORUSU

Başbakan, Haziran Direnişi’nin ilk günlerinde, “Twitter denilen bir bela var. Bana göre sosyal medya, toplumun baş belası” demişti. Dün sabah bir tweet attı ve partisinin bazı belediye başkan adaylarını, bugün açıklayacağını ilan etti. Sorum kendisine:
Hani Twitter belaydı? O zaman neden kullanıyorsun?
Yanıt alıncaya kadar bu soruyu soracağım!
Emniyet Genel Müdürlüğü, Gezi Direnişi ile ilgili raporunda, eylemlere katıldıkları için gözaltına alınanların yüzde 78′inin Alevi vatandaşlarımız olduğunu açıkladı.
Yasalarımıza göre polisin vatandaşlara dinlerini, mezheplerini, cinsel tercihlerini sorma yetkisi bulunmuyor.
Çünkü bu, “Ayırımcılık” yapmaya yol açabiliyor ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi‘ne göre de suç sayılıyor.
İyi de… O zaman Emniyet Genel Müdürlüğü, gözaltına alınanların mezheplerini nasıl öğrendi?

Konu çok önemli…

Emniyet ya haddini aştı ya da uydurma sayılar açıklayarak Gezi Direnişi‘nin merkezine Alevi yurttaşlarımızı oturtuyor ve olası bir “mezhep çatışması”nı kışkırtıyor!
İşte bu nedenle; Emniyet Genel Müdürü ya da İçişleri Bakanı, yukarıdaki sorunun yanıtını verinceye kadar sık sık sormaya devam edeceğim!

Günün İsyanı!

Meclis’te bugün görüşülmesi ve kabul edilmesi beklenen yasa ile Anayasa Mahkemesi bir vakıf kuracak. Anayasa Mahkemesi’ne yaptığımız bireysel başvurular için ödediğimiz harçların yüzde 30′u da bu vakfa gidecek. Ayrıca bu vakıf, “Bağış” toplayabilecek. İsyanım bu “Rüşvet” kanunu kabul edecek olan siyasetçilere ve hukukçulara:
Yasama, yargıyı ele geçirmesinin bedelini mi ödüyor?


***