İstanbul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İstanbul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ağustos 2018 Pazar

24 HAZİRAN 2018 SEÇİM SONUÇLARI, ANALİZİ, BÖLÜM 5

 24 HAZİRAN 2018 SEÇİM SONUÇLARI, ANALİZİ, BÖLÜM 5 


TABLO 10. 

KÜRT NÜFUSUN YOĞUNLUKTA OLDUĞU 16 İLDE MİLLET VEKİLİ DAĞILIMI İLLER 
HAZİRAN 2011 
HAZİRAN 2015 
KASIM 2015 
HAZİRAN 2018 
AK PARTİ BAĞIMSIZ DİĞER AK PARTİ HDP DİĞER AK PARTİ HDP DİĞER AK PARTİ HDP DİĞER 


HDP’nin batıdaki bazı büyükşehir ve illerde yaşadığı oy artışı da CHP’den bu partiye oy geçişlerinin bir yansımasıdır. Bu minvalde özellikle İstanbul, İzmir, Ankara ve Antalya gibi illerde HDP 1 Kasım’a kıyasla ciddi bir oy artışı yaşamıştır. HDP’nin barajı aşmasıyla AK Parti’nin Mecliste çoğunluğu sağlamasının önüne geçilmesi adına sergilenen bu taktiksel oy verme davranışı partinin doğal oy oranının üzerine çıkmasına sebep olmuştur. Ayrıca partinin cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ın oy oranında 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine göre düşüş olmasına rağmen HDP’nin oylarının artması da bu durumu doğrulamaktadır. 

Demirtaş bir önceki Cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı oy oranının 1 puan gerisinde kalırken partisiyle arasında da 3 puanlık bir fark ortaya çıkmıştır. 
Bu farkın seçim öncesinde kamuoyundaki değerlendirmelerde de sıkça dile getirildiği üzere CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’ye aktarıldığı muhtemel görünmektedir. 

Sonuç itibarıyla HDP’ye olan destek Kürt seçmenlerin yaşadıkları illerde azalsa da parti bu düşüşü batıda CHP seçmenlerinden gelen oylarla takviye etmiştir. CHP’nin Cumhur İttifakı’nın Parlamentoda azınlığa düşmesini sağlamak için yürüttüğü bu strateji HDP’nin CHP’nin emanet oylarıyla barajı geçmesiyle sonuçlanmıştır. Dolayısıyla HDP’nin barajı aşması muhalefetin stratejik oy verme davranışı üzerinden AK Parti’nin Mecliste gücünü sınırlandırmaya dönük stratejisinin bir sonucudur.22 

Kürtlerin HDP’nin PKK ile aynı doğrultuda politikalar uygulamasından duyduğu rahatsızlığın boyutlarını ise seçim sonuçları net bir şekilde göstermektedir. Kayyum belediyeciliğinin başarısı da HDP’ye olan teveccühü azaltan nedenlerden biri olarak görülebilir. 


TABLO 11. 
HDP NIN OY ORANINI ARTIRDIĞI BAZI ILLER İLLER 



KASIM 2015 HAZİRAN 2018 OY ORANI 


TABLO 12. 



İYİ PARTİ NİN MİLLETVEKİLİ ÇIKARDIĞI İLLER VE OY ORANI İLLER OY ORANI (YÜZDE) MİLLETVEKİLİ SAYISI 


İYİ Parti 

Ekim 2017’de kurulan İYİ Parti seçimlere Millet İttifakı çatısı altında girdi. Seçim kampanyası boyunca İYİ Parti’nin MHP seçmeninin büyük ölçüde  desteğini alacağı ve AK Parti seçmeninden de bu partiye oy geçişleri olacağı dolaşıma sokuldu. Fakat partinin kampanya sürecinde kimliksiz ve kaygan bir siyaset izlemesi halihazırda bu partiye yönelmiş seçmenin dahi desteğini çekmesine yol açtı. Dolayısıyla 24 Haziran’da seçmenlerinin  beklentilerini karşılayamayan partilerden birisi de İYİ Parti oldu. 

İYİ Parti genel seçimlerde 4 milyon 993 bin oy ile yüzde 9,96 oranında oya ulaşırken partinin cumhurbaşkanı adayı Akşener 3 milyon 649 bin oy ile yalnızca yüzde 7,2 oranında oy alabildi. Akşener ve İYİ Parti’nin oy sayıları arasındaki yaklaşık 1 milyon 340 binlik farkın CHP adayı Muharrem İnce’ye gittiği ifade edildi. Türkiye genelinde İstanbul’dan sekiz, Ankara’dan beş, Antalya’dan üç, İzmir, Adana, Bursa ve Mersin’den ikişer vekil çıkaran parti toplamda 43 milletvekili elde etti. 

İYİ Parti ağırlıklı olarak Ege ve Akdeniz’den yüksek oranda oy almıştır. En düşük oy oranını ise Doğu ve Güneydoğu’dan edinmiştir. Oy oranının en yüksek olduğu illere bakıldığında Burdur, Isparta, Antalya, Çanakkale ve Muğla’nın başı çektiği görülmektedir. İYİ Parti’nin cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener’in en yüksek oy oranına ulaştığı iller de partiyle benzerlik göstermektedir. İYİ Parti lideri Meral Akşener oran olarak en yüksek oya Burdur (15,8), Isparta (14,8), Antalya (13,5), Denizli (13,8) ve Bilecik’te (13,2) ulaşmıştır. 

İYİ Parti’nin bazı kesimlerin abartılı tahminlerinin aksine beklenen bir sonuç aldığı söylenebilir. Yüzde 10’a oldukça yaklaşan İYİ Parti’nin oylarının çok büyük bir kısmını MHP ve CHP seçmeninden alması ayrıca önemlidir. Bu durum AK Parti alternatifi “merkez sağ” bir parti olma iddiasındaki partinin ideolojik konumlanma olarak durduğu yeri tam belirleyememesinin de bir sonucudur. Ayrıca Meral Akşener’in İYİ Parti’ye kıyasla yüzde 25 daha az oy alması partinin lider eksenli ve iktidar adayı bir parti olmaktan ziyade kendi partilerine tepkili seçmenlerin buluştuğu bir parti hüviyetine büründüğünü göstermektedir. 


