BÜLENT ERANDAÇ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BÜLENT ERANDAÇ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Kasım 2019 Salı

GEÇMİŞİMİZLE BUGÜNÜ MUKAYESE YAZILARI., BÖLÜM 4

GEÇMİŞİMİZLE BUGÜNÜ MUKAYESE YAZILARI.,   BÖLÜM 4



Sözde Ermeni Soykırımı. 1915

Sözde Ermeni Soykırımı (Genozid: 1948 Nürnberg mahkemelerinde litaratüre giren bir kelime zaten 1915 olayları ile özdeşleştirilemez) ) 
tekrar günümüzün konusu oldu.

     5 Ekim 2000 Tarihli bir, kaynağı BM Genel Sekreteri Sözcüsünün Dairesi olan bir belge var. 
Bu belge bir bilgisayar iletişim ağı çerçevesinde gelmiştir; ama altında sözcü Farhat Haq’in adi yer almaktadır. 

Bu Belgede şöyle diyor:

“Birleşmiş Milletler Ermeni deneyimini ‘soykırım’ diye tanımlayan bir yazanağı hiçbir zaman ne onaylamış ne de desteklemiştir.”


Buna ek olarak OdaTV’denbir alıntıyı bilgilerinize Sunuyorum:  

Kaynak Yayınları’ndan çıkan “Atatürk’ün Bütün Eserleri” çalışmasının 11. cildinin 60, 61 ve 62 sayfalarında yer alan bu röportajda, Mustafa Kemal, gazeteci Streit’in “Harbi Umumi esnasında yapıldığı mütemadiyen ağızlarda dolaşan Ermeni katliam ve tehciri hakkında hükümetinizin resmi görüşü nedir?” sorusuna şöyle yanıt verdiği yazar:

“Rus ordusu 1915’te bize karşı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada o zaman Çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Ermeni Komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmişti. Düşmanın sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mecbur kaldığımız için kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk. İkmal ve yaralı konvoylarımız acımasız şekilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor ve Türk köylerinde terör hüküm sürdürülüyordu.

Bu cinayetleri işleyen ve saflarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri katan çeteler, silah, cephane ve iaşe ikmallerini bazı büyük devletlerin daha barış zamanından beri kendilerine kapitülasyonların bahşettiği dokunulmazlıklardan istifade ederek ve bu maksada yönelik olarak büyük stoklar husule getirmeye muvaffak oldukları Ermeni köylerinden yapıyorlardı.

İngiltere’nin barış zamanında ve harp sahasından uzak olarak İrlanda’ya reva gördüğü muameleye hemen hemen kayıtsız bir şekilde bakan dünya kamuoyu, Ermeni ahalisinin tehciri hususunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir ithamda bulunamaz. Bize karşı yapılmış olan iftiraların aksine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan çoğu, şayet İtilaf devletleri bizi tekrar harp etmeye zorlamasa idi, evlerine dönmüş olurlardı.”

‘AMERİKALI GENERAL HARBORD ŞAHİDİMİZDİR’

Gazeteci Streit’in “Ermeniler ve Rumlar tarafından Türklere karşı vukuu rivayet edilen katliam hakkında ne gibi malumat verebilirsiniz?” sorusuna ise Atatürk şu yanıtı vermişti:

 “Gerek Umumi harp sırasında gerek Mütareke’den sonra Ermeniler ve Rumlar tarafından Müslüman ahaliye yapılan zulümler üzerinde durmak uzun bir hikaye olur. Brest-Litovsk Antlaşması’nın yapılmasını müteakip Rusların Doğu vilayetlerimizi tahliyeye başladıkları sırada Ermeni çetelerinin yapmış oldukları katliam ve tahribat kafi derecede herkesin malumudur. Sivas’ta benimle görüşmüş olan, daha sonra bu bölgeleri ziyaret etmiş eden ve buralarda Ermeni çetelerinin davranışları hususunda tafsilatlı gözlemlerde bulunarak daha sonra kendisine bu konuda anlatmış olduğum şeylerin doğru olduğunu Amerikalı General Harbord, Amerikan kamuoyunun kendisinden faydalı malumat temin edebileceği bir şahidimizdir. Taşnaklar daha sonra da Kars ve Oltu bölgelerinde Alexandropol Antlaşması’nın yapılmasına kadar cinayetlerine devam etmişlerdir” diyerek yanıtlamıştı.

‘WİLSON PROJESİ SADECE GÜLÜNÇTÜR’

Atatürk, “Wilson Ermenistan sınırları hakkındaki fikriniz nedir?” şeklindeki soruyu da şöyle yanıtlamıştı:  

“Ermenistan birkaç günden beri tekrar Taşnakların eline düşmüştür. Alexandropol Antlaşması’nı samimiyetle tatbik mevkiine koyacak her Ermeni hükümeti dostluğumuza güvenebilir. Milyonlarca Türk’ü binlerce Ermeni’nin hakimiyetine terk etmeye kalkışan Wilson projesi sadece gülünçtür” diye cevap vermişti.



****

Artık Sormak Zamanı: Asıl Dertleri Ne?

HAŞMET BABAOĞLU
05 Kasım 2019, Salı


   Bırakın, CHP'li vekiller, belediye başkanları ve yancıları bol bol konuşsunlar...
"Bak bu olmadı!" diyerek onları siyaseten maske takmaya ve ettikleri lafları daha sonra evirip çevirip düzeltmeye zorlamayın...
Bunları yapmayın ki, gerçek yüzlerini, esas hesaplarını, kafalarının arkasında yatanları görmek isteyen görebilsin...
Buna ihtiyacımız var.
Mesela Tunç Soyer'in Barış Pınarı Harekâtı'yla ilgili "hepimizi huzursuzluğa, karamsarlığa iten bu savaş bir an önce bitsin" şeklindeki sözlerini eleştiren AK Parti İzmir vekili Mahmut Atilla Kaya "Kimse karamsar değil. Türkiye asker selamı veriyor, Soyer karalar bağlıyor" derken yerden göğe haklı.
Fakat Kaya "Sayın Soyer'in acilen bir düzeltme yapma zarureti vardır" derken yanılıyor.
Hayır, düzeltmesin!
Bulandırmasın!
Öyle "ecnebi" haliyle kalsın.
Gerisini hemşehrileri ve partilileri düşünsün.

***

   Aynı şey Soyer ve diğer CHP'lilerin "Kıbrıs'ı rahat bırakma"ya duydukları ilgi için de geçerli.
Saklanmadan konuşmalılar...
Kılıçdaroğlu gibi baş döndüren laf çevirmelerden medet ummalarındansa, böylesi daha iyidir.
Önümüzdeki süreçte özellikle Kıbrıs ve Doğu Akdeniz konusunda kimin ne düşündüğünü milletin açık seçik bilmesi gerekiyor.
Kaldı ki, İmamoğlu, Soyer gibi CHP'lilerde bu konuda gördüğümüz "uyum" basit bir şey değil.
Merkezinde Doğu Akdeniz sorunu yatıyor.
Bu "uyum"un Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin güçlenmesine şiddetle karşı uluslarası network'le bağlantılı olmadığını kim iddia edebilir?
O yüzden belki filmin makarasını önce geriye doğru sarıp CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır'ın Şubat ayında Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki sondaj faaliyetini "israf" olarak değerlendirmesine ve hiç sıkılmadan "orada ne işimiz var?" diye sormasına bakmak gerek.

***

   Bir de CHP Genel Başkanı'nın 7 Aralık 2018'deki KKTC ziyareti ve Akıncı'yla görüşmesi var tabii.
Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz ziyaretle ilgili yazılı bir açıklama yapmıştı.
Açıklamadaki "Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki yalnızlığı"ndan şikâyet ilgi çekiciydi. Hatta laf arasına sondaj faaliyetleri çerçevesinde Mısır ve İsrail'le ilişkilerimizin düzeltilmesi gereği sıkıştırılmıştı.
Şimdi CHP o "iş"in esasen yalnız görülecek bir iş olduğunu bilmez mi?
O halde, asıl dertleri ne?


**************

İnsanlık, Evrensel Hukuk filan mı dediniz, geçiniz...

HAŞMET BABAOĞLU 
06 Ağustos 2018, Pazartesi


Markette kasa kuyruğundayım...

Arkamdaki orta yaşlı iki hanım siyasetten (!) laflıyor.

   İçlerinden biri benim işitmemi isteyen bir ses tonuyla "İktidar Batı'yla aramızı bozmak için elinden geleni yapıyor" diyor. Soran gözlerle dönüp baktığımı 
görünce şöyle devam ediyor: "Böyle böyle insanlığımızdan kaybedeceğiz..."
Daha başta "Cihanda sulh" tercihini zengin ülkeler karşısında ceket iliklemek olarak anlayıp kabullenmişler. Esas hikâyeyi şimdi onlara nasıl anlatacaksın? 
İmkânsız gibi bir şey.
Çocukları oralarda okusun, onlar pasaportlarına vize alsın...
Varsın ABD bütün dünyayı yaksın!
Umurlarında değil.
Ben asıl o son cümleye takılıyorum...
Hani Batı'yla bozuşursak "insanlıktan olacağımız" iddiasına...

***
Hep Vurguluyorum ya...

Seçici körlük üzerine kurulu müthiş bir talim terbiyenin ürünleriyiz.
Mesela...
Alman destekli STK'lar ve demokrasi vakıflarında çalışan yurttaşlarımıza Almanya'da kaybolan 14-18 yaş arası mülteci çocukların sayısının 9 bini bulmasından söz açtınız mı hiç?
Ben söyleyeyim...
Ya otomatik bant kaydı gibi Türkiye'deki insan hakları ihlallerinden söz ediyorlar ya da kulaklıklarını takıp müzik dinlemeye başlıyorlar.
Almanya'ya bir biçimde gelen kimsesiz mülteci çocuklar "insan" değil mi, diye sormak faydasız bu tayfaya...
Oysa akla gelen sorular çok can yakıcı...
Ne oluyor bu çocuklara?
Hangi uğursuz, hırsız çetelerin eline düşüyorlar?

***
Batı dediğimiz şey filozoflardan, edebiyatçılardan, bilginlerden falan oluşmuyor. Bu bakış problemlidir, bizim Cumhuriyet dönemi eğitim müfredatının göz bağcılığıdır.
Mülteci çocuklardan bahis açtım ya, oradan devam edeyim.
Acaba o hanımefendinin şu sıralarda ABD'de iyice ayyuka çıkan insanlık krizinden haberi var mıdır? Sanmam. Gazetelerde küçücük çıkan o haberler gözüne takılmamıştır bile...

Ailelerinden koparılan mülteci çocuklar (aslında yaşları o kadar küçük ki, bebeler demek yanlış olmaz!) Teksas eyaletindeki toplama kamplarında tutuluyorlar.
"Banyo yapmaya götürüyoruz" diyerek annelerinin kucağından alınmış tam 11 bin 786 çocuk...
İşin bir başka skandal tarafı, bu uygulamanın Obama döneminde de yapıldığının ortaya çıkması.
"İnsanlık", "evrensel hukuk", "modern demokrasi" mi demiştiniz?

Geçiniz...



***

Erdoğan-Maduro-Venezuela-Meksika hattı.



BÜLENT ERANDAÇ 
07 Ağustos 2018, Salı 

Erdoğan-Maduro-Venezuela-Meksika hattı
EY Amerika, arka bahçende artık Yeni Türkiye var. Başkanımız Tayyip Erdoğan'ın "İhracatta yeni dönemde önceliğimiz Meksika, Çin, Rusya ve Hindistan pazarlarıdır" sözlerine ve Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Kalın'ın Maduro ile beraber çektirdiği son fotoğrafına iyi bakınız Aziz Milletimiz. Büyük Türkiye'nin gelecek 60-70 yılının hamleleri ve fotoğraftır bu.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Venezuela Devlet Başkanı Maduro'ya yapılan suikastı protesto ederken, beraber çekilmiş fotoğrafını paylaştı, "Güçlü ol dostum" ifadesini kullandı.
Bu fotoğrafla verilen mesaj, "Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Yeni çok kutuplu dünyanın lideri" tabirini kullanan Venezüella Başkanı Maduro'ya tam destekti.
Birbirini tamamlayan iki konu, gelecek yıllardaki jeopolitik dengeleri çok etkileyecek ERDOĞAN -MADURO-VENEZUELA -MEKSİKA HATTI, harika bir şekilde, dünya kamuoyunun dikkatine sunulmuştur.
Venezuela ve Meksika, ABD emperyalizminin göz diktiği iki ülke. Amerika'nın arka bahçesi. Darbeler yaptırdığı, masum insanların kanına girdiği bu ülkelerle, mazlumların gür sesi Başkan Erdoğan'ın özellikle ilgilenmesi, çok dikkate değerdir. Güney Amerika'ya uzanacak Türkiye'nin gerçek dost eli, Derin ABD'ye yapılmakta olan çok aklı hamlelerdir.


 HİBE OTOBÜSLER.

Başkan Erdoğan'ın talimatıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin, TİKA aracılığıyla Ocak 2017'te Gineli makamlara hibe ettiği 50 belediye otobüsünün bir kısmı başkentte trafiğe çıktı. Bir Afrika ülkesi daha Türk kardeşlerine teşekkürlerini gönderdi.

CHP bölünür mü?

SİYASET Kulislerinde Öne çıkan iki fısıltı var.

1) CHP bölünür mü? Muharrem İnce'nin ayrı bir parti için yola çıkacak nefesi var mı? İnce'nin Amerikalı arkadaşları, ayrı bir parti için kendisine ne kadar yardım edebilir? Kemal Kılıçdaroğlu olağanüstü kurultay yapmıyor. CHP şu anda, sadece delege bazında değil, teşkilat/ belediye başkanlıkları cenahında da iki ayrı parça... Genel tabloya bakınca şunu görüyoruz: O zaman ne olacak? Düz mantıkla bakarsak, CHP'nin ikiye bölünme noktasında. Ancak, Muharrem İnce'nin 'nefesi yetmez' deniyor. Çünkü İnce düzenini CHP'nin içinde kurmuş durumda. Arkasında duranların yarısı, ayrılma olursa onu takip etmez deniyor. Daha da önemlisi, Derin CHP (İstanbul mahfilleri), Muharrem İnce'yi zayıf buluyor. Yerel seçim sonrası Kemal Bey'in yerine bir başka ismi hazırlıyorlar. (NOT: Birisi kadın 3 isim üzerinde duruluyor.)

2) KASIM'DA YEREL SEÇİM OLUR MU? Yerel Seçimin Kasım- 2018'e alınması konusuna "CHP yanaşmaz" düşüncesi ağırlıkta. CHP kıvırırsa, AK PARTİ -MHP-BBP hazır. HDP'li milletvekilleri de, alınmasından yana. Ağustos- Eylül ayında gelişmeler hızlanırsa, Anayasa değişikliği için 400 oyun çıkması, şartları oluşabilir. Mesala 4 KASIM 2018!

Oğuzhan Asiltürk-Temel Karamollaoğlu neden korktu?
SAADET Partisi'nin Ekim ayında yapılması planlanan olağan kongre gelecek yıla bırakıldı.
Erteleme kararı alınırken "Alelacele yapılacak bir kongreyle, yerel seçime gitmek faydalı olmaz" denildi.
Saadet demek, Oğuzhan Asiltürk demek. Asiltürk ve Temel Karamollaoğlu'nun korktuğu bir şeyler var.
24 Haziran'da CHP ile ittifak yapılması, Saadet'in muhafazakâr-mütedeyyin seçmeni tarafından tepki görmüştü. Parti kararına rağmen Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan'a destek verilmişti. Saadet teşkilatında, Asilturk-Temel Bey yönetimine oluşan tepkilerin kongrede vücut bulması, CHP'ye tavır koyacak yeni yönetimin göreve gelmesi ihtimali kuvvetlenirken, erteleme kararı çıktı.

EVET, Derin ABD'de şeytanlık bitmez. Trump, 12-13 Ekim'de Arabistan, Mısır, Ürdün ve BAE ile ARAP NATOSU çatısı altında bir ordu oluşturma toplantısı yapacak. İslam NATO'su sözde İran'ın yayılmacılığına karşı mücadele ediyor gerekçesiyle kurulacak.
Aslında İsrail'in güvenliğini sağlamayı maskeleyecek. Bu işi, Evangelist ABD liderliği- Pence ve Pentagon yapıyorsa aman dikkat" Evanjelist- Siyonistler'e göre Büyük İsrail'i oluşturmada 7 aşama var. Günümüzde, 3'ncü aşamadalar.

DERİN SÖZ

"(Şeytan) Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va'detmez." Nisa Suresi, 120. ayet



***********

4 Mayıs 2015 Pazartesi

Menderesten Para İsteyen Büyükler..




Menderesten Para İsteyen Büyükler..





Haber Kategorisi: Gündem,Haber
Haber Tarihi: Çarşamba, Ocak, 2013
Haber Yazarı: Canip Giriftinoğlu
İzlenme Sayısı: 56752
Haber Yorumu:





Hala inanamıyorum,bu mektupları okudukça şaşkınlıktan dilimi yuttum,bu nasıl bir eyyam,ispiyon,yalakalık,tehdit,yalvarma okuyun bu haberi mutlaka okuyun.Siyasi tavırları var dediğimiz sembol isimlerin acizliklerini, ispiyonculuklarını görün üç kuruş için neler yapmışlar.Bu haber hiç yorum falan istemiyor sadece okuyun.
Habertürk, Menderes’in Yassıada’da yargılandığı “Örtülü ödenek” dosyasına ilişkin çarpıcı belgelere ulaştı. Ünlü yazarların Menderes’e yazdığı mektuplarda bazen yalvaran, bazen üstü kapalı tehdit içeren ifadeler yer alıyor. Necip Fazıl, “Benim yaptığımı yapanlara hükümetler ve rejimler servetlerini ve nimetlerini yağdırır” diyor.
1960 ihtilalinden sonra asılarak idam edilen Başbakan Adnan Menderes ile Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur’un, Yassıada’da yargılanmasına neden olan yazar ve sanatçılara örtülü ödenekten verilen paralarla ilgili belgelere Habertürk ulaştı. Örtülü ödeneğin nereye harcandığı dair belge tutma zorunluluğu bulunmamasına rağmen Menderes, tüm harcamaları Müsteşar Korur’dan kayıt altına almasını istemiş, şahsi harcamaları da kendi banka hesabından karşılanmasını emretmişti.
Örtülü Ödenek Harcamalarının Bulunduğu Kahverengi Bavul,
Darbeden sonra evinde yapılan aramada, örtülü ödenek harcamalarının binlerce makbuzunun olduğu kahverengi bavul bulundu. Açılan bu bavulda, gizli tutulması gereken makbuz ve mektuplar da çıktı. İşte o belgelerden bazıları, örtülü ödenek davasına konu olan yazar ve sanatçılara yapılan yardımlardı. Sanatçılara yapılan yardımlarla ilgili makbuzların yanısıra, o sanatçıların Menderes’e yardım talebiyle yazdığı mektuplar da ortaya çıktı.
Her Şeyimi Uğrunuza Risk Ettim,
Menderes’e gönderilen mektuplar arasında başta Necip Fazıl Kısakürek olmak üzere Peyami Safa, Yahya Kemal Beyatlı, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Cemal Kutay, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Mesut Cemil Bey, Yusuf Ziya Ortaç ve ressam İbrahim Çallı’nın mektupları dikkat çekiyor. İşte o mektuplardan bazıları:
Necip Fazıl Kısakürek
21 Ocak 1954
- “Muhterem efendim” diye başlayan mektupta Emniyet Genel Müdürü’ne kovuşturmalarla ilgili gerekli talimatın verilmesini, huzura kabul edilmesini ve kendisine yardım yapılmasını talep ediyor.
26 Aralık 1956
“Müsteşar Bey’den 2500 lira ve ‘Mecmuanı çıkar da görelim ve sonra yardım edelim’ cevabı aldım. İlk defa bir itimatsızlık sezer gibiyim. Ben parayı alır da mecmuayı mı çıkarmam veya çıkarırım da uygunsuz bir istikamet mi tutarım? Ben ki her şeyi uğrunuza riske etmiş, her defa mükemmel eseri vermiş ve bu kadar tecrübe ve çileden geçmiş bir adamım. Şahsım, kalbim ve kalemim her türlü teminatın üzerindedir.
Ben Kararlıyım ve Herşeye Razıyım,
Benim yaptığımı yapanlara hükümetler ve rejimler servetlerini ve nimetlerini yağdırır. Bütün bunlara karşı 15 bin lira zarar çarpıtılmış ve daha nice kasıt ve sabotaja karşı yalnız bırakılmış olarak sürünmekteyim. Haftalardır Ankara’nın bu hücra ve münzevi otelinde cinnet buhranları içinde çırpınmaktayım. Bütün istediğim zarara birkaç bin zamla 20 bin lira temininden ibarettir. Bunca muvaffakiyetten sonra uğratıldığım bu hal ve düştüğüm şeref kırıklığı hayatıma mal olabilir. (…) Artık Necip hakkında olmak mı olmamak mı kararı sizi de üzüntüden kurtaracak şekilde verilmeli ve bu iş bitirilmelidir. Ben kararlıyım ve her şeye razıyım.”

14 Ocak 1958

“Ben hastayım. Şekerliyim. Ayrıca çıldırmak üzereyim. Bütün hastane halime acıyor. Bu vaziyette emrin uzaması benim ölüme ve cinnete terk edilmem demektir. Başıma bir hal gelecek olursa Allah’a, Türk Milletine ve “Allah bir” diyenlere karşı hesap nasıl verecektir. Kadiri mutlakın üzerine yemin ederim ki yalan söylemiyorum, mübelağa etmiyorum, rol oynamıyorum,  edebiyat  yapmıyorum.”

14 Haziran 1958

Reklam ve sair ihtiyaçlarım için 10 bin lira lütfedilirse… Ayda 6 bin lire tahsis olunursa… Akis, Kim, Form gibi mecmuacıklarla bütün muhalefet matbuatını saf fikirle çürütücü, muazzam bir içtimai ve edebi, ideoloji, bina edici kaalara ve yüreklere nüfuz edici bir mecmua kuracağıma emin olunabilir. Bu da olmazsa tam altı aydır bir tek yardım görmeyen beni vazife günüme kadar her ay muayyen ve mukarrer bir mikyas altında kurmaktan ve göz yaşları içende yalnız ibadet ve mücerret eserler kaleme almaya terk etmekten başka iş kalmaz.”

Orhan Seyfi Orhon:

‘Kalemimizi bu hizmette kullanmaya hazırız’
“Yusuf Ziya Ortaç ile Akbaba’yı 1954 seçimlerini sonuna kadar muhalefetin hiciv, istihza ve tarizlerini aynı silahla hem çok daha incelik ve zerafet le karşılayan bir mizah dergisi olarak çıkarmayı kabul ediyoruz. Akbaba, iktidarı destekleyerek muhalefete hucum edeceği için kazançlı bir iş olmaz. Bu gazeteye konması kararlaştırılan parayı Akbaba’yı 1954 seçimlerinin sonuna kadar çıkarmak için kullanacağız. Şayet Akbaba, partice çıkarılırsa matbaa, kağıt ve diğer masraflar temin edilirse biz kalemimizi bu hizmette kullanmaya hazırız.”

Yusuf Ziya Ortaç:

’2 bin dolar bulup arabacık getiremedim’

(Müsteşar’a yazdığı mektupta Ortaç, Almanya’da okuyan oğlu için para istiyor)
“Almanya’da tahsil gören oğlum bu sene yurda gelmedi. İmtihanları var. Elbiseleri, pantosu, iskarpini kalmamış. Kendisine 2500 lira göndermek niyazındayım. Ben de 15 gün içinde İsviçre’ye gideceğim. Miktar söylemeyeceğim. Bunu senin kardeş delaletinle benim aziz başvekilimin takdir ve tensiplerine bırakıyorum.”
“Üzelecek bir şey söyleyeyim mi? Bizim meşhur otomobil iki aydır garajda. Otomatik vitesli olduğu için kullanması zor. Param parça ettiler, şimdi Amerika’dan yedek parça bekliyorum. (…) Ben 2 bin dolar bulup bir arabacık getiremedim. Kırılıyorum… Amma o kadar darılamıyorum.”
‘Hürriyet yüzde 99.5 muhalefetin malı oldu’
- (İktidarın tek gazetesi Zafer’dir. hem de hiç kafi değildir. Çünkü katıksız hükümet ve parti organıdır, bir Ankaragazetesidir, efkarı umumiyeyi yapan ise İstanbul gazeteleridir. Hürriyet Gazetesi yüzde 99.5 muhalefetin malı olmuştur. Terzi İzzet Apartmanı’nda yapılan toplantılardan konuşulan mevzulardan, alınan kararların hepsi bence malumdur. Sedat Simavi’nin oğlu Haluk da burada ağa düşürülmüştür. Mutlaka işin büyüklüğüne nazaran küçük bir fedakarlığa katlanılmalı ve hemen şimdi İstanbul’a bir gazete kurulmalıdır. Bunu da ben yaparım.”

Peyami Safa:

‘Müşkül durumdayım’

(O dönem Milliyet’te yazan piyami Safa, Müsteşar’dan, eşinin yurt dışındaki tedavisi için döviz istiyor)
Başvekil efendiyi rahatsız etmekten çekiniyorum. Bana olan teveccühünü kaybettiğim zannı ve endişesi içindeyim. (…) Bu müşkül durumumda bana yine bir kardeşlik yapmanı ve meseleyi münasip gördüğün kanaldan halletmeni ehemniyetle rica ederim.

From: canikiz@yahoo.com
Date: Wed, 2 Jan 2013 05:19:13 -0800
Subject: [Ozel-Buro-Istihbarat] Menderesten Para Isteyen Buyukler

*
**
YORUM, AKİS, AÇIKLAMA VE KATKILAR:

"Menderesten Para İsteyen Büyükler" 
& "Necip Fazıl ve Kalemini Satan Aydınlar"

To: gercek.demokrat@hotmail.com [Mustafa Nevruz Sinaci] :
From: canikiz@yahoo.com - Date: Sat, 5 Jan 2013 02:56:20 -0800
Subject: [OzgurGundem] Re: Necip Fazıl ve Kalemini Satan Aydınlar
*
Sevgili Cetiner,
Ben bu konuyu gectigimiz hafta gruplara tasidim ve kimse pek ilgilenmemisti. Oldukca onemli bir konu aslinda. Simdi sende bir Cumhuriyet yazarindan konuyu buraya tasimissin. Yanliz ortada bir sorun var, bu yazar bu konuyu sanki havada bulmus gibi yazmis, oysa bu konunun arastirmasini yapip yazan kisi Tarihci Ayse Hur, fakat Cumhuriyet gazetesi yazari herseyden bahsediyor ama asil arastirmayi yapandan bahsetmiyor ve tum parsayi kendine toplamaya calisiyor. Bu yazar serefsizligidir. Madem o kadar meraklilar neden o zaman kendi gazetelerinin kurucusu Yunus Nadi'nin Ikinci Dunya Savasi sirasindaki Hitler hayranligini bosu bosuna yapmadigini bunun icin Almanlardan aylik maas aldigini yazmiyorlar. Tarihci Ayse Hur bunu da acikladi, hatta bu arastirmayi Amerikan kaynaklarindan yapip yayinlayan Rifat Bali'nin adini da zikretti. Durust olabilmek lazim. Kisiyi severiz sevmeyiz o ayri bir sey ama yapilan ise verilen emege saygi duymak lazim. Turkiye'de olmayan bu ne yazik ki.
Gecen aksam HaberTurk Tv'de Balcicek Pamir'in programinda Ayse Hur'u tv'de izledim, o da bu durumdan yakiniyordu Ataturk ile ilgili tabulari yikarken Islamci kesim beni el ustunde tutuyordu ki bu beni cok rahatsiz ediyordu ama ne zaman ben cikip onlarin kutsallarina dokununca beni yerden yere vurmaya basladilar diyor. Necip Fazil'in kokain kullandigi, kumarbaz oldugu, devletten tirtikladigi paralar ile bile kumar oynadigi, tovbe ettigini soyledigi zaman dahi aliskanliklarindan vaz gecmedigini tek tek anlatti. Nazim konusuna da degindi hapis yatma konusunda ne Said Nursi nede Necip Fazil Nazim'in eline su dokemez dedi. Said Nursi'nin toplamda 3 yil 6 ay kadar, Necip Fazil'in da yaklasik 2 ayri zamanda 26 ay kadar hapis yattigini en son goz altina alinisinin 1951 yilinda bir kumar baskininda oldugunu anlatti. Bunun yani sira Necip Fazil'in zannedildigi gibi anti militarist degil tam tersine militarist biri oldugunu hem 27 Mayis'a hemde 12 Eylul'e ovguler duzdugunu, cikarttigi Buyuk Dogu'nun 6 ve 9 ncu sayilarinda da bunlari acikcana yazdigindan bahsetti.
*
http://mns06.blogspot.com/2013/01/menderesten-para-isteyen-buyukler.html
*
Yanisira Kurdlere karsi yapilan haksizliklari anlatirken Kurdler beni cok seviyordu, ama Kurd milliyetciliginin carpikliklarini anlattigimda beni iclerine yerlestirilmis bir Truva ati oldugumu iddia edenler bile cikti. Ermeni techiri ile ilgili yazdigimda Ermeniler beni goklere cikarttilar ama Ermenler'in yaptiklarini yazinca beni tehdit bile ettiler dedi.
Ayrica, su anda Islami konular ustunde calistigini yakinda o konulardaki tabularida yikacagini da acikladi. Bekleyelim bakalim...
O yuzden sevgili Cetiner, aykiri sese sevmesek de daima kulak vermek lazim.:)
Saygilarimla
Can Ikiz


From: Cetiner Calis <caliscetiner@gmail.com>
Sent: Saturday, January 5, 2013 9:29 AM
Subject:  Necip Fazıl ve Kalemini Satan Aydınlar
*
http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=390422&kn=47&ka=4&kb=5&kc=47

Necip Fazıl ve Kalemini Satan Aydınlar


Çizme’de bir süre önce örtülü ödenekten Mussolini’nin finansman sağladığı aydınların listesi yayımlandı...
Şair Sibilla Aleramo’ya 168 bin liret...
Alfonso Gatto’ya 24 bin liret…
Giuseppe Ungaretti’ye 144 bin liret…
Bunlar büyük şairlerin listesi.
Gazetecilerinki farklı.
Bayağı restoran mönüsü gibi…
Değişik yemek fiyatları gibi, tüm yazarların, sanatçıların etiketi değişik.
Gazeteci tarifesi genelde şairlerden daha geniş kitlelere hitap ettikleri için olsa gerek çok daha yüksek!
Gazeteciler, şairler, sanatçılara Mussolini faşizminin biçtiği bu parasal rayiçler, iki yıl kadar önce Çizme’de, “Mussolini’nin entelektüelleri-faşizmin finanse ettiği kültür” adıyla çıkan bir kitapta, enine boyuna masaya yatırıldı.
Aydın-iktidar kodları
Giovanni Sedita isimli bir tarihçinin imzasını taşıyan kitap, aydın-iktidar ilişkisinin gen haritasını betimlediği için ilgi çekmişti.
2010 güzünde basılan kitap; aydınları iktidara çeken öğeleri irdeleyip aydın biyografilerinin bilinmeyen yönlerini teşhir ederken, faşizmin militan kamuoyu inşasında kullandığı yöntemlere ışık tuttuğu için değerli bulunmuştu.
Mussolini’nin aydınları, Menderes’in aydınları gibi, kendi adlarına mektup yazıp “Duçe”den tek tek yardım dilenmek durumundaydı…
“Duçe” de Menderes gibi, sanatçıları peşiden koşturarak bizzat satın aldığının bilinmesini istemiyordu…
Bu sebeple onları doğrudan maaşa bağlamak ya da çıkardıkları dergilere şeffaf “sübvansiyonlar vermek” yerine, “bireysel taleplere bağlı devreye sokulan” örtülü ödenek” yöntemini yeğlemişti…
“Duçe” de tıpkı gene Menderes gibi, aydınlara akıtılan paraların dökümünü tutmuştu.
Tıpkı bizde ortaya çıkan kayıtlarda şimdi belgelenmiş olduğu gibi; 1932-43 yılları arasında Mussolini faşizmi de İtalya’da 906 aydın, 387 gazete, dergi ve ajansa o dönemde gizlice 600 milyon liret dökmüştü...
Benzerlikler bu kadar. Gerisi çok farklı…
İtalya’da “faşizm dönemi” çoktan bitmiş, kapanmış olduğu için, çalışmayı yapan tarihçiye kimse; “Ne ayak? Ne iş? Senin hesabın, maksadın ne” misali sorular sormuyor.
Necip Fazıl’ın konu edilmesiyle bizde derhal komplocular devreye girdi.
Bilgiyle doğrudan ilgilenmeyen; sadece hizmet ettiği dava ve araçsallaştırma değerine iltifat eden çevreler hemen “Necip Fazıl neden karalanıyor!” diye ateş püskürdüler; “Bu itibarsızlaştırma kampanyasının hedefi ne? Hedef NFK’yi gözden düşürmek mi? AKP’yi vurmak mı?” diye akla ziyan soruları sıraladılar…
Yetmedi…
NFK’nin mektupları etrafında bir “kumar” tartışması bile çıktı…
“Necip Fazıl, Başbakan’dan paraları dergi için değil, kumar oynamak için istemiştir” diyen bir tarihçiye sosyal medyada savaş açıldı…
Oysa ki şair, “Benim geçmişim çöplük, karıştıran köpektir” dememiş miydi? Ardından Yassıada’da çıkıp, “Evet, örtülü ödenekten para aldım ve aldığımdan ziyade neden, ne yüzden aldığım mühimdir” itirafında bulunmamış mıydı?
Neden aldığı önemli mi?
“Örtülü ödenekten methiyeci, kasideci, eski Roma cenazelerinde sahte ağlayıcıları gibi vicdan kiracısı olarak para almadım. Bunlardan hiçbirisini yapmadım.1943’ten 1960’a kadar taştan taşa vurulan, zindandan zindana süründürülen mukaddesatçı, milliyetçi, Anadolu’cu, ahlakçı bir idealin himayesi yolunda para aldım ve bunu fikirler için yaptım” diye kendisini savunmamış mıydı?
İktidarla akçeli ilişkilere, AKP hükümetinin de takipçisi olduğu “dava” uğruna girdiğine göre mesele yoktu. “Üstat” tartışılamaz ve hâşâ yargılanamazdı…
Türkiye’de, İtalya’dan farklı olarak, tarih tamamlanmamış bir “hesaplaşma” havasında süregittiği için, konuya yalınkat “iktidar-aydın” ilişkisi içinden bakılamıyor.
İtalya gibi bu utanç sayfasını kapatmış bir ülke penceresinden baktığınızda halbuki; aydının iktidara her ne gerekçeyle olursa olsun (ister kumar, isterse yüce fikirler!) kalemini kiralaması, hoş görülemez ve geçiştirilemez patolojik bir durum sayılıyor.
Bizde durum farklı.
Ana akım medyada kalem oynatan aydınlar hâlâ; “Necip Fazıl; ‘Başvekilden para dilenen adam’a indirgenemez” güzellemeleri döşeniyorlar:
“O kafiyelerin efendisi, çok iyi bir şairdir. Necip Fazıl sanatıyla kendisini affettirir” diyerek ahkâm kesiyorlar.
Mussolini’ye hizmet eden kalemler de “sanat” yönü güçlü aydınlardı.
Bu, onları tarihin yargısından kurtarmaya yetmedi.
Hamasetten arınıp dinç dimağla etrafa bakarsak, kalemini satan aydınlar hakkında tarihin verdiği yargının ne olduğunu görürüz. (http://mns06.blogspot.com/2013/01/menderesten-para-isteyen-buyukler.html)
5 Ocak 2013 - Cumhuriyet

***

To: SiyasetMeydani@yahoogroups.com; desifre@yahoogroups.com; ozgur_gundem@yahoogroups.com; ozgur_dusunceyi_savunanlar@yahoogroups.com; sanalsiyaset@yahoogroups.com
From: canikiz@yahoo.com; Date: Sat, 5 Jan 2013 03:52:14 -0800
Subject: [OzgurGundem] Re: [SiyasetMeydani] Re: Necip Fazıl ve Kalemini Satan Aydınlar
Sayin Simsek,
Nerede benim yazim? Ben mi gonderdim Cumhuriyet'te cikmis olan yaziyi?
Ayrica, Necip Fazil mahkeme de oyle ifade vermisse bu onun dogru soylediginin kaniti olur mu? Daha bunun bile farkinda degilsin. Kanit belgeler ile olur. Meslegi tarihci olan Ayse Hur, meslegini de riske atarak yaptigi arastirmanin sonuclarini acikliyor, belgelerini de sunuyor. Eger  varsa soyliyecek bir seyi olan, gitsin ona soylesin kolaysa.
Anlasilan zemzem bidonda durdugu gibi durmuyor...
Can Ikiz
*********************
From: ahmet dogan Simsek <ahmetdogan.simsek@gmail.com>
To: SiyasetMeydani@yahoogroups.com
Sent: Saturday, January 5, 2013 1:21 PM
Subject: Re: [SiyasetMeydani] Re: Necip Fazıl ve Kalemini Satan Aydınlar
 *
Necip Fazılın Yassı ada yargıcı Salim Başola bu konuda verdiği cevabı zamanıkısıtlı olanlar için.Yazının son bölümünde kırmızıya çevirerek belirginleştirdim. Ahmet Doğan Şimşek
Yazının kısa yolu
http://www.takvim.com.tr/Yazarlar/erandac/2013/01/05/tokat-gibi-cevap

Tokat gibi cevap

27 Mayıs darbesinin üzerinden 52 yıl geçti. Başbakan Adnan Menderes ile Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu'nun idamının acısı hâlâ tazeliğini koruyor.
Türk halkı, onlarca yıldır bu aziz insanları şükranla hayır duaları ile anmaktadır. Onları idama gönderenler ise hiçbir dönemde bu cinayetin vebalinden, bu utançtan kurtulamamışlardır.
Türk milleti kendi iradesiyle göreve getirdiği bu masum insanların katledilmesini her zaman lanetle anmıştır.
Tesellimiz yarım asırdır dinmeyen bu acının boşa gitmemiş olmasıdır.
Menderes'in demokrasi mirasının çok güçlü olması dolayısıyla, hiç bir darbe, halkın demokrasiye olan inancını kıramamaktadır.
27 Mayıs darbesiyle kurulan Yassıada mahkemelerinde yaşanan hukuk katliamı da tarihe kara bir leke olarak geçmiş bulunuyor.
Bu bağlamda, bir taraftan darbeciler yargılanırken, birer birer mahkemeler önüne çıkarken, diğer yandan TBMM'nin, "Yassıada kararlarının yok sayılması, verilen kararların iptali, yassıada mahkemelerinin insanlık suçu işlediğine" yönelik kararını görmek için sabırsızlanıyoruz.

ÜSTADIN TARİHİ ÖNGÖRÜSÜ

Üstat Necip Fazıl'ın bazı mektuplar üzerinden isminin yıpratılması çabaları sürerken, onun yıllar önce Yassıada mahkemelerinde yaptığı tarihi öngörüler içeren konuşmasını bu vesile ile tekrar hatırlayalım. Dava konularından biri de 'örtülü ödenek'ti. Menderes ile Başbakanlık Müsteşarı Salih Korur, örtülü ödeneği amacına uygun olarak kullanmamakla insafsızca suçlanıyordu.
Merhum Menderes, mecburiyeti olmamasına rağmen Korur'dan yapılan tüm harcamaları kaydetmesini istedi ve hepsi de kaydedildi. Menderes'in emriyle tutulan bu kayıtlar, Yassıada'da önüne konuldu ve aleyhinde delil olarak kullanılmaya kalkışılmıştı. Bu davayı ilginç hale getiren unsurlardan biri de Necip Fazıl Kısakürek, Peyami Safa, Orhan Seyfi Orhon, Burhan Belge, Mithat Perin gibi dönemin ünlü yazar ve gazetecilerinin de şahit olarak dinlenmesiydi. Örtülü Ödenek Davası'nı başlatılınca, Menderes ödenek harcamalarının önemli bir kısmı Milli Emniyet Teşkilatı'na verildiğini söylüyordu. Teşkilatın bir kısım paralarının (Daha önce yapılmış anlaşmalar uyarınca) Amerikalılar tarafından karşılanmasından rahatsız olduğunu, bu duruma son vermek için örtülü ödenekten para aktarıldığı belirtiyordu. Davanın önemli duruşmalarından biri de Necip Fazıl'ın şahit olarak dinlendiği oturumlardı. Hâkim Başol, 'gerici birine' bu paranın neden verildiğini soruyor, Menderes'te Necip Fazıl'ın bir vatansever olduğunu Başol'un yüzüne bir şamar atarcasına vurguluyordu. ...Ve ünlü şair Necip Fazıl, güçlü hitabetiyle Yassıada Mahkemesi Başkanı Salim Başol'un "Örtülü ödenekten size yardım yapılmış" sorusunu şöyle yanıtlıyordu:
Evet, örtülü ödenekten para aldım.

Ne aldığımdan ziyade, ne yüzden aldığım önemlidir. Ben methiyeci, kasideci, Eski Roma cenazelerinde sahte ağlayıcıları gibi vicdan kiracısı olarak para almadım. Ve bunlardan hiçbirisini yapmadım. 1943'ten 1960'a kadar taştan taşa vurulan, zindandan zindana sürdürülen milliyetçi, Anadolucu, ahlakçı bir idealin himayesi yolunda para aldım ve bunu bir fikir hakkında en doğal şekilde kullandım. Menderes'le ilk temasım 1951'de İzmir'de başlar. Başbakan Menderes, İzmir de Müslümanlara yönelik önemli bir konuşma yaptı. O zaman ümidimizin mihrakı (odağı) olarak gözümüze Menderes'i getirdik. 1952 de Ankara'ya gittim. Günlük Büyük Doğu'yu kurdum. Dava uğruna yazılara başladım.
Başol: İdealiniz nedir?
Kısakürek: Garb'ın (Batı'nın) bütün olumlu bilgilerini rönesans anlayışı içinde almak ve Şark'ın ruhunu aynen korumak, bu inanca sahip etmek ve din aslına sahip etmek, bütün gerçeği idrak etmek (anlamak), dinin paklığını ve saffetini (temizliğini), asaletini, Garb'ın büyük kafasında tekâmül ettirmek ve bu ruha tatbik etmektir.
SONUÇ: Üstat Necip Fazıl'ın, tarihi öngörüsüne tekrar ve tekrar bakalım.
Yüzyıllar boyu edinilen tecrübeler getirir asilliği. Türkiye, dev gibi yıkılan bir devrin ardından avucundaki asalet(asillik) pırıltıları ile soylu İslam tarihinden beslenerek geleceğin küresel aktörlüğüne yürümektedir.



.