Mustafa Mutlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mustafa Mutlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Mart 2020 Cuma

Bakanlar Ve Vekiller Kuryelik Mi Yaptı?.

Bakanlar Ve Vekiller Kuryelik Mi Yaptı?.



Mustafa Mutlu.,
21 OCAK 2014

Aykut Erdoğdu, henüz kırk iki yaşında genç bir adam!
Sarıkamışlı...

Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü mezunu...

ABD'de yükseklisans yapan parlak gençlerden...
1995 yılında Hazine Müsteşarlığı'nda kontrolör olarak göreve başlamış ve başkontrolörlüğe kadar yükselmiş.
Şimdi de CHP'de İstanbul Milletvekilliği yapıyor!
Ama seçildikten sonra milleti unutan bazı sosyete vekilleri gibi laf olsun diye yapmıyor bunu; hakkını veriyor milletin vekili olmanın!
Mesleki uzmanlığını da konuşturarak, vatandaşın çarçur edilen parasının hesabını soruyor.
Yolsuzlukla savaşıyor; koca koca değirmenlerin üzerine elindeki tahta kılıcıyla koşuyor!

***
Meclis'te "AKP'nin kâbusu" olarak nam salmayan bu genç vekil Başbakan'ın yanıtlaması istemiyle çok ilginç bir soru önergesi daha verdi.
Bu soru önergesinde, Türkiye'ye sokulduğu iddia edilen milyarca dolarlık "kara para"ya ilişkin sorular yöneltti.
Bakın o sorulardan bazıları aynen şöyle:

***
İran'dan TIR'larla gelen 20 milyar ABD dolarının uzun süre kayıtlara alınmadığı, daha sonra Merkez Bankası kasasına girdiği doğru mudur?
Merkez Bankası'nın elinde kaynağı belli olmayan efektif var mıdır?
Bu efektiften MİT'in bilgisi var mıdır? Söz konusu efektifin ülkeye getirilmesinde MİT mensupları görev almış mıdır? Almışsa kimin bilgisi dahilinde bu görevlendirme olmuştur?
Bu paraların transferlerine kırmızı pasaport hamili bazı eski ve mevcut AKP milletvekillerinin aracılık ettiği doğru mudur?
Bu transferler nedeniyle İran'da nasıl bir soruşturma yürütüldüğüne dair bilgiler var mıdır?
Bazı milletvekilleri ve bakanlar ile MİT yetkilileri usulsüz ve kayıt dışı milyarlarca ABD dolarını uçaklarla taşımış mıdır?
Enerji Bakanı'nın oğlunun İran'dan doğalgaz satın alımında resmi bir görevi bulunmakta mıdır?
Başta ATV-Sabah medya grubu ve BMC gibi TMSF tarafından el konulan kuruluşların el değiştirmesinde kayıt dışı paranın sisteme sokulduğu iddiaları doğru mudur?

***
Sorulara bakar mısınız?
Normal bir dönemde her biri bir hükümeti düşürür!
Çünkü boru değil; bu genç adam, vekilleri kara para kuryeliğiyle suçluyor; bakan çocuklarından birinin daha adını gündeme getiriyor!

***
Peki; Başbakan bu sorulara yanıt verecek mi?
Verecek tabii...
En fazla, "söz konusu iddialara ilişkin bir kanıt olmadığından" söz edip topu taca atacak!

***
Cumhuriyet savcıları...

Bu soru önergesi çok ama çok önemli!
Eğer iktidarın gazabına uğramaktan korkup bu soruların yanıtını araştırmazsanız...
Yediğiniz ekmeğin hakkını vermemiş olursunuz!

DOLAR!

Kim ne derse desin, bu hükümeti DSP-MHP-ANAP iktidarının yaptığı devalüasyon ve aynı dönemde patlak veren ekonomik kriz iktidara getirdi.
Türk lirası, son günlerde tıpkı o dönemde olduğu gibi büyük bir hızla kan kaybetmeye başladı.
Örneğin, Aralık ayı başında 2,06 lira vererek aldığımız 1 dolar için bugün 2 lira 20 kuruş ödemek zorunda kalıyoruz.
Ekonomistler, "Eğer önlem alınmazsa doların 2,5, avronun da 4 liraya ulaşması kimseyi şaşırtmasın" diyorlar.
Yani dostlar, "balon ekonomisi" patladı; patlayacak...
Aman önleminizi alın!
En azından kimseye dolar cinsinden borçlanmamaya özen gösterin!

GÜNÜN SORUSU

Fethullah Gülen'in avukatları, ikidar-cemaat kavgasında iktidardan yana saf tutan ve Fethullah Gülen'e hakaret üstüne hakaret yağdıran Akit gazetesine iki ayda 60 dava açmış... Sorum bu avukatlara:
Akit'e açtığınız davalar yüzünden Fethullah Hoca'nızın manşetten hedef gösterilmesini göze aldınız mı?
Soner'in acı günü!
Gazeteci kardeşim Soner Yalçın'ın babası Ali Mehmet Yalçın vefat etti.
Soner Yalçın 2009 yılında çıkan "Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor" kitabının girişinde bakın babası Ali Mehmet Yalçın'ı nasıl anlatıyor:
"Babam seksen üç yaşında. Altmış altı yıl beş vakit namazını kılan ve her daim camiye giden babam bir gün eve geldi ve 'Zalimlerin gittiği camiye gitmem bir daha' dedi. Gitmedi de... O gün her zamanki gibi öğle namazı için camiye gitmiş. Ve imamla tartışmış! Tartışma babamın şu sözüyle başlamış:
'Hoca efendi, okuduklarınızın Türkçe mealini söyleseniz de tüm cemaat aydınlansa.'
Vay sen misin camide 'Türkçe' sözünü ağzına alan! Dinci imam küplere binmiş; babamı Müslümanlar'ın arasına fitne sokmakla ve neredeyse dinsizlikle itham etmiş. Üstelik cemaatten bazı dinciler de imama destek çıkmış.
Hatta biri tutup 'Bu Halk Partililer hep böyledir' demesin mi?
Babam şaşkınlık içinde kalakalmış..."

***
Ali Mehmet Yalçın'a Allah'tan rahmet, Soner Yalçın'a ve ailesine başsağlığı diliyorum.
Günün İsyanı!
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Atatürk Orman Çiftliği'nin (AOÇ) yakınlarındaki bazı altgeçitlere "A"yı atarak "OÇ" altgeçidi adını vermiş... İsyanım; bu tür madrabazlıklarla Atatürk'e hakaret ettiklerini sanan Ankaralı kent yöneticilerine:
İlle de OÇ tabelasını dikmek istiyorsanız; oturduğunuz semtlere dikin... Böylece Atatürk Orman Çiftliği'ne gitmek isteyenler sizi bulup adresi doğrudan sorabilirler!


***

2 Aralık 2018 Pazar

RTE’siz yeni bir yıl dileyerek 2014’ü Selamlıyorum!


RTE’siz yeni bir yıl dileyerek 2014’ü Selamlıyorum!  


Dün Gece Herşeyi İstediniz, bir şeyi Unuttunuz!

Mustafa Mutlu

Dün gece tamamınıza yakınınız bir şekilde eğlenerek girmeye çalıştınız yeni yıla...
Öyle ya; yılbaşı kutlamalarını günah sayanlardan olsanız; bu gazetede, bu sütunlarda işiniz ne?

Peki; ne dilediniz yeni yıla girerken?

***
Biliyorum; öncelikle sağlık...

Hele hele sevdikleriniz arasında hasta olan varsa, bu kaçınılmaz...
Sonra mutluluk...
Aşk...
Belki de evlilik!
Ya da tam tersi:
Tekdüzeleşen bir evlilikten kurtulmak ve huzur!
Çocuk...
Başarı...
İş...
Kazasız, belasız bir yıl...
Sevdiklerinize kavuşma...
Ve elbette para... Hem de en zahmetsizinden ve bolundan!
Başka?
Seyahat örneğin! Çok kişinin aklına gelmese de "dileyen" olmuştur muhtemelen...
Ve arkadaş...
Ne dilediyseniz, hepsine ulaşırsınız umarım!

***
Bir de ülkemiz ve tüm insanlık için istediklerimiz var elbette:
Barış her şeyden önce...
Kardeş kanının dökülmemesi...
Sonra bizi yönetenlere akıl fikir ve vatan sevgisi!
Felaketsiz, depremsiz, selsiz, yangınsız, soygunsuz, rüşvetsiz, ayakkabı kutusuz, bol adaletli, demokrasili günler...

***
Peki; kaçınız kendiniz için özgürlük istedi dün gece?
İtirazları duyar gibiyim:
"Canım, ben tutsak mıyım, neden özgürlük isteyecekmişim ki?.."
Evet; içeride ya da dışarıda... Hepimiz tutsağız eninde sonunda!
Bu kapitalist sistem; öylesine sardı sarmaladı ki çevremizi, paranın esiriyiz en azından!
Kendimizi ne kadar özgür sayarsak sayalım; paramız yoksa eğer, bulunduğumuz yer koca bir zindan!
Para yoksa yol yok, seyahat yok, konaklamak yok, eğlence yok!
Ama benim tam olarak dediğim; bu değil.

***
Düşüncenize ket vuruluyorsa...
Yazmanız, konuşmanız kısıtlanıyorsa...
Ayıplar, cıslar, yasaklar, cezalar durmaksızın artıyorsa...
Devlet her yerde ve her zaman karşınıza çıkıyorsa...
Boğulacak gibi hissediyorsanız kendinizi...
Durmaksızın izlendiğinizi, dinlendiğinizi, özel hayatınızın kalmadığını düşünüyorsanız...
Ve başlayan her gün birilerine "sayım" veriyorsanız...
Birileri durmadan vıdı vıdı edip beyninizin etini yiyorsa...
Sizin de özgürlüğünüz yok aslında!
Ama benim anlatmak istediğim; bu da değil.

***
Dün herkesin yukarıda saydığım şeyleri istediği saatlerde sizin aklınıza sadece "özgürlük" dilemek geldiyse...
Yani Balyoz'dan, Ergenekon'dan, Askeri Casusluk ve Fuhuş davası gibi uydurma davalardan içerideyseniz...
Silivri'de, Hasdal'da, İzmir'de, Maltepe'de, Kandıra'da, Sincan'daysanız...
Dışarıda girilecek bir yeni yıla hasret kalmışsanız...
Karınızın, sevgilinizin dudakları, peri masalı kadar uzak geliyorsa artık ya da ananızın saçlarınızda dolaşan o yumuşacık elleri...
İstediğiniz kapıyı açıp, dilediğiniz yere gitmek; imkânsıza dönüştüyse uzunca bir süredir...
Ve dün gece 10'dan 0'a kadar sayıldığında, yani herkesin sarıldığı, öpüştüğü o anda, sizin yalnızlığınızı paylaşan tek şey gözlerinizden süzülen birkaç damla yaş olduysa...
İşte; benim anlatmak istediğimi bir tek siz anlarsınız o zaman!

