Doğu Akdeniz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Doğu Akdeniz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Mart 2021 Pazar

DOĞU AKDENİZ’DE DENİZ YETKİ ALANLARININ PAYLAŞILMASI SORUNU VE TÜRKİYE BÖLÜM 3

DOĞU AKDENİZ’DE DENİZ YETKİ ALANLARININ PAYLAŞILMASI SORUNU VE TÜRKİYE BÖLÜM 3
 
Doğu Akdenizde Yetki Alanlarının Paylaşılması, Sorunu, Türkiye, Cihat YAYCI, Doğu Akdeniz, Kıbrıs, ilgili kıyıdaş, deniz yetki alanlarının, 
sınırlandırılması, Münhasır Ekonomik Bölge MEB, Enerji, Münbit hilal yayı, İsrail, Lübnan, Suriye, Türkiye, Irak, İran,

   Dolayısı ile Yunanistan’ın Kerpe, Kaşot, Rodos ve Meis adalarının Türkiye ve Yunanistan anakaraları arasındaki ortay hattın “ters tarafında” (Türkiye anakarasına yakın yarıda) yer almaları nedeni ile Doğu Akdeniz’de MEB sahibi olması mümkün değildir. Öte yandan “coğrafyanın üstünlüğü” ve “oransallık” prensipleri ışığında, Anadolu yarımadasının kıyılarının uzunluğu bu adalarla kıyaslanamayacak derecede fazladır. Ayrıca Anadolu yarımadası önündeki konumları nedeni ile bu adalar “kapatmama” prensibine aykırılık oluşturmaktadır. İşte sınırlandırmada son derece önemli bu prensip ve faktörler ile daha önceden petrol arama ruhsatı alanları belirlenmesi gibi devlet uygulamaları Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’deki MEB iddialarının hukuki mesnetlerini ortadan kaldırmaktadır.

   Ancak; uluslararası hukuka aykırı böylesi bir durumun gerçekleşmesi halinde, Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesi Antalya Körfezi ile sınırlandırılacak 
ve yaklaşık 41.000 kilometrekare olacak, böylece tahmini asgari 104.000 kilometrekarelik deniz yetki alanı kaybedilmiş olacaktır. 

Buna rağmen Yunanistan ve GKRY ikilisi uluslararası aktörleri kendi amaçları doğrultusunda yönlendirebilmekte ve çeşitli haritalar yayınlatmakta dır. 

Şekil-3 Türkiye’nin 145.000 km²’lik MuhtemelAsgari MEB’i ve GKRY-
Yunanistan İkilisinin Türkiyeİçin Öngördüğü 41.000km²’lik MEB’in Karşılaştırılması


Bu haritalardan en önemlisi Seville Üniversitesi’nde hazırlanan Türkiye’ye sadece 41.000 kilometrekarelik alanın reva görüldüğü haritadır.82

2.2.3.Suriye

    Bir diğer kıyıdaş ülke olan Suriye ise, 19 Kasım 2003 tarihinde “Suriye’nin Karasularında Ulusal Egemenliğinin Belirlenmesi”ne ilişkin bir yasayı onaylamış tır.83 

Bahse konu yasa ile yalnızca karasularını değil, aynı zamanda iç sular, bitişik bölge, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgeye ilişkin rejimlerini de düzenlemiştir. Suriye, bu yasa ile paralel olarak, “karasularının esas hatlardan itibaren 12 deniz mili, bitişik bölgesinin ise 24 deniz mili ve 200 deniz milini aşmayacak şekilde münhasır ekonomik bölgesi olduğunu” BM’ye bildirmiştir. Münhasır ekonomik bölge ilanını müteakiben Suriye; sahillerinde sismik 
araştırma 84 ve yeni kaynaklar için süreli araştırma izni vermiştir.85
    
Suriye tarafından ilan edilen bahse konu petrol arama sahalarının kuzey bölümü Türkiye’nin deniz yetki alanlarının bir kısmını kapsamaktadır.86

Şekil-4 Seville Üniversitesi’nin Akdeniz’de Deniz Yetki Alanları
Çalışmasını Gösterir Harita


Şekil-5 Suriye Tarafından İlan Edilen Petrol Arama Sahaları
 
 
2.2.4. İsrail 

İsrail ise 17 Aralık 2010 tarihinde GKRY ile münhasır ekonomik bölge antlaşması imzalamış, Diğer ilgili kıyıdaşlar devletlerle herhangi bir anlaşma imzalamadan 12 Temmuz 2011 tarihinde münhasır ekonomik bölge sınırlarını gösteren koordinat listesini Birleşmiş Milletler’e bildirerek MEB ilanında bulunmuştur.87 


Şekil-6 İsrail-GKRY Deniz Yetki Alanları Sınırlandırması Antlaşması Sınırları 

Diğer yandan; Tamar ve Leviathan bölgelerinde hidrokarbon kaynaklarını çıkarmaya başlamış olup, bu kaynakların GKRY ve Yunanistan aracılığıyla 
Avrupa’ya iletilmesi yönünde taraflar arasında görüşmeler yapıldığı da bilinmektedir. 88

2.2.5. Lübnan

Şekil-7 Tamar ve Leviathan Hidrokarbon Havzaları


    
GKRY, Yunanistan ve İsrail’e ilaveten Lübnan da deniz yetki alanları konusunda girişimlerde bulunmaya başlamış ve Lübnan Meclisi; 17 Ağustos 2010 tarihinde denizde petrol ve doğalgaz rezervlerinin araştırılması hakkında bir kanunu onaylamıştır. Ayrıca, deniz yetki alanları sınırlarını belirten bir bildirimi BM Genel Sekreteri’ne 19 Ekim 2010 tarihinde sunmuştur.89 

Lübnan’ın bahse konu bildirimi ile 2007 yılında imzalanan Lübnan-GKRY MEB Sınırlandırma Antlaşmasının Lübnan Meclisi’nde onaylanıp onaylanmamasının 
artık önemsiz hale geldiğini söylemek mümkündür.90


Şekil-8 Lübnan’ın 19 Ekim 2010’da BM’ye Deklare Ettiği MEB Sınırları

   Öte yandan son dönemde deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasında Lübnan ve İsrail arasında yaşanan gerginlik de dikkat çekicidir. İsrail Bakanlar Kurulu’nun BM’nin değerlendirmesine sunmak üzere hazırladığı haritada gösterilen sınırlar ile Lübnan tarafından ilan edilen münhasır ekonomik bölgenin yaklaşık 9 km’lik bir kesimde çakışması bu gerginliğin temel nedenini oluşturmaktadır.91


Şekil-9 Lübnan ve İsrail’in İlan Ettikleri MEB’lerinin Çakıştığı Alan

3. TÜRKİYE’NİN DENİZ YETKİ ALANLARININ PAYLAŞIMI KONUSUNDA POZİSYONU VE OLASI İNİSİYATİF ALMA ALTERNATİFLERİNİN ORTAYA KONULMASI

Bu noktada Doğu Akdeniz deniz yetki alanları sınırlandırmasına ilişkin olarak bugüne kadar Türkiye’nin deniz yetki alanları (MEB dâhil) sınırlandırması 
yapabileceği ilgili kıyıdaş devletleri doğru tespit edip etmediği irdelenmek durumundadır. Ayrıca Türkiye ve KKTC’nin müstakil ve bağımsız devletler olarak GKRY’nin ilan ettiği MEB içerisindeki bir takım parsellerde doğrudan haklarının olup olmadığı da incelenmesi gerekmektedir. 

Diğer yandan, Kıbrıs Adası’nın uluslararası hukuk mahkemeleri kararları ışığında ne büyüklükte bir deniz yetki alanına sahip olabileceği de belirlenmelidir. Nihayetinde, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de sahip olması gereken deniz yetki alanını gösterir haritası ortaya konmalıdır.

   2003 yılında GKRY Doğu Akdeniz’de denizlerin paylaşım mücadelesini başlatmış tır. 2003 yılından bu yana ise Türkiye, henüz Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına yönelik olarak herhangi bir kıyıdaş devlet ile bir antlaşma (21 Eylül 2011 tarihinde Newyork’da Türkiye ile KKTC arasında 
adanın kuzeyi ile Türkiye arasında kalan bölgeye yönelik kıta sahanlığı sınırlandırma antlaşması imzalanması hariç) akdetmemiş ve münhasır ekonomik 
bölge ilanında da bulunmamıştır. Bununla birlikte Türkiye, aşağıdaki haritada görülen (32˚16′18″D Boylamı Batısı ve 33˚40′K Enlemi Kuzeyi) deniz 
alanlarında uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru hak ve menfaatleri olduğunu ve hatta bu alanın kendi deniz yetki alanı olduğunu çeşitli vesilelerle ifade etmiş 92 ve etmeye de devam etmektedir.

Aslında Prof. Dr. Sertaç Hami Başeren’in ortaya koyduğu harita dışında bir harita da hiçbir zaman söz konusu olmamıştır. Gerekçeleri daha sonra izah edileceği üzere esasen bu harita, sadece sınırlandırma çizgisinin ortay hat kabul edilmesi ve düşey hatlarla kısıtlı sayıda ilgili kıyı ile kıyıdaş devlet seçilmesi nedeni ile minimalist bir yaklaşımla çizilmiştir. Ancak bu haritaya dahi ilgili kıyıların fazla ve kıyıdaşlar olarak ise doğrudan ilgisi olmayanların seçildiği (Örneğin, Mısır’ın Türkiye ile karşılıklı kıyıları bulunmadığı çeşitli Yunan ve GKRY basın yayın organlarında dile getirilmiştir. 93) savıyla maksimalist bir harita olduğu eleştirisi zaman zaman Yunanistan dahil çeşitli platformlarda yapılmıştır.


Şekil-10 32˚16′18″D Boylamı Batısı ve 33˚40′K Enlemi Kuzeyinde Kalan Deniz Alanını Gösterir Harita

     Hâlbuki bu harita çizilirken ilgili kıyıdaş olarak aslında sadece KKTC ve Mısır seçilmiştir. Eğer bu devletler de ilgili kıyıdaş değiller ise hangi devletlerin ilgili kıyıdaş devlet olabileceğini ise eleştiri sahipleri belirtmemişler dir.
Prof. Dr. Başeren’in kırmızı hatlarla belirlediği Türkiye’nin asgari muhtemel MEB’ine GKRY’nin 26 Ocak 2007 tarihinde Kıbrıs Adası’nın güneyinde ilan ve 
ihale ettiği 13 adet petrol arama ruhsat sahasından 5 adedinin tecavüz ettiği görülmektedir.
   Tüm bu gelişmelere karşı Türkiye’nin genel tutumu; esasen Doğu Akdeniz’de, “deniz yetki alanlarının ilgili tüm kıyı devletleri arasında yapılacak antlaşmalar yoluyla belirlenmesi” gerektiğinin ifade edilmesi şeklinde olmuştur. 94


Şekil-11 Prof. Dr. Sertaç Hami Başeren’in Türkiye’nin Muhtemel MEB’i ve GKRY’nin 1, 4, 5, 6, 7 Numaralı Sözde Parselleri ile Tecavüzünü Gösterir Haritası

Ancak, GKRY inisiyatif alma ve elinde bulundurma gayretlerini sürdürmektedir. Son olarak GKRY, 26 Ocak 2007 tarihinde Kıbrıs Adası’nın güneyinde ilan 
ve ihale ettiği 13 adet petrol arama ruhsat sahasından ABD’nin Noble Energy Şirketi tarafından satın alınan 12 numaralı parselinde bu şirket vasıtasıyla 
araştırma sondajlarına başlayacağını Ağustos 2011 ayı başında uluslararası kamuoyuna duyurmuştur. GKRY’nin bu girişimine 3 Ağustos 2011 tarihinde 
gerek Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı 95 ve gerekse KKTC Cumhurbaşkanı tarafından 5 Ağustos 2011’de tepki gösterilmiştir.96 Yapılan açıklamalarda;
- Kurucu halk olan Kıbrıs Türklerinin, adanın doğal kaynaklarından eşit şekilde yararlanma hakkı olduğu,
- Türkiye’nin ve KKTC’nin bölgede meşru hak ve çıkarları bulunduğu ve korunacağı ifade edilmiştir.

Bu açıklamalara rağmen GKRY tarafından 19 Eylül 2011’de sondaj faaliyetlerine başlanmıştır. Bunun üzerine 21 Eylül 2011 tarihinde Newyork’da Türkiye ile KKTC arasında adanın kuzeyi ile Türkiye arasında kalan bölgeye yönelik kıta sahanlığı sınırlandırma antlaşması imzalanmıştır. Ancak; adanın kuzeyine ilişkin olarak yapılan bu antlaşma adanın güneyinde GKRY’nin sondaj faaliyetlerini durdurmak için yeterli olmamıştır. Zira 19 Eylül 2011’de Liberya bandıralı “Noble Homer Ferrington” platformu ile çalışmalara başlandığı açık kaynaklarda yer almıştır.97 Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin "Kıbrıs" açıklarında hidrokarbon kaynaklarının araştırılması, çıkarılması ve üretimine ilişkin ikinci tur lisans ihalesi ilanı 11 Şubat 2012 tarihinde 2012/C/38/10 sıra numarası ile Avrupa Birliği Resmi Gazetesi’nde yayınlanmıştır. Söz konusu ihale ilanında; başvuruların ilan tarihinden itibaren 90 gün Diğer yandan sondaj firmalarının REUTERS İnternet Sitesi gibi sitelerde yer alan ve bir örneği aşağıda gösterilen risk ve uyuşmazlık haritasına göre ihale aldıkları bilinmektedir. 

Hızla azalan rezervlerin yerine yenilerinin bulunması her geçen gün daha riskli, daha maliyetli ve daha zor olmaktadır. Kaynakların hızla azalması yatırımcıları yeni arayışlara götürmekte ve bu durum sıkıntılı bölgelerde faaliyetler icra edilmesine neden olmaktadır. Yeni kaynakların bulunması eskisine oranla politik ve fiziksel olarak daha fazla riskler içermektedir. Yapılan araştırmaların da ortaya koyduğu gibi son yüzyılda petrol bulmak için yapılan masraflar 3'e katlanmıştır. Teknik olarak durum daha da zorlaşmıştır. Çünkü açık deniz alanlarında yeni rezervler 3 km derinliğe kadar uzanmaktadır. 


Şekil-12 Petrol Çıkarma Politik Risk ve Maliyet Haritası 100

Ayrıca, politik anlaşmazlıkların bulunduğu bölgelerde araştırmalar yapılması ya da siyasi istikrarsızlıkların bulunduğu yerlerde yapılan araştırmalar durumu daha da riskli hale getirmektedir. 98

Bu güne kadar yaşanan gelişmeler, MEB ilan etmiş ve ilgili kıyıdaşlarla sınırlandırma antlaşmaları akdetmiş GKRY’nin ihaleye açtığı parseller üzerinde 
uyuşmazlık olduğu algısını yeterince oluşturamamıştır.

   Hâlbuki GKRY, ilgili kıyı uzunlukları orantı prensibi ile hakkaniyet ve nısfet ölçüleri hilafına, 99 başta Lübnan olmak üzere sınırlandırma antlaşması imzaladığı ülkelerin deniz alanlarını bu ülkelerin uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve menfaatlerine aykırı şekilde elde etmiştir. GKRY’nin Suriye, Lübnan ve İsrail ile sınırlandırma antlaşması imzalarken ilgili kıyı olarak alındığı anlaşılan Baf ile Zafer Burnu arasındaki toplam uzunluk 168,905 deniz mili iken Suriye, Lübnan ve İsrail’in kıyılarının uzunluğu 316,907 deniz miline tekabül etmektedir. Bu durum da kıyı uzunlukları oranı 1,87 olmaktadır ki, bunun anlamı Suriye, Lübnan ve İsrail’in hakça bir paylaşım çerçevesinde yapılacak bir anlaşma ile GKRY’nin 1,87 katı (2 kattan biraz daha az) deniz yetki alanına sahip olmaları gerekmektedir. Ancak, GKRY yaptığı antlaşmalarla neredeyse eşit deniz yetki alanına sahip olmuş ve bir anlamda bahse konu kıyıdaşların deniz yetki alanını da sahiplenmiştir. Durum Mısır için daha da vahimdir. Zira ilgili kıyı olarak alındığı anlaşılan Zafer Burnu ile Arnauti Burnu arasındaki toplam uzunluk 197,659 deniz mili olup Mısır’ın ilgili kıyı uzunluğu ise 400,128 deniz milidir. Bir başka deyişle kıyı uzunlukları oranı Mısır’ın lehine 2 olup, GKRY’nin hakça paylaşım esasına dayalı bir antlaşma ile ancak Mısır’ın yarısı kadar deniz yetki alanına sahip olması gerekirken, yaptığı antlaşma ile 21.500 kilometrekareden daha fazla deniz yetki alanına sahip olmuştur.

Öyle ki, aşağıdaki haritalarda görüleceği üzere imzalanan bu antlaşmalarla; GKRY, İsrail’in asgari 12 numaralı parseli de kapsayacak şekilde 4.600 kilometrekare, Lübnan’ın 3.957 kilometrekare, Mısır’ın ise daha önce belirtildiği üzere 21.500 kilometrekare deniz yetki alanını sahiplenmiştir.

BU BÖLÜM DİPNOTLARI:

82 Yakın dönemde iştirak edilen uluslararası toplantılarda ve açık kaynaklarda Ege Denizi ve Doğu Akdeniz Deniz Yetki Alanlarına yönelik olarak;
a.Uluslararası Deniz Hukukçusu John R.V. Prescott’un 1984 yılında yapmış olduğu çalışmada oluşturulan,
b.Seville Üniversitesi tarafından hazırlanan ve Avrupa Birliği (AB) Ekonomik Sahasını gösteren,
c.Birleşmiş Milletler (BM) internet sitesinde bir süre yer alarak bilahare kaldırılan,
ç.Avrupa Deniz Emniyet Ajansı (EMSA) tarafından düzenlenen çalıştaylarda kullanılan,
d.ABD kaynaklı “General Electrics Advanced Information System (GDAIS)” Şirketi tarafından hazırlanan, sakıncalı haritaların birbiriyle uyuştuğu, 
çizilmiş sınırların aynı nitelikte olduğu tespit edilmiştir.
83 “UN, 2011, Table of claims to maritime jurisdiction (as at 15 July 2011),” Birleşmiş Milletler, erişim tarihi 26.10.2011, http://www.un.org/Depts/los/LEGISLATIONANDTREATIES/STATEFILES/SYR.htm.
84 Suriye Petrol ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı, erişim tarihi 04.09.2011,
      http:/www.petroleum.gov.sy.
      Suriye Petrol ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı, erişim tarihi 04.09.2011,
      http:/www.gpc-sy.com.
      Suriye petrol şirketi ile ABD’li Veritas Şirketi arasında 10 yıl süreli bir protokol yapılmış ve Suriye sahillerine bitişik 4700 km²’lik bir alanda bahse konu şirkete sismik araştırma yapma izni verilmiştir.
85 Suriye Petrol ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı, erişim tarihi 04.09.2011,
     http:/www.petroleum.gov.sy.
     Suriye Petrol ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı, erişim tarihi 04.09.2011,
     http:/www.gpc-sy.com.
     Suriye Petrol ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’nın 24 Mart-5 Ekim 2011 tarihleri arasında yaklaşık 6 ay süre ile 3 ayrı bölgede petrol arama ve çıkarma maksadıyla bir ihale açtığı Suriye Hükümeti’nin resmi internet sayfalarında yer almıştır.
86 İhaleye açılan sahaların kuzey sınırı Türkiye-Suriye kara sınırının bitiminden itibaren genel batı istikametinde yaklaşık 30 deniz mili mesafeye kadar uzanmakta dır. Suriye; ihaleye açtığı bu alanı ihale ilanında Suriye’nin karasuları ve münhasır ekonomik bölgesinin bir bölümü olarak tanımlamıştır.
87 İrfan Galip Dumlu, “Türkiye'ye Büyük Sömürge Planı,” 29.11.2011, erişim tarihi 17.02.2012, 
     www.haberform.com/haber/rum-yunanistan-somurge-rum-ve-yunanistanin-türkiyeyi-somurme-plani-89776.htm. 
88 Yorgos Meligonis, “İsrail Yunanistan’ın MEB’ini Tanıdı,” Avgi Gazetesi, 19.02.2011.
89 “UN, 2011, Table of claims to maritime jurisdiction (as at 15 July 2011),” Birleşmiş Milletler, erişim tarihi 12.10.2011, 
     http://www.un.org/Depts/los/LEGISLATIONANDTREATIES/STATEFILES/LBN.htm.
90 GKRY ile yapılan fakat meclisinde onaylanmayan bahse konu antlaşmada yer alan koordinatları da içeren deniz yetki alanlarını gösterir haritayı BM’ye beyan etmesi.
91 Bu uyuşmazlık üzerine Lübnan Dışişleri Bakanı Adnan Mansur, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İsrail arasındaki MEB anlaşmasının, Lübnan'ın egemenliğini ihlal ettiğini belirtmiştir. Lübnan, bu yöndeki şikâyetini BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun'a bir mektupla iletmiştir. 
Lübnan Dışişleri Bakanı Mansur, Beyrut'ta yaptığı açıklamada, BM Genel Sekreterine gönderilen şikâyet mektubunda, “İsrail ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi 
arasında geçen yıl imzalanan, denizde sınır belirleme anlaşmasının Lübnan'ın egemenliğini ve ekonomik çıkarlarını ihlal ettiğinin ve bölge güvenliği 
açısından bir tehlike olduğunun” kaydedildiğini söylemiş, BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun'dan, İsrail'in denizdeki faaliyetleri nedeniyle çıkması muhtemel 
çatışmalardan kaçınılması için gerekli tedbirleri almasını istemiştir.
92 Alcatel Telefon Şirketi adına Bari/İtalya GKRY-İsrail-Mısır arasında telekomünikasyon ağı tesis edilmesi projesi kapsamında hazırlık çalışması yapmak 
üzere İtalyan R/Y Explora gemisi tarafından Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığına ve muhtemel MEB’ine girilmesi üzerine 12 Mart 2011 tarihinde 
TCG BANDIRMA tarafından söz konusu gemiye muhtemel Türk MEB’i sınırları içerisinde araştırma faaliyetlerinde bulunamayacağı koordinatlar verilerek 
bildirilmiş ve geminin sahayı terki sağlanmıştır. Müteakiben 11 Mart 2011 tarihinde İtalyan Büyükelçiliği’ne konuya ilişkin olarak Türkiye’nin deniz yetki 
alanları sınırlarını gösterir bir harita ekli nota ile durum tevdi edilmiş ve izin alması gerektiği bildirilmiştir. Bilahare 21-27 Mart 2011 tarihlerinde bahse konu geminin Türkiye’nin deniz yetki alanlarında araştırma yapması için İtalyan Büyükelçiliği tarafından Dışişleri Bakanlığı’na izin talebinde bulunulmuş ve gerekli izin verilmiştir.
93 Theodoros Karyotis, “Türkiye, Mısır ile Deniz Sınırları Çiziyor,” Ethnos Gazetesi, 11.01.2010.
94 Dışişleri Bakanlığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin 2 Mart 2004 tarih ve 2004 Turkuno dt/4739 sayılı ve 23 temmuz 2007 tarihli un.doc.A/61/1011-s/2007/456 sayılı notası.
95 “181 sayılı açıklama,” Dışişleri Bakanlığı, erişim tarihi 05.08.2011, www.mfa.gov.tr.
Dışişleri Bakanlığınca yapılan 181 sayılı açıklamada özetle; “Kıbrıs Rum tarafının tek yanlı olarak tüm ada adına, ada’nın bütününe ait olan doğal kaynaklar konusunda söz söyleme, girişim yapma ve/veya anlaşma imzalama hak ve yetkisine sahip olmadığı”na vurgu yapılarak, “Türkiye ve KKTC’nin bölgedeki meşru hak ve çıkarlarını korumak amacıyla uluslararası hukuka uygun şekilde diplomatik ve siyasi kanallardan girişimlerin sürdürüleceği; 
Türkiye’nin ve KKTC’nin bu maksatla gereğine tevessül edeceğinden kimsenin şüphesi olmaması gerektiği” ifade edilmiştir.
96 Derviş Eroğlu, “Türk Tarafı Eşdeğerde Adımları Atmaktan Çekinmeyecek,” erişim tarihi 12.10.2011, 
www.pressturk.com/dunya/haber/18038/kktcden-rumlara-petrol ve doğalgaz-uyarisi.html.
97 “Turkish oil exploration ship sets out to contest Cyprus drill rights,” erişim tarihi 14.10.2011, 
 http://www.cyprus-mail.com/cyprus/turkish-oil-exploration-ship-sets-out-contest-cyprus-drill-rights/20110924; 
Yöney Yüce, "Exclusive Area of Conflict," 20.9.2011, erişim tarihi 17.02.2012, 
     http://bianet.org/english/minorities/132830-exclusive-area-of-conflict.
98 Johnson Christopher, “Oil Exploration Costs Rocket As Risks Rise,” 11.02.2010, erişim tarihi 15.02.2012, 
http://www.reuters.com/article/2010/02/11/us-oil-exploration-risk-analysis-idUSTRE61A28X20100211.
99 MEB'in kıyı uzunlukları oranında belirlenmesi halinde ortay hattın da bu oranda kaydırılması gerekecektir. Buna göre Lübnan'ın 1/1,83 kıyı oranına 
istinaden yaklaşık 2600 km2, İsrail'in 1/3.74 kıyı oranına istinaden yaklaşık 4600 km2, Mısır'ın ise 1/13,06 kıyı oranına istinaden yaklaşık 21500 km2 
daha fazla deniz alanına sahip olması mümkün olabilecektir.
100 Johnson Christopher, “Oil Exploration Costs Rocket As Risks Rise,” 11.02.2010, erişim tarihi 15.02.2012, 
http://graphics.thomsonreuters.com/0210/OIL_PLRSK0210.gif.


4. BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

DOĞU AKDENİZ’DE DENİZ YETKİ ALANLARININ PAYLAŞILMASI SORUNU VE TÜRKİYE BÖLÜM 2

DOĞU AKDENİZ’DE DENİZ YETKİ ALANLARININ PAYLAŞILMASI SORUNU VE TÜRKİYE BÖLÜM 2

 
Doğu Akdenizde Yetki Alanlarının Paylaşılması, Sorunu, Türkiye, Cihat YAYCI, Doğu Akdeniz, Kıbrıs, ilgili kıyıdaş, deniz yetki alanlarının, sınırlandırılması, Münhasır Ekonomik Bölge MEB, Enerji, Münbit hilal yayı, İsrail, Lübnan, Suriye, Türkiye, Irak, İran,

2. DOĞU AKDENİZ’DE DENİZLERİN PAYLAŞIM MÜCADELESİ 

Şekil-1 Gaz Hidrat Yataklarını Gösterir Harita 42 

Doğu Akdeniz’in çok boyutlu (askeri, ticari, ulaştırma v.s.) stratejik öneminin yanı sıra, sahip olduğu düşünülen yüksek enerji potansiyeli doğal olarak kaynakların ve dolayısıyla denizlerin paylaşımı mücadelesini de beraberinde getirmiştir. 
Bu mücadelede Doğu Akdeniz’e kıyıdaş devlet/yönetimlerin tutumlarını özetlemeden önce, ağırlıkla teamül hukuku şekline dönüşmüş 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’n den ve ilgili hükümlerinden kısaca bahsetmek faydalı olacaktır. 

2.1. Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Açısından Değerlendirme 

Devletler 1958 yılından itibaren toplanan deniz hukuku konferansları yolu ile 20’nci yüzyılın ikinci yarısında denizlerde sahip oldukları egemenlik haklarını büyük oranda genişletmiştir. Klasik deniz alanları olan karasuları, bitişik bölge ve balıkçılık bölgesi gibi dar deniz alanlarından başka, devletlere belirli konularda egemen haklar ve yetkiler tanıyan kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge gibi nispeten çok daha geniş deniz alanları uluslararası hukuka yerleşmiştir. Önceleri teamül olarak uygulanan Münhasır Ekonomik Bölge (MEB),43 
1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) ile yazılı ve pozitif düzenlemeye kavuşmuştur. MEB, karasularının ölçülmeye başlandığı esas hatlardan itibaren en çok 200 deniz mili genişlikte bir alanda, deniz yatağı ve toprak altı ile üzerindeki suların canlı ve cansız doğal kaynaklarını araştırma, 44 işletme, muhafaza ve yönetim hakkını ilgili devlete tanımaktadır. 45 İlgili devletler bu deniz alanında bazı yetkilerin uygulanmasını içeren egemenlik haklarını da kullanabilmektedir.46 

Bu bakımdan artık günümüzde MEB, cansız kaynakların işletimini öngören kıta sahanlığı haklarından daha fazlasını ilgili devlete sağlaması açısından çok 
daha önemli birkavram haline gelmiştir. MEB’e ilişkin hükümler 1982 BMDHS’nin 55-85’inci Maddeleri arasında düzenlenmiştir.

MEB’in belirlenmesi için“ ilan” ve “ antlaşma” şeklinde iki ayrı ya da bütünler yöntem bulunmaktadır. Bu yöntemlerden MEB ilan etmek için 1982 BMDHS’nin 75’inci maddesi gereğince sahildar devletin ilan ettiği MEB’i gösteren harita yayımlayarak veya coğrafi koordinatlara ilişkin listeleri gerektiği şekilde yayımlayarak bunların bir nüshasını BM Genel Sekreteri’ne göndermesi gereklidir.
1982 BMDHS kıyı devletine karasularında ve devamında münhasır ekonomik bölge ilan etme hakkını vermektedir.

Öte yandan1982 BMDHS’nin 74’üncü Maddesi, sahilleri bitişik veya karşı karşıya bulunan devletler arasında MEB sınırlandırılmasının hakkaniyete uygun bir çözüme ulaşması amacıyla Uluslararası Adalet Divanı Statüsü’nün 38’inci Maddesinde belirtildiği şekilde, uluslararası hukuka uygun olarak antlaşma ile yapılması gerektiğini debelirtmektedir.47 Özetle, Sözleşme ve uluslararası yargı kararları hakkaniyete uygun bir çözüm için; “ilgili tüm taraflar arasında varılacak bir antlaşmadan” bahsetmektedir.48 

Bununla birlikte MEB’in tek taraflı ilan edilemeyeceğine ilişkin bir düzenleme de bulunmamaktadır. 

2.2. Doğu Akdeniz’de Kıyıdaş Devletlerin Tutumları 

Doğu Akdeniz’de ise devletlerin tüm kıyıdaşlarla antlaşmadan ziyade MEB’ini tek taraflı olarak ilan etme ve ikili antlaşmalar yapma yolunu seçtikleri görülmektedir. Bu kapsamda, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), 49 Libya, 50 Suriye, 51 Lübnan52 ve İsrail 53 MEB ilanında bulunmuştur. 

2.2.1. GKRY 

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Avrupa Birliği’nin desteğini de alarak 2 Nisan 2004’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye’nin haklarını yok sayarak “Kıbrıs Cumhuriyeti” adına 21 Mart 2003 tarihinden geçerli olmak üzere münhasır ekonomik bölge ilanında bulunmuştur.54 

GKRY, 17 Şubat 2003 tarihinde Mısır, 17 Ocak 2007 tarihinde Lübnan ve 17 Aralık 2010 tarihinde İsrail 55 ile MEB sınırlandırma antlaşmaları imzalamıştır. GKRY’nin Lübnan ile imzaladığı anlaşma Türkiye’nin girişimleri neticesinde Lübnan iç 
hukukunda henüz onaylanmamıştır. Ayrıca, GKRY’nin Suriye ile sınırlandırma antlaşması müzakereleri yürüttüğüne,56 Libya ile bir sınırlandırma antlaşması yapma arayışı içinde olduğuna dair bilgiler açık kaynaklarda mevcuttur.57 

Şekil-2  GKRY Tarafından 2004’ te İlan Edilen MEB 58 ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Eski Dışişleri Bakanlarından Nikos Rolandis’in Bu Haritanın Önünde Çekilmiş Fotoğrafı 59

Diğer yandan, GKRY 26 Ocak 2007 tarihinde Kıbrıs Adası’nın güneyinde 13 adet petrol arama ruhsat sahası ilan ederek bu sahaları ihale etmiş ve ihale edilen sahalar dan 12 numaralı sahaya ait haklar ABD’nin Noble Energy Şirketi tarafından alınmıştır.60 Konuy ailişkin son gelişmelere daha sonra değinilecektir.

2.2.2. Yunanistan
 
Yunanistan ise, deniz yetki alanlarına ilişkin olarak, “Girit, Kaşot, Kerpe, Rodos ve Meis hattını esas alarak ortay hatta dayalı deniz yetki alanı sınırlandırması” yapmayı hedeflemektedir. Bu kapsamda, Mısır ve Libya ile görüşmeler yapmaya başlamış,61 ancak bu teşebbüsler Türkiye’nin konuya olan hassasiyetleri ve girişimlerinin de etkisiyle henüz sonuçlanmamıştır. Diğer yandan, Yunanistan GKRY ile bir sınırlandırma antlaşması yapmak üzere uygun bir zaman kollamakta dır. 62 Ancak herhangi bir anlaşma yapmadan da MEB ilan etme konusu Yunan  Meclisinde tartışılmaktadır.63 Ayrıca İsrail’in Yunanistan’ın iddia ettiği MEB’i tanıdığı ve İsrail’in yayınladığı bazı haritalarda, Yunanistan MEB’inin, GKRY MEB’inin devamı olarak gösterildiği de Yunanistan’da zaman zaman dile getirilmektedir.64 
Dışişleri Bakanlığının 24 Aralık 2008 tarihli, DHGY/354 sayılı “Suriye Petrol ve Maden Kaynakları Bakanı’nın GKRY’yi Ziyareti” konulu yazısı; GKRY’nin Doğu Akdeniz’de takındığı aktif tutum kapsamında, Suriye ile de deniz yetki alanlarının sınırlandırılması ve özellikle enerji konularında işbirliği yapma gayretlerini sürdürmektedir. GKRY’nin, Suriye’nin yanı sıra Yunanistan ile de, önceden mutabakata vardıkları deniz yetki alanı sınırlandırmasını beyan etmek için uygun zamanı kolladığı bilinmektedir. 

Alter TV'de 8 Şubat 2011 tarihinde, yayımlanan ve Kostas Hardavelas tarafından hazırlanıp sunulan Atheatos Kosmos (Görünmeyen Dünya) programında; Kostas Hardavelas tarafından, Papandreu’nun Hristofyas’a; “şu anda bu konuda ileri gidemeyeceğini çünkü Türkiye ile sorun olduğunu, büyük bir baskı olduğunu ve bu konunun gelecekte ele alınacağını” belirttiği söylenmiştir. 

Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu Parlamento’da yaptığı konuşmada, LAOS Partisi Başkanı Yorgos Karacaferis'in konuya ilişkin sorusunu yanıtlayan Papandreu, Yunanistan'ın “sadece ana kara kıyılarında değil, tüm adalarda da münhasır ekonomik bölge alanı belirleme hakkı bulunduğunu” belirterek “Türkiye'nin bu konudaki itirazlarının hiçbir temeli bulunmadığını” iddia etti. “Yunanistan'ın Ege ve Doğu Akdeniz'de, Türkiye ile Yunanistan arasında deniz bölgelerinin belirlenmesine yönelik istikşafi görüşmelere iyi niyet ve sorumlulukla katıldığını ve bu konudaki milli stratejisinin temel tezinin, ikili temaslarda bir çözüme varılamaması durumunda, deniz bölgelerinin, sonuçta Lahey Adalet Divanı aracılığıyla belirlenmesi şeklinde olduğunu” söyledi. 

Yunanistan; Girit, Kaşot, Çoban, Rodos, Meis hattını ilgili kıyı kabul ederek Türkiye’yi Doğu Akdeniz’den dışlamaya çalışmakta, GKRY ile birlikte ortay hatları esas alıp bunları hakkaniyete uygun hale getirmekten kaçınarak Türkiye’ye sadece Antalya Körfezi ile sınırlı çok az bir kıta sahanlığı ve MEB alanı bırakmaya yönelik hareket etmektedir. Bu tutum ilgili uluslararası hukuk normları ile bağdaşmamakta dır ve hukuki mesnetten yoksundur. Bu yaklaşımın gerekçeleri ise şu şekildedir; 
Öncelikle söz konusu Adalar Yunan ana karası ile Anadolu kıyıları arasında çizilen ortay hatta bakarak “Ters Tarafta” yer alan adalar olduklarından, sınırlandırma konusunda kıyı oluşturamaz ve karasuları dışında kıta sahanlığına sahip olamaz.65 Bu husus Uluslararası Hakem Mahkemesi’nin İngiltere ile Fransa arasındaki Kanal kıta sahanlığı uyuşmazlığında açıkça belirtilmektedir.66 Bu kapsamda Girit, Kaşot, 
Çoban, Rodos ve Meis Adalarının bir hatla birleştirilerek Yunanistan için Türkiye’nin sınırlandırma bölgesine cepheli ilgili kıyı şeridini ortadan kaldıran yeni bir kıyı oluşturması mümkün değildir. Herhangi bir sınırlandırma işleminde, aralarından duruma uygun olan prensiplerin seçilebileceği bir hakkaniyet prensipleri listesinin mevcut olduğu ilgili yargı ve hakemlik kararlarından ortaya çıkmaktadır.67  

Kararlardan ön planaçı karılan prensip “ coğrafyanın üstünlüğü ”prensibidir. Coğrafya kavramından, iki ülke arasında sınırlandırmaya konu olan alandaki  
anakara coğrafyası anlaşılır. Enönemli coğrafi unsur anakara kıyılarının uzunluğudur. UAD tarafından bu prensip, Kuzey Denizi Davaları kararında, 
“coğrafyanın yeniden şekillendirilmesi söz konusu olamaz ”,68  İngiltere-Fransa Davası kararında “ eşi tuzaklık ya da başka herhangi bir sınırlandırma metodunun uygunluğunu coğrafi şartlarbelirler ”,69  

Libya-Malta Davası kararında “ tarafların kıyıları başlama çizgisini oluşturur ”70  ve Tunus-Libya Davasıkararında “ kıta denize hâkimdir ”71  şeklinde belirtilmiştir. MEB ve kıta sahanlığının tek davada sınırlandırıldığı kararlarda coğrafyanın üstünlüğü prensibi ön plana çıkarılmıştır.72

Uluslararası mahkemeler, sınırlandırma işlemine başlarken öncelikle iki anakara ülke arasında, anakara ülkelerinin coğrafi özelliklerini yansıtan bir sınırlandırma  
çizgisi belirlemektedir. Eğer iki ülkenin kıyı uzunlukları yaklaşık ve kıyı şekilleri birbirlerine benzer ise, sınırlandırma çizgisi eşit uzaklık çizgisi olmaktadır.  

Kıyı uzunlukları arasındaki fark ve kıyı şekillerindeki önemli farklılıklari se, sınırın eşit uzaklık dışında bir sınır olmasını gerektiren unsurlar olarak karşımıza 
çıkmaktadır. 73  

Mahkemeler sınırlandırmanın ikinci aşamasında, belirlenen bu sınırın diğer“ ilgili ” coğrafi unsurlar dikkate alındığında da hakça sayılıp sayılmayacağını 
değerlendirmekte dir. Adalar diğer coğrafi unsurların başında gelmekte ve bu aşamada adalara verilecek etkinin ne olması gerektiği değerlendirilmektedir.  
Özellikle anakaralar arasında ki adalara ne kadar etki verileceğini, coğrafi denge ve nüfus, konum ve büyüklük gibi özellikler belirlemektedir.  

Adaların kıtasa hanlığı olsada, bu durum adaların anakara ülkeleri ile aynı statüde oldukları sonucunu doğurmaz. 
    Adalar bazı durumlarda, özellikleri çerçevesinde sınırlandırma çizgisini ya sınırlı birbiçimde etkilemekte ya da hiç etkilememektedir. 

Başka bir ülkenin kıyılarına yakın adaların, sınırlandırmadaki rolü çok daha fazla kısıtlamayatabi tutulmaktadır. Zira iki anakara arasındaki sınırlandırmada 
bu şekilde konumlanmış adaların anakaraların gerektirdiği sınırlandırma çizgisi üzerindeki “ bozma ” (distortion) etkisi çok daha fazladır. Dolayısı ile bu 
şekilde konumlanmış adalara çoğu kez ya çok sınırlı etki verilmekte ya da tümden ihmal edilmektedir.74 

Şayet bu adalar, üzerlerinde yaşayan yerleşik nüfus miktarının azlık, ekonomik olarak zayıflık, yerleşim unsurlarının yetersizliği gibi faktörler nedeni ile sosyal olarak zayıf ve çevresindeki anakaralara kıyasla yüz ölçümü açısından çok küçük iseler, her hangi bir etki sahibi olmaları çok daha zorlaşmaktadır. 

Bir başka devletin kıyılarına yakın olmayan, ama iki ana kıta arasındaki eşit uzaklık çizgisi dikkate alındığında diğer ülkeye yakın olan adaların da benzer 
bir biçimde önemli bir sosyal hayat barındırmadıkça ihmal edildikleri görülmekte dir.75 
Hakça çözüme ulaşılması için, coğrafi unsurların yanında diğer bütün ilgili unsurların da dikkate alınması gereklidir. 
Bu nedenle sınırlandırmanın bir sonraki aşamasında coğrafya dışı ilgili unsurlar uluslararası mahkemeler tarafından değerlendirilmektedir. 76
Yargı kararlarına göre ilgili unsurların başında sınırlandırılacak alanlardaki doğal kaynaklar gelmektedir. 
Doğal kaynakları orantısız paylaştıran bir sınırlandırma çizgisi hakkaniyete uygun bir sınır olarak kabul edilemeyecektir.77 

Bölgede taraflarca daha önceden petrol arama ruhsatı alanları gibi nedenlerle belirledikleri sınırlar veya üçüncü devletlerle belirlenecek sınırlar da dikkate alınmaktadır. 78
   Yargı ve hakemlik kararlarında ilgili faktörlerin birbirlerine göre etkilerine ilişkin de bazı prensipler ortaya konmuştur. 

Bu prensiplerden birincisi “oransallık prensibi” (proportionality) dir. Buna göre, iki devletin kıyı uzunlukları arasındaki oran ile sınırlandırma sonucunda bu ülkelere verilen kıta sahanlıkları ve/veya münhasır ekonomik bölge alanları arasındaki oranın birbirlerine yakın olması gerekir. 

Orantısallık, sonuçlanan sınırlandırmanın hakkaniyete uygunluğunu test eden nihai kontrol prensibi işlevi görmektedir. 

Bu prensip doğrultusunda herhangi bir faktör, kıyı uzunlukları arasındaki oranın sınırlandırmaya yansımasını önemli ölçüde değiştirecek bir etkiye sahip ise sınırlandırmada hakkaniyeti sağlayan bir metot olarak değerlendirilemeyecektir.79
Benzeri nitelikteki bir başka prensip ise “kapatmama” prensibidir.80 Özellikle kıta sahanlığı genişliğinin tespitinde mesafe unsurunun kabul edilmesiyle birlikte, sınırlandırma çizgisinin, her ülkeye, kıyılarına yakın alanları bırakmasını, yani kıyılarının önünü kapatmamasını sağlaması gerektiği kabul edilmiştir. 

Yani bir ülkenin yakınındaki deniz alanını bir başka ülkeye vermekle sonuçlanan bir sınırlandırma metodunun hakkaniyete aykırı olduğu vurgulanmıştır.81

BÖLÜM DİPNOTLARI:

42 TPAO Strateji Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanan bir sunumdan alınmıştır. 
43 Bugün münhasır ekonomik bölge olarak bilinen deniz alanının devlet uygulamalarına girmesinin; 23 Temmuz 1947 tarihli Şili’nin kıta sahanlığı ve 
     bitişik 200 millik bir alan üzerinde egemenlik iddiasında bulunduğu başkanlık açıklamasıyla gerçekleştiği iddia edilmektedir. Daha sonra Peru, 1 Ağustos 1947’de ve benzer şekilde, diğer devletlerin kıyıdan 200 mile ulaşan bir deniz alanında seyrüsefer serbestîlerini engellemeyen bir koruma, saklama ve araştırma bölgesi kurma bildirisini açıklamıştır. Kavramın ilk devresinde diğer Latin Amerika devletlerinin 200 millik deniz bölgelerini yasama kararlarıyla kurdukları görülmektedir. 
     1945’te kıyıdan uzak kaynakların farkına büyük ölçüde varılması sonucu ABD, iki başkanlık bildirisi ile daha önceden açık deniz alanı olarak kabul edilen bir bölgede iddialarda bulunuyordu. 1945 öncesinde, denizlerin bölünüşü bilindiği gibi karasuları ve açık deniz şeklindeydi, ayrıca bitişik bölge kuramı da milletlerarası hukuka yerleşmeye başlamıştı. ABD bu dönemde 3 mil karasuları genişliğinin önemli taraftarlarından dı. 
     Truman’ın yayınladığı bildiriler, Kıta Sahanlığı, deniz yatağı ve toprak altının doğal kaynakları üzerinde yetki ve kontrol iddiasında bulunuyordu. 
     1970’lerin ikinci yarısında birçok devlet, tek taraflı olarak 200 millik bölge uygulamaya başladıklarında, münhasır ekonomik bölge kavramı ile istemeyerek de olsa tanıştılar. Bu uygulamanın yaygın hale gelmesiyle birlikte, birçok yazar, milletlerarası örf ve adet hukukunun sahildar devlete 200 millik alanda haklar ve yetkiler uygulamaya imkân verdiğini ileri sürmeye başladılar. Bunun bir sonucu, 1980’lerin ortalarında milletlerarası hukukta münhasır ekonomik bölgenin geçerliliği ile ilgili doktrinsel yazılarda tartışmalar, kavramın ortaya çıkışındaki ilk on yıla göre daha ayrılabilir hale geldi. Bu görüşlerden 1979 yılından bu yana baskın olan görüşe göre, MEB’in III. BMDHK’da bir pozitif hukuk kuralı olarak ortaya çıktığını iddia etmektedir. Bu görüşe değişik gruptaki yazarlar, MEB’in özel niteliğinde farklı düşünmelerine rağmen katılmaktadırlar. Bu yazarların hemen hemen hepsine göre, genel örf ve adet hukuku bütün sahildar devletlere 200 millik MEB kurmaya izin vermektedir. Uluslararası Hukuk ve Politika Dergisi (UHP) Cilt 2 Sayı 5 (2006): 50-74. 
44 Petrol ve diğer madenlerin yanısıra, sudan, akıntılardan ve rüzgârlardan enerji üretimi gibi faydalanma da dâhildir.
45 MEB’e ilişkin hükümler 1982 BMDHS’nin 55-85’inci Maddeleri arasında düzenlenmiştir. En fazla 200 deniz miline kadar uzanan MEB, kara sularının 
ölçülmeye başladığı hattan itibaren ölçülmeye başlamaktadır (Md. 57; Md.5-16). Sözleşme,eğer deniz genişliği, bu genişliği karşılayacak kadar büyük değil 
ise, kıyı devletleri arasında anlaşma yapılmasını öngörmektedir. Ayrıca Sözleşme, MEB ilan eden kıyı devletinin ilanettiği MEB’i gösteren harita yayımlayarak 
bir nüshasını BMGenel Sekreterliğine göndermesi gerektiğini belirtmektedir (Md.75Para.2).
46 Bu bölgede kıyı devletinin yapay adalar, tesisler ve yapılar kurma ve kullanma, bölgesel araştırmalar yapma, deniz çevresini koruma ve gözetme, gümrük, maliye, sağlık ve göçle ilgili düzenlemeler yapma hakkı vardır.
47 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin ilgili 74.ve 83.Maddeleri, uluslararası yargı ve hakemlik kararlarındaki anlayışı aynen yansıtmaktadır.  
Bu maddeler, hem kıta sahanlığı hem de MEB sınırlandırması için “ kıyıları karşıt ya da bitişik olan devletler arasında kıta sahanlığı sınırlandırması Uluslararası Adalet Divanı Statüsü’nün 38. Maddesinde belirtildiği şekli ile uluslararası hukuk kurallarına dayanan bir antlaşma ile ve hakça çözüm bulmak maksadı ile yapılır” prensibini kabul etmektedir. 
48 Örnek kararlar: 1977 tarihli İngiltere-Fransa Davası, 1983 tarihli Gine-Gine Bissau davası, 1992 tarihli Kanada-Fransa Saint Pierre & Miquelon Davası, 
1999 tarihli Eritre-Yemen Davası, 2009 tarihli Romanya-Ukrayna “Yılan Adası” Davası. 
49 Sema Sezer, “Doğu Akdeniz’de Rum Petrol Arama Ruhsatları ve Ekonomik Bölge Anlaşmaları” konulu tebliğ, Doğu Akdeniz Üniversitesi Stratejik Araştırmalar  Merkezi’nin (DAÜSAM) “International Conference on Middle East and North Cyprus Relations: Perspectives in Political, Economic and Strategic Issues” 
başlıklı konferansı, 20-21 Mart 2008-Gazi Magosa. GKRY tarafından BM’ye MEB ilanı maksatlı verilen bu harita ilk olarak Doğu Akdeniz Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (DAÜSAM) 20-21 Mart 2008’de Gazi Magosa'da düzenlediği “International Conference on Middle East and North Cyprus 
Relations: Perspectives in Political, Economic and Strategic Issues” başlıklı konferansta ASAM Kıbrıs-Yunanistan Uzmanı Sema Sezer tarafından kaleme 
alınarak sunulan ve daha sonra da çeşitli dergilerde yayımlanan “Doğu Akdeniz’de Rum Petrol Arama Ruhsatları ve Ekonomik Bölge Anlaşmaları” tebliğinde yayımlanmıştır. BM sitesinde bir süre bulunan harita daha sonra kaldırılmıştır. 
50 “UN, 2011, Table of claims to maritime jurisdiction (as at 15 July 2011),” Birleşmiş Milletler, erişim tarihi 07.01.2012, 
   http://www.un.org/depts/los/LEGISLATIONANDTREATIES/PDFFILES/table_summary_of_claims.pdf, 
 27 Mayıs 2009’da, Libya Genel Halk Komitesi tarafından çıkarılan bir yasa ile 200 deniz mili genişlikte olacak şekilde Birleşmiş Milletler’e beyan edilmiştir. 
51 “UN, 2011, Table of claims to maritime jurisdiction (as at 15 July 2011),” Birleşmiş Milletler, erişim tarihi 07.01.2012, 
  http://www.un.org/depts/los/LEGISLATIONANDTREATIES/PDFFILES/table_summary_of_claims.pdf. 
52 “UN, 2011, Table of claims to maritime jurisdiction (as at 15 July 2011),” Birleşmiş Milletler, erişim tarihi 07.01.2012, 
    http://www.un.org/Depts/los/LEGISLATIONANDTREATIES/STATEFILES/LBN.htm. 
53 Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği aracılığıyla 12 Temmuz 2011 tarihinde MEB sınırlarını gösteren koordinat listesini Birleşmiş Milletler’e bildirerek MEB ilanında bulunuştur. 

54 Türkiye, 2 Mart 2004 tarihinde BM genel sekreterliğine bir nota vererek, Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan haklarının mevcut olduğunu BM nezdinde bildirmiştir. (Türk Dışişleri Bakanlığı’nın 30 Ocak 2007 tarihli basın bildirisi.) Bu antlaşmanın imzalanmasından sonra Türkiye tarafından antlaşmanın Türkiye ve KKTC’nin Kıbrıs Adası’nın etrafındaki deniz alanlarında mevcut hak ve menfaatleri ni dikkate almadığı, GKRY’nin tek başına bütün Ada’yı temsil etme yetkisinin bulunmadığı bildirilmiş, her hal ve kârda böyle bir antlaşmanın yürürlüğe konulmaması talep edilmiştir. 
55 Dow Jones, “Cyprus, Israel define Sea Border for Energy Search,” 17.12.2010, erişim tarihi 17.12.2010, 
http://www.rigzone.com/news/article.asp?a_id=102276&hmpn=1. 
56 5 Aralık 2008 tarihinde ise açık kaynaklarda Suriye ve GKRY’nin, bakan düzeyinde hidrokarbon aramalarında işbirliği yapılması ve münhasır ekonomik 
bölge sınırlarının belirlenmesi konularını görüştüğü, teknik düzeyde görüşmelerin yapıldığı ve bilgi alışverişi için aralarında bir gizlilik anlaşmasına vardıkları haberleri yer almıştır. Bu kapsamda; Ağustos 2010 ayı sonunda GKRY Başkanı Suriye’yi, Kasım 2010 ayında ise Suriye Devlet Başkanı GKRY’yi ziyaret etmiş, özellikle Suriye Devlet Başkanı’nın GKRY ziyareti sonrasında açık kaynaklarda yer alan iki ülke arasında MEB anlaşması imzalandığına dair haberler Suriye tarafından yalanlanmıştır. 
57 Sertaç Hami Başeren, “Doğu Akdeniz’de İş İşten Geçmeden…,” erişim tarihi 09.10.2011, 
http://www.tudav.org/index.php?option=com_content&view=article&id=95%3Adou-akdeniz-serhat-h-baeren&catid=40%3Amuenhasr-ekonomik-boelge&Itemid=54&lang=tr. 
58 GKRY tarafından MEB ilanı maksadıyla BM’ye verilen harita. Bu harita Doğu Akdeniz Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (DAÜSAM) 20-21 Mart 2008’de Gazi Magosa'da düzenlediği“International Conference on Middle East and North Cyprus Relations: Perspectivesin Political, Economicand Strategic Issues” başlıklı konferansta ASAM Kıbrıs-Yunanistan Uzmanı Sema Sezer tarafından sunulan ve daha sonra da çeşitli dergilerde yayımlanan“ DOĞU AKDENİZ’DE RUM PETROL ARAMA  RUHSATLARI VE EKONOMİK BÖLGE ANLAŞMALARI ” tebliğinde yayımlanmıştır.
BM sitesinde bir süre bulunan harita daha sonra kaldırılmıştır. Ancak Türk deniz yetki alanlarında araştırma faaliyeti icra etmesine izin verilen Hamburg Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsüne bağlı Maria S.Merian isimli geminin faaliyetlerine ilişkin olarak GKRY’ nin 1 Aralık 2009’dan itibaren yayınladığı NAVTEX mesajları ile kendi Münhasır Ekonomik Bölgesi’nin belirtilen kısmında bahse konu geminin araştırma yaptığını duyurmuş olması bu haritanın geçerliliğine ilişkin bir son örnektir.59 
“Türkiye DediğiniYapar!,” Akşam Gazetesi,13.08.2011,erişimtarihi17.02.2012,
http://www.aksam.com.tr/turkiye-dedigini-yapar--61139h.html.
60 Imersia Gazetesi,8Kasım2010tarihli haberi veEleftherotipia Gazetesi, 27Aralık 2010 tarihli haberi.GKRY Parlamentosu,26 Ocak 2007 tarihinde kabul ettiği bir yasa ile Kıbrıs Adası’nın güneyinde 13 adet petrol arama ruhsat sahası ilan ederek busahaları  ihaleye açmış, ancak ihaleye açılan sahalardan sadece 12 numaralı sahaya ait haklar ABD’nin Noble Energy Şirketi tarafından satınalınmıştır
61 “Türkiye'ye Akdeniz'de Büyük Oyun,” Bugün Gazetesi, 29.11.2011, erişim tarihi 16.02.2012, 
http://medyarazzi.com/haber/20111129/452762/0/turkiye-ye-akdeniz-buyuk-oyun.html. 
62 Erişim tarihi 23.09.2011, http://www.sana.sy/tur/237/2010/11/04/317205.htm. 
63 Bayram Çolakoğlu, “Papandreu'dan Sert Açıklama,” erişim tarihi 17.02.2012, 
http://balturk.org.tr/papandreudan-sert-aciklama/. 
64 Yorgos Meligonis, “İsrail Yunanistan’ın MEB’ini tanıdı,” Avgi Gazetesi, 19.02.2011. 

Son dönemde Doğu Akdeniz’e ilişkin olarak Yunan basın yayın organlarında; İsrail’in henüz resmi şekilde ilan etmese dahi, Yunanistan’ın MEB’ini tanıma yönünde karar aldığına, İsrail’in yayınladığı bazı haritalarda, Noble Energy şirketi tarafından Leviathan Havzası’ndan çıkartılacak doğalgazın Avrupa’ya taşınması amacıyla döşenecek denizaltı boru hattının Yunanistan üzerinden geçeceğine ve bu haritalarda Yunanistan MEB’inin GKRY MEB’inin devamı olarak gösterildiğine, bahse konu haritaların İsrail tarafından Yunanistan Dışişleri Bakanlığı’na verildiği ancak, Yunanistan Dışişleri Bakanlığı tarafından resmi bir açıklama yapılmadığına yer verilmiştir. 
65 Karadeniz’de Romanya ile Ukrayna arasındaki deniz yetki alanlarının paylaşımına ilişkin uyuşmazlığın çözülmesi konusunda 3 Şubat 2009 tarihinde verilen kararda Uluslararası Adalet Divanı, sınırlandırma yapılacak deniz alanına yansıması olan “İlgili Sahil Şeridi”ni (Relevant Coast) belirlerken Ukrayna’ya ait olan “Serpents” (Yılanlar) Adasını ilgili kıyı olarak dikkate almamış, sınırlandırma için hattın belirlenmesinde karşı sahiller arasında ortay hat (median line) metodunu kullanmış ve bu esaslar üzerinde sınırlandırmaya hükmedilmiştir. 
66 Delimitation of The Continental Shelf (United Kingdom of Great Britain and Northern Ireland and The French Republic), 30 June 1977, 92; 195; 95; 203; 
International Boundary Cases: The Continental Shelf, Vol. I, Grotius Publications Limited, Cambridge, 1992, s. 363’de yer alan karar referans olarak alınmıştır. 
67 Libya-Malta Davası,par.46;Maine Körfezi Davası,par.88;Eritre-Yemen Davası,par. 103.
68 KuzeyDeniziDavalarıkararı,par.91.
69 İngiltere-Fransa Davasıkararı,par.96.
70 Libya-Malta Davasıkararı,par.47.
71 Tunus-Libya Davası kararı, par. 73.
72 Kanada-Fransa Davasıkararı,par.24. Jan Mayen Davasıkararı,par.51-53. 
Katar-Bahreyn Davası kararı,par.185.
73 UAD, Libya-Malta, Jan Mayen, Maine Körfezive Katar-Bahreyn davalarındaki kararlarında kıyı coğrafyasını en iyi yansıtan eşit uzaklık çizgisi ile 
sınırlandırmaya başlamıştır. Sadece Eritre-Yemen Davası kararında hakemlik mahkemesi eşit uzaklık çizgisi ile sınırlandırmaya başlamamıştır. 
Zira üzerinde her iki tarafında anlaştığı bir tarihi çizgi Mahkeme için başlangıçta temel sınırlandırma çizgisi olarak kabul edilmiştir. Eritre-Yemen Davası kararı, par. 139-164.
74 İngiltere-Fransa Davası kararı, par. 183, 184, 187, 192.
75 Katar-Bahreyn Davası kararı, par. 219.
76 Örneğin,Tunus-Libyadavası,par.81;Gine-Gine Bissau davası, par. 112. L.L. Herman, ‘The Court Giveth and the Court Taketh Away: an Analysis of 
 theTunisia-LibyaContinental Shelf Case’, International and ComparativeLaw Quarterly,vol. 33,1984, s. 835.
77 Kanada-Fransa davası, par. 84; Jan Mayen Davası, par. 73, 74; Eritire-Yemen Davası, par. 62, 63, 74.
78 Tunus-Libya Davası kararı, par. 96, 117.
79 Örneğin, İngiltere-Fransa Davası kararı, par. 182. Devletlerarası uygulama örneklerinden Fransa-İspanya (1974) ve Hollanda (Antilles)-Venezuella (1978) antlaşmalarında oransallık rol oynamıştır.
80 “Kapatmama” kavramı, yargı kararlarında kullanılan “non-encroachment” kavramının Türkçe karşılığı olarak kullanılmıştır. 
      Her ne kadar kapatmama kavramı non-encroachment kavramının Türkçe sözlük karşılığı değilse de, sınırlandırma hukuku çerçevesinde ifade ettiği 
mana açısından kapatmama kavramı uygun bir karşılık olarak kabul edilmelidir.
81 Örneğin, Gulf of Maine Davası kararı, par. 92, 98; Kanada-Fransa Davası kararı, par. 70.

***

DOĞU AKDENİZ’DE DENİZ YETKİ ALANLARININ PAYLAŞILMASI SORUNU VE TÜRKİYE BÖLÜM 1

DOĞU AKDENİZ’DE DENİZ YETKİ ALANLARININ PAYLAŞILMASI SORUNU VE TÜRKİYE BÖLÜM 1
 
Doğu Akdenizde Yetki Alanları, Paylaşılması, Sorunu, Türkiye, Cihat YAYCI, Doğu Akdeniz, Kıbrıs, ilgili kıyıdaş, deniz yetki alanlarının, sınırlandırılması, Münhasır Ekonomik Bölge MEB, Enerji, Münbit hilal yayı, İsrail, Lübnan, Suriye, Türkiye, Irak, İran,


Dr. Cihat YAYCI∗ 
∗ Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı. 

Özet: 

Bu makalede Doğu Akdeniz’in tarihsel, stratejik ve ekonomik değeri ile Kıbrıs’ın önemine istinaden deniz yetki alanlarının paylaşımında Türkiye dâhil kıyıdaş devletlerin takındıkları tutuma ilişkin tespitler yapılmıştır. 

Bu tespitler ışığında Türkiye’nin hak ve menfaat kaybına uğramaması maksadıyla bir takım hukuki ve teknik önerilerde bulunulmuştur. 

Uluslararası hukuk çerçevesinde Türkiye’nin sadece Mısır, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Suriye ile değil, Libya, İsrail ve hatta Lübnan ile de karşılıklı kıyıları bulunduğu ve Türkiye’nin bu devletlerle de deniz yetki alanı paylaşımı antlaşmaları akdedebileceği hususu tespit ve önerilerin esasını oluşturmaktadır. Bu durumda Türkiye’nin, uluslararası hukuka uygun hak ve menfaatleri doğrultusunda Doğu Akdeniz’de yeni bir deniz yetki alanları haritasını ortaya koyması mümkün olabilecektir. 

1. DOĞU AKDENİZ’İN ÖNEMİ 

1.1. Coğrafi Sınırları 

     Bugün Doğu Akdeniz’in, Tunus’daki Bon Burnu ile İtalya’ya bağlı Sicilya Adası’nın batıya uzanan ucundaki Lilibeo Burnu arasında çizilen hattın doğusundaki bölgeyi ifade ettiği konusunda genel bir mutabakat vardır. Bu tanımlamaya istinaden Doğu Akdeniz; İtalya, Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Karadağ, Arnavutluk, Yunanistan, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır, Libya ve Tunus kıyıları ile çevrilidir.1 

Münbit hilal yayı, İsrail, Lübnan, Suriye, Türkiye, Irak, İran sınırları içinde kalan Güney Doğu Torosların güneyinde Zağros Dağları’nın batısında Basra Körfezi’nin kuzeyinde kalan verimli topraklara sahip hilal şeklindeki bölge. 

1.2. Tarihi Önemi 

Tarihin değişik safhalarında büyük savaşlara sahne olmuş olan Doğu Akdeniz aslında birçok tarihçi ve yazarın “Verimli Hilal” dedikleri bölgede yer alır.2 Gerçekten de Mısır, Mezopotamya ve Anadolu, Dünya’nın en verimli topraklarına sahiptir. Tarih boyunca oluşan uygarlıkların ilk hedefi, bu bölgelere hâkim olmaktı. Böylece, kara ve deniz yoluyla dünya ticareti kontrol altına alınabilmekteydi. 

Bu yüzden oluşan insan hareketleri, Doğu Akdeniz’i tarihin her döneminde Dünya’nın en önemli ve kalabalık merkezlerinden biri haline getirmiştir.3 
Tarihin her döneminde Akdeniz’e hâkimiyet, imparatorlukların ve devletlerin ilk hedefini oluşturmuştur. Büyük İskender’in kurduğu İmparatorluk ile Doğu Roma-Bizans İmparatorluğu’nun ağırlık merkezi Doğu Akdeniz’di.4 Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu, İslamiyet’in doğuşuna kadar bölgenin hâkimiyetini elinde tutmuştur. Zira Antik Roma’da Akdeniz için “Bizim Deniz” anlamına gelen,5 Latince “Mare Nostrum” ifadesi kullanılırdı.6 

VII. Yüzyılda Emevilerin kuruluşundan itibaren Müslümanlar da, süratle denizciliğe önem vermeye başlamışlar ve ardından da kuzey sahillerinden bazıları hariç Akdeniz’e asırlarca hükmetmişlerdir. Ancak XII. ve XIII. Yüzyıllardaki Haçlı Seferleri, donanma faaliyetlerinin uzun süre aksamasına sebep olmuştur. XII. ve XIII. Yüzyıllarda Mısır, Suriye ve Türk Memlûkları, Akdeniz’in doğusunda, yine de mevzii bir kudrette deniz gücüne sahiptiler. XV. Yüzyılın sonlarından itibaren bir deniz imparatorluğu olarak gelişmeye başlayan Osmanlılar, deniz hâkimiyet 
teorisinin temelini oluşturan ünlü Türk Amirali Barbaros Hayreddin Paşa’nın “Denizlere hâkim olan cihana hâkim olur” özdeyişini hayata geçirerek denizci bir millet olma yolunda ilerlemiştir.7 Tahta geçen her Osmanlı Padişahı Akdeniz’e büyük önem vermiştir. Verilen bu öneme istinaden nihayet XVI. Yüzyılda, Kanuni Sultan Süleyman zamanında Osmanlılar, Akdeniz’in neredeyse tamamına egemen olmuştur. Osmanlı Donanması, XVI. Yüzyıldan XVII. Yüzyıl ortalarına kadar Karadeniz ile Akdeniz’in hâkimiolarakdenizlerde seyretmiştir.8 

XVII. Yüzyılda Venedikli ler, Osmanlı Donanmasının çağa ayak uyduramamasından istifade ederek,9 Doğu Akdeniz’de tekrar üstünlük sağlamışlarsa da Osmanlı Donanmasında çağın modernizasyonu sağlanıp kalyon devri başlatılınca,10 Akdeniz’de yarım asır süren Venedik üstünlüğü tekrar son bulmuştur.11
Doğu Akdeniz’de Osmanlı Devleti’nin üstünlüğü XIX. Yüzyıl ortalarına kadar devametmiştir. Aslında Osmanlı Devleti’nin denize ve denizciliğe verdiği önemin 
azalması ölçüsünde sınırlarının küçüldüğü ve yüzlerce yıl sonra başladığı yere, Anadolu kıyılarına çekilmek zorunda kaldığı ifade edilebilir.12

1.3.Günümüz de Doğu Akdeniz’in Stratejik Açıdan Önemi

Akdeniz; Kıbrıs, Sicilya, Malta Adalarına, Doğu Akdeniz ile Hint Okyanusu’nu birleştiren Süveyş Kanalı’na sahip olması ve dünya petrolünün yarıdan fazlasını ihtiva eden Ortadoğu ve komşu bölgelerini kontrol altında tutması nedeni ile hem bu bölgede bulunan devletlerin,hem de diğerlerinin ilgisini çekmektedir. Doğu Akdeniz ise, genel coğrafi konumu itibariyle Dünya’nın doğusu ile batısını birbirine bağlayan ticaret yolu üzerinde bulunmaktadır. Zira Doğu Akdeniz, Türkiye ve Suriye üzerinden Mezopotamya ve Yakın doğu’ya, Süveyş Kanalı ile de Arap Yarımadası’na ve Basra Körfezi’ne ulaşmaktadır. Kıyısı olan devletler ile Avrupa, Güneydoğu Asya ve Afrika ülkelerine yapılan deniz ticaretinin düğüm noktası olan Doğu Akdeniz’in önemi, Süveyş Kanalı’nın açılması sayesinde Avrupa-Uzak doğu hattı, Ümit Burnu’ndan geçen yola göre 7.000 deniz mili kısalmış 
olmasıyla daha da artırmıştır.

Adalar açısından bakıldığında Sicilya, Malta, Messina, Meis ve Kıbrıs Doğu Akdeniz’in önemli adalarını teşkil etmekte ise de, Doğu Akdeniz’in jeopolitik ve jeostratejik açıdan en önemli adasının Kıbrıs olduğunu söylemek mümkündür. 

Zira Kıbrıs, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’in kontrol edilmesindeki işlevinden dolayı ilgi odağıdır. Adanın stratejik değeri, özellikle deniz ticaret yolları ile başlıca hava yollarından biri üzerinde bulunması ile artmakta ve menfaat çatışmalarına sahne olmaktadır. Ada, bütün Ortadoğu ülkelerini kontrolünde bulunduran “sabit bir uçak gemisi” gibidir.13 Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Ürdün tamamen, Irak ve Mısır ise kısmen bu geminin menzilindedir. Ortadoğu Bölgesinin kalbi, İskenderun-Basra-Süveyş üçgenidir. Kıbrıs, coğrafi mevki itibariyle bu üçgenin iki köşesi olan İskenderun ve Süveyş’i kontrol altında bulundurmaktadır. Ortadoğu’da hâkimiyet kurmak iddiasında olan devletler için Kıbrıs Adası, Ortadoğu’ya giriş anahtarı dır.14 
   Tarihin ilk çağlarından beri ister deniz hâkimiyet teorisi,15 ister kara hâkimiyet teorisi olsun,16 Asya-Avrupa-Afrika hatta Asya-Pasifik bölgesinde etkin olmak isteyen güçler, öncelikle bu hedeflerine ulaşmak için Doğu Akdeniz Havzası’na hâkim olma ve bu alanı kontrol altında bulundurma ihtiyacını hissetmiştir. 

Deniz Hâkimiyet Teorisi Amerikalı Amiral Alfred Mahan dünya hâkimiyetinin anahtarının denizler olduğu görüşünü savunmuştur. Mahan'a göre denizler büyük bir üstünlük aracıdır ve kuvvetli bir deniz gücüyle dünya hâkimiyeti sağlanabilir. 
İngiliz, H. Mackinder; 1904'te Tarihin Coğrafi esasları isimli bir eser yazarak burada “kara hâkimiyeti” ile ilgili görüşlerini ileri sürmüştür. 

İngiliz jeopolitik bilimci Mackinder, teorisini 3 temel üzerine inşa eder: Doğu Avrupa'ya hâkim olan merkez bölgesini kontrol eder. 
Merkez bölgesine hâkim olan dünya adasını kontrol eder. Dünya adasını kontrol eden dünyayı kontrol eder. Mackinder siyasi başarılar adına fiziki imkânlara büyük önem vermiştir. Mackinder'e göre dünya hâkimiyeti halen merkez bölgesine hâkim olan Rusya'nın olabilir. Başarılı olabilecek bir harp için Mackinder Fransa'yı başlangıç, İngiltere'yi hava meydanı, ABD ve Kanada'yı insan, endüstri ve kaynak gücü olarak görmekte ve hâkimiyet adına bu güçlerin birleşmesini zorunlu görmektedir. 

Doğu Akdeniz Havzası’nda yaşayan topluluklardan, bahse konu bölgelere hâkim olma arzusu ve/veya imkân-kabiliyetine sahip olmayan ülke ve toplulukların ise bu mücadelenin dışında kalma lüksü mevcut değildir. Mücadeleye, hâkim olma isteğiyle olmasa bile bir başka gücün iradesiyle zorlanmaları kaçınılmazdır. Öte yandan küresel güçler doğrudan kendi ihtiyaçları için olmadığı durumlarda bile kaynakların diğerleri tarafından kullanılmasını engelleyebilmektedir. Böylece muhtemel rakiplerinin gelişimini önleme amacıyla Doğu Akdeniz Havzası’nda ulaşım, enerji kaynağı ve askeri bağlamda kendi lehine, rakiplerinin ise aleyhine olacak düzenlemeler tatbik etmeye çalışmaktadır. 

Zira tarihsel süreçte küresel ve bölgesel güçler, hem kendi menfaat ve güvenliklerini uzak mesafelerden koruma, hem de diğer devletleri tehdit 
ve baskı altında tutma gayreti ile Doğu Akdeniz’e yerleşme ve Doğu Akdeniz’i denetim altında tutma çabasında olmuştur. Esasen Ortadoğu’nun kontrol edilmesi, gerektiğinde müdahale imkânının elde bulundurulması, Kuzey Afrika’nın benzer şekilde kontrol altında tutulması, Rusya’nın güneye inme ve batılı güçlerin Rusya’yı engelleme çabası Doğu Akdeniz’i askeri bir mücadele alanı haline getirmiştir. 
Nitekim; bu nedenle Osmanlı Devleti Rodos, Girit ve Kıbrıs’ı elde bulundurmaya ciddi gayret sarf etmiştir. Günümüzde ise; 

- İngiltere’nin terk etmiş gibi görünse de Kıbrıs’ta üsler aracılığıyla halen mevcudiyeti ve Körfez Krizi sırasında Kıbrıs’taki bu üslerini kullanmış olması,17 
- ABD’nin bölgedeki kimi fiziki ileri üslerine (İncirlik/Adana, Suda/Girit, Gaeta/İtalya vb.) ilave olarak uçak gemisi gruplarını Akdeniz’de dolaştırması, 
- Rusya’nın hemen her dönemde Doğu Akdeniz Havzası’nda üs edinme gayretleri (şimdilerde Tartus),18 
- Fransa’nın 1 Mart 2007’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile Baf kentinde bulunan “Andreas Papandreu Hava Üssü”nün kullanımını da içeren bir askeri işbirliği antlaşması imzalaması bu çabalara birer örnektir.19 

Aslında Doğu Akdeniz ve Kıbrıs, sadece bölgesel ve küresel üstünlük sağlama mücadelesi açısından değil, barış ve istikrara katkı sağlanması açısından da önemli bir coğrafyadır. 20 Bölgenin, Ortadoğu’da ortaya çıkmış kriz, gerginlik ve çatışmalarda insani ve askeri açıdan etkin roller oynadığı bilinmektedir. Örneğin; Amerika Birleşik Devletleri, 1980’li yılların ilk yarısında Lübnan’da yaşanan kanlı olaylar sırasında, bu ülkedeki vatandaşlarını Kıbrıs Adası üzerinden tahliye edebilmiştir. Bu örnekler, Doğu Akdeniz’in Ortadoğu’ya hâkimiyet ve istikrarda ne kadar önemli rol oynadığının bir göstergesidir. 

Diğer yandan, Doğu Akdeniz’in önemi artarak sürmektedir. Bu önem ulaştırma ve enerji boyutlarında zemin bulmaktadır. Akdeniz’de yılda ortalama 220.000’den fazla gemi seyir halinde bulunmakta, dünya denizlerinin sadece % 1’ini kapsayan bir deniz alanı olmasına rağmen dünya deniz trafiğinin 1/3’ü Akdeniz’de gerçekleşmektedir. 21 
Atlas Okyanusu ile Akdeniz’i bağlayan Cebelitarık Boğazı ise her gün 170’den fazla gemiye geçiş imkânı sağlamaktadır. Bu sayı Hint Okyanusu ve Kızıl Deniz ile Akdeniz’i bağlayan Süveyş Kanalında ortalama 49,22 Akdeniz ve Karadeniz’i birbirine bağlayan Türk Boğazlarında (İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı) ise yaklaşık 150’dir. Türk Boğazları’nda bu rakamın 2001 yılında 65 olması söz 
konusu hareketliliğin logaritmik şekilde artma eğiliminde olduğunu göstermekte dir. 23
Akdeniz ve Karadeniz’i birbirine bağlayan Türk Boğazların dan 2009 yılında 49.453 adet, 2010 yılında ise 51.422 adet gemi geçmiştir.24
Öte yandan 2010 yılında Türkiye’de; 5.8 milyon adet konteynır, 101 milyon ton kuru yük, 1.5 milyon adet araç hareketi gerçekleşmiştir.
Türk limanlarının  indirme-bindirme kapasitesi ise 200 milyon tona erişmiştir.
Bu rakamın mevcut ihtiyaçlar göz önüne alınarak 4 yılda 400 milyon tona çıkarılması hedeflenmektedir. 25 Söz konusu hareketliliğin yaklaşık 
%32’si Doğu Akdeniz limanları üzerinden gerçekleşmiştir. 26 
Ayrıca, Marmara ve Karadeniz liman kapasiteleri de Ege ve Akdeniz’deki trafik yoğunluğunu artırmaktadır. Bu verilere göre, Akdeniz’de Türkiye’ye yönelik 
deniz trafiğinin sekteye uğraması, dış alım / satımı ve akaryakıt sevkiyatı nı sadece ulusal boyutta değil, uluslararası ve küresel boyutta önemli ölçüde etkileyecektir. 27
Tüm bu veriler; Doğu Akdeniz’in, daha önce de belirtildiği üzere Cebelitarık, Süveyş ve Karadeniz üzerinden işleyen denizticaretini kontrol edebilen önemli  
bir coğrafya olduğunu ve üzerinde yer alan deniz trafik hatlarının dünya ticareti için hayati önemi haiz olduğunu açıkça teyit etmektedir. 
  Sadece Süveyş Kanalı’ndan, 105 farklı ülkeden yıllık ortalama 18.000 gemi geçtiğine dair verilere bakıldığında dahi sözkonusu ticaretin korunması ve / veya  
engellenmesinin ticari olduğu kadar askeri öneminin de bulunduğu kolayca anlaşılacaktır.28
    Enerji açısından ele alındığında bu bölge, Ortadoğu ve Hazar Bölgesi enerji merkezleri ile buralardaki boru hatlarını da kontrolünde bulundurmaktadır. 13 Temmuz 2006 tarihinde Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol boru hattının devreye girmesi ile beraber, Hazar Denizi’nin doğusundaki ülkeler için önemli bir ithalat ve ihracat kapısı durumuna gelmiş olan İskenderun Körfezi, Doğu Akdeniz’i tamamıyla etkisine almıştır. BTC ve Kerkük-Yumurtalık hattına Samsun-Ceyhan hattı da ilave edildiğinde, 29 Doğu Akdeniz Bölgesi’ne Türkiye çıkışlı petrol 
miktarı 170 milyon tona başka bir ifade ile dünyanın 2010 yılında tüketmiş olduğu petrolün % 7’sine ulaşacaktır. 30 

Bu veriler de dikkate alınırsa Doğu Akdeniz, gerek bu coğrafyaya ve gerekse bu coğrafyadan Batı’ya yönelik hem enerji hem de ticari emtianın ithalat ve ihracatının geçiş ve ulaşım güzergâhının önemli bir parçasını teşkil etmektedir.31 
Ayrıca, silah ve askeri maksatla kullanılabilecek diğer malzeme akışının kontrol altında bulundurulması, kitle imha silahları ve benzeri materyalin yayılmasının önlenmesinin askeri anlamda önemi bu havzada kendini daha çok hissettirmekte dir. Nitekim NATO, bu amaçlara hizmet etmesi maksadıyla bölgede “Etkin Çaba Harekâtı’nı” sürdürmektedir.32 
Ayrıca, Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol boru hattının Temmuz 2006 ayından itibaren faaliyete geçmesinden sonra dünya deniz ticaretinin önemli odak noktalarından biri haline gelen Doğu Akdeniz’deki deniz ulaştırma hatlarının korunması ve enerji güvenliğinin sağlanması diğer bir önemli konudur. 

Bu nedenle Türk Deniz Kuvvetleri de, bölgede enerji başta olmak üzere, deniz ulaştırma hatlarının güvenliğini ve açık tutulmasını sağlamak maksadıyla bir takım faaliyetlerde bulunmaktadır. 2004 yılından itibaren NATO’nun Etkin Çaba Harekâtı ile bağlantılı olarak icra ettiği “Akdeniz Kalkanı Harekâtı” bölgedeki muhtemel risk ve tehdit unsurlarına ve yasa dışı faaliyetlere karşı caydırıcılık sağlanması açısından önem arz etmektedir. NATO’nun Ekim 2006 ayındaki Riga Zirvesi sonunda yayımlanan bildiride, “enerji güvenliğinin sağlanmasının önemini ve bu 
konudaki milli ve uluslararası girişimlerin desteklenmesini vurgulayan“ ifadenin yer alması, Türkiye’nin Akdeniz Kalkanı Harekâtı’nı başlatarak “enerji hatlarının güvenliğinin sağlanması” konusundaki öngörüsünü teyit eder niteliktedir.33 
Enerji taşımacılığının ötesinde, bizatihi Doğu Akdeniz’de bulunduğu ilan edilen doğalgaz ve petrol rezervleri enerji bağlamında ekonomik değere ayrı bir önem kazandırmaktadır. Zira 8 Nisan 2010 tarihinde ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi (USGS-US Geological Survey) tarafından yayınlanan raporda, Kıbrıs, Lübnan, Suriye ve İsrail arasında kalan bölge olan Levant Havzası' nda 3,45 trilyon metreküp (122 trilyon kübik feetlik) doğal gaz ve 1,7 milyar varil petrol bulunduğunun tahmin edildiği belirtilmektedir.34
Bu tahmin dünyanın en büyük doğalgazyataklarındanbirinin Doğu Akdeniz’de bulunduğunaişaret etmektedir.

ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi tarafından Nil Delta Havzasında ise yaklaşık 1,8 milyar varil petrol; 6,3 trilyon metreküp (223 trilyon kübik feet)  doğalgaz ve 6 milyar varil 35 sıvı doğalgaz rezervi olduğunun tahmin edildiği, 36 Kıbrıs Adası’nın çevresinde ise 8 milyar varil olduğu söylenen petrol rezervinin yaklaşık değerinin 400 milyar dolar civarında olduğu açıklanmıştır.37

Ayrıca “Herodot” olarak adlandırılan Girit’in güney ve güney doğusunda ki alanda biri 1,5, diğeri 2 trilyon metreküp olmak üzere toplam 3,5 trilyon metreküplük doğalgaz bulunmaktadır.38  
Bu bağlamda; DoğuAkdeniz’de yaklaşık olarak toplam değeri1,5 trilyon dolar olan 30 milyar varil petrole eşdeğer hidrokarbon yatakları bulunduğu değerlendiril mektedir. 2010 yılı tüketim miktarları dikkate alındığında, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon rezervinin, Türkiye’nin yaklaşık 572 yıllık,  Avrupa’nın ise 30 yıllık doğal gaz ihtiyacını karşılayabilecek seviyede olduğu anlaşılmaktadır.39
Arama çalışmalarının halen birçok bölgede devam ettiği ve olası yeni sahaların keşfi ile ilan edilmiş bu rezervlerin dahada artacağı düşünüldüğünde, Enerji bağlamında Doğu Akdeniz’in önemi bir kat daha artmaktadır. Diğer yandan, hem petrol hemde doğalgazın varlığına delalet ettiği gibi,geleceğin enerji maddesi olarak da ifade edilen gaz hidrat yatakları 40 Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) tespitlerine göre Karadeniz’in yanısıra  Doğu Akdeniz’de de bulunmaktadır.41 3.000 kilometrekarelik bir gazhidrat yatağının ABD’nin 30 yıllık enerji ihtiyacını karşılayabildiği belirtilmektedir. İsrail’in zengin doğalgaz bulduğunun belirtildiği alanlar ile aşağıdaki haritada gaz hidrat bulunduğunu gösteren alanların birbiri ile örtüşüyor olması ilginçtir ve bulguların doğruluğuna delalet etmektedir. Aşağıdaki haritada görüleceği üzere Antalya Körfezi ve civarı zengin gaz hidrat yatakları doludur ve bu alan yaklaşık 80.000 kilometrekaredir. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI:

1 Dursun Yıldız, Akdeniz’in Doğusu (Tarihi Geçmişi, Stratejik Önemi ve Su Sorunu Açısından) (İstanbul: Bizim Yayınlar Kitapevi, 2008), 4. 
2 Daniel Pipes, Greater Syria: The History of an Ambition (Londra: Oxford University Press, 1990), 15. 
3 Şenay Kaya, Uluslararası Deniz Hukuku Kapsamında Doğu Akdeniz Sorunları, Yüksek Lisans Tezi (Ankara: Ankara Üniversitesi, 2007), 5. 
4 İsmail Zubari, “Samandağ’ın Tarihçesi,” Haziran 1998, erişim tarihi 03.11.2011, 
http://www.angelfire.com/sd/samandag/yenitarih.html. 
5 Göknur Akçadağ, “Kara Denize Hâkimdir İlkesi-2,” erişim tarihi 26.10.2011, 
http://www.turkishny.com/drgoeknur-akcada/66738-kara-denize-hakimdir-ilkesi-2-. 
6 Metin Erksan, Mare Nostrum Bizim Deniz, Yunan Sorunu (Adıyaman: Hil Yayınları, 1999), 24. 
7 Ali Kurumahmut, Ege’de Temel Sorun Egemenliği Tartışmalı Adalar (İstanbul: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1998), 35. 
8 “Osmanlı Tarihi Uygarlığı,”erişim tarihi 16.02.2012,
http://www.scribd.com/doc/75580345/72036939-Osmanl%C4%B1-Tarihi-Uygarl%C4%B1%C4%9F%C4%B1.
9 Diğer yandan,İberik (Portekiz) İspanya gücü ve Osmanlılar ile olan mücadelesi Osmanlı deniz üstünlüğünün 16’ncı yüzyıldan sonra zayıflamasında etkili olmuş iken, daha sonra (17 ve 18’nci yüzyıllarda) ise bu zayıflamada Rusya’nın yükselen gücü rol oynamıştır.
10“Osmanlı Döneminde Bir İmparatorluk Dili OlarakTürkçe,” erişim tarihi 16.02.2012,
http://www.osmanli.org.tr/osmanlidaegitim.php?bolum=7&id=200.
11 “ Osmanlı Döneminde Bir İmparatorluk Dili Olarak Türkçe,” erişim tarihi 16.02.2012,
http://www.osmanli.org.tr/osmanlidaegitim.php?bolum=7&id=200.
12 Kuru mahmut, Ege’de Temel Sorun Egemenliği Tartışmalı Adalar, 8.
13 Altemur Kılıç, “1571 yılındaki Fetihten Günümüze Kıbrıs Gerçeği,” 20.02.2011, erişim tarihi 26.10.2011, 
     http://www.ilk-kursun.com/2011/02/1571-yilindaki-fetihten-gunumuze-kibris-gercegi/. 
14 Kaya, Uluslararası Deniz Hukuku, 1. 
15 Ahmet Fasıl, “Jeopolitik Konuma Farklı Bir Bakış,” erişim tarihi 16.02.2012, 
     http://www.hikayeler.net/yazilar/45522/jeopolitik-konuma-farkli-bir-bakis/. 
16 Ahmet Fasıl, “Jeopolitik Konuma Farklı Bir Bakış,” erişim tarihi 16.02.2012, 
     http://www.hikayeler.net/yazilar/45522/jeopolitik-konuma-farkli-bir-bakis/. 
17 Osman Metin Öztürk, Kıbrıs Annan Belgeleri I, II, III Üzerine Değerlendirmeler (Ankara: Gazi Kitapevi, 2004), 14. 
18 Kerim Has, “Rusya’nın Suriye Denklemindeki Yeri: İkili ve Bölgesel Çıkarlar,” USAK Stratejik Gündem Dergisi, 06.09.2011, 22. 
19 Müfide Zehra Erkin, “AB’nin Kıbrıs Stratejisi…,” Cumhuriyet Gazetesi, erişim tarihi 
 http://cumhuriyet.com.tr/?hn=211208. 
20 Erişim tarihi 14.10.2011, 
    http://www.tasam.org/modules.php?name=news&file=article&sid=308.htm. 
21 “Mediterranean Sea,” erişim tarihi 12.10.2011, 
     http://www.essentialcrystalsalt.com/crystal-salt/dead-sea-salt-scrub-reviews. 
22 Kaya, Uluslararası Deniz Hukuku, 8. 
23“ Deniz Taşıtları ve Deniz yolu Taşıma İstatistikleri,” Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, erişim tarihi 07.09.2011,
      http://www.denizcilik.gov.tr/dm/istatistikler/ResmiIstatistikler/.
24“ DenizTaşıtları veDenizyoluTaşımaİstatistikleri,”Ulaştırma,DenizcilikveHaberleşmeBakanlığı,erişimtarihi 07.09.2011,
      http://www.denizcilik.gov.tr/dm/istatistikler/ResmiIstatistikler/.
25 “İhracatçıLimanlara Sığmıyor,” Uluslararası TaşımacılıkveLojistikHizmet Üretenleri Derneği, erişim tarihi 17.02.2012,  
      http://www.utikad.org.tr/haberler/default.asp?id=8583. 
26 “ DenizTaşıtları ve Denizyolu Taşıma İstatistikleri,” Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, erişimtarihi 11.09.2011, 
    http://www.denizcilik.gov.tr//tr/istatistik-dosyalar/brosur/default.htm.
27 Kaya, Uluslararası Deniz Hukuku,8. 
28 “Süveyş Kanalı Seyir İstatistikleri,” Süveyş Kanalı Resmi İnternet Sitesi, erişim tarihi 08.10.2011, 
      http://www.suezcanal.gov.eg/TRstat.aspx?reportId=4.
29 “Samsun-Ceyhan Boru Hattı Projesi’nde Önemli Adım,” 22.01.2010, erişim tarihi 18.03.2011, 
      http://www.sanayiden.com/tr/haber/4/samsun-ceyhan-boru-hatti-projesi-8217;nde-onemli-adim.html. 
30 “Ceyhan İŞGEM'in temeli atıldı,” T.C. Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı, erişim tarihi 17.02.2012, 
     http://kosgeb.gov.tr/Pages/UI/Haberler.aspx?ref=326. 
31 Öztürk, Kıbrıs Annan Belgeleri, 7. 
32 “Dz.K.K.lığının NATO Faaliyetlerine Katılım Durumu,” Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, erişim tarihi 26.10.2011, 
  http://www.dzkk.tsk.tr/turkce/DzKKUluslarArasiGorevler/NATO_Faaliyetleri.php. 
“Etkin Çaba Harekâtı” (Operation Active Endeavour-OAE), ABD’nin terörizme karşı başlattığı harekâta NATO tarafından sağlanan destek çerçevesinde icra edilmektedir. 
Harekât, ülkeler tarafından tahsis edilen 2-3 fırkateynden oluşan bir suüstü görev grubu veya NATO Daimi Deniz Görev Grupları (SNMG-1 ve SNMG-2) tarafından Akın Harekâtı (Surge Operations) şeklinde desteklenmektedir. Türk Deniz Kuvvetleri, Etkin Çaba Harekâtı’na, NATO Daimi Deniz Görev Grubu-2’deki fırkateyne ilave olarak İzmir’de 4 saatlik hazırlık durumda bulunan 1 korvet/ hücumbot ile de destek vermektedir. Ayrıca, Etkin Çaba Harekâtı’na belirlenen dönemlerde periyodik olarak 1 fırkateyn, 1 akaryakıt gemisi ve 1 denizaltı tefrik edilmek suretiyle ilave destek sağlanmaktadır. Etkin Çaba Harekâtı’nın icra edildiği harekât alanının merkezinde bulunan coğrafi konumuyla Aksaz ve Mersin Deniz Üsleri, 2001 yılından itibaren harekâta iştirak eden gemilere lojistik destek sağlamaktadır.
33 Doğu Akdeniz bölgesinde Ceyhan Terminali çıkışlı stratejik petrol ulaştırmasının güvenliğini tesis etmek ve dolaylı olarak küresel enerji güvenliğine katkı 
sağlamak, bölgedeki muhtemel risk ve tehdit unsurlarına karşı varlık göstererek caydırıcılık sağlamak, NATO’nun bölgedeki deniz güvenliği çabalarını desteklemek, muhtemel deniz yetki alanlarında sancak/varlık göstermek maksadıyla 1 Nisan 2006 tarihinden itibaren icra edilmektedir. 
Akdeniz Kalkanı Harekâtı’nda fırkateynler, korvetler, karakol gemileri, helikopterler ve deniz karakol uçakları görev yapmaktadır. 
34 Jessica Robertson, “NaturalGas Potential Assessed in Eastern Mediterranean,” 04.08.2010,erişimtarihi01.09.2011,
http://www.usgs.gov/newsroom/article.asp?ID=2435.350,715 milyar metreküp.
36 USGS Fact Sheet 2010-3027, “Undiscovered Oil and Gas of the Nile Delta Basin,Eastern Mediterranean,” erişim tarihi 24.08.2011,
     http://geology.com/usgs/nile-delta-oil-and-gas/.
37 Bahadır Selim Dilek,“ Akdeniz'de Sanal Petrol Oyunu,” erişim tarihi 16.02.2012,
http://www.emo.org.tr/ekler/c03b704bd986e_ek.pdf?dergi=508.
38 Erişimtarihi 17.02.2012, http://www.sfakia-crete.com/forum2/read.php?3,4992.
39 Türkiye’nin 2010 yılındaki yıllık doğal gaz ihtiyacının 37 milyar metreküp, 2009 yılındaki yıllık tüketim miktarının 35,1 milyar metreküp olarak gerçekleştiği,yıllık petrol tüketiminin ise 30 milyon ton olduğu dikkate alındığında; Doğu Akdeniz’de bulunan ortalama yaklaşık 20 trilyon metre küp  doğal gazın Türkiye’nin 572 yıllıkihtiyacını , karşılayabilecek bir potansiyele sahip olduğu hesaplanmıştır. ABüyesi ülkelerin yıllık doğalgaz ihtiyacının 500 milyarmetreküp olduğu düşünüldüğünde Kıbrıs-İsrail-Mısır-Girit bölgesindeki söz konusu rezervlerin (toplamda15 trilyon metreküp) önümüzdeki 30 yıl Avrupa’nın doğalgaz ihtiyacını karşılayabileceği görülmektedir.
     Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu ve Türkiye
     Bilge Strateji, Cilt 4, Sayı 6, Bahar2012
40 Neslihan Ocakoğlu, Gaz Hidratlar ve Önemi: Türkiye Çevresinde Denizlerde Gaz Hidrat ve Hidrat ve Sığ Gaz Aramaları (İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi, 2009), 1. Gaz Hidratlar su ve hafif doğalgazlarınki genellikle metan gazı 
karışımından doğal yolla oluşan kristal yapılı katılardır. Gaz hidratların ayrışması sonucu açığa çıkan yüksek hacimli metangazı geleceğin potansiyel enerji kaynağı olarak görülmekle birlikte; küresel iklim değişikliklerinde de potansiyel bir role sahiptir.  Bu sebeplerden dolayı, gazhidratların hem doğasını  anlamaya yönelik hemde dünyada ki potansiyel gaz hidrat rezervlerini araştırmaya yönelik çok sayıda çalışma gerçekleştirilmiştir. 
Çalışmalar göstermiştir ki, karalar da ve denizlerde gazhidratların oluşumunu ve kararlılık zonlarını etkileyen temel parametreler; basınç, sıcaklık, jeotermal  
gradyan, gaz bileşimi, ortamın gözenekliliği, gözenek suyu tuzluluğu ve gaz doygunluğunun derecesi dir.  Sismik ve akustik yöntemler gaz hidrat aranmasında  yaygın olarak kullanılır. Ayrıca sismik yöntemlerin yetersiz olduğu durumlarda Doğru Akım Elektrik Özdirenç ve Kontrollü Kaynak Elektromanyetik Yöntemler  kullanılır. Türkiye çevresindeki denizler genellikle sığ derinliklerde yüksek oranda gazhidrat ve hidratın altında kapanlanan serbest gaz potansiyeline sahiptir.  Karadeniz ve Akdeniz'de gaz hidratla ilişkili olarak çok sayıda gaz bacaları, gaz sızıntıları, gaz cepleri ve çamur volkanlar keşfedilmiştir.
41 Bu konuda uzman Prof.Dr.Günay Çiftci “ Dünyadaki hidratların çoğunun derin deniz tabanı altında binlerce kilometrelik alanları kapsayan yerlerde  
bulunduğunu, dünya çapında gaz hidratlarda tutulan metan gazı miktarının dünyadaki tüm fosilyakıtlarında tutulan karbonun iki katı olduğunu, dünyadaki  
gazhidrat yataklarının rezervinin 3 bin 700 trilyon ile 10 milyon trilyon metreküp arasında olduğunu ve Karadeniz'in dünyada sayılı hidrat yataklarından 
olduğunu, petrol endüstrisi ve hükümetlerin dünyada, buza benzer enerjimineralleri olangaz hidratları araştırmaya başladıklarını, bu kapsamda Japonya Hükümeti 1995 yılında ulusal bir program oluşturarak, Japan National Oil Corp (JNOC) Kanada'nın McKenzie Deltası'nda sondajla arama çalışmaları  yaptığını,  2015 yılında ekonomik üretimi planladığını, ABD'nin güneydoğu kıta yamacındaki BlakePlatosu'nda yaklaşık 3 bin metrekarelik hızlı çökelme alanında  
ABD'nin yıllık gaz tüketiminin yaklaşık 30 katına eşit metan rezervi saptandığını, gaz hidratların büyük bir olasılıkla petrol ve doğalgaz rezervlerin  tükenmesiyle, dünyanın gelecekteki enerji kaynağı olacağını, petrol şirketlerinin yerini sonunda hidrat şirketlerinin alacağının düşünüldüğünü, Türkiye’nin  Karadeniz, Ege ve Akdeniz ile üç tarafı çevrili ve bir iç deniz olan Marmara Denizi ile yaklaşık 7 binkilometrelik kıyı uzunluğuna sahip bulunduğunu, bir denizci ülkesi olması gereken Türkiye, denizlerindeki enerji, maden ve endüstriyel ham madde kaynaklarını yeterince değerlendiremediğini, Akdeniz'de  Antalya Körfezi'nde ve Girit Adası civarında gaz hidratların varlığının tahmin edildiğini, özellikle Karadeniz'in Almanya, Fransa, Rusya ve ABD  tarafından  son üç yılda yoğun olarak araştırıldığını, Karadeniz'deki gaz hidratın yüzeye yakın bir yerde bulunduğunu, gazın altında büyük miktarda petrol ve doğal gazın bulunabileceği  ni,dünyada sadece Sibirya'da karadan gaz hidrat çıkartıldığını” ifade etmektedir.

***