1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler. BÖLÜM 17
Bu durumdan hareketle, şimdi de onun bu konudaki beyanlarının ayrıntılı eleştirisine geçebilirim.
1- “Ben Kadıköy’deki köşkü Kontr-Gerilla Örgütü’ne özel olarak hazırlattım.” (Ek- 8) (1 Ekim 1973 tarihli Yankı dergisi ve (Ek-8) (1 Ekim 1973 tarihli Yeni Ortam
gazetesi) (Altı tarafımdan çizildi.)
2- “Ben görevde iken gazetecilerin bazılarına anlattım. Gerilla nedir, Kontr-Gerilla ne olur diye. Gerilla müstevliye karşı silahlanan bizim deyimimize göre
çetecedir. Kontr-Gerilla ise, faşist metotlu ülkelerin, Şili’nin, Irak’ın benimsediği örgütler” (Ek-2) (7 Şubat 1974 tarihli Hürriyet, sahife 15)
(Altı tarafımdan çizildi.)
3- “Selimiye kışlası civarında, bir askeri jibe, Kontr-Gerillaya teslim etmişler.” (Ek- 3) (8 Şubat 1974 tarihli Hürriyet, sahife 10) (Altı tarafımdan çizildi.)
4- “Kim buldu bu Kontr-Gerilla deyimini?... Talat Turhan çıkardı bunu bir faşist örgüttür diye” (Ek-3) (8 Şubat 1974 tarihli Hürriyet gazetesi, sahife 10)
(Altı tarafımdan çizildi.)
5- “Sivil giyinmiş olarak sorgu ekipleri, emniyetten de, MİT’ten de geliyordu. Ayrı bir örgüt. Kontr-Gerilla, hayır deyim tamamen yanlış ve uydurma…” “MİT
teşkilatının İstanbul’da yerleri vardı. Ama bu teşkilata özel bir mahiyet verilmesi doğru değil.” (Ek-4) (9 Şubat 1974 tarihli Hürriyet gazetesi, sahife 7)
6- “Gerilla, Gerillacı birer terimdir. Kontr-Gerilla diye bir terim olduğunu ben bilmiyorum. Bir yakıştırma olsa gerektir. Belirttiğimiz şekilde ilk defa bir sanık
tarafından mahkemesi sırasında kullanıldığını sanıyorum.” (Bu sanığın Talat Turhan olduğu daha önce açıklanmıştı.) (yukarıdaki 3. maddenin d. Fıkrasına
bakınız.) “Başka memleketlerde kelimenin lügat manasına uygun düşen örgütler olduğunu da biliyorum.” (Altı tarafımdan çizildi.)
7- Yukarıda 3. maddede açıkça görüleceği gibi Faik Türün’ün 1. ve 2. fıkralardaki beyanları, 4. ve 6. fıkralar ile çelişmektedir. 5- Ve 6. fıkralardaki beyanları ise
1. 2. ve 3. fıkralardaki beyanları ile çelişmektedir.
Görüldüğü gibi Faik Türün bir çıkmaza, kendi kendini sokmuş bulunmaktadır.
d. Beyanattaki Kontr-Gerilla dışındaki hususların eleştirisi:
1- İşkence:
a- 8 Haziran 1973 tarihinde Yüksek Mahkemeye ve 12 Haziran 1973 tarihinde gereği için Başbakanlığa ve bilgi için Genel Kurmay Başkanlığına sunduğum
dilekçemde, Erenköy’de bir köşkte işkence gördüğüm hususu, o zaman iddia makamınca kabul edilmemiş, buna karşılık her iki dilekçem de işlem görmemiştir.
Halbuki Faik Türün (Ek-3,7 ve 8) de görüleceği gibi Erenköy’deki köşkü kabul etmiş ve beni doğrulamıştır.
b- Dayak atma, prangaya vurma, saçkesme, dış dünya ile irtibatı kesme gözleri bağlama konularındaki işkenceyi Türün kabul etmiştir. (Ek-3) (8 Şubat 1974
günlü Hürriyet gazetesi, sahife 10)
1- Bazı şeyleri kabul ederken onun kendini savunma gayesi ile iki gerekçeye dayandığını görüyoruz.
aa. Dayak atmanın, prangaya vurmanın, saç kesmenin, dış dünya ile irtibatı kesmenin Ceza Evi talimatlarında yeri ve hükmü olduğunu ifade etmektedir.