***
Özgürlüktür; hakların en anası...
Hava gibi...
Su gibi...
Ekmek gibi ihtiyaç...
Büyümek, yaşamak, ölmek kadar haktır!
Siz, siz olun; özgürlüğünüzün kıymetini bilin:
Allah, yılbaşlarında özgürlük dileyeceğimiz günleri bize yaşatmasın!

BAŞBAKANZADE!

Bu yılın ilk saatlerini cezaevinde geçirenler arasında iki de bakan çocuğu vardı.
Tamam; gündüz saatlerinde ziyaretçileri gelip gitti de gece hapishaneye dansöz soktuklarını sanmıyorum!
Rutinleri bozuldu yani, bakanzadelerin; keyifleri kaçtı!
Başbakanzade ise... Hâlâ ortada yok!
Daha bir ay önce milletvekillerine hakaret yağdırırken, şimdi günlerdir babasının konutundan çıkmıyor; iddialara göre!
Allah kimsenin çocuğunu kızartmasın, morartmasın...
Ama en önemlisi böyle yüz kızartıcı iddianamelerin muhatabı yapmasın!

YILIN İLK SORUSU

Milli Piyango'da büyük ikramiye kime ya da kimlere çıktı? Bu talihli ya da talihliler, o paranın hakkını verebilecek birikime sahip mi? Değillerse... Parayı hakkıyla yemek için yardım isterler mi?
Her b.ku bilen beyler!
Günlerdir yandaş kanalları izliyorum; bütün çokbilmiş beyler ve bayanlar hep aynı cümleyi kuruyor:
"İktidar birkaç gün içinde cemaate yönelik bir operasyon başlatacak ve medyadan, polisten, yargıdan, iş dünyasından ve bürokrasiden çok sayıda ünlü isim tutuklanacak!"
İyi de... Nereden biliyorsunuz kardeşler?
Hepiniz casus bardağında yarım kalan sudan mı içtiniz?
Hepiniz CIA'da, KGB'de, MOSSAD'da mı yetiştiniz?
Hepiniz MİT'li misiniz, bitli misiniz?
Kim, neden sizinle paylaşıyor bu çok önemli bilgileri?
Savcının sol kulağı, emniyet müdürünün dinleme aleti misiniz?

***
Kusura bakmayın ama... Hiçbirinizin bildiği bir b.k yok aslında...
Sadece biriniz uyduruyor; geri kalanınız onun dediğini tüm ülkeye yayıyorsunuz!
Bu arada kendinize esrarengiz havalar verip, yandaş kanallardan banknotları cebinize indiriyorsunuz...Doğa; sizden soracak hesabını ama... Bekleyin!
Daha zamanınız var!

YILIN İLK İSYANI!

Al işte... Her şey aynı... Yine hiçbir şey değişmemiş!


***


4 Kasım 2017 Cumartesi

Usta Sahtekar!

Usta Sahtekar!



Mustafa Mutlu


Anlatacağım olayın yaşandığı iddia edilir ama nerede, ne zaman olduğu bilinmez:
Adamın biri arabasıyla giderken yolda bir otostopçu görmüş... Acımış, yabancıyı arabaya buyur etmiş.
Ancak adam ön koltuk yerine arka koltuğa geçmiş, hali tavrı da gizemliymiş...

***
Sürücü, havayı dağıtmak için, "Hemşerim kimsin, nereye gidiyorsun?" diye sormuş.
Otostopçu, "Ben Azrail'im. Canını almaya geldim" diye fısıldamış...
Şoför alaycı bir tavırla, "Sen mi Azrail'sin? Yahu senin gibi Azrail olur mu hiç" diye itiraz etmiş...
Otostopçu sakin bir tavırla yanıt vermiş:
"Sen daha önce Azrail gördün mü de beni beğenmiyorsun? Demek inanmadın bana..."
"İnanmadım tabii..."
"Sen bilirsin" deyip susmuş...

***
Bir kilometre kadar gittikten sonra yolun kenarında bekleyen bir başka otostopçuyu görmüş sürücü... Frene basıp durmuş, onu da almış arabasına...
Şoför yanındaki yeni yol arkadaşına da sormuş aynı soruyu:
"Kimsin arkadaş, nereye gidiyorsun?"
"Yabancı bir gezginim ben ağabey, konaklamak için bir otel arıyorum. Beni şehir merkezinde bırakırsan geceyi orada geçirebilirim."

***
Sürücü, bir süre sonra başparmağıyla arka koltuğu göstermiş ve dalga geçerek fısıldamış:
"Şu arkadaki adam var ya; bana az önce Azrail olduğunu söyledi... Güya canımı almaya gelmiş!"
Yandaki yeni yolcu başını arkaya çevirmiş ve sonra şoföre dönmüş:
"Ağabey iyi misin sen? Arkada kimse yok ki?.."
Sürücü dikiz aynasından bakmış; adam orada oturuyor...
Tam "Nasıl görmezsin kardeşim orada işte" diye çıkışmaya hazırlanıyormuş ki, arkadaki otostopçu lafa girmiş:
"Boşuna yorulma... Beni senden başka kimse göremez ve duyamaz. Şimdi inandın mı benim Azrail olduğuma?"

***
Sürücünün dizlerinin bağı çözülmüş, beti benzi atmış...
Arkadaki otostopçu devam etmiş:
"Hadi; artık arabayı kenara çek de iki rekat namaz kıl... Yolun sonuna geldik, namazsız gitme..."
Şoför, "Yapma Azrail, kıyma bana Azrail" diye yalvarmaya, ağlamaya başlamış ama bakmış olacak gibi değil, adamın dediğini yapmış...
Arabayı sağa çekip yolun kenarında namaz kılmaya başlamış...
Sonra ne mi olmuş?
Öndeki adam direksiyona geçmiş; arkadaki "Bas gaza Selami" diye bağırmış ve arabayı alıp gitmişler!