TABLO 13. 

İYİ PARTİ NİN EN YÜKSEK OY ORANINA SAHİP OLDUĞU ON İL 
İLLER OY ORANI (YÜZDE) OY SAYISI MİLLETVEKİLİ SAYISI 



Kamuoyunda İYİ Parti’nin gerek AK Parti’den çok oy alacağı gerekse de MHP’yi tamamen eriteceğine dair yürütülen bilinçli propaganda sonucunda oluşan hayal kırıklığı partinin yüzde 10’a yakın oy almasına rağmen başarısız olarak görülmesine yol açmıştır. Özellikle partinin genel başkanı Meral Akşener’in Parlamento dışında kalması partinin önümüzdeki dönemde güçlü bir siyaset izleyip izleyemeyeceğine yönelik soru işaretleri oluşturmaktadır. Her ne kadar parti Ege ve Akdeniz bölgelerinde görüldüğü gibi MHP’den belirli bir oranda oy alsa da bu oyların konsolide olup olmayacağı belirsizdir. 

İYİ Parti’nin seçim sonrasında ciddi bir arayış içerisine girdiği görülmektedir. Bu sebeple partide bundan sonraki stratejisiyle ilgili farklı arayışlar mevcuttur. Son olarak İYİ Parti’nin Millet İttifakı’nda daha fazla yer almayacağı ve bu ittifakın sona erdiğinin duyurulması bu arayışın bir tezahürüdür. 

Saadet Partisi 

Saadet Partisi 24 Haziran seçimlerine Millet İttifakı çatısı altında girdi. Saadet Partisi ile İYİ Parti arasında Aralık 2017’den itibaren başlayan görüşmeler erken seçim kararının ardından hızlandı ve CHP’nin de bu iş birliğine katılmasıyla sonuçlandı. Bu üçlü ittifakta Saadet Partisi’nin AK Parti seçmenlerinin bir bölümünün desteğini alacağı iddia ediliyordu. Fakat Saadet Partisi’nin CHP ile aynı ittifak çatısı altında bulunması kendi tabanının bir bölümü tarafından tepkiyle karşılandı. 

Saadet Partisi 24 Haziran genel seçimlerinde aldığı 672 bin 139 oy ile yüzde 1,34 oy oranına ulaşmıştır. 1 Kasım seçimlerinde 326 bin oy ile yüzde 0,7’de kalan Saadet Partisi 24 Haziran seçimlerinde oyunu artırmıştır. Ancak Saadet Partisi BBP ile ortak girdiği 7 Haziran seçimlerinde aldığı 1 milyon oyun dahi gerisinde kalmıştır. 24 Haziran genel seçimlerinde Bayburt (3,2), Batman (3,1), Trabzon (2,5), Konya (2,3) ve Kocaeli (2,2) Saadet Partisi’nin en yüksek oy oranına ulaştığı iller olmuştur. 

Saadet Partisi hiçbir seçim bölgesinde milletvekili çıkaracak yeterli sayıya ulaşamadığı için elde ettiği oylar ittifakın diğer üyelerine eklemlenmiştir. 
CHP bu sayede Adıyaman, Elazığ, Karabük, Karaman, Kastamonu, Kırıkkale, Kırşehir, Kütahya, Nevşehir, Şanlıurfa ve Yozgat’ta Saadet Partisi ve İYİ Parti’nin ittifak oylarıyla birer milletvekili çıkarmıştır. Buna karşın Saadet Partisi CHP’nin kendisine ayırdığı kontenjandan altı milletvekili adayı göstermiş ve bunların ikisi 24 Haziran’da seçilmiştir. Saadet Partisi’ne ayrılan üçüncü bölge dokuzuncu sıra ve Konya ikinci sıradan gösterilen adaylar CHP listesinden milletvekili olmuştur. 

Saadet Partisi seçimler sonrasında CHP’ye verdiği katkı nedeniyle eleştirilerin odağında yer almıştır. Bir yandan CHP tabanı Saadet Partisi’ni ittifaka yeterince katkıda bulunmadığı sebebiyle eleştirmiştir. Öte yandan muhafazakar kesimden gelen eleştiriler Saadet Partisi sayesinde CHP’nin 
önemli sayıda milletvekili elde etmesiyle ilgilidir. 


Bu eleştirilere karşı Saadet Partisi’nden net bir açıklama yapılmasa da Millet İttifakı’nın dağılma-sıyla beraber Saadet Partisi önümüzdeki dönemde 
siyasette tekrar geri planda kalacaktır. Zira Saadet Partisi aktör haline gelme çabasına karşın seçim sürecinde etkili bir siyaset ortaya koyamamıştır. 

SONUÇ 

24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimleri Türkiye için tarihi bir dönüm noktasına işaret etmekteydi. 16 Nisan referandumuyla kabul edilen Cumhurbaşkanlığı sistemine fiilen geçildi. Partilerin yasal bir zeminde ittifak yapabilmelerini sağlayan seçim ittifakı düzenlemesi de ilk kez tecrübe edildi. Partilerin seçmen tabanları arasında taktiksel denebilecek oy geçişkenlikleri ortaya çıktı. 

Bu seçimlerde muhalefetin kampanyasının özü Erdoğan ve AK Parti karşıtlığı üzerine inşa edilmişti. İttifak yapmalarının dinamiğini de bu motivasyon oluşturdu. Buna ek olarak muhalefet partileri 1990’ların vaat siyasetine yönelerek siyasal popülizmin tüm unsurlarını devreye soktu. 
Önce Erdoğan karşıtlığında bir “çatı aday” üzerinde ittifak sağlanmaya çalışıldı. Özellikle AK Parti’de siyaset yapmış eski siyasetçiler ve sağ siyasetin 
içinde bulunmuş aktörler üzerinde epeyce tartışma yürütüldü. Ancak Cumhurbaşkanlığı seçimleri için “çatı aday” üzerinde ittifak sağlanamayınca 
Parlamento seçimleri için CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi ve DP Millet İttifakı adıyla seçimlere gitti. HDP ise AK Parti’ye karşı taktiksel olarak Parlamento seçimlerinde desteklenerek barajı geçmesi sağlandı. 

İktidarın seçimlere dönük büyük hikayesi on altı yıllık icraat ve hizmet siyasetini yeni siyasal sistemle birlikte taçlandırma üzerineydi. 
Bu anlamda “Yaparsa Yine AK Parti Yapar” sloganıyla kendisine bugüne kadar en az bir kez oy vermiş seçmenin diğer partilere yönelmesi engellenmeye  çalışıldı. AK Parti seçimlere yönelik yeni dönemde büyük projelere devam etmekle birlikte mikro projelere de ağırlık verileceği temasını öne çıkardı. 

Seçimler Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mutlak zaferiyle ilk turda sonuçlandı. MHP ile birlikte Cumhur İttifakı çatısında seçimlere giren AK Parti oyların yüzde 42,6’sını alarak en yakın rakibinden neredeyse iki kat fazla oy elde etti. Böylece AK Parti on altı yıllık iktidarını sürdürecek bir sonuca ulaşarak 2002’den bu yana girdiği on dördüncü seçimi de kazandı. AK Parti 1950 demokratik seçimlerinden bu yana kesintisiz en uzun iktidarda kalan parti olma özelliğini korumaktadır. Yeni bir erken seçim yaşanmadığı takdirde beş sene daha iktidarda kalacaktır. Bu açıdan bakıldığında AK Parti siyaset bilimi literatüründe 20 yıl arka arkaya seçimleri kazanarak iktidarda yer alan partileri tanımlamak için kullanılan “ Hakim Parti ” sınıfına girmiş bulunmaktadır. 

Seçimlere Millet İttifakı çatısı altında giren CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi ise beklediği sonucu elde edemedi. Her ne kadar seçimleri kazanamasa da CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce partisinin yaklaşık 8 puan üzerinde bir oy aldı. CHP’nin yüzde 22’de kalması ise parti lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile partinin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce arasında liderlik krizinin derinleşmesine sebep oldu. Ayrıca bu ittifakın bir diğer ortağı İYİ Parti’de ise yeni dönemde partinin yasama süreçlerindeki pozisyonuyla ilgili bir uyuşmazlık baş gösterdi. Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin bir ideolojik uyum çerçevesinde değil Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtlığında birleşmeleri ise seçimlerin akabinde Millet İttifakı’nın dağılmasıyla sonuçlandı. 

24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimleri Türkiye için tarihi bir dönüm noktasıdır. Bu seçimde 16 Nisan referandumuyla kabul edilen Cumhurbaşkanlığı sistemine fiilen geçilmiş, seçimlerde partilerin yasal bir zeminde ittifak yapabilmelerini sağlayan seçim ittifakı düzenlemesi de ilk kez 
tecrübe edilmiştir. Seçimler ilk turda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mutlak zaferiyle sonuçlanırken MHP ile birlikte Cumhur İttifakı çatısında seçimlere giren AK Parti oyların yüzde 42,6’sını alarak Türkiye partisi kimliğini taşıyan tek siyasal aktör olduğunu bir kere daha ortaya koymuştur. 24 Haziran seçimlerinin en önemli sonucu ise 26 milyondan fazla seçmenin oyunu alarak tekrar cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan’ın liderliğinin tartışmasız bir şekilde konsolidasyonu olmuştur. 

Seçimlere Millet İttifakı çatısı altında giren CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi ise kampanya sürecindeki tüm iddialarına rağmen herhangi bir başarı elde edemedi. 
Her ne kadar seçimleri kazanamasa da CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin partisinin yaklaşık 8 puan üzerinde oy alması CHP’de liderlik krizini bir kere daha başlattı. Ayrıca bu ittifakın bir diğer ortağı olan İYİ Parti’de yeni dönemde partinin yasama süreçlerindeki pozisyonuyla ilgili bir uyuşmazlık baş gösterdi. Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin bir ideolojik uyum çerçevesinde değil Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtlığında birleşmeleri ise seçimlerin akabinde Millet İttifakı’nın dağılmasıyla sonuçlandı. 

Tüm bu bilgiler ışığında analiz 24 Haziran seçimlerinin sonuçlarını partiler açı sından ele almakta ve sonuçların ampirik bir değerlendirmesini yapmaktadır. 
Bu amaç doğrultusunda ilk olarak 24 Haziran seçimlerinin Türkiye siyaseti açısından önemine değinilmekte ve seçimlere yön veren temel dinamikler ele 
alınmaktadır. 
Daha sonrasında AK Parti, CHP, MHP, HDP, İYİ Parti ve Saadet Partisi açısından seçim sonuçları analiz edilmekte, geçmiş seçimlerin sayısal verilerine kıyasla partilerin performansları değerlendirilmektedir. Analizin sonuç bölümünde ise seçim sonrasında ön plana çıkan temel dinamiklere değinilmektedir. 

DİPNOTLAR:

1. Serdar Gülener ve Nebi Miş, “Cumhurbaşkanlığı Sistemi”, SETA Analiz, Sayı: 190, (Şubat 2017), s. 7. 
2. Ali Aslan, “24 Haziran ve Milli İradenin Zaferi”, Sabah, 30 Haziran 2018. 
3. Seçim ittifaklarının seçmen davranışı üzerine etkisi için bkz. Nebi Miş ve Hazal Duran, “Seçim İttifakları”, SETA Analiz, Sayı: 232, (Şubat 2018), s. 11-14. 
4. Erik R. Tillman, “Pre-Electoral Coalitions and Voter Turnout”, Party Politics, Cilt: 21, Sayı: 5, (2015), s. 1. 
5. M. Zahid Sobacı, “Her Zaman Kaybettiren Strateji: Erdoğan Karşıtlığı”, Star Açık Görüş, 5 Mayıs 2018. 
6. Nebi Miş, “Hakim Partili İki Siyasi Blok”, Türkiye, 6 Şubat 2018. 
7. Burhanettin Duran, “Seçmenden Stratejik Dersler”, Sabah, 26 Haziran 2018. 
8. Fadime Özkan, “SETA Siyaset Araştırmaları Direktörü Doç. Dr. Nebi Miş: Muhalefet Hazırlandı ama Sonuç Alamadı”, Star, 24 Nisan 2018. 
9. Fahrettin Altun, “24 Haziran Seçimlerinden Neler Öğrendik?”, Sabah, 25 Haziran 2018. 
10. Burhanettin Duran, “Erdoğan’ın Manifestosunun Kodları”, Sabah, 8 Mayıs 2018. 
11. Nebi Miş ve Baki Laleoğlu, “24 Haziran Seçimlerinde AK Parti”, SETA Analiz, Sayı: 242, (Haziran 2018). 
12. Hazal Duran, “The Victory of Turkish Democracy”, The New Turkey, 25 Haziran 2018. 
13. Burhanettin Duran, “Yeni Dönemde Siyasetin Gidişatı”, Sabah, 29 Haziran 2018. 
14. Nebi Miş, “AK Parti’nin Seçim Performansı”, Türkiye, 28 Haziran 2018. 
15. Hüseyin Alptekin, “Who will Turkey’s Kurds Vote for?”, The New Turkey, 28 Nisan 2018. 
16. M. Erkut Ayvaz, “24 Haziran Seçimlerinde CHP”, SETA Analiz, Sayı: 243,
17. Burhanettin Duran, “Muhalefetin Bütün Seçenekleri Masada”,  (Haziran 2018), s. 7. Sabah, 24 Nisan 2018. 
18. Fahrettin Altun, “Başlasın Koltuk Kavgaları”, Sabah, 28 Haziran 2018. 
19. Nebi Miş, “Kurtarıcı Arayışı ve CHP’nin Seçim Performansı”, Türkiye, 30 Haziran 2018. MHP 
20. MHP’nin bölünmesi sonucunda kurulan İYİ Parti’nin Türk siyasetine muhtemel etkileri üzerine bkz. Hazal Duran, “Meral Akşener’in Siyasal Anlamı 
ve İYİ Parti”, SETA Analiz, Sayı: 223, (Kasım 2017). 
21. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri sürecinde HDP’nin barajı geçmek için araçsallaştırdığı Türkiye partisi olma stratejisini ve bu stratejinin 24 Haziran seçimlerindeki değişimini daha detaylı anlamak için bkz. Serdar Gülener ve Ahmet Baykal, “24 Haziran Seçimlerine Doğru HDP”, SETA Analiz, Sayı: 245, (Haziran 2018). 
22. Nebi Miş, “Seçim Sonuçlarının Genel Siyasi Anlamı”, Türkiye, 26 Haziran 2018. 

ANKARA • ISTANBUL • WASHINGTON D.C. • KAHIRE 

www.setav.org 




***

16 Ocak 2017 Pazartesi

İSTANBUL VE DİYARBAKIR BAŞKENTLİ KONFEDERASYON PAZARLIĞI



İSTANBUL VE DİYARBAKIR BAŞKENTLİ KONFEDERASYON PAZARLIĞI



MEHMET ALİ GÜLLER


AKP’nin PKK’yla yaptığı belli başlı 7 pazarlık öyküsüyle ilgili 24 Ağustos tarihli yazımızı “Pazarlığın boyutu sadece referanduma ‘evet’ demek karşılığında gündeme gelen BDP’nin ‘Öcalan muhatap alınsın, operasyonlar durdurulsun, seçim barajı düşürülsün, KCK tutukluları serbest bırakılsın’ şeklindeki dört şartıyla mı sınırlı? Yoksa, aslında referandumda ‘evet’ çıktıktan sonra yolu açılacak ‘demokratik özerklik’ ve ‘federasyon anayasası’ pazarlığı mı yapılıyor? Pazarlığın ayrıntılarını da bir sonraki yazımızda ortaya koyacağız…” diyerek bitirmiştik.

Pazarlık yapıldığı ortaya çıktı ancak pazarlığın gerçek konusu gözlerden gizlenmeye çalışılıyor. Pazarlığın esasını, “federasyon Anayasası” oluşturuyor. Ama bu alt pazarlığın üstünde, ABD ile Türkiye arasında, Irak’ın kuzeyi kapsamlı “konfederasyon” pazarlığı yapılıyor.

12 Eylül’den hemen sonra, “evet” çıkması halinde yeni bir anayasa yapılacağı ve bu anayasanın “demokratik özerklik” esaslı “federasyon anayasası” olacağı BDP’liler tarafından ilan ediliyor; ancak bu ilan, miting meydanlarındaki tüm konuşmasını Kılıçdaroğlu ile Bahçeli’ye vakfeden Erdoğan tarafından yalanlanmıyordu!

YENİ ANAYASA, ÖZERK KÜRDİSTAN

BDP Genel Başkan Yardımcısı Gülten Kışanak “… yeni anayasayla Kürt halkına özgürlük ve demokratik özerk Kürdistan gelecek” diyordu. (Milliyet Gazetesi, 22 Ağustos 2010) Yargının siyasi yasaklı ilan ettiği ama AKP’nin dolaylı önünü açtığı Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı Ahmet Türk ise “esas olan özerkliktir” diyordu. (Hürriyet Gazetesi, 23 Ağustos 2010). Öcalan “demokratik özerklik projesinin siyasi, hukuki, kültürel, öz savunma ve diplomasi boyutlarını” açıklıyor ve “Katalan Modeli” ile “Katalonya Anayasası”nın incelenmesini istiyordu. (ANF, 20 Ağustos 2010). Ve son olarak BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, hükümete “Yeni bir anayasa, Demorkatik Türkiye, Özerk Kürdistan” formülünü sunuyordu. (ANF, 25 Ağustos 2010)

Ancak az önce belirttiğimiz gibi AKP ile PKK arasında var olan “federasyon” pazarlığının üstünde, ABD ile Türkiye arasında da, Irak’ın kuzeyini kapsayan “konfederasyon” pazarlığı vardı.

Peki federasyon ile konfederasyon pazarlıkları arasındaki bağ hangi olguya dayanıyordu? Önce bir saptama yapalım.

HEDEF, TÜRKİYE’YE ‘KÜRDİSTAN’A EVET’ DEDİRTMEK

ABD, 1992’den bu yana parlamentosunu kurduğu, hükümetini oluşturduğu, başkentini ilan ettiği, merkez bankasını inşa ettiği, parasını bastığı, gümrüğünü ördüğü, en önemlisi ordusunu kurduğu Kukla Devleti’ni hâlâ neden ilan edemiyor? Çünkü Türkiye henüz bu plana razı olmadı! Plana direnen kuvvetler zayıflatıldı, yıpratıldı, içeri atıldı ama hâlâ teslim alınamadı!

Şimdi bu saptamaya bir ara verelim ve ABD’nin Irak’tan muharip asker çekmesinin ne anlama geldiği üzerinde duralım:

ABD’nin son muharip askerini de Irak’tan çekmesi, Obama iktidara geldiğinde estirilen rüzgâr benzeri bir etki yaptı herkeste… Ki Obama’nın kendisi gibi, bu çekilme de revize BOP’un bir parçası… Peki gerçekte olan biten neydi?

YENİ ŞAFAK OPERASYONU BAŞLIYOR

Öncelikle altını çizmemiz gereken olgu şu ki, geri çekilme takvimiyle ilgili anlaşmayı Obama değil, aslında Bush hükümeti imzalamıştı! İkincisi çekilen muharip askerler orta ve güney Irak’tan çekildi. Ve yerlerini bundan sonra alacak olan Blackwater tipi “özel ordu”larla kontratlar, hızlı biçimde imzalanıyor. Ne de olsa Irak petrollerinin yaklaşık yüzde 75’i 35 yıllığına çoğu ABD’li olan batı şirketlerine devredildi. ABD her halükarda bu kontratların güvenliğini korumak isteyecektir. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü P. J. Crowley’nin, “Irak’ta savaşı bitiriyoruz, ama Irak’la işimizi bitirmiyoruz” demesi tam da bu anlama gelmiyor mu?

ABD’nin Irak komutanı General Odierno’nun, geri çekilme takvimi ile ilgili söylediği “en son kuzey Irak’tan çekiliriz” açıklaması asker çekme meselesinin esasıdır. Aslında ABD Irak’tan çekilmiyor, kuzey Irak’a yoğunlaşıyor. El Halic Gazetesi’ne yansıdığı kadarıyla 2020 yılına kadar 94 üs’te 6 tugay ABD askeri bulundurulması konusunda, zaten bir mutabakat oluşturulmuş! Ki şu anda 56 bin ABD askeri hâlâ Irak’ta bulunuyor!

Savaşın bitmediği ABD’nin süreç isimlendirilmesinden de anlaşılıyor. ABD Irak’a savaş açtığında buna “Özgürlük Operasyonu” demişti. ABD, 1 Eylül 2010’dan sonraki sürece ise “Yeni Şafak Operasyonu” ismi vermiş. Demek ki, ABD açısından biten bir şey yok, hatta başlayan yeni bir süreç var!

İşte o süreç Irak’ın kuzeyi merkezli yeni bölge düzeni sürecidir. “Acelemiz var” diyerek hızla “Kürt Açılımı” başlatan Tayyip-Gül ikilisinin acelesi de bu takvim nedeniyleydi…

ABD KONFEDERASYONU İÇİN KÜRT AÇILIMI

Şimdi yeniden az önce yaptığımız saptamaya dönelim. ABD’nin her şeye rağmen Kürdistan’ı ilan edemediğini; çünkü Türkiye’nin plana henüz razı edilemediğini; direnen kuvvetlerin zayıflatıldığını, yıpratıldığını, içeri atıldığını ama hâlâ teslim alınamadığını belirtmiştik.

İşte 12 Eylül referandumu, aslında Türkiye’nin önce federasyona sonra da konfederasyona razı edilmesi, evet demesi anlamına geliyor. Referandum, Türkiye’nin tüm merkezi kurumlarıyla birlikte teslim alınması öncesinin son vuruşu olacak. Ve bölgede üç gelişme birbirine paralel olarak ilerleyecek.

Birincisi; ABD, Irak’ın kuzeyini Erbil başkentli olarak Kürdistan diye ilan edecek.  Türk devleti, Kürdistanlılara “çifte vatandaşlık” hakkı tanıyacak.

İkincisi; yeni bir anayasa ile Türkiye’nin güneydoğusu özerk ilan edilecek; dolayısıyla üniter Türkiye yerine federatif Türkiye kurulacak. Kürdistan ile özerk Güneydoğu arasında “çifte vatandaşlık” ve “ticari birlik” üzerinden “siyasi birliğe” gidilecek.

Üçüncüsü, Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir alt düzeni olarak geçen aylarda ilan edilen ve adına Ortadoğu Birliği denilen “Türkiye, Suriye, Lübnan ve Ürdün” arasındaki ticari birlik, İstanbul başkentli siyasi birliğe dönüştürülecek.

Ve son olarak bu üç yapı birleştirilip İstanbul ve Diyarbakır merkezli bir konfederasyona dönüştürülecek!

İşte ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi budur! Başbakan Erdoğan’ın tam 6.5 yıl önce “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içinde Diyarbakır’ı bir merkez yapacağız” dediği görev işte budur. (Kanal D, Teke Tek, 16 Şubat 2004)


https://mehmetaliguller.com/2010/09/01/istanbul-ve-diyarbakir-baskentli-konfederasyon-pazarligi/


8 Kasım 2015 Pazar

Adnan Menderes’ten Recep Tayip Erdoğan’a Ankara’nın ve İstanbul’un iki Caddesi




Adnan Menderes’ten Recep Tayip Erdoğan’a Ankara’nın ve İstanbul’un iki caddesi

Mahmut Çetin



Menderes’ten Erdoğan’a Ankara’nın ve İstanbul’un iki caddesi 


Bu yazı, 7 yıl önce Ortadoğu gazetesinde yayınlanmış bir yazıdır!

Seçim çalışmalarını yürüten AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan Cizre’de yaptığı konuşmada, “Ezenlerin olmadığı bir Türkiye” için yola çıktıkların belirterek, “Türkiye’yi İzmir’in Konak, İstanbul’un Bakırköy, Ankara’nın Çankaya’sından ibaret görenlere Türkiye 81 ildir demek için yola koyulduk” dedi. Erdoğan’ın bu sözleri bana, bugünlerde okuduğum Samet Ağaoğlu’nun ‘Arkadaşım Menderes’ kitabında okuduğum benzer sözleri hatırlattı.

Ali Fuat Başgil diyor ki:....

1959 yılına gelindiğinde Ankara ve İstanbul’da öğrenci yürüyüşleri başlamıştır. Artık ihtilal sözü herkes tarafından telaffuz edilir hale gelmiştir. Adnan Menderes, kurmayları Refik Koraltan, Samet Ağaoğlu, Tevfik İleri, Ahmet Hamdi Sancar, Emin Kalafat, Atıf Benderlioğlu ile birlikte karışıklıkları değerlendirmektedir. İstanbul’dan çağrılan Ali Fuat Başgil de aralarındadır. Menderes, Başgil’e o zaman muhalefetin direndiği Tahkikat Komisyonu ve Selahiyet Kanunu’nun anayasaya aykırı olup olmadığını sorar. Başgil, “Hayır, ama kalkmalıdır, kaldırmalısınız. Sonra bu da kafi değil, hükümet çekilmeli. Bu da yetmeyebilir.”

Menderes cevap verir, “Benim hükümetten çekilmem ehemmiyetli değil, mühim olan gelecek hükümete karşı da nümayişler devam ederse ne olacak?”

Başgil, Fransa’da geçmiş bir olayı anlatır. Orada da hükümet gittikçe artan öğrenci gösterileri üzerine çekiliyor, kurulan yeni hükümete karşı öğrenciler aynı durumu alınca bu sefer yeni hükümet zor tedbirler kullanıyor ve bu hareketi de Meclis ve basın destekliyor. Başgil bunları anlattıktan sonra İstanbul’daki durumu ‘müthiş’ kelimesiyle niteler.
Samet Ağaoğlu sorar:
- Hocam müthiş diyorsunuz, yani nasıl müthiş ?
- Tıpkı Fransa’da 1789’dan sonraki gibi halk hareketlerine benziyor. Toplananları dağıtmak için gönderilmiş askerler ve subaylarla dağıtmaya memur oldukları gençler birbirlerine sarılıp öpüşüyorlar !
Menderes’in yakası
Adnan Menderes, Ankara’da gençlerin gösterileri sürerken, gençlerle yüzyüze konuşmak, diyalog kurmak ister. Kızılay’da gösteri yapan gençlerin arasına girer ve sorar:
- Ne istiyorsunuz?
Bu sırada Başbakan Adnan Menderes’in yakasından tutan bir üniversiteli genç,
- Hürriyet istiyoruz, diye bağırır. Menderes:
- Evladım bir başbakanın yakasından tutuyorsun, hala ne hürriyeti istiyorsun, diye cevap verir.
Yanındakilerin söylediğine göre, Adnan Menderes’in yakasından tutan genç bugünkü CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’dır. Ama Baykal bunu kabul etmemektedir. Zaten konumuz da Menderes’in yakasından tutan gencin kimliği değil, bir durumu algılama meselesidir.
Sıkıyönetim komutanının telefonu
Ankara ve İstanbul’da öğrenci olayları sürmektedir. İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Fahri Özdilek Başbakan Adnan Menderes’i telefonla arar. Aralarında şöyle bir görüşme geçer:
- Toplan kaç bin kişi kadar aziz paşam ?
- .................
- Beş, altı bin mi ? Ne yapalım diyorsunuz ?
- .................
- Ateş mi etmek ?
- .................
- Hayır, hayır. Katiyen ateş etmek yok!
- ...............
- Paşam kimsenin burnu kanamadan, kimseyi brüske etmeden (eziyet etmeden), yavaş yavaş dağıtmaya bakın! Ama paşam rica ediyorum brüske etmesinler!
- ..............
- Sizdeki coplar kısa mı ? Daha kuvvetli gaz bombaları mı ?
- ..............
- Bunları ben bilmem, Milli Savunma Bakanı yanımda, vereyim görüşünüz.
Biz, Ankara ve İstanbul’un iki caddesinde mi yıkılacağız ?
Profesör Ali Fuat Başgil’in anlatmaya çalıştığı şey, ihtilalin adım adım geldiğini söylemekti. Ama Adnan Menderes etrafındaki et duvarını aşıp Başgil’i anlayamamıştı. Ve Menderes şu sözlerle muhaliflerine karşı kendisini uyaranlara karşı duruyordu:
- Biz, Ankara ve İstanbul’un iki caddesinde mi yıkılacağız ? Bu iki caddenin karşısında bütün memleket var!
Samet Ağaoğlu, “bundan sonrası bir trajedinin başlangıcıdır ancak” diyerek durumu özetler. İstanbul ve Ankara öğrenci gösterileri, Menderes’in grupta yaptığı sert konuşmalar, Tahkikat Komisyonu kararları profesörlerin önce tek tek sonra toptan protestoları, Ankara ve İstanbul’da sıkıyönetim ilanı ve parti içinde ikili oynayan ajitatörler.
Adnan Menderes, durumun vehametini ne yazık ki, görememektedir. Bir yurt gezisinden dönerken, öğrenci olaylarını kastederek arkadaşlarına espri yapar:

- Ankara’da ayaklanma varmış !

Menderes sertleşir: Kara cübbeliler !

Başbakan Adnan Menderes, ihtilalden on gün önce Salihli’de Demirköprü barajını hizmete açar. Öğrenci olaylarından sonra üniversite hocaları da protestolara başlar. Samet Ağaoğlu, Profesör Ekrem Şerif Egeli’nin eleştirilerini anlatır ve derhal İstanbul’a gelerek, profesörlerle diyalog kurması uyarısını iletir. Menderes en kısa sürede İstanbul’a gidip, profesörlerle görüşeceğini söyler. İzmir’de en itidalli konuşmalarından birini yaptığı halde, Salihli’de durum değişir. Menderes kendisini çılgınca alkışlayan halka konuşurken profesörleri ‘kara cübbeliler’ olarak niteleyen sert bir konuşma yapar. Samet Ağaoğlu’nu dinliyoruz: “konuşmasını ürpererek dinledim. Doktor Mükerrem Sarol’la bir kenarda duruyorduk. Kürsüden indikten sonra Menderes’le karşılaştık. Daha biz bir şey söylemeden, “İstemeden oldu, ama düzelteceğim” dedi.
Siyaset uzlaşma sanatı
Kişi söylemediği sözün sahibi, söylediği sözün mahkumudur. İnsanın ne zaman neyi söyleyeceği ise, esaslı bir iç eğitimin sonucudur. Adnan Menderes etrafındaki güçlü kurmaylara, ve Ali Fuat Başgil ve Ekrem Şerif Egeli gibi öngörülü akademisyenlere rağmen, bazı sözlerini kontrol edememişti. Ülkemize çok büyük hizmetleri olmasına rağmen, çatışma kültüründen uzlaşma kültürüne geçememişti. Siyaset, kızgın kalabalıkların nabzına şerbet verme kolaycılığı değil, toplum kesimlerini uzlaştırma sanatıydı.
Kalabalıklar ve Atatürk
1957 seçimlerinden sonra halkla Başbakan Adnan Menderes arasında büyük bir muhabbet oluşur. Türk Ocakları’nın büyük öncüsü Hamdullah Suphi Tanrıöver, Samet Ağaoğlu’na Atatürk’ün bir tespitini anlatır.
Samet Ağaoğlu, Adnan Menderes’e Tanrıöver’in hatırasını hikaye eder: “Milli Mücadeleden sonra Atatürk ilk defa İstanbul’a geliyor, yayında Hamdullah Bey de var. Camilerin kubbelerine, apartmanların damlarına kadar halk yığılmış. Bütün İstanbul ayakta. Hamdullah Bey:
- Paşam kimbilir ne kadar heyecanlısınız ? Atatürk, Tanrıöver’in elini tutarak, kalbine götürüyor ve soruyor:
- Var mı fazla heyecan ?
Mustafa Kemal’in kalbi sakindir. Neden sakin olduğunu anlatır Atatürk:
- Çünkü bu gördüğün kalabalık, gün gelebilir insanı linç etmek için de böyle toplanır. Onun sevgisine de, nefretine de fazla güvenilmez.
Menderes, anlattıklarımı sessizce diledi.”
Erdoğan’ın etrafı
1950 gelişini andıran bir teveccühle iktidara geleceği söylenen AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Adnan Menderes’in etrafındakileri karşılaştırınca, korkunç bir durum görüyorum. Bir yanda Refik Koraltan, Fuat Köprülü, Samet Ağaoğlu gibi, Menderes’in gözünün içine baktığı zirve kurmaylar. Öbür tarafta askeri donla selamladığı için, “Özal’ın donunu öpmek isterdim” diyen Bülent Arınç veya 28 Şubat sürecinde başörtülü eşi üniversite imtihanına alınmadığı için noter zaptı tutturan Abdullah Gül.
Necmettin Erbakan’ın kurmayları Şevket Kazan ve Oğuzhan Asiltürk böyle hatalar yapar mıydı bilemiyorum. Örnekleme bununla bitmiyor.
Tezkire dergisi, Vadi Yayınları’nın neşrettiği bir araştırma dergisi. Üç ayda bir yayınlanıyor. Tezkire’nin ‘Sağcılık ve İslamcılık’ özel sayısını okuyorum. Buradaki yazılara bakıyorum. Ömer Çelik ismi dikkatimi çekiyor. Daha önce Yeni Şafak şimdi Star gazetesi yazarı Ömer Çelik, AKP’nin de Adana’dan liste başı. Yani Recep Tayyip Erdoğan’ın önem verdiği bir isim. Çelik, Türkiye’deki muhtıra ve ihtilalleri sıraladıktan sonra: “Türkiye’nin getirilip bırakıldığı nokta... son derece derin reflekslerle beslenen dip akıntılarının su yüzüne çıkması ve kalıcılaşma iradesini beyan etmesidir” diyor. Çelik’e göre, devlete karşı müthiş bir dip akıntısı yani direniş damarı var ve bunlar kalıcılaşıyormuş.
Eğer Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Ömer Çelik, bu yanlış bakışla politika yapıyorsa ve bu yanlış bakışla liderleri Recep Tayyip Erdoğan’ı enforme ediyorlarsa ve o da bu verilerle siyaset yapıyorsa, gelinen ve gelinecek sonuçlara şaşmamak gerekiyor. Türkiye’nin devletle millet, dinle bilim, geçmişle gelecek, demokrasiyle cumhuriyet çatışmazlığını idrak etmesi gerekiyor.
Tekrar Recep Tayyip Erdoğan’ın başta aktardığımız sözlerine dönersek,
Adnan Menderes’ten 40 yıl sonra, Erdoğan’ın, Türkiye’nin, Ankara ve İstanbul’un iki caddesinden ibaret olmadığını söylemesi, devleti tanımada ciddi sorunların olduğunu göstermektedir. Bu tavır ve sözlerden, önümüzdeki dönem işimizin çok zor olacağı anlaşılıyor. Allah yardımcımız olsun.

Mahmut Çetin

http://demokratlar09.blogspot.com.tr/2014/03/bu-sayfa-yapim-asamasindadir.html


  KONU HAKKINDA  YORUM;


AKP’nin DEMOKRAT PARTİLİ SEÇMENLERİNE (%30) 

AÇIK MEKTUP

Mehmet Arif DEMİRER

Son günlerde T.C. Başbakanı ve AKP Genel Başkanı seçim konuşmalarında sık sık Menderes’i andı. Menderes’e yapılanları bugün Devlet’te sabık ortağının kendisine yapmakta olduğunu ilan ve iddia etti. Gelin bir Menderes-Erdoğan ve DP-AKP kıyaslaması yapalım:
29 Kasım 1955 Salı günü DP Meclis Grubu, üç DP Bakanı (İktisat ve Ticaret Vekili Sıtkı Yırcalı, Maliye Vekili Hasan Polatkan ve Devlet Vekili ve Başvekil Yardımcısı ve Döviz Tahsis Komitesi Reisi Fatin Rüştü Zorlu) hakkında basında yayımlanan söylentileri görüşmek üzere toplanmıştı. Ortam çok gergindi. Bakanlar “hadiselerin tetkikinin selametle cereyanını temin maksadiyle” (Başbakanlık Cumhuriyet Arşivlerindeki zabıtlardan alıntı) peş peşe istifa ettilrr, ardından Grubun eğilimleri doğrultusunda mutedil olarak tanına milletvekillerinden yeni bir hükümetin kurulmasına yol açmak üzere tüm bakanlar istifa etti. Üç bakan hakkında derhal bir Soruşturma Komisyonunun kurulması da kararlaştırıldı. Yeni bir hükümet kuruldu.
19 Mart 2014 günü Meclis’te dört AKP eski bakanı hakkında söylenti değil savcılıktan gelen fezlekeler, bırakın okunmayı, buzdolabının derin soğutucusuna gömüldü. 
DP ve AKP arasındaki farkı merak edenlere, No 1.
Menderes’in Cumhurbaşkanı Bayar idi, ATATÜRK’ün son Başbakanı. Erdoğan’ın akp Grubu’na seçtirdiği Cumhurbaşkanı ise Erbakan’ın eski Devlet Bakanı Gül. No 2. 
Menderes, 1951 yılında 5816 sayılı ATATÜRK Aleyhine İşlenen Suçlar hakkında Kanun ile 1953 yılında 6187 sayılı dini siyasete alet edenlerin cezalandırılmasına ilişkin kanunu çıkarmış, 10 Kasım 1953 günü de (benim de nöbetçi izci olarak katıldığım) muhteşem bir törenle ATATÜRK’ü vatan toprağına kavuşturan ANITKABİR’in açılışını yapmıştı. No 3.
ATATÜRK, 17 Eylül 1938 günü Başbakanı Bayar’dan yeni kalınma planındaki 26 yatırım projeleri hakkında bilgi almış ve o projeleri “memleketin en önemli meseleleri” olarak tanımlayarak “ekonomik seferberlik” yaklaşımı ile gerçekleştirilmesini istemişti. 26 yatırım projesi 4 yılda tamamlanacaktı. 10 Kasım’dan sonra bir 31.3.1939 tarihinde bir Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile o yatırımlardan “sarfınazar” edildi. Menderes 10 yılda daha büyük ölçekli 260 projeyi ülke ekonomisine kazandırarak ATATÜRK’ün gerçek vasiyetini gerçekleştirdi. Erdoğan, Menderes’in yatırımlarını sattı sattı ama bitiremedi. No 4
Menderes’in Cumhuriyet’in temel ilkeleri ile bir sorunu yoktu. CHP milletvekillerinin de desteği ile Ezan’ın zorunlu olarak Türkçe okunması yasağını kaldırdı ama ATATÜRK gibi ülkeye değerli bi müze kazandırmak amacı ile Trabzon Ayasofya’sında restorasyonu başlattı ve 1959’da ibadete son verdi. AKP Hükümeti 2013 yılında müzeyi yeniden cami yaptı. No 5
Menderes; çıkardığı Büyük Doğu Dergisi ve başkanı olduğu Büyük Doğu Cemiyeti’nde ATATÜRK ve Cumhuriyet düşmanlığı yapan, başta Gül ve Erdoğan olmak üzere tüm AKP kurucularının üstadı Necip Fazıl’ı, örtülü ödenekten 147 bin lira vererek, susturdu; bir daha ağzına ve kalemine ATATÜRK ve Cumhuriyet karşıtı sözcükler bulaştırtmadı. No 6. O Necip Fazıl da Yassıada’da Örtülü Ödenek davasında yargılanırken bir süre sonra 15 idam kararını imzalayacak Salim Başol’u ‘Adaletin Ulvi Siması’ olarak tanımlamıştı. 
Hatırlatıyorum… 
..