(Ek-3) (8 Şubat 1974 tarihli Hürriyet, sahife 10) Ceza Evleri ile ilgili hiçbir mevzuatta, Türün’ü doğrulayacak hüküm yoktur. Esasen iddiaların çoğu Ceza Evi öncesindeki döneme ait olduğu halde, Türün gayri kanuni bir kuruluşun hiç değilse bir kısım uygulamalarını, beyanatı her okuyan nasıl olsa Ceza Evi
talimatlarını bilmez önyargısı ile kanuni imiş gibi göstermek gafletine düşmüştür. Bunu demekle Türün dönemindeki Ceza Evi uygulamalarının kanuni olduğunu
iddia etmiyorum. Onun yönetiminde Ceza Evinde her türlü işkence yapılmıştır.
bb. Onun ikinci savunma aracı da: “İşkence olarak dün ne yapıldıysa bugün de onlar olmuştur” yollu ikrarıdır. Demokratik hukuk devleti anlayışı içinde, bir
yetkilinin, kanunsuz bir uygulamayı emsal göstererek kendisini savunmaya kalkması onun sorumluluğunu azaltmaz. Aksine arttırır.
c- Yargı organlarını etkileme:
1- Faik Türün’ün (Ek-2) (7 Şubat 1974 günlü Hürriyet gazetesinin 15. sahifesinde) bu konuda bir beyanatı yer almaktadır.
“Solmazer’in bomba davasında içerdekiler derhal tahliyelerini sağlamadıkları takdirde, konuşacaklarını iletmişler, başarı da sağlamışlar ve Solmazer de olduğu gibi, tahliyeler gerçekleşmiştir.”
2- Eğer Faik Türün’ün Anayasa’nın 132. maddesinden haberi olsaydı veya en azından kanunlara saygı duymak alışkanlığı bulunsaydı, böyle bir beyanat
vermesi mümkün değildi.
3- Beni konunun bu yönünden daha çok, Faik Türün’ün bu yasadışı anlayışına kılıf uydurmak için, namussuz ve şerefsiz işkencecilerce şahsıma uygulanan
yöntemler ilgilendirmektedir. Nitekim (Dosya 176/23) bu konuya ilişkin beyanlar, bu amaçla dahil edilerek, bunlar (Dosya sıra No: 383/14-1, 384:388, 404/1-7,
404/1-11) aktarılmış ve Askeri Savcı iddianamesine de malzeme teşkil etmiştir.
Faik Türün’den alınan icazetle, gizli örgütler yargı kararlarını soruşturma konusu yapmak cüret, gaflet ve hıyanetine düşmüşlerdir.
4- Bu konuya ait ayrıntılı eleştiriyi, sorgumda ve 5 Nisan 1974 tarihinde mahkemeye sunduğum dosyada (Bölüm III) (Sahife 100:102) eleştirmiş
bulunuyorum.
5- Her ne kadar bu konuda Faik Türün, tevili tazammun eden bir mektup yazmışsa da, bu onun bu konudaki anlayışına yeni bir boyut getirmemektedir.
(Ek-6) (13 Şubat 1974 tarihli Hürriyet gazetesi, sahife 11)
f. Yasadışı sorgulama yöntemlerine bir örnek:
Hasan Yalçınkaya’nın sorgulanması:
1- Faik Türün 8 ve 10 Şubat 1974 günlü Hürriyet gazetelerinde (Ek-3 ve 5) bu konuda vermiş olduğu beyanatta bir Emekli Levazım Albayının
sorgulanmasından söz ederken: “Bomba olaylarından sonra bir Albay tutuklanmış daha doğrusu gözaltına alınmıştı. Alkolikti. Sorgu sırasında almışlar
karşılarına masaya içkiyi koymuşlar, konuştuğu sürece vermişler içkiyi…”
2- Bilindiği gibi, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığınca tutuklanmış tek Levazım Albayı Hasan Yalçınkaya’dır. Bu kişinin ifadesi beni fazlasıyla ilgilendirmektedir.
Tüm davaya yeni bir boyut getirmek amacıyla alınmıştır. Ve bu ifade ile davaya Gürler-Kayacan-Batur’un dahil edilmesine tevessül edilmiş, bu husus Askeri
Savcı Nevzat Çizmeci’nin ek iddianamelerinde yer almıştır.
3- Yasalarımızda içki vererek sorgulama yöntemi olmadığına göre, Faik Türün’ün bu ikrarı, tüm hazırlık soruşturmasını bu yönden de geçersiz hale getirmiş
olmaktadır.
4- Esasen Askeri Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 974/44 esas, 974/54 karar Sayılı ilamı ile MİT’in yapamayacağını veya yapılan sorgulamalarda MİT mensuplarının
hazır bulunamayacağını tescil etmiştir. (6 Haziran 1974 tarihli Yeni Ortam gazetesi)
5- Oysa Faik Türün, sorgulamalarda MİT elemanlarının bulunduğunu ve bunların tanınmaması için sanıkların gözleri bağlı olarak sorgulandıklarını ikrar ederek,
kendi dönemini mahkum etmiştir. (Ek-3) (8 Şubat 1974 tarihli Hürriyet gazetesi, Sahife 10)
g. General Memduh Ünlütürk:
1- 8 Haziran 1973 günlü duruşmada ve Faik Türün’ün tüm kanunsuz ve keyfi uygulaması ve terörünün devam ettiği bir dönemde aynen şöyle diyordum:
“Bugün İstanbul’da işkence şebekesi vardır. Şebeke Faik Türün tarafından yönetilmektedir. Orada General Ünlütürk de vardır. İşkencelerle tespit olunmuş
ifadelerle burada icrai adalet yapılamaz.” (Du.Tu.Sh.16)
2- Sorgumdaki bu beyanın ne tekzip edilmiş, ne de soruşturma konusu yapılmıştır.