***
Nereden mi aklıma geldi bu sahtekârlık hikâyesi?
Nereden olacak; son iki haftada yaşadıklarımızdan, gördüklerimizden, duyduklarımızdan...
Birileri Azrailliğe soyunup önüne gelen herkesi "öldürmekle" korkutmuş ve haraca kesmiş...
Şimdi ortaklarıyla anlaşmazlığa düşüp birbirlerini yiyorlar!

***
Tamam, çoğumuz bu yaşanmış hikâyedeki tuzağa düşecek kadar saf değiliz de...
Bu sahtekârlar da bayağı "usta" be arkadaş...
Neye inanacağımızı bilemez hale getiriyorlar bizi!

GEZİ YASAĞI

Haziran Direnişi'nde ölen altı gencimiz için yeni yıla girdiğimiz saatlerde bir anma töreni düzenlenecekti. Taksim Gezi Parkı'nda.
Ancak aşırı şiddet kullanarak o gençlerimizin çoğunun ölümüne neden olan polis, bu masum anma törenine de izin vermedi.
Saat 18.00'de Gezi Parkı'nın tüm girişlerini kapattı, içeriye kimseyi sokmadı.
AKP iktidarının tüm unsurları; sorum size:
Daha ne kadar sürdüreceksiniz bu faşizan baskıyı?
Öldürttüğünüz o gençleri daha ne kadar yok sayıp, katilleri ne zamana kadar saklayacaksınız?
Üstelik bilin ki Gezi Parkı'nı değil ikide bir kapatmak; yakıp yıksanız da...
Dünya Direniş Tarihi'ne altın harflerle kazınan Gezi Ruhu'nun karşısında sonsuza kadar ezileceksiniz!

GÜNÜN SORUSU

Sorum, "Bütün dağları ben yarattım" havasında olanlara:
Aslında hiçbir b.k olmadığınızı ne zaman anlayacaksınız?
Devletten tek kuruş almamış!
AKP'den istifa eden Fethullahçı Milletvekili Hakan Şükür, cemaate yakınlığıyla bilinen bir kanala özel bir röportaj vermiş...
"Teknik nedenlerle" yayınlanması ertelenen bu röportajın bir bölümü artık nasıl olduysa (!) internete düşmüş...
Hakan Şükür bu bölümde Fethullah Gülen'e övgüler düzüyor ve onu "Devletten bir kuruş almamış hayırsever" olarak tanımlıyor...
Yuh artık!
Adamın 1980'li yıllara kadar Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kadrolu vaizi olduğunu herkes biliyor; sadece müridi Hakan Şükür bilmiyor!
Diyanet İşleri personeli; ne zamandan beri "devlet memuru" sayılmıyor Hakan kardeş?
Ve Fethullah Hoca'nızın devletten aldığı maaş ortadayken, onun için "Devletten bir kuruş almamış hayırsever" demek, biraz komik olmuyor mu?
Ha, bir de söyler misin; bu "hayırsever"in, harcadığı o milyonlarca dolar babasından mı kaldı, yoksa "hayrına vaazlar vererek" mi kazandı?

GÜNÜN İsyanı!

Şarkıcı Ebru Gündeş'e, yolsuzluk ve rüşvetten tutuklanan eşi Reza Zarrab'ı cezaevinde ziyaret etmesi için her gün 45 dakika görüşme izni verildiği yönündeki iddialar, tutuklu ve hükümlü yakınlarının tepkisini çekti. Günün isyanı, Ergenekon davasının tutuklu sanığı gazeteci Tuncay Özkan'ın kızı Nazlıcan Özkan'dan savcılara:

"Ben niye yılda sadece 12 kez sarılabiliyorum babama?"


***

9 Mart 2017 Perşembe

Bu Nasıl ' İnsani yardım ' Kuruluşu?


Bu Nasıl ' İnsani yardım ' Kuruluşu?



Mustafa Mutlu


Hatay İl Jandarma Komutanlığı'na gelen ihbarı değerlendiren jandarma ekiplerinin durdurduğu yardım TIR'ında silah ve mühimmat bulunmuş... İşin ilginci MİT, bu aracı jandarmaya arattırmamak için saatlerce direnmiş!
Peki; bu TIR, hangi yardım örgütüne aitmiş dersiniz?

İHH'ye...
Bu İHH'yi çok duyuyorsunuz ama çoğunuz ne olduğunu, kimler tarafından neden kurulduğunu bilmiyorsunuz...

***
Türkiye'deki ayağının açık adı, İnsan Hak ve Hürriyetleri ve İnsani Yardım Vakfı. Ancak bu dernek sadece Türkiye'de örgütlü bir dernek değil...
IHH'nın uluslararası arenadaki açılımı da Internationale Humanitaere Hilfsorganisation...

1995'de, Müslüman Bosnalılar'a yardım amacıyla kurulmuş...
Almanya'daki ve Avrupa'daki IHH'leyle Türkiye'deki İHH İnsani Yardım Vakfı her ne kadar aynı kuruluş gibi algılansa da aslında her biri ayrı tüzel kişiliklere sahip...

Yani; Tıpkı Deniz Feneri Derneği ve Almanya'daki Deniz Feneri e.V gibi...

***
Peki; İHH'nin amacı ne?

Bu sorunun yanıtı kuruluşun internet sitesinde şöyle verilmiş: "Yeryüzünde adaletin hâkim olması, iyiliğin her yere yayılması ve tüm mazlumlara ihtiyaç duydukları insani yardımı ulaştırarak onurlu bir yaşam sunmak."
Ama yardımlar nedense sadece İslamcı mazlumlar için yapılıyor.

