MUKAYESE YAZILARI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MUKAYESE YAZILARI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Kasım 2019 Salı

GEÇMİŞİMİZLE BUGÜNÜ MUKAYESE YAZILARI., BÖLÜM 4

GEÇMİŞİMİZLE BUGÜNÜ MUKAYESE YAZILARI.,   BÖLÜM 4



Sözde Ermeni Soykırımı. 1915

Sözde Ermeni Soykırımı (Genozid: 1948 Nürnberg mahkemelerinde litaratüre giren bir kelime zaten 1915 olayları ile özdeşleştirilemez) ) 
tekrar günümüzün konusu oldu.

     5 Ekim 2000 Tarihli bir, kaynağı BM Genel Sekreteri Sözcüsünün Dairesi olan bir belge var. 
Bu belge bir bilgisayar iletişim ağı çerçevesinde gelmiştir; ama altında sözcü Farhat Haq’in adi yer almaktadır. 

Bu Belgede şöyle diyor:

“Birleşmiş Milletler Ermeni deneyimini ‘soykırım’ diye tanımlayan bir yazanağı hiçbir zaman ne onaylamış ne de desteklemiştir.”


Buna ek olarak OdaTV’denbir alıntıyı bilgilerinize Sunuyorum:  

Kaynak Yayınları’ndan çıkan “Atatürk’ün Bütün Eserleri” çalışmasının 11. cildinin 60, 61 ve 62 sayfalarında yer alan bu röportajda, Mustafa Kemal, gazeteci Streit’in “Harbi Umumi esnasında yapıldığı mütemadiyen ağızlarda dolaşan Ermeni katliam ve tehciri hakkında hükümetinizin resmi görüşü nedir?” sorusuna şöyle yanıt verdiği yazar:

“Rus ordusu 1915’te bize karşı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada o zaman Çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Ermeni Komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmişti. Düşmanın sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mecbur kaldığımız için kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk. İkmal ve yaralı konvoylarımız acımasız şekilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor ve Türk köylerinde terör hüküm sürdürülüyordu.

Bu cinayetleri işleyen ve saflarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri katan çeteler, silah, cephane ve iaşe ikmallerini bazı büyük devletlerin daha barış zamanından beri kendilerine kapitülasyonların bahşettiği dokunulmazlıklardan istifade ederek ve bu maksada yönelik olarak büyük stoklar husule getirmeye muvaffak oldukları Ermeni köylerinden yapıyorlardı.

İngiltere’nin barış zamanında ve harp sahasından uzak olarak İrlanda’ya reva gördüğü muameleye hemen hemen kayıtsız bir şekilde bakan dünya kamuoyu, Ermeni ahalisinin tehciri hususunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir ithamda bulunamaz. Bize karşı yapılmış olan iftiraların aksine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan çoğu, şayet İtilaf devletleri bizi tekrar harp etmeye zorlamasa idi, evlerine dönmüş olurlardı.”

‘AMERİKALI GENERAL HARBORD ŞAHİDİMİZDİR’

Gazeteci Streit’in “Ermeniler ve Rumlar tarafından Türklere karşı vukuu rivayet edilen katliam hakkında ne gibi malumat verebilirsiniz?” sorusuna ise Atatürk şu yanıtı vermişti:

 “Gerek Umumi harp sırasında gerek Mütareke’den sonra Ermeniler ve Rumlar tarafından Müslüman ahaliye yapılan zulümler üzerinde durmak uzun bir hikaye olur. Brest-Litovsk Antlaşması’nın yapılmasını müteakip Rusların Doğu vilayetlerimizi tahliyeye başladıkları sırada Ermeni çetelerinin yapmış oldukları katliam ve tahribat kafi derecede herkesin malumudur. Sivas’ta benimle görüşmüş olan, daha sonra bu bölgeleri ziyaret etmiş eden ve buralarda Ermeni çetelerinin davranışları hususunda tafsilatlı gözlemlerde bulunarak daha sonra kendisine bu konuda anlatmış olduğum şeylerin doğru olduğunu Amerikalı General Harbord, Amerikan kamuoyunun kendisinden faydalı malumat temin edebileceği bir şahidimizdir. Taşnaklar daha sonra da Kars ve Oltu bölgelerinde Alexandropol Antlaşması’nın yapılmasına kadar cinayetlerine devam etmişlerdir” diyerek yanıtlamıştı.

‘WİLSON PROJESİ SADECE GÜLÜNÇTÜR’

Atatürk, “Wilson Ermenistan sınırları hakkındaki fikriniz nedir?” şeklindeki soruyu da şöyle yanıtlamıştı:  

“Ermenistan birkaç günden beri tekrar Taşnakların eline düşmüştür. Alexandropol Antlaşması’nı samimiyetle tatbik mevkiine koyacak her Ermeni hükümeti dostluğumuza güvenebilir. Milyonlarca Türk’ü binlerce Ermeni’nin hakimiyetine terk etmeye kalkışan Wilson projesi sadece gülünçtür” diye cevap vermişti.



****

Artık Sormak Zamanı: Asıl Dertleri Ne?

HAŞMET BABAOĞLU
05 Kasım 2019, Salı


   Bırakın, CHP'li vekiller, belediye başkanları ve yancıları bol bol konuşsunlar...
"Bak bu olmadı!" diyerek onları siyaseten maske takmaya ve ettikleri lafları daha sonra evirip çevirip düzeltmeye zorlamayın...
Bunları yapmayın ki, gerçek yüzlerini, esas hesaplarını, kafalarının arkasında yatanları görmek isteyen görebilsin...
Buna ihtiyacımız var.
Mesela Tunç Soyer'in Barış Pınarı Harekâtı'yla ilgili "hepimizi huzursuzluğa, karamsarlığa iten bu savaş bir an önce bitsin" şeklindeki sözlerini eleştiren AK Parti İzmir vekili Mahmut Atilla Kaya "Kimse karamsar değil. Türkiye asker selamı veriyor, Soyer karalar bağlıyor" derken yerden göğe haklı.
Fakat Kaya "Sayın Soyer'in acilen bir düzeltme yapma zarureti vardır" derken yanılıyor.
Hayır, düzeltmesin!
Bulandırmasın!
Öyle "ecnebi" haliyle kalsın.
Gerisini hemşehrileri ve partilileri düşünsün.

***

   Aynı şey Soyer ve diğer CHP'lilerin "Kıbrıs'ı rahat bırakma"ya duydukları ilgi için de geçerli.
Saklanmadan konuşmalılar...
Kılıçdaroğlu gibi baş döndüren laf çevirmelerden medet ummalarındansa, böylesi daha iyidir.
Önümüzdeki süreçte özellikle Kıbrıs ve Doğu Akdeniz konusunda kimin ne düşündüğünü milletin açık seçik bilmesi gerekiyor.
Kaldı ki, İmamoğlu, Soyer gibi CHP'lilerde bu konuda gördüğümüz "uyum" basit bir şey değil.
Merkezinde Doğu Akdeniz sorunu yatıyor.
Bu "uyum"un Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin güçlenmesine şiddetle karşı uluslarası network'le bağlantılı olmadığını kim iddia edebilir?
O yüzden belki filmin makarasını önce geriye doğru sarıp CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır'ın Şubat ayında Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki sondaj faaliyetini "israf" olarak değerlendirmesine ve hiç sıkılmadan "orada ne işimiz var?" diye sormasına bakmak gerek.

***

   Bir de CHP Genel Başkanı'nın 7 Aralık 2018'deki KKTC ziyareti ve Akıncı'yla görüşmesi var tabii.
Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz ziyaretle ilgili yazılı bir açıklama yapmıştı.
Açıklamadaki "Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki yalnızlığı"ndan şikâyet ilgi çekiciydi. Hatta laf arasına sondaj faaliyetleri çerçevesinde Mısır ve İsrail'le ilişkilerimizin düzeltilmesi gereği sıkıştırılmıştı.
Şimdi CHP o "iş"in esasen yalnız görülecek bir iş olduğunu bilmez mi?
O halde, asıl dertleri ne?


**************

İnsanlık, Evrensel Hukuk filan mı dediniz, geçiniz...

HAŞMET BABAOĞLU 
06 Ağustos 2018, Pazartesi


Markette kasa kuyruğundayım...

Arkamdaki orta yaşlı iki hanım siyasetten (!) laflıyor.

   İçlerinden biri benim işitmemi isteyen bir ses tonuyla "İktidar Batı'yla aramızı bozmak için elinden geleni yapıyor" diyor. Soran gözlerle dönüp baktığımı 
görünce şöyle devam ediyor: "Böyle böyle insanlığımızdan kaybedeceğiz..."
Daha başta "Cihanda sulh" tercihini zengin ülkeler karşısında ceket iliklemek olarak anlayıp kabullenmişler. Esas hikâyeyi şimdi onlara nasıl anlatacaksın? 
İmkânsız gibi bir şey.
Çocukları oralarda okusun, onlar pasaportlarına vize alsın...
Varsın ABD bütün dünyayı yaksın!
Umurlarında değil.
Ben asıl o son cümleye takılıyorum...
Hani Batı'yla bozuşursak "insanlıktan olacağımız" iddiasına...

***
Hep Vurguluyorum ya...

Seçici körlük üzerine kurulu müthiş bir talim terbiyenin ürünleriyiz.
Mesela...
Alman destekli STK'lar ve demokrasi vakıflarında çalışan yurttaşlarımıza Almanya'da kaybolan 14-18 yaş arası mülteci çocukların sayısının 9 bini bulmasından söz açtınız mı hiç?
Ben söyleyeyim...
Ya otomatik bant kaydı gibi Türkiye'deki insan hakları ihlallerinden söz ediyorlar ya da kulaklıklarını takıp müzik dinlemeye başlıyorlar.
Almanya'ya bir biçimde gelen kimsesiz mülteci çocuklar "insan" değil mi, diye sormak faydasız bu tayfaya...
Oysa akla gelen sorular çok can yakıcı...
Ne oluyor bu çocuklara?
Hangi uğursuz, hırsız çetelerin eline düşüyorlar?

***
Batı dediğimiz şey filozoflardan, edebiyatçılardan, bilginlerden falan oluşmuyor. Bu bakış problemlidir, bizim Cumhuriyet dönemi eğitim müfredatının göz bağcılığıdır.
Mülteci çocuklardan bahis açtım ya, oradan devam edeyim.
Acaba o hanımefendinin şu sıralarda ABD'de iyice ayyuka çıkan insanlık krizinden haberi var mıdır? Sanmam. Gazetelerde küçücük çıkan o haberler gözüne takılmamıştır bile...

Ailelerinden koparılan mülteci çocuklar (aslında yaşları o kadar küçük ki, bebeler demek yanlış olmaz!) Teksas eyaletindeki toplama kamplarında tutuluyorlar.
"Banyo yapmaya götürüyoruz" diyerek annelerinin kucağından alınmış tam 11 bin 786 çocuk...
İşin bir başka skandal tarafı, bu uygulamanın Obama döneminde de yapıldığının ortaya çıkması.
"İnsanlık", "evrensel hukuk", "modern demokrasi" mi demiştiniz?

Geçiniz...



***

Erdoğan-Maduro-Venezuela-Meksika hattı.



BÜLENT ERANDAÇ 
07 Ağustos 2018, Salı 

Erdoğan-Maduro-Venezuela-Meksika hattı
EY Amerika, arka bahçende artık Yeni Türkiye var. Başkanımız Tayyip Erdoğan'ın "İhracatta yeni dönemde önceliğimiz Meksika, Çin, Rusya ve Hindistan pazarlarıdır" sözlerine ve Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Kalın'ın Maduro ile beraber çektirdiği son fotoğrafına iyi bakınız Aziz Milletimiz. Büyük Türkiye'nin gelecek 60-70 yılının hamleleri ve fotoğraftır bu.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Venezuela Devlet Başkanı Maduro'ya yapılan suikastı protesto ederken, beraber çekilmiş fotoğrafını paylaştı, "Güçlü ol dostum" ifadesini kullandı.
Bu fotoğrafla verilen mesaj, "Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Yeni çok kutuplu dünyanın lideri" tabirini kullanan Venezüella Başkanı Maduro'ya tam destekti.
Birbirini tamamlayan iki konu, gelecek yıllardaki jeopolitik dengeleri çok etkileyecek ERDOĞAN -MADURO-VENEZUELA -MEKSİKA HATTI, harika bir şekilde, dünya kamuoyunun dikkatine sunulmuştur.
Venezuela ve Meksika, ABD emperyalizminin göz diktiği iki ülke. Amerika'nın arka bahçesi. Darbeler yaptırdığı, masum insanların kanına girdiği bu ülkelerle, mazlumların gür sesi Başkan Erdoğan'ın özellikle ilgilenmesi, çok dikkate değerdir. Güney Amerika'ya uzanacak Türkiye'nin gerçek dost eli, Derin ABD'ye yapılmakta olan çok aklı hamlelerdir.


 HİBE OTOBÜSLER.

Başkan Erdoğan'ın talimatıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin, TİKA aracılığıyla Ocak 2017'te Gineli makamlara hibe ettiği 50 belediye otobüsünün bir kısmı başkentte trafiğe çıktı. Bir Afrika ülkesi daha Türk kardeşlerine teşekkürlerini gönderdi.

CHP bölünür mü?

SİYASET Kulislerinde Öne çıkan iki fısıltı var.

1) CHP bölünür mü? Muharrem İnce'nin ayrı bir parti için yola çıkacak nefesi var mı? İnce'nin Amerikalı arkadaşları, ayrı bir parti için kendisine ne kadar yardım edebilir? Kemal Kılıçdaroğlu olağanüstü kurultay yapmıyor. CHP şu anda, sadece delege bazında değil, teşkilat/ belediye başkanlıkları cenahında da iki ayrı parça... Genel tabloya bakınca şunu görüyoruz: O zaman ne olacak? Düz mantıkla bakarsak, CHP'nin ikiye bölünme noktasında. Ancak, Muharrem İnce'nin 'nefesi yetmez' deniyor. Çünkü İnce düzenini CHP'nin içinde kurmuş durumda. Arkasında duranların yarısı, ayrılma olursa onu takip etmez deniyor. Daha da önemlisi, Derin CHP (İstanbul mahfilleri), Muharrem İnce'yi zayıf buluyor. Yerel seçim sonrası Kemal Bey'in yerine bir başka ismi hazırlıyorlar. (NOT: Birisi kadın 3 isim üzerinde duruluyor.)

2) KASIM'DA YEREL SEÇİM OLUR MU? Yerel Seçimin Kasım- 2018'e alınması konusuna "CHP yanaşmaz" düşüncesi ağırlıkta. CHP kıvırırsa, AK PARTİ -MHP-BBP hazır. HDP'li milletvekilleri de, alınmasından yana. Ağustos- Eylül ayında gelişmeler hızlanırsa, Anayasa değişikliği için 400 oyun çıkması, şartları oluşabilir. Mesala 4 KASIM 2018!

Oğuzhan Asiltürk-Temel Karamollaoğlu neden korktu?
SAADET Partisi'nin Ekim ayında yapılması planlanan olağan kongre gelecek yıla bırakıldı.
Erteleme kararı alınırken "Alelacele yapılacak bir kongreyle, yerel seçime gitmek faydalı olmaz" denildi.
Saadet demek, Oğuzhan Asiltürk demek. Asiltürk ve Temel Karamollaoğlu'nun korktuğu bir şeyler var.
24 Haziran'da CHP ile ittifak yapılması, Saadet'in muhafazakâr-mütedeyyin seçmeni tarafından tepki görmüştü. Parti kararına rağmen Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan'a destek verilmişti. Saadet teşkilatında, Asilturk-Temel Bey yönetimine oluşan tepkilerin kongrede vücut bulması, CHP'ye tavır koyacak yeni yönetimin göreve gelmesi ihtimali kuvvetlenirken, erteleme kararı çıktı.

EVET, Derin ABD'de şeytanlık bitmez. Trump, 12-13 Ekim'de Arabistan, Mısır, Ürdün ve BAE ile ARAP NATOSU çatısı altında bir ordu oluşturma toplantısı yapacak. İslam NATO'su sözde İran'ın yayılmacılığına karşı mücadele ediyor gerekçesiyle kurulacak.
Aslında İsrail'in güvenliğini sağlamayı maskeleyecek. Bu işi, Evangelist ABD liderliği- Pence ve Pentagon yapıyorsa aman dikkat" Evanjelist- Siyonistler'e göre Büyük İsrail'i oluşturmada 7 aşama var. Günümüzde, 3'ncü aşamadalar.

DERİN SÖZ

"(Şeytan) Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va'detmez." Nisa Suresi, 120. ayet



***********

26 Ekim 2019 Cumartesi

GEÇMİŞİMİZLE BUGÜNÜ MUKAYESE YAZILARI., BÖLÜM 1

GEÇMİŞİMİZLE BUGÜNÜ MUKAYESE YAZILARI., BÖLÜM 1


GİRİŞ;
E-MAİL İLE GELEN YAZILARIMI BU BAŞLIKLA DEĞERLENDİRİP MUKAYESEYE VE POLİTİKACILARIMIZIN... '' POLİTİK& ACILARINI '' GÖZLER ÖNÜNE SERMEK İSTEDİM..SAYGIYLA 
TANER  ÇELİK
BLOGGER ADMİNİ



CHP'li Tanal'dan şok Filistin Çıkışı!



"Yılmaz ARSLAN" 
<y.arslan57@gmail.com>: May 19 03:27AM +0300

CHP'li Tanal'dan şok Filistin Çıkışı!

CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal Türkiye'nin Filistin vatandaşlarından vize istediğini, İsrail vatandaşlarının ise ülkeye vizesiz gelebildiğini belirterek
"Filistinlilere vize var ama İsrail vatandaşları vizeden muaf. İktidar afra tafra yapıyor, 'İsrail terör devletidir, Haydut devlettir' diyor. Peki bu ne
samimiyetsizlik? Filistinlilere de vizeyi kaldırın'' dedi.

ABD'nin Büyükelçiliği'ni Kudüs'e taşıması ve ardından çıkan olaylara tepkiler çığ gibi büyürken Türkiye ile İsrail arasındaki gerilim de arttı. CHP İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal da konuyu Meclis'te gündeme getirerek, Türkiye'nin Filistin'e vize uyguladığını, İsrail'e ise uygulamadığını belirtti. Tanal şunları söyledi:

İSRAİL E YOK, FİLİSTİN E VAR,

"Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığının sitesine girince, Filistin vatandaşları Türkiye Cumhuriyeti devletine gelmek istedikleri zaman vize şartı aranıyor
yani Filistinli vatandaşlar Türkiye'ye gelmek istediğinde vizesiz Türkiye'ye giriş yapamıyor. Aynı şekilde İsrail Konsolosluğunun sitesine girdiğinizde,
İsrail devletinin vatandaşları Türkiye'ye gelmek istedikleri zaman vizesiz gelebiliyor yani İsrail devletinin vatandaşları vizeden muaftır, Türkiye'ye
vize şartı olmaksızın, giriş yapabiliyorlar.

Şimdi, siyasi iktidar afra tafra yapıyor 'İsrail devleti terör devletidir, Haydut devlettir' diyor. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Bu ne samimiyetsizlik?
Yani burada çifte standart var. İsrail devletinin vatandaşlarına gösterilen bu pozitif ayrımcılık Filistin devletine gösterilemiyor. Bu uygulamayı şiddetle
kınıyorum, derhâl düzeltilmesini bekliyorum''

17 Mayıs, 16:01 · 
İsrail Suriye'ye saldırdığında sevinen, Filistin'e saldırdığında siyaseten üzülen kişiye " Siyasal İslamcı " denir.

***


IRAK PARLAMENTO SEÇİMİ VE YANSIMALARI 


"Ahmet Kılıçaslan Aytar" 
<ahmetkilicaslanaytar@gmail.com>: May 18 04:33PM +0300

*IRAK PARLAMENTO SEÇİMİ VE YANSIMALARI*

Amerika, 2003'te Irak Özgürlüğü Operasyonu ve körüklediği mezhepsel çatışmalarla Ortadoğu'nun en müreffeh ülkelerinden biri olan Irak'ı yok etti.
Sünni- Şii gerginliğini arttırdı, İŞİD'in ortaya çıkışını teşvik etti.
Irak Şii Arapları Ortadoğu'da benzeri görülmemiş bir biçimde merkezi hükümette görev üstlendiler ve bölge Şiilerini cesaretlendirdiler.
Bir krizde Irak Sünnileri Iraklı Şiilere karşı ayaklandılar, on binlerce insanın ölümüne neden olan bir isyan başlattılar.
Irak Savaşı ölümcül etkilerini komşu ülkelere genişletti, mevcut gerilimleri daha da kötüleştirdi, bölgeyi yönetilemez karışıklığına dönüştürdü.

Irak'ın, Suriye'nin, Yemen'in tahrip edilmesinin ve silahlarla dolu bir bölgenin yıkımı ABD'nin Irak savaşından dolayıdır.
Bölgede insani ve maddi kayıplar hâlâ devam ediyor...

*
Bu tabloda Irak; ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin Saddam Hüseyin'i devirmesi ve İŞİD'e karşı zafer ilan etmesinin ardından, 12 Mayıs'ta dördüncü defa ama yüzde 44 ile en düşük katılımlı parlamento seçimlerini yaptı.

*
Seçimlerin nihai sonuçları sayım sistemindeki sorunlardan dolayı ortaya çıkmasa da, Şii din adamı Mukteda el-Sadr'ın Sairun Koalisyonu Irak'ın ulusal seçimlerinde lider oldu.
Sadr'ın 329 sandalyeli parlamentoda 54 sandalye  kazandığı söyleniyor.

İkinciliği Tahran destekli ve Irak'ın güçlü Şii paramiliter gruplarıyla bağlantılı milis lideri Hadi el Amiri'nin bloğu aldı.
Başbakan Haider el-Abadi, destek üssü olması gereken çoğunluk Şii illerinde kötü bir performans gösterdi ancak üçüncülükle yetindi.

*
Herhangi bir siyasi parti ya da ittifakın bir başbakan seçip hükümet kurabilmesi için parlamentoda 329 sandalyenin çoğunu kazanması gerekiyor.
Irak'taki siyasal iktidar geleneksel olarak başbakan, cumhurbaşkanı ve meclis başkanlığı arasında mezheplere bölünmüştür.
Şii çoğunluk başbakanlık görevini yürütürken, Kürtler cumhurbaşkanlığını sürdürüyor ve Sünniler meclis başkanlığı görevini üstleniyor.
Bu seçimlerde herhangi bir ittifakın 165 sandalyeyi bir araya getirebilmesi için uzun bir müzakere süreci bekleniyor.
Yeni bir başbakan seçilene kadar Haider el-Abadi'nin bütün gücünü koruyarak görevde kalacağı düşünülüyor.

*
Irak anayasasına göre hükümetin kurulması 90 günlük bir sürece yayılıyor.

Bu noktada seçim sonuçları ilk bakışta;

1- Daha büyük bir blok oluşturmaya çalışan Mukteda el-Sadr ve Hadi el Amiri'nin bloklarını oluşturan Şii sivil kuvvetlerinin umutlarını canlandırdığı, Ama ittifaklarına rağmen Sünni İslamcıların Irak'ın ön saflarında kalma şansını azalttığı yönünde bir izlenim veriyor.
2- Yeni başbakanın belirlenmesi için ya iktidarın ve nüfuzun paylaşılmasına yol açacak bir siyasi çoğunluğun sağlanması, Ya da mevcut Başbakan Haider el- Abadi'nin süresinin uzatılması ve Dava Partisi'nin Irak yönetiminden devam etmesi gerekiyor.
3- Irak'ın acı çekmesine son vermek için siyasi çoğunluk sağlanması en iyi proje olarak görülüyor.
4- Bugüne kadar siyasi çoğunluk oluşturma projesini Sünni ve Kürtlerin daha iyi bir şekilde sağladığı, Ama siyasi çoğunluğu savunan Şii Sadr  grubunun, bir sonraki başbakanın mutlaka Dava Partisi'nden olması konusunda ısrar etmediği de görülüyor.

*
Mukteda el-Sadr, 2003  işgalinden sonra ABD' ye karşı yürüttüğü isyanda
radikal bir üne kavuştu.

Daha sonra İran'a karşı çıktı ve Iraklı milliyetçi olarak tanımlandı.

12 Mayıs seçimlerinde  komünistleri, Sünnileri ve siyasi bağımsızları
kapsayan koalisyonuyla yolsuzlukla mücadeleyi hedef aldı.
Seçim performansı, son zamanda İŞİD'le amansız bir çatışmanın yaşandığı
Irak'ta, halkın 2015'ten beri ülkeyi yöneten siyasi çevrelerden bıkmış olduğunu gösteriyor.

Ancak Mukteda el-Sadr'ın, hükümetin bir parçası olmak mı yoksa sürekli olarak herhangi bir hükümete muhalif olmak mı istediği net olmadığı için hangi oyunu oynayacağı da öngörülemiyor.

Yine de Temmuz'da Suudi Arabistanlı Veliaht Prensi M. Salman ile yaptığı görüşme sonrasında Sadr'ın ofisinden yapılan " Suudi-Irak ilişkilerinde
olumlu bir atılım yaptığımızdan çok memnunuz ve umarız bu Sünni- Şii İslam bölgelerinde mezhep çatışmasının geri çekilmesinin başlangıcı olur "
açıklaması bir iyimserlik oluşturuyor.
Ayrıca Mukteda el-Sadr, Kürtlere ve mülklerine saldırmayan ve yağmalamayan aksine onları koruyan tek Şii bloğunun lideridir.
Bu gelecekteki güçlü bir Kürdistan'ı için ayrı bir iyimserlik sayılıyor...

*
  Bilhassa seçimlerde ikinciliği alan Tahran destekli ve Irak'ın güçlü Şii paramiliter gruplarıyla bağlantılı milis lideri Hadi el Amiri'nin bloğu;
Orta Doğu'daki gelişmeler bağlamında çok önemli bir konumda bulunuyor.

Bu bloğun İran'ın diplomatik üstünlük sağla?masına yol açmasının engellenmesi için İsrail Başbakanı B.Netenyahu'nun Rusya Devlet Başkanı V.Putin ile sürdürdüğü koordinasyon neredeyse rutin hale gelmiştir. İki ülkenin Suriye'deki çıkarlarını uyumlu hale getirdiği düşünülüyor.
ABD Başkanı D.Trump'ın da teşviğiyle Rusya'nın gözü; İsrail ve Suudi Arabistan'ın düşmanı olan İran'ın, Irak'ta desteklediği milis lideri Hadi el Amiri'nin bloğunun ve Suriye'deki silahlı yandaşlarının üstünde olması, Böylece İran'ın dini ve ideolojik gerekçelerle bölgesel liderlik iddialarının hizalanması öngörülüyor.

*
Hâlâ ikinci bir dönemi güvence altına alma şansı bulunan mevcut Başbakan Haider el-Abadi'nin ise İran etkisini veya ABD'nin bu konudaki çabalarını
tamamen ortadan kaldırmayacağı öngörülüyor.
Seçimden aylar önce Abadi'nin, Haşdi el Şabi siyasi kanadıyla kısa süreli bir ittifak oluşturması Haşdi Şaabi'ye şiddetle karşı çıkan Sadr'ı kızdırmıştı.

 Ama Abadi seçimlerde ikinci gelen el-Fatih ittifakını da yabancılaştırmıştı.

Bu yüzden Mukteda el-Sadr için? Abadi,? Haşdi Şaabi ile artık ittifak
içinde olmadığı için Hadi al-Amiri, Nuri el-Maliki'den ya da başkasından
daha iyi bir müttefik? sayılıyor.

  Kürtler , yüzde 93  ile bağımsızlığa "Evet " oyu verdikleri referanduma iç ve dıştaki Şii liderler kadar sert tavır göstermeyen Muktada el-Sadr'a güveniyor.
Şimdi Kürt Bölgesel Yönetimi, federal bütçeden ne kadar pay, ne tür teminatlar alacaklarını, Tartışmalı bölgeleri ve Kürt Güvenlik Güçlerinin bu bölgelere dönüşü ile ilgili projeleri dinleyecek ve göreceklerdir.

Irak'ta Erdoğan Türkiye'sinin de önemli bir rolü vardır.

Erdoğan'ın;

1- Irak'ta merkeze aşırı gevşek bağlarla bağlı Musul merkezli bir Sunnistan Özerk Yönetimi'nin oluşması,
2- Bu özerk Irak Sünniistan'ına öncelikle Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin sonra da Suriye'deki Sünni yapıların yaklaştırılması,
3- Bunların arasındaki ilişkilerin Türk ordusunun güvenlik şemsiyesi altında ekonomik-kültürel karşılıklı bağımlılıkla pekiştirilmesi,
4- Türkiye'nin bütün bu yapının bölgesel hamisi olması hedefi doğrultusunda, Irak topraklarında bulundurulan ve saldırgan bir kimliğe bürünen TSK'ya
    bağlı birlikler Irak'tan çıkarılacaktır...

*
Bu noktada, Ebedi Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk'ün;

"Hiç zaman saldırgan olmayı düşünmemiş olan ve fakat daima haksız taarruza uğrayacağını hesap eden bir milletin ordusu olarak, ordumuz uzun bir
seferden sonra hemen diğer bir sefere başlayacakmış gibi maddi ve manevi yönden hazır bulunmalıdır" ifadesi, 
Genelkurmay Başkanı talihsiz Hulusi Sayın'a  kapak olsun!
19. 5. 2018
 Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com

***

VİZE UYGULAMASI; TÜRKİ CUMHURİYETLERİNİN HEPSİNDEN KALDIRILMALI, SÜRE AŞIM CEZALARI, PARAYA ÇEVRİLMELİDİR


Mustafa Nevruz SINACI 
<gercek.demokrat@hotmail.com>: 
May 19 09:29AM

ACİL ÇÖZÜM BEKLEYEN "ÇOK CİDDİ BİR SORUN" - Vize uygulaması; 

Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: 
AHMET YALVAÇ, 
Makina Yüksek Mühendisi
<http://ahmetyalvac1946.blogspot.com.tr/2018/05/acil-cozum-bekleyen-cok-ciddi-bir-sorun.html>
ahmetyalvac1946.blogspot.com.tr


VİZE UYGULAMASI; TÜRKİ CUMHURİYETLERİNİN HEPSİNDEN KALDIRILMALI, SÜRE AŞIM CEZALARI, PARAYA ÇEVRİLMELİDİR 

Sevgili Okurlar, 


Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan,Kırgızistan gibi Orta Asya Türk Devletlerini Türki Cumhuriyetleri olarak adlandırıyoruz.
Bu Devletlerden sadece Azerbaycan ve Özbekistan’a vize uygulamıyoruz
BU 2 Devlete vize uygulamıyoruz ama Kimse bunun Nüfus Kâğıdı ile Kıbrıs’a kolayca gidip geldiğimiz, Ya da bir Avrupalının gibi pasaportunu göstermek suretiyle Türkiye’ye kolayca girip, çıktığını düşünmesin Bu konuda büyük güçlükler var, sorunlar var.
Bu güçlükler ve sorunlar gevşetilmeli, ya da tamamen ortadan kaldırılmalıdır.
Burada bu güçlükler ve sorunları aşmaya çalışacağız.
Azerbaycan ve Özbekistan’ın dışında kalan diğer Türki Cumhuriyetlerine uygulanan vize de karşılıklı olarak kaldırılmalı, Soydaşlık ilişkisi her alanda, bir işbirliğine dönüşmeli ve Türkiye bu konuda öncülük etmelidir.
Bu konu Türkiye’yi Yönetenlerin, yeni Devlet Politikası olmalı, Cumhurbaşkanı Adayları, bu konu üzerinde durmalı, görüşlerini ortaya koymalı, Siyasi Partiler bu konuyu gündemine almalı ve bir yerden başlamalıdır. Bu konunun önemi şurada:
Bu gün Siyaseten gelinen notada AKP Hükümeti Amerika ve Rusya arasında yalpalarken;

Böylesi bir dış politikanın kısa ve uzun vadede, Türkiye’nin yararına olmayacağı görülmüş ve anlaşılmıştır.
Amerika ve Rusya Güney sınırımıza yerleşmiştir Ve kolay kolay onları Suriye’den kimse çıkaramaz.
Uygulanan yanlış iç ve dış politikalar sonucu, Her alanda geriye gidiş ve çöküş söz konusudur.

ŞUNU DEMEK İSTİYORUM:

Eğer biz Türkiye olarak, Soydaşlarımıza sahip çıkar, onların sorunlarını çözmeye yardımcı olur Ve Türki Cumhuriyetleri ile Türkiye arasında yaşanan sorunları kurumsal olarak ele alır. çözersek, Her alanda imkânları birleştirip bir güç ve işbirliği odağı oluşturur, Sonuçta bir Türk Birliği oluşturursak;

Biz de bir Amerika bir Rusya olma yolunda. İlk adımı atmış oluruz.
Ben şahsen Türki Cumhuriyetleri ile Türkiye arasında, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel alanlarda işbirliğine çok önem veren, Sorunların nasıl aşılacağı konusunda kafa yoran bir Yazarım. Ve kişisel olarak Soydsşlarımızın, sorunlarını, çözme hususunda da, bir şeyler yapmaya çalışıyorum Cumhurbaşkanı adayları ve Siyasi Parti Yöneticileri, siteme bir göz atmalı, Türki Cumhuriyetleri ve Soydaşlarımızla ilgili olarak yazdıklarıma, YÖK ile ilgili, Doğu Türkistan ve Uygur Türkleri ile ilgili yazdıklarıma bir göz atsınlar, KANAL İSTANBUL yerine KANAL KARHAZ projesini ekranlara taşısınlar Eminim ki vatandaşlarımıza bir güven, bir heyecan gelecektir…
KANAL KARHAZ; Hazar Denizi’nin Karadeniz’e bir kanalla bağlanması projesidir
Bu konu BOP’u çöpe atacak, Türkiye’nin önemini çok artıracak,  bir Dünya Projesidir KANAL İSTANBUL ise Türkiye açısından bir zaruret, bir faydası olmadığı gibi Hem çevre açından, hem toprak kaybı açısından, büyük mahsurları olduğu gibi Uluslar arası ilişkiler açısından da, şimdi ve gelecekte de başımıza büyük belalar açacağı açısından, Türkiye’nin gündeminden çıkarılmalıdır.
Daha da önemlis bu konu; Bir Siyasi Partinin tek başına karar verebileceği bir konu, hiç değildir

SURİYELİ VE DİĞER YABANCILARA GÖSTERDİĞİMİZ HASSASİYETİ KENDİ SOYDAŞLARIMIZA, MAALESEF GÖSTERMİYORUZ, ONLARI SAHİPLENMİYORUZ

2 Yıldan fazla bir zamandır YÖK konusunda, sudan bahanelerle çıkartılan sorunları ve yanlışları ortaya koymaya çalışıyorum.
 Ama çözüm yok….
Soydaşlarımız mağdur.
YÖK makalesini okumayanlar da bir göz atsınlar

SÖZDE VİZE OLMASA DA; UYGULAMADA YAŞANAN ZORLUKLAR…

Örneğin bir Özbekistan, ya  da Azerbaycan vatandaşı, Türkiye’ye gelmek istiyorsa;
Özbekistan’daki Türk Büyükelçiliği, ya da, Konsolosluğu’na müracaat edip, formaliteleri tamamlaması gerekiyor.
Nerede ikamet edeceği, ne kadar kalacağı gibi bilgiler ve tamamlanması gereken başka evrakları noksansız tamamlamak;
Yabancı bir insanın, Bir Danışmanlık şirketinden, yardım ve destek almadan,
Kendi başına bu işleri yapması, maalesef mümkün değil, Bu konuda birde Danışmanlık sektörü oluşmuş, Büyük paralar dönüyor.

ASIL SORUN DA;

Türkiye’ye giriş yaptıktan sonra,
Eğer ikamet süresi sonunda, çıkış yapmadıysanız,
O zaman başlıyor.
Diyelim ki;
Bir hafta, iki hafta ya da bir ay geç çıkış yaptınız,
Ceza olarak, bunun parasal bir karşılığı var ama
Bu para cezasını alıp, mağduriyeti önlemek yerine
1-2-3-4-5 yıl gibi uzun bir süre, Türkiye’ye giriş yasağı koyuyorlar
Bu konunun canlı örnekleri var

NASIL MI?  
      
Yakın bir tarihte ÖZBEKİSTANLI bir Soydaşımız, İstanbul’da Sabiha Gökçem hava alanına iniyor.
Süre ihlali nedeni ile 530 TL cezasının olduğu anlaşılıyor,
Soydaşımız bu parayı ödemek istiyor ama kabul etmiyorlar
2 Gün bekletildikten ve sorgulandıktan sonra, uçağa bindirilip, geri gönderiliyor

SOYDAŞLARIMIZI SAHİPLENMEMİZ, ONLARA YARDIMCI OLMAMIZ LAZIM.

Bunlar bizlere gre çok yoksul ve fakir insanlar
Örneğin Özbekistan’da bir Doktor, 150 Dolar, Uzman Doktor 200 Dolar maaş alıyor,
Emekli bir Polis 40 Dolar alıyor.
Anlaşılan odur ki, Soydaşlarımız, kazandıkları para ile geçinemiyorlar
Bu yüzden biraz eahat nefes almak adına,
Türkiye ile kendi ülkeleri arasında. Gidip, geliyorlar.
Bizdeki asgari içret bile onlar için cazip bir kazanç kapısı oluyor.
YÖK’te işi yokuşa sürdüğünden?
Örneğin bir Tıp doktoru, yaşlı ve hasta bakımı gibi bizim insanımız için cazip olmayan zor ve kirli işlerde çalışmak zorunda kalıyorlar.
Bu Soydaşlarımız çalışma ve iş disiplini konusunda, çok ciddi, kabiliyetli ve kültür seviyeleri de yüksek insanlar.
Çalışma anında, telefonlarını bile açmıyorlar.

Çok ciddi insanlar.

Üstün yetenekli ve gayretli bu Soydaşlarımızın sorunlarını çözmek, Bir Türk olarak, boynumuza bir borçtur.

Saygılarımla.
20 Mayıs 2016 Cumartesi.
Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ
Enerji Uzmanı – Gazeteci Yazar
www.ahmetyalvac1946.blogspot.com.tr
a_yalvac@hotmail.com.tr

http://ahmetyalvac1946.blogspot.com.tr/2018/05/acil-cozum-bekleyen-cok-ciddi-bir-sorun.html


2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***