Çetin Altan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çetin Altan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Mart 2017 Çarşamba

12 Eylül'de Sevinen KÖŞE yazarları bakın kimler,


12 Eylül'de Sevinen KÖŞE yazarları bakın kimler

" Kızdırırlarsa, Anayasaya ' Hayır ' demiş olmanın pek bir işe yaramayacak gururuyla 12 Eylül'de zil takıp oynamış olanların tek tek adlarını açıklarım; şaşar kalırsınız..."

      Akşam gazetesi yazarı Ali Saydam, 12 Eylül 1980 günü Türkiye'yi terketmek üzereyken darbe yüzünden kaldığını anlattığı yazısında ilginç bir ayrıntıya değindi. 

"Darbenin ardından kimle konuştuysam hayatından memnundu" diyen Saydam, herkesin ' Ordu Cumhuriyet'e ve vatana sahip çıktı!' diye düşündüğünü yazdı. Saydam eğer kızdırırlarsa 12 Eylül'de zil takıp oynayanların isimlerini açıklarım şaşarsınız derken şunları yazdı:

"Entelektüeli, aydını, işadamı, sanatçısı, sokaktaki sıradan vatandaşı mutabıktı: 'Vatan elden gidiyor!'...

Bugün ne hikmetse herkes bir başka havada... Kızdırırlarsa, anayasaya 'Hayır' demiş olmanın pek bir işe yaramayacak gururuyla 12 Eylül'de zil takıp oynamış olanların tek tek adlarını açıklarım; şaşar kalırsınız..."

KİM NE DEMİŞTİ?

Ali Saydam zil takıp oynayanların kim olduğunu açıklar mı bilinmez ama bianet'in geçen sene hazırladığı 12 Eylül'de ne demişlerdi? başlıklı dosya medyadaki isimlerin 31 yıl önce ne yazdıklarını gözler önüne seriyor. 

Metinleri yazar Mine Söğüt'ün derlediği Darbeli Kalemler / 27 Mayıs-12 Mart- 12 Eylül Askeri müdahalelerin ilk haftasında yazılan köşe yazılarından seçmeler kitabından aldık.

Refik Erduran: Serinkanlılıkla,

Başka ülkelerde yönetim olağanüstü bir yoldan el değiştirirken genelde kan akar. Bizde ise 12 Eylül 1980 yıllardır kansız geçen ilk gün oldu. Herkes kafasında dilediği yorumu ve soyut değerlendirmeyi yapabilir.
Ama bu so­mut durumun büyük çoğunluğa rahat bir soluk aldıracağı gerçeğini hesaba katmamak yanıltıcı sonuçlara götürür yorumcuyu. (Mercek, Milliyet /13 Eylül 1980)

Uğur Mumcu: Terörsüz Özgürlük,

Türk Silahlı Kuvvetleri, 27 Mayıs'ta da 12 Mart'ta da kalıcı bir askeri yönetim kurmak istemedi. Yeni yönetim de "özgürlükçü, demokratik, laik ve sosyal" nitelikli bir "sivil yönetim" kurma amacı taşıdığını ilan etti.
Şimdi hepimizin tek bir amacı olmalıdır. Çok yönlü kışkırtmaların kurt kapanlarına kapılmadan, terörsüz özgürlüğü, kansız demokrasiyi kurmak ve sivil yönetimi, sağlıklı yöntemleri ve kalıcı çözümleri ile yeniden oluşturmak...(Gözlem, Cumhuriyet/ 15 Eylül 1980)

Hasan Pulur: İflas Masasında bir kadro

Orgeneral Evren böyle demektedir. Bu ne büyük bir aydınlıktır bilir misiniz?

Dahası da var; " Bir defa daha belirtiyorum ki, Silahlı Kuvvetler aziz Türk milletinin hakkı olan refah ve mutluluğu, vatan ve milletin bütünlüğü ve gittikçe etkisi azaltılmaya çalışılan Atatürk ilkelerine yeniden güç ve işlerlik kazandırmak, kendi kendisini kontrol edemeyen demokrasiyi sağlam temeller üzerine oturtmak, kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek için yönetime el koymak zorunda kalmıştır..."

Şu son üç kelimeye dikkat edilmelidir:... El koymak zorunda kalmıştır".
Bu zorunluluğu yaratanlar kendi kendilerini yargılamalıdırlar.
Ve sonra iflas masasına oturmalıdırlar. (Olaylar ve insanlar, Hürriyet/ 16 Eylül 1980)

Nazlı Ilıcak: 27 Mayıs-12 Eylül

12 Eylül, 27 Mayıs'ın akıbetine uğramayacaktır, uğramamalıdır. "Kadife eldivenli" vasfını daima koruma, müsamaha ve iyi niyet her zaman devam etmelidir. Çünkü bu bizim son şansımızdır. Kaybedeceğimiz şey, demokrasiden de, hürriyetlerden de önemlidir. Haysiyetimizin istiklal ve istikbalimizin teminatı olan anavatandır.
Not: Kadife eldivenli harekât liderlere telefon görüşmesine dahi müsamaha ediyor. Bravo. Biz de bu müsamahaya sığınarak Sayın Demirel'e ufak bir mesaj iletmek isteriz:
"İyilik, sıhhat ve selametinizi özler, bu vesileyle hürmetlerimi teyiden takdim ederim." (Tercüman/ 16 Eylül 1980)

Rauf Tamer: Duyuyor musunuz?

Kenan Evren'in söyledikleri, her hukukçunun ve her profesörün başucuna bir mukaddes kitap gibi asılacak cinsten sözlerdir...
Öpüp öpüp başlarına koysunlar.

Vazgeçtik istifalarından... (Sözün kısası, Tercüman/ 17 Eylül 1980)
Güneri Civaoğlu: İlk intiba, en iyi intiba
Bu hafta hükümet ilan edilecek. Sonra bir geçici anayasa yürürlüğe giriyor. Daha sonra Kurucu Meclis seçilerek göreve başlayacak. Yeni anayasa hazırlanacak. Siyasi partiler, seçim kanunu ve diğer bazı yasalarda değişiklikler yapılarak, demokrasinin daha iyi işleyeceği bir hukuk ortamı oluşturulacak.
Bu arada kimsenin şüphe etmemesi gereken bir gerçek şu: Şiddet örgütlerinin üzerine hiç müsamahasız gidilecek.

Önümüzdeki günlerde ibret levhalarının sunulması kimseyi şaşırtmamalıdır.
Kamu vicdanının süratle tatmin edileceği infazlar... Adalet kılıcının yeni şiddet suçlarının işlenmesini önleyici, caydırıcı bir süratle işlemesi.
Beklenen bu. (Ankara notları, Tercüman/ 17 Eylül 1980)

Oktay Ekşi: Gevşemeden, gevşetmeden

Çok basit: Türkiye son derece ağır bir ameliyat geçirmiştir. Bu ameliyatın tam başarıya ulaşması ve hastanın sağlığına tam kavuşması için çok dikkatli olmak, Türkiye'yi seven, demokratik düzene inanan herkesin borcudur.

Evren Paşa sempatikti.

Evren Paşa demokratik sistemin en kısa zamanda işletileceğini vaat etti.
Evren Paşa içtenlikle konuştu.
Doğrudur, Evren Paşa bu izlenimleri vermiştir ama iş orada bitmemiştir. Daha doğrusu Evren Paşa'nın işi orada bitmemiştir, tam tersine orada başlamıştır. (Günün yazısı, Hürriyet/ 18 Eylül 1980)

Çetin Altan: Çağdaşlığa giden yol
Atatürk temelde çağdaşlıkla, çağdışılığın bazı toplum kesitlerine sağladığı kolaylıklara karşıydı. O nedenle çağdaşçılığı, Cumhuriyetçiliği yani var olan koşullar önündeki en zor yolu seçmiştir.
Atatürk'ten sonra Atatürkçülük kolay gibi görünmüştür. Oysa bir Şark toplumunda Atatürkçülük zorların en zoruydu.
Özellikle laiklik bayrağını ayakta tutabilmek en zoru idi. (Şeytanın gör dediği, Milliyet/ 18 Eylül 1980)

Müşerref Hekimoğlu: Yasalar değil kafalar...

Orgeneral Evren'in demokrasiseverliğine her zaman güven duydum. Tüm dünya görevinin bilincine varmış bir komutan olarak, ülkenin ve rejimin gücünü Türk Silahlı Kuvvetleri'nin asıl görevine dönüşünde hisseden kişiliğiyle tanıyor Evren Paşayı. Uygar kişiliğine saygı duyuyor, içtenliğine güven...
Ben de aynı saygı ve güven içinde Sayın Başkan ve öteki Konsey Üyelerine "Kolay gelsin" diyerek bitirmek istiyorum yazımı. Görevlerini başarıyla sona erdirmelerini diliyorum. Ama bu görevin güçlüğünü de belirtmek zorundayım.
Onları Atatürk yolunda bir eyleme iten ortamı değiştirmek hiç kolay değil. Çürümüş, tepeden tırnağa fosilleşmiş bir düzeni sağlıklı bir varlığa dönüştürmek kolay değil. Hele düne dönük kurallarla yarına yönelmek hiç kolay değil...


(Ankara. Anka, Cumhuriyet/ 19 Eylül 1980)


12 Eylül'de Kim ne yazmıştı?

12 Eylül ASKERİ DARBSİ Sonrası, 
Basındaki bazı kalemler Hangi satırları yazdı?
VE BUGÜN NELER YAZIYORLAR..( TAKDİRLERİNİZE )


Oktay Akbal (Cumhuriyet-13 Eylül 1980) “ Atatürk Devriminin yandaşları, erleri, Atatürk ilkelerinin sahipleri, böyle bir duruma sürgit göz yumamazlardı elbet. Nasıl 27 Mayıs 1960'ta göz yummadılarsa, daha sonraki yıllarda nasıl zaman zaman uyarı mektuplarıyla, anımsatmalarla iktidarı ellerinde tutanları Atatürk devriminin yoluna çağırdılarsa, bir kez daha aynı kutsal görevi yapacaklardı. Bu kaçınılmaz bir gerçekti. Öyle de oldu.” 

Güngör Mengi (Yeni Asır-18 Eylül 1980) “ 12 Eylül Harekatı, hedefine varacaktır. Devlet, rejim ve topluma hazırlanan tuzak mutlaka bozulacaktır. (…) İhanet, bu aşamadan sonra silahlarını gömerek lanetli mücadelesine son verecek değildir kuşkusuz. Ama devletin güçlenmesi sayesinde ihanet odakları, masum insanları eskisi gibi şantaj ve baskıyla eyleme sürükleme olanaklarını yitireceği için, gerçek gücü ile kalacak, savaşını sürdürmekteki inadı intiharı olacaktır.” 

Rauf Tamer (Tercüman-17 Eylül 1980) " Kenan Evren'in söyledikleri (16 Eylül 1980 tarihli basın toplantısı) her hukukçunun, her profesörün, başucuna bir mukaddes kitap gibi asılacak cinsten sözlerdir. Öpüp öpüp başlarına koysunlar. Vazgeçtik istifalarından.." 

Oktay Ekşi (Hürriyet-18 Eylül 1980): "Evren Paşa, son derece ağır bir sorumluluk altına girmiştir. Bu, Türkiye'yi yıllardır bunaltan anarşi, terör ve bölücülüğü tam bir tarafsızlıkla kökünden kurutmak ve ülkemizi aydınlık ve huzurlu günlere tekrar kavuşturmak sorumluluğudur. Ve bu sorumluluğun altından kalkabilmek için, Evren Paşa ile onun bu amaçlara ulaşmasını isteyen görevli görevsiz herkesin, içinde bulunduğumuz durumun icaplarına göre hareket etmesi zorunludur." 

Güneri Cıvaoğlu (Tercüman-4 Ekim 1980) " 12 Eylül Harekatı'nı, dünyadaki diğer asker kökenli rejim olayları ile mukayese ettirmeyecek diğer görüntüleri ise yeni yönetimin uygulamalarında buluyoruz. Her geçen gün bir yeni uygar görüntüyü, aşırı davranışlardan kaçınan makul ve kamu vicdanını tatmin eder nitelikte haklı uygulamaları sergilemektedir. 

Hedefler saptırılmamakta, harekatın ilk gününde açıklanan amaçlara, kararlı, tavizsiz fakat ölçülü ve akıllı adımlarla ilerlenilmektedir. Böylesine olumlu, özlenen sonuçları almaya dönük, makul ve ölçülü yönelişlere destek olmak, milletçe hepimizin görevidir. Bu konuda siyaset adamları ve basın da dahil, hepimizin sorumluluğu vardır." 

Bekir Coşkun (Günaydın-20 Ocak 1981) " Devlet Başkanı'nın konuşmaları, televizyonda en ilginç polisiye diziden daha çok ilgiyle izleniyor. Türk toplumu, hep demagoji süslü püslü konuşmalar dinlediğinden, haksız da değil. Oysa, Evren Paşa'nın sade, halkın anlayabildiği, zaman zaman şaşırmalarla ayrı bir özellik kazanan öz bir konuşma üslubu var. (…) Bu konuşma konusuna iyice değinmemizin nedeni şu: İşlerine gelmeyen sözleri duyunca, 'Belki ağzından kaçırmıştır', ya da 'Boş bulunarak söylemiştir' gibi düşünenler, boşuna heveslenmesin." 

Cüneyt Arcayürek (Hürriyet 21 Şubat 1981) " Başkalarını bilmem ama, kendime soruyorum bazen: Acaba Türkiye, ne zaman 12 Eylül Harekatı'nın komuta zinciri içinde yapılmış olmasının mutluluğunu taa benliğinde duyacaktır. Eğer ordu, 12 Eylül öncesi kendi bünyesinde parçalanmasını, bölünmesini isteyenlerin oyununa gelseydi, komuta zinciri içinde hareket edip ihtilali başaramasaydı, başımıza gelecekleri hiç düşünebiliyor musunuz? Birbirimizi vuracaktık! Bunu hiç unutmayalım, hep düşünelim, bin şükredelim. Türkiye'de işkence olaylarının varlığını inkar etmeyen bir yönetimin, işkenceyi devlet politikası olarak yürüttüğünü söyleyecek veya ima edecek insafsız çıkacak mıdır, bunu çok merak ediyorum." 

Yavuz Donat (Tercüman-11 Eylül 1981) " Eylül 1979. Huzurun sürmesi ve Türkiye'nin bir süre sonra, çok partili parlamenter demokrasiyle yönetilen ülkeler arasında laik olduğu yeri alması dileğiyle.." 

Metin Toker (Milliyet-9 Kasım 1982) " Bu anayasa (1982 Anayasası) reddedilirse, uçtaki ışık kaybolacak, her şey yeniden tam karanlığa, yani meçhule girecektir. Belki sonu daha hayırlı olacaktır. Ama belki de daha fena. Ben aydınlıkta kalıp yolun doğru çizilmesine yardımcı olabilmenin iyi niyetli bir yönetime iyi niyetle etki ve uyarma yapabilmenin, aksaklık ve eksikliklerin bir zaman parçası içinde düzeltebilmesi için imkanının muhafaza edilmesinin faziletine inanıyorum. 1982 Anayasası'na kabul oyu verdim." 

Mehmet Barlas (Milliyet-14 Kasım 1983) " 12 Eylül'ü yapanlar sözlerini tutmuşlardır. 12 Eylül'ü destekleyen halk çoğunluğu da 1982 Anayasa referandumunda olduğu gibi top yekûn sandık başına gitmiş, geçersiz oy kullanmamış ve bir sivil iktidara 6 Kasım günü destek vermiştir.(…) Cumhurbaşkanı Evren, 10 Kasım'da Anıtkabir Defterine duygularını yazarken, ‘Demokratik parlamenter sisteme geçiş sınavını başardık’ müjdesini vermektedir Atamıza.. Bir insan yürekten bunun sevincini duymasa, böyle bir ifadeyi seslendirir mi?"


http://www.hurhaber.com/12-eylul-de-kim-ne-yazmisti/haber-72286




***

22 Eylül 2015 Salı

TÜRK SİYASİ TARİHİNİN 2 Cİ ASKERİ DARBESİ 12 EYLÜL VE ÖNCESİ BÖLÜM 23




TÜRK SİYASİ TARİHİNİN 2 Cİ ASKERİ DARBESİ 
12 EYLÜL VE ÖNCESİ   
BÖLÜM 23


THKP ( TÜRKİYE HALK KURTULUŞ PARTİSİ ) EYLEMLERİ,

Cezaevi müdürü Cihan’ı vuracaktık,
30 Mayıs’ta Maltepe’de girdikleri evde 14 yaşında bir kızı rehin aldılar. 2 gün sonra polis evi bastı. Vurdukları kişiyi Çayan sandılar, oysa Hüseyin Cevahir’di.



GİRİŞ

"Büyük Firar”, 12 Mart 1971 darbesinden sonra 5 devrimcinin Kartal Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçışını anlatan bir dizi...

Firara tarihi önem kazandıran birkaç unsur var:

Askeri yönetimin itibarını sıfırlayan bir eylem olması...

Türkiye solunun iki büyük örgütünün ilk ortak eylemi sayılması...

Eylem sırasında cezaevinde, Silahlı Kuvvetler’de, istihbaratta ya da örgütte olanların bir kısmının zaman içinde önemli noktalara tırmanması...

O isimler, bugüne dek, tanığı oldukları bu çok önemli eylemi anlatmadı, yazmadı. O nedenle “Büyük Firar”, ayrıntıları bilinmeyen, ama izleri de 
silinmeyen bir efsane olarak konuşulageldi.

Firarın tanıklarını 44 yıl sonra aradım; kimini İzmir’de, kimini Antalya’da, Ankara’da, Amerika’da, Avustralya’da buldum. Tarihi firarın nasıl  planlandığını, tünelin nasıl kazıldığını, askeri yönetim altında, bir zırhlı tugaydan nasıl kaçıldığını onlardan dinledim.

Sadece firarı planlayanlarla değil, firara yardımcı olan devrimci subaylarla, firarilere malzeme taşıyan tutuklularla, firarı önlemekle görevli gardiyanlarla, firarın sırrını çözmeye çalışan istihbaratçılarla röportajlar yaptım. Yolları 1971 yazında aynı cezaevinde kesişen bu tanıklar da ilk kez konuşacak bu dizide...

Tünel gün ışığına kavuşuyor

Firardan sonra askerlerin cephesinde neler yaşandığını, tutsakların kaçtığı demir parmaklıkların nasıl gardiyanların üzerine kapandığını da  öğreneceğiz; firarın kapısını aralayan aşk hikâyesini de...
Tünelden geçip arkadaşları için ölüme giden “onlar”ı da, tünelin kapısından dönüp hayatta kalanları da anacağız.“Büyük Firar” ve onun  özgürlüğe çıkan karanlık tüneli, 44 yıl sonra, gün ışığına kavuşacak.

Çayan, kurşunu kalbine sıktı

MALTEPE ASKERİ KIŞLASI ALBAY DİNÇEL ERKAN KIZI SİBEL ERKAL  REHİN ALINDI,




30 Mayıs 1971...

İstanbul Maltepe’de Küçükbağ Sokağı 8 Numaralı evde 2 genç adam, 14 yaşındaki bir kızı rehin aldı.

Mahir Çayan ve Hüseyin Cevahir’di.

Kızın adı ise Sibel Erkan...

 Mahir, İsrail Başkonsolosu Elrom’u öldürmek suçundan aranıyordu. Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi’nin (THKP-C) neredeyse bütün önder  kadrosu yakalanmıştı. Onlar da Maltepe’de saklandıkları ev deşifre olunca kaçmak istemişler ve tesadüfen Binbaşı Dinçer Erhan’ın evine girip  kızını rehin almışlardı.

Bunun üzerine hemen semt boşaltılmış, bina polisler ve askerlerce kuşatılmış ve 51 saati aşan uzun bir bekleyiş başlamıştı.

Polis, içerdekilere “Teslim olun” çağrısı yapmış, içeriden “Gerekirse ölürüz, ama teslim olmayız” cevabı gelmişti. Eylemciler yurtdışına çıkmak için  pasaport ve araç istiyorlardı. Asıl amaçları, bu eylemle örgütleri THKP-C’nin adını Türkiye’ye duyurmaktı.

Parola: “Aslan”

Emniyet ve ordunun vurucu timleri dışarıda yerlerini alır ve binanın üstünde helikopterler uçuşurken onlar, evin en korunaklı köşesine buzdolabını çektiler; Sibel’e çatışma çıktığında oraya saklanmasını tembihlediler.

Kendileri de aralarında sözleştiler.

O sözleşmeyi daha sonra Ulaş Bardakçı, Ayşe Emel Mesci’ye şöyle anlatacaktı: “Biri vurulduğu an, diğeri ‘Aslan’ diye bağıracaktı. Bu, aralarındaki parolaydı. ‘Aslan’ı duyan, kendi canına kıyacaktı. Asla sağ yakalanmamak konusunda kararlıydılar.”

Ve operasyon başlıyor

Bekledikleri operasyon 1 Haziran gecesi başladı.

Karşıya yerleştirilmiş keskin nişancının dürbünü, içerdeki uzun boylu, siyah kıvırcık saçlı adamı arıyordu. Sorguda arkadaşları Mahir Çayan’ı öyle tarif etmişlerdi.

Bir ara onu salonda gördü; tetiğe dokundu ve çenesinin altından vurdu. Esmer genç kanlar içinde salonun ortasına devrilirken, “Aslan” diye haykırdı. Diğer genç, önce Sibel Erkan’ı elinden tutup buzdolabının arkasına sakladı, özel timler eve dalarken de teslim olmamak için silahı kendi göğsüne dayayıp tetiği çekti. Kanlar içinde yere devrildi.

Ciğere saplanan kurşun

Eve giren çelik yelekli polisler doğruca salondaki esmer adama yöneldiler, yerde can çekişirken onu kurşun yağmuruna tuttular. Mahir Çayan’ı  öldürdüklerini sanıyorlardı. Oysa 20 küsur kurşunla vücudunu delik deşik ettikleri esmer adam, Hüseyin Cevahir’di.

Mahir Çayan, az ilerisinde, akciğerine saplanan kurşunla ağır yaralı olarak yatıyordu. Polis aşağıda bekleşen kalabalığa önce Sibel’i gösterip alkışlattı, sonra Hüseyin’in cansız bedenini gösterip yuhalattı. (DÜZELTME VE ÖZEL NOTUMDUR OLAY GÜNÜ MALTEPEDEYDİM  BÖYLE BİR OLAY VUKUU BULMADI)
Ardından da Mahir Çayan’ın ( KAÇARKEN YAKALANDI KADIKÖY İSTİKAMETİN E  GİDEN MİNÜBÜS YOLU ÜZERİNDEKİ SHELL BENZİNLİĞĞİNE YÖNELDİĞİ SIRADA VURULDU YARALI İDİ HATTA SEKEN KURŞUNLARDAN BİRİ MALTEPE LİSESİNDE OKUYAN ARKADAŞIMIZ ( YUNUS  ÇAPAN' A AYAKTAN İSABET ETTİ O DA YARALANDI ) BU OLAYI YAŞAMASAK  YUKARIDAKİ ANLATILAN BU HABERE İNANACAKSINIZ..SAYGIYLA..)  kan revan içindeki yaralı bedeni çıkarıldı binadan… Ambulans, dışardaki kalabalığın saldırıları arasında uzaklaştı.

Hücrede tek başına

THKP-C eylemcisi olarak Haziran ayında tutuklanan Ayşe Emel Mesci, Mahir’i yeniden gördüğünde, hastaneden çıkarılmış, Selimiye’de bir hücrede zincirlenmiş ti.

Tuvaletin yanındaki hücresinin kapısı, gelip geçenler halini görsün diye açık tutuluyordu. Mesci, süngülü askerler eşliğinde tuvalete giderken gördü 
Mahir’i... Kollarından yukarı, ayaklarından aşağı zincirliydi. Bitkin haldeydi. Bir an gözgöze geldiler. Çayan, konuşamayacak haldeydi; Mesci’nin ise  üzülmekten başka yapabileceği bir şey yoktu. Mahir orada kaldı; Temmuz ayında Mesci’yi, dönemin önde gelen aydın ve devrimcileriyle birlikte  Maltepe Kartal Zırhlı Tugay’ına götürdüler.



Maltepe’de deşifre olan ev polisler ve askerlerce kuşatılmıştı. 50 küsur saati aşan uzun bir bekleyiş başlamıştı. Eylemciler yurtdışına çıkmak için  pasaport ve araç istiyorlardı. Operasyonla eve giren çelik yelekli asker ve polisler Hüseyin Cevahir’i ölü, Mahir Çayan’ı (sağdaki fotoğraf) ağır  yaralı halde ele geçirdi.

AYŞE EMEL MESCİ ANLATIYOR

Mesci kendisini “Dev-Gençli Cephe gönüllüsü” diye tanımlıyordu

‘İkinci Kuvayi Milliyeciler’dik

Ayşe Emel Mesci, 1971 yılında Konservatuvar Bale Bölümü’nü bitirmiş, Şehir Tiyatroları’nda kadrolu oyuncu olarak göreve başlamıştı. Kendisini  “Dev-Gençli Cephe gönüllüsü” diye tanımlıyordu. Maltepe’deki tutukluluk günlerini şöyle anlattı:

Yahudi barakaları gibi ( ÖZEL NOTUM !! ACİTASYONA GEREK YOK !!!!ÖRGÜT ÜYESİ OLACAKSIN VE ŞİDDETİ ÇEVRENE YAYAÇAKSIN YAKALANINCADA '' SIKIYÖNETİM DE VAR ''ASKERİ CEZA EVİNDE  KRAL DAİRESİNDE YATACAK HALİN YOK HERHALDE? )

Bizi savcılık ifadeleri bittikten sonra Maltepe’ye götürdüler, Zırhlı Tugay içinde, tepedeki bir barakaya koydular. Kadınlar bölümü, 2. Dünya Savaşı’nda Yahudile ri koydukları barakalar gibi bir yerdi. Tek katlı bu büyük salonun içinde bir sürü ranza vardı. Ortada bir demir soba yanardı.

Kalabalık değildik pek: Hatırladıklarım; İlkay Demir, Rüçhan Manas, Kadriye Deniz Özen, Rukiye Dülger, Elif Tolon, Matilda Gökçeli, Azra Erhat, Magdelena Rufer, Seçkin Cılızoğlu, Jülide Zaim, Tülay Tat... Askeri karargâh bizim tepenin aşağısındaydı. Orada 4 kule, garnizon, bahçe ve erkek tutukluların kaldığı bina vardı. Oradan bize bol bol yiyecek gelirdi.

[Haber görseli]Yaşar (Kemal) abi sepetler dolusu meyveler, etler, tavuklar hatta -laf aramızda- içkiler gönderirdi. Zeytinyağı tenekesinin altını kestirip araya hazne yaptırır, oraya votka koyup lehimletir, öyle gönderirdi.

Tabii görevli askerlerin bir kısmı da buna göz yumardı. Doğrusu biz, orduya mesafeliydik; ‘NATO’nun ordusu, oligarşinin vurucu gücü’ diye bakardık. Ama birlikteki subayların çoğunun bize sempatiyle bakan radikal devrimciler olmasına da şaşardık.

Mustafa Kemal’in silah arkadaşları

Henüz 20’li yaşlardaydık. Vatan sevgisiyle doluyduk. Mahir‘in savunmasında dediği gibi, ‘İkinci Kuvayi Milliyeciler’, ‘Mustafa Kemal’in silah arkadaşları’ olduğumuza inanıyorduk.

O 1971 sonbaharını hayatımız boyunca unutmadık.”

ZİYA YILMAZ ANLATIYOR

Türkiye’nin yüz aklarıyla bir arada
THKP-C’li Ziya Yılmaz, Kartal Maltepe Cezaevi’ndeki tutukluluk günlerini Barış Mutluay’a (Nota [Haber görseli]Bene, 2014) şöyle anlattı:

“Maltepe aslında askeri bir cezaevi... Devrimciler için hazırlanmış özel bir durumu yoktu. Bir koridor ikiye ayrılmış: Bir taraf A-B, C-D şeklinde, 
diğer taraf E-F, G-H biçiminde...

Bizim koğuş A bloktaydı, idareye en yakın blok...

Bizden bir sonraki blokta da İlhan Selçuk, Sarp Kuray, Nihat Sargın, Çetin Özek, Çetin Altan gibi isimler kalıyordu.

Bizim koğuş ve bu arkadaşların koğuşunun hayatlığı aynıydı.

Bu arada ‘koğuş’ diyorduk, ama küçük odaların birleştirilmesiyle kurulmuş bir düzeni vardı binanın... Aslında askerlere yönelik yapılmış ve disiplin 
amaçlı bir binaydı. Bizi getirmeden önce küçük odaları birleştirerek koğuş yapmışlar.

Türkiye’nin yüz akı pek çok insan oradaydı. Şiar Yalçın’dan briç öğreniyorduk. Ahmet Hamdi Dinler ise bize satranç öğretiyordu; keyifli maçlar yapıyorduk. Sabahattin Eyüboğlu rüzgârgülleri yapıp mazgallara asıyordu; rüzgâr esince onlar enteresan bir ses çıkarıyordu.

Bir de ‘Şans ruleti’ yapmıştı; üzerinde ‘5 sene’, ‘10 sene’, ‘15 sene’ gibi yazılar vardı; oynayanlar, şansına ne kadar tutukluluk düşeceğine bakardı. O koşullarda bize moral veren eğlencelerdi bunlar...”

CEZAEVİ MÜDÜRÜNÜ VURACAKTIK..

Ali Haydar Yedek, 30 Ağustos 1971’de üsteğmenliğe yükseldikten sonra, 2. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Celal Bulutlar ve devre 
arkadaşlarıyla.

ALİ HAYDAR YEDEK ANLATIYOR

‘Kendimi birden gardiyan olarak buldum’

Ali Haydar Yedek ve Mahir Çayan, Maltepe’de “gardiyan ve tutuklu” kimlikleriyle buluştular Ali Haydar Yedek, 1968 yazında Topçu okulunu dereceyle bitirmiş, ilk kıta görevi olarak da Kartal Maltepe’deki Zırhlı Tugay’ı seçmişti.
Mahir’lerin bastığı evin sahibi Erkan Binbaşı, Yedek’in görev yaptığı taburu fiilen yöneten komutandı. Ve rehin alma eylemi sırasında evi kuşatan 
askerler arasında Teğmen Ali Haydar Yedek de vardı.
İlginç bir tesadüfle, aynı yaşlarda, farklı yollarda olan Yedek ve Çayan, 1971 yazında bu kez Maltepe Askeri Cezaevi’nde “gardiyan ve tutuklu” kimlikleriyle buluştular. Mahir’lerin kaçmasından sonra ise, içeri girme sırası Ali Haydar Yedek’e gelecekti.

8 subay, 80 er

Yedek, bu maceranın başlangıcını şöyle anlattı:

“1971 Temmuzunda alay komutanımız Albay Ruşen Beyazıt’ın isteği ve girişimleriyle ceza ve tutukevini koruma görevi bize verildi.
Alaydaki 40 topçu subayın en güvenilir olanlarından seçilen 8 kişilik bir ekip, cezaevinde görevlendirildi.
Yarbay İrfan Çimentepe, Topçu Yüzbaşı Ali Yücel, Topçu Üsteğmen Ayhan Arat, ben, Topçu Teğmen Berker Barçak, Topçu Teğmen Fuzuli Yazıcı, 
Topçu Teğmen Sabahattin Sakman (Fuzuli Yazıcı’nın yerine sonradan katıldı) vardı.
8 subay, 10 astsubay, 80 kadar da er ve erbaş...
Bu görevde iken, 30 Ağustos 1971 de üsteğmenliğe yükseldim. O zamana kadar herhangi bir cezaevinin yakınından bile geçmemiştim. Cezaevi 
yönetimi konusunda hiçbir ders, kurs, seminer, vs. eğitim almamıştım. Kendimi birden gardiyan konumunda buldum. Fakat bütün okul yaşamı 
birinciliklerle dolu, idealist ve iddialı bir subay olarak bu görevin de üstesinden geleceğime inanıyordum.”

 ****

AYDIN ENGİN ANLATIYOR:Büyük koğuşun ünlüleri


MALTEPE’DE İSYANIN BAŞLADIĞI GÜN

Komutan silahını çekti ve Cihan’a ateş etti
1971 yılı Ağustos ayı.

Kartal Maltepe Askeri Cezaevi’nde sıradan bir ziyaretçi günüydü. Ancak sıradan olmayan bir şey vardı:

Alay Komutanı Albay Ruşen Beyazıt, içeri yasak malzeme girdiği gerekçesiyle, ziyaretçilerin tutuklulara yiyecek getirmesini yasaklamıştı. İçeriye de 
sadece yakın akrabalar alınacaktı. Gardiyanlar o sabah her zamanki gibi yanlarında yiyeceklerle gelen ziyaretçilere “Yasak” dedi. Ve kıyamet koptu.

Tutuklular sloganlarla durumu protesto etti; koğuşların demir kapılarına vurarak gösteriye başladılar. Kapıdaki yüzlerce ziyaretçi de dışardan 
onlara destek verdi.

Cezaevi Müdürü Yarbay İrfan Çimentepe sinirlendi. İsyanı bastırmak için D doğuşuna girerek göstericilere “Susun” diye bağırdı.

İsyan başlıyor

Sesler yükseldikçe ziyaretçi kadınlar çığlıklar atmaya, çocuklar ağlamaya başladı. Ortalık birbirine girdi. Komutan yüksekçe bir yere çıktı; “Kesin 
sesinizi” diye haykırdı.

Bir tutuklu, “Susup susmayacağımıza biz karar veririz” diye karşı çıktı. Bunun üzerine komutan, öfkeyle bağırarak tutukluyu koğuştan çıkartıp 
kelepçeletti. Ancak itirazlar yatışacağına daha da kızıştı. Tutuklular pencerelerin cam ve panjurlarını kırmaya başladı.

Protesto, isyana dönüşmüştü.

Cihan’ı vuruyordu

İşte o anda İrfan Yarbay, silahını çekti ve tutukluları hedef alarak bir el ateş etti. Ateş ettiği noktada THKO’lu iki tutuklu vardı:

Cihan Alptekin ve Oktay Kaynak... Cihan, birden yanındaki Oktay’ı yere itti; aynı anda Oktay, ani bir refleksle Cihan’ın önüne atlamıştı.

İsyan, bu kurşun sesiyle son buldu.

O günden sonra

Ağustos’taki bu kriz, birkaç önemli sonuç verdi: Cezaevi yönetimi, bir daha gardiyanların ve subayların -hele de silahlakoğuşlara girmemesine 
karar verdi.

Tutuklular, buradan bir an önce kurtulmanın çaresini aramaya başladı. Ve Cihan’la Oktay, o kritik andan sonra, adeta iki kardeş gibi oldular. 
Bu kardeşlik bağını, 15 metrelik bir tünel ayıracaktı.


YARIN: ULAŞ, MAHKEMEDE MAHİR’İN KULAĞINA FISILDADI: “KAÇIŞ HAZIRLIĞINDAYIZ, SENİ DE YANIMIZA ALDIRACAĞIZ”

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/268438/Cezaevi_muduru_Cihan_i_vuracakti.html


***********

NİHAT ERİMİN ÖLDÜRÜLMESİ..,





Eski Başbakan Nihat Erim'i öldüren güç! Kirli eller, 1980'de dönemin başbakanı Nihat Erim'i öldürttü. Cinayetin arkasındaki güç kendilerini gizlemeyi başarsa da Erim'in çevresinin ajanlarla  sarıldığı yıllar sonra anlaşıldı

Türkiye Cumhuriyeti eski Başbakanı Nihat Erim, 19 Temmuz 1980 günü Dragos Deniz Kulübü'nün önünde otomobilinden inerken öldürüldü.  Türkiye 12 Eylül askeri darbesine adım adım yaklaşırken, Nihat Erim'in öldürülmesi bu sürece adeta ivme kazandırdı. 12 Eylül darbesinden kısa bir  süre sonra eylem talimatını veren örgüt lideri Dursun Karataş'tan, tetikçiler Ahmet Karlangaç ve Sadettin Güven'e kadar tüm militanlar birer birer  yakalandı. 

Erim'in öldürülme talimatını, Dev - Sol'un "Haydar", "Dayı", "İsmail" kod adlarını kullanan lideri, Dursun Karataş ile Hüseyin Solgun  birlikte vermişti. Sanıklar yargılandıkları Sıkıyönetim Mahkemesi'nde cinayetin gerekçesini, suikasttan sonra olay yerine bırakılan bildiriyi  tekrarlayarak açıkladılar: Faşist Nihat Erim'i devrimcilerin katlini protesto için cezalandırdık." Karataş, Metris Cezaevi'nden firar ettiği için,  Erim cinayetinin arkasında hangi güçlerin bulunduğu anlaşılamadı. Tetikçilerden biri olduğu öne sürülen Maden Fakültesi öğrencisi 
Ahmet Karlangaç'tı. Gözler Karlangaç'ın ifadesine çevrilmişti. Ancak 17 Ekim 1980'de cinayetin arkasındaki kirli ellerin açığa çıkmasını  bekleyenler şok yaşadı. Ahmet Karlangaç, gözaltında bulunduğu sırada intihar ettiği iddia edildi. Üstelik yaşamına, tarihe geçecek tuhaflıktaki  açıklamaya göre, "başını duvara vurarak" son vermişti. Bir numaralı sanık Karataş ise firari olduğu için gıyabında hüküm giydi. 

Türkiye, bir Başbakanını teröre kurban verdi, ancak kanlı zincirin ucunu tutanlara, eylemi gerçekleştirenler yakalandığı halde ulaşamadı. Merhum Erim'in damadı Prof.Dr. Akın Önalp, kayınpederi ve ailesinin CIA ve İngiliz ajanları tarafından takibe alındığını söyledi. Önal, "Eve gelerek Erim ailesine dil dersi veren öğretmen İngiliz ajanı (MI6) çıktı" demişti. 

ÖLÜME GÖTÜREN MEKTUP 

Nihat Erim, ölümünden 2 yıl önce yazdığı ve Anayasa Hukukçusu Prof. Dr İlhan Lütem'e gönderdiği mektubunda, Encümeni Daniş'i anlatıyordu.  Erim'in Encümen-i Daniş'in, geçmişini kanıtlayan tarihi mektupta şöyle: Tayfur Sökmen başkanlığındaki toplantılara katıldım. Türkiye'nin siyasi,  ekonomik ve sosyal konularında önemli kararlar alınıyordu. Toplantıya katılan kişiler genelde generallerden oluşuyordu. 15 günde bir, perşembe günleri bir araya gelip çeşitli siyasal, ekonomik sosyal konular üzerinde ciddi görüşmeler yapıyoruz. ''Ergenekon adı verilen operasyonla birlikte Türkiye'ye kimler yön veriyor sorusu gündeme getirildi. Devlet içerisinde devleti yönetin var mı? Bazen bu tür yorumlar hedef şaşırtmaya yöneliktir.
 Devletin gizli bir başkanı, yöneticisi var mıdır yok mudur? Ergenekon bağlamında ismi gündemleştirilen 'Encümen-i Daniş nasıl bir kuruluştur? 
Bu kuruluş içinde eski Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, Genelkurmay başkanları, Yüksek Askeri Şura üyeleri, MGK üyeleri, Meclis Başkanları, milletvekilleri, general rütbesinde bazı subaylar, gazeteciler, işadamları... 1971 muhtıra sonrası üye olanlara bakalım. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, eski bakan Fethi Çelikbaş, İlhan Evliyaoğlu, Sadık Batum, eski Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan. Eski Genelkurmay başkanları Necdet Üruğ, İsmail Hakkı Karadayı,  Hüseyin Kıvrıkoğlu da Daniş'e üye olan isimler. 

BİRÇOK ÜLKEDE OPERASYON YAPTI 

P2 Mason Locası'nın patronu Gelli, kısa sürede dünyanın en güçlü isimlerinden biri olmuştu. 

İtalya Askeri İstihbarat Merkezi Başkanı General Vito Miceli'nin evinde ortaya çıkan bir liste, Gelli'yi de zor durumda bıraktı. P2 ile sağcı terör ve darbeciliği ilişkilendiren kanıtlar ortada iken, önündeki perde bir türlü açılmayınca gerçekler ortaya çıkarılamadı. Türkiye ve birçok ülkede faliyetlerini artıran P2 Mason Locası, istihbarat örgütlerinden de destek alıyordu. Özellikle CIA ve MI6... Bologna saldırısı başta olmak üzere birçok suçtan hakkında dava açılan Gelli, perde arkası destekle hapisten kurtuldu. Yargı sürecinde Gelli'nin masumiyetini ispatlaması için ona fırsat veren yeniden yargılama hakkı tanındı. Tek celsede masumiyetini ispatladı. Onu suçlayan şahıs ise 8 yıla mahkûm edildi. 
Gelli'nin CIA'nin malı mı? Yoksa CIA'nin yüksek dereceli ajanı mı? soruları hiçbir zaman anlaşılamadı. Ancak ortada bir gerçek vardı: 
Gelli, P2 Mason Locası'nın kendisine verdiği güçle, dünyayı yöneten birkaç isimden biriydi. Hatta istediği ülkelerde, Masonlar'ın lehine kanunlar 
çıkartabiliyordu.

http://www.hurhaber.com/eski-basbakan-nihat-erim-i-olduren-guc/haber-339490


*****

ÖLÜMLE İLĞİLİ.. DİĞER BİR HABER ;

12 Eylül'ü haber veren cinayet  Eski Başbakan Nihat Erim'in öldürülmesi Türkiye'yi askeri darbeye götüren süreci hızlandırdı

Ercüment İŞLEYEN

       ESKİ başbakanlardan Nihat Erim, 19 Temmuz 1980 günü Dragos Deniz Kulübü'ne girmek için otomobilinden indi. 
Ağır adımlarla kapıya doğru yürürken, yanına iki kişi yaklaştı. Birden ellerindeki poşetlerde gizledikleri silahları çıkartıp ateş etmeye başladılar. 
Herşey birkaç saniye içinde olup bitti. Terör, artık Türkiye Cumhuriyeti'nde Başbakanlık yapmış bir isme kadar uzanmıştı.
       Erim'in vurulması, o günlerde Türkiye'nin üzerinde dolaşan umutsuzluk bulutlarını artırdı. Silahlı örgütlenmelerin gücü ve geldikleri nokta, 
Nihat Erim suikastıyla kanlı harflerle vurgulanmıştı.
       Katillerin kimliklerinin belirlenmesi için yapılan çalışmalar uzun süre robot resim çizme aşamasını geçemedi. Polis ressamları tarafından görgü 
tanıklarının ifadelerine dayanılarak çizilen robot resimler ise kimseyi tatmin etmedi. Acemi çizgiler, katillerin izinin bulunmasına yardımcı olmaktan 
çok uzaktı.
       Hükümet yetkililerinin, dönemin İstanbul Valisi Nevzat Ayaz ve İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı'nın açıklamaları da birer vaatten öteye 
geçemiyor, cinayetle ilgili en küçük bir ipucu bile bulunamıyordu. Polis, Erim suikastından sonra çaresiz kaldı. Türkiye 12 Eylül askeri darbesine 
adım adım yaklaşırken, Nihat Erim'in öldürülmesi bu sürece adeta ivme kazandırdı.
       12 Eylül darbesinden kısa bir süre sonra o güne kadar cinayeti çözmekte aciz kalan İstanbul polisi, sanıkları kıskıvrak yakaladı. Operasyon 
bir hafta içinde sonuçlandırıldı ve eylem talimatını veren örgüt lideri Dursun Karataş'tan, tetikçiler Ahmet Karlangaç ve Sadettin Güven'e kadar 
tüm militanlar birer birer yakalandı.
       Erim'in öldürülme talimatını, Dev - Sol'un "Haydar", "Dayı", "İsmail" kod adlarını kullanan lideri, Orman Fakültesi öğrencisi Dursun Karataş
 ile Mahaller Birimi İstanbul Sorumlusu, Şişli Siyasal Bilgiler Yüksek Okulu öğrencisi Hüseyin Solgun birlikte vermişti. Sanıklar yargılandıkları 
Sıkıyönetim Mahkemesi'nde cinayetin gerekçesini, suikasttan sonra olay yerine bırakılan bildiriyi tekrarlayarak açıkladılar:
       "Faşist Gün Sazak'tan sonra faşist Nihat Erim'i işkencecileri, hükümeti ve devrimcilerin katlini protesto için cezalandırdık."
       Karataş, tutuklu bulunduğu Metris Cezaevi'nden firar edip yurtdışına kaçtığı için, Erim cinayetinin arkasında başka güçlerin bulunup 
bulunmadığı anlaşılamadı.
       Cinayetin kilit ismi, tetikçilerden biri olduğu öne sürülen Maden Fakültesi öğrencisi Ahmet Karlangaç'tı. Polis, Erim'e Dragos Deniz Kulübü 
önünde önce Karlangaç'ın ateş ettiğini açıklıyordu. Karlangaç'ın gözaltında bulunduğu sürede örgüt arkadaşları ile de ters düştüğü iddia ediliyordu.
 Gözler Karlangaç'ın ifadesine çevrilmişti.
       Ancak 17 Ekim 1980 günü İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nden gelen açıklama, cinayetin arkasındaki ellerin açığa çıkmasını bekleyenler 
üzerinde soğuk duş etkisi yaptı. Ahmet Karlangaç Emniyet Müdürlüğü'nde gözaltında bulunduğu sırada intihar etmişti. Üstelik yaşamına, 
tarihe geçecek tuhaflıktaki açıklamaya göre, "başını duvara vurarak" son vermişti.
       Cinayet zanlıları Dev - Sol ana davasında yargılandılar. Bir numaralı sanık Dursun Karataş ise firari olduğu için gıyabında hüküm giydi. 
Türkiye, bir başbakanını teröre kurban verdi, ancak kanlı zincirin ucunu tutanlara, eylemi gerçekleştirenler yakalandığı halde ulaşamadı.




..

21 Eylül 2015 Pazartesi

TÜRK SİYASİ TARİHİNİN 2 Cİ ASKERİ DARBESİ 12 EYLÜL VE ÖNCESİ BÖLÜM 16




TÜRK SİYASİ TARİHİNİN 2 Cİ ASKERİ DARBESİ 
12 EYLÜL VE ÖNCESİ   
BÖLÜM 16


ARA DÖNEM HÜKÜMETLERİ VE 1973 SEÇİMLERİ

1971’de yapılan değişikliklerle 1961 Anayasasına özgürlükçü ruhunu veren birçok madde değiştirilmiştir.421 Dönemin en belirgin özelliği: hemen hiçbir kesimi tatmin etmeyişi gibi gözükmektedir. İki kez hükümet kuran Erim’in istifasının ardından önce Ferit Melen hükümeti kuruluyor lakin bu hükümet en büyük darbeyi, CHP’nin kabinedeki bakanlarını çekmesiyle yiyordu.422 Naim Talu hükümetinin ise bir seçim hükümetinden farkı yoktur. Her iki hükümet de herhangi bir hükümetin günlük rutin işleri yürütmek kabilindeki işlerinden başka bir şey yapamadılar. Bu arada, AP içindeki muhalifler bir taraftan, askerler diğer taraftan bastırdıkları halde; takvimler 22 Ekim 1972’yi gösterirken Demirel bir kez daha AP Genel Başkanlığına seçilmiştir. 423 Bu bölümde öncelikle 1961 Anayasasında yapılan değişiklikler esnasında, Başbakan Nihat Erim’in faaliyetleri ele alınacaktır.

A.ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ TARTIŞMALARI

1960’lı yıllarda, siyasetin en etkin unsurunun, parlamento dışı muhalefet olduğu iddia edilmektedir. Parlamento dışı muhalefet unsurlarının gücünü, anayasanın özgürlükçü ruhundan aldıkları; bu nedenle iktidarların temel şikâyetinin ise: Bu anayasayla ülkenin yönetilemeyeceği doğrultusunda olduğu görülmektedir. Hürriyetlere verdiği geniş alanın, rejim ve devlet düşmanları tarafından suiistimal edilmesine çok müsait olduğu noktasında eleştirilen 1961 Anayasasının, özellikle yasama ve yürütmenin elini kolunu bağladığı şeklindeki eleştiri, ülkeyi sardığı iddia edilen komünizm tehlikesini de kapsamaktadır. Lâkin solda sayılamayacak birçok hukukçu tarafından bile bu eleştirilerin yersiz olduğu ileri sürülmektedir. Bu kesime göre anayasa, sanıldığının aksine sosyalizme değil, demokratik sola açık bir anayasadır 424
Anayasanın şikâyet edilen maddelerinin değiştirilmesi ise demokratik ortamda pek mümkün gözükmemektedir. Mevcut seçim sistemiyle parlamentoya üye sokan partiler içinde AP’nin bile 1965 seçimlerinde % 52 ile ancak 240; 1969 seçimleriyle de % 46’yla 256 sandalye kazandığı düşünüldüğünde, üçte iki reyle geçmesi gereken anayasa değişikliği için sağlanacak uzlaşmanın imkânsızlığı ortadadır.425 Yalnız bu noktada bir çelişkinin olduğu gözlenmektedir. 12 Mart Muhtırası imzacıları, bir taraftan 1961 Anayasasına riayetsizliği bunalımın kaynağı olarak gösterirken diğer taraftan da mevcut anayasanın kimi hükümlerinin yeniden yazılması kanaatinde olduklarını da belirtmekten geri kalmışlardır. Nitekim yeni hükümeti kurmakla vazifelendirilen Nihat Erim de bunlardan biridir.

421 T.C. Gerekçeli Anayasa ve… İstanbul: May Yayınları, 1971. Ayrıca bkz. Kazım Öztürk (Hazırlayan), Son Değişiklikleriyle Gerekçeli Anayasa [Karşılaştırmalı Gerekçeler ve İlgili Mevzuat], Ankara: Bilgi Yayınevi, Ekim 1971.
422 Milliyet, 5 Kasım 1972.
423 Milliyet, 23 Ekim 1972.
424 İsmet Giritli, Komünizm, Sosyalizm ve Anayasamız, İstanbul: Baha Matbaası, 1967, s.33.
425 Anayasadaki köklü değişikliklerin ara dönemde yapılabilmiş olması bunun göstergesidir. Yapılan değişikliklerin hangi maddelerde olduğu hususunda bkz. T.C. Gerekçeli Anayasa ve… İstanbul: May Yayınları, 1971, s.5–64.

12 Mart 1971 Muhtırası’ndan sonra yine Anayasa değişikleri gündeme gelmiştir. Muhtıra sonrasında kurulan hükümetin başkanı Nihat Erim, bu temayı ısrarla işlemeye başlamış; 12 Mart'ın gerisindeki güçlerden gelen Anayasa değişikliği isteklerini ve o yöndeki belli belirsiz eğilimleri sözde bilimsel gözlemler ve çözümler olarak ileri sürmeyi, demokratik rejimin ayakta kalması için değişikliklerin kaçınılmazlığını savunmayı ve yürürlükteki Anayasa düzenini her şeyden sorumlu sayan görüşün savunuculuğunu yapmıştır.426
Anayasa değişikliğinin gündeme geldiği bir dönemde Başbakan Nihat Erim’in yabancı gazetecilerle 2 Mayıs 1971’de yaptığı bir konuşmada:
“Türkiye Anayasası birçok Avrupa ülkesinin anayasalarından daha liberal bir anayasadır. Türkiye böyle bir lüksü kaldıramaz. Anayasa’da değişiklik yapılarak temel hak ve hürriyetlerin ortadan kaldırılmasını önleyecek hükümler getirilecektir”427 diyerek Anayasa’nın değişeceğinin işaretini vermiştir.
On yıllık uygulama dönemi boyunca 1961 Anayasası’na yöneltilen eleştirileri genel çizgileriyle şöyle özetlenebilir:
“a. Anayasa’nın özgürlükler düzeni, ileri Batı toplumlarının uyguladıkları kurallar kopya edilerek yaratılmıştır. Türk toplumu henüz o özgürlükleri “hazmedebilecek” düzeyde değildir.
b. Batı toplumları bile özgürlüklerin kötüye kullanılmaması için gerekli sınırlamaları benimsedikleri halde, 1961 Anayasası bu bakımdan eksiktir. Özgürlükleri kötüye kullananlar Anayasa’nın getirdiği düzeni bile yıkacak serbestliğe erişebilmektedirler.
c. Yasaların yapılmasında benimsenen mekanizma çok yavaş işlemektedir. Çağdaş devletin yürütme organında sorumluluk yüklenenlerin daha çabuk ve daha etkin iş görme olanaklarına sahip olmaları gerekir.
d. Yasama ve yürütme üzerinde Anayasa Mahkemesi ve Danıştay yoluyla kurulmuş olan denetim mekanizmamı iktidarları iş göremez duruma getirmiştir.
e. Özerk kuruluşlar “devlet içinde devlet” niteliği kazanmışlar ve “devletin temeline dinamit koyacak” görüşlerin oluştuğu yerler haline gelmişlerdir.”428
Erim, 27 Mayıs’ın 11’nci yıldönümü dolayısıyla Türkiye Radyoları ve Ankara Televizyonunda yaptığı bir konuşmada: Anayasayı öve öve bitiremiyor; 1961 Anayasasının İtalya, Almanya ve Fransa gibi batı demokrasilerinde mer’i olan anayasaların hiçbirinden geri olmadığını, bilakis onlardan daha ileri olduğunu söylemekte bir beis görmediğini ifade ediyordu. Özellikle kişi dokunulmazlığı, kişisel ve toplumsal özel hakların, siyasal hakların güvenceleri açısından son derece ileri olan anayasanın üstün bir titizlikle korunması gerektiğini ifade ediyor ve elbette korunacağı garantisini veriyordu.429

426 Soysal, a.g.e., s.68.
427 Milliyet, 2.5.1972, s.1.
428 Soysal, a.g.e., s.77.
429 “27 Mayıs’ın 11’nci Yıldönümü Dolayısıyla Başbakan Erim’in TRT Muhabiriyle Yaptığı Görüşme”, Başbakan Prof. Dr. Nihat Erim’in TRT’de Yaptığı Anayasa Konuşmaları (27 Mayıs, 8, 9 [10], 12, 13 Haziran ve 20 Temmuz 1971 [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/5–24; Fihrist No: 6624], s.5.

12 Mart döneminde Anayasa’da yapılan değişiklikler ilki 1971, ikincisi 1973 yılında olmak üzere iki aşamada gerçekleştirilmiştir. Bu değişikliklerle Anayasa’nın yaklaşık dörtte biri yenilenmiş ve 11 geçici hüküm getirilmiştir. Değişiklikler öncelikle 1961 Anayasası’nın haklar ve özgürlükler düzenine yönelik olmuş ve devleti bireylere karşı koruma mantığı çerçevesinde gerçekleştirilmiş tir. Haklar ve özgürlükler bakımından Anayasa ile getirilen güvenceler zayıflatılmıştır.
Gerek değiştirilen madde sayısı, gerekse eklenen geçici maddeler bakımından 1971’deki Anayasa değişikliği kendinden öncekilerden ve sonrakilerden en geniş olanıdır. Bununla 35 madde değiştirilmiş; aynı zamanda dokuz geçici madde eklenmiştir. Bütün değişiklik ve eklenen geçici hükümler yayınlandıkları tarihte yani 22 Eylül 1971'de yürürlüğe girmiştir.430

AP ve DP’nin başından beri büyük oranda Anayasa değişikliği taraftarı olduğu göz önünde bulundurulacak olursa CHP’nin de bu sürece katılmaya “ikna” edilmesi ile birlikte parlamentonun Anayasa değişikliklerine sahip çıktığını söylemek mümkündür. Önemli olan değişiklikleri yapmaya yetkili parlamentoda böyle düşünen ve davranan büyük bir çoğunluğun olmuş olmasıdır. Sıkıyönetim bir anlamda daha önce düşünülen ama gerçekleştirmeye fırsat bulunamayan değişiklikleri kolaylaştırmıştır. Ayrıca 12 Mart müdahalesi, 1961 Anayasası muhaliflerinin, aralarındaki anlaşmazlıkları bir kenara bırakarak, Anayasa değişikliği programı çerçevesinde birleşmelerine de yol vermiştir.431
Bu büyük değişikliğe karşı muhalefet TÜRK-İŞ, TÖS, Mimarlar Odası gibi birkaç meslek örgütünün zayıf eleştirileriyle sınırlı kalmıştır. İnönü ve CHP ciddi bir muhalefet göstermemiştir. Ülkede sıkıyönetim ilan edilmiş olduğundan öğrencilerin ve kapatılan TİP gibi muhalif kimliğiyle öne çıkan siyasi oluşumların protesto etmeleri de mümkün olmamıştır. Bu şekliyle değişiklikler Meclisten 6 Eylül’de, Senatodan 20 Eylül 1971’de geçerek, yasalaşmıştır.432
Mümtaz Soysal’a göre, 1971 ve 1973’te gerçekleştirilen Anayasa değişiklikleri, devletin temel niteliklerini ve ilkelerini, ileriye dönük yorumlara açık bir anayasayla değil, kalıplaşmış ve durgunlaşmış kurallarla korumak amacını gütmüştür. Yürütmeyi güçlü duruma getirmenin gerisinde, asıl yapılmak istenen şey, Anayasa’daki özgürlükler düzeninin ve özerk kuruluşlar mekanizmasının yeni dengeler aramak için değil, yerleşik düzeni korumak için kullanılmasını sağlamaktır.433

NİHAT ERİM’İN ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİNE İLİŞKİN GEREKÇELERİ,


Nihat Erim’in 20 Temmuz 1971, saat 19.00’da TRT haber bülteninde ve 20.30’da Ankara Televizyonunda yayınlanan konuşmasında ise; anayasa değişikliklerinin gerekçelerine dair söyledikleri şunlardır: anayasa değişiklikleri konusunda üç farklı eğilim vardır. İlki: Anayasada

430 Özkan Tikveş, “Anayasada Onbeş Yıllık Dönemde (1961-1976) Yapılan Değişiklikler Ve Ekler”, AÜHF Dergisi, , C: XXXIV, No:1-4, 1977, s.26.
431 Bülent Tanör, İki Anayasa, 1961-1982, 3. Bs, İstanbul, Beta Basım-yayın, 1994, s.53-54.
432 Ahmad, “Demokrasi Sürecinde…”, s.364-365.
433 Soysal, a.g.e., s.80-81.
117
değişikliği gerekli görüp, ortaya konan değişiklikleri az bile bulanlar; ikincisi: Bazı noktalarda değişikliğin gerekli olduğunu lakin anayasadaki ana ilkelerin zedelenmemesi gerektiğini düşünenler; sonuncusu ise: Anayasanın olduğu gibi kalmasından yana olanlar. Erim, mevcut değişiklikleri önermesini vatanına, devletine ve milletine yaptığı önemli bir hizmet olduğu inancındadır. Anayasalar değişmez metinler değildir ve ihtiyaç hâsıl oldukça, tüm dünyada olduğu gibi Türk anayasasında da değişiklikler yapılabilir.434
Erim, konuşmasında bir kez daha 12 Mart öncesini resmediyor ve muhtıranın verilmesini haklılaştıracak gerekçeler sıralamaya devam ediyor. Sıkıyönetim ilanının, ülkeyi İspanya ve Endonezya’daki ortama sürüklemek isteyenlere mani olduğunu; Filistin Tedhişçi Kamplarında 200 kişilik bir militan grubun eğitim gördüklerini ilave etmektedir. Ülkenin büyük bir tehlike karşısında olduğunu ve bunun da ancak sıkıyönetim tedbirleriyle bertaraf edilebileceğini sözlerine ekleyen Erim, Marksist-Leninist-Maocu ya da teokratik düzen özlemi duyanlarla mücadeleye devam edileceğini; bu çerçevede bu unsurların üniversitelere, TRT’ye ve başka kurumlara sızmalarının önüne geçilmesi gerektiğinin altını çizmektedir.
12 Mart öncesinde özellikle üniversite kürsülerinden yıkıcı ve bölücü cümleler sarf edildiğini vurgulayan Erim, üniversite organlarına verilecek yaptırımlar uygulayabilme salahiyetinin genişletilmesi gerektiğini belirtiyor. Üniversitelerin idari açıdan değil, bilimsel açıdan özerk kılınmasının gerekli olduğunu da ilave ettiği sözlerine, bir kez daha kanun hükmünde kararname çıkarabilme yetkisinin yürütme organına verilmesi gerektiği görüşüyle son vermektedir.435


TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN YENİDEN DÜZENLENMESİ,


Erim, ana haklar ve hürriyetleri belirleyen maddelerde, bunları yok etmek isteyenlere karşı yeterince koruyucu hükümlerin bulunmadığı kanaatini belirtmektedir. Alman Anayasasının 18’nci maddesine atıf yapan Erim, anayasanın getirdiği özgürlükler rejimini yıkmak isteyenlerin, anayasanın tanıdığı özgürlüklerden yararlanamayacağı ilkesini, yapılması düşünülen değişikliklerle ihdas edeceklerini söylemektedir. Bu noktada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 17’nci maddesi uyarınca hürriyetleri basamak yapıp, onları yıkmaya çalışmanın yasaklanması prensibinin, böylesi bir değişikliğe cevaz verdiğinin altını çizmektedir.436
Erim, bir başka mülakatında: Yapılacak değişikliklerle kesinlikle hürriyetler alanının daraltılmış olmayacağını; asıl yapılmak istenenin mevcut hürriyetlerden, söz konusu hürriyetlerden yararlanarak totaliter düzen kurmaya çalışacaklara mani olunmak istendiğini belirtmektedir. 12 Mart öncesinin, müdahale edilmediği takdirde Türkiye’yi, bir kargaşa ortamına sürükleyeceği tezini işleyen Erim, ordunun durup dururken müdahale etmediğini iddia etmektedir. 


434 TC Başbakanlı Basın Merkezi Bildirisi [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/5–24; Fihrist No: 6625], ss.1–2.
435 TC Başbakanlı Basın Merkezi Bildirisi [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/5–24; Fihrist No: 6625], ss.2–9.
436 “27 Mayıs’ın 11’nci Yıldönümü Dolayısıyla Başbakan Erim’in TRT Muhabiriyle Yaptığı Görüşme”, Başbakan Prof. Dr. Nihat Erim’in TRT’de Yaptığı Anayasa Konuşmaları (27 Mayıs, 8, 9 [10], 12, 13 Haziran ve 20 Temmuz 1971 [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/5–24; Fihrist No: 6624], s.6.

Zaten, hükümetin kuruluşundan henüz üç ay bile geçmemişken yapılan hücumların iyi niyetle karşılanamayacağını, nitekim aşırı solun reform istemediğini ifade etmektedir.437
Diğer taraftan, ülkenin laik rejimini değiştirmek isteyenlerin de faal olduklarının altını çiziyor. Sıkıyönetim ilanının bir zorunluluk haline geldiğini ifade ediyor. Yapılacak değişikliklerin 1961 Anayasası için eksik bırakılan güvenceleri sağlayacağını belirten Erim, bu eksikliklerin söz konusu anayasanın 1950–1960 dönemine karşı geliştirilen tepkinin bir ürünü olduğunu; yürütmenin elinin zayıf bırakıldığı hususunu işlemektedir.438 Alman ve İtalyan Anayasalarından esinlenerek yapılan 1961 Anayasasının bir noktada, bu anayasalardaki teminat öğesini almayarak eksik kaldığını belirten Erim, hürriyetlerden istifade ederek hürriyetleri yıkma müsaadesini önleyecek tedbirlerin 1961 Anayasasında bulunmayışından yakınmaktadır.439
Erim, değişikliklerin temel kıstasının hiçbir hak ve özgürlüğün, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu ilkesiyle çelişmeyeceği ekseninde olduğunu ifade etmektedir. Mevcut şiddet eylemlerini gerçekleştirenlerin 22–23 yaşındaki gençlerden ibaret olmadığını bunları şartlandıranların bulunduğunu iddia etmektedir. Basın hürriyetine sınır getirildiği iddiaları karşısındaki suale Erim’in verdiği cevap da düşündürücüdür. Dönemin başbakanı cevabında, yine ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğe halel getirici yayınların ancak ve ancak ilgili otoritenin iznine bağlanmasının doğal olduğunu söylemektedir. Suç içeren yayınları sadece kaleme alanların cezalandırılmasının yetersiz olduğuna işaret eden Erim, bunları basanların da cezai takibata tabi tutulmasının zorunlu olduğunu belirtmektedir. Devlet Güvenlik Mahkemelerinin de kurulabileceği yönünde cümleler sarf eden Erim, fevkalade dönemlerde bu tip mahkemelerin yine yargı teminatı eşliğinde ihdas edilebileceğini vurgulamaktadır.440


SOSYAL VE İKTİSADİ HAKLAR İLE ÖDEVLERİN YENİDEN DÜZENLENMESİ


Erim, radyo ve televizyonda yayınlanan bir başka röportajında anayasanın sosyal ve iktisadi haklar ile ödevler bölümünde yapılacak değişikliklerin gerekçelerini de açıklamıştır.

437 “Başbakan Nihat Erim’in, TRT Haber Merkezi’nden Doğan Kasaroğlu ve Haluk Tuncalı ile Radyo-Televizyon Görüşmesinin, Genel Gerekçe ile (Temel Haklar ve Ödevler) Bölümünde Yapılacak Değişikliklere İlişkin İlk Kısmı”, [8 Haziran 1971-Radyolarda ve Televizyonda Yayınlanmıştır] Başbakan Prof. Dr. Nihat Erim’in TRT’de Yaptığı Anayasa Konuşmaları (27 Mayıs, 8, 9 [10], 12, 13 Haziran ve 20 Temmuz 1971 [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/5–24; Fihrist No: 6624], s.10–11.
438 “Başbakan Nihat Erim’in, TRT Haber Merkezi’nden Doğan Kasaroğlu ve Haluk Tuncalı ile Radyo-Televizyon Görüşmesinin, Genel Gerekçe ile (Temel Haklar ve Ödevler) Bölümünde Yapılacak Değişikliklere İlişkin İlk Kısmı”, [8 Haziran 1971-Radyolarda ve Televizyonda Yayınlanmıştır] Başbakan Prof. Dr. Nihat Erim’in TRT’de Yaptığı Anayasa Konuşmaları (27 Mayıs, 8, 9 [10], 12, 13 Haziran ve 20 Temmuz 1971 [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/5–24; Fihrist No: 6624], s.11.
439 “Başbakan Nihat Erim’in, TRT Haber Merkezi’nden Doğan Kasaroğlu ve Haluk Tuncalı ile Radyo-Televizyon Görüşmesinin, Genel Gerekçe ile (Temel Haklar ve Ödevler) Bölümünde Yapılacak Değişikliklere İlişkin İlk Kısmı”, [8 Haziran 1971-Radyolarda ve Televizyonda Yayınlanmıştır] Başbakan Prof. Dr. Nihat Erim’in TRT’de Yaptığı Anayasa Konuşmaları (27 Mayıs, 8, 9 [10], 12, 13 Haziran ve 20 Temmuz 1971 [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/5–24; Fihrist No: 6624], s.12.
440 “Başbakan Nihat Erim’in, TRT Haber Merkezi’nden Doğan Kasaroğlu ve Haluk Tuncalı ile Radyo-Televizyon Görüşmesinin, Genel Gerekçe ile (Temel Haklar ve Ödevler) Bölümünde Yapılacak Değişikliklere İlişkin İlk Kısmı”, [8 Haziran 1971-Radyolarda ve Televizyonda Yayınlanmıştır] Başbakan Prof. Dr. Nihat Erim’in TRT’de Yaptığı Anayasa Konuşmaları (27 Mayıs, 8, 9 [10], 12, 13 Haziran ve 20 Temmuz 1971 [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/5–24; Fihrist No: 6624], s.15–19.

Kamulaştırmada esas alınacak istimlâk bedelinin, söz konusu taşınmazın değerini takdir etmiş olan malik tarafından devlete ödenen vergi miktarıyla belirlenmesinin hakkaniyete en uygun yol olduğunu savunmaktadır.441
Toprak reformunun mutlaka yapılacağını belirten Erim, topraksız köylüye dağıtılmak üzere kamulaştırılacak arazinin bedelinin en fazla 20 yıllık taksitlerle ödeneceğini vurgulamaktadır. Arazinin genişliği arttıkça vadenin de artacağını ifade eden Erim: Toprak reformu yapacağız diye kimsenin malını elinden yok pahasına almanın asla tasavvur edilmediğini söylemektedir.442
Toprak reformu 27 Mayıs’tan sonra Türk kamuoyunu ilgilendiren önemli sorunlardan birisi olmuştur. Konu ilk olarak 27 Mayıs’tan 2 ay kadar sonra Milli Birlik Hükümeti’nin ilk icraatları arasında ele alınmış ve Tarım Bakanlığına reformun yapılaması bir görev olarak verilmiştir. Kurucu Meclis ve koalisyon hükümetleri dönemlerinde reform çalışmaları ve tartışmaları aynı hızla sürdürülmüştür.443

12 Mart sonrası dönemde, Nihat Erim Hükümeti döneminde Mecliste imzaya sunulmuş, Naim Talu Hükümeti döneminde de Reform Yasası tasarısı Meclis gündemine gelmiştir. Mecliste kabul edilen tasarı Senatoya gönderilmiştir. Senatoda kurulan komisyon tasarının, ülkede ekonomik amaç yönünden, toprağın verimli olarak işletilmesini, tarımsal bünyenin iyileştirilmesini, üretimin artırılmasını ve değerlendirilmesini onayladığını söylemiştir. Sosyal amaç yönünden toprak mülkiyet dağılımının, tasarruf şeklinin yeniden ve sosyal adalet ilkelerine göre düzenlenmesinin, istihdam olanaklarının ortaya çıkmasını ve mülk güvenliğini sağlayacağı belirtilmiştir. Siyasal amaç yönünden 20. yüzyıl gereklerine uymayan çağdışı kalıntılara son vererek, Anayasa’nın öngördüğü hakların özgürce kullanılmasını kısıtlayan engellerin ortadan kaldırılmasının; böylece tarımla uğraşanlara insanlık haysiyetine yaraşır bir hayat düzeyinin sağlanabilmesinin amaç olduğu ifade edilmiştir. Tasarıda ayrıca arazinin mülkiyet, kullanım ve yararlanma düzensizliklerinden doğan uyuşmazlıkların giderilmesi gibi hukuki çözümlere ve daha ileri üretim tekniklerinin kullanılmasını sağlamak gibi teknik amaçlara da yer verilmiş ve tarımda reform yapılmaksızın, Toprak Reformu’ndan beklenen sonuçların elde edilemeyeceği gerçeği de esas alınmıştır.444

Yasa 18 Temmuz 1973 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Reform Yasası 17 bölüm ve 237 maddeden oluşmuştur. 1757 Sayılı Toprak Ve Tarım Reformu Yasası belli başlı iki amacı, yasada şu şekilde belirtilmiştir:

441 “Başbakan Nihat Erim, Anayasa’nın Sosyal ve İktisadi Haklar ve Ödevler Bölümü ile İdarenin Esasları Bölümünde Yapılacak Değişiklikleri Bir Radyo-Televizyon Görüşmesi ile Açıkladı”, [9 Haziran 1971 Radyolarda 10 Haziran 1971 Televizyonda Yayınlanmıştır] Başbakan Prof. Dr. Nihat Erim’in TRT’de Yaptığı Anayasa Konuşmaları (27 Mayıs, 8, 9 [10], 12, 13 Haziran ve 20 Temmuz 1971 [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/5–24; Fihrist No: 6624], s.21–22.
442 “Başbakan Nihat Erim, Anayasa’nın Sosyal ve İktisadi Haklar ve Ödevler Bölümü ile İdarenin Esasları Bölümünde Yapılacak Değişiklikleri Bir Radyo-Televizyon Görüşmesi ile Açıkladı”, [9 Haziran 1971 Radyolarda 10 Haziran 1971 Televizyonda Yayınlanmıştır] Başbakan Prof. Dr. Nihat Erim’in TRT’de Yaptığı Anayasa Konuşmaları (27 Mayıs, 8, 9 [10], 12, 13 Haziran ve 20 Temmuz 1971 [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/5–24; Fihrist No: 6624], s.22.
443 Reşat Aktan, “Türkiye'de Toprak Reformu Çalışmaları”, AÜSBF Dergisi, C:XXVI, No: 3, 1971, s.43.
444 Toprak Ve Tarım Reformu Yasası Tasarısının Millet Meclisince Olunan Metni ve Cumhuriyet Senatosu Geçici Komisyon Raporu, CSTD, C:12, B:76, 21.6.1973, s.2.

a) Toprağın verimli bir şekilde işletilmesini sağlayarak tarımsal üretimi arttırmak, artan üretimin değerlendirilmesini sağlamak ve kalkınma için zorunlu olan sanayinin geliştirilmesine ortam sağlamak,
b) Tarım kesiminde toprak ve gelir dağılımındaki dengesizliği giderek istihdam imkanı yaratmak ve mülk emniyetini sağlamak. 445

Ekim 1973 seçimlerinden hemen sonra Urfa ili pilot bölge seçilerek yasanın uygulanmasına başlanmıştır. Bu uygulama 1976'ya kadar sürmüştür.446 Ancak reform, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. DP Millet Meclisi Grubu, açtığı iptal davasında reformun Türk toplumuna hiçbir ekonomik yarar getirmeyip aksine Türk ekonomisini ve tarımını mutlak surette bir çıkmazın içine ittiğini, güdümlü bir kooperatifçiliğin ve geniş çapta devletçiliğin nüvelerini getirmiş, temellerini atmış olduğunu gerekçe olarak sunmuştur. Yapılan müzakere sonucunda, tasarı üzerine görüşmelerde Meclis İçtüzüğü’nün ihlal edildiği öne sürülmüş ve tasarı iptal edilmiştir.447
Erim’in televizyon ve radyodan yayınlanan bir diğer konuşmasından askerlik vazifesinin başka bir kamu hizmetini ifa ederek yerine getirebilmesine yönelik düzenleme yapma hazırlığı içinde olunduğu bilgisi edinilmektedir.448


YASAMA VE YÜRÜTME İLİŞKİLERİNE DAİR DEĞİŞİKLİKLER,


Bu konuşmasında Erim, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisinin hükümete verilmesini öngören değişiklik üzerinde durarak konuyu açıyor. Bir hususu daha ilave ediyor: Son söz parlamentonun olacak ve çıkarılan kararname, Anayasa Mahkemesinin denetimine açık olacaktır.449 Erim’in, hükümetin, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisiyle teçhiz edilmeyişini bir eksiklik olarak gördüğü de anlaşılmaktadır. Önceden meclisten izin almak suretiyle, konusunu, kapsamını ve süresini belirterek, yine meclisten izin almak şartıyla, kanun kuvvetinde olacak bir kararname çıkarılmasına imkân verecek değişikliğin gündemde olduğu belirtmektedir.450
Gensoru müessesesiyle ilgili olarak yapılacak yeni düzenlemeyi de açıklayan Erim, bütçe görüşmelerinin senato ve meclisin birleşik oturumunda yapılarak oya sunulması imkânının da yeni değişiklikle sağlanacağı bilgisini vermektedir. 

445 Toprak ve Tarım Reformu Kanunu, Resmi Gazete, 19.7.1973, No:14599.
446 Sevgi Korkut, Toprak Reformu ve Türkiye, Ankara, TBMM Yayını, 1984, s.59
447Anayasa Mahkemesi Kararı, Resmi Gazete, 10.5.1977, No:15933.
448 “Üniversite Özerkliği” [12 Haziran 1971 Radyolarda ve Televizyonda Yayınlanmıştır] Başbakan Prof. Dr. Nihat Erim’in TRT’de Yaptığı Anayasa Konuşmaları (27 Mayıs, 8, 9 [10], 12, 13 Haziran ve 20 Temmuz 1971 [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/5–24; Fihrist No: 6624], s.30.
449 “Başbakan Nihat Erim, Anayasa’nın Sosyal ve İktisadi Haklar ve Ödevler Bölümü ile İdarenin Esasları Bölümünde Yapılacak Değişiklikleri Bir Radyo-Televizyon Görüşmesi ile Açıkladı”, [9 Haziran 1971 Radyolarda 10 Haziran 1971 Televizyonda Yayınlanmıştır] Başbakan Prof. Dr. Nihat Erim’in TRT’de Yaptığı Anayasa Konuşmaları (27 Mayıs, 8, 9 [10], 12, 13 Haziran ve 20 Temmuz 1971 [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/5–24; Fihrist No: 6624], s.24.
450 “27 Mayıs’ın 11’nci Yıldönümü Dolayısıyla Başbakan Erim’in TRT Muhabiriyle Yaptığı Görüşme”, Başbakan Prof. Dr. Nihat Erim’in TRT’de Yaptığı Anayasa Konuşmaları (27 Mayıs, 8, 9 [10], 12, 13 Haziran ve 20 Temmuz 1971 [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/5–24; Fihrist No: 6624], s.7.
121

İdarenin her türlü eylem ve işleminin yargı denetimine tabi olduğu ancak Danıştay’ın verdiği kararlarla kendisini idarenin yerine koymasına mani olacak düzenleme de Erim’in gündemindedir. Memurların sendika kurmalarının bu aşamada mümkün olmadığı görüşünü belirten Erim, sözlerine son vermektedir.451


ÜNİVERSİTE ÖZERKLİĞİNE İLİŞKİN DEĞİŞİKLİKLER


Üniversiteye yönelik yeni yasal düzenlemelerin yapılma hazırlıklarından söz eden Erim, üniversite öğretim üye ve yardımcılarının siyasi partilerin genel merkezleri dışında idari görev alamayacaklarını; üniversitelerarası personel rotasyonu sisteminin getirileceğini; aynı üniversitede asistan, doçent ve profesör olmanın önüne geçilmesinin düşünüldüğü bilgisini vermektedir. Japonya örneğini vererek, üniversitelerin kapalı kaldıkları sürede öğretim elemanlarının maaşlarının da bundan olumsuz etkilenmesi sonucu, şiddet eylemlerinde azalma olduğunu; bu sistemi uygulamayı düşündüklerini ifade eden Erim, aslında üniversitelerdeki şiddet eylemlerinde dahli bulunan öğretim elemanları ve öğrencilerin, üniversitelerin çok küçük bir kısmını oluşturduklarını söylüyor. Üniversitelerde bilimsel manada var olması gereken kürsü dokunulmazlılığının istismar edildiğinden bahseden Erim, buna engel olunacağından söz etmektedir.452

TRT VE YARGI ORGANLARINA İLİŞKİN DÜZENLEMELER

TRT ve yargı organları hakkındaki konuşmasında ise Erim, yapılacak yayınlarda devletin yüksek çıkarlarının göz önünde tutulması; haberlerin doğruluğunun sağlanması ve resmi olan ya da olmayan tüm kurum ve kuruluşlara karşı tarafsızlığın korunmasını sağlayacak yeni bir düzenlemeden bahsetmektedir. TRT’nin başlıca vazifesini milletin bütünlüğünü sağlamak olarak tarif eden Erim, TRT’nin kimi rahatsız edici yayınlarından örnek veriyor.453 Silahlı Kuvvetlerin sarf ettiği paraların Sayıştay denetimi dışında tutulmasının gerekçelerini de açıklamaktadır.454
Askeri mahkemelerde hâkim sıfatını taşımayan muharip subayların vazife almasını, askeri sahada hizmet görmüş; tecrübe edinmiş olması nedeniyle yargılamanın sıhhatini güçlendirici bir etken olduğu düşüncesiyle savunan Erim, Askeri Yargıtay’daki hiyerarşiyi rütbeyi esas alan bir biçime sokacaklarını ifade etmektedir. 

451 “Başbakan Nihat Erim, Anayasa’nın Sosyal ve İktisadi Haklar ve Ödevler Bölümü ile İdarenin Esasları Bölümünde Yapılacak Değişiklikleri Bir Radyo-Televizyon Görüşmesi ile Açıkladı”, [9 Haziran 1971 Radyolarda 10 Haziran 1971 Televizyonda Yayınlanmıştır] Başbakan Prof. Dr. Nihat Erim’in TRT’de Yaptığı Anayasa Konuşmaları (27 Mayıs, 8, 9 [10], 12, 13 Haziran ve 20 Temmuz 1971 [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/5–24; Fihrist No: 6624], s.25–26.
452 “Üniversite Özerkliği” [12 Haziran 1971 Radyolarda ve Televizyonda Yayınlanmıştır] Başbakan Prof. Dr. Nihat Erim’in TRT’de Yaptığı Anayasa Konuşmaları (27 Mayıs, 8, 9 [10], 12, 13 Haziran ve 20 Temmuz 1971 [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/5–24; Fihrist No: 6624], s.30 vd.
453 TRT, 12 Mart sonrasında da tartışmaların odak noktasında olan bir kurumdur. TRT hususunda birbirinden farklı görüşlerin savunulduğu şu iki kitap önemlidir: Bkz. İsmail Cem, TRT’de 500 Gün, İstanbul: Gelişim Yayınları, 1976 ve Refik Özdek, Hedef TRT, Ankara: Ayyıldız Matbaası, 1977.
454 “TRT ve Yargı Organları” [13 Haziran 1971 Radyolarda ve Televizyonda Yayınlanmıştır] Başbakan Prof. Dr. Nihat Erim’in TRT’de Yaptığı Anayasa Konuşmaları (27 Mayıs, 8, 9 [10], 12, 13 Haziran ve 20 Temmuz 1971 [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/5–24; Fihrist No: 6624], s.39 vd.


Anayasa Mahkemesine başvuru yeterliliklerinin daraltılmasını da savunan Erim, böylece bu yolun suiistimalinin önüne geçildiğini ifade ediyor. Yeni düzenlemeyle, Anayasa Mahkemesinin bundan böyle gerekçesini yazmadan kararını da açıklayamayacağını belirtmektedir.455
Yapılması gereken tüm anayasa değişikliklerini demokrasinin kendini savunma hakkı vardır; o savunma tedbirlerini almak lazım sözleriyle savunan Erim’in, devlet olarak; hükümet olarak yapılması gereken ne varsa yapılacağı; ülkenin asla 12 Mart öncesine dönmesine müsaade edilmeyeceğini456 belirttiği mülakatı burada son bulmaktadır Muhtıra sonrası dönemde İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Faik Türün, sıkıyönetim ilanının ertesi günü yayınladığı bildiride sıkıyönetim yönetimine karşı yapılacak eleştirileri, yayınları yasaklamış tır. Faik Türün, sıkıyönetimin ilanı gerekçesiyle ilgili olsun olmasın, gerekli gördüğü her türlü kararı alacağını böylece açıklamış, bu doğrultuda yapılacak eleştirileri de daha en baştan sıkıyönetim yasakları kapsamına almıştır. Bunun ilk uygulaması da, 28 Nisan 1971’den Cumhuriyet ve Akşam gazetelerinin 10'ar gün süreyle kapatılması ve bu gazetelerin yazarları İlhan Selçuk ile Çetin Altan'ın gözaltına alınmalarıyla gerçekleşmiştir.457
12 Mart’la birlikte getirilen sıkıyönetim uygulaması, basını sürekli bir dolaylı sansür altında yaşatmıştır. Birçok gazeteci değişik nedenlerle gözaltına alınmıştır. Gazeteciler bir hafta ile sekiz ay arasında değişen sürelerle özgürlüklerinden yoksun bırakıldıktan sonra haklarındaki davaların düşmesi ya da gözaltı nedeninin kalkması nedeniyle serbest bırakılmışlardır. Gözaltına alınan gazeteci-yazarlar arasında Altan Öymen, Oktay Kurtböke, Hilmi Karabel, Uluç Gürkan, İlhami Soysal, Ali Sirmen, Turhan Selçuk, Yaşar Kemal, Çetin Altan gibi isimler vardır.458
1961-1973 arası dönemde, 5680 Sayılı Basın Yasası aracılığıyla basının denetimi sağlanmış ve özellikle yurt dışından Türkiye'ye getirilen pek çok yayın hakkında yasaklama kararı alınmıştır. Bakanlar Kurulu kararı ile alınan bu yasaklamaların nedenleri dönemin hassasiyetlerine paralel bir seyir izlemiştir. İncelenen dönemin hassasiyetleri arasında komünist propagandadan 47, etnik temelli propagandalardan 33, Türklüğe hakaretten 10, misyonerlik ve dini propaganda dan 8, müstehcenlikten 33 ve diğer konulardan 29 yayın Bakanlar Kurulu kararıyla yasaklanmıştır.459
Muhtıradan sonra 30 Eylül 1971’de yapılan Anayasa değişikliğinde basınla ilgili Anayasa’nın 22. maddesi değiştirilmiştir. Yeni hükümler, basın hürriyetinin kötüye kullanılmış olduğu görüşünden hareket edilerek konulmuştur. Bu hükümlere göre, toplatma kararını yalnız  hakim değil, belirtilen durumlarda başka bir merci de alabilecektir. 

455 “Üniversite Özerkliği” [12 Haziran 1971 Radyolarda ve Televizyonda Yayınlanmıştır] Başbakan Prof. Dr. Nihat Erim’in TRT’de Yaptığı Anayasa Konuşmaları (27 Mayıs, 8, 9 [10], 12, 13 Haziran ve 20 Temmuz 1971 [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/5–24; Fihrist No: 6624], s.44 vd.
456 “Üniversite Özerkliği” [12 Haziran 1971 Radyolarda ve Televizyonda Yayınlanmıştır] Başbakan Prof. Dr. Nihat Erim’in TRT’de Yaptığı Anayasa Konuşmaları (27 Mayıs, 8, 9 [10], 12, 13 Haziran ve 20 Temmuz 1971 [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/5–24; Fihrist No: 6624], s.49.
457 Üskül, a.g.e., s.208-209.
458Alpay Kabacalı, Başlangıçtan Günümüze Türkiye’de Basın Sansürü, İstanbul, Gazeteciler Cemiyeti Yayını, 1990, s.204-207.
459 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Bakanlar Kurulu Kararları Katalogu 030.18.01. (1961-1973 arası dönem) Mustafa Yılmaz, Yasemin Doğaner, “1961-1973 Yılları Arasında Bakanlar Kurulu Kararı ile Yasaklanan Yayınlar”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, No: 37-38, 2006, s.247.


Ayrıca Sıkıyönetim Yasası’nda basın hürriyeti konusunda normal zamanlarda uygulanabilecek yukarıdaki sınırlamalardan farklı hükümler (basımevi kapatma yetkisi dahil) vardır. Anayasa Mahkemesi, sıkıyönetim sırasında uygulanan bu olağanüstü sınırlamaları (basımevi kapatma yetkisi dahil) Anayasa’ya aykırı bulmamıştır.460
12 Mart 1971’de asker tarafından hükümete verilen muhtıradan sonra, hem Anayasa’da hem TRT Yasası’nda birtakım değişiklikler yapılmıştır. 1488 Sayılı Yasa ile radyo ve televizyon yayıncılığı alanında birtakım değişiklikler yapılmıştır. Cumhuriyet Senatosu Anayasa ve Adalet Komisyonu Raporu’nda bu değişikliklere gerekçe olarak:
“Gelişen teknoloji, bütün dünyada radyo ve televizyonun, büyük kitleleri etkileyen ve kamuoyunun haber almasında ve oluşumunda en büyük rolü oynayan yayın organları haline gelmesini sağladığından, ülkenin genel şartlarının bu yayın organlarını daha da etkili kıldığı, devlet eliyle kurulan bu organların tam bir tarafsızlıkla, ancak Anayasa’nın temel ilkelerine uygun ve ilkeleri yayma, benimsetme ve güçlendirme istikametinde yayımlarla hizmetini yürütmesi gerektiği…”461 öne sürülmüştür.

Ayrıca Anayasa’nın radyo ve televizyon yayıncılığı konusunda doğrudan etkili olan 121. maddesindeki değişiklikler dikkat çekicidir. Buna göre;
“Radyo ve televizyon istasyonları, ancak devlet eliyle kurulur ve idareleri tarafsız bir kamu tüzel kişiliği halinde yasa ile düzenlenir. Kanun, yönetim ve denetimde ve yönetim organlarının kuruluşundan tarafsızlık ilkesini bozacak hükümler koyamaz. Her türlü radyo ve televizyon yayınları tarafsızlık esaslarına göre yapılır. Haber programlarının seçilmesinde, işlemesinde, sunulmasında, kültür ve eğitime yardımcılık görevinin yerine getirilmesinde devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, insan haklarına dayanan milli güvenliğin ve genel ahlakın gereklerine uyulması, haberlerinin doğruluğunun sağlanması ile organların seçimi, yetki, görev ve sorumlulukları yasa ile düzenlenir. Devlet tarafından kurulan veya devletten mali yardım alan haber ajanslarının tarafsızlığı esastır.”462
Bu şekilde 1961 Anayasası’nın 121. maddesinde "özerk" olan ve yayınlarını "tarafsız" bir şekilde gerçekleştiren TRT Kurumu, 1971 Anayasa değişikliği ile yalnızca "tarafsız" bir duruma getirilmiştir.463 Yani, uzun yıllar tartışma konusu yapılan "özerklik", 1993 yılında mevcut Anayasa’da yapılan değişikliğe değin TRT'nin elinden alınmıştır. Böylece TRT'den yayınlarını yalnızca "tarafsızlık" ilkesine uygun olarak yerine getirilmesi beklenmiştir. Bu arada TRT'nin yayın alanındaki tekeli de devam etmiştir. Anayasa değişikliğinden sonra 359 Sayılı Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Yasası’nın bir kısım hükümleri de 1568 Sayılı Yasa ile değiştirilmiştir.464

460 Tikveş, a.g.m., s.29.
461 Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Ve Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Anayasa değişikliği Teklifinin Millet Meclisince Kabul Olunan Metni Ve Cumhuriyet Senatosu Anayasa Ve Adalet Komisyonu Raporu, CSTD, C:67, B:113, 12.9.1971, s.13.
462 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Anayasa değişikliği, Resmi Gazete, 22.09.1971, No:13964.
463 Aysel Aziz, “Yeni TRT Yasası”, AÜSBF Dergisi, C: XXVII, No: 4, 1973, s.103.
464 Türkiye Radyo – Televizyon Kurumu Kanunu’nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Ek ve Ek Geçici Maddeler İlavesi Hakkında Kanun, Resmi Gazete, 8.3.1972, No: 14122.

NİHAT ERİM- SÜLEYMAN DEMİREL ÇATIŞMASI VE BİRİNCİ ERİM HÜKÜMETİNİN İSTİFASI,


Hükümetin gidişatını yansıtması açısından tarafların görüşlerinin takip edildiği, Cumhurbaşkanlığı Arşivinde kayıtlı çok önemli belgelerden biri de 9 Ekim 1971 Cumartesi günü Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın çalışma odasında yapılan toplantının zaptıdır. AP’nin, kabinedeki bakanlarını geri çekme kararının konuşulduğu, çok gizli ibaresini taşıyan belgeye göre toplantıda hazır bulunan isimler şunlardır: Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Meclis Başkanı Sabit Osman Avcı. Genelkurmay Başkanı Org. Memduh Tağmaç, AP Genel Başkanı Süleyman Demirel, AP Genel Sekreteri Nizamettin Erkmen, Cumhuriyet Senatosu AP Grup Başkanı Ahmet Nusret Tuna, Millet Meclisi AP Grup Başkan Vekili Orhan Dengiz ve Başyaver Kur. Alb. Hüseyin Topa.465

Toplantıyı açış konuşmasını yapan Sunay’ın ardından söz alan Demirel: Çekilmeye mecbur bırakılmış bir hükümetin müstafi başbakanı olarak kimi rahatsızlıklarını dile getirerek, partilerüstü olma iddiasına rağmen, parlamentoya karşı sorumlu olan hükümetin, meclis kürsüsünden kendisine karşı dile getirilen her eleştiriyi orduya atfeder bir tutum içinde olduğunu belirtiyordu. Bunun da silahlı kuvvetlerin lüzumsuz bir yük altına girmesine neden olduğunu ifadeyle sözlerine başlamaktadır.466

Demirel, mevcut hükümetin parlamentoya dayalı mı, değil mi? Sorusunu sorarak, eğer dayalıysa parlamentoya karşı saygılı olması gerektiğini ifade etmektedir. Tuna’nın uygun bir dille hükümetin icraatını eleştirdiğini; bu eleştirinin Silahlı Kuvvetlere yapıldığı iddia edilirse parlamentonun fonksiyonu nun biteceği açıklaması önemlidir. Partisinin her türlü anarşi ve bölücülüğün karşısında olmasına rağmen her gün taşlandığı ve küfürlere hedef olduğunu; gücünü kaybetmiş bir AP’nin rejim aleyhtarlığının güçlenmesine sebep olacağını; bu nedenle AP’nin varlığının rejimin teminatı olduğunun altını çiziyordu. 12 Mart öncesi adedinin 300 olarak açıklandığı anarşistten, geçen 7 aya rağmen henüz 100’ünün yakalanmış olmasının, hükümete güven duyulmamasına neden olduğu kanaatini de eklemektedir.467
Demirel, 7 aydır Cumhurbaşkanının kendileriyle görüşmediğini; parlamentodaki en büyük partinin yapılacak reformlarla ilgili görüşünün, Sunay tarafından merak bile edilmediğinden şikâyet etmektedir.468 
Ayrıca, hükümet kurulurken tek bir AP’li bakanın Milli Güvenlik Kuruluna üye olacak bir bakanlığa getirilmeyişinin dikkat çekici olduğu hususunun altını çizmektedir.469 

465 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–1], s.1.
466 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–2], s.2.
467 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–5], s.5.
468 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–7], [Demirel’in zapta geçmek üzere el yazısıyla yaptığı ilave].
469 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–8], [Demirel’in zapta geçmek üzere el yazısıyla yaptığı ilave].

Sunay ise bu durumun kasıtlı yapılmadığı; hatta Başbakan Erim ve kendisinin bundan üzüntü duyduklarını ifade etmekle yetinmektedir.
Hükümetin kimi icraatlarının çok zararlı noktalara geldiğini belirten Demirel, Sunay’ın misal göstermesini istemesi karşısında bundan kaçınmakta ve şikâyetlerine bir yenisini daha eklemektedir: “Hükümetin bir üyesi çıkıp 20 yıllık politikayı eleştiriyor ve bütün politikacıları çirkin adam ilan ediyor”.470 Rejimin yaşaması isteniyorsa, parlamentoya da saygı gösterilmesi gerektiğini; cici demokrasi diyeni yargılarken hükümetin de aynı şeyi söylemesi halinde uyumun sağlanmasının mümkün olmadığını, sözlerine ekliyordu. Bu ithamların yapıldıkları mekân olarak Sivas konuşmasını ve Genelkurmay brifingini gösteren Demirel, basına aksettirilen böyle bir konuşmaya şerefi olan her insanın cevap vereceğini; bunun da asla Silahlı kuvvetlerin tenkit edildiği, anlamına çekilemeyeceğini söylemektedir. Sunay ise bu cümlelerin herkesi üzdüğünü lakin üzerinde fazla durulmasının fayda getirmeyeceği sözleri üzerine Demirel bu kez bu haysiyet incitici sözlerin sahibinin başbakan yardımcısı olduğunu ifade etmektedir.471
Toplantıda Demirel’in oldukça sinirli olduğu anlaşılmaktadır. Sunay tarafından sarf edilen hemen her cümleye itiraz etmektedir. Sunay’ın ağzından dökülen, hükümet anayasa değişikliklerini sağlamıştır; sözüne katılmadığını belirtmekte; Sunay’ın gönül alıcı, sizin yardımlarınız ile olmuştur cümlesine rağmen hükümete yönelik eleştirilerine devam etmeyi sürdürmektedir. Eleştiri oklarını Erim’e yönelten Demirel’in, Başbakan Erim’in tutarsız olduğunu ima eden cümleleri önemlidir. Erim hakkında Demirel: “Sayın Erim, ilk gün bu anayasa ile hükümeti idare mümkündür dedi. Bir süre sonra bu Anayasa bizim için lükstür dediler. Şahsı eleştirmiyorum. 1970’de Milliyet gazetesinde yazdığı makalede Anayasayı mükemmel olarak vasıflandırdı. Sonradan da bu Anayasa ile çalışma imkânsız dediler. Deniz Gezmiş’i vurursanız sizi katil ilan ederim diyenler bugün parlamentodadır. Hep birlikte bu acıları çektik, Anayasanın daha değişecek yerleri kalmıştır”472 demektedir.

Sunay ise 12 Mart öncesindeki durumun vahametini göstermesi açısından bazı örnekler vererek 12 Mart Muhtırasının verilmesi hususunda, ordunun mecbur bırakıldığını söylemektedir.473 Bu sözler üzerine Demirel, 12 Mart’ın de facto (fiili) bir durum olduğunu ve icabına da uyulduğunu belirterek, Cumhuriyet Senatosu AP Grup Başkanı Ahmet Nusret Tuna tarafından TBMM Birleşik Oturumunda yapılan ve eleştiriye konu olan konuşmasının474 12 Mart Muhtırasını ve dolayısıyla orduyu eleştiren bir içerik taşımadığını ifade etmektedir. 

Ayrıca :  

“Sıkıyönetim kanunu, Anayasa tadili ve diğerleri, bizim desteğimizle çıkarılmıştır. Biz memleket için hayırlı olan her şeye destek olduk”475 demektedir.


470 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–10], s.8.
471 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–11], s.9.
472 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–12], s.10.
473 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–3], s.3.
474 Söz konusu konuşmanın tam metni için bkz. TBMM Tutanak Dergisi, 12’nci Birleşim, 23.09.1971 Perşembe, Cilt: 10, Toplantı: 10, ss.417–422.
475 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–4], s.4.

Demirel, kendilerinden gelen yapıcı eleştirilerin orduyu yıpratıcı eleştiriler olarak yansıtılmasına karşın, aynı şeyin CHP’liler tarafından yapıldığında hiçbir ses çıkmamasından yakınmaktadır. Siyasetin taşı bile yıprattığından söz eden Demirel, ordunun yıpranmasından endişeli olduklarını aktarıyor. Sırtını orduya dayamış bir hükümetin, asıl orduyu siyasetin içine itmiş olacağını savunmaktadır. 476 Belgedeki konuşmalar takip edildiğinde, Demirel’in yapılacak ölçüsüz bir toprak reformundan endişe duyduğu anlaşılmaktadır. Demirel: “Mülkiyet ve tapu hakkı delinmemelidir. Yoksa bu millet aç kalır” demektedir.477 Demirel, yapılmak istenenin sol ideolojilerin hedeflerinin tahakkuk ettirilmesi olduğunu; Sunay’a da bu doğrultuda telkinlerin yapılmış olduğunu söylemişse de ve Sunay ise, bu iddiayı reddetmektedir.478
Demirel’in şikâyetleri bitecek gibi değildir. Merkez valilerinin teşkil ettiği direniş komitesi üyelerinin bugün kimi genel müdürlüklere ve valiliklere atandığını; anarşiyi yaratanlara prim verildiğini iddia etmektedir.479 Hükümetin sol ideolojik akımların tesiriyle, şuursuz bir devletleştirme planlamaları içinde olduğunu belirten Demirel, bu durumun memlekete gelmeye arzulu yabancı sermayeyi kaçırdığını belirterek, hükümetleri döneminde aktarılma aşamasına gelmiş birçok kredinin askıda kaldığını örnekler vererek anlatmaktadır. Demirel, konu hakkındaki nihai yargısını şu cümlelerle açıklıyor: “Yön dergisinin birinci sayısındaki politika bugünün ekonomik politikası olmuştur. Yazar Doğan Avcıoğlu hapiste, ekonomik felsefesi ise iktidardadır”.480
Demirel’in konuşmasında bahsi en fazla geçen bakanlık Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı gibi gözükmektedir ve Demirel, bu bakanlıkta yapılan atamaları, sert bir şekilde eleştirmektedir. Ant dergisi ve Hikmet Kıvılcımlı çevresinin bu bakanlığı adeta ele geçirdiği suçlamasında bulunmaktadır.481 Demirel, özellikle başbakan yardımcısından şikâyetçidir; bir taraftan yapılacak her işte AP’den destek isterken diğer taraftan hemen her fırsatta AP’yi suçlayan başbakanın partisine karşı sarf ettiği “Yarayı kaşımayın, kanarsa suçlu siz olursunuz. 12 Mart öncesinde olduğunuz gibi” sözlerinden duyduğu rahatsızlığı ifade etmektedir. Hükümetin partilerüstü olma iddiasıyla işe başlamasına rağmen; ordunun desteğinde görünüp bir partinin işlerini yürüttüğü iddiasında bulunmaktadır.482 Başbakan Yardımcısının ise “12 Mart AP’ye karşı yapılmıştır, hâlâ mı sesiniz çıkıyor” sözlerinden şikâyetçidir. Muhtıranın 3’ncü maddesinin tehdidi altında bulunmaktan bıkmış bir parti olduklarını belirten Demirel, parlamentoyu tatil edip, ne yapalım diye sormak üzere millete gitme noktasında bulunduklarını söylemektedir.483

476 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–16], s.14.
477 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–17], s.15.
478 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–18], s.16.
479 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–21], s.18.
480 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–22], s.19.
481 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–23], [Demirel’in zapta geçmek üzere el yazısıyla yaptığı ilave].
482 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–24], s.20.

Sunay’ın ise bu sözler karşısındaki cevabı, 12 Mart’ın sebepleri arasında, yapılan iki konuşmanın, Tuna ve Demirel’in AP Gençlik Kollarındaki konuşmalarının tahrik edici olduğu noktasındadır. Komutanların arasında hiçbir görüş ayrılığı olmamasına rağmen varmış gibi gösterildiğini ifade eden Sunay, reformların yapılacağı sırada AP gibi bir kütle partisinin hükümetin karşısına geçmesi olarak yorumlanabilecek olan kabinedeki bakanlarını geri çekme hamlesinin, her şeyi sil baştan konumuna getireceğini ifade ediyordu.484

Cevdet Sunay’ın AP liderinin sitem dolu ifadeleri karşısında kimi zaman hafifçe bir karşı çıkış yapma gayreti vaki olmuyor değildi lakin Demirel’in bunlara cevabı sertti. Sunay’ın “Benim zamanımda hürriyet vardı diye geçmişin methi iyi şeyler değildir” sözlerine karşı, bu sertliğin izlerini bulmanın mümkün olduğu şu ifadeye dikkat çekmek gerekmektedir: “Ben 6 yıl hükümet etmişimdir. Nerede ve nasıl konuşulacağını bilirim”.485 Demirel, memlekette rejim düşmanlarının olduğunu; bu kesimlerin öyle toprak reformu yapılarak teskin edilemeyeceğini; buna inanmanın komünistleri tanımamak demek olduğunu ifade etmektedir. Sosyalist Kültür Derneği tüzüğünün 2’nci maddesine bakılması gerektiğini; işin ilginç tarafının bu derneğin kurucusunun şuan hükümet üyesi olduğunu söylemektedir. Daha da ilginci bu derneğin 41 üyesinin bir kısmının hapiste; diğer bir kısmının ise kilit mevkilerde bulunmasının garip olduğunu belirtmektedir. Bu sözler karşısında Cevdet Sunay’ın cevabı ise şöyledir: “Yaşlanınca tebdil-i din etmişlerdir”.
Diğer taraftan Demirel, artık örneklerini bizzat isim belirterek vermeye başlıyor ve Prof. Muammer Aksoy’un sıkıyönetim tarafından ikide bir tutuklanıp salıverildiğini; bu zatın neredeyse Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Müşaviri yapılacağını söylemektedir. Sunay ise farkına varılarak bu atamanın önlendiğini belirtmektedir.486

Sunay, Demirel’den dinlediklerine karşı, mutedil tutum takınmaya çalışıyor; kimi yerde AP’ye karşı sarf edilen sözlerden, kendisinin de üzüntü duyduğunu belirtmekle yetinirken; Erim’in önceleri methettiği anayasayı, icranın başına geçtikten sonra değiştirilmesi gerektiğini kabul etmesinin bir meziyet olarak telakki edilmesinin lüzumuna işaret ediyordu. AP’nin memleketin yüksek menfaatlerini her şeyin üzerinde sayarak, hükümetteki üyelerini geri çekmekten vazgeçmesini ümit ettiğini de sözlerine ekliyordu.487

Demirel’in, istifa eden 3 bakanının istifalarının geri alınmasının mümkün olmadığını; diğerlerinin de partinin bu tavrı gereği çekileceklerini; aksi takdirde parti tüzüğüne göre ihraç  edilecekleri şeklindeki sözlerine muhatap olan Sunay, kızgındır. 

483 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–25], s.21.
484 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–6], s.6.
485 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–13], s.11.
486 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–20], s.17.
487 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–26], s.22.


Sunay: bu nasıl tüzük hükmüdür, eğer AP bakanlarını çekerse CHP’de de karışıklık çıkar, yeni bir hükümet kurulamaz yeni bir buhran doğar, Türkiye hükümetsiz kalır, görüşüne rağmen Demirel, bütün bunlara kendilerinin sebep olmadığını belirtmektedir.488 Sunay’ın son hamlesi: Çekilenlerin yerine yenilerinin verilmesidir. Demirel, bunu da reddeder ve Sunay’ın, hükümetin çözülmesini mi istiyorsunuz sorusuna muhatap olur. Demirel’in cevabı hayır olur ve hükümetin kendilerinin dışında teşkil edilmesini önerir. Sunay ise mevcut durumda bunun mümkün olmadığını anlatır. Demirel, tüm bu anlatılanlar üzerine tekrar bu durumun kendileri tarafından yaratılmadığı belirtir.489

Konuşma ilerledikçe Demirel tekrar 7 aydan beri kendilerinin yok sayılarak cumhurbaşkanı tarafından daha önce çağrılmadıkları şikâyetine gelir. Sunay ise kendilerinden bir görüşme talebi almadığını, kendisinin ise yoğunluktan dolayı zaman bulamadığını belirterek, küsmüşsünüz der. Demirel’in cevabı ise siyasetçilerin küsmeye haklarının olmadığı yönündedir. Sürekli hükümet tarafından hakarete uğradıklarını bir kez daha vurgular ve bundan sonra yapılması gerekenin: En kısa zamanda parlamentoya dayalı, protokolü yazılı bir hükümetin kurulması ve seçim kanunu yapılarak seçime gidilmesidir. Bunun ilanının bile Türkiye’ye ferahlık getireceği görüşündedir.490
Sunay ile Demirel arasındaki konuşmaya Genelkurmay Başkanı Org. Memduh Tağmaç da dâhil olur ve şöyle konuşur: “Bu ortam içinde bir seçimi düşünmek asla mümkün değildir ve olamaz. Sorduğunuz gibi seçimin zamanını şu anda tahmin etmek mümkün bile değildir. Şimdiye kadar yapılan şey Anayasanın meclislerden çıkarılmış olmasıdır”. Tağmaç, ordu olarak sadece reformların yapılmasını istediklerini meclislere hiçbir telkinde bulunmadıklarını; başbakanı kabinesini kurmakta serbest bıraktıklarını, kendisinin sadece eski askerlerin kabineye alınmamasının daha uygun olacağı fikrinde olduğunu belirtmektedir.491 Burada Tağmaç’ın, Demirel’in sürekli şikâyet ettiği Siyasi İşlerden sorumlu Başbakan Yardımcısı E. Kur. Alb. Sadi Koçaş’ı kastettiği zannedilmektedir.
Demirel’i kararından bir türlü vazgeçiremeyen Sunay’ın sinirlendiği gözlenmekte dir. Tağmaç’ın ardından konuşan Sunay’ın: “12 Mart’tan bugüne gelinceye kadar hiçbir sürtüşme olmamıştır, bugünkü sürtüşmelerin oluşunun sebebi sizlerin konuşmalarınızdır” sözleri karşısında Demirel kararlı tutumunu sürdürür: “Benim felsefeme uygun değilse oy vermem. Sürtüşmelerin bizim konuşmalarımızdan çıktığını kabul etmem” şeklinde cevap verir ve ekler: “Bir parlamento kendi Silahlı Kuvvetlerinin tehdidi altında kalamaz”.492
23 Eylül 1971’de meclisin birleşik oturumunda yaptığı konuşmasıyla tepki çeken Ahmet Nusret Tuna’nın sözleri de önemlidir. Tuna, AP’yi ordunun karşısına çıkarmaya çalışanlara karşı, neden kendileriyle daha önce temas kurulmadığını sormaktadır. 

488 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–27], s.23.
489 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–28], s.24.
490 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–29], s.25.
491 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–30], s.26.
492 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–32], s.28.


Partilerine yapılan saldırılara karşı, cumhurbaşkanının ve ordunun, AP’nin 6 yıl bu ülkeyi idare ettiğini ve sonrada çekildiklerini; 12 Mart’tan sonra meclise getirilen her kanunu destekleyip, çıkarılmasına yardımcı olduklarını, neden söylemediklerini sormaktadır. Üstelik bunları yapmadıkları gibi AP’yi sürekli itham ettiklerini ifade ediyordu. Tuna, sözlerine devamla, partilerinin felsefesine uymayan kanunlara baskı ile evet diyemeyeceklerini de belirtmektedir.493
Nihat Erim’in kurmuş olduğu Basın Müsteşarlığının objektif olmadığı iddiasında bulunan Tuna, bu kanaatini şöyle açıklamaktadır: Bir ekolün yani Akis Mecmuasının mensuplarıdır. Kurtul Altuğ adındaki zatın nasıl basın sohbet toplantısı yaptığı düşünülmeye değer. Bu zatın vesika toplama ve daha sonra bu görevden ayrılınca bir gazetede neşretmek üzere doküman hazırlığı içinde olması fotokopiler alması hali bir felaket olur”.494
Orhan Dengiz ise Nihat Erim’in partilerini mertliğe davet etmesini yadırgadığını; Ilımlı olarak tanınan bir başbakandan bu sözü hiç beklemediklerini söylemekte dir.495 Meclis Başkanı Sabit Osman Avcı’nın dile getirdikleri ise Erim’in yaptığı sert konuşmanın ardından, tansiyonun yükselmesine mani olmak için, bu konuşmaya cevap vermek isteyen AP’lileri teskin ederek; konuşmalarına engel olduğu yönündedir.496 Avcı, konuşmasının bir yerinde, tarafların arasının fesatçı unsurlar ve basın tarafından açıldığı kanısında olduğunu söylemektedir. Buna bir örnek olması bakımından şu misali veriyordu: “Deniz Kuvvetlerinin kuruluş gecesinde, Kara Kuvvetleri Komutanı Sayın Orgeneral Faruk Gürler ile ayaküstü konuşuyorduk, yanımıza Müşerref Hekimoğlu adındaki kadın yazar geldi ve Sayın Gürler’e Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlarımız birer beyanat patlattılar siz patlatmıyorsunuz diye tahrik ettiler. Sayın Gürler’de ben beyanat falan patlatmıyorum cevabını vermişti”.497
9 Ekim 1971 tarihli toplantıdan 4 gün sonra bu kez ikinci bir gizli toplantının yapıldığı anlaşılmaktadır. Cevdet Sunay’ın çalışma odasında yapılan toplantıya katılanlar isimler şunlardır: Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Cumhuriyet Senatosu Başkanı Tekin Arıburun, Millet Meclisi Başkanı Sabit Osman Avcı. Başbakan Nihat Erim, Genelkurmay Başkanı Org. Memduh Tağmaç, Adalet Bakanı İsmail Arar, Devlet Bakanı Mehmet Özgüneş, AP Genel Başkanı Süleyman Demirel ve AP Genel Sekreteri Nizamettin Erkmen. Toplantıyı açış konuşmasını yapan Sunay, 12 Mart’tan bugüne geçen sürede meydana gelen gelişmeleri, hükümetin kuruluş aşamalarını kısaca özetlemektedir. Bu arada önemli bir cümle sarf ediyor: Erim’in her partinin meclisteki ağırlığına göre bakan seçtiğini; seçilen bu bakanların kimler olacağının tabiatıyla başbakanın tercih edeceğini; dolayısıyla seçilen bakanların kendi genel başkanlarına değil, başbakana karşı sorumlu olduklarını belirtiyor. 

493 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–34/35], ss.30–31.
494 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–39], s.35.
495 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–36], s.32.
496 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–37], s.33.
497 “9 Ekim 1971 Cumartesi Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odasında Yapılan Toplantı Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7623–38/39], ss.34–35.

Kurulan hükümetin, Demokratik Parti hariç olmak üzere diğer partilerden güvenoyu alarak görevine başladığını aktarmaktadır.498
Toplantıda ilk sözü alan Başbakan Nihat Erim, kabinedeki bakanlarını çekme kararı alan AP’nin yavaş seyreden bir taktikle, ülkeyi hükümet buhranına sokmak için, hükümeti zayıflatmak, başarılı ve güçlü hükümet görüntüsünü bozmak yolunu seçtiğini ifade etmektedir.499 Kendisinin bulunmadığı 9 Ekim tarihli toplantı zaptında Demirel tarafından gündeme getirilen Kıbrıs’taki gelişmeler karşısında asıl Demirel’in yaptığının kabul edilemez olduğunu belirten Erim, son derece sert bir yorumda bulunmaktadır. Erim: “AP, hükümetin kuvvetli ve içeride ve dışarıda itibarlı bir hükümet durumuna geldiğini görerek, bu imajı bozmak için, hükümetteki AP’li üyeleri çekme yoluna gitmiştir”, demektedir.500
İşbaşına geldikleri günden bugüne yapılanları anlatan Erim’in satır aralarında yaptığı dokundurmalar, gerçekten de serttir: “Herhalde reformlar konusunda 12 Mart Muhtırasına muhatap olacak kadar umursamaz bir davranış içinde bulunmuş olanlarca” diye devam eden cümlede olduğu gibi. Kanun hükmünde kararnameler konusundaki eleştirilere de değinen Erim’e göre: “Süratli karar almayı gerektiren bir devrede bu yetki kullandırılmayacaksa, neden bu müessese anayasaya konulmuştur” demektedir.501 Demirel’in, getirilen kanun tasarılarının en az 3 ay mecliste kalması gerektiği beyanı hakkında yaptığı değerlendirme ise: “12 Mart Muhtırasında öngörülen ‘reformları en kısa zamanda gerçekleştirme’ ilkesine ters ve aykırıdır” şeklindedir. 502
Demirel’in bir önceki toplantıda getirdiği eleştirileri cevaplamak amacıyla toplantıya oldukça hazırlıklı geldiği anlaşılan Erim, Demirel’in geçmiş dönem başarılarıyla övünmesine gerek bir durum görmediğini belirtiyor. Yapılan kur ayarlaması sonucunda enflasyonun körüklendiğini; devraldıkları döviz rezervini 423 milyon dolardan, 527 milyon dolara çıkardıklarını ifade ederek; 12 Mart sonrasının bir çöküş değil, yükseliş devri olduğunu ispatlamaya çalışmaktadır. AET politikasının mimarının AP değil, bu örgüte girme anlaşmasını 1963’te imzalayan İnönü hükümetinin olduğunu söylemektedir. Sosyalist Kültür Derneğine ilişkin olarak Demirel’den gelen iddialar karşısında da serttir Erim. Öncelikle bu derneğin 1961 Anayasası ve ona tabi mevzuata göre kurulduğunu; dernek tüzüğünün 2’nci maddesini okuyarak adeta ne var burada diyen Erim, üstelik Demirel’in iddia ettiği gibi hiçbir kurucu üyesi hakkında kanuni takibat bulunmadığını belirtmektedir. 

498 13 Ekim 1971 Çarşamba Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odalarında Yapılan Toplantının Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7625], giriş.
499 13 Ekim 1971 Çarşamba Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odalarında Yapılan Toplantının Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7625–4], s.1.
500 13 Ekim 1971 Çarşamba Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odalarında Yapılan Toplantının Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7625–5], s.2.
501 13 Ekim 1971 Çarşamba Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odalarında Yapılan Toplantının Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7625–7], s.4.
502 13 Ekim 1971 Çarşamba Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odalarında Yapılan Toplantının Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7625–8], s.5.


Dahası, söz konusu derneğin kurucu üyelerinden biri olan Adnan Başer Kafaoğlu, bizzat Demirel’in özel müşavirliğini yapmış, arkasından da Gelirler Genel Müdürlüğü vazifesine getirilmiştir. Erim’e göre, aslında Demirel’in bizzat kendisi, Sosyalist Kültür Derneği üyeliğini, kilit noktalarda görev almak bakımından sakıncalı görmediğini göstermiştir.503
12 Mart’ın dış dünyada yarattığı kötü tesir yüzünden, Türkiye’nin Dünya Bankasından alacağı 200 milyon dolarlık kredinin ancak 37 milyonunun alınabildiği ifadesinin de gerçekleri yansıtmadığını belirten Erim, hâlihazırda toplam 114 milyon dolarlık kredinin alındığını ifade etmektedir.504 Demirel’e karşı sert cevaplar vermeye devam eden, Erim, Demirel’in asıl amacının: Hükümetin yaptığı atamalara konu olan isimleri karalayarak, istediği anda hükümeti düşürebileceği şartları hazırlamaktır, demektedir. Demirel’in bütün kaygısının: Kendi idaresi esnasında tayin edilen memurların yerlerinde kalmasını sağlayabilmek olduğunu iddia eden Erim, böylece hükümetin işlerini baltalayabilmek, gerekli bilgileri alabilmek; hükümeti devirinceye kadar, bu kadroyu koruyarak, seçim sırası da dâhil olmak üzere, yatırımları kendi isteklerine göre yöneltmeyi amaçlamaktadır, kanaatindedir. Erim: “Devlet memurlarına uçurulan haber ise, bu hükümeti bir iki ay içerisinde devireceğiz, ona göre durumunuzu ayarlayın mealindedir” demektedir.505

AP’nin reformlara karşı olmadığı yönündeki açıklamalarının kesinlikle samimi olmadığını belirten Erim, biran evvel seçim istemenin de bir taktik olduğu görüşündedir. AP’nin reformları budama projesini hayata geçirmek için seçim istediğini belirten Erim, amaçlananın: Hem reformları, hem de 12 Mart muhtırasının hedeflerini aşamalı olarak gözden uzaklaştırmak olduğunu vurgulamaktadır.506 Yarayı kaşıyıp kanatmamak, konusunda söylediklerini de açıklamaya çalışan Erim şunları söylemektedir: “AP Genel Başkanı son zamanlarda kayıtsız şartsız milli irade temasını işlemektedir. Elbette milli irade her şeyin temelidir. Ancak, bunu durup dururken ele almanın anlamı vardır. Bunun anlamı ‘ben milli irade ile iktidara gelmiştim. Beni tehditle uzaklaştırdılar’. İşte ben de diyorum ki, bu davranış 12 Mart’ı şimdiden mahkûm etmektir, yarayı kaşımaktır”.507

12 Mart hükümetinin tayin siyaseti konusunda Demirel’in bütün iddialarına cevap veren Erim, AP zamanında, sadece 1970 senesinde 181 emniyet müdürünün tayin ya da nakil yoluyla görev yerlerinin belirlendiğini; oysa kendi zamanında sadece 122 nakil ve tayin yapıldığını ifade etmektedir. 508 

503 13 Ekim 1971 Çarşamba Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odalarında Yapılan Toplantının Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7625–9/10], ss.6–7.
504 13 Ekim 1971 Çarşamba Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odalarında Yapılan Toplantının Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7625–10], s.7.
505 13 Ekim 1971 Çarşamba Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odalarında Yapılan Toplantının Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7625–12], s.9.
506 13 Ekim 1971 Çarşamba Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odalarında Yapılan Toplantının Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7625–13], s.10.
507 13 Ekim 1971 Çarşamba Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odalarında Yapılan Toplantının Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7625–13/14], s.10–11.
508 13 Ekim 1971 Çarşamba Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odalarında Yapılan Toplantının Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7625–19], s.16.

Erim’in son sözleri: AP’nin 12 Mart Muhtırasıyla zıtlaşma içinde olduğu; hükümetten üyelerini çekme kararının ardında bunun bulunduğu ancak bu kriz zamanında bunun çok yanlış olacağı; aksi takdirde memleketin yeniden 12 Mart öncesine döneceği şeklindedir. İcap ediyorsa, görevi hemen bırakabileceği; sırf cumhurbaşkanının emri nedeniyle görevde halen bulunduğu ve son olarak kendisini dış gereklilikler dolayısıyla görev yapan bir başbakan olarak gördüğü, doğrultusundadır.509

Erim’in bu sözlerine cevaben Demirel’in neler söyleyeceği merak konusuyken, Demirel, uzun bir münakaşanın açılmasına taraftar olmadığından bahisle, Erim’le her hususu enine boyuna münakaşa edebilecek durumdayım, demekte ve gerçekten de münakaşaya girmemektedir. Erim’in, Demirel’in tüm iddialarına yanıt verebildiğinin gözlendiği belgede, Demirel’in karşı cevabının en güçlü yönü: İktidara nasıl gelinip, nasıl gidileceğinin anayasa ve kanunlarla belli olduğu bir durumda, Erim hükümetinin hangi dayanakla hükümet edebildiği noktasındaki, meşruiyet yoksunluğunu ima etmesidir. Demirel’in asıl rahatsızlığının, iktidarı devrettikten sonra, partisinin hemen her zeminde sürekli kötülenmesi; yaptıkları her işin çirkin gösterilmeye çalışılması olduğu gözlenmektedir.
Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın 28 Ekim 1971 Perşembe günü Milli Güven Partisi Genel Başkanı Turhan Feyzioğlu ile de gizil bir görüşme yaptığı anlaşılmaktadır. Görüşmede Sunay, 9 ve 13 Ekim 1971 tarihlerinde yapılan toplantılarla ilgili olarak Feyzioğlu’na bilgi vermekle işe başlıyor. AP’nin hükümetteki bakanlarını çekme kararından vazgeçmeyişi; mahkemelerin devam ettiği, idam kararlarının verildiği bir ortamda, üyelerini hükümetten çekmiş ama dışarıdan hükümeti destekleyeceğini söyleyen bir partinin iç ve dış kamuoyunda mevcut hükümetin inandırıcılığını zedeleyeceğini AP Genel Başkanına aktardığını belirtmektedir. Bu durum karşısında Başbakan Nihat Erim’in istifa etmeye kalktığını lakin kendisinin ricasıyla bundan vazgeçtiğini510 ancak İnönü’yle yaptığı görüşmede İsmet Paşa’nın, hükümetin devamı için AP’li üyelerin çekilmemesinin şart olduğunu belirttiğini aksi takdirde hükümetteki sadece iki CHP’liye rağmen, bunun istismar edilerek, hükümete CHP hükümeti denilebileceği bilgisini Feyzioğlu’na aktarmaktadır.511
Feyzioğlu ise söze yine aşırı solun faaliyetleriyle başlıyor ve özellikle doğudaki yıkıcı ve bölücü faaliyetlerden bahsederek, bu hususta kapatılan TİP’i suçluyor. Demirel hükümetinin, işlerin bu seviyeye gelmesinde azimli ve kararlı davranmamasının etkili olduğunu belirtmektedir. 12 Mart’ın Atatürkçü ve milliyetçi bir hareket olduğunu ifade eden Feyzioğlu, aşırı solun, hareketi istismar etmek için hemen eyleme geçtiğini misaller vererek anlatıyor.512 

509 13 Ekim 1971 Çarşamba Günü Sayın Cumhurbaşkanımızın Çalışma Odalarında Yapılan Toplantının Zaptı” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7625–20], s.17.
510 Türkiye Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğinin 27.10.1971 tarihli yazısı [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/5–21; Fihrist No: 6288–1].
511 “Sayın Cumhurbaşkanımızın 28 Ekim 1971 Perşembe Günü MGP Genel Başkanı Sayın Turhan Feyzioğlu ile Yaptığı Görüşmeye Ait Tutanak” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7629–1/2],ss.2–3.



Erim hükümetinin kurulmasıyla başlayan yeni devrede verdiği destekleri anlatıyor. Aşırı solun sızma teşebbüslerini yine örneklerle anlatan Feyzioğlu, özellikle DPT’nin başına getirilmesi düşünülen iki ismin TİP’li olduğunu ve atamalarının son anda önlenebildiğini; aynı durumun Milli Eğitim Reformu için kurulan komisyonlarda da mevcut olduğunu belirtmektedir.513 Feyzioğlu’nun gündemindeki en ağırlıklı konu, aşırı sol olarak isimlendirdiği TİP ve DİSK’tir. TİP, Moskova’ya bağlı ve 100 bin üyeli, en tehlikeli sol yığınak olarak anlatılırken; DİSK ile birlikte doğu meselesini kurcalamakla suçlanmaktadır. Bu parti ve sendikanın orduya karşı büyük bir etnik grupla ya da dış destekle bir şeyler yapmayı düşündüklerini söyleyen Feyzioğlu’na göre tehlike hâlâ devam etmektedir.514

Feyzioğlu: “Hükümet üyelerinin topyekûn konuşmalarında bir yolunu bulup parlamentodan kurtulmak, bu meclislerden hayır gelmez. Kapalı rejim gerekir gibi sözlerle parlamentoyu suçlamaları, CHP ve AP dâhil herkesi rahatsız ve huzursuz etmektedir” demektedir. Feyzioğlu’nun 12 Mart’ın saptırılmasından endişe duyduğu anlaşılmaktadır. Bu kaygısını şöyle ifade etmektedir: “Hükümeti destekliyoruz, fakat Meclisin çoğunluğu bunlardan, 12 Mart’ı yanlış tarafa çeken ve demokratik düzenin defterini dürelim diyenlerden şikâyetçidir. 8/9 Mart tarihinde Doğan Avcıoğlu, İlhami Soysal ve Madanoğlu’nun içinde bulunduğu bir sol ihtilal tehlikesi geçirdik. Bunlara, aşırı sola, sağa, bölücülüğe karşıyız”.515
Feyzioğlu, hükümete dışarıdan fazla miktarda bakan devşirildiğini, parlamentodan temin edilecek çok dürüst, iyi ve çalışkan milletvekilleri bulunduğunu; bunlara görev verilebileceğini; teknisyenlerin ise Başbakanın etrafında toplanmış 20–30 müşavirli bir kurmay kadrosu olarak görevlendirilebileceği önerisiyle söz konusu konuşmasını tamamlamaktadır.516
Arşivde kayıtlı bazı metinlerde görülmektedir ki, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın, kimi görüşmeler öncesinde yapacağı temaslardan sonra kamuoyuna ileteceği muhtemel açıklamaların da ihtiyaten hazırlandığı anlaşılmaktadır. Bunlardan biri olan açıklama müsveddesinde: “Ülkemizin içinde bulunduğu güncel sorunların çözümünde birbirlerine yaklaşan duygu ve düşüncelerin, ayrılıklardan daha fazla olduğu izlenimini edindim” demektedir ki, henüz görüşme öncesinde hazırlanan metindeki bu cümle bir temenniden ibarettir.517

512 “Sayın Cumhurbaşkanımızın 28 Ekim 1971 Perşembe Günü MGP Genel Başkanı Sayın Turhan Feyzioğlu ile Yaptığı Görüşmeye Ait Tutanak” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7629–4], s.5.
513 “Sayın Cumhurbaşkanımızın 28 Ekim 1971 Perşembe Günü MGP Genel Başkanı Sayın Turhan Feyzioğlu ile Yaptığı Görüşmeye Ait Tutanak” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7629–6], s.7.
514 “Sayın Cumhurbaşkanımızın 28 Ekim 1971 Perşembe Günü MGP Genel Başkanı Sayın Turhan Feyzioğlu ile Yaptığı Görüşmeye Ait Tutanak” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7629–7], s.8.
515 “Sayın Cumhurbaşkanımızın 28 Ekim 1971 Perşembe Günü MGP Genel Başkanı Sayın Turhan Feyzioğlu ile Yaptığı Görüşmeye Ait Tutanak” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7629–8/9], s.9–10.
516 “Sayın Cumhurbaşkanımızın 28 Ekim 1971 Perşembe Günü MGP Genel Başkanı Sayın Turhan Feyzioğlu ile Yaptığı Görüşmeye Ait Tutanak” başlığını taşıyan çok gizli ibareli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–9; Fihrist No: 7629–9], s.10.
517 “Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Demirel ve Ecevit ile görüşmesinden sonra, gerekirse kamuoyuna yapabilecekleri açıklama taslağı” [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 6/1714; Fihrist No: 731].


I. Erim Hükümeti döneminde bazı partilerin kapatılması gündeme gelmiş ve Anayasa Mahkemesi MNP ve TİP’in kapatılması kararına varmıştır.518 Üniversite ve Toprak Reformu konuları AP ve CHP arasında yeni bir çatışma konusu olmuş ve gündemi uzun süre meşgul etmiştir. Terör olayları devam ederken Sıkıyönetim Mahkemelerinde bir dizi çok sanıklı dava açılmış ve bunların en önemlileri idam kararlarıyla sonuçlanmıştır.519 Ancak bu hükümetin kurulmasından sonra yedi ay geçtiği halde birçok kişiye göre bu hükümet ne partilerüstü idi ne de tarafsızdır.520 Nihat Erim’in 29 Eylül 1971’deki konuşmasında komutanların desteğini beklediği yönündeki açıklaması ve Demirel’e yüklenmesi hükümeti dağılmanın eşiğine getirmiştir.521
5 Ekim 1971’de Başbakan Erim Cumhurbaşkanı’na AP’nin desteği olmadan hükümetin yürüyemeyeceğini ifade etmiştir. Ancak istifa önerisi kabul görmemiştir.522 Ne var ki, daha sonra Demirel, AP'li bakanları hükümetten çekerek şu açıklamayı yapmıştır:

“Hükümetin çekilmesi için sebep yoktur, hükümete üye veren bir parti ortadan çekilmiştir, bu bir güvensizlik değil, sorumluluğa katılmamadır... O halde hükümet vardır”. Ama Erim, AP'li bakanların istifasını kabul etmemiştir.523
Cumhurbaşkanı, AP’nin çekilme kararını düzeltmesini isterken, savcılık, Erim'i eleştiren demecinden dolayı Demirel hakkında soruşturma açmış ve AP Genel Başkanı’nın dokunulmazlığının kaldırılmasını istemiştir. Bunun üzerine AP, hükümetten bakanlarını çekme kararını ertelemiş, bir süre sonra Atatürkçü çizgiden uzaklaştığı gerekçesiyle hükümetten 11 bakanın çekilmesi sonucu, Erim de istifa etmiştir.524 Erim’e göre istifa etmesindeki en önemli etkenlerin başında AP’li Mesut Erez’in kabineye alınmasının da payı vardır.525
Nihat Erim, 11’lerin istifasından sonra 11 Aralık 1971 günü ikinci hükümetini kurmuştur. Bu hükümet programında da dikkat çeken nokta önceki hükümet programında da olduğu gibi reformların yapılması ve toplumsal kaynaşmanın sona erdirilmesidir. Sermaye temsilcileri, II. Erim Hükümeti ve programını sevinçle karşılamışlardır. Odalar Birliği Başkanı Raif Önger, şöyle demiştir:
“Bu hükümet bize güven verdi... Birinci Erim Hükümeti’yle diyalog maalesef kurulamamıştır. Bu yüzden dış ticaret işlemlerimizde birtakım aksamalar olmuştur. İkinci Erim Hükümeti’yle bu diyalogu kurmuş bulunuyoruz...”526
II. Erim Hükümeti sermayeden aldığı desteğe, programında yer verdiği grevle, lokavt arasındaki çelişkileri gidermek vaadine ve özel sektörü teşvik tedbiri önerilerine rağmen, ancak üç ay yirmi beş gün görevde kalabilmiştir. II. Erim kabinesinin başarısızlığındaki başlıca etkeni, “teknik bir arıza” olarak adlandırılmıştır. Hükümet, bir yandan CHP ile çatışmak durumuna düşmüştür. CHP'nin idam kararlarına karşı verdiği mücadele hükümete yansımıştır, Sıkıyönetim savcılarının iddianamelerinde CHP’yi suçlayıcı sözleri yüzünden o zamanki Ankara Sıkıyönetim Komutanı Semih Sancar’la İsmet İnönü arasındaki anlaşmazlıklarda Nihat Erim arada kalarak İnönü indinde kötü puanlar toplamıştır. 


518 Milliyet, 21.5.1971, s.1.
519 Kamil Karavelioğlu, Bir Devrim İki Darbe, İstanbul, Gürer Yayınları, 2007, s.235-237.
520 Ahmad, “Demokrasi Sürecinde…”, s.370.
521 Cumhuriyet, 20.9.1971, s.1.
522 Nihat Erim, Günlükler 1925-1979, C: II, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2005, s.980.
523 Cumhuriyet, 9.10.1971, s.1.
524 Mazıcı, a.g.e., s.144.
525 Erim, a.g.e., s.985.
526 Milliyet, 7.1.1972, s.1.



Bu sürtüşmeler Erim'i yıpratırken; AP, Erim'in kişiliğine olan güvensizliğini sürdürmüş, her fırsattan yararlanarak belki hükümete değil ama Erim'e karşı çıkmıştır. Erim Meclisteki iki büyük partiyle sürtüşmelere girmiş, yorulmuş ve yıpranmıştır. Ayrıca Anayasa Reformları, Silahlı Kuvvetlerin talepleri, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kurulması gibi gerçekleştirilmesi zor konular da hükümeti sarsmıştır.527
Bu dönemde Başbakan Erim’in Ekim 1973’te yapılacak genel seçimlere kadar ülkeyi yasa hükmünde kararnamelerle yönetme yetkisinin kendisine verilmesini istemiştir. Cumhurbaşkanı’na bu amaçla siyasi tartışmaların durdurulmasını ve kanun hükmünde kararnamelerle ülkeyi yönetme yetkisinin hükümete verilmesini isteyen bir mektup bile yazmıştır. Fakat Parlamentoda bulunan partilerin liderleri birkaç gün tartıştıktan sonra bu isteğe kesin olarak karşı çıkmışlardır. Parti liderleri, Anayasa’nın kanun hükmünde kararnamelerle ülke yönetimini yasakladığını öne sürerek denetim yetkisinden vazgeçmeyi kabul etmemiştir. Bunun üzerine Nihat Erim Başbakanlık görevinden istifa etmek zorunda kalmıştır.528
Sonuç olarak ordudaki ve sokaktaki çalkantılar devam ederken; Nihat Erim tarafından peş peşe kurulan her iki hükümet de uzun ömürlü olamamış; reformların birbiri ardına yapılması gerektiği yönündeki irade bir türlü tecelli edememiştir. Reform isteyenlerin aslında yapmak istediklerinin, parlamento dışında mevzilenmiş muhalefeti ortadan kaldırmak olduğu iddia edilmektedir. Fransa’da başlayan öğrenci hareketlerinin fitilini tutuşturduğu gençlik eylemleri o yıllar içindeki parlamento dışı muhalefet olgusunun en çarpıcı örneklerinden biriydi. 68 kuşağı olarak simgeleşen zamanın gençliğinin, sınıfsız toplum peşindeki, hedefleriyle uyuşmayan, toplumsal kökenleri hakkında Ateş’in yazdıkları çok anlamlıymış gibi duruyor: “Hareketin önder kadrosuna baktığımız zaman, genellikle toplumun üst ve orta sınıflarının, çok iyi eğitim görmüş nitelikli çocuklarını görüyoruz”.529 Diğer taraftan, akademisyen Mete Tunçay ise bu kuşağın halet-i ruhiyesini yansıtması açısından başında geçen bir olayı nakletmektedir. Tunçay, şunu anlatıyor:

Ben hatırlıyorum, bir ara işte benimle akran genç doçentler, kıdemli doktor asistanlar falan öğrenci birliğiyle konuşmak istedik 12 Eylül öncesi, dedik ki: “Ya, sizin arkadaşlarınız adam kaçırıyorlar, bir şeyler yapıyorlar. Bunlar Türkiye’de sosyalizmi yakınlaştıracak şeyler değil gibi geliyor bize. Biz de sizinle aynı amaçları paylaştığımızı düşünüyoruz ama bunlar olsa olsa bir askerî darbeyi davet eder.“ Çocuklar şöyle birbirlerine baktılar, dediler ki: “İyi niyetinizi takdir ediyoruz. Aranızda küçük bir komisyon seçin, biz size direktif veririz.” Ve biz bunun üzerine oradan –affedersiniz- küfrederek ayrıldık. Biz onlara nezaketle anlaşalım, onları bir eleştirel şeye getirelim derken onlar bizi örgütlemeye kalktılar.530

527 Cem, a.g.e., s.456-457.
528 Ahmad, “Demokrasi Sürecinde…”, s.376.
529 Toktamış Ateş, 68’li Olmak, Ankara: Ümit Yayıncılık, 1992, s.14. 68 Hareketiyle ilgili olarak yapılmış en yeni eserlerden biri olması itibarıyla bkz. Tuncay Çelen/Ömer Gürcan, 68 Gençliği ve Katledilişi (Hesaplaşma), Ankara: Süvari Yayıncılık, 2006.
530 Prof. Dr. Mete Tunçay’ın 11.10.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 11.42–13.00].

17 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEK,


***