***
İHH'nin Türkiye'de etkin bir kuruluş haline gelmesinde Deniz Feneri'ne yapılan yardımların azalmasının çok büyük rolü var...
Çünkü bu kuruluş da tıpkı Deniz Feneri e.V ve Deniz Feneri dernekleri gibi Almanya'da ve Türkiye'de İslami duyarlılıkları yüksek vatandaşlarımızın yardımlarıyla ayakta duruyor. Deniz Feneri'nin yolsuzluk iddialarıyla yıpranmasının ardından, yardım toplama faaliyetinin ağırlıklı olarak İHH'ye kaydığı biliniyor.

***
İHH ile AKP arasında görünürde hiçbir ilişki bulunmuyor.
Ancak AKP yöneticilerinin çoğu Deniz Feneri Derneği yöneticileriyle nasıl yakın arkadaşlık içindeyse, bu kuruluşa da o kadar yakınlar.
Hatırlarsınız; 2010 yılında Gazze'ye insani yardım götüren İHH gemisine İsrail'in düzenlediği kalleş saldırıda çok sayıda vatandaşımız ölmüştü.
İşte; o vatandaşlarımızın önemli bir bölümü o gemiye AKP iktidarının talimatıyla "vizesiz" binmişti.

Ayrıca İHH gemilerinin Türk limanlarından usulsüz bir şekilde çıkış yapmalarına izin veren liman görevlileri hakkında da işlem yapılmamıştı.
İHH, son yıllarda ise tüm enerjisini Suriyeli muhalif gruplara yaptığı yardımlara harcamaya başladı.

***
İşte; şimdi bu İHH'nin yardım TIR'ında silah ve mühimmat bulundu...
Siz şaşırdınız mı bilmem ama...

Nedense benim içimden " Şaşırmak " falan gelmiyor.

GÜNÜN SORUSU

Üç kamuoyu araştırma şirketinin ayrı ayrı yaptığı anketlere göre yolsuzluk ve rüşvet operasyonu, AKP'nin oyunda en az iki, en çok beş puanlık düşmeye neden olacakmış! Sorum bu araştırma şirketlerinin yetkililerine:
Bu sonuçla "Onlar için rüşvet de yolsuzluk da fazla önemli değil" diyerek, AKP seçmenine hakaret etmiş olmuyor musunuz?

Beş Yıldızlı Metris!

Beş yıldızlı Metris! Metris, Türkiye'nin kızaran yüzüydü.
Bugüne kadar binlerce hukuk cinayeti işlenmişti bu dört duvar arasında; işkencenin en gaddarı yapılmıştı.

Analar çocuklarının yüzlerini bir saniye olsun görebilmek için aylarca kapı önlerinde bekletilmişti.
Ancak şimdi bakan çocukları, zengin işadamları, banka genel müdürleri falan konuk oldu ya...

Kurallar da değişti!

Yıllardır devrimcilere her türlü insanlık dışı muameleyi yapan cezaevi yönetimi ve savcılar; birden bire "beş yıldızlı otel yöneticisi" havasına girdiler.

***
Cezaevinin kapısından lüks makam arabaları giriyor; içinden bakanlar, bakan hanımları, milletvekilleri, sosyete mensupları çıkıyor... Getirdikleri paketler aranmıyor, içeride saatlerce kalıyorlar, oğullarıyla, eşleriyle çay kahve içip yemek yiyorlar!

Yani tüm kuralları alt üst oldu, zulmüyle bilinen Metris Cezaevi'nin!

***
Cezaevi Müdürü'ne, Cezaevi Savcısı'na soruyorum:
Bakan Çocukları hani koğuşlarda ve hangi olanaklarla kalıyorlar? Örneğin Masanızı, Telefonunuzu kullanıyorlar mı?
İnfaz koruma memurlarına ofis boy muamelesi yapıyorlar mı?
Nasıl oluyor da onların ziyaretçilerine istedikleri zaman izin verilebiliyor?
Ve son soru:

Böyle davranmanızı sizden kim istedi? Adalet Bakanı mı?

Günün İsyanı!

Vatan Gazetesi'nde Erdoğan Demirören'in son kurbanı, beş aydır zatürre tedavisi gören usta röportajcı kardeşim Mine Şenocaklı olmuş... Mine de " Dön kardeşim" çağrılarına uymamış olacak ki işten çıkarılmış... İsyanım, emekle ve ekmekle oyuncak gibi oynayan bütün işverenlere:

Aldığınız Ahlar Çıkmaz mı Sanıyorsunuz?


***


***

29 Ocak 2017 Pazar

Başbakan Bu Yazıyı Okursa Çıldıracak!..




Başbakan Bu Yazıyı Okursa Çıldıracak!..


Mustafa Mutlu

Başbakan Erdoğan, barınacak yer bulamadıkları için aynı evde kalan çocuklarımızı polis zoruyla ayırmaya çalışıyor ama… Kendi kabinesindeki kadın bakanın, belediye başkanı olmak uğruna futbolcuların soyunma odasına girmesine hiçbir tepki göstermiyor!

Yazdıklarımdan hiçbir şey anlamadınız mı?

Devamını okuyun o zaman…

***
Fatma Şahin‘i biliyorsunuz. AKP’li Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı. Üçüncü dönemini doldurduğu için bundan sonra yoluna yerel yönetimlerde devam etmek istiyor.
Göz diktiği koltuk ise Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığı
Mevcut Belediye Başkanı Asım Güzelbey tekrar aday olmayacağını açıkladığı için, Fatma Şahin‘in önünde hiçbir engel kalmamışa benziyor.

***
Fatma Hanım bu yüzden son zamanlarda Ankara’daki işini gücünü bırakıp her fırsatta Gaziantep’e gidiyor…
“Yeni hayatı” için yatırım yapıyor…
Gaziantep’te yayınlanan Pusula isimli gazetenin haberine göre geride bıraktığımız hafta sonunu yine bu kentimizde geçirmiş.
Kamil Ocak Stadyumu‘nda oynanan Gaziantepspor-Elazığspor karşılaşmasını protokol tribününde izlemiş. Beraberlikle biten ilk yarının ardından hızını alamamış, soyunma odasına dalmış… Futbolcularla görüşüp bu maçı kazanmaları halinde kendilerine 500 bin lira galibiyet primi vereceğini söylemiş. Sonuçta da maçı Gaziantepspor kazanmış!

***

Fatma Hanım‘ın Gaziantep’te yaptıkları bununla da sınırlı değilmiş… Yerel basınla da özel olarak ilgileniyormuş. Yine Pusula gazetesinden meslektaşım Nihat Düzgün’ün yazdığına göre Bakan Hanım, Gazi-antep Gazeteciler Cemiyeti üyesi yüzlerce gazeteciye toplu konut yaptırmak için kolları sıvamış!

***
Gördüğünüz gibi Fatma Şahin’in Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığı‘na adaylığı, şimdiden hayli masraflı bir hale geldi. İyi de… Acaba Sayın Bakan, vaat ettiği bu paraları kendi cebinden mi ödeyecek, yoksa bakanlığına ya da belediyeye mi ödettirecek? Eğer bu harcamalar için bir takım “Sponsorlar” bulunacaksa, onlar bu parayı Fatma Hanım’a karakaşı, karagözü için mi verecek?

***
Ben bir kadının, erkeklerin soyunma odasına girip girmemesine karışmam. Tamamen kendi tercihidir! Ayrıca bu konu benim değil, Başbakan’ın uzmanlık alanına girer. Aynı evde yaşayan ayrı cinsten vatandaşlara polis göndermeyi düşündüğüne göre, elbette kendi bakanına söyleyecek bir çift sözü de vardır. Benim asıl derdim; Fatma Hanım’ın Gaziantep’te havaya savurduğu paraların nereden geldiği? Bir açıklama yapsa da öğrensek!

İYİ HABER

Meclis Başkanlığı’na talip olan ama bu talebi Başbakan tarafından geri çevrilen AKP’li Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu’nun “küslüğü” sona ermiş olacak ki Adnan Hoca‘nın kanalına çıkıp Başbakan’a övgüler düzmüş… “Başbakan gece gündüz Ortadoğu’daki birlik ve kardeşlik için çalışıyor. Bunun en yakın şahidi benim” demiş…
Bu, Ortadoğu için kötü olsa da ülkemiz için “iyi” haber!
Demek ki Başbakan bir süreliğine de olsa ülkeyi bölecek, kalanını da din devletine dönüştürecek projelerine zaman ayıramayacak…
Ne diyeyim; Allah, Ortadoğulu kardeşlerimizin yardımcısı olsun!

GÜNÜN SORUSU

Başbakan, Haziran Direnişi’nin ilk günlerinde, “Twitter denilen bir bela var. Bana göre sosyal medya, toplumun baş belası” demişti. Dün sabah bir tweet attı ve partisinin bazı belediye başkan adaylarını, bugün açıklayacağını ilan etti. Sorum kendisine:
Hani Twitter belaydı? O zaman neden kullanıyorsun?
Yanıt alıncaya kadar bu soruyu soracağım!
Emniyet Genel Müdürlüğü, Gezi Direnişi ile ilgili raporunda, eylemlere katıldıkları için gözaltına alınanların yüzde 78′inin Alevi vatandaşlarımız olduğunu açıkladı.
Yasalarımıza göre polisin vatandaşlara dinlerini, mezheplerini, cinsel tercihlerini sorma yetkisi bulunmuyor.
Çünkü bu, “Ayırımcılık” yapmaya yol açabiliyor ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi‘ne göre de suç sayılıyor.
İyi de… O zaman Emniyet Genel Müdürlüğü, gözaltına alınanların mezheplerini nasıl öğrendi?

Konu çok önemli…

Emniyet ya haddini aştı ya da uydurma sayılar açıklayarak Gezi Direnişi‘nin merkezine Alevi yurttaşlarımızı oturtuyor ve olası bir “mezhep çatışması”nı kışkırtıyor!
İşte bu nedenle; Emniyet Genel Müdürü ya da İçişleri Bakanı, yukarıdaki sorunun yanıtını verinceye kadar sık sık sormaya devam edeceğim!

Günün İsyanı!

Meclis’te bugün görüşülmesi ve kabul edilmesi beklenen yasa ile Anayasa Mahkemesi bir vakıf kuracak. Anayasa Mahkemesi’ne yaptığımız bireysel başvurular için ödediğimiz harçların yüzde 30′u da bu vakfa gidecek. Ayrıca bu vakıf, “Bağış” toplayabilecek. İsyanım bu “Rüşvet” kanunu kabul edecek olan siyasetçilere ve hukukçulara:
Yasama, yargıyı ele geçirmesinin bedelini mi ödüyor?


***



20 Ocak 2017 Cuma

Kahraman bir belediye başkanı eşi yok mu?


Kahraman bir belediye başkanı eşi yok mu?


Mustafa MUTLU


İspanya’da 14’üncü Yüzyıl’da tekrar evlenen kadınlar bunun için vergi ödemek zorundaymış...
Venedik’te 15’inci Yüzyıl’da peruktan vergi alınıyormuş...
Avrupa’da kral ve prensler vaftiz edilen çocuklardan, öküz arabalarının teker izinden bile vergi alırmış...
Rus çarları ustura imalatçılarından rüşvet alarak, sakal vergisini icat etmişler... Millet vergi vermemek için sakal tıraşı olmaya başlamış, usturacılar da paraya para dememiş...
Uruguay’ın Durazno Kent Meclisi ise 1867 yılında erkeklere bıyık vergisi getirmiş... Erkekler bıyığın her santimi için 2 peso vergi ödemek zorunda kalmış...
Polonyalılar da “baca vergisi”ni ödememek için evlerinin bacalarını yıkmış...
Çin’de 10’uncu Yüzyıl’da vergi toplama işi hadım tahsildarlara veriliyormuş. Çünkü onlar çok daha acımasız olabiliyormuş!
Sümerler evlenirken, boşanırken, hatta öldüklerinde bile vergi ödüyormuş. Bu yüzden bir Sümer tabletinde, “Bir beyiniz, bir kralınız olabilir; ancak asıl korkulacak olan bir vergi memurudur” ifadesi yazılıymış...
1057 yılında İngiltere’nin hâkimi olan Mercia Dükü Leofric, Coventry kenti halkına yeni vergiler salınacağını açıklayınca, eşi Leydi Godiva, “Böyle bir şey yaparsan kenti çırılçıplak dolaşırım” diye tehdit etmiş... Bu tehdide rağmen ağır vergiler konulunca Leydi Godiva, çırılçıplak soyunup bir ata binmiş ve kent sokaklarında dolaşmış...

***
Dünya böyle de; sanki Osmanlı vergi konusunda daha mı hoşgörülüydü?
Alın size Osmanlı’daki bazı vergi türlerinden birkaç örnek:
Gelinlik Vergisi: Evlenen kızlardan alınan bir vergiydi. Tanzimat döneminde kaldırıldı.
Gerdek Resmi: Gerdeğe girenlerden alınan bir çeşit vergi...
Şarap Vergisi: Meyhanelerden alınan vergi...
Kürk Vergisi: Kürk giyenlerden alınan bir vergi...
Arpalık: Üst düzey devlet yöneticilerine verilmek üzere, yöre halkından alınan bir vergi...
Uşak ve hademe resmi: Uşak ve hizmetçi çalıştıranlardan alınan vergi.

***
Durup dururken neden mi yazdım bunları?
Çünkü... Daha 14 ay önce seçmenlere akla hayale gelmez vaatlerde bulunan belediye başkanları, bu sözlerini unutmuş ve vergi silahıyla vatandaşı vurmaya başlamış...
Ekonomi servisimizin haberine göre; İstanbul’daki ilçe belediyeleri emlak vergisini yüzde 4 binlere varan oranlarda artırmış...
Emekli maaşlarına yapılan zammı hatırlayın: Yüzde 3!

***

Bu zalimliği eleştirmek için söyleyecek söz bulamıyorum... Sadece Leydi Godiva gibi kocasına, “Bu vergi zamlarını geri al, yoksa çırılçıplak dolaşacağım” diye rest çekebilecek kahraman bir belediye başkanı eşi çıkmaz mı diye düşünüyorum.

***

GÜNÜN SORUSU

Türkiye, 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası’nı İsrail’in verdiği oyla Fransa’ya kaptırdı...
Oylamanın yapıldığı o salonda İsrail delegesine “one minute” diyecek biri yok muydu?

***
Sarıgül vazgeçmiyor DSP hiç yanaşmıyor!

Dünkü bütün gazeteler Mustafa Sarıgül’ün CHP’deki gelişmeler üzerinde Türkiye Değişim Hareketi’ni partileştirmekten vazgeçtiğini yazıyordu.
Şu kadarını söyleyeyim, bu bilgi doğru değil.
Tam 1614 ilçede örgütlenen TDH yola devam edecek. Bu karar da Sarıgül’ün yarın Ümraniye’de yapacağı mitingde açıklanacak.
***
Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olmasından sonra gözlerin çevrildiği bir diğer parti olan DSP de birleşmeye kesinlikle sıcak bakmıyor.
Dün konuştuğum DSP Genel Başkanı Masum Türker, “Yolumuza devam ediyoruz” dedi ve şunları söyledi:“Sayın Kılıçdaroğlu önce kendi partisini toplasın. Şu anda CHP-DSP işbirliğini gerektirecek bir seçim de yok. Kılıçdaroğlu partisini halkçı çizgiye getirmeye çalışıyor. Bunu başarırsa partisini toparlayacaktır. Sağda da solda da alternatif partilere ihtiyaç var. Soldaki partileri teke düşürmek büyük risktir. Çünkü o zaman solda daha sıkı bir tek adamlık ve dikta esaslı particilik gündeme gelir. Oysa rekabet siyaseti demokratikleştirir.”

***

Soldaki durum böyle...

Ama Kılıçdaroğlu arkasına aldığı rüzgârı iyi değerlendirirse; Sarıgül ve Türker bu kararlarının faturasını ödemek zorunda kalabilirler.,!


8 Ocak 2017 Pazar

Ali'yi Arkadaşları öldürmüş... Polisi zora sokmak için,



Ali'yi Arkadaşları öldürmüş... Polisi zora sokmak için,


Mustafa Mutlu
12 Temmuz 2013



İngilizce öğretmeni olacaktı; cinayet kurbanı oldu!

Eskişehir’de tekmeli, yumruklu, sopalı, coplu saldırıya uğradı.

Beyin ameliyatından sonra dört gün ilaçla uyutuldu.

Temmuz başında ise solunum cihazından çıkarıldı ve kendi kendine nefes almaya başladı.

Ailesi için son bir ayın en iyi haberiydi bu…

Ancak bilinci bir türlü yerine gelmedi.

Tam 38 gün direndi.

Önceki gün direnmekten vazgeçti…

Dün de memleketi Hatay’da toprak oldu!

Gizli tanığa ret!

Ali İsmail Korkmaz, 19 yaşındaydı.

Saldırıya uğramasından tam bir ay üç gün sonra, yani 5 Temmuz’da kimliğinin açıklanmasını istemeyen bir kişi Eskişehir Cumhuriyet Savcısı’nın yanına gitti.

“Olay sabaha karşı meydana geldi.
Önce bir kişi elinde sopayla adını bilmediğim ve tanımadığım bir kişiyi darp etti.
Darp edilen genç kaçmaya çalıştı ama sivil giyimli beş kişi daha olay yerine geldi.
Sopayla, tekmeyle, tokatla ve copla dövüyorlardı” dedi…

Ve bu bilgileri verdikten sonra saldırganları teşhis edebileceğini ancak kendi can güvenliği için bunu sadece gizli tanık sıfatıyla yapabileceğini söyledi.

Savcı bu talebi reddetti ve adamcağızı geri gönderdi.

Ah Vali Bey, ah!

Ali İsmail Korkmaz, 19 yaşındaydı.

Ölüm haberi Eskişehir’e ve memleketi Hatay’a ulaşınca on binler, katillerinin bulunması için sokağa çıktı.

Bu acılı kalabalığa anlayış ve saygı göstermesi gereken polis, yine biber gazına, basınçlı suya ve plastik mermiye sığındı.

Bu arada Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna da “penguenci” CNN Türk’e çıkarak, Ali İsmail Korkmaz’ın kendi arkadaşları tarafından öldürüldüğünü ima etti!

“Onlar yaptı, polisin üzerine yıkmaya çalışıyorlar” dedi.

Ancak Ali İsmail’i öldürdüklerini iddia ettiği “arkadaşlarının” neden yakalanmadığını bir türlü açıklayamadı!

Mağdurların amacı!

Ali İsmail Korkmaz, 19 yaşındaydı.

Valiye göre arkadaşları öldürdü; tek amaçları, polisi zora sokmaktı!

Ethem Sarısülük, 26 yaşındaydı; hâkime göre polisin havaya sıktığı kurşunun önüne vücudunu koydu.

Taksim Meydanı’ndaki kız, palalı adama gidip kendini dövdürttü…

Bir başka adam aynı palalı adamdan, kulağını kesmesini rica etti…

Başlarından yaralanıp komaya giren, gözlerini kaybeden onlarca kişi gaz fişeğine kafa attı!

Hepsinin tek amacı vardı: Polisi zora sokmak!

Okmeydanı’nda vurulan 16 yaşındaki Berkin Elvan da sırf polisi zora sokmak için haftalardır komadan çıkmamakta inat etmiyor mu zaten?

Aydınlanma şehidi!

Ali İsmail Korkmaz, 19 yaşındaydı.

Korkmadı…

İngilizce öğretmeni olacaktı, aydınlanma öğretmeni oldu…

Bir tek Eskişehir Valisi’ni aydınlatamadı!

Bir Ali daha!

Ali İsmail, 38 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra öldü…

Tarlabaşı’nda geçen pazartesi akşamı başından biber gazı kapsülü ile yaralanan, 16 yaşındaki liseli Mustafa Ali Tombul ise yoğun bakımda direnmeye devam ediyor.

Babası Mehmet Tombul, “Ben vergi veriyorum bu devlete…

Kendimi paralı katil tutmuş gibi hissediyorum.
Çünkü maaşını ödediğim polis, benim oğlumu vurdu” diyor.

Polis arkadaş…

Bu isyanın nedeni sensin!

Vurduğun çocuklar senin kardeşin…

Kanunsuz emirlere uyma artık!

Bugüne kadar çok can aldın, binlerce masumu hastanelik ettin, artık yeter…

Bizim için söylenen bir laf vardır ya, “Gerekiyorsa kır kalemini ama asla satma” diye…

Gerekiyorsa sen de kır o silahı…

Ama asla masuma doğrultma!


GÜNÜN SORUSU

AKP’li vekilin tabiriyle pala “ Demokratik ” olunca, Ankara’da da bir “ Palalı Demokrat ” dehşet saçtı…

Soru Halk TV editörlerinden:

Bu durumda Gezi direnişçileri de “palalı demokratik haklarını” kullanmaya kalkarsa, ne olacak?

Mısır darbesine dava!

Türkiye’deki darbeler hakkında açtığı soruşturmalar Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nı kesmemiş olacak ki şimdi de Mısır’daki darbe için soruşturma başlattı.

Mazlum-Der’in önceki gün verdiği suç duyurusu dilekçe üzerine Mısır Genelkurmay Başkanı Abdel Fatah Said Al-Sisi başta olmak üzere 12 kişi hakkında soruşturma açıldı.

İyi de daha üç hafta önce Başbakan ve bakanlar, Gezi Direnişi için yorumda bulunan diğer ülkelerin siyasetçilerine, hukukçularına ve basınına “Size ne?
Bu bizim iç meselemiz” dememiş miydi?

O zaman bu dava da neyin nesi?

Bu durumda; diğer ülkeler de “iktidar darbesi” diyerek, Gezi Direnişi nedeniyle Türk Hükümeti’ni yargılamaya kalkarsa ne yapacağız?

VATAN


***