Türk Silahlı Kuvvetleri ve Tehditler
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Orta Doğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi
27 Eylül 2007 Perşembe
Alaettin Parmaksız tarafından yazıldı.
Kara kuvvetleri komutanı, Kara Harp Okulunun yeni öğretim yılının açılışı nedeniyle yapmış olduğu konuşmada çok önemli konulara vurgu yapmıştır. Aslında bu vurgulamalar Türk devletinin karşı karşıya olduğu tehditleri tehlikeleri ortaya koymaktadır.
Bunlar kısaca:
İrtica kaygı verici boyutlara ulaşmıştır. Cemaatler toplumu bu yönde etkilemiştir. Bununla bağlantılı olarak Anayasadaki laiklik tanımı tartışılamaz.
Ortak hedef ulus devlettir. Onu yaşatmak zorundayız. Bu nedenle etnik milliyetçilik kabul edilemez. Dilini kaybeden ulus yok olur. Aydınlar yaşanmakta
olan fikir karmaşasında toplumu gerçeklerle aydınlatma yerine kendilerine dayatılan fikirleri savunmaktadır.
Irak'taki gelişmeler bu gelişmelerin Türkiye'ye etkileri ve bu konudaki Amerikan politikaları konusunda da şimdiye kadar hiçbir devlet adamının değinmediği kadar açıklıkla görüşlerini belirtmiştir. Bu sadece kendi görüşlerini değil, Türk Silahlı Kuvvetlerin görüşlerini temsil ettiğinden kimsenin şüphesi olmasın.
Muhtemelen benzer konuşmalar diğer Harp Okullarının açılışında da yapılacaktır.
Irak'la ilgili olarak öncelikle Türkmenlerin durumuna dikkat çekmiş ve "Türkmenlerin bir iç savaşta çatışan taraf olması Türkiye açısından çok ciddi
bir durum ortaya çıkarabilir. Türkiye'nin belki olaylara tek başına yön verebilecek gücünün olmadığı söylenebilir, ancak gelişmeleri engelleyebilecek bir güce de sahibiz" demiştir. Hükümetin yok saydığı bu konunun Türkiye açısından önemini çok açık ortaya koyan bir açıklamadır.
Irak kuzeyindeki oluşumun Kürtlere tarihte hiç olmadığı kadar siyasal, hukuki, askeri ve psikolojik güç kazandırdığını bu durumun ülkemize etkilerini
vurgulamıştır.
Irak'taki yuvalanan, beslenen ve desteklenen PKK terör örgütüne karşı ABD'nin hiçbir şey yapmamasının da iki ülke arasındaki ilişkileri olumsuz yönde
etkilediğini, ABD'nin bu konuda laf üretmekten başka bir şey yapmadığını, artık eylem zamanın gelip geçtiğini ve bu bölgede Türkiye'nin içinde olmadığı bir
çözümüm başarı şansının olmadığını açıklamıştır. Konuşmasının sonunda da "TSK'nın Cumhuriyetin kuruluş felsefesinin temelini oluşturan ulus devlet,
üniter devlet, Cumhuriyetin temeli olan demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti niteliklerine sahip çıkma ve koruma konusunda TSK her zaman taraf
olmuştur ve olmaya da devam edecektir" diyerek, TSK'nın kırmızı çizgilerini ortaya koymuştur.
Konuşma kendi içinde tutarlı ve kelimelere muhteşem analizler sığdırılmış durumda, ancak sorun şu: Mevcut hükümetin bütün politikaları yukarda açıklanan görüşlerle çatışmaktadır.
Özetlersek, hükümet ve onun yandaşları açısından irtica diye bir tehdit yoktur. Cemaatler sivil toplum örgütleridir. Laiklik, yeni anayasa yapılırken yeniden
tanımlanmaktadır. Hükümetin ulus devlet diye bir kaygısı yoktur. Sözde onu savunsa bile özde icraatları ile federal bir yapıyı gerçekleştirmeye çalışmakta dır. Hükümetin Türkmenler diye bir sorunu yoktur. Kürt peşmergeler tarafından adeta soykırıma tabi tutulmalarına ve bu politikalar ABD tarafından fiilen desteklenmesine rağmen Hükümetin dişe dokunur tek bir açıklaması dahi yoktur.
Hükümet kuzey Irak'ta ortaya çıkan oluşumu tehdit olarak algılamadığı gibi ona maddi ve manevi alanda destek olmakta Talabani ve Barzani'yi kucaklamaktadır.
ABD'nin PKK'ya verdiği desteği adeta görmezden gelmektedir. Üretilen bütün laflarla oyalanmakta, bu arada ABD'nin isteklerini yerine getirmektedir.
Şimdi can alıcı noktaya geliyorum: Hükümetle TSK arasında ana konularda yani irtica, laiklik, Irak Kuzeyindeki oluşum, Türkmenlerin durumu, PKK ve bölgeye
yönelik ABD politikaları konusunda bu kadar derin görüş ayrılıkları varken, dış politikayı hükümet belirlerken ve bu konuları hiç dikkate almazken ve yetkilerde
siyasi otoritede iken TSK NASIL TARAF OLACAKTIR? İkinci önemli soru sözde mi taraf olacaktır, Özde mi taraf olacaktır?
Nasıl?
***