3- Benden sonra ifade veren diğer sanıklar da Ünlütürk’ün davranışlarını dile getirmişlerdir.
4- Bu kişinin, işkenceler içindeki rolünü de, 8 ve 12 Haziran tarihli dilekçelerimde ve 5 Şubat 1974 tarihinde mahkemeye sunduğum 169 sahifelik dosyada
(Bölüm III) açıkça belirttim. b (Bölüm II, Ek-5’e bakınız.)
5- Faik Türün benden bir sene sonra benim iddialarımı doğrulamakta, Gn. Memduh Ünlütürk’ün bu konulardaki rolünü ifşa etmektedir. (Ek-3) (8 Şubat 1974
tarihli Hürriyet gazetesi, sahife 10)
6- Yasadışı davranışları eski Sıkıyönetim Komutanı olan Türün tarafından açıklanan Memduh Ünlütürk’ün, hala görev ve olanaklarını sürdürmesi ve Türk
Silahlı Kuvvetleri içinde tutulmasını anlamak mümkün değildir.
h. İhtilal kararı ve 40 kişilik cunta toplantısına ait beyan:
1- 8 Haziran 1973 günkü duruşmadaki sorgumda: “9 Mart günü Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup, 50 yüksek rütbeli Subay ihtilal kararı almıştı. Ben bu
kararda yoktum. Ancak kabul edilse idim tereddütsüz giderdim.” (Du.Tu.Sh 16 ) diyordum.
2- Faik türün ise 9 şubat 1974 tarihli Hürriyet gazetesine verdiği beyanatta (Ek-4):
“Mart başında kırk kişilik cunta toplantısında… tepeden inmeciler arasında bir ayrılık çıkmıştı. Asker kesimi darbenin 30 Haziran’dan önce yapılmasını
kararlaştırmış ve İstanbul’a iletmişti. Sivil kanat ve bir kısım asker cuntacılar derhal harekete geçmek kararına varmışlardı. Bir de geçici Anayasa
hazırlamışlardı.”
3- Faik Türün’ün beyanatı benden 9 ay sonra verilmiştir ve beni doğrulamaktadır.
4- Bilindiği gibi Faik Türün’ün beyanatında yer alan iddialarla Bomba Davası arasında büyük bir paralellik vardır.
5- Bu noktada tertipçilerin niyeti de sırıtmaktadır. Türün’ün emri ile politik koşullar elvermediği için başlangıçta yumurtasız omlet yapılmış, ihtilal kararı alan 40 veya 50 kişilik Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup gruplar yok varsayımından hareketle, onların yerine Talat Turhan ikame edilmiş, her türlü terör ve işkenceyi onlar adına çekerken, büyük bir çoğunluğun kılı bile kıpırdamamıştır.
6- Fakat aradan bir sene geçtikten sonra, politik koşulların değişmesi sonucunda, Türün ve çevresinin niyetleri sahneye konulmuş ve Askeri Savcı
Nevzat Çizmeci hazırladığı ek iddianamesinde Faruk Gürler’i cunta başı olarak baş sanık mevkiine oturtmuştur. Sayın Gürler 12 Mart Muhtırasına imza koyan
Generallerden biri olduğuna göre, onun başsanık sandalyesine oturtulması bir yandan Faruk Gürler’in şahsında, 12 Mart’ı ve Türk Silahlı Kuvvetlerini suçlamak
anlamını tazammun ettiği halde, meselenin bu yönünü ne Faruk Gürler’ini, ne de bu tutumdan muazzep olması gereken çevrelerin anladığına dair bugüne kadar
herhangi bir tepki gelmemiş olması, teessüfe şayan bir olay olsa gerek. Genel Kurmay Başkanlığı yapmış bir Orgenerali, bu makamdan ayrıldıktan kısa bir
müddet sonra, hem de senatör iken, uydurma Bomba Davasının başsanığı yapan Askeri Savcı Çizmeci hizmetinin mükafatını görmüş ve Güvenlik
Mahkemesine atanmıştır.
7- Ne de olsa, bir Sıkıyönetim Komutanı 40 kişilik bir Türk Silahlı Kuvvetleri grubunun cunta ve ihtilal kararı toplantılarından söz edip de onların yerine Talat
Turhan’ı ikame etmek için, emrindeki yasadışı örgütlere emir verecek kadar cüret gösterir ve bunun hesabı sorulmazsa, o ülkede bir düzenin varlığından söz eden kişilere biz güleriz. Sadece gülmekle kalmayız günün birinde, 12 Mart sonrası döneminin tüm uygulamalarının onların da başına gelmesinden endişe duyarız.
18. CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder