1925 KÜRT HAREKETİNİN YAPISI VE HEDEFLERİ
BÖLÜM 2
Yine bu ekolün Kürt temsilcilerinden, Kürt siyasetinin “vazgeçilmezleri” arasında yer alan Tarık Ziya Ekinci, sözcükler aynı degilse bile aynı anlayısla yaklasır.
“Kürt asiretleri, Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkısından itibaren yaptıgı çalısmaların ve giristigi savasımların destekçisi olmuslardır. Erzurum Kongresi
büyük ölçüde Kürt asiretlerinin destegi ve katılımı ile gerçeklestirilmistir. Kürtler Kurtulus Savası’na katılmıs ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulusunda etkin rol oynamıslardır. Kurtulus Savası döneminin her asamasında ve BMM hükümetleri altında Kürtlerin ulusal haklarına saygılı bir politika izlenmistir”8
Gerek Mazhar Ahmad ve gerekse Tarık Ziya Ekinci’nin sıgındıkları yer, Erzurum Kongresidir. Erzurum Kongresinde seçilenlerin, nasıl seçildikleri ve karar
mekanizmalarındaki pozisyonları son derece açıktır. “Perde arkasında” bile yönetilmeyle güvenilmeyecek insanların neyi ve kimi temsil ettiklerini sayın
yazarlara sormak gerekir.
Ayrıca Erzurum Kongresine katılan yada destekleyen Kürt asiretleri kimlerdir? Mustafa Kemal, çesitli manevralarla Kürt asiretlerini yanına çekmeye çalısıyor.
Olaya resmi ideolojinin dogrultusunda bakan Prof. Dr. Ergun Aybars, Erzurum Kongresini degerlendirirken sunları söylüyor:
“Erzurum Kongresi sırasında dogunun asiretlerinin gücüyle savası kazanabilmek veya hiç degilse yalnızlıklarını saglamak amacında olan M. Kemal, asiret
reislerine yolladıgı mektuplarında, saltanat ve hilafetin büyük bir tehlike içinde oldugunu ve bu makamların kurtarılması için düsmanla savasmak
gerektigini belirtmis ve Dogu Anadolu’nun Ermeniler’e verilmek istendigini açıklayıp onları kendi taraflarına kazanmak isteyen İngiltere’nin
kıskırtmalarına araç olmalarını engellemek istemisti”9
Aybars’ın söyledikleri ne Mazhar Ahmad ne de Tarık Ziya Ekinci’nin belirtiklerini dogrulamıyor. Aksine Kürtler’in en hassas oldukları konulardan hareketle
yanına çekmek ya da en azından yansızlıklarını saglamaktır. Burda herkesçe bilinen temel bir kuralı hatırlatmak gerekir. Toplumlar ancak kurumlarıyla,
örgütleriyle temsil edilirler. Bu genel dogrudan hareketle Kemalist hareketle isbirligi yapan Kürt örgüt veya kurumundan söz etmek mümkün müdür?
Buna verilecek yanıt olumlu degildir. Kemalistler son derece usta manevralarla Kürt örgütlü güçlerini bertaraf etmek için bütün güçlerini kullanırken diger
yandan bazı asiret liderlerini ve din adamlarını yanlarına çekme çabasındadırlar. Temel argümanları “Ermeni tehdidi” ve “Hilafet ve Saltanatı kurtarmak”tan
ibarettir.
Mustafa Kemal Hareketi son derece Türkçüdür. Ancak bu niteligini kamufle etmek zorundadır. Kemalist Hareketin ayakları üzerine duruncaya kadar Kürtler’in destegine ihtiyacı vardır.
Sovyet Kürdologlarından Prof. Dr. M. S. Lazarev, Kürtlerle Türklerin beraber hareket etmeleri gerektigi , ancak bunun gerçeklesmedigini söylemektedir:
“Bu dönemde Kürt halkının düsmanları ve dostları Türk halkıyla aynıdır. Bu, Kürt ve Türk ulusal hareketleri arasındaki müttefiklik için objektif bir yapı oluşturmuş
tur. Fakat bu müttefiklik olusmamıs, daha da önemlisi bu iki hareket arasında o dönemde karsıtlık ortaya çıkmıs, uzun süre devam etmistir.
Kemalistlerin Kürt nasyonal ideolojisine ve bu ideolojinin sürdürümcülerine yaklasımı düsmanca olmustur. Kemalist hareket içindeki etkili
çevrelerin(özellikle nasyonalizmi sövenist bir sekilde yorumlayan sag kanat) kendi anti-Kürt yönelimlerini haklı çıkarmak için bütün Kürt hareketinin,
İngiliz yabancı oldugu versiyonunu bilinçli bir sekilde abartmıs olmaları da etkili olmustur. Bu açıdan Noel’in misyonları, anti-Kürt propagandayı sisirmek
için uygun bir bahane de vermistir.”
Lazarev, Misak-i Milli ile ilgili de sunları söylemektedir.
“1-Kuskusuz Kemalistler, belirgin derecede Osmanlı ve 'slami renkli sövenist düsüncelerini deklare etmisler, fakat Jöntürkler’den farklı olarak onların
realist olan nasyonal ideallerini Türkiye sınırlarının daha ilerisine uzanmamıslardır.
2-Kemalistler, azınlıkların bölgesel kendi kaderlerini tayin hakkını ve burjuva nasyonalizminin ve burjuva demokratizminin sınırlandırılmıs çerçevesi içinde
ülkedeki ulusal sorunun çözümüne yönelik herhangi bir yönetim –politik önlemi tamamıyla reddetmislerdir. Temel olarak onlar Türkiye’de bu sorunun varlıgını
reddetmislerdir”10
Lazarev’in anlatımları kendi içinde çeliskiler tasımakta, kavramları siyasal bir bütünlük olusturamamaktadır. Kemalist hareket, hem ulusal kurtulusçu hem de
sövenist diye tanımlanmaktadır. Lazarev, Kemalist hareketin anti-Kürt yanını öne çıkardıgını kabul ediyor, basından beri Kürt hareketine iyi gözle bakmadıgını
vurguluyor ve İngiliz kıskırtmasının bir propaganda malzemesi olarak kullandıgını söylemekten geri durmuyor.
Çeliskiler tamda bu noktalarda yogunlasmaktadır. Sovyet Kürdologlarının tutumlarını Bolseviklerin genel politikalarından ayrı degerlendirmek mümkün degildir.
Bolsevikler ve uzantısı III.Enternasyonal Kemalist Hareketi “ulusal kurtulusçu” ve “ilerici” diye tanımlamıs, her türlü destegi vermislerdi.
Bununla yetinilmemis Türk Fasist Hareketinin önemli simaları Bakü Dogu Halkları Kurultayında dünya ezilen halklarının temsilcileri olarak
boy gösterecek, Kemalist Hareketin sözcülügünü yapacaklardır.
Azadî Örgütü, tarihi çok net bilinmemekle beraber Bolseviklere 10 maddelik bir protokol önermistir. Örgüt, kendilerine yardım edilmesi sartıyla kendileriyle
isbirligine hazır olduklarını beyan etmislerdir. Yine aynı amaçla Örgüt Lideri Cıbranlı Halit Bey, Lenin’den destek isteyen bir mektup gönderecektir.
(* Protokol ve mektup ekte verilmistir.)
Dolaysıyla hem 1925 Kürt Hareketi, hem de Mahabat Kürt Cumhuriyetinin kurulusu sırasında büyük umutlar bagladıkları Bolseviklerin “azizligine” ugrayacaklardır.
Boseviklerin politikası büyük devlet politikasıdır. Bu politikanın, 'ngilizlerin veya Fransızların bölge politikalarını belirlerken kullandıkları kıstaslardan
farklı degildir. Sovyetler Birligi merkezdir. Dünyadaki bütün ulusal kurtulus hareketlerinin birincil görevi bu merkezi koruma, gerektiginde kendisini feda etmektir. Kürtler’in payına da kendisini “feda etmek” düsmüstür. Bolsevikler Kürt Hareketlerini desteklemedikleri gibi, Kürtleri ezen güçlerin en büyük destekleyicileri haline geldiler.
Sovyet ekolünün Kürdologları bu genel politikanın içinde yetistiklerinden, Bolseviklerin Kürt politikasına elestirel yaklasmadılar.
Bu nedenle de yer yer tutarsızlıklar dolu ve biri biriyle çelisen degerlendirmeler ortaya çıkmıstır. Sonuç olarak Bolseviklerin Kürt politikası elestirel bir süzgeçten geçirilmeden yapılacak her degerlendirme sakat ve tutarsız olacaktır. Öte yandan Kürtler, Bolsevikler tarafından “ulusal kurtuluscu” ve “ilerici” diye tanımlanan Kemalist Harekete karsı ulusal taleplerini yükseltmeye
baslamıslardır.
Alisan Bey’in liderligindeki Koçgiri Hareketi, Kürt ulusal talepleriyle Kemalist hareketin karsısına çıkacaktır. İstekler söyle sıralanmıstır:
“ 1-İstanbul hükümetince kabul edilen Kürdistan özerkliginin Ankara hükümetince de tanınıp tanınmayacagının açıklanması;
2-Kürdistan özerk yönetimi konusunda Mustafa Kemal hükümetinin ivedi olarak yanıt vermesi;
3-Elazıg, Malatya, Sivas, Erzincan cezaevlerindeki Kürtlerin hemen salıverilmesi;
4-Kürt çogunlugun bulundugu illerde Türk memurlarının çekilmesi,
5-Koçgiri yöresine gönderilen birliklerin geri alınması.(15 Kasım 1920) ” Bu isteklerin kabul edilecegi söylenmisse de, söylenenlere inandırıcı
bulunmaz.Bunun üzerine Ankara hükümetine,25 Kasım 1920’de asagıda ki telgraf çekilmistir.“
Elazıg vilayeti vasıtasıyla Ankara Büyük Millet Meclisi riyasetine Sevre muahedesi mucibince Diyarbekir, Elazıg, Van, Bitlis vilayetlerinde müstakil bir Kürdistan
teşekkül etmesi lazım geliyor, bınaenaleh bu teskil edilmelidir, aksi taktir de bu hakkı silah kuvvetiyle almaya mecbur kalacagımızı beyan eyleriz.
25 Tesrin Sani 1336
İmza
(Garbi Dersim asair ruesası)”11
Kürtlerin bu isteklerine yanıt verilmez. Merkez Ordusu Komutanı ve onun emrine verilen Topal Osman komutasındaki kuvvetler tarafından büyük bir vahsetle
bastırılır. Kürtlerin isteklerine karsı, Ankara hükümetinin cevabı hiç de dostane degildir. Dönemin Sivas Valisi Ebubekir Hazım Bey anılarında hareketin
bastırılmasını söyle anlatır:
“Askerle çemberlenen köyler ahalisi söylentilerin dorugunda, yani Kürtlerin tekil edilecegine inanarak hayatlarını kurtarmak için köylerini, evlerini terk ederek
daglara sıgınmaya mecbur olmuslardır. Sırf can korkusundan kaçanlarisyan ve eskıyalıkla suçlanarak bos kalan köyler yakılıp yıkılarak bütün mal ve esyalarına
el konulmustur.
Su surette Umraniye bucagına ve Zara ilçesinin merkezine baglı köylerden 76 ve Divrigi ilçesinden 57 toplam 132 köy savasan düsman istikamları gibi yakılmıs, tahrip olunmus ve yüzlerce nüfus öldürülmüstür. Ayrıca, bütün mal, esya, zahire ve hayvanlar yagma olunmustur.Binlerce nüfus da daglarda , kırlarda açlıktan ve sefaletten ölüme mahkum edilmislerdir.”12
Yasanan vahset genis tartısmalara yol açar. TBMM’sindeki bir çok milletvekili olayı dile getirir. Yapılan bütün tartısmalardan sonra olusturulan sorusturma
kurulu Nurettin Pasa’nın görevinden alınarak, yargılanmasına karar verilmistir. Olayın bu kısmını Ugur Mumcu söyle anlatır.
“Sorusturma Kurulu ,Nurettin Pasa’nın görevden alınmasına ve yargılanmasına karar vermistir.TBMM, kurul kararın kabul eder.Pasa görevinden alınarak,
yargılanmak üzere Ankara’ya çagrılır. Nurettin Pasa, Mustafa Kemal Pasa’ya bas vurup suçlamaları yanıtlar.
Mustafa Kemal Pasa, TBMM’sinde Nurettin Pasa’ya verilen cezanın “biraz agır oldugunu” söyler. Konunun Bakanlar Kurulunda da görüsüldügünü , Nurettin
Pasa’nın görevinden alındıgını ,bu nedenle yargılanması kararının degistirilmesi gerektigini ,Nurettin Pasa’nın savunmasının alınarak konunun
bir komisyonda incelenmesi gerektigini anlatılır”13
Mustafa Kemal Pasa’nın bu istegi üzerine bir baska sorusma komisyonuna havale edilir ve konu kapanır. Lazistan mebusu Ziya Hursit’in, “ Demek ki bu adam TBMM’nin üzerindedir” “Nurettin Pasa, bu olaganüstü yetkilerini kimden almıstır?” derken yerinde bir soru sorar. Devamındaki gelismeler güç ve yetkisini kimlerden aldıgını ortaya koymaktadır.
1919 yılı Güney Kürdistan’da hareketli gelismelere gebedir. Seyh Mahmut yönetimdeki Kürtler, 'ngilizlerle çarpısmaktadırlar. Güney Kürdistan’da Kürtler her seyden önce topraklarının kendilerine ait oldugunu düsünüyorlardı. Bu, 'ngilizlerin bölge politikasına ters düsmektedir. Kürt-'ngiliz çatısması,
Kemalistleri oldukça hosnut etmistir.
Ankara Hükümetinin Kürt politikasının pratik uygulama alanı olan Elcezire Komutalıgına gönderdigi talimata, “yabancılarla Kürtlerin anlasmalarına” engel
olunması ister.
“1-Göreceli olarak bütün ülkelerde genis çapta dogrudan dogruya halk tabakalarını ilgilendiren ve etkili biçimde yerel yönetimler
kurulması iç siyasetimizin gereklerindendir. Kürtlerin oturdukları bölgelerde hem iç hem dıs siyasetimiz bakımından göreceli olarak
yerel bir yönetim biçimini gerekli görüyoruz.
2-Ulusların kendi kaderlerini kendilerinin belirlemeleri bütün dünyada kabul edilmis bir ilkedir. Bizde bu ilkeyi kabul etmisizdir.
Öngörülecegi üzere Kürtlerin bu zamana kadar yerel yönetim birimlerini tamamlamıs ve baskalarını ve tartısan yandaslarını bu
amaç adına tarafımızdan kazanılmıs olması ve oylarını kullandıkları zaman kendi kaderlerine zaten sahip olduklarını TBMM yönetimimde
yasamayı istedikleri duyurulmalıdır. Kürdistan’daki bütün sorunun bu amaca dayalı siyasete yönelmesi Elcezire cephesi kumandanlıgı
sorumlulugundadır.
3-Kürdistan’da Kürtlerin Fransızlar ve özellikle Irak sınırında 'ngilizlere karsı husumetini silahlı çatısma ile degistirilmeyecek ölçülere vardırmak ve
yabancılarla Kürtlerin uyusmalarına engel olmak, göreceli olarak, yavas yavas yerel yönetimler kurarak, bu nedenleri açıklamak ve bu yola içtenlikle bize
baglılıklarını saglamak, Kürt liderlerine mülki ve askeri görevler vermek, bize baglılıklarını güçlendirmek gibi genel ilkeler benimsenmistir”14
Bu talimatlardan çıkan sonuçlar sunlardır:
1- Mümkün olan bütün araçlar kullanılarak, Kürtlerin Fransız ve 'ngilizlerle iliski kurmaları engellenmeli, Kürtlerin İngilizlerle olan silahlı çatısmaları tesvik
edilmelidir.
2- Kürt liderlerini elde tutmak için, Kürt liderler mülki ve askeri görevlere getirilmelidir.
3- Dönemin kosuları itibariyle gündemde olan ulusların kaderlerini tayin hakkı gibi evrensel bir ilkeyi görünürde kabul etmekle beraber, böyle bir ilkenin
Kürtleri bagımsız hareket etmeye götürme ihtimaline karsı, “yerel yönetim” gibi içi bosaltılmıs bir öneriyi gündemde tutarak, Kürtleri oyalama politikası
yürürlüge koymaktır.
1 Subat 1922 tarihinde “Kürtlere Özerklik Yasası” adıyla TBMM’sine yasa tasarısı sunulacak ve kabul edilecektir. Yasa Kürtlerin taleplerini karsılamaktan çok
uzaktır. Yasa uygulama amaçlı degildir. Yasaya mecliste bulunan Kürt milletvekilleri muhalefet etmislerdir. Kemalistler Lozan’a gidilen bir süreçte konumlarını güçlendirmek, TBMM’sinin Kürtleri de temsil ettigi tezlerini güçlendirmek istemektedirler. Zaten Mustafa Kemal’in 16/17 Ocak 1923’teki 'zmit’te yaptıgı ve devletin yetmis yıl gizledigi konusmasında, bu yasanın uygulanma sansı olmadıgı anlasılmaktadır. Mustafa Kemal, konusmasında sunları söylemektedir:
“-Kürt sorunu, bizim, yani Türklerin çıkarı için kesinlikle söz konusu olamaz. Çünkü,bizim ulusal sınırlarımız içinde Kürt ögeleri öylesine yerlestirilmistir ki,
pek sınırlı yerlerde yogun olarak yasarlar. Bu yogunluklarını da kaybede ede ve Türklerin içine gire gire öyle bir sınır olusmustur ki, Kürtlük adına bir sınır
çizmek istersek,Türkiye’yi mahvetmek gerekir. Örnegin Erzurum’a giden, Erzincan’a, Sivas’a, Harput’a kadar giden bir sınır çizmek gerekir. Ve hatta
Konya çöllerindeki Kürtleri de göz önünde tutmak gerekir.
-Bu nedenle baslı basına bir Kürtlük düsünmekten çok Anayasamız geregince zaten bir çesit özerklik olusacaktır. O halde hangi bölgenin halkı
Kürt ise onlar kendi kendilerini özerk olarak yöneteceklerdir.Bundan baska Türkiye’nin halkı söz konusu olurken onları da beraber ifade etmek gerekir.
İfade olunmadıkları zaman bundan kendileri sorun çıkarırlar. Simdi TBMM hem Türklerin ve hem Kürtlerin yetkili temsilcilerinden olusmustur. Ve bu iki öge,
bütün çıkarını ve bütün yazgılarını birlestirmistir. Yani onlar bilirler ki, bu ortak bir seydir. Ayrı bir sınır çizmek dogru olmaz”15
Konusmadan da anlasılacagı üzere bir özerklik söz konusu degildir. “Bir çesit özerklik” söz konusudur. 1923’te Kürtler öylesine “dagılmıslar ki” çogunluk
olusturdukları yerler pek söz konusu degildir. Zaten TBMM “Kürtleri de temsil etmektedir”
Bu dönemde Kürt örgütlenmeleri dagınık ve toparlayıcı olmaktan uzaktır. Metropol merkezli Kürdistan Teali Cemiyeti dagınıklıgı yasamakta ve insiyatif sahibi degildir.
Çalısmaları Ankara hükümetini rahatsız eden Cıbranlı Miralay Kürt Halit Bey’in gönderildigi Erzurum, Kürt örgütlenmesinin yeni merkezi olacaktır.
Halit Bey, Kürt asiretlerini bir araya getirme ve askeri-siyasi bir örgütlenme içerisindedir. Bu çalısmaları devam ederken Ankara hükümeti ile sürtüsmeleri
sürmektedir.
1925 Hareketi ve Azadî Örgütü hakkında ciddi çalısmaları bulunan akademisyen Martin Van Bruinessen’in bu dönemle ilgili ulastıgı sonucu aktarmak
istiyorum:
“1923’te tamamı doguda yasayan Kürt subaylar, seyhleri, asiret reisleri ve sehirlerdeki seçkin kisiler Azadî adı altında yeni bir bir örgüt kurdular.
Bunların çogu Kemalist Hareketi destekleyip hayal kırıklıgına ugramıs kimselerdi”16
Yine 1925 Hareketi ile ilgili ciddi çalısma ve katkıları olan akademisyen Robert Olson’un degerlendirmesi söyledir:
“Kanaatimce, Kürtler’in destegi olmaksızın Türk milliyetçilerinin o kadar basarılı olmasının mümkün olmadıgını söylemek mübalaga olmaz. Baska bir
degisle, Kürtler, Kemalistler’e askeri olarak ve faal bir biçimde Erzurum’da meydan okumus olsalardı, milliyetçi Türk hareketinin Rus ve müttefik
kuvvetleri ile Ermeniler’e karsı elde etmis oldukları basarılar, ciddi biçimde gecikirdi”17
Bu alanda bir boslugu dolduran çalısmasıyla Cemil Gündogan da, Azadî kadrolarıyla ilgili benzer yorumda bulunmaktadır. Bu yorumu aktaralım:
“İKİNCİ KÜMELEŞME, bu süreçte, Kemalist hareketle birlikte davranmakla beraber, Kürt ulusal haklarının savunuculugundan da vazgeçmeyen Kürt
güçlerinden olusmaktaydı.
Bu kümelesmeye mensup kadroların Birinci kümelesmeyle iliskileri konusunda belgelere dayalı belirlemeler yapma olanagı bulamadık. Ancak belli
bir bölümünün, baslangıçta Birinci kümelesmeye dahil oldugunu söylemek, sanırız olayların gelisim mantıgı ile çelismeyecektir. Çünkü bu kümelesmeye
ait kadroların bir kısmının KTC’ye üye oldukları ve/veya bizzat faaliyetlerine katıldıkları biliniyor. Örnegin 'hsan Nuri, Cibranlı Halit veya Yusuf Ziya gibi
kümelesmenin önde gelen isimleri KTC ile iliskilidirler”18
Gerek Bruinessen gerekse Gündogan’ın yorumlarını beraber vermemizin nedeni, degerlendirmelerin benzerligindendir. Sayın Bruinessen, Azadî kadrolarının
Kemalist harekete umut bagladıklarını, hayal kırıklıgına ugradıktan sonra, böyle bir örgütlenmeye yöneldikleri söylemektedir. Sayın Gündogan’ın degerlendirme leri aynı paraleldedir. Sayın Olson ise Kürtler Erzurum’da Türk milliyetçilerine meydan okusalardı, Türk milliyetçileri bu basarıyı kazanamazlardı. Bu iki degerlendirme farklıdır.
a) Kürtlerin 1919-20’li yıllarda Erzurum’da Kemalist harekete meydan okumadıkları açıktır. Buna dayanarak Kemalist harekete yadım ettikleri söyleniyorsa bu farklı yorumdur. Düsüncemize göre 1920’li yıllarda Kürt hareketinin, Kemalist harekete meydan okuma sansı yoktur. Kürtler dagınıktır ve örgütsüzdür.
Dolaysıyla Kürdistan sorunu masada olmasına ragmen, bölge dengelerini belirleyen güçlerden destek bulma ihtimali çok zayıftır.
b) Azadî kadrolarının, Kemalist harekete umut bagladıkları tezine gelince, buna katılmak mümkün degildir. Bunu söyleyebilmek için, Cıbranlı Halit Bey’in 1919’dan sonra yogunlasan çalısmalarını görmemek gerekir. Ankara hükümeti ile sürtüsmelerinden dolayı Erzurum’a çekilen, terfisi
durdurulan birinin ve çevresindeki kadroların Kemalist harekete umut bagladıkları söylenemez.
Dönemin tanıklarından iki kisi ile yakınlıgım nedeniyle, hareket öncesi ve sonrası dönemle ilgili düsüncelerini dinleme olanagım oldu. Birincisi
dedemve aynı zamanda Cibranlı Halit Bey’in kardesi, Ahmet Sever, digeri Halit Bey’in amcazadesi Halil Kılıçoglu. Her ikisi de hareketten önce Halit Bey’in en
yakınında bulunan insanlardan.
Halit Bey tutuklandıktan sonra Bitlis cezaevi ile iliskiyi saglayan kisileraynı zamanda. Harekete Varto ve Hınıs cephesine komutanlık yapmıs, hareket yenilgiye ugrayınca, 1927 yılına kadar gerilla mücadelesi yürütmüs,1927 yılında Suriye’ye gidip Fransızlar’a iltica etmis,1928 affıyla geri dönmüslerdir.
Ahmet Sever dönüsünden sonra 1930 yılında tutuklanarak Ankara 'stiklal Mahkemesinde “Simali Kürdistan Cemiyeti’ni” kurma savıyla yargılanmıs, delil
yetersizliginden serbest bırakılmıstır. Ahmet Sever, Halit Bey’in Erzurum Kongresinden sonra Mustafa Kemal’le iliskilerinin gergin oldugunu söylüyordu.
Özelikle Erzurum Kongresi sırasında, Erzurum’da bulunmamaya özen gösterdigini, aralarındaki gerginligin bu dönemlerde basladıgını, 1920-1924 yılları arasında, Mustafa Kemal’in, Erzurum’a gezilerinde iliskilerin gergin ve tartısmalı oldugunu aktarmıstı. Serif Fırat “Cibranlı Halit Bey’in, milli hükümete karsı cephe aldıgı süphesi ile” rütbesi durdurulmak suretiyle, Erzurum’a satın alma komisyonu baskanlıgına atandıgını belirtiyor. Robert Olson bu dönemi söyle degerlendirmektedir:
“1919 yılında Halit Bey gibi adamlar, Dersim bölgesi kasabalarında, hükümet otoritesini temsil eden konumları isgal etmekte ve bu otoriteyi asiretleri
hükümete karsı isyan için teskilatlanmaya zorlamak için kullanmaktaydılar. Ancak 1920 yılına gelindigindedir ki, Halit Bey ve onun gibi düsünenler,
seyhler ve hocalar arasında Kemalistlere karsı propagandaya baslamıslardı.
3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder