1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler. BÖLÜM 24
1- Yukarıda, 1-20 safiye ve eklerinde ayrıntıları ile açıklanan bütün mevzuatımızla çelişen uygulamayı dile getiren ve bunların düzeltilmesini
sağlamak için yetkililere müracaat edilmesine ilişkin dileklerin, müsvette halinde hazırladığım notlardan, 13 Kasım 1972 günü sözlü olarak avukatımın Sayın Alp
Kuran’a arzedildi.
Eğer bu uygulama işkence kastı taşımıyorsa, sırf bir tefsir hatası sonucu olmaktadır. Bunun giderilmesini istemek ise doğal bir tutumdur.
Bu dileklerim gözetime memnun subay tarafından hatalı bir takdir sonucu idareye duyurulmuş olmalı ki aynı gün akşam yoklamasında koğuşta tartışma konusu
yapıldı. (Sahife 8-11’e bakınız)
Bu tartışmadan anladığıma göre Ceza ve Tutuk Evi, bir kanunu yanlış tefsir ederek, içeri giren herkesi er sayarak, ona göre işlem yapılmaktadır.
Kazanılmış hakları hiçe sayar ve beni Emekli Subay saymayan bu görüş elbette şayanı kabul olamaz.
2-a- Bu görüşmelerin ışığı altında hazırladığım bu yazılı dokümanı 22 Kasım 1972 günü görüşmeye gelen avukatım Sayın Birsen Balcıkardeşler’e dilekçe
hakkımı kullanması için vermek istedim. Görerek Piyade Binbaşı…………….. tarafından kontrol edileceği gerekçesiyle engellendi.
b- Oysaki işbu doküman tümüyle görevli subay yanında avukatıma okunmuş olduğu için kontrolden geçmiş oluyordu. Esasen gözetime görevli Subay
(Astsubay)’ın görevi de bu idi.
c- Kaldı ki şikayetçi olduğum konular çoğunlukla Ceza ve Tutuk Evi yönetimiyle ilgili idi. 211 Sayılı İç Hizmet Kanunu gereğince hiçbir makam yüzüne karşı
şikayet olunmaz ve şikayet olunan şahıs ve makam atlanırdı.
d- ACMUK – madde-91 ve diğer mevzuat karşısında avukatımla ilişkilerime bu tarzda müdahale edilmesi kanunlarımıza aykırı olduğu için kimsenin hakkı
olmaması gerekirdi.
Bu haksız uygulamayı hatırlattığımda sadece “burası Ceza Evi” deyimine sağınıldı. Bu zihniyete karşı söylenmesi gerekeni söyledim.
e- Böylece anayasamızın tanıdığı dilekçe hakkım da önlenmiş oldu.
3- Bu neden böyle olmaktadır?
Hukuk devletinde hukuk hiyerarşisi ve piramidi anayasa-yasalar-tüzükleryönetmelikler ve emirler sırasını takip ettiğini uygulayıcıları anlamaz
görünüyorlar. Onların anlayışı emri hukuk piramidinin tepesine çıkarmak tarsına dönüşmüş görünmektedir. Halbuki yürürlükte olan ve Anayasa Mahkemesi kararı
ile mahkem kaziye haline gelen görüş, Yazılı olsa dahi kanunsuz emrin uygulama sorumluluğu uygulayıcı’yı kurtarmamak şeklindedir.
4- Bu tutum, “kraldan çok kral taraftarı” deyimi ile açıklanabilir. Düzeltilmesinin şahsın açısından önemi yok. Fakat Türk Silahlı Kuvvetlerine bir hizmet olacağı
kanısındayım. Çünkü; çağdaş uygarlığa ulaşmak savında olanların, çağdışı’na düşmelerini kabul etmemekteyim.
Ek 34
Kelepçe Takılmaması Hakkında İstanbul, Mayıs 1973
İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 3 No.lu Mahkeme Başkanlığına,
Sanık: M. Talat Tarhan
Konusu: Kelepçe takılmasının mevzuatımıza ve törelerimize aykırı olduğu, bu durumun moralim üzerinde olumsuz etkisinin sorgu ve
savunma hakkımı etkilediği hakkında.
Olayın Açıklaması:
1- 4 Mayıs 1973 günü duruşmaya getirilirken, elime kelepçe takılmak istendi.
Eski bir Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu olduğumu ve Askeri Ceza ve Tutuk Evleri talimatının 55 ve 57 maddeleri muvacehesinde, ellerime kelepçe
takılmamasının gerektiğini, bunun Türk Silahlı Kuvvetlerinin töreleri ile bağdaşmadığını hatırlattığımda, görevli iki şerefli Türk Subayı, haklı isteğimi
kabul ederek, ellerime kelepçe takmadılar.
2- Ama, aynı gün duruşmadan dönüşte kelepçe takılmak istendiğini gördüm. Bu uygulamanın gayri kanuni olduğunu görevli Piyade Binbaşısına hatırlattığımda
cevabı:
“Kaçarlarken de kanun dinlemiyorlardı” oldu. Ne demek istediğini anlamamıştım.
Eğer, bir suç işlemişsem, bunun hesabını, yargı önünde verecektim. Hukukta bir “Masumluk karinesi” ve bir “suçların şahsiliği” prensibi vardı.
Bunun yanında, Türk Silahlı kuvvetlerinin eski bir mensubu ve 15 sene önce Binbaşı rütbesini taşımış bir kişi olarak bir Subaydan doğrusu böyle bir cevap
beklemezdim. Binbaşının “Siz kanunsuzluk yaptınız. Biz de yapıyoruz” anlamına gelen bu karşılığını kendisine yakıştıramadık.
Türk Subayını ettiği yemine saygılı görmek isteriz. Asker yemininde “Kanunlara, nizamlara, emirlere itaat” yer alır.
3- Kelepçe takılırken Piyade Binbaşı ile aramızda konuşmalar geçerken, gözetime memur askerler cop vurmaya teşebbüs ettiler. Müdahale ederek, bir
vahim olayın vukuunu önledim.
4- Ertesi gün, (5 Mayıs 1973) duruşma başlamadan önce, dün akşamki müessif durum hakkında, kendisiyle tartıştım. “Emir aldığını ve onu uyguladığını” ifade
etti.
5- Bilindiği gibi, 4 Mayıs 1973 günü Türk Adaletine saygımız nedeniyle (Süngülü erlerin salondan çıkarılmasını ve durum nedeni ile Sıkıyönetim Komutanını
eleştirdiğimi) beyan etmiştim.
6- Hangi makamda, hangi rütbede bulunurlarsa bulunsunlar, biz kişilere, anayasa, yasalar, tüzükler, yönergelere bağlılıkları ölçüsünde saygı duyarız. Ama
elindeki yetkileri keyfiliğe dönüştüren ve hele bunları bir kin ve intikam aracı şeklinde getirenlere karşı çıkarız. Bu haksız uygulamanın bir yanlış anlayış
sonucu meydana geldiğini sanıyorum.
4 Mayıs 1973 günü ise, bir sanık bir ere bağlanarak, daha değişik bir uygulamaya tevessül edildi. Bu durum gerek sanık, gerekse er açısından insan haklarına
tümden aykırıdır. Türk milleti evlatlarını vatan hizmeti yaparken bileklerine kelepçe vurulsun diye askere göndermiyor. Yetkilileri uyarırım.
7- a- Ceza ve Tutuk Evinde bulunduğum süre içinde, kanun ve yönetmeliklere uymayan uygulamalarla sık sık karşılaştık. Her seferinde tıpkı Sayın Binbaşı’nın
söylediği gibi ilgililer “Emir aldım” demekle yetiniyorlardı. Fakat bu kanunsuz emirleri verenlerin kimler olduğunu öğrenemediğimiz gibi; emrin kendisini de
görmemiz asla mümkün olmadı. Çünkü kanunsuz emri verenler, ekseriya korkak oldukları için şifahi emirleri tercih ederlerdi.
b- Halbuki kanunsuz emir alan ast, eğer gerçekten içtiği anda sadık bir kişi ise, önce emri verenden yazılı emir isteyecek, böyle bir belge eline geçse dahi,
kanunsuz olduğu için uygulamayacaktır. Eğer uygularsa sorumlu olacaktır.
Çünkü, anayasa mahkemesi’nin bu konuda kararı vardır. (Anayasa mahkemesi kararı: Esas: 1963/174, Karar: 1963/115, Karar Tarihi 20/5/1963 Resmi Gazete
Tarih ve No.su: 2 Ağustos 1963-11470 Sayı)
c- Anayasa’nın 125. maddesi aynen şöyle demektedir:
Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun ve anayasa hükümlerine aykırı görürse,
yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak üstü emrinde ısrar ederse ve bu emri yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir, bu halde emri yerine
getiren sorumlu olmaz. Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir surette yerine getirilmez. Yerine getiren kimse, sorumluluktan kurtulamaz. Askeri hizmetlerin
görülmesi ve acele hallerde kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır.
8- Hukuk devletinin, hukuk hiyerarşisinde hiçbir emir, yönetmelikten, hiçbir tüzük yasadan, hiçbir yasa anayasa’dan üstün olamaz.
Bu kurala göre, Askeri Ceza ve Tutuk Evi talimatının 55. ve 57. maddelerindeki sarahat, Türk Silahlı Kuvvetlerinin şerefli anlayışı ve töresi, bana kelepçe
takılması yetkisini kimseye vermez.
9- Türk Silahlı kuvvetlerinin şerefli mensuplarının anayasa’ya aykırı olduğu açık olan, Subay ve Astsubay sicil yönetmeliklerinin 99. ve 53. maddeleri (e)
fıkralarındaki “Yasaışı görüşü benimseyen ordu’da çıkarılır” hükmünden yararlanarak, kişisel zulüm ve baskılarının aracı haline getirmek isteyen zihniyete
karşı çıkar ve kınarım.
10- a- Kelepçe hususu henüz bütün tazeliğiyle belleklerde yaşamaktadır. Gazetecilere kelepçe takılması olaylarının Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın ilgili
makamlara başvurması üzerine, konu TBMM’de tartışılmış ve sonuçta Aydın’a kelepçe takılmaması prensibi kabul edilerek adalet bakanlığı tarafından ilgililere
genelge gönderilmiştir.
d- Bir bakan, sanıl bir gazetecinin haysiyetini koruyorsa, bir General’den de kendisiyle aynı okuldan mezun olmuş, eski bir Türk Silahlı Kuvvetleri
mensubunun haysiyetini korumasını bekliyorum. Kaldı ki, Ceza ve Tutuk Evleri konularında koordinatörlük görevi Adalet Bakanlığı’na ait olduğu da bir gerçektir.
11- Atatürkçü niteliğinden asla şüphe etmediğimiz ve çok yakından tanıdığımız Türk Silahlı kuvvetlerinin birkaç mensubunun, tasvuplarına imkân olmayan bu
tutumu bizim inançlarımızı etkilemez.
12- Bu konuda, Atatürk’ün ruh asaletinden bir örnek vermek istiyorum:
Kurtuluş Savaşımızda, 30 Ağustos zaferinden sonra, Yunan Ordusu Komutanı General Trikopis’in esaretini kendi ağzından dinleyelim:
Uşak dışında esir olup, o zamanki Türk Ordusu Komutanı İsmet Paşa’nın (…..) dairesine götürüldüm. O da beni Mustafa Kemal’e götürdü.
Mustafa Kemal, odasına girdiğim zaman, o ayağa kalkarak dostça bir şekilde beni karşıladı ve Fransızca hitap ederek şunları söyledi.
-Unutmayın ki koca Napolyon da esir olmuştu.
-Siz vazifesini tam ve sonuna kadar yaptınız.
-Biz de sizi takdir ve size hürmet ediyoruz.
-Siz burada esir değil, misafirsiniz.
(General Trikopis’in anıları, Sahife 102)
Esir düşman Komutanına bile misafir muamelesi yapacak kadar vicdan, ahlak, erdem ve tolerans gösteren büyük Atatürk’ün anlayışını onun Ordu’sundan
beklemek hakkımızdır.
13- Bizim elimize gerçekten kelepçe taktırmak için emir verenler varsa, yukarıdaki örnek karşısında düşünmeleri gerekir.
Bu haksız uygulamadan haberdar olacak olan Türk Silahlı Kuvvetlerinde bulunan sayısız arkadaşlarım ve Komutanların muazzep olacaklarına inanıyorum.
Sonuç ve İstekler:
1- Bu uygulamanın moralim ve sıhhatim üzerinde olumsuz etkisi mukaddes savunma hakkımızı sınırlayacağı için Yüksek Mahkemenize bu haksız
uygulamayı getirmek zorunda kaldım.
2- Kelepçe takılmamasını ve Askeri Ceza ve Tutuk Evlerin talimatının 55. ve 57. madde Adalet bakanlığının genelgesi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin törelerine
yaraşacak tarzda uygulamanın durdurulması için, dilekçemin yetkili mercilere intikalini.
3- Dilekçemin bir suretinin avukatıma verilmesine müsaade buyrulmasını arz ve istida ederim.
M. Talat Turhan
Ek 35
Saç Kesilmesi Hakkında
İstanbul, 20 Ekim 1973
Askeri Ceza ve Tutuk Evi Müdürlüğüne,
Sanık: Talat Turhan
Konu: Saç kesilmesi hakkında
Olayın açıklanması:
1- 17 Ekim 1973 günü akşam yoklamasında görevli Üsteğmen tarafından saçlarımızın -bu arada tabii benim saçlarımın da- alabros olarak kesileceği tebliği
edildi.
2- Ceza ve Tutuk Evleri talimatı’nın 75. maddesi değişik bir bakış açısından yoruma tabi tutulduğunda bu isteğin talimata uygun olduğu söylenecektir.
3- Oysaki hukukta bir masumluk karinesi vardır. Yani tutuklanan bir kişi hüküm giyinceye kadar masum sayılır.
4- Bir hukuk hiyerarşisi vardır. Hiçbir kanun anayasaya; hiçbir tüzük kanuna; hiçbir yönetmelik tüzük ve kanunlara; hiçbir talimat, yönetmelik, tüzük ve
kanunlara ve hiçbir emir de bunların hiçbirine aykırı olamaz.
5- Bunun dışında bir de hukukta kazanılmış haklar diye bir kavram vardır Yani emekli subay olmak sıfatıyla İç Hizmet Kanun ve Yönetmeliğinin ve diğer ilgili
mevzuatın bana vermiş olduğu bazı kanuni haklar vardır. (15.7.1972 gün ve 13896 Sayılı Resmi gazete ve İç hizmet yönetmeliği madde 72-3, 664/4 e
bakınız.)
Bunların yanında bir de TSK’nın örf ve ananesi vardır. Siz benim mazimsiniz, yarın ben sizin istikbaliniz olabilirim, çünkü 12 Mart’tan sonraki uygulamalarda
çok suçsuzun içeride, çok suçlunun da dışarıda olduğunu yakinen bilebilecek bir görevde bulunuyorsunuz.
6- İdari tasarrufların bir öç alma vasıtası olarak kullanılması ve bir kişinin suçunu umuma teşkil etmek ilkel bir zihniyettir. Günümüzün hukuk ve idare
anlayışı buna imkân vermez. O halde bugüne kadar saçlarımıza müdahale etmeyen idare, bugün koyun kırpar gibi bizi berberlerin önüne oturtarak insanlık
onur ve haysiyetimize tecavüze neden lüzum görmüştür. Ceza ve Tutuk Evi Müdürlüğü emrinde bulunan berberlere emir vermek suretiyle zaman içerisinde
aynı sonuca varabilirdi.
7- Türkiye’deki bütün hapishanelerde özellikle 12 Mart sonrasının askeri Ceza ve Tutuk Evlerinde yapılan uygulamaları ayrıntılarıyla bilmekteyim. Ceza ve Tutuk
Evi talimatı ve ilgili diğer mevzuat bir bütündür. Sizinle şifahen yapmış olduğum görüşmede belirtmiş olduğum üzere Ceza ve Tutuk Evi Talimatı’nın tümü
uygulanmamaktadır. Şunu ifade etmek isterim ki bu tarz uygulama sonucu maruz kaldığım işlemlere çağımızda esir kamplarında bile rastlanılmamaktadır. Esir
kamplarında etüt yapmış bir kişi olarak bunları ifade ederken utanç duymaktayım.
8- Ben, kişiliğimi başımdaki kıllara borçlu bir kimse değilim. Saçımı ne zaman ve ne şekilde kestireceğimi tayin edebilecek durumdayım.
Verdiğimiz bu emrin beni ve benim durumumda olan diğer kişileri rencide edeceğini bilmeniz gerekirdi.
Sonuç ve istekler:
Emrinize yeni bir tefsir getirecek bu hususu düzelteceğinizi umut ediyorum.
Eğer ısrar ediliyorsa o takdirde dilekçeme yazılı olarak cevap verilemesini arz ve talep ederim.
Talat Turhan
Notlar:
1- Selimiye, Askeri Ceza ve Tutuk Evi İdaresi, yasa ve yönetmeliklerin kesin hükümlerine hiçe sayarak, hiçbir dilekçeme yazılı yanıt vermemiştir.
2- Bu dilekçeme karşı, Ceza Evi Müdürü bir gardiyan göndererek “saçlarımı kestirmemi” istemiştir.
3- Ceza Evine ilk girme müstesna saçlar normal olarak kesilmekte idi. 14 Ekim 1973 seçim sonuçlarından memnun olmayanlar, ilkel bir öç alma duygusuna
kapılmış ve saçlarımızı kestirerek bu komplekslerini gidermeye çalışmışlardır.
25. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder