8 Aralık 2016 Perşembe

YAĞMURDAN DOLUYA



YAĞMURDAN DOLUYA


Rıfat Serdaroğlu
Serdar'ca
06 Ocak 2014

   Anadolu Ajansı, Konya’dan gerçek bir olayı aktardı. Olay tam bir fıkra gibi!
42 KT 759 plakalı otoda bulunan kişiler, ilerideki trafik kontrolünü fark edince arabalarını kenara çekerler. Araba sahibinin ehliyetine “ Alkollü araç kullandığından ” zaten daha önce el konulmuştur.

   Diğerleri de zil-zurna sarhoştur. Yoldan geçmekte olan 26 yaşındaki Haldun Torunoğlu’na durumu anlatıp, kontrolden geçinceye kadar arabayı kullanmasını rica ederler. Delikanlı kabul eder ve direksiyona geçer. Trafik arabayı durdurur ve Torunoğlu’ndan alkolmetreye üflemesini ister.
Kontrol sonunda Torunoğlu 76 promil alkollü çıkar, ehliyetine ve araca el konur, 590 TL para cezası kesilir. Arabası elinden alınan adam ve içkili arkadaşları, “niye alkollü olduğunu söylemedin” diye Torunoğlu’nu döverler ve hepsi birden geceyi nezarette geçirirler!…

Tam da “ Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak ” deyişinde olduğu gibi.

AKP’li Bakanların ve çocuklarının dibine kadar bulaştığı, ucunun Erdoğan Ailesine kadar gideceği kesin olan Yolsuzluk-Rüşvet-Hırsızlık” olayı ardından yaşananları “Devlet Krizi” olarak niteleyen eski CHP Genel Başkanı Antalya Milletvekili Baykal “devreye girmeye” karar vererek, bir dizi görüşmeler yaptı!

Deniz Baykal 76 yaşında, Türk Siyasetinin deneyimli, birikimli ustalarındandır.
Baykal’ın “Kuyudan Adam Çıkartıp, Türk Milletinin Başına Bela Etme” gibi ilginç bir huyu da vardır.

Milletvekili seçilme hakkı olmayan Tayyip Erdoğan’ı, Anayasa’yı-Yasaları-Yüksek Seçim Kurulunu eğip bükerek, önce Milletvekili sonra Başbakan yapan kişi Deniz Bey’dir.

Deniz Bey şimdi de Başbakan yaptığı Erdoğan’ı, 12 yıl sonra Türkiye’yi
“Devlet Krizine” sokmasından dolayı şikâyet etmek için turlara başladı!
Deniz Bey, Erdoğan’ı kimlere şikâyet edip çare arıyor?
TBMM Başkanı Cemil Çiçek ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e!
Aynen “ Davacının şaşkını, derdini mübaşire anlatırmış ” deyişinde olduğu gibi!

Türk Siyasetinde en uzun süre parlamenterlik yapmış, CHP Genel Başkanlığı gibi önemli bir makamda bulunmuş, Başbakan Erdoğan’dan 16 yaş daha büyük ve tecrübeli Lider Baykal’a beraberce soralım;

*Siz Erdoğan’ın siyasi geçmişini, demokrat olmadığını, hedefinin İslam Devleti kurmak olduğunu bilmiyor muydunuz?

*Siz “Hak Yatırım’ı”, “Akabe İnşaat’ı” ,“Bereket Vakfını”, “ Rabıta Örgütünü ”, “ Al Baraka Türk Ortaklığını ”, “ M.Latif Topbaş-Abdullah Tivnikli-Erdoğan-Gül tanışlığını ” hiç duymadınız mı?

*Siz, “Erdoğan-Yasin El Kadı” dostluğunun esas sebebini bilmez misiniz?
*76 yıllık ömrünüzde, rahmetli Uğur Mumcu’nun hiçbir kitabını okumadınız mı?
*Libya’da çadırda Kaddafi’nin, Erbakan ve Abdullah Gül’ün yüzlerine karşı söylediklerini ve Erbakan’ın gizli görevini duymadınız mı?
*Bosna Yardım paralarının yürütülmesini, Beşir Darçın’ı- A. Mercimek’i hiç işitmediniz mi?

*Erdoğan-Gül-Çiçek AKP’yi beraberce kurmadılar mı?

*Deniz Fenerini soruşturan Savcıların başına gelenleri ben mi yaptım?
*Bu güne kadar yapılan, Lâik Cumhuriyeti-Atatürk Türkiye’sini-Türk Ordusunu- Türk Siyasi hayatını çökertme çabalarını bunların beraberce planladıklarını bilmiyor musunuz?

*Bugün “Anayasa’nın 138. Maddesi ölmüştür” diyen Çiçek, daha önce iki kez Adalet Bakanlığı yapmadı mı? Bu makam Anayasa’mızın ve kişi hak özgürlüklerinin hançerlendiği makam değil midir?

*Sizin “ Montaj Kasetinizin ” bu ekip tarafından kullanıldığını, Genel Başkanlıktan ayrılmak zorunda kaldığınızı unuttunuz mu?

*AKP+Cemaat+CIA işbirliği ile hazırlanan sahte-düzmece dijital delillerle, Türk Ordusunun Komuta Heyetinin yarıya yakınının zindana atılmasından
Abdullah Gül’ün haberi yok mu sanıyorsunuz?

*Bu konuda Fehmi Koru’nun yazılarını da okumadınız mı?
*Tüm bunlar olurken, Lâik Cumhuriyete her gün saldırılırken, Türklük ve Atatürk Milliyetçiliği ayaklar altına alınırken, “Ne Mutlu Türküm Diyene” ilkesi çiğnenirken, Türkiye badem takımı tarafından soyulurken, Cumhuriyet Savcılarına hakaret edilirken, Mahkeme Kararları polis tarafından bilerek uygulanmazken, yani “ DEVLET KRİZİ ” oluşurken, Abdullah Gül
TC Cumhurbaşkanı değil miydi?

*Deniz Bey, yoksa bir kaset daha mı var? Tehdit mi ediliyorsunuz? Türkiye’yi bu hale getiren kişileri, sizin gibi deneyimli biri nasıl tanımaz? Ne yapmak istiyorsunuz? Kötü örnek olduğunuzun farkında değil misiniz?
Faydalı bir şey yapacaksanız, giyin çarıklarınızı, Anadolu’yu köy-köy dolaşıp Türk Milletine doğruları anlatın…

Yazıyı, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sayın Profesör Metin Feyzioğlu’na da bir öneriyle tamamlayalım.

Sayın Feyzioğlu;

Ülkemizin yetiştirdiği çok değerli bir aydınsınız. Siyasetçi bir aileden gelmeniz, akademik kimliğiniz ve mesleğinizin en üst kurulunun başkanlığını yapmanız da olumlu artılarınız. İnanıyorum ki, siz ve sizin gibi değerli insanlar Türkiye’nin geleceğinde önemli görevler üstleneceksiniz.
Lütfen acele ile hareket edip, yanlışa düşmeyin. Ülkemizin bu günkü hale gelmesinden birinci derecede sorumlu olan kişilerden “çare” aramak, onları meşrulaştırmaktan başka bir işe yaramaz.
Unutmayın ki, bu yönetim, “ Özellikle Tepedekiler ” her yaptıklarını planlayarak yaparlar ve herkesi kullanmak isterler. Biraz rahatlayınca o kişiyi derhal atarlar. Hedefleri bellidir. Geri adım atmaları da taktik gereğidir.
Kendinizi, çizginizi ve kariyerinizi “ Lâik Cumhuriyet-Atatürk ve Türk Milleti” düşmanı kişilere boşuna dert anlatarak harcamayın. Sizler Türk Milleti için çok kıymetlisiniz. Önümüzdeki günlerde nasılsa bir araya gelip, daha ayrıntılı konuşacağız. Biraz daha sakin olun, biraz daha sabır lütfen.
Bırakın, “ İşkembe b.kuyla kaynasın.” Türk Milleti hırsızları iyice tanısın…

Sağlık ve başarı dileklerimle 
06 Ocak 2014
Rifat Serdaroğlu

https://rifatserdaroglu.com/2014/01/06/yagmurdan-doluya/

***

4 Aralık 2016 Pazar

BU RESİM HER ŞEYİN KANITIDIR BDP'lilerin Cemaziyel Evvelini Bilirim.





BU RESİM HER ŞEYİN KANITIDIR


BDP'lilerin Cemaziyel Evvelini Bilirim.






Emin Pazarcı
  • 21 Ağustos 2012, Salı

Hani bilmesek " Yedirip Yutturacaklar " derler ya! Yine öyle oldu. BDP'li Ertuğrul Kürkçü, çirkin PKK-BDP buluşması ile ilgili olarak, "barış" nutukları attı. "Biz insanlara düşmanca gözlerle değil, anlamaya çalışarak bakıyoruz. Bize gösterilen gülümsemeye gülümsemeyle karşılık verdik" dedi.
Öyle mi acaba? Bence değil. Çünkü, ben Ertuğrul Kürkçü'nün cemaziyelevvelini bilirim!


Kürkçü, 1970'li yılların başında Dev-Genç Genel Başkanı'ydı. O günlerde güzel bir gelenek vardı. Gazetelerin tamamı bayram günlerinde kapıya kilit vurur, gazete çıkarma işini cemiyetler yapardı. Biri İstanbul'da diğeri de Ankara'da iki ayrı Bayram Gazetesi çıkardı.
1971'de, Ankara Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Beyhan Cenkçi, Ertuğrul Kürkçü'yü aradı. Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ramiz Orgun ile Sosyal Demokrat liderlerden Semih Eryıldız'la tartışmaya davet etti.
Tartışma Ankara Bayram Gazetesi'nde yayınlandı ve büyük yankı uyandırdı.
Ardından TRT devreye girdi. Rahmetli gazeteci Örsan Öymen, aynı isimlerle televizyonda bir tartışma programı yapmak için kolları sıvadı.


Amaç, gençler arasında ortak bir zemin yakalamak, kavganın önüne geçmek ve silahların bırakılmasını sağlamaktı. O günlerde özel televizyonlar yoktu. TRT de tek kanaldan yayın yapıyordu. Bütün Türkiye, TRT'yi izliyor, tartışma programları kamuoyunu günlerce meşgul ediyordu.
Beklenen gün geldi, bütün Türkiye, TRT ekranına kilitlendi... Örsan Öymen, son derece iyi niyetli bir adım atmıştı. Ancak, tartışma başlar başlamaz, gençler arasında ortak bir zemini yakalamanın mümkün olmadığı görüldü. "Silahlar Bırakılsın" tartışması, hem stüdyodakileri, hem de Türkiye'nin dört bir yanında programı izleyenleri alabildiğine gerdi.
Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ramiz Ongun, "Biz hazırız" dedi: 
* Biz silahları bırakabiliriz. Burada hemen anlaşalım. Sol, saldırıdan vazgeçsin.
Biz de kuvvet kullanmayı bırakalım. Ben buraya tam yetkili olarak geldim. "Silahları bırakacağız" diyorsak, bırakırız. Benim sözüm teminattır. Ancak, bunlar yetkili değiller, emri dışarıdan alıyorlar. Onlara bu emri veren irade silah bırakmalarını istemiyor.
Bunlar silah bırakamazlar.


Ramiz Ongun haklı çıktı...


Dev Genç Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü, anlaşmaya yanaşmadı. Tam tersine silahlı mücadeleye devam sinyalleri verdi:
* Biz, toplumsal muhalefetin fitiliyiz.
Sandıktaki demokrasiye inanmıyoruz ve buna karşıyız. Devrim sandıktan çıkmaz. 

* * *
Aradan birkaç gün geçti...
Ramiz Ongun, Çankaya Köşkü'nden arandı. Dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, kendisiyle yüz yüze görüşmek istiyordu.
Sunay, "Seni tebrik ederim oğlum" dedi: 
* Televizyondaki açık oturumu baştan sona seyrettim. Çok güzel konuştun.
Cumhurbaşkanı ardından ekledi:
* Bu tür yayınlar devam etmeli. Halk bu ülkede neler olup bittiğini, kimin ne yapmaya çalıştığını görmeli ve bilmeli.
Ben, TRT'de arkadaşlara talimat vereceğim. Bir açık oturum daha yapılsın.
Ancak, bu defa 1 değil, 3-4 saat sürsün.
Sunay, gerçekten de TRT yöneticilerini aradı.
Talebi Örsan Öymen'e iletildi. Ancak, Ertuğrul Kürkçü, kavgayı önlemek ve barışı sağlamak için yapılması planlanan yeni bir televizyon programına "hayır" cevabını verdi. 

* * *


Ertuğrul Kürkçü, bugün BDP milletvekili.

Gazetelere demeçler verip, barış nutukları atıyor.
PKK'lı teröristlerle kucaklaşmasına, "Biz insanları diriyken seviyoruz" gibi süslü sözlerle izah getirmeye çalışıyor.
Oysa, geçmişe bakınca pek öyle görünmüyor.
Kürkçü, yine meşrebinin gereğini yerine getiriyor. 1970'lerdeki konumunu muhafaza ediyor. Belli ki bugün bile "Silahlı Marksist halk ihtilali" hayallerinin peşinde koşuyor!
Ne demişti bundan bir süre önce PKK'lı ve KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan: 
* Devrimci halk savaşı ile AKP siyasetini yenilgiye uğratacağız.
Tencere-kapak misali! Ertuğrul Kürkçü, yuvarlandı ve yerini buldu.
Dikkat edin: Marksizm ve bölücülük, son günlerde PKK çatısı altında birleşti. Bir kısmı o veya bu isim adı altında PKK bünyesine girdi. Bir kısmı da sağda solda PKK adına "psikolojik cephe" açtı.
Bugün Türkiye'de yaşananların özü budur!


EMİN PAZARCI/Tavkim


http://www.takvim.com.tr/yazarlar/emin_pazarci/2012/08/21/bdplilerin-cemaziyelevvelini-bilirim
...

Yahudi cesaret madalyalı İslam mücahidi


        Yahudi cesaret madalyalı İslam mücahidi 






Sabahattin ÖNKİBAR 
sonkibar@gmail.com 
Yazı Tarihi: 01/01/2009 



Adı: AJC (ABD Yahudi Kongresi)
1906’da New York’ta Yahudi bankerler tarafından kuruldu.
Misyonu: İsrail devletini kurmak ve Siyonizm’i dünyaya egemen kılmak.

Dünya Musevi ürgütleri’nin çatısı olan AJC sadece Siyonist önderlere layık gördüğü cesaret madalyasını kuruluşundan beri ilk kez bir Müslüman’a verdi.

Peki kim midir bu Müslüman?

Bütün gençliğini “ Kahrolsun İsrail ” diye bağırarak geçiren Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Adı: ADL (Anti Deformation Launge)

Yahudilerin ABD’deki bir diğer büyük örgütü.

Başkanı Abraham Foxman, Recep Tayyip Erdoğan’a üstün hizmet madalyasını takarken onu Musevilerin ebedi dostu olarak ilan etti.

Bu sütunu izleyenler Foxman ismine yabancı değil, çünkü Abraham efendi bu satırların yazarı ile hemşerisi Tayyip Erdoğan’ın yakın ilişkisini bitiren adamdır.



2001 yılında, yani AKP’nin kuruluş aşamasında Abraham Foxman İstanbul’a gelmiş, Erdoğan ve Gül ile gizlice buluşarak Dünya Yahudi Cemaati’nin AKP’ye vereceği desteği taahhüt etmişti. İşte bu gizli buluşma bu satırların yazarı tarafından kaleme alınarak o dönem Ankara temsilciliğini yaptığı Star’a manşet yapılmış ve Erdoğan da bu manşet üzerine bizi aforoz etmişti.

Soruyorum size, siyasal İslamcı güruh tarafından Morrison lakabıyla onlarca yıl hedefe oturtulan Süleyman Demirel’e bile verilmeyen bu Yahudi madalyalarının bir önemi ya da anlamı yok mudur?

Varsa Tayyip Erdoğan’ın takındığı o sözde Filistin yanlısı tavır ve tutumlar hiç inandırıcı olabilir mi?

Ne yani, Filistin’e sempati duyanların kakalarını bile izleyip tahlile sokan İsrail, Tayyip Erdoğan takiye yapıyor da fark mı edemiyor acaba?

Güldürmeyin beni, AJC ve ADL birini bu biçimde madalyalarla kucaklamışsa onun misyonu ortada demektir.

Buradan hareketle bu madalyaları alan birinin Gazze katliamı edebiyatlarını yapmasının zerre bir değeri ve inandırıcılığı olamaz.

Bir insan hem Yahudi madalyalı hem de Hamas sevdalısı nasıl olabilir?

Gelelim Başbakanımızın Ortadoğu turuna:

Yapılan açıklamaya göre Erdoğan Suriye, ürdün ve Suudi Arabistan’a gidecek!

İyi de Gazze’yi bombalayanlar bunlar değil ki!

Katliamı durduracaksan ya İsrail’e ya da sevgili Hasan Demir’in dün yazdığı gibi ABD’ye gitmen gerekmiyor mu?

üyleyse çıkılan bu sefer tamamen gösterişe, yani hamasete endeksli olmuyor mu?

Aklınca zerre yaptırım etkisi olmayan bu gezilerle Gazze katliamı bağlamında toplumumuzda oluşan gazı alacak ve sempati toplayacak!

Hatırlayın benzer şeyleri Rusya’nın Gürcistan işgali sürecinde görmüştük!

Sahi Başbakanımızın büyük gürültülerle sunduğu Kafkas Paktı girişiminin sonucundan haberi olanınız var mı?

Hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür öyle mi?

Yazık ya...

Koca bir ülkeyi yıllardır tiyatroyla yönetmenin tarihi vebalini de mi düşünmezler bunlar!

Sen hamaseti ve nafile Ortadoğu turuna bırak da Gazze’de şehadete eren bebelerin hatırınaşu Yahudi madalyalarından birini iade etsene!

Hadi etsene!..


http://www.biroybil.com/showthread.php?10170-Yahudi-cesaret-madalyal%FD-%DDslam-m%FCcahidi

.

2 Aralık 2016 Cuma

MİSYON VE VİZYON SAHİBİ OLMAK.


  MİSYON VE VİZYON SAHİBİ OLMAK.




'' Elimden gelse, bütün dünya okullarının programlarına;
 ' İNSANIN İNSANI SÖMÜRMEMESİ ' adlı bir Ders koyardım.''


Eğitim;

AMAÇSIZ UĞRAŞMAK, ÇALIŞMA SAYILMAZ. HİÇBİR ŞEY YAPMAMAK VEYA NETİCESİZ, ANLAMSIZ ŞEYLER YAPMAK, ÜRETİM YASALARINA KARŞI BÜYÜK HATADIR.’’
Mustafa Kemal Atatürk

Kendimizi, ülkemizi, dünyamızı ve geleceğimizi nasıl değiştirebiliriz?
Değişim yolculuğuna bir öyküyle başlayalım:

Bir Anglikan Piskoposunun mezarı üstünde şunlar yazmaktadır:

“Genç ve daha özgür iken, düşlerim sonsuzken, dünyayı değiştirmek isterdim. 
Yaşlanıp akıllanınca, dünyanın değişmeyeceğini anladım. 
Ben de düşlerimi biraz kısıtlayarak sadece memleketimi değiştirmeye karar verdim. 
Ama, o da değişeceğe benzemiyordu. İyice yaşlandığımda, artık son bir gayretle, sadece ailemi, kendime yakın olanları değiştirmeyi denedim. Ama maalesef bunu da kabul ettiremedim.

Şimdi ölüm döşeğinde yatarken birden fark ettim ki, önce kendimi değiştirseydim, Örnek olarak ailemi de değiştirebilirdim. Onlardan alacağım cesaret ve ilhamla memleketimi daha ileri götürürdüm.”

Hayalinizde, sevdiğiniz birinin cenazesine gittiğinizi canlandırın. 
Cenazeye gidiyorsunuz. Arabanızı park ediyor ve arabanızdan iniyorsunuz. 
Mezarlığa doğru ilerlerken önce selvi ağaçlarını fark ediyorsunuz, sonra etraftaki bahar çiçeklerini görüyorsunuz, içinizi bir hüzün sarıyor. Mezarlıkta ilerledikçe dostlarınızın ve aile üyelerinin yüzlerini görüyorsunuz. Oradaki insanların yüreğinden taşan ve bir kaybın neden olduğu hüznü paylaşıyor ve 
ölen kişiyi hayattayken tanımış olmanın sevincini hissediyorsunuz…
Ön tarafa doğru ilerliyor ve defin işlemlerini izliyorsunuz. 

Birden fark ediyorsunuz ki bu sizin cenazeniz! 

Bütün bu insanlar sizi onurlandırmak, son yolculuğunuzda sizinle beraber olmak için oradalar. 
Bütün yaşamınızda sizinle beraber olan bu insanlar yine sizi yalnız bırakmamışlar ve sevgilerini son kez gösterebilmek için oradalar. Şaşakalıyorsunuz! Oradan çıktıklarında belki mevlidinizde sizinle ilgili konuşacaklar, evinize taziyeye geldiklerinde sizinle yaşamda paylaştıklarından bahsedecekler.
Bu insanların hakkınızda neler söylemesini isterdiniz?
Mesela ailenizdekilerin sizi nasıl bir eş, anne ya da baba olarak anmalarını isterdiniz? 
Peki ya dostlarınız sizi nasıl anmalı, iş arkadaşlarınız arkanızdan neler söylemeli? 
Dost meclislerinde sizin nasıl bir kişiliğe sahip olduğunuz konuşulurken nelerin belirtilmesini isterdiniz?

Yaşama ne tür katkılarınız olsun isterdiniz, ne tür başarılarınızın hatırlanmasını dilerdiniz? 
Sevdiklerinizin yaşamlarında nasıl değişiklikler yapmış olmayı arzu ederdiniz?
Bu noktada “sonunu düşünerek işe başlama” devreye girmektedir. 
Sonunu düşünerek bir işe başlayan insan, yaşamının her bölümünden sorumluluk alır, örnek ve eğitici bir insan olur, bugünden başlayarak kaçınılmaz olan ölümlü sonu için hazırlık yapar, insanların gönüllerinde olumlu izler bırakır, ailesi, dostları ve kendisi için faydalı olacak, mutluluk sağlayacak 
amaçlar edinir.
(13 Stephan Covey, Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı, Varlık Yayınları, 1996, İstanbul) underline;"

MİSYON (AMAÇ)  ;

BİR KİŞİNİN, BİR AİLENİN VEYA BİR KURUMUN VAR OLUŞ SEBEBİNİ, 
GELECEKTE VARMAK İSTEDİĞİ NOKTALARIN GENEL HATLARIYLA TESPİT EDİLMESİDİR.

Ben kimim?
Amacım nedir?
Ben ne için yaşıyorum?
Benim için hayatın anlamı ne?
Bu sualler “BENİM MİSYONUM NEDİR?”
Sorusuna cevaplar üretmemize yardım eder.

Misyon,“ HAYATTAKİ VAROLUŞ AMACIM NEDİR? ”sorusuna vereceğimiz yanıtla bulunur. Zaten bu suali sorup, cevabını vermediğimiz için, aynen 
“ Rüzgarda savrulup duran yaprak ” misali bir o yana bir bu yana savrulup duruyoruz…

MİSYON, MUTLULUĞA ULAŞMAMIZDA BİZE BİR NEVÎ ANAYOL OLUŞTURUR.
Ama bu, pratikte pek yeterli değildir. Misyonun somutlaştırılması için, bu ana yola bizi ulaştıracak ara yolları bulmamız gereklidir. Bu, hedefinizi (vizyonunuzu) tayin etmenizle mümkün olacaktır.

MUSTAFA KEMAL HANGİ MİSYONLA KURTULUŞ SAVAŞI’NI BAŞLATTI?
Ulu Önder Mustafa Kemal ise amacını şöyle belirtiyor:
KURTULUŞ SAVAŞI’NI VEREREK, BAĞIMSIZ BİR DEVLET KURMAK!

Mustafa Kemal ve arkadaşlarının ve ona inanan Türk Milleti’nin misyonu, 
“ Hür ve Demokrat bir Devlet ” yaratmaktır.
NASIL, NİÇİN, NEDEN SORULARINI SORARSANIZ ELDE EDECEĞİNİZ HER SONUÇ, BİZİM DEVLETİMİZİ YÜCELTMEK VE KORUMAK İÇİN ULAŞMAMIZ GEREKEN HEDEFLERİ (VİZYON) AÇIK OLARAK BELİRLER.

Mustafa Kemal;

“ Askerî Zaferler, Kurtuluş ( Bağımsızlık ) için yeterli değildir. 
Bugün erişilen nokta, gerçek kurtuluş noktası sayılamaz”diyerek ve asıl kurtuluşun siyasî, sosyal, ekonomik yapıyı çağdaş, bilim esaslarına göre yeniden kurmakla sağlanacağını söyleyerek, yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ulaşması gereken hedefleri belirtmiştir. Vizyonların değişmesi ve gelişmesi bağımsız bir devlet olmayı perçinlemek içindir.

AMACI OLMAYAN AİLELERİN, HEDEFİ OLMAZ. 

Amacı olmayan toplumların da hedefi olmaz. 
Ne yaptığını bilmeyen, nereye gittiğini bilmeyen topluluklar kuru kalabalıktan başka bir şey değildir. 

AMAÇLI TOPLUM YARATMAK İÇİN ÖNCE AMACI OLAN AİLELER YARATMALIYIZ.

Aile; anne, baba ve çocuklardan ibarettir. Öyleyse ailenin amacı (misyonu) nedir? Ne olmalıdır? 

Bunu nasıl tespit etmek gerekir?

AİLEDE MİSYON:

Aile için misyonumuzu oluştururken uygun ortam ve zaman ile tam katılımın sağlanması gerekmektedir.

UYGUN ORTAM:

Aile içerisinde, bir sorunun olmadığı, bütün fertlerin katılımının sağlanacağı bir ortam hazırlanmalıdır.

UYGUN ZAMAN:

Zaman, ortama ya da sürece bağlı olabilir. 1 hafta, 1 ay, 6 ay sürebilir. Uygun zamanın geldiğine emin 
olmalısınız.

TAM KATILIM:

Ailede tüm bireylerin katılımı mutlaka sağlanmalıdır. Bu çok önemlidir. Tüm bireyler tarafından kabul görmeyen konular misyon yazılımında kabul edilemez. Çocukların katılımının sağlanması, düşünce ve duygularının paylaşımı, çocuklar üzerindeki GÜVEN duygusunun gelişmesine de önemli bir katkıda bulunacaktır. 

Misyon ifadesi, bir kelime, bir cümle olabileceği gibi bir sayfa veya sayfalar dolusu olabilir. 
Ailenin ortak misyon ifadeleri ile bireylerin misyon ifadelerinde çelişkiler bulunmamalıdır.
Ailenin anayasası, standardı; değerlendirme ve karar verme 
ölçüsüdür. Aileye yön verir, birlik ve süreklilik sağlar.

Aile dünya üzerindeki en önemli, en temel organizasyon ve toplumun gerçek yapı taşıdır. 
Aile olmadan hiçbir toplum ayakta kalamaz. Başka hiçbir kurum onun temel amacını yerine getiremez. 
Bir toplumu bozmak veya iyileştirmek için aile kadar etkili başka bir kurum yoktur.

 “ Aile Misyon ifadesi ” yaratmanın, ailemiz üzerinde yaratacağı etkiyi sözlerle anlatmak mümkün olmayabilir, bizlere sağlayacağı faydaları şimdiden göremeyebiliriz. Aile misyon ifadesi yaratmak, bizlere rotamızı hedefimizi gösteren bir pusulaya sahip olmak gibidir.

• Ailede paylaşım, kişisel farkındalık yaratacaktır.

• Bilinç, aile bilinci haline gelecektir.

• Hayal gücü, yaratıcı sinerji haline gelecektir.

• Bağımsız irade, sosyal irade haline dönecektir.

• Sosyal iradenin oluşturulması ailede “BİZ” duygusunu yaratacaktır.

• Bu da kolektif farkındalığı, kolektif bilinci ve kolektif hayal gücünü oluşturacaktır.

Niçin aileler için, Misyon ifadesi yazılır?


1. Aile için neyin önemli olduğunu keşfetmek.

2. Düşünce, duygu ve davranışlara yol gösterecek pusula görevi görmek.

3. Aile üyelerinin ilişkilerini düzenleyen bir çerçeve yaratmak.

4. Aile içinde doğruyu yanlıştan ayıran ölçütleri bulmak.

5. Geçici olanla kalıcı olanın bilincine varmak için.


MİSYON YAZIMINDA UYMAMIZ GEREKEN KURALLAR



1. Aileyi doğru zamanda toplayın.

2. Ailenin moralinin yüksek olduğu bir zamanı seçin.

3. Ya da bu toplantıyı, ailenin kriz halinde olduğu, kızgın, öfkeli bir zamanında yapın.

4. Toplantıya gerektiği kadar zaman ayırın.

5. Toplantıya mümkün olduğunca eğlence katın.

6. Eğer çok fazla dirençle karşılaşırsanız geri çekilin. Toplantıya gerektiğinde başka bir zaman devam edebilirsiniz.

7. Sabırlı olmayı elden bırakmayın.

8. İnsanlara ve yönteme güvenin.

9. Zaman tanıyın. 

Evlilikte iki kişinin birbirine benzemesi söz konusu değildir. Her zaman için farklılıklar vardır. Bu farklılıkları anlamak ve paylaşılan bir vizyon duygusu yaratmak için çalılşmazsak, o zaman bu farklılıklar ayrılığa yol açar.

Aile üyelerine şu soruları sormalıyız:

1. Ailemizin amacı nedir?
2. Nasıl bir aile olmak istiyoruz?
3. Ne tür şeyler yapmak istiyoruz?
4. Evimizde ne tür duygular istiyoruz?
5. Birbirimizle ne tür ilişkiler kurmak istiyoruz?
6. Birbirimizle nasıl konuşmak istiyoruz?
7. Birbirimize nasıl davranmak istiyoruz?
8. Ailemiz için önemli olan şeyler nelerdir?
9. Fert olarak ailemize karşı sorumluluklarımız nelerdir?
10. İzlememiz gereken ilke ve rehberlikler nelerdir?
11. Kahramanlarımız kimlerdir?
12. Hangi aileler bize esin kaynağıdır?
13. Bir aile olarak topluma neler verebiliriz?
14. Nasıl daha üretken olabiliriz?


Üç Zemin Kuralı:

1. Saygıyla dinlemek,

2. Anladığımızı belli etmek,

3. Fikirleri yazmak.

KİŞİSEL MİSYON ;

Burada, nasıl biri olmak istediğiniz (karakter) ve ne yapmak istediğiniz (katkı ve başarı) ile olmanın ve yapmanın temelindeki değer ve ilkeler önemlidir.
Kişisel misyon bildirimine Rolfer Kerr’den bir örnek:

• Önce kendi evinde başarılı ol.

• Dürüstlüğünden hiçbir zaman ödün verme.

• İlgilendiğin kişileri unutma.

• Bir yargıya varmadan önce her iki tarafı da dinle.

• Başkalarının fikirlerini al.

• Orada bulunmayan kimseleri savun.

• İçten ama kararlı ol.

• Her yıl yeni bir konuda yeterlilik kazan.

• Yarının işini bugünden tasarla.

• Beklerken elini çabuk tut.

• Her zaman olumlu bir tavır takın.

• Mizah ve hoşgörü anlayışını kaybetme.

• Giyim kuşamında da, iş yerinde de düzenli ol.

• Hatalardan korkma; sadece o hatalara yaratıcı, yapıcı ve düzeltici tepkiler gösterememekten kork.

• Yanında çalışanların başarıya ulaşmalarını kolaylaştır.

• Konuştuğunun iki katını dinle.

• Bütün yeteneklerini ve çabalarını elindeki işe yönelt, bir sonraki işini ya da terfi edilmeyi dert etme.

• İnsanları aldatma ve seni aldatmalarına fırsat verme.


SİZİN KİŞİSEL MİSYON BİLDİRİMİNİZ NEDİR?

Mermer üzerinde çalışırsak, aşınır. Bakır üzerinde çalışırsak, zaman onu bozar. 
Tapınaklar yaparsak, tozun içinde kaybolur. 
Ölümsüz zihinler üzerinde çalışır ve içlerine ilkeler yerleştirirsek, zamanın yok edemeyeceği, sonsuza dek pırıl pırıl parlayacak bir tablet kazanmış oluruz.


TÜRKİYE’NİN EN ÖNEMLİ SORUNU NEDİR?

TÜRKİYE’NİN EN ÖNEMLİ SORUNU, TÜRK AİLESİNİN “ BİZ ” BİLİNCİNE ERİŞEMEMESİDİR.

Ailede

“Biz”bilinci oluşmuşsa, o aile sağlıklıdır ve bu ailede yetişen çocuklar kendi yaşamlarının her yönünde, kendi kurdukları ailelerde, çalıştıkları şirketlerde, içinde bulundukları sosyal gruplarda “Biz”bilincini gerçekleştireceklerdir.

Mutlu yuvalar, bir ulusun sağlıklı geleceğinin garantisidir. Demokrasi, ailede başlar, okulda geliştirilir, iş yerinde sürer.Öte yandan “Sen-Ben” anlayışı üzerine kurulmuş sağlıksız aile yapısı olan toplumlarda bozukluk toplumun her yönünde kendini gösterecektir. Ne yaparsanız yapın, eğitimde, iş yaşamında, genel olarak toplumda gördüğünüz bozulmayı (yozlaşmayı)ailenin sağlığına kavuşturmadan kalıcı biçimde çözmeniz olanaksızdır. 

Herkes kendine özgü bir misyon bildirimi hazırlayabilir. 
Misyon bildirimi kişisel bir anayasa gibidir.
Misyon bildirimimiz, kendi anayasamız, görüş ve değerlerimizin sağlam bir ifadesi olmalıdır. 
Misyon bildirimi, bir gecede yazacağınız bir şey değildir. 
Derin bir iç bakış, dikkatli bir analiz ve düşünceli bir ifade ister. Misyon bir kişinin, bir ailenin veya bir 
kurumun varoluş amacıdır.

ÇEŞİTLİ MİSYON ÖRNEKLERİ:

KURUMSAL MİSYON:

Kurumların yaptığı çalışmaların en önemlisidir. Etkili olabilmesi için kurumda çalışan insanların, ilgili birimlerin aynı fikri taşımaları, ilişki halinde oldukları diğer kurumların da bu fikri desteklemeleri ve istemeleri gerekir.Misyon yazılımına herkesin katılımı sağlanmalıdır.

Şimdi birer örnek verelim:

Kurumsal Misyon Örneği:

Evrensel ilke ve değerler ışığında, amaç ve hedeflerini tespit etmiş, yeniliklere açık, yaratıcı, sorumluluk sahibi, ilke merkezli bireylerin yetiştirilmesine; laik, demokratik cumhuriyetin ve toplumun bilimsel, ahlâkî, ekonomik gelişmesine katkıda bulunmak için varız.

AİLE MİSYON ÖRNEĞİ:

Geleceği planlayabilen, çağa uygun yaşayan, dayanışma, disiplin ve toplumla iletişim içinde olan aydınlanmış aile olarak varız.

KİŞİSEL MİSYON ÖRNEĞİ:

Topluma yararlı bir birey olmak, bütün insanlara karşı demokratik davranmak için varım.

GELECEKLE İLGİLİ UMUDUNU KAYBEDENLER, SAĞLIKLARINI DA KAYBEDERLER.

VİZYON (HEDEF) NEDİR?

 Vizyon, bilinçli bir felsefî temel oluşturma, bir seçim, bir yaşam yaratma anlamlarını içerir. 
Vizyon, yaşamın tümünü anlamlaştıran, her güne, her saate, her davranışa anlam veren bir bütündür. 
Bu, bütün evrensel temel ilkeler üzerine kurulmuşsa, kişinin kafasını ve kalbini içeriyorsa, muazzam bir güç kaynağı oluşturur ve insan, yaşam coşkusuna kavuşur.

KİŞİSEL VİZYON OLUŞTURMA:

Kişisel vizyon oluşturmak isteyen bir insan önce kendi iç dünyasını hesaba katmalıdır. 
Vizyonunu bilinçle ve temel evrensel ilkeler üzerine oturtmalıdır.
Şöyle bir örnek düşünün:
Bir bina yapılıyor, işçiler, ustalar çalışıyor, yanlarına geliyorsunuz, onlarla konuşuyorsunuz. 
İlk ustaya: “Ne yapıyorsunuz?” diye soruyorsunuz. 
“Bilmiyorum hiçbir fikrim yok”diyor.

 “ Bu Duvarı yapmam istendi, onu yapıyorum.”

Bu büyük inşaatın başka bir köşesinde çalışan ikinci ustaya gidiyorsunuz, ona ne yaptığını soruyorsunuz:

 “Galiba bir okul olacakmış” diyor.

Üçüncü usta sorunuza, saklayamadığı büyük bir şevk ve gururla cevap veriyor:

“Şu anda siz geleceğin en büyük, en görkemli araştırma merkezinin temellerine, taşlarına, duvarlarına bakıyorsunuz. Halk bu muhteşem araştırma merkezini görmeye gelecek. 
Çocuklarım böyle bir araştırma merkezinin inşaatında çalıştığım için benimle gurur duyacak ve benden övgü ile söz edecekler.”

Bu ustalardan hangisinin sabahleyin işe giderken heyecan duyacağını, yaptığı işe kendini tamamen vererek, elinden gelenin en mükemmelini yapmaya çalışacağını düşünürsünüz? Bu sorunun yanıtını kestirmek pek zor olmasa gerek. Aynı bu hikayedeki usta gibi sizler de bugünden başlayarak gelecekte 
varmak istediğiniz yeri ya da yerleri önce düşünmeli, sonra uygulamaya geçirmelisiniz ve bunun için de;

Bir hafta sonra nerede olmak istersiniz?

- Bir ay sonra nerede olmak istersiniz?

- Bir yıl sonra nerede olmak istersiniz?

- On yıl sonra nerede olmak istersiniz?

 Sorularına cevap bulmalısınız. İşte vizyon bu sorulara yanıt arar.

VİZYONU OLMAYAN KİŞİ GEÇMİŞİN ETKİSİ ALTINDA “ ŞİMDİYİ ” YAŞAR VE GEÇMİŞİN AYNISI OLAN BİR GELECEK YARATIR. VİZYONU OLAN KİŞİ “ ŞİMDİYİ ” GELECEK ADINA DEĞİŞTİRİR.

Başarı, Arzulanan hedefe ulaşmaktır.

Arzulanan hedefe ulaşmak için ve bu uğurda emek ve para kaybetmemek için mutlaka bir plan yapmak gerekmektedir. Bizler hayatımızın her safhasında bunu, bilerek veya bilmeyerek uygulamaktayız. Aksi halde bütçeniz dışında borçlanmak durumunda kalırsınız.İşadamı iseniz, cebinizdeki çek koçanını keserken mutlaka ödeme planınıza bakarsınız, alacak ve vereceklerinizi dengelemeye çalışırsınız. 
Yani ödemeler dengesini göz önüne alırsınız. 

Her zaman işe başlarken, o işin sizden ne alıp götüreceği veya size getirisinin ne olacağını mutlaka düşünür, hayal gücünüzü kullanarak karar verir, bu doğrultuda planlar yaparsınız. 

Bu sizi hedefinize götürecektir.

Bunun için disiplin ve plana ihtiyaç vardır.


DİSİPLİN; İNSANIN KENDİ YAŞANTISINI PLANLAMASI DEMEKTİR.

PLAN, HEDEFE ULAŞMAK İÇİN BİR YOL HARİTASIDIR.

Sonunu düşünerek işe başlamadaki ana düşünce, görevin ne olduğunu ve bu amaç doğrultusunda hedeflerin (vizyonun) ne olacağını iyi tespit etmektir.


” PLAN YAPARKEN HEDEFTEN GERİYE DOĞRU GELİN; PLANLAMAYI BAŞARAMAZSANIZ, BAŞARISIZLIĞI PLANLARSINIZ.” 
-Mustafa Kemal Atatürk


Geçmişteki, bugünkü ve ilerideki şartlar, bir bütün olarak ele alınır, içindeki fırsat ve tehditler tespit edilerek planlamalar yapılır. Hedeflerinize ulaşmak için yapmış olduğunuz; yıllık, altı aylık, üç aylık, aylık, haftalık, ve günlük planlamalar gelişmelere göre değişkenlik gösterebilir. 
Yeniden planlama yapabilmelisiniz.

İŞ YAPMA PLANI:

Bir işe başlamadan önce bir iki dakika düşünün: 

“Bu işi daha kolay ve pratik nasıl yapabilirim?” Aklınızda basitçe bir plan yapın ve süreç belirleyin. Sonra işe başlayın.

Eğer uzun vadeli yatırım gerektiren bir iş yapacaksanız;

• Önce bir çevre analizi yapmalısınız. Bu konuda çalışan en az beş farklı kişiden o işle ilgili olumlu olumsuz fikirler alın.

• İşi kolaylaştıracak ve size başarı fırsatı verecek konuları alt alta, 1., 2., 3., 4., … şeklinde, maddeler halinde sıralayın.

• Sonra işinizi zorlaştıracak ve engeller oluşturabilecek riskleri alt alta, 1., 2.,3., 4., … şeklinde, maddeler halinde sıralayın.

• Sonra bu fırsat ve riskleri göz önüne alarak bir çalışma planı yapın ve işe koyulun.

• Belli zaman aralıklarıyla mesela haftada veya ayda bir kere bu fırsat ve riskleri gözden geçirin, ilaveler veya çıkarmalar yapın.

• Gerekiyorsa yeni bir plan yapın ve yeni kararlar alın. Uygulamaya koyun.

• Her zaman değişim ve gelişmelere karşı duyarlı olun. Yeni ilişkilere girin.


Sorunları Çözün. 

Önlem Alın.

Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’na başlamadan önce yapması gerekenleri tespit etmiş, kazanılan her hedeften sonra bir diğerine yönelmiştir. 
Samsun’a çıkış, sonrasında Amasya, Erzurum ve Sivas Kongreleri’nin yapılması, alınan kararların hayata geçirilmesi hepsi önceden planlanmıştır. Mustafa Kemal’in kurulacak olan Türk Devleti’nin idari şeklinin Cumhuriyet olmasını istediğini, bütün arkadaşlarının bilmesine rağmen zamanı gelmeden telaffuz etmediğini arkadaşlarının hatıralarında görmekteyiz.


SONUNU DÜŞÜNEREK İŞE BAŞLAMA, “HER ŞEY İKİ KEZ YARATILMIŞTIR” İLKESİNE DAYANIR.

Örneğin;

bir evin binasını ele alın. Daha ilk çiviyi çakmadan önce, onu en ufak ayrıntısına kadar planlarsınız. 
Ne tür bir ev istediğinizi iyice düşünürsünüz. Bütün herşey inşaata başlamadan önce yapılır. 
Eğer bunu başaramazsanız, ikinci yaratım, yani fiziksel yaratım sırasında, evinizin maliyetini iki katına çıkaracak pahalı değişiklikler yapmak zorunda kalırsınız.


MARANGOZUN KURALI ŞUDUR:

“ İKİ KEZ ÖLÇ, BİR KEZ KES ”

Vizyonunuza (hedefinize) ulaştıkça BAŞARI size daha çok haz ve güven verecek, sorumluluk duygunuzu geliştirecektir. Proaktif olmanın özünde var olan bu özellikler bizi başarıya götürecek alışkanlıklardır.
Okulda, başarılı olduğunuz dersi ve öğretmeni daha çok seversiniz. Bunların hepsinin altında size yansıyan GÜVEN duygusu vardır. 

İnsanlar başardıkça kendilerine olan güven duyguları da kendiliğinden artar. Birinin pilot olarak size uçma planınızla ilgili bir soru sorduğunu düşünün:

“Bugün nereye uçacaksınız?”

Yanıtımız:

“Emin değilim. Uçuş planımız yok. Sadece yolcuları alıp havalanacağız. 
Yukarıda bir sürü akım var. Değişik günlerde farklı yönlerden esiyorlar. 
En güçlü akımı yakalayacağız ve bizi nereye götürürse oraya gideceğiz. 
Oraya vardığımızda nereye yönelmiş olduğumuzu anlayacağız.” olabilir mi?!
Böyle bir uçuş yöntemi, bizi amacımıza ulaştırır mı? Yanıt elbette hayır!

ROTASINDAN ÇIKMIŞ HİÇBİR UÇAK AMACINA VARAMAZ.

Bir insanın, bir ailenin, bir grubun, bir toplumun, bir uçağın, amacına, hedefine varabilmesi için bir uçuş planının olması gerekir. Zira gideceği yönü bilmeyen gemiye hiçbir rüzgardan fayda gelmez.

Başka bir deyişle gideceği yönü bilen insanın önünde tüm dünya eğilir. 
Bizim uçuş planımız misyon ve vizyondur. Tarihe baktığımız zaman Atatürk’ü, gideceği yönü bilen ender bir insan olarak görürüz.

SONUNU DÜŞÜNEREK İŞE BAŞLAMANIN EN ÖNEMLİ KURALI, 
YAŞAMIMIZDA BİR AMACIN (YANİ MİSYONUN) OLMASIDIR

Herkesin yaşamında gerçekleştirmek istediği küçük ya da büyük, kısa ya da uzun vadeli amaçları vardır.


VİZYON OLUŞTURMADA DİKKAT EDİLECEK NOKTALAR

Vizyon oluşturmak istiyorsanız, öncelikle; dünya üzerinde ne yapmak istediğinizi, hayattaki kendi rolünüzün ne olduğunu düşünün. 
Sorularınıza verdiğiniz yanıtların bir listesini çıkarın. Ne olmak istiyorsanız ona göre hayatınızı planlayın. Hedefimizi (vizyonu) belirlerken; hedefin belirgin, açık, net, ölçülebilir, ulaşılabilir, rasyonel (akla uygun) ve zamanının belli olmasına dikkat edilmelidir.

1. Belirginlik: Hedef açık, kesin, net, belirli olmalıdır.

2. Ölçülebilirlik: Hedef kontrol edilebilir, ölçülebilir olmalıdır. 
Yapılamayacak şeyler hedef olarak konulmamalıdır.

3. Rasyonellik: Hedef, akla uygun olmalı. İmkan dışı, olanaksız, hayalî, masalsı olmamalıdır.

4. Zamansallık: Hedefin bir süresi olmalı. Ne kadar süre içinde gerçekleştirilebileceği aşağı yukarı 
belirlenmelidir. 

Pusulası olmayan insan hayatta, rotası olmayan uçak havada kaybolur.
Sonunu düşünerek işe başlama, gecekondu yapımı yerine apartman yapmaya benzer. Gecekondu yaparken plana ihtiyaç yoktur. Yaparsınız, ilave edersiniz, yıkarsınız. Ama apartman yapmadan önce, ihtiyaçları tespit edersiniz, arsanıza göre projeyi hazırlarsınız. 

Siz, her zaman apartman yapmaya çalışınız.

MİSYON ve VİZYON (AMAÇ ve HEDEF) OLUŞTURMADA ÖNEMLİ NOKTALAR:

1. Misyon ve vizyonlarınızı; uygun bir zamanda ve yerde belirlemeye çalışın.

2. Rahat, huzurlu, sakin bir ortamda hazırlayın; zorla yapmayın.

3. Tüm fertlerin katılımını sağlayın. Herkese konuşmak için söz verin, fikrini söyleyenleri dikkatle dinleyin, anlayışlı olun , konuşulanların üzerinde iyice düşünün ve sabırlı olun.

4. Çıkan ifadelerin yazılı hale getirilmesi önemlidir.

5. Hedef, misyonla uyumlu, tutarlı olmalıdır.

6. Hedef birden fazla olabilir; hedefler içinde gruplandırma yapılabilir. 
(Mesela; 3 yıl içinde ev almak ana hedefinizse bunu gerçekleştirmek için yapacağımız diğer çalışmalar para biriktirmek gibi… alt hedefler olacaktır).

7. Hedefler geçicidir, birine ulaşınca bir başkasına geçilir. Misyon ise kalıcıdır (daha doğrusu kalıcılık 
özelliği baskındır. )

8. Misyon ve vizyonunuzu oluşturduktan sonra “Her şey bitti, her şey tamam!” diye düşünmeyin. Umursamazlık etmeyin. Bunları alışkanlık haline getirmeli ve onların yol göstericiliğinden istifade etmelisiniz. Yani, durmak yok! Asıl iş bundan sonra başlıyor.

9. Misyon ifadesi mutlaka yazılı olmak zorunda değildir; siz isterseniz bunu bir resim, bir şiir, bir öykü, bir sembol, ya da başka bir şekilde ifade edebilirsiniz.
Burada önemli olan seçtiğiniz yöntemin sizi gerçekten ifade edebilmesi, sizi anlatabilmesidir.


Sonunu düşünerek işe başlamayı Konfüçyüs de şöyle anlatıyor:

Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek,
Amaç dik, on yıl sonrasını tasarladığında.
Ama, yüzyıl sonrası ise düşündüğün, halkı eğit.
Bir kez ürün verir, ekersen tohum,


Bir kez ağaç dikersen, on kez ürün verir,
Yüz kez olur bu ürün, eğitirsen halkı
Balık verirsen bir kez doyurursun halkı
Öğretirsen balık tutmasını, hep doyar karnı.


İlerlediğiniz yolda hiç bir zorlukla karşılaşmıyorsanız, Bilin ki o yol asla sizi doğruya ulaştırmaz. 


****