DEVSOL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DEVSOL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Aralık 2016 Pazar

BU RESİM HER ŞEYİN KANITIDIR BDP'lilerin Cemaziyel Evvelini Bilirim.





BU RESİM HER ŞEYİN KANITIDIR


BDP'lilerin Cemaziyel Evvelini Bilirim.






Emin Pazarcı
  • 21 Ağustos 2012, Salı

Hani bilmesek " Yedirip Yutturacaklar " derler ya! Yine öyle oldu. BDP'li Ertuğrul Kürkçü, çirkin PKK-BDP buluşması ile ilgili olarak, "barış" nutukları attı. "Biz insanlara düşmanca gözlerle değil, anlamaya çalışarak bakıyoruz. Bize gösterilen gülümsemeye gülümsemeyle karşılık verdik" dedi.
Öyle mi acaba? Bence değil. Çünkü, ben Ertuğrul Kürkçü'nün cemaziyelevvelini bilirim!


Kürkçü, 1970'li yılların başında Dev-Genç Genel Başkanı'ydı. O günlerde güzel bir gelenek vardı. Gazetelerin tamamı bayram günlerinde kapıya kilit vurur, gazete çıkarma işini cemiyetler yapardı. Biri İstanbul'da diğeri de Ankara'da iki ayrı Bayram Gazetesi çıkardı.
1971'de, Ankara Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Beyhan Cenkçi, Ertuğrul Kürkçü'yü aradı. Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ramiz Orgun ile Sosyal Demokrat liderlerden Semih Eryıldız'la tartışmaya davet etti.
Tartışma Ankara Bayram Gazetesi'nde yayınlandı ve büyük yankı uyandırdı.
Ardından TRT devreye girdi. Rahmetli gazeteci Örsan Öymen, aynı isimlerle televizyonda bir tartışma programı yapmak için kolları sıvadı.


Amaç, gençler arasında ortak bir zemin yakalamak, kavganın önüne geçmek ve silahların bırakılmasını sağlamaktı. O günlerde özel televizyonlar yoktu. TRT de tek kanaldan yayın yapıyordu. Bütün Türkiye, TRT'yi izliyor, tartışma programları kamuoyunu günlerce meşgul ediyordu.
Beklenen gün geldi, bütün Türkiye, TRT ekranına kilitlendi... Örsan Öymen, son derece iyi niyetli bir adım atmıştı. Ancak, tartışma başlar başlamaz, gençler arasında ortak bir zemini yakalamanın mümkün olmadığı görüldü. "Silahlar Bırakılsın" tartışması, hem stüdyodakileri, hem de Türkiye'nin dört bir yanında programı izleyenleri alabildiğine gerdi.
Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ramiz Ongun, "Biz hazırız" dedi: 
* Biz silahları bırakabiliriz. Burada hemen anlaşalım. Sol, saldırıdan vazgeçsin.
Biz de kuvvet kullanmayı bırakalım. Ben buraya tam yetkili olarak geldim. "Silahları bırakacağız" diyorsak, bırakırız. Benim sözüm teminattır. Ancak, bunlar yetkili değiller, emri dışarıdan alıyorlar. Onlara bu emri veren irade silah bırakmalarını istemiyor.
Bunlar silah bırakamazlar.


Ramiz Ongun haklı çıktı...


Dev Genç Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü, anlaşmaya yanaşmadı. Tam tersine silahlı mücadeleye devam sinyalleri verdi:
* Biz, toplumsal muhalefetin fitiliyiz.
Sandıktaki demokrasiye inanmıyoruz ve buna karşıyız. Devrim sandıktan çıkmaz. 

* * *
Aradan birkaç gün geçti...
Ramiz Ongun, Çankaya Köşkü'nden arandı. Dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, kendisiyle yüz yüze görüşmek istiyordu.
Sunay, "Seni tebrik ederim oğlum" dedi: 
* Televizyondaki açık oturumu baştan sona seyrettim. Çok güzel konuştun.
Cumhurbaşkanı ardından ekledi:
* Bu tür yayınlar devam etmeli. Halk bu ülkede neler olup bittiğini, kimin ne yapmaya çalıştığını görmeli ve bilmeli.
Ben, TRT'de arkadaşlara talimat vereceğim. Bir açık oturum daha yapılsın.
Ancak, bu defa 1 değil, 3-4 saat sürsün.
Sunay, gerçekten de TRT yöneticilerini aradı.
Talebi Örsan Öymen'e iletildi. Ancak, Ertuğrul Kürkçü, kavgayı önlemek ve barışı sağlamak için yapılması planlanan yeni bir televizyon programına "hayır" cevabını verdi. 

* * *


Ertuğrul Kürkçü, bugün BDP milletvekili.

Gazetelere demeçler verip, barış nutukları atıyor.
PKK'lı teröristlerle kucaklaşmasına, "Biz insanları diriyken seviyoruz" gibi süslü sözlerle izah getirmeye çalışıyor.
Oysa, geçmişe bakınca pek öyle görünmüyor.
Kürkçü, yine meşrebinin gereğini yerine getiriyor. 1970'lerdeki konumunu muhafaza ediyor. Belli ki bugün bile "Silahlı Marksist halk ihtilali" hayallerinin peşinde koşuyor!
Ne demişti bundan bir süre önce PKK'lı ve KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan: 
* Devrimci halk savaşı ile AKP siyasetini yenilgiye uğratacağız.
Tencere-kapak misali! Ertuğrul Kürkçü, yuvarlandı ve yerini buldu.
Dikkat edin: Marksizm ve bölücülük, son günlerde PKK çatısı altında birleşti. Bir kısmı o veya bu isim adı altında PKK bünyesine girdi. Bir kısmı da sağda solda PKK adına "psikolojik cephe" açtı.
Bugün Türkiye'de yaşananların özü budur!


EMİN PAZARCI/Tavkim


http://www.takvim.com.tr/yazarlar/emin_pazarci/2012/08/21/bdplilerin-cemaziyelevvelini-bilirim
...

22 Eylül 2015 Salı

TÜRK SİYASİ TARİHİNİN 2 Cİ ASKERİ DARBESİ 12 EYLÜL VE ÖNCESİ BÖLÜM 22



TÜRK SİYASİ TARİHİNİN 2 Cİ ASKERİ DARBESİ  12 EYLÜL VE ÖNCESİ    
BÖLÜM 22


1970 _ 1980 DÖNEMİ ÖĞRENCİ HAREKETLERİNİN ORTAK ÖZELLİKLERİ

1970 Öncesi dönemde ortaya çıkan öğrenci hareketlerinin aksine 1970_80 dönemindeki öğrenci hareketleri çatışma şeklinde başlamış ve çoğunlukla ölümle sonuçlanmıştır. Çatışmalara neden olan şey öğrenci hakları ile ilgili değildir. Daha çok ideolojiktir. Artık kendi düşüncelerini diğer öğrencilere empoze etme şeklinde ortaya çıkmaya başlamıştır.

Bu hareketleri yönlendiren birileri vardır ki bunlar özel kıyafetleri, işaretleri olan militanlardır. Bölücü alenen ifade edilmiştir. Eskiden olduğu gibi yaşlı kimselere itibar edilmemiştir.

Sol kesimin dağınık ve birbirinden kopuk olmasına mukabil, sağ kesim daha bir birlik ve beraberlik içindedir.
Hal böyle olunca sağ kesim daha güçlü görünmektedir. Eskiye oranla iki kesimde geniş çapta mitingler düzenlemişlerdir. Basın, sonucunda ölüm olmayan olaylara yer vermemeye başlamıştır. Halk ise anarşiye dönüşen olayları hoş karşılamamış tır. Gruplar fikirlerini yaymak için duvar ve levhalara yazı yazmayı tercih etmişlerdir. Oysa eskiden bildiriler yayınlıyorlardı.

“Avrupa’da hiçbir ülkede anarşi, Türkiye’deki boyutlara erişmemiştir. Çünkü hiçbir ülkede eylemciler emekleme günlerinde aydın geçinenlerden bizdeki gibi destek görmemiş, parlamenter rejim sistemli olarak bu derece hafife alınmamış tır.” Uğur Mumcu Er Meydanı adlı bir yazısında masa başı devrimciliğini kınayarak gençleri eyleme çağırıyordu.”Öğrenci eylemleri elektrik dalgaları gibi toplumun diğer kesimlerini de etkilemiştir. 
Bir ülkede siyasal iktidarların yurdu yönetemez duruma düşmeleri, iktidar boşluğu yaratır. Bu boşluk ise ancak,halkın desteğinde bir yönetimle doldurulabilir.

...Devrimcilik yürek ister. İşte er meydanı. Kapalı kapılar ardında devrimcilik yapanlara, meyhane masalarında düzen değiştirenlere, devrimci, solcu,sosyalist demiyoruz...İşte kavga işte meydan. Bu düzenden yana olanlar, evlerinize, kürsülerinize, Bab_ı Âli patronlarının sütunlarına, meyhanelere. Devrimciler,  örgütlenelim hareketlenelim Bu kavga bizim.”

“Hür Berlin ve Marburg üniversitelerinde ‘gruppenprinzip’denilen bir sisteme göre müfredat programlarının öğrenci_öğretim üyesi iş birliği  neticesi gerçekleştirilmesi_ Maksist ve devrimci eylem kalıplarına yönelik öğretilerin öncelik kazanmasına yol açmış, bu durum da kısa zaman da bazı üniversite ve fakültelerin siyasallaşmasına yol açmıştır. Bizde bazı üniversitelerde Grup penprinzip’ i hatırlatan konseylerin  gerçekleşmesi öğretim üyeleri ile birlikte öğrenci ve üniversitede çalışan memur, işçi müstahdem temsilcilerinin yönetime
katılmaları bu üniversitelerden tek yönde eğitimin uygulanmasını ve Marksist akımların yaygınlaşmasını büyük ölçüde hızlandırmıştır.”

İlk etaplarda üniversitede reform istekleri daha sonradan boykot ve işgallerle anarşi boyutunu almış olan öğrenci eylemleri ideolojik bir temele oturtturulmuş tur. Bu eylemler anomik bir ortamda yetişen ve mevcut sosyal düzenin doğurduğu tedirginliği duyan öğrencilerin davranışları olarak tanımlanabilir.” İşte
bu öğrenci hareketleri Türkiye’yi bir kaos ortamına sürüklemek isteyen belirli çevrelerin amaçlarına ulaşmak için kullandıkları bir vasıta olmuş ve masum öğrenci eylemleri olarak başlayan eylemler giderek bir terör hareketine dönüşerek, Türkiye’yi 12 Eylül 1980 ortamına getirmiştir.”


http://tarihtenbirsayfa.blogspot.com.tr/2009/01/1970-1980-donemi-ogrenci-olaylar.html


ÖNEMLİ ÇOK GÜZEL BİLİMSEL TAHLİLLER VAR


1970-1980 Dönemi Öğrenci Olayları

1970-1980 DÖNEMİ ÖĞRENCİ OLAYLARI

Önce masum öğrenci gösterileri şeklinde başlayan, daha sonra anarşiye dönüşen, 1968 yılında bütün dünyayı etkisi altına alan ve bugün dahi farklı biçimlerde devam eden öğrenci ayaklanmalarının birtakım nedenleri vardır.
Öğrenci ayaklanmalarının siyasal hayattaki yerini incelemeye başlamadan önce bu konuda öne sürülen birtakım görüşleri açıklamakta yarar vardır.

Psikolojik açıklamalar

Son yıllarda meydana gelen gençlik hareketlerinin şiddete yönelmesini psikolojik nedenlere bağlayanlar bulunmaktadır. Psikiyatrlara göre; “Şiddet, derin bir mahkumiyet duygusuna, mutlak gerekli olan şeye sahip olunmadığı duygusuna tepki olarak doğan bir davranıştır. Çağdaş genç ne babasında, ne toplumda kendisine model olarak alacağı, benzemek isteyeceği görüntüyü bulmaktadır. Şiddeti doğuran neden budur.”

Biyolojik Açıklamalar

Gençliği, özellikle üniversite gençliğinin isyanını biyolojik verilerle açıklamaya çalışanlara rastlanmaktadır. Roger Masters’ e göre gençlik isyanının evrensel nedeni biyolojiktir. Üniversiteli gencin ergenliğin ötesinde çocukça bir faaliyet biçimini sürdürmek zorunda bulunuşu, sıkıntılarının büyük çoğunluğunun temelindeki nedendir. Çünkü bu şekildeki hayat tarzı gencin hem yetişkinlerin hiyerarşisinde yer almasına izin vermemekte hem de saldırganlık dürtülerini boşaltma olanağı tanımamaktadır.

Klasik Marksist Görüş 

Karl Marks ve Friedrich Engels’ e göre günümüze kadar bütün toplumların tarihi, sınıf kavgasının tarihidir. Marksizm’e göre tarihsel evrim sınıf çatışmasına dayanmaktadır. Bu çatışma “Ezilenlerle ezenler, sömürenlerle sömürülenle arasındaki bir çatışmadır.“ Üretimde ana rolü oynamasına rağmen , üretim ilişkilerinin değişmemesi neticesinde zarar gören toplumsal sınıf üretim ilişkilerini kendi lehine değiştirerek devrim yapar. Özünde öğrencilerin mücadelesi de sınıf çatışmasının bir parçasıdır. Marksizm’e göre “ Gençliğin eylem tarzı da küçük
burjuvazinin eylem tarzıdır. Küçük burjuva davranışlarının sorumsuzluğu, kaypaklığı, dönekliği, başı bozukluğu ve terörizme yatkınlığı gençlik eylemlerinde
görülecektir. “

1960-1971 dönemlerinde üniversitelerde teorik olarak oluşturulan Maksist akımlar 1971’ den sonra eylemlerle birlikte köy ve kasabalara yansıtılmış,
terör ve anarşiye dönüşmüştür. Bazı yazarlarca öğrenci hareketlerinin anarşist niteliği öğrencilerin henüz proleterleşme sürecinin başlangıcında bulunmalarına
bağlanmaktadır.


ÇAĞDAŞ ÖĞRENCİ HAREKETLERİNİN ORTAK NİTELİKLERİ

1.Üniversiteye Karşı Olmak

Son otuz yıldır ortaya çıkan öğrenci hareketlerinin üniversiteye karşı olma niteliği belirgin bir şekilde ileri derecede endüstrileşmiş batılı ülkelerde görülmektedir. Öğrenci isyanları ilk etapta üniversite içi sorunlardan başlamış, daha sonra ülke çapındaki sorunlara ve düzenin kendisine yönelmiştir.
Öğrencilerin üniversite içindeki en büyük istekleri yönetimde söz sahibi olabilmektir; ancak bu amaçlarına ulaşamayan gençler üniversitenin kendisine saldırmaya başlamışlardır. Fransa’ da üniversite öğrencisinin kendi eğitim kurumuna karşı çıkışı 1967 yılının Kasımında görülmüştür.
Nedeni ise öğrencilerin özerk üniversite karşılıklı tartışmaya dayanan ders ve daha yumuşak bir sınav sistemi istemeleridir. İkinci neden de yönetimde söz sahibi olmak istemeleriydi.

Üniversitelerdeki öğrenci sayısının artmasına karşılık, üniversite sayısında bir değişiklik olmaması da olayların çıkmasında önemli bir etken olmaktadır. Bunun en güzel örneğini Federal Almanya’ da ki Hür Berlin Üniversitesi’nde görmekteyiz. Bu üniversitede huzursuzluk sınıfların kalabalıklaşmasıyla başlamıştır. Üniversiteler modernleştikçe ve öğrencilerin beklentilerine cevap verebildikçe gençlik isyanı, üniversitedeki sorunlardan çok siyasal sorunlara ve
düzene yönelmektedir.

Benzer şekilde Japonya’ da da isyanlar sınıfların kalabalıklaşması neticesinde ortaya çıkmıştır. Endüstrileşmemiş sosyalist ülkelerin büyük çoğunluğunda öğrenci hareketleri üniversiteyi değiştirme isteğinden kaynaklanmamaktadır. Rus Prof, Toparnine’ ye göre Rusya’ da herkese eşit eğitim olanakları sağlanmaktadır. Bütün eğitim kurumları ücretsiz ve pek çok öğrenci bursludur. Bu yüzden isyanların nedeni üniversiteyi değiştirmek değildir. Rusya’ da herkese çalışma olanağı bulunduğu için, öğrenim gören gençler geleceklerinden emindirler. Ancak bu durumu genellemekten kaçınmak gerekir. Çünkü sosyalist bir ülke olan Yugoslavya’ da çıkan öğrenci isyanlarının nedeni üniversiteyi değiştirme isteğinden kaynaklanmaktadır.

Türkiye’ de ise, 1967-1968 yıllarında ortaya çıkan öğrenci hareketlerinin en belirgin özelliği üniversite içi sorunlar ve genel olarak eğitim sistemiyle ilgili oluşlarıdır. Bu öğrenci hareketleri öğrencilerin üniversite içi sorunları düzene bağlama isteklerinden doğmuştur. Türkiye’ de öğrencilerin büyük bir kısmı eğitimlerini bitirdikten sonra iş bulabilme kaygısına düşmektedir.

Özellikle son sınıflara yaklaştıkça bu kaygı artmaktadır. Hacettepe ve Erzurum Atatürk Üniversitesi öğrencileri arasında yapılan bir araştırmaya göre son yıllardaki gençlik hareketlerinin nedeni “ tek başına veya başka bir etkenle birlikte eğitim düzenindeki yetersizlik “ e bağlanmaktadır. 

Öğrenci ayaklanmalarının amaçlarından birisinin üniversiteyi değiştirmek olmasının temelinde, üniversitenin öğrencilerinin beklentilerine cevap verememesi yatmaktadır. Bir yandan üniversite sayısı hızla artmış ancak diğer taraftan üniversitenin imkanları artmamıştır.
Buna paralel olarak öğrenci ile öğretim görevlilerinin ikili ilişkileri de azalmıştır. Ayrıca olanakları öğrenci sayısının artma hızın yetişememiştir.

Gelişmiş ülkelerde iş bulma olanakları artsa bile bu kişinin aldığı eğitimin karşılığı olacağı anlamına gelmeyebilir. Sorun üniversitenin kendi imkanlarıyla çözülemediği için, üniversiteye karşı doğan bu kızgınlık bir süre sonra rejime ya da düzene yönelmektedir. Ancak bazı ülkelerde bunun tersi bir duruma da
rastlanılabilmektedir. Önemli bir rejim sorunun bulunduğu ülkelerde üniversite içi sorunlar bu yurt çapındaki soruna bağlandığı için rejim sorunu
çözüldüğünde ortaya çıkmak üzere bir kenarda beklemektedirler. Polonya’ da buna benzer bir durum yaşanmıştır.

2)Rejime Ya da Toplumsal Düzene Karşı Olmak

Sovyet Rusya’ da rejime karşı hareket daha çok üniversite öğrencileri arasından çıkmıştır. Öğrencilerin amacı sosyalizmi özgürlük içinde kurmaktı.
Polonya’ da da öğrenci hareketlerinin temel niteliği rejime karşı oluşudur. Ancak karşı oldukları sosyalizm değil, iktidardakilerin sosyalizme ulaşmak için izledikleri otorite ve bürokratik tutumdur.
Türkiye’ de 1965-1970 döneminde öğrencilerin yaptıkları 92 sessiz yürüyüşten sadece 27 tanesi üniversite ve eğitim sistemi ile ilgili nedenlerdendi. Geri kalan 65 sessiz yürüyüş ise toplumsal düzen ya da siyasal rejimle ilgili sorunlar nedeniyle gerçekleştirilmişti. Yine yeni bir eylem biçimi olan boykot ve işgallerle ilgili olarak da aynı şeyi söyleyebiliriz.
Eylemler sırasında polis tedbirlerine başvurulduğu ölçüde öğrenciler rejime karşı çıkmaya başlamaktadırlar.

3)Yetişkinlerin Örgütlerinden Ve Önderliğinden Bağımsız Olmak 

Öğrenci hareketlerinin yetişkinlerin örgüt ve önderliklerinden bağımsızlaşması olayını en belirgin olarak ileri derecede endüstrileşmiş batılı ülkelerde görmekteyiz. Birleşik Amerika’ da eyleme katılan gençler eskiden yaşlı kuşaklardan önderlerin peşinden giderlerken, bugün bu durum hemen hemen sona ermiştir. Aynı şekilde 1968 Mayıs-Haziran olaylarına gelinceye kadar Fransa’daki gençlik hareketlerini siyasal partiler kontrol edebiliyorlardı
ancak öğrenci ayaklanması olarak değerlendirilen hareket orta ve yaşlı kuşakların egemen oldukları siyasal örgütlerin dışında gelişmişlerdir.

Toplumda köklü değişiklerden yana olan siyasi partilerin iktidara gelme olasılığının bulunduğu ülkelerde, gençlik hareketleri yetişkinlerin örgütlerinin paralelinde gelişmektedir. Ancak geleneksel partilerin itibarlarını yitirmiş olduğu ülkelerde öğrencilere mümkün bir bütünleşme yolu kapanmış bulunmaktadır.

Türkiye’ de 12 Mart 1971’ e giden olaylar içerisinde gençlik hareketleri hızla yetişkinlerin örgütlerinden ve önderliklerinden bağımsızlaşmıştır.
Bunun örneklerini siyasal yelpazenin sol kanadında bulunan Cumhuriyet Halk Partisi ve Türkiye İşçi Partisi’ nde görülmüştür. TİP yöneticilerinin  anarşik nitelikteki eylemlere karşı çıkmaya başlamasıyla bütün etkinliğini yitirmiştir. CHP’ de ise, gençlik kolları birçok konuda değişmez Genel Başkanla karşıt görüşleri savunabilmiştir.

4) Şiddet 

ABD’ de öğrenci hareketlerinde şiddet 1964 yılından itibaren ortaya çıkmaya başlamıştır. Berkeley Üniversitesi’ nde siyasal parti ve grupların üniversite içinde faaliyet göstermesini yasaklayan eski bir kuralın uygulanmaya başlamasıyla öğrenci hareketleri şiddet kazanmaya başlamıştır.

Fransa’ da bütün dünyanın ilgisini çeken öğrenci ayaklanmalarının ilk sinyalleri 1 Mayıs 1968’ de Paris’ de Edebiyat ve Hukuk bölümlerinin bulunduğu Nanterre’ de başlamıştır. Aşırı sağcılar tarafından yangın çıkarılması üzerine öğrenciler toplanıp protestoya başlamıştır. Polisin ikazı, uzun süren çalışması sonucu bina tahliye edilmiştir.

Alman öğrencilerinin başvurdukları şiddet yolunun gerekçesi “ gösteriler sırasında polis halk ne kadar tahrik edilir ve öğrencilere karşı ne derecede sert tedbirler almaya zorlanırsa, halk o oranda cereyan eden hadiseler ve bunların altında yer alan taleplerle ilgilenecek, ezilen, dövülen fikirlerini serbestçe ifade etmekte alıkonulan öğrencilerin safında yer alarak onları destekleyecektir.” 

Sosyalist ülkeler içinde en şiddetli öğrenci hareketlerine Polonya’ da rastlanmış tır. 1967 Kasımında bir piyesin yasaklanması ile başlayan olaylar birçok öğrenci önderinin üniversiteden çıkarılması ile hız kazanmıştır. Polis copları öğrencileri bir yandan şiddete bir yandan da rejime karşı çıkmaya itmiştir.

Türkiye’ de 1967-70 dönemler indeki öğrenci hareketleri incelendiğinde öğrencileri şiddete iten olayları şöyle sıralamak mümkündür.

 “Polis, öğrenci eylemlerinin henüz saldırıya dönüşmediği dönemlerde bile zaman zaman gereksiz şiddet göstermiş ve siyasal çatışmada bir taraf gibi davranmış tır. Sonuç başlangıçta tarafsız olan büyük öğrenci kitlesinin emniyet kuvvetlerine güvenlerini yitirmeleri olmuştur.

Özellikle başlangıçta, bazı eğitim kurumlarının yöneticileri öğrenci isteklerine karşı anlayışsız davranmış, barışçıl eylemler karşısında bile, çağ dışı kalmış disiplin hükümlerini uygulamak istemişlerdir.

Masum eylemlere ilgi göstermeyen kamuoyu ve basın organları şiddet eylemlerine özel bir ilgi göstermiştir.

Sağ terörün cezasız kaldığı izlenimi yaratılarak, sol grupların buna karşı silahlanması sağlanmış, her iki taraf da böylece silahlı çatışmanın içine çekilmiştir.

Barışçıl yollarla sağlanamayan bazı isteklerin şiddete başvurulduğunda sağlandığı örnekler olmuştur. “

“1968’lerde ülkemizde siyasi liderler milli birlik yolu içinde köklü önlemler ele alacakları yerde tersine olayları körükleyici nitelikte semboller kullanmak suretiyle ortamı sürekli gergin tutmaya çaba göstermişlerdir. Buna paralel olarak üniversite üstü kuruluşlar hatta bazı üniversite yetkilileri üniversitedeki huzursuzlukları siyasi sebeplerden ziyade sosyal amaçlı ‘masum öğrenci ‘ istekleri olarak değerlendirmek suretiyle polisin üniversite kampüslerine girmeyeceği tezini savunmuşlar , hükümeti desteklememişlerdir.”

ÖĞRENCİ HAREKETLERİNİN SINIFLANDIRILMASI

Genel eğilim, öğrenci ayaklanmalarının kapitalist, sosyalist ve geri kalmış ülkelere göre gruplandırmak şeklinde ortaya çıkmaktadır. Böyle bir tipoloji denemesi için üç boyut temel olarak alınmalıdır. Üniversite, siyasal rejim ve toplumsal yapı.

Üniversite

Üniversitenin modern ya da geleneksel oluşu , öğrenci hareketlerinin gelişme çizgisi yönünde önemli rol oynamaktadır. Üniversitenin değişen koşullara
uyum sağladığı ve demokratikleştiği doğrultuda hareket üniversite dışına yönelmektedir. Üniversite içi sorunlar çözüldükçe, öğrenciler asıl  problemlerinin çözümlenemediğini görerek toplumsal düzene ya da rejime yönelmektedirler. Bu asıl sorunların başında da gelecekte beklentilerine uygun bugünkü çabalarının
karşılığı bir toplumsal konuma sahip olamama endişesi yatmaktadır. Modern ve büyük üniversitelerde öğrenci hareketleri üniversite dışına , geleneksel üniversitelerde ise daha çok üniversite içi sorunlara yönelik olmaktadır.

Siyasal Rejim

Rejimin otoriter ya da liberal siyasal iktidarın toplumsal düzendeki köklü değişmelerden yana veya karşı oluşu ve siyasal iktidarın genç kuşaklara açık ya da kapalılığı, öğrenci hareketlerinin niteliklerinin belirlenmesinde önemli etkenler olarak ortaya çıkmaktadır. Rejim otoriterleştikçe, öğrenci hareketleri rejime karşı bir görünüm kazanmakta ve toplumdan belirli bir destek görebilmektedir. Tam aksine rejim liberalleştikçe, öğrenci hareketleri çoğunlukla toplumsal düzendeki bozukluklara  karşı çıkmaktadır. İktidarın gençlere açık ya da kapalı olması da bu sorunla yakından alakalıdır. İktidar genç kuşaklara kapandıkça, öğrencilerin
rejime karşı çıkma eğiliminde bulundukları görülmektedir.

Toplumsal Yapı

Gelişmiş kapitalist ülkelerde siyasal iktidar orta yaşlı kuşakların elindedir. Bu yüzden öğrenciler için tek mümkün faaliyet yolunun gençlik hareketleri olması kaçınılmazdır. Gençler tüketim toplumunu adaletsiz ve akıl dışı buldukları için reddetmektedirler. Gençlere göre teknolojik gelişme akılcı toplum için daha fazla olanak sağlamaktadır.

Gelişmiş sosyalist ülkelerdeki öğrenciler ideoloji ile uygulama arasındaki çelişkiye karşı çıkmaktadırlar. Sosyalizme itirazları yoktur ancak daha fazla özgürlük istemektedirler.

Geri kalmış ülkelerde ise öğrenciler hızlı ve adaletli bir kalkınmadan yana olup siyasal hayatta önemli bir rol oynamak istemektedirler.

Son yıllardaki öğrenci hareketlerini belirgin özellikleri açısından iki grupta incelemek mümkündür.

A: Şiddete dayalı isyan niteliğindeki öğrenci hareketleri
B: Rejimle bütünleşmiş, rejimin bir parçası halindeki isyan niteliğinde olmayan öğrenci hareketleri

Asıl önemli olan birinci gruba giren öğrenci hareketleridir. Bunları da kendi arasında üçe ayırmaktayız.

1-Toplumsal düzene karşı, diğer kesimlerden kopuk öğrenci hareketleri

Bu özelliklere sahip öğrenci hareketlerine daha çok rejimin o toplumun şartlarına göre liberal sayılabileceği ve üniversitenin değişen şartların büyük ölçüde gerisinde kalmadığı ülkelerde rastlanır. Batı Almanya’ da Hür Berlin Üniversitesi’ nde ortaya çıkan öğrenci hareketleri ile Türkiye’ de ODTÜ etrafında gelişen öğrenci hareketleri bu gruba dahil edilebilir.

2-Siyasal rejime karşı, toplumdaki diğer bazı güçlerle dayanışma halindeki öğrenci hareketleri

Dikkati çeken nokta siyasal rejimin otoriter karakterde olduğu ülkelerde öğrenci hareketlerinin toplumda yalnız kalmadığı ve toplumsal düzene değil, rejime
karşı çıktığıdır. Rejimin yumuşaması amacı içinde toplumun birçok kesiminden destek görmektedirler. Rejim sorunu ön plana çıktığı için, üniversite içi sorunlar çoğu zaman söz konusu bile edilmemektedir.

3-Üniversiteye ve toplumsal düzene karşı, toplumun diğer kesimlerinden kopuk öğrenci hareketleri

Üniversitenin geleneksel niteliğini koruyup, değişen koşullara uymadığı durumlarda , bu hareketler başlangıçta daha çok üniversiteyi değiştirme amacına yöneliktir .Bu yolda etkin olamadığı durumlarda öğrenci çoğunluğunun sorunu düzene bağlaması hızlanmaktadır.
Türkiye’ de İstanbul ve Ankara Üniversiteleri gibi ODTÜ’ne oranla daha eski ve geleneksel olan kuruluşlardaki öğrenci hareketleri de daha çok bu çizgiyi işlemişlerdir. Mücadele rejim dışına taşınca hareketin toplumsal destekten yoksunlaşması daha hızlı bir zaman içinde olmaktadır. Türkiye’ de 1968’ den sonraki öğrenci hareketlerini daha öncekilerden ayıran en önemli farklılıklardan birisi budur.

B) İsyan niteliğinde olmayan, siyasal rejimle bütünleşmiş öğrenci hareketleri 

Bunlar ya teknolojik ve demografik gelişmenin çok gerisinde kaldıkları için kuşaklar arası bir çatışmanın doğmadığı ülkelerdir , ya da çok önemli bir milli mesele toplum içinde genel dayanışmayı zorunlu kılmaktadır.

Geri kalmışlığın alt sınırında olan ya da toplumsal düzende köklü değişikliklerden yana iktidarların bulunduğu ya da çok önemli bir ulusal sorunla karşı karşıya kalan ülkelerde, öğrenci hareketleri isyan niteliğine bürünmemekte, rejimle bütünleşmektedir.

27 MAYIS 1960 DARBESİ VE GENÇLİK HAREKETLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

“ 27 mayıs 1960, ülkemizin tarihinde yeni bir dönemin, ordunun siyasete egemen olduğu ya da en azından bu alanda etkin rol oynadığı yeni bir dönemin
başlangıcı.”

O dönemde yaşanan toplumda yıllardır süregelen memnuniyetsizliğin, sosyal birikimin patlamasıydı.” Menderes iktidarı korkunç gafletleri ve bin bir hatası ile genç subayların bu cüretli girişimi için gerekli zemini çoktan hazırlamış bulunuyordu. “

27 Mayıs ihtilalinin dikkati celbeden özelliklerinden birisi gençlerden tam destek görmesidir.Gençlik 27 Mayısın gerçekleştirilmesinde önemli katkılarda bulunmuş, hatta Kurucu Mecliste bile üyeliklere getirilmiştir.

“Ülkemizde askeri müdahaleler yolunu açmış olmakla birlikte, 27 Mayıs Devrimi , özgürlük ve demokrasi adına yapıldı. Meşruluğunu buradan alıyordu, gerekçesi buydu. 27 Mayıs olayının gerekçesi anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlara son vermek, demokrasiyi ve özgürlüğü yeniden sağlamak.”

Her şey yolunda gidiyor derken Milli Birlik Komitesi’nin aldığı bir karar kendisine olan güvenin sarsılmasına neden oldu. MBK 27 Ekim de bir tebliğ yayınlamış ve bununla üniversitelerde bir tasfiye operasyonu başlatmıştır. Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 114 sayılı kanun ile üniversitelerin 28’ i Ord. Profesör, 57’si Profesör ve diğerleri de öğretim üyesi ve asistanı olan 147 öğretim üyesi görevlerinden alınmışlardır. Bunlar arasında MBK’nın ihtilal günü davet ettiği  Tarık Zafer Tunaya da yer almaktaydı. Haber yükseköğrenim çevrelerinde şaşkınlıkla karşılanmıştır.
Tasfiyenin gerekçesi net bir şekilde açıklanmamış ve listede yer alan kişilerin yetersizlikleri belirtilmemiştir.

27 Mayısın gerekçelerini en iyi kavrayabilecek ve kamuoyunu aydınlatabilecek olanlar şüphesiz ki aydınlardır. Aydınların da seslerini en iyi duyurabilecekleri yer üniversitelerdir. Bu yüzden 27 Mayısçı subayların en büyük destekçisi olan üniversite öğretim üyelerini yine bu subayların üniversiteden tasfiye etmesi
yadırganmamalıdır.

“147 öğretim üyesinin büyük çoğunluğu gerçekten de solcu ya da sol eğilimli oldukları için değil fakat MBK onları genel olarak öyle sandığı için görevden uzaklaştırılmışlardır.

27 Mayısın ne denli sol düşmanı olduğu buradan açıkça anlaşılmaktadır.

Bu olaylara paralel olarak iki rektör; Sıddık Sami Onar ile Fikret Nerter görevlerinden istifa etmişler ve 27 Mayısın en önemli destekçilerinden olan
üniversite gençliği MBK’ ne sırt çevirmiştir. Öğrenciler 1 Kasımda yani üniversite nin açılış gününde boykot kararı almışlar, MBK gençliği ikna etmeye çalışmış ancak yaptığı toplantılar halkı oyalama taktiğinden başka bir şey olmadığı için bir sonuç alınamamıştır.

Ancak bu 2 Ordu-Gençlik el ele şarkılarıyla gelen bir iktidarın kendi hatası yüzünden, ayaklarının altındaki zeminin kayması demekti.
MBK desteğine büyük gereksinim duyduğu üniversitenin gözünde kendi ölüm fermanını imzalamıştı artık. “

“Üniversiteler birçok sosyal patlamaların, devrim eylemlerinin döl yatağı olmaktadır. Topluma başkaldırmalar, ona yeni norm ve biçimler vermenin ilk tohumları üniversitelerde yeşermektedir. Çünkü gençlik enerjisi ve psikolojik itici güçlerin kaynağı bu kuşağın sosyal tortuları üzerine kurulur. Bunun gibi üniversite gençliği, sosyal entelijansiyanın tamamlayıcısı unsuru olarak öteki halk tabakalarıyla doğrudan bütünleşme ve onları belirli idealler etrafında
yönlendirme imkanına da sahiptir.”

27 Mayısın getirdiklerinin en önemlisi Yeni Anayasa idi. 1961 Anayasası düşünce ve anlatım özgürlüklerinin güvence altına alınmasını sağlamış, hatta yıllarca söylenmeye cesaret edilemeyen, ağza alınamayacak sol düşüncelerin açıklanması olanağını yaratmıştır. Fakat 27 Mayıs öncesi en masum sosyal demokrat düşünceler bazı çevrelerin komünistlik suçlamalarına hedef oluyordu. Artık sol yayınlar rahatlıkla basılmaya başlamıştır. Üniversite gençliği ise kendisini klişeleşmiş düşüncelerden kurtarmaya çalışmıştır.

Üniversitelerde Anayasa teminatı altında Fikir Kulüpleri kurulmaya başlamıştır. Gençlerin eylemleri ihtilalin amacına uygundu. 27 Mayıs ihtilalinin
gerçekleştirilmesin de büyük payı olan gençler ve örgütleri önem kazanmışlardır. Gençlerin yapmış olduğu eylemler Atatürk ilkelerini korumaya yönelikti. 
27 Mayıs ve devrimlere yönelen hareketlere, ilk tepki çıkaran gençlerdi.

CHP’ den Kopmalar

Atanın ilkelerini koruma uğruna savaş veren gençlerbizzat Atanın partisi olan CHP’ den kopmaya başlamışlardır. Bunda en büyük etken CHP’nin gençlerin ihtiyaçlarına cevap verememesi ve 1961 Anayasasının öngördüğü yapı değişikliklerini gerçekleştirecek reformları yapamamalarıdır.

O dönemde mecliste salt çoğunluğu sağlayan bir parti olmadığı için CHP-AP koalisyonu kurulmuş ancak bu koalisyon ülke sorunlarını çözmekte yetersiz kalmıştır.

Bunların yanı sıra CHP’nin gençliğin tepkisini almasının nedenlerinden biri de üniversite harçlarına zam kararı almasıdır. Gençlik öğrenimine engel olan eski zihniyetle, harç uygulaması çıkaran zihniyeti aynı kefeye koymaktaydı. Hükümet yine de gençliğin sorunlarıyla ciddi olarak ilgilenmemiş yalnızca gençliğe bilimsel değeri  olmayan kitapları sunmuştur.

Politikacılar öğrenci örgütleriyle işbirliğine girmişler ve liderleri kontrollerinde tutarak kitlelere hükmedebileceklerini zannetmişlerdi. Ancak gençlik anayasanın getirdiği özgürlükler sayesinde çok çeşitli kitaplar okumuş ve kendilerini yönetmek isteyen siyaset adamlarının çoğunu alt etmişlerdir.

Öğrenciler bu bilinçlenme doğrultusunda yalnızca öğrenci sorunlarıyla ilgilenmemiş aynı zamanda ülke sorunları için de kafa yormuşlardır.

Patlak veren bu olaylar neticesinde gençlik yavaş yavaş CHP’ den kopmaya başlamıştır. Aynı dönemde Türkiye İşçi Partisi zamanının CHP’ si gibi gençlerin gözdesi haline gelmiştir.

Sağ Şahlanırken 

Bu arada milliyetçi kesim de boş durmuyordu. Kızıl yobaz olarak nitelendirdikleri komünistlere karşı faaliyetteydiler.

10 Ekim 1965 tarihinde mecliste bütün dengeler yerinden oynamış ve iktidar sağ kesimin eline geçmiştir. Adalet Partisinin iktidara gelmesi ile beraber “1960’tan
sonra kontrol altında tutulan ‘Doğucu-İslamcı Cephe’ yayından fırlamıştı artık. 1967’de Süleymancılık diye adlandırılan bir tarikat ortaya çıkmıştır. Bu kesim
İlahiyat Fakülteleri dahil, tüm öğretim kurumlarına karşı çıkmıştır.

Solda Kıpırdanmalar

Sağdaki bu gelişmelere karşılık bir yandan O da Türk solunda kıpırdanmalar başlamıştır. ODTÜ’de Demirel aleyhtarı gösteriler başlamıştır. 27 Mayıs Milli
Devrim Derneği kurulmuştur bu konuda çalışmalar yapmak üzere. TİP kısa sürede büyük gelişme göstermiş dolayısıyla sosyalizmi benimseyenlerde bir artış olmuştur. 1963 yılından beri fakültelerde oluşturulan Fikir Kulüpleri, Fikir Kulüpleri Federasyonu adı altında bir araya gelerek 1960 sonrasının ilk sosyalist gençlik örgütünü kurmuşlardır. Gençlik o yıllarda TİP’in izinde gitmekteydi; ancak çok geçmeden sol içinde TİP’e karşı örgütler ortaya çıkmaya başlamıştır. “Sol Kemalistler” olarak tanımlanan bu grup Yön dergisinde başlayıp, Devrim gazetesinde iyice belirginleşmiştir.

Doğan Avcıoğlu’nun öncülüğünü yaptığı Sol Kemalistlere göre “işçi sınıfı ülkemizde sol kapitalistlerin, ağaların, tefecilerin vs. ördüğü bir ağ içersinde
tutsak olduğu için seçim kazanamaz. Parlamentoda çoğunluğu sağlayarak iktidar gelmek Türkiye solu için bir düştür. Bu olanaklı olsa bile çok uzun bir süreyi gerektirtir. Oysa Türkiye’nin bu sürece dayanma gücü yoktur. Ne var ki devrimci bir yönetim toplumdan yana olursa, toplum onu kendiliğinden destekleyecektir.”
AP militanı gençler O dönemde tarafından Türkiye Milli Talebe Federasyonuna karşı (TMTF) bazı görüş ayrılıklarının ortaya çıkması sağlandı. Ancak TMTF’nin
amacı zaten apaçık ortadaydı. “Atatürkçü halkı, devrime, 27 Mayıs Anayasası ile öngörülen temel hedeflere bağlı Türk halkını çileden yoksulluktan kurtaracak, çağdaş uygarlık düzeyine ulaştıracak yönde dinamik, sağlam eylemlere bağlı bir yol.”

İktidar döneminin bu önemli örgütü ele geçirilmeliydi. Bu yüzden AP TMTF binasına türlü hilelerle hakim olmayı başarmıştır.

Bütün bu uygulamalara karşılık solcu gençlik yeni örgütlenme yoluna gitmiştir. Sosyal demokrat gençler tarafından Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu kurulmuştur.

Öğrenci dernekleri Anayasanın, bazı grupların çıkarlarına yönelik kullanılmasına karşıydılar. Bu yüzden 14 Kasım 1967’de İstanbul-Ankara arasında özel üniversitelerin kurulmasını protesto etmişlerdir.

“1965’lerden itibaren ülkemizde siyasi parti liderleri, hükümetler ve benzeri kuruluşlar giderek üniversite ve kampüslerinde yoğunlaşan boykot ve işgal gibi eylem biçimlerini milli birlik ruhu içinde ele alacakları yerde meseleyi ‘sen-ben’ kavgasına sürüklemek suretiyle hafife almışlar hatta bununla da iktifa etmemek üzere-adeta yangının üzerine körükle gidercesine- boykot ne ise işgal de odur denilerek bu işgalleri meşru göstermeye çalışmış veya ‘sokaklar gezmekle aşınmaz’ teranesiyle öğrenci eylem biçimlerinin akış kanallarını genişletmişler dir.”
1965 sonrasında hemen hemen her konuda öğrenci kuruluşları görüş bildirmiş, eylem yapma yoluna gitmiştir. Örneğin Ortaca’da meydana gelen Alevi,Sünni çatışmasını İTÜ Öğrenci Birliği olaya müdahale ederek barışla sonuçlandırmıştır.
Yine bu dernekler ülkenin politik yaşamında da olumlu bir rol üstlenmişlerdi. Durum böyle olunca bu kitlesel güçten korkan iktidar kamuoyunda gençlere karşı tepki oluşturmaya başlamıştır. Eylemlerin farklı boyutu halka yansıtılıyor, bu öğrenci dernekleri aleyhine propagandalar yapılıyordu.
“Ülkemizde 1968’lerde başlayan sol sloganlarının malzemesini teşkil eden ‘üniversite özerkliği’ veya ‘halka dönük’ üniversite dövizleri, üniversite-devlet arasındaki zihniyeti büyük ölçüde zedelemiş, adeta üniversiteler ‘devlet içinde devlet’ kurma eğilimine dönüşmüşlerdir. Durum böyle olunca birer feodal kuruş haline gelen üniversiteler rahatlıkla içerden fethedilmek suretiyle sol kuruluşların kucağına itilmişlerdir. Bu yüzden üniversitelerimizin siyasallaşması (politize olmasının) önüne geçilememiştir.

Bir diğer önemli nokta; Türkiye’nin de demokrasiyle yönetilen diğer ülkeler gibi dış güçlerin etkisinde olup, ihtilalcilerin propagandalarına maruz kalmasıdır. Zaten ülkenin yapısı da buna çok müsaittir. “İdeolojik tehditler ve propaganda lar, gerilla faaliyetleri, bölücü ve bölgeci cereyanlar, din istismarı, toplumumuzu tehdit eden faktörlerin başlıcalarıdır.”

1968 yılına gelindiğinde sağ cephede de epey kıpırdanmalar olduğu görülmekte dir. Sola karşı ‘şahlanış mitingleri’ düzenlenmiştir. Bu yıllarda Suudi Arabistan Kralı Faysal tarafından Rabıtat-ül Âlem-il İslami’ye (Dünya İslam Birliği) kurulmuştur. Cemiyet Türkiye’de şeriatçi düzenin kadrolarını kurmuş ve devlet sektörünün önemli noktalarına hakim olmuştur.

1968 yılı dünyada ve Türkiye’de öğrenci olaylarının en yoğun olduğu dönemdir. Soldaki kimi gençlik grupları iktidara yönelik eylemlerine bu dönemde başlamıştır.

Bunun ilk örneklerinden biri AIESEC toplantısında görülmektedir. (Ekonomi ve ticaret öğrenimi yapanlara staj olanağı sağlamak, uluslar arası işbirliğine katkıda bulunmak gibi amaçlar taşıyan kuruluş). Aralarında Deniz Gezmiş’inde yer aldığı bir grup bu eylemlerde etkin rol oynamışlardır. Eylemler sırasında tutuklanmış ve hayatlarında ilk kez hapishaneyle tanışmışlardır. Hapishane de bir devlet büyüğüne karşı helebilme cesaretini gösterebildikleri için tutuklular tarafından çok iyi karşılanmışlardır. Kendilerinin ifadelerine göre eylem iktidara karşı yapıldığı için ilerici-demokrat kamuoyu onları sahiplenmiştir.

Bu olayların yanı sıra emperyalist devletler sömürülerine karşı çıkan ve Türkiye’nin NATO’dan ayrılmasını isteyen gençlerin de etkinlikleri yoğunlaşmıştır.

Öğrenci derneklerinde yeni oluşumlar meydana gelmiştir. FKF’nin başına Doğu Perinçek getirilmiş ve bu örgüt yalnızca üniversite gençliğinin örgütü olmaktan çıkmış, işçi ve köylü gençliğini de kapsamıştır.

Bu yoğun dönemde Yükseköğrenim gençliğinin üzerinde yoğunlaştığı tek nokta “üniversitede reform”du. Artık öğrenciler ilkokuldan üniversiteye kadar eğitimin her aşamasında devrim istemekteydiler.

Milliyetçilik Hareketleri

Alpaslan Türkeş gençliğin bir kısmını kendi safına çekmeyi başarmıştı. Emellerine ulaşma yolunda Emin adımlarla ilerliyordu. “27 Mayısı gerçekleştirenlerin arasında yer almasına karşın, 1940’lardan beri Irkçı-Turancı çalışmaları yürüten Türkeş’in özlemi ülkeyi Nazi yöntemlerine göre yönetmekti.” Turancıların gerçek amaçlarını şöyle sıralamak mümkündür:

“1- Nazi Almanyası’nda olduğu gibi komando kampları ve gençlik kuruluşlarının yardımıyla , çeşitli propagandalar vasıtasıyla hükümeti yıpratıp iktidarı ele geçirmek,

2- İktidarı ele geçirdikten sonra çeşitli baskı metotlarına başvurarak Nasyonel Sosyalist Doktrini Türkiye’ye uygulamak,

3- Nasyonel Sosyalist rejimin Türkiye’ye tatbikinden sonra Türklerin Turan denilen toprak parçası üzerinde toplanmasını ve Tek Millet, Tek Devlet prensibinin gerçekleştirilmesi.

Yurdumuzda Turancılık ülkesini benimseyen şahıslar iktidara gelip, arzularına göre tek partili Nasyonel Sosyalist bir devlet kurduktan sonra, Turan devleti hudutları içindeki Türk ırkından olmayan azınlıkları da temizlemeyi planlamaktadırlar.”

SOLDA VE SAĞDA ÖRGÜTLENMELER KOMANDO KAMPLARI

Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi gençliğe özel bir önem veriyordu. Bu yüzden 1968 yılının yaz aylarında öğrencileri özel eğitimden geçirmek için komando kampları kurmuştur. Partinin yarı resmi organı Milli Hareket Dergisine göre öğrenciler boks,judo,güreş, duvara tırmanma gibi sporlardan oluşan beden eğitimi derslerinin yanında dua ediyorlar ve komünizm karşısında milliyetçilik ruhu gibi konularda dersler alıyorlardı.

İlk etapta “Komando” kelimesini kullanan gençler sonraları partinin de isteğiyle “Milliyetçi Toplumcular”adını almışlardır. Ardından “Bozkurtlar” ve en sonunda da Ülkücüler diye anılmışlardır.

Eylemlerine olaysız sokak gösterileri başlayan Bozkurtlar 31 Aralık 1968’de Siyasal Bilgiler Fakültesini basarak ilk şiddet hareketine girişmişlerdir. Daha
sonradan sol yayınları satan kitapçıların vitrinlerini kırarak, solcu örgütlerin hareketlerine karşı çıkarak, kanlı olaylar yaratarak eylemlerine devam etmişlerdir.

MÜCADELE BİRLİĞİ

18 Kasım 1967’de üç imamla bir Yüksek İslam Enstitüsü öğrencisi tarafından kurulmuştur. Bu birliğin ideoloğu 1991 seçimleri öncesinde Islahatçı Demokrasi Partisi lideri olan Aykut Edibali ‘ydi. Birlik 1969 yılının Şubat ayında “Huzur ve Asayiş Komitesi” adı altında vurucu bir güç oluşturmuştur ve aynı komando kamplarında olduğu gibi buradaki gençlere de judo, ateşli silah eğitimi verilmiştir. Birtakım olaylara karışan ve çeşitli mitingler düzenleyen “Yeniden Milli Mücadele” adındabir dergi çıkarmıştır.

SAĞDAKİ DİGER ÖRGÜTLER

Bugün gazetesi “Cemaatı-kübra” namazlarına öncülük etmekteydi. Namazlardan sonra gerekirse canın,malın verilmesi gerektiğinden, cihadın farz olduğundan bahsedilmiştir.

Bunların yanında Komünizmle Mücadele Derneği, 
İlim Yayma Cemiyeti, 
Anadolu Milliyetçiler Derneği, 
Milliyetçi Kültür Birlikleri, 
Türkiye Kuran Kursları Koruma ve İdame Ettirme Dernekleri, 
Genç Kuvay-i Milliye Derneği, Aydınlar Kulübü, 
Türkiye Din Adamları Yardımlaşma Dernekleri Federasyonu, 
Konya Mücadele Birliği ve Cemiyeti, 
Türkiye Yükseköğretim Huzur ve Dayanışma Cemiyeti, ( Sonradan ismini Türkiye
Milliyetçiler Birliği olarak değiştiren Türkçüler Birliği, )
CKMP’li Hakkı Yılanlıoğlu’nun idaresindeki Vatansever Türk Teşkilatı vs.


SOLDAKİ ÖRGÜTLER

TİP içinde görüş ayrılıkları 1968 yılında iyice belirginleşmeye başlamıştır.
Milli Demokratik Devrimciler adıyla tanınan grup ayrı bir çizgi izlemeye başlamıştır. 
Milli Demokratik Devrim çizgisindeki öğrenciler (Deniz Gezmiş, Mustafa İlker, Gürkan, Ahmet Özdemir, Selahattin Okur ve Mehmet Mehdi Başpınar) 1968 Ekimde ‘devrimci düşünceyi yaymak ve yaşatmak amacıyla’ Devrimci Öğrenci Birliği’ni(DÖB) kurmuşlar ve başkanlığına Deniz Gezmiş’i getirmişlerdir.

TİP paralelinde bir örgüt olarak değerlendirilen Fikir Kulüpleri Federasyonu, TİP içinde çalkantıların sürdüğü bir dönemde 4-5 Ocak 1969’da toplanan üçüncü
kongresinde Milli Demokratik Devrimcilerin eline geçmiş ve başkanlığına Yusuf Küpeli seçilmiştir. Buna mukabil FKF İstanbul Sekreterliği yöneticileri
DÖB’lülerin sürekli baskısına ve içişlerine karışmasına dayanamamışlar ve 27 Nisan 1969’da istifa etmişlerdir.

Bu olayın akabinde FKF Olağanüstü Kongre toplanmış ve Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu(Dev,Genç) olarak değiştirmiştir.

Bu tarihten sonra öğrenci eylemleri hız kazanmış, kimi gruplar “parlamento dışı muhalefet” görüşünü benimsemişlerdir ve siyasal iktidarı ele geçirmeye yönelik eylemler hız kazanmıştır.

DEV GENÇ

FKF olağanüstü kongresinde ismi Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu olarak değiştirilen örgütün, sosyalist düşünce ve eylem örgütü olduğu oybirliği ile alınan bir karardır.
Kurultayda örgütün amaçları şu şekilde belirtilmiştir.

“1-Anti-Emperyalist gençlik hareketlerine öncülük etmek ve bu amaçla üniversite gençliğini mücadele içinde örgütlemek ve hedefe ulaşmak için
devrimci örgütlenmelerini sağlamlaştırmak, devrimci disiplini güçlendirmek ve eylem içinde devrimci ideolojik eğitimlerini sağlamak.

2-Milli demokratik mücadelelerinin içinde devrimci bağlar kurarak, işçi-köylü ve gençlik dayanışmasını sağlamlaştırmak

3-Emperyalizme, işbirlikçi burjuvaziye ve kapitalizm öncesi kalıntılara karşı, bütün milli sınıf ve tabakaların devrimci güç birliğinin gerçekleşmesi için mücadele etmektir.”

Türk Solu, Aydınlık ve İşçi-Köylü gazetelerinin halkın yürüttüğü milli demokratik hareketlerin propaganda ve eylem silahları olduğunu beyan etmişlerdir.

Yurdumuzdaki öğrenci hareketlerinin işgal ve boykotlara dönüşerek anarşik olaylar mahiyetini almasında en büyük etken fakülte ve yüksekokullardaki fikir kulüplerinin ve gençlik derneklerinin faaliyetleridir. Fikir Kulüpleri yöneticileri ve Dev Genç yöneticileri faaliyetler hakkında fakültelere yapılmış formları düzenlemiş, tertip ve idare etmiştir.


Bu boykot ve işgallerin yanı sıra Dev Genç yöneticileri ve militanları, kendi ideolojilerinde bulunmayan öğrencilere baskı uygulamış, fakülte ve yüksekokullara sokmamışlardır. Ayrıca üniversiteleri karargahları haline getirmişlerdir. Dev Genç!in okullara patlayıcı madde, tabanca ve mermiler soktuğu ve bunları gerektiğinde polise karşı kullandığı yapılan aramalarda ortaya çıkmıştır. Üniversitelerde öğrenci derneği seçimlerini kazanabilmek için şiddete başvurmuş, okullarda terör havası estirmiş ve militanları vasıtasıyla sandık başları tutturarak seçimleri kazanmıştır. Bu öğrenci dernekleri vasıtasıyla hakimiyetlerini bütün yüksekokul ve fakültelerde sürdürmüşlerdir. Yine öğrenci derneklerinin gelirlerini de kendi ideolojileri yönünde harcamışlar ve kontrolsüz bir şekilde ödemelerde bulunmuşlardır.

Dev Genç fakültelerde milliyetçilerin panolarını kaldırmış, onlara hayat hakkı tanımamıştır. Dev Genç amaçlarını gerçekleştirebilmek için militan yetiştirme ve silahlanma üzerinde de durmuştur. “Verilen milli demokratik devrimin zafere erişebilmesi ve işçi-köylü iktidarının gerçekleşebilmesi bakımından emperyalizme, işbirlikçilerine ve  feodal kalıntılara karşı verilen mücadelenin ancak öncü kadro, militan yetiştirerek ve silahlanma ile olacağını kabul ederek faaliyetlerini bu yönde hızlandırmıştır.”

Aydınlık ve İleri dergilerinde işçi-köylü hareketlerinin amacına ulaşması açısından, Dev Genç örgütü içinde militan yetiştirme hususuna ne kadar önem verdiği açıkça görülmekteydi. Bu militanlar işgal ve boykotlarda birinci derecede rol oynamışlardır. Bunlar silahlı eylemlerde daha aktif rol alabilmek için El,Fetih teşkilatında eğitim görmüşlerdir. Eğitimlerini tamamladıktan sonra yurda dönerek çeşitli anarşik olaylara katılmışlardır. “Dev Genç kendilerine lider olarak kabul ettikleri Mao’nun ‘iktidar silahın namlusundadır’ sözünü kendilerine rehber tayin etmişlerdir.”

Federasyon tüzüğünde milli demokrat devrim mücadelesinin emperyalizmle savaş olduğunu belirtmiştir. Türkiye’deki emperyalizmin ise Amerikan
emperyalizmi olduğu halka iletilmiş ve bu gayeyle Amerika Türkiye’yi sömüren bir ülke olarak gösterilmeye çalışılmıştır. Bu yüzden Amerika’ya karşı fiili eylemlere girişilmiştir. Bunlar 6.filoya karşı girişilen eylemler, Ankara ve İstanbul’daki Amerikalılara ait işyerinin işgali, tahribi şeklinde olmuştur.

Dev Genç Federasyonu amaçları olan rejim değişikliğini gerçekleştirmek için yurtta bir buhran havası meydana getirmiş ve anarşi yaratmıştır. Büyük kentlerde sağ sol çatışması şeklinde oluşan silahlı çatışmalara, banka soygunlarına ve adam kaçırma olaylarına girişmişlerdir. Bu hareketlere girişenler
Fikir Kulüpleri veya Devrimci Gençlik Derneği gibi Dev Genç’e bağlı kuruluşların elemanları olup Dev Genç militanlarıdır.

Dev Genç haberleşmenin zor olduğu büyük şehirlerde olayların çabuk başlatılabilmesi için bu şehirleri bölgelere ayırmış ve her bir bölgenin başına sorumlu birer lider getirmiştir. Bu sayede o bölgedeki işlerin aksamadan yürütülmesi sağlanmıştır. Ankara beş bölgeye ayrılmış, ODTÜ bölgesi liderliğine Cemal Salman Pakoğlu, Dışkapı bölgesine Fevzi Bal, Beşevler bölgesine Hüdai Arıkan, Hacettepe bölgesine Şaban İba getirilmiştir.

Dev Genç eylemlerini yaparken birtakım çarpıcı sloganlar kullanmıştır. Bunlar arasında en dikkat çekici olanları şöyle sıralamak mümkündür.

Cici demokrasiye paydos

Devrimciler el ele milli cephede

Gerici parlamenterizme hayır

Milli ordu

Nato’ya hayır

Tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye

Yaşasın halk savaşı

Yaşasın dünya halklarının savaşı ve zaferi

Cici demokrasiye paydos 

Bu sloganla kastedilen mana, kapitalist ülkelerdeki demokrasinin burjuva demokrasisi olduğu, bu demokrasinin çalışan ve sömürülen halkın menfaatlerini göz önüne almadığı buna karşılık gerçek demokrasinin sınıfsız toplumlarda olduğudur. Böyle bir demokrasiye ulaşmak için hakim sınıflardan yana olan demokrasi ve müessesleri ile mücadele edilmelidir.

Devrimciler el ele milli cephede

Bu sloganla devrimden yana olan sosyal güçler mücadele için bir kanatta toplanmaya davet edilmektedir. Emperyalizme karşı verilen bu mücadeleye millilik sıfatı verilerek kamuoyunun gözünde güç kazanması istenmektedir.

Gerici parlamenterizme hayır 

Türkiye’nin Amerika tarafından sömürüldüğü, bu sömürünün hakim sınıflar aracılığı ile yürütüldüğü; parlamentonun sömürüden yana olduğu bu yüzden de gerici olduğu anlatılmaktadır. Bo sloganla seçim yolu ile başa gelen hükümetlerce yürütülen iktidara taaruzda bulunularak yıpratılmak istenmiştir.

Milli ordu 

Burada askeri gücümüzün büyük bir kısmının Nato’nun elinde olduğundan dolayı ordunun ülkeyi savunması hususunda yetersiz kaldığı, bu yüzden de Nato’daki askeri gücümüzün geri çekilmesi gerektiğinden söz edilmektedir. Burada güdülen amaç bizim Amerika ile münasebetimizin bozulması, onun yerine
sosyalist ülkelerle ilişki kurulmasıdır.

Nato’ya hayır

Bu sloganla işlenen fikir Nato’nun emperyalist bir ülke olan Amerika tarafından sosyalist ülkelere karşı kurulmuş askeri bir blok olduğu, Amerika’nın Rusya ile girişeceği bir savaşta Türkiye’nin ilk hedeflerden biri olacağı bu yüzden kimsenin Türk halkını tehlikeye atmaya hakkı olmadığıdır.

Güdülen ana amaç; Nato’nun Rusya’nın dünyaya yayılma arzusuna izin vermeyeceği, böylece de komünizmin yayılmasına engel teşkil edeceğidir.

Tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye 

Bu slogan milli demokratik devrimin amacını açıkça ortaya koymaktadır. Onlara göre Türkiye bağımsızlığını yitirmiş, Amerika’nın sömürgeleri arasına girmiştir. Bağımsızlığın kazanılması için Amerikan emperyalizmine karşı mücadele edilmelidir.

Yaşasın halk savaşı

Dev Genç’e göre sömürüden kurtulmak ve bağımsızlığı kazanmak, tüm halkın mücadele etmesi ve bilinçlenmesi ile mümkün olacaktır. Bu sloganla ifade edilmek istenen amaç işçi,köylü ve millici kesimlerin sosyalizmin gerçekleşmesi için ayaklanması ve hakim sınıflara karşı savaş açmaları ve ihtilal yolu ile meclisin düşürülmesidir. Yani sosyalizmin gerçekleşmesidir.

Yaşasın dünya halklarının savaşı ve zaferi

Onlara göre tüm emperyalizm altındaki devletler sömürüden kurtulmak için emperyalizme karşı savaşmaktadır. Dünya halklarının verdikleri bu savaş desteklenmelidir.

Bu sloganla kastedilen amaç komünist sistemin bütün dünya halklarının kardeşliği için mücadele ettiğini ifade etmektir. Amaç komünizmi
tek bir ülkede değil bütün dünyada gerçekleştirmek ve bunun için mücadele etmektir. 


Dev Genç’te dört ayrı grup ortaya çıkmıştır. Bunlar:

Şehir gerillacıları

Kır gerillacıları

Kıvılcımlı grubu

Askerciler grubudur

Şehir Gerillacıları,

Daha önceki teorik kitaplardan edinilen bilgileri pratiğe geçirmek için ODTÜ yakınında bir gerilla kampı kurmuşlar ve El-Fetih’ten gerilla eğitimi
yaptırmak için iki kişi getirmişlerdi. Bu klik daha sonra kendi arasında Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi (THKP) ve Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu olarak ikiye
bölündü. Bu iki grubu yöneten klik THKP idi. Şehir gerillacılarının kır gerillacıları na ve kıvılcımlı grubuna öfke duymalarının başlıca sebebi Sovyetler Birliği’ndeki
sosyalizmin onlar tarafından sosyal_faşizm olarak nitelendirilmesi ve Maoculuk’un tatbikinde kır gerillacıları ile aralarındaki görüş ayrılıkları idi.

Kır Gerillacıları

Bunlar Dev_genç kliğinin tersine Türkiye’de devrim hareketinin şehir gerillacılığı ile başlatılamayacağını öne sürmüşlerdir. Onlara göre eylemler köylerde başlamalıydı.

Kıvılcımlı Grubu

Dr. Hikmet Kıvılcımlı etrafında kümelenen bu Dev Genç kliği Türkiye’de her eylemden daha önce siyasi bir partinin kadrolarını kurmanın gerekli olduğuna inanmışlardır.

Askerciler Grubu,

Mihri Belli ve yandaşlarından oluşan bu grup “revizyonizm” sebebiyle şehir gerillacılığıyla ters düşmüştü.

Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu

Deniz gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Sinan Cemgil ve arkadaşları tarafından oluşturulan THKO, ODTÜ öğrenci yurdunun 201ve 202 numaralı odalarında
kurulmuş ve geliştirilmiştir.

Türkiye Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi

Mahir Çayan, Ertuğrul Kürkçü grubunun İstanbul’da eyleme geçen THKP/C adlı örgütlerinin stratejisi Milli Demokratik Devrim idi.


Maocu Örgütler


1960’lı yıllarda Çin ve Arnavutluk tarafından sosyalist sisteme karşı başlatılan ve Mao tarafından yönetilen akımın Türkiye içinde yansıma bulmasıyla Çin taraftarı 
Türkiye İşçi Köylü Partisi(TİKP) ve Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu(TİKKO) grupları oluşturuldu.

Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist(TKP_ML)

Örgüt Kürt Ulusunun kendi kaderini tayin hakkını savunuyordu. İbrahim Kaypakkaya’nın lideri olduğu örgüt Marksist eylemi özellikle Kürtlere dayandırıyor, bir Kürt devrimci örgütü meydana getirmeyi, Milli Demokratik Devrim stratejisini silahlı bir devrime uygulamayı ilke ediniyordu.

EYLEMLER DEVAM EDERKEN

Türkiye Çalkantılı olaylar içindeyken bir yandan gençliğin anti-emperyalist eylemleri tüm şiddetiyle devam ediyordu. 27 Mayıs Milli Devrim Derneği,
TMGT,TMTF,DÖB ve ODTÜ Öğrenci Birliği Atatürk’ün ölüm yıldönümü olan 10 Kasımda Samsun-Ankara arasında büyük bir yürütüş organize etmişlerdi Yürüyüşün asıl önem taşıyan yanı “öğrenci kimliğine bürünmüş polislerin eylemleri nasıl da sabote edebildiğini, ajan provokatörlerin yasal hareketleri nasıl da kanun dışı uygulamalara dönüştürebildiğini göstermesiydi.”

1969 yılına gelindiğinde önceki yıllarda ortaya çıkan sosyo-ekonomik sorunların hızla devam ettiği görülmektedir. Devrimci gençler daha da güçlenmiş buna karşılık faşist saldırılar beraberinde gelmiştir. Milliyetçi kesimin baskısının zorbalığa dönüşmesi, sol kesimin de silahlanmasının zorunluluk olduğu düşüncesini ortaya atmıştı. Bu düşünüş farklılıkları ciddi boyutlara ulaşmış, sol içinde karşılıklı suçlamalara neden olmuştu.”Bu solu sola kırdırmak amacını gerçekleştirmek isteyenlerin başarı hanesine yazılacak bir gelişmeydi.”

Artık işler çığırından çıkmıştı. Özellikle solcular arasında yaralanma ve öldürme olayları artmış ;bunun üzerine “Profesyonel Devrimci” adı altında bazı gruplar oluşmaya başlamıştır. Artık baskı yoluyla iktidarı ele geçirme planları yapılmaya başlanmıştı.

1970 YILI OLAYLARI

1970 yılına gelindiğinde yıllardır şiddeti hızla artmakta olan, bir buhran dönemi içinde olan Türkiye yeni bir patlama noktasına hızla yaklaşıyordu.

1970 ve sonrasında kurulan örgütlerin hemen hemen hepsi siyasi nitelik taşımaktaydı Faşist saldırılar, birbiri ardına gelen cinayetler eylemlerin yönünü değiştirmiş, demokratik hareketlerle ve fikirsel çalışmalarla sorunların çözümlenemeyeceği düşüncesi sol gruplar içinde kabul görünür olmuştu.
Ülkede oluşan terör ortamı kendini koruma zorunluluğunu gerekli kılmış ve gençlik silahlı eylemlere itilir olmuştu.

Sosyo-ekonomik alanda köklü değişiklikler yapılması gerektiğini savunan anti-emperyalist karakterli öğrenci hareketleri artık çok geniş bir alana yayılmıştır. Sağda ve solda yeni bir uygulamaya geçilmiştir. Bu gruplar lise öğrencilerini de geleceğin üniversite kadrosunu oluşturmak için kendi ideolojileri doğrultusunda örgütlüyorlardı. Bir yandan “Genç Ülkücüler Teşkilatı” adı altında çoğu ilde lise gençleri bünyesinde toplayan gençlik örgütleri kuruluyor, diğer yandan da Dev_Lis’in faaliyetleri artıyordu. Bu örgütlerin yanı sıra birtakım başka örgütler de kurulmuştur. Bunları da şöyle sıralayabiliriz:


“Devrimci Gençlik Birliği ''

TİKP yandaş olan ve 1974 ‘te kurulan bu örgüt Maoculuğun gençlik içindeki uzantısıydı. TİKP’nin çalışmasını yapan bir gençlik grubu iken hızlı bir daralma süreci yaşadı.

Yurtsever Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu

Bu örgüt Arnavutluk çizgisine 1979’da tümüyle oturan ve Çin yanlısı akımlarla ilişkisini kesen Halkın Kurtuluşu örgütünün gençlik teşkilatıydı. Gençlik içinde
var olan bu grup 1978’le birlikte goşist gençlik hareketinden bağımsız bir örgütlenmeye gitmek mecburiyetini duymuş ve federatif biçimde birleştirdiği yeni örgütler kurmuştu.

Partizan Grubu 

1971 döneminde TİİKP içinde gelişen görüş ayrılıkları ile doğan kopma sonucunda TİKKO/TKP-ML adlarıyla oluşan ayrı bir Maocu grubun uzantısı olan Partizan grubu, Halkın Birliği isimli dergileri ve isimleri kullanan grubun gençlik kesimindeki adı idi. Bireysel teröre ağırlık vermiştir.

Dev Genç Uzantısı Gençlik Grupları

Dev-Yol : 1971 sırasında öncesi Dev Genç hareketinin 1974’te yeniden canlandırılması Dev-Yol Maocu olan bir kesim ve Kurtuluş adını alan bir kesimle
birlikte örgütlenme çalışmalarına başlamıştı. Genel gençlik hareketi içinde öncelikle öğrenciler arasında en etkin grup olmuşlardı.

Dev-Sol : Dev-Yol içinden ayrılan bir grup tarafından oluşturulan bu grup İstanbul’da yoğunlaşmışlardır. Mahir Çavan’ın en sadık izleyicisi olma
iddiası ile bireysel teröre ağırlık vermiş ve kitle çalışmalarından uzak durmuştur.

Kurtuluş Grubu :

Dev-Yol ile aynı kökten gelmiştir. Dünya görüşleri açısından bilimsel sosyalizme ve dünya komünist hareketine yaklaşmıştı. DÖB. Dev,Gör, Karadeniz Dev-Genç, Akdeniz Dev-Genç isimleriyle örgütlenen gençlik kuruluşları bulunmaktaydı.

Bilimsel Sosyalizme İlgi Duyan Gruplar

Genç Emekçiler Birliği-Emeğin Birliği-Birlik yolu Grupları : 1971 döneminde goşist gruplardan ayrılmış ve Anti-Maoculuğu çıkış temeli edinmiştir.
Ancak Gençlik içindeki etkileri azdı.

Sosyalist Gençlik Birliği : 

Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nden ayrılan bir grup sosyalist tarafından kurulmuştur. Emeğin Birliği grubu ile partileşme süreci başlatmış ancak bunu sonuçlandıramamıştı. Gençlik içinde örgütlenebilme çabaları vardı.

Kürt Gençliği İçindeki Oluşumlar

DDKD(Devrimci Demokratlar):1971 öncesi Devrimci Doğu Kültür Ocakları’nın 1979’daki örgütlenmesiydi. Örgüt bünyesinde bilimsel sosyalistler olduğu
kadar, demokratlar ve Kürt Milliyetçileri de yer almaktaydı. İç yapısı nedeniyle tek merkezli bir örgütlenme değildi ve sürekli dağılmalara uğramıştı.

DHKD(Özgürlük Yolu): 

1971 öncesi DDKO ve TİP Kürt grubu kökenliN olan, 1975’te TİP içinde yer alan, ancak partiden uzaklaştırıldıktan sonra milliyetçiliği ağır basan Kürt gençleriyle oluşturulmuştur. Kendisini Kürt Bilimsel Sosyalist Hareketi olarak nitelendiren bu örgütün etkinliği azdı.

Demokratik Devrimci Kürtçüler: 

Bir süre Aleviler arasında faaliyet gösterdiler. Başarılı olamayınca Kürt halkı sloganına bel bağlamışlardır. Özellikle üniversite ve yüksek okullardaki doğulu
gençleri saflarına çekmeye çalıştılar ve Doğu Kültür Ocakları adıyla örgütlendiler. Asıl hedefleri federatif bir Kürt devleti kurmaktı

Sosyalist Devrimci Kürtçüler: 

TİP kontrolü altındaki bu grup daha çok doğulu gençleri etkisi altına almıştı. Üniversite gençliği düzeyindeki Çalışmalarını lise seviyesine düşürmeye çalışıyordu.

Bilimsel Sosyalizm Temelindeki Gençlik Örgütleri

Sosyalist Gençler Birliği: 

TSİP’nin 1974’te başlayan bilimsel sosyalist olmayan örgütlenmesine paralel olarak kurulan Genç Sosyalistler Birliği’nin devamı niteliğindeydi. Bu süreçte GSB’nin büyük bölümü TSİP dışına düşmüş, GSB yerine Sosyalist Gençlik Birliği kurulmuş, ancak bu örgütün de çoğunluğu TSİP’ten ayrılınca Sosyalist Gençler Birliği örgütlenmişti.

İlerici Gençler Derneği:

Öğrenciler arasında ve genel olarak gençlik içinde belli bir etkinliğe ulaşan İGD, sıkıyönetim öncesi izlediği etkili yayın politikası ve eylemleriyle önemli bir gençlik
hareketini oluşturmuştur.

Genç Öncü:

1978’de kuruluş çalışmaları tamamlanan ve bilimsel sosyalist çizgiyi savunan bu gençlik örgütü komsomol tipi bir örgütlenmeydi. Kendilerini gençlik içinde sosyalizm kulu olarak tanımlamaktaydılar.”

EYLEMLER DEVAM EDERKEN

1965 yılında ortaya çıkan petrol sorununu derhal gençlik incelemeye almıştır. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı ile hükümet yeni bir petrol kuyusunun açılıp açılmaması konusunda anlaşmazlığa düşmüştü. Yabancı ülkeler ülkemizde yalnızca TPAO’nun ürettiğinden daha az üretmesine rağmen başka ülkelerde ürettikleri petrolü bize %35 daha pahalıya satmaktaydılar. Gençler konuyu anlayınca durumu kamuoyuna duyurma çabası içersine girmişler ve TMTF’nin öncülüğünde Milli Petrol kampanyası başlatmışlardır.

Milli Petrol kampanyası gençliğin önemli siyasi eylemlerinden biridir. Petrol sorunun incelenmesi gençleri uluslar arası sömürü düşüncesine götürmüştür. Gençlik petrolün ulussallaştırılmasından yanaydı. Petrol konusu kamuoyu ve basının da ilgisini çekmiş, pek çok köşe yazarı petrolün ulusallaştırılması üzerine yazılar yazmıştır.

“İşte ülkede gittikçe yoğunlaşan sağ ve sol, anarşi ve terörün yanı sıra, Atatürk ilke ve devrimlerine yönelen saldırılar, laikliği ortadan kaldırmayı amaçlayan ve çoğu kez dış kaynaklardan beslenen irtica, dış siyasada ulusal güvenlikten sapmalar, ordunun Atatürkçülüğe bağlı geniş kesiminde tepkilere neden olmaktaydı. Öte yandan bu kesim, 1961 Anayasasını ordunun bir eseri gibi görmekte ve bu nedenle de iktidarın anayasanın temel ilkelerine açıkça yönelttiği eleştirileri ve uygulama bu ilkelerden sapmasını tepkiyle karşılamaktaydı.”

1970 YILI ÖĞRENCİ OLAYLARI

“Devrimci öğrenci örgütleri Türkiye’de sosyalist mücadeleyi yürüten en aktif militanlar olarak görülüyordu. Bunlar, gençlik ve öğrenci sorunlarını tümüyle savsamamakla birlikte, artık işçi ve köylülerle işbirliği yapmaya, sosyalizmi kitlelere anlatmaya ve Türkiye’nin sosyalizme geçmesine yönelik eylemlere önem veriyorlardı.”

O yıl olan enteresan olaylardan biri, Ocak ayında Ankara Belediyesinin okuyan ve çalışan öğrencilere paso vermemesi yüzünden çıkan otobüs işgali eylemleriy di. Daha sonra belediye çıkan olaylar yüzünden kararı yürürlükten kaldırdı. Mart ayında ise Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’nda çıkan çatışma sırasında sağcı gruptan olan Ziraat Fakültesi öğrencisi Süleyman Özmen öldü.

9 Mayıs da MHP tarafından düzenlenen “Dokuz Işık Yürüyüşü”nde yine olay çıktı ve patlayan silahlar bir işçinin yaralanmasına neden oldu.

“Milli Güvenlik Kurulu,Nisan başında kuruluşundan sonra ilk kez kamuoyuna seslenen bir bildiri yayınladı ve üniversitelerde yer alan olayları değerlendirdi. Bildiride özetle şöyle denilmekteydi:’son günlerde üniversite şehirlerimizde meydana gelen üzücü olaylar üzerinde önemle durulmuştur. Üniversitelerimizin bulunduğu bazı şehirlerde meydana gelen hadiseler üniversite özerkliği sınırlarını aşmış, öğretim hürriyetini zedeler ,vatandaşı tedirgin eder mahiyette görülmüş tür. Üniversiteler ilim ve irfan yuvalarıdır, öylece kalmalıdır. Silahlı kişilerin barınağı haline gelmesi hiçbir şekilde terviç olunamaz. Milli güvenlik kurulu (...)kanunlara uygun masum gösteriler olmak mahiyetini kaybedip silahlı çatışmalar haline gelen,adına gençlik hareketi denilemeyecek davranışları hiçbir şekilde tasvip etmez..”

“ Ankara Emniyet Müdürlüğü ve İl Jandarma Kumandanlığı askeri mahkemeden arama kararı alarak, 17 Mayısta Siyasal Bilgiler Fakültesi Yurduna baskın yaptılar. Aramadan sonra SBF, komandoların baskınına uğradı; fakültenin camları, kapıları kırıldı. Akademik Kurul, aramanın hukuk ve kanun dışı olduğunu ifade etti” o zamanlarda toplum polisleri direnişe başladılar. Eğer Personel Kanun Tasarısı yasalaşırsa geçim derdi çekeceklerini ifade ettiler. Bir forum düzenleyerek, burada hükümetin adamı olmadıklarını, milletin polisi olduklarını belirttiler ve zaman zaman üniversitelilere karşı karşıya gelmek zorunda olduklarını ancak bu durumdan hoşnut olmadıklarını ifade etmişlerdir.

Ülkü ocakları Ankara’da toplanan genel kurulduktan sonra bir bildiri yayınlamıştır. Bu bildiride iktidar tarafından ülkücüler üzerine yapılacak en ufak bir baskı hareketine yurt genelinde şiddetle karşılık vereceklerini ifade etmişlerdir. 27 Aralıkta İlker Mansuroğlu adlı öğrenci AÜ Fen Fakültesi önünde komandolar tarafından vurulmuş ve ertesi gün ölmüştür. Bu olay üzerine Fen Fakültesi öğrencileri 3 günlük yas ilan etmişlerdir.

28 Aralıkta MGK bu olayları görüşmek üzere toplanmıştır. 29 Aralıkta İlker Mansuroğlu’nun öldürülmesine tepki olarak Deniz Gezmiş, Sinan Cemgil, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan tarafından Amerikan Büyükelçiliği önünde nöbet tutan toplum polislerine ateş açılmış ve çatışmanın sonunda iki polis ağır yaralanmıştır.

1971 yılına gelindiğinde ise eylemlerin mahiyeti bütünüyle değişmiş, bu eylemler artık gençlik hareketi olmaktan çıkıp anarşiye dönüşmüştür.”1 ocak İş Bankası Emek şubesinin soyulmasıyla başlayan anarşi olayları, Amerikan polis çavuşu Jimmy R. Finley’in ve Ahlatlıbel Amerikan Radar Üssünden dönmekte olan dört Amerikan çavuşunun kaçırılmasıyla sürdü.”

Bu tarih itibariyle THKO, eski eski Dev-Genç’lilerin kurmuş oldukları THKP/C, Proleter Devrimci Aydınlık Grubunun oluşturduğu TİİKP gibi birtakım örgütler faaliyete geçmişlerdir. THKO tarafından Akçadağ, Nurhak ve Elbistan dağlarında ‘kır gerillası’ hazırlıkları başlatılmıştır.

Bu ortamda, Kuvvet Komutanları tarafından “12 Mart Muhtırası” verilerek Demirel hükümeti düşürülmüştür. 1 Ocak 1971’den 12 Mart 1971’e kadar geçen zamanda birçok sayıda faili meçhul patlama birbiri ardına meydana gelmiştir. Yapılan araştırmalar sonucunda sözü geçen örgütler aleyhine bir kanıt bulunamamıştır. Bu eylemleri 12 Mart’a hazırlık hareketleri olarak değerlendirmek mümkündür.

12 MART’A YOL AÇAN ŞİDDET EYLEMLERİNİN GERİSİNDEKİ NEDENLER

Şiddet eylemlerinin ardındaki nedenleri şöyle sıralamak mümkündür:

“Türkiye’nin 1960’ların sonlarına doğru sahip olduğu toplumsal-ekonomik ve siyasal nitelikler Demirel hükümetine karşı üniversite öğrencilerinin, işçilerinin, profesörlerinin, teknokratların hatta hakimlerin gösterilerde bulunması siyasal tedirginlik yaratmış ve halk sanki siyasal devrime hazırlanmış gibi izlenim yaratmıştır. Halkın umut ve beklentileri artmış ancak karşılayacak olanaklar olmayınca toplumsal ekonomik doyumsuzluk da önem kazanmıştır.

Toplum içindeki gelir ve servet dağılımı eşitsizliği ve sınıflar arasında gittikçe büyüyen eşitsizlikler bu gruplar tarafından devrimin gerçekleştirilmesi için yeterli bir neden olarak nitelendirildi.” Bütün bu abartılmış değerlendirmeler sonunda şiddete başvuran gruplar, toplumu bir dinamit olarak nitelediler. ‘ Biz toplumsal
dinamitin fitili olacağız.’

İkinci neden Türkiye’deki iki toplumsal kesimin tarihsel rolünden doğdu. Bu kesimlerden biri devletçi-seçkinci kesim, diğeri de gençlikti. Tarihsel olarak
devletçi-seçkinci kesim Türk toplumunda devrimci bir yere sahipti. 1908’de Türk toplumundaki her yenilik, halkın desteğinden yoksun olan bir avuç devrimci
tarafından gerçekleştirilmiştir.

Diğer yandan gerek Atatürk İhtilali gerekse 27 Mayıs eylemi, gençliğe toplumda siyasal olarak özel bir yer özel bir önem kazandırmıştır. Cumhuriyet ilkelerine göre iyi eğitilmiş bir gençlik, cumhuriyetin koruyucu olabilirdi. Bu anlayış gençliği siyasal olarak, beklenilenin üstünde etkili yapmıştır. Bu iki öğeye ek olarak Batı Avrupa’da görülen Öğrenci olayları ve Türkiye’deki Yükseköğrenim sisteminin yetersizliği üniversite öğrencileri arasında şiddet kullanılmasına neden olmuştur.

Üçüncü neden ise ideolojikti. Şiddetçilerin ideolojisi sol görüşlerle ve özellikle Marksizmle özdeşleştirilmişti.”1950’lerden önceki-sonraki Marksist eylem biçiminin grafiği incelendiğinde, her on yılda bir, öğrenci hareketlerinin ülkeyi Marksistleştirme işleminde kilit rol oynadığı inkar edilemez bir gerçektir.”

 Başlangıçta yükseköğrenim sorunlarının çözülmesi yönünde akılcı önerileri belirleyen eylemler kimi aydınlar, CHP ve basının bir kısmı tarafından hoş görüyle karşılanmıştı; ancak hükümet şiddete değil sola tepki gösteriyordu. Sağ ve sol gruplar arasında çıkan çatışmalarda hükümet solculara karşı yan tutan bir tavır almış bunun üzerine polisin tarafsızlığına duyulan güven yok olmuş ve netice olarak sol gruplar silahlanma gereğini duymuşlardır. Sol şiddete karşılı, sağ şiddet de tırmanma eğilimi içindeydi. Yurdun çeşitli yerlerinde kurulan komando kampları etkinliğe geçmişti”.

“... Hepsinin üstünde ülkenin rotasını çizecek olan aydının kosmopolitleşmesi, protesto ve veto gruplarının sistematik muhalefeti, iktidar yoksunluğu, iş adamları ve yeni burjuvazinin “para kıvıran” bir sınıf haline dönüşmesi, üniversite kürsülerinin Marksist-Leninist öğretiye propaganda sayesinde açık tutulması, köy, kasabalardaki meslek-etnik farklılaşmalarının büyük kentin kenar mahallelerine “gecekondulaşma biçimde” yansıması, kurtarılmış bölgelerin oluşması işte bütün bu olaylar terör ve şiddeti besleyen helezonu meydana getirmişlerdir.”

“Terör havuzu kuşaklar arası kültür, değer ve tarih şuuru farklılaşması sonucudur. Kuşakların çatışmasında temel felsefe gençlik, yeni tarih ve yeni şuur üretiyor zihniyetine dayanır. Kuşaklar arası çatışmanın döl yatağı hızlı değişme ve teknolojik ilerleme süreci içinde bulunan toplum yapıları teşkil eder. 
Yaşayan siyasi kurumlar vee sosyal ve ekonomik değişme süreci arasındaki uyumsuzluklar Huntington Yarılması olarak ifade edilir. Bu nedenle terör
havuzu Huntington Yarılması’nın bir ürünüdür.”

TARİHİN KARANLIK SAYFASI : 12 MART 1971

12 Mart 1971 tarihinde başlarında Genel Kurmay Başkanı bulunan Yüksek Kumanda Heyeti Cumhurbaşkanı ile TBMM ve Senato başkanlarına bir muhtıra vermişlerdir. Muhtırada şunlar yazılıydı:

“1-Parlamento ve hükümet süregelen tutum, görüş ve icraati ile yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal, ekonomik huzursuzluklar içine sokmuştur. Atatürk’ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlıkseviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiştir ve anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup T.C’nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.

2- Türk Milletinin ve sinesinden çıkan Türk Silahlı kuvvetlerinin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliği giderecek çarelerin partiler üstü
bir anlayışla meclislerimizle değerlendirerek, mevcut anarşik durumu giderek ve anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap kanunlarını uygulayacak, kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir.

3- Bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği takdirde TSK, kanunların kendisine vermiş olduğu TC’yi korumak ve kollamak görevini yerine getirerek idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır.”

Muhtıranın verilmesi üzerine hükümet görevden çekilmiş, Cumhurbaşkanı kabinenin istifasını kabul ederek yani hükümeti kurma görevini- partisinden ayrılması koşuluyla-CHP’nin sağ kanadını temsil eden Nihat Erim’e vermiştir. Türkiye 12 Martla birlikte yeni bir köşe başına girmiş bulunmaktaydı.

Milli Demokratik Devrim hareketi liderlerinin yapmış olduğu silahlı eylemler, faşist komandoların saldırıları ütopik devrim düşüne yol açmış ve tüm Türkiye’yi saran bu durumda 12 Mart askeri müdahalesine zemin hazırlanmıştır.

Muhtırada sözü edilen reform istemi AP’nin anti-demokratik ve baskı uygulamalarından bunalan ilerici kesimin umutlanmasına neden olmuştur. Çünkü
sol kesim 12 Mart’ın Devrimci Ordu olarak adlandırılan subayların önderliğinde yapıldığını zannetmekteydi. “12 Matçılar Atatürk ilkelerini savunur  gözükünce muhtırayı verenlerin devrimci subayların liderleri oldukları izlenimi doğmuş oldu. Sol da muhtırayı içtenlikle destekledi.”

Nihat Erim hükümeti ülkede düzenin sağlanması adı altında bir dizi önlem almıştır ki bunlar işçi hareketi ile gençlerin anti-emperyalist eylemlerine karşıydı.
Bu önlemlerden biri 26 Nisanda aralarında İstanbul, Ankara ve İzmir’nde bulunduğu 11 ilde sıkıyönetimin ilan edilmesiydi. Sıkıyönetimin ilanıyla beraber
aydınlar arasında geniş bir tutuklama operasyonu başlatılmıştır. “Çünkü 12 Mart rejiminin uygulayıcılarının anlayışına göre her sosyalist birer anarşistti. Tüm devrimcilere bu sıfat yüklenmekteydi.”

“Ülkemizde aydınlara yönelen baskı ve kıyımların arkasında emperyalizm ve ona bilinçli ya da bilinçsizce hizmet sunanlar vardır. 12 Mart, bu gerçeğin açık kanıtıdır.” 12 Mart Türk tarihinin karanlık bir sayfasıdır.

“12 Martın öngördüğü modeli benimsemediği saptanan subaylar ya emekliye ayrıldı ya da pasif görevlere getirildiler. Gerekçe de , çoğunlukla komünist olmaları ya da disiplinsiz sayılmalarıydı.”

Ayrıca üniversitelerin çeşitli bölümlerinde tasfiye operasyonuna girişilmiş, sol eğilimli oldukları ileri sürülen birçok öğretim üyesinin işine son verilmiş ya da haklarında olumsuz rapor verilerek istifa etmeleri sağlanmıştır.

Muhtıranın verilmesine neden olan olayların yaratılmasında ABD etkin bir rol oynamıştır. “12 Mart 1971 öncesi gelişmelere bakıldığında, 1961 Anayasasının ülkemizde anti-emperyalist bir uyanış için elverişli bir ortamı yaratmış olduğu görülür. Bundan da emperyalist ülkeler ve bunların başını çeken ABD ciddi bir biçimde rahatsızlık duymaktaydı.” “ABD’nin ülkemiz üzerinde tezgahlanan planın başlıca hazırlayıcılarındandı. BU CIA Başkanı Helms’in itirafından açıkça anlaşılmaktadır. Helms’in itirafı şöyledir. ‘ Evet, 12 Martı hazırlayan oluşumları, biz ajanlarımız aracılığı ile düzenledik.”

Muhtıranın ilanıyla beraber öğrenci ayaklanmaları olanca hızıyla devam etmiştir.

12 MART SONRASI ŞİDDET EYLEMLERİ 

12 Mart sonrası gerçekleşen en önemli olaylardan biri 1961 Anayasasının birçok maddesinin değiştirilmesidir. Basın özgürlüklerini ortadan kaldıran terör rejimine gidilmiştir.”THKO davasında Ankara 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nce Anayasanın tümünü ya da bir kesimi başkalaştırma ve değiştirme ya da kaldırmaya ve bu yasa ile kurulmuş olan Büyük Millet Meclisi’ni düşmeye ya da görevini yapmasını yasaklamaya zorla kalkışma suçunu işledikleri gerekçesiyle Ceza Yasası’nın 146 /1.maddesi uygulanarak ölüm cezasına çarptırılan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan , kararın meclise onaylanmasından sonra, 6 Mayıs 1972 günü idam edilmişlerdir.”

Bu konuyla ilgili olarak CHP Genel Başkanı ve Çeşitli çevrelerden bazı kimseler idamların infazını önlemeye yönelik bazı girişimlerde bulunmuşlar ancak hiçbirisi sonuç vermemiştir. Sonradan sonraya bu idamlar tartışma konusu olmuştur. İdamların 20.yıldönümünde “68’liler Birliği Vakfı”nın çabalarıyla konu daha da gündeme gelmiştir. Bu üç gencin idamlarının hukuk dışı uygulamaya dayandığı ortaya konulmuştur. Ayrıca idam cezasının kaldırılması gerektiği üzerinde durulmuştur. “Askeri Yargıtay’ın emekli yargıçlarından Nahit Sarıçoğlu, sonradan bir gazeteye yaptığı açıklamada ; idamlar adli bir hata sonucu olmuştur.
Karara muhalif kalmıştım, mahkeme kamuoyunun genel havasına uydu. O dönemde komutanlardan da baskı oldu. Mahkeme nitelemede hata yaptı. Maalesef mahkeme şartlanmıştı.”demektedir. Mahkeme başkanı Ali Elverdi ise idamlardan sonra gençlerin avukatlarından Halit Çelenk’e “siz görevinizi
fazlasıyla yaptınız, ama bu iş başka” diyerek kararın hukuk dışı etkenlerle verildiğini ifade etmiştir.”

Gezmiş, Aslan ve İnan’ın avukatlarından Halit Çelenk, O .İzzet Kök, Refik Ergün bu idam cezasının verirken görünürdeki tek olayın bir bankanın Emek Şubesinin soyulmasından ibaret olduğunu belirtmişlerdir. Olayın mağdurları ise “amaçlarının Anayasayı ihlal olmadığını, tam tersine, 1961 Anayasasını savunduklarını, savaştıkları şeyin emperyalizm olduğunu açık seçik anlatmışlardır.”

Kasım 1973’te İstanbul Yükseköğrenim Kültür Derneği kuruldu(İYKD). 

Dernek yükseköğrenim gençliğinin akademik ve demokratik istemlerini dile getirmek amacını taşımaktadır. Dernek 1974 ilkbaharında belediyenin otobüs biletlerine zam kararı almasını protesto etmek için kampanya başlatmıştır. Bu, 12 Mart sonrasının ilk izinsiz yürüyüşü idi. Kampanya sonuç vermiş, belediye zam kararını geri almıştır. Dernek İleri adında bir yayın organı çıkarmış ancak 6.sayısından sonra büro polisler tarafından basılmış ve yayın sona ermiştir. Dernek 12 Mart öncesinin Dev-Genç’ini örnek almış, ancak solun değişik versiyonlarından olan öğrencileri bir araya getirdiği için bir bütünlük sağlayamamıştır. Yönetim kurulunda yer alan kimi gençler yaptıkları eylemler nedeniyle tutuklanmışlardır. Bunun üzerine ikinci kongreye gidilmiş, neticesinde bir bütünlük sağlayamadığı için dernek bir süre sonra mahkemece kapatılmıştır.

Bu dönemden sonra “cepheci grup”ağırlık kazanmaya başlamıştır. 1976’da İstanbul Yüksek Öğrenim Derneği’ni(İYÖD) kurmuş ve Devrimci Gençlik isminde bir dergi çıkarmaya başlamıştır. 1976 Kasımında, Ankara, İstanbul ve Erzurum’ daki bazı yüksek öğrenim gençlik derneklerinin birleşmesi sonucu Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu (DGDF) kurulmuştur. Federasyon Dev Genç adını kullanmıştır; fakat bu federasyonu 12 Mart öncesi Dev Genç ile karıştırmamak gerekir. Bu yeni Dev Genç izlediği politika, tüzüğü, oluşum süreci bakımından diğerinden oldukça farklıydı. Ancak Federasyon kuruluşundan kısa bir süre sonra bölünmüş ve onun neticesi olarak 1978 yılında Dev –yol ile Dev_sol ortaya çıkmıştır.

Bazı üniversitelerde Öğrenci Temsilcileri Konseyi uygulamasına gidilmiştir. ODTÜ bu uygulamaya ilk başlayan yüksek öğreti kurumudur. Daha sonra bu örgüt ODTÜ’lü Öğrenciler tarafından kurulan ODTÜ-DER yerine geçmiştir. ODTÜ öğrenci temsilcileri konseyi ilk olarak sağcı öğretim üyelerinden olan Prof. Hasan Tan’ın rektörlüğe getirilmesini protesto etme konusunda, ikinci olarak da altı ay süren öğrenci boykotunda etkili olmuştur. Bu boykotun amacı ülkücü
öğrencilerin kampüs önünde öğrencilere saldırmasını protesto etmekti. Boykot çok geniş bir katılımla, kitlenin aktif etkinliğinin bir eylem olarak sürdürülmüş tür. 
Daha sonraları yasalara uymamaya başlayan Öğrenci Temsilcileri Konseyi faaliyetlerini 12 Eylül 1980 Askeri Darbesine kadar sürmüştür. Hatta 1981’e kadar sürdüğünü söyleyebiliriz. ÖTK’ne Boğaiçi Üniversitesi’nde de ve 1978’ de Gazi Eğitim Enstitüsü’nde ve Ankara’da kimi liselerde rastlanmaktaydı ancak ODTÜ’deki kadar faal değildi. 

1974’te siyaset sahnesinde başlayan cinayetler 1976’dan sonra hızla artmıştır. Sağcılarla solcular, sağcılarla sağcılar arasında sık sık çatışmalar çıkmıştır.
Olaylar anarşik bir boyut kazanmıştır. “Ancak ölen ya da öldürüp cezaevine giren öğrencilerdi ama, ‘tetik’ başkasının elindeydi.”

TÜRKİYE’YE YÖNELEN AKIM VE ÖRGÜTLER

Türkiye her zaman dış kuruluşların yaygın propagandasının etkisi altındadır. Temelde demokratik idare tarzını benimseyen tüm ülkeler, komünist kuruluşların etkisine maruzdur. İrili ufaklı üç bin civarında olduğu söylenen bu kuruluşlar :

1. Milletlerarası komünist kuruluşlar

2. Yurt dışında bulunan aşırı solcu Türkler tarafından kurulan kuruluşlar

3. Bunların eylem noktasındaki iş birliğini yapan örgütler olarak kömünizmi yaymak, Marksist- Leninist düşüncenin yegane kurtuluş çaresi olduğuna herkesi inandırmak, bu düşünceye karşı çıkanları sindirmek için her çareye başvurmak, taraflar toplayarak faaliyetlerde bulunmaktadırlar.

Fakat enternasyonel karakterde Türkiye’ye yönelik devamlı faaliyet gösteren başlıca dokuz örgüt olduğu ileri sürülmektedir. Bunların en önemlileri şunlardır.

1. DUNYA SULH KONSEYİ: 

Bu örgütlerde yurt dışında bulunan aşırı solcu Türkler görev akmış Türkiye’ye yönelen hareketlerde bulunmuşlardır. Bu örgütün amaçları arasında dışarıda
bulunan Türk öğrenci ve işçiler arasında komünizm propagandası yapmak, Avrupa’da Türkiye aleyhine gösteriler düzenlemektir. Kuruluş Türkiye
aleyhine olan her faaliyetin ya tertipçisi ya da destekleyicisidir.

2. DÜNYA İŞÇİ SENDİKALARI FEDERASYONU: 

1960 yılından sonra Türkiye’ye yönelen çalışmalarında fark edilir düzeyde artma görülmüştür. Federasyon Avrupa’da bulunan işçilere komünizmi aşılamak için
çaba sarf etmiştir. Lisan öğretmek ve haklarını savunmak bahanesiyle işçilerin kendi fikirlerine göre hareket etmelerini sağlamaya çalışmaktadır.


3. ULUSLAR ARASI GAZETECİLER BİRLİĞİ: 

Bu örgütün amaçları arasında, yurt dışında bulunan aşırı solcuların faaliyetlerine geniş yer vermek, Türkiye aleyhindeki haberleri değiştirip ajanslara iletmek ve bazı adreslere broşürler göndermek gibi faaliyetler yer alır.

4. ULUSLAR ARASI ÖĞRENCİLER BİRLİĞİ: 

Bu örgüt Türkiye aleyhine gösteriler düzenlemek, yurt dışında bulunan aşırı solcularla hareket ederek anma günleri tertip etmek , bu gösterilere komünist gençlerin katılımını sağlamak gibi faaliyetleri yürütür. Bunların yanında aşırı solcu Türklerin,Türkiye aleyhindeki beyanatlarını çeşitli dillere yaymak görevini de yapmaktadır.

5. ULUSLAR ARASI DEMOKRATİK KADINLAR FEDERASYONU: 

Bu örgüt de tevkif edilen kadın ve kızların işledikleri suçları öven yazılar hazırlayıp dağıtmaktadır. Ve sadece komünist rejimlerde kadınların mutlu olabileceği görüşünü savunmaktadır.

6. ULUSLAR ARASI DEMOKRATİK HUKUKÇULAR CEMİYETİ: 

Bu cemiyet ise komünist rejimlerin dışındaki ülkelerde hakkında soruşturma açılan aşırı solcuları savunma görevini yürütmektedir. Yine bunun yanı sıra hükümetler üzerinde baskı yaparak tutuklulara daha iyi muamele edilmesini sağlama görevini üstlenmiştir. 12 Mart Muhtırasından sonraki devrede bu faaliyetlerin hepsine Türkiye’de rastlanmıştır.

Bütün bu örgütlerin yanı sıra yurt dışında bulunan aşırı solcuların kurmuş oldukları başka kuruluşlarda vardır. Bunları da şu şekilde sıralayabiliriz.


1. Türkiye Komünist Partisi

2. Avrupa Türk Toplumcular Federasyonu

3. Almanya Türk Öğrencileri Federasyonu

4. Türkiye Proleter Devrimciler

5. Demokratik Hür Türkiye Cephesi

6. Yurt Sever Halk Cephesi

7. Demokratik Türkiye İçin Yurt Sever Birleşik Cephe

8. Türkiye Demokratik Direniş Hareketi

Son dört örgüt 12 Mart Muhtırasından Sonra kurulmuştur.


1. TKP: Kuruluşunun ilk yıllarında merkezi Prag iken daha sonra Doğu Berlin olmuştur Faaliyetlerini “Bizim Radyo , Türkiye Komünist Partisinin Sesi Radyosu, Yeni Çağ,Türkiye Kurtuluş , Yurdun Sesi Dergileri ile sürdürmüştür. Parti Komünist rejimi Türkiye’ye yaymak için büyük mücadele vermektedir.

2. AVRUPA TÜRK TOPLUMCULAR FEDERASYONU: 

Örgüt 1968 Yılında kurulmuştur. Bütün toplumcu kuruluşları tek çatı altında toplamayı ve aşırı sol ilkelerine uygun yetişmelerini sağlama amacını
gütmüştür. TKP’nin kitle teşkilatıdır. Avrupalı Türklerin aleyhine gösteriler yapmak,TKP’ yi destekleyen bildiriler yayınlamak konusunda yoğun
bir çalışma içinde olmuştur. Bütün aşırı sol kuruluşlarla iş birliği halindedir.

3. ALMANYA TÜRK ÖĞRENCİLERİ FEDERASYONU: 

Bu örgüt de TKP ile iş birliği halindedir Örgüt sadece öğrencileri değil işçileri de içine almak için yoğun bir çalışma içine girmiştir.

4. TÜRKİYE PROLETER DEVRİMCİLER: 

Doğu Perinçek’in önderliğinde kurulmuştur .Kızıl Çin Komünist Partisi’nin tüzüğünden esinlenerek hazırlanmıştır .Tüzükte proleter devrimcisinin işçi sınıfı
devrimcisi olduğu ifade edilmiştir. Şafak gazetesini basıp dağıtan kimseler bu gruba mensuptur.

5. 12 MART MUHTIRASINDAN SONRA KURULAN CEPHELER: 

Türkiye’de çalışma haklarını kaybeden aşırı solcuların yurtdışında kurdukları örgütlerdir. TKP’nin direktifleriyle hareket etmektedirler. Gazete çıkarıp, bildiriler
yayınlayarak Türkiye aleyhine çalışmalar sürdürmüştür. Türk elçilik ve konsolosluklarına karşı sabotajlar düzenleyereketkili olmaya çalışmışlardır.

Bu örgüt ve kuruluşların ortaya attığı şaşırtıcı ifade ve sloganlar gençlerin belli kesiminde oldukça etkili olmuştur. Bu sol örgütlere karşı aşırı sağcı kesim de halk ve gençler üzerinde çalışmalarını sürdürmüştür. Nurculuk, Süleymancılık ve bazı tarikatlar ile kuruluşlar bu konuda etkili olmuşlardır. Bu kuruluşlar şunlardır.


İlim Yayma Cemiyeti

Mücadele Birliği

Komünizmle Mücadele derneği

Hizbüt Tahrir

Rabıtatül Alemi İslamın (Merkezi Suudi Arabistan’dır.)

Aşırısağ kanadın dinsel grubu, anarşik olayların dışında kalmış, daha çok oy potansiyelini arttırmaya yönelik faaliyetlere girişmiştir. Buna rağmen mahkemele re verilen sanıklar arasında sağın dinsel gruplarından bazı kimselere de rastlanmıştır.


1970_1980 DÖNEMİ ÖĞRENCİ HAREKETLERİNİN ORTAK ÖZELLİKLERİ


1970 Öncesi dönemde ortaya çıkan öğrenci hareketlerinin aksine 1970_80 dönemindeki öğrencihareketleri çatışma şeklinde başlamış ve çