Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Toplantısı’nın Ardından Türkiye-Suriye İlişkileri
Selen Tonkuş,
25 ARALIK 2009
ORSAM Ortadoğu Uzman Yardımcısı
Türkiye ve Suriye ilişkileri son 10 yıl içinde, uluslararası ilişkilerde pek rastlanmayan, istisna sayılabilecek bir değişim geçirdi. Savaşın eşiğine gelindikten sonra Suriye’nin PKK lideri Abdullah Öcalan’ı sınır dışı etmesinin ardından 1998’de imzalanan Adana Mutabakatı sonrasında ilişkiler önce 2000 yılında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad’ın cenaze törenine katılmasıyla normalleşmeye, ardından da hızlı bir şekilde gelişmeye başladı. Adana Mutabakatı çerçevesinde Ortak Güvenlik Komitesi’nin kurulması ile özellikle güvenlik alanında başlayan, karşılıklı özel temsilcilerin atanması ve yüksek düzeyli ziyaretlerin artması ile diplomatik ve 2002’de ortak askeri eğitim anlaşması imzalanmasıyla askeri alanda devam eden ilişkiler, 16 Eylül 2009’a gelindiğinde Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği adını aldı.
22-23 Aralık 2009 tarihlerinde Türkiye-Suriye arası Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin başbakanlar düzeyindeki ilk toplantısı gerçekleşti. Toplantıda; dışişleri bakanlıkları arasında işbirliği, turizm, eğitim, gençlik ve spor, müteahhitlik, toplu konut, sınır kapılarının ortak kullanımı, karşılıklı kültür merkezleri kurulması, yerel yönetim, denizcilik, sivil havacılık, demiryolları, bilgi ve iletişim teknolojileri, tarım, su kaynaklarının etkin kullanımı, hayvan sağlığı, Asi Nehri üzerinde ortak baraj inşası, yüksek öğretim, radyo-televizyon alanlarına ilişkin 51 adet işbirliği anlaşması ve mutabakat zaptı imzalandı. Ayrıca toplantıda ikili ilişkilerin dışında bölgesel konularda da fikir birliğinde olunduğunun sinyalleri verildi.
Türkiye ve Suriye arasındaki yakınlaşma genellikle Türkiye açısından AK Parti Hükümeti’nin “komşularla sıfır sorun politikası” ya da Türk dış politikasında eksenin Batı’dan Doğu’ya kayması, başka deyişle Türkiye’nin geçirdiği kimlik değişimi ile açıklayan yorumlar yapılıyor. Bunu yanı sıra bölgesel ve uluslararası konjonktür nedeniyle, Suriye’nin yaşadığı zorunluluklara da vurgu yapılıyor. Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile en önemli uluslararası müttefikini kaybeden Suriye, o dönemin lideri Hafız Esad’ın yeni dünya düzenini doğru okumasıyla Körfez Savaşı’nda ABD’nin yanında yer almıştı. Bu nedenle Lübnan üzerindeki hamilik rolü kabul gören, barış sürecine dahil olan, İsrail ile masaya oturan Suriye 1990’larda birçok açıdan “kazanmakta olan” taraf idi. Suriye’nin, tecrübeli liderini kaybetmesinin ardından 11 Eylül saldırıları gerçekleşti. Bu olay ABD’nin Suriye politikasında önemli bir değişime neden oldu ve Suriye ABD’nin yoğun baskısına maruz kaldı. Buna 2003 yılında Irak Savaşı ile rejim değişikliği sırasının kendisine geldiği korkusu eklendi. 2005 yılında Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri’ye düzenlenen suikast ile gözler bir kez daha Şam rejimine çevrildi. Bu olay Suriye’nin uluslararası ve bölgesel anlamda yaşadığı izolasyonu artırdı. Suriye’nin maruz kaldığı baskı ortamı ve Irak’ın parçalanarak bağımsız bir Kürt Devleti kurulması tehlikesinin Suriyeli Kürtler üzerinde yaratacağı etkinin Şam yönetiminde yarattığı endişenin, Türkiye ile yakınlaşmasının temel sebepleri olduğu düşünülüyor. Yine aynı doğrultuda, iki ülke arasında gelişen ilişkilerin, Türkiye’de iktidar partisi politikaları ile sınırlı olduğu ve yeni iktidarla beraber değişebileceği yorumu yapılıyor. Yakın ilişkilerin kalıcı olmayacağı düşüncesinin dayandığı bir diğer nokta da iki ülke arasında geçmişte sorun yaratan Hatay ve su sorunlarının henüz çözülmemiş olması oluşturuyor.
Türkiye açısından, AK Parti hükümeti döneminde uygulanan dış politikanın ilişkilerin bu seviyeye gelmesindeki önem elbette ki inkâr edilemez. İki ülke arası ilişkilerin en önemli ayaklarından biri olan ticarete bakıldığında, Türkiye ve Suriye arasında ticaret hacminin 2000 yılında 724 milyon dolar iken 2008’de 1,8 milyar dolara çıkmış olması ve Başbakan Erdoğan’ın Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Toplantısı sırasında ifade ettiği üzere, 2012 itibariyle 5 milyar dolara ulaşmasının hedeflenmesi de bunun bir kanıtı. Ancak Suriye’ye karşı izlenen politikanın AK Parti dönemi öncesine dayandığını görmek de mümkün. Suriye açısından sıralanan sebepler de kuşkusuz ki doğru fakat iki ülkenin iyi komşuluk ilişkilerinin ötesine geçen ilişkileri yalnızca ulusal çıkar odaklı realist argümanlarla açıklanamaz.
Adana Mutabakatı’ndan günümüze kadar gelen süreçte Türkiye ve Suriye her alanda ilişkilerini geliştirirken karşılıklı algılamalarını yeniden gözden geçirip, birbirlerine karşı tavırlarını yeniden inşa ettiler. Birbirlerine düşman yerine dost gözüyle bakmaya başlayınca, iki ülke arasında sorun teşkil eden konulara bakışları da değişti. Hatay bugün Suriye halkı için hala duygusal bir öneme sahip olsa bile siyaseten Hatay sorunu ikili ilişkilerde önemini kaybetmiştir ve bir daha gündeme gelmesi zor gözükmektedir. Aynı şekilde iki ülkenin su sorununa da bakışı değişmiştir. Su, iki ülke arasında merkez önem teşkil eden siyasi ya da güvenlik sorunu olmaktan çıkmış, teknik bir sorun haline gelmiştir ve ortak baraj projeleri, yüksek düzeyli toplantılar ile işbirliğine gidilmektedir.
Türkiye-Suriye ilişkilerinde Adana Mutabakatı’ndan sonra ilk yıllar ilişkilerde normalleşme, güven inşası ve karşılıklı etkileşim içine girilen ve iki ülkenin birbirini yeniden tanımlayacakları “öğrenme” aşamasını yansıtıyordu. Zaman içinde çatışmanın maliyetini ve bunun karşılığında işbirliğinin yararını gören iki ülke bu aşamadan sonra, tekrarlanan, giderek somutlaşan ve kurumsallaşan adımlarla şu anki “işbirliği” aşamasına geldiler. Gelinen aşamada maddi faktörlerin yanı sıra sosyal ve kültürel faktörlerin de etkisi göz ardı edilemez. Türk dizilerinin Suriye’deki popülerliği, iki ülkenin paylaştığı ortak kültürün halk nezdinde de ön plana çıkmasının bir göstergesidir.
Sonuç olarak Türkiye-Suriye ilişkileri ortak güven üzerine inşa edilmektedir. İki ülke birbirini 10 yıl öncesinde düşman olarak algılarken bugün bölgesel sorunların çözümünde güvenilir bir ortak olarak algılamaktadır. Son olarak Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Toplantısı’nda imzalanan anlaşmalar ve bölgesel konularda sergilenen ortak duruşla kendini göstermiş olan ve karşılıklı etkileşim çerçevesinde tekrarlanan olumlu adımların yarattığı bu algı değişimi, ilişkilerin ortak çıkar ya da tehditlere dayalı geçici bir durum olmaktan ziyade kalıcı olacağının göstergesidir.
25 ARALIK 2009
http://orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=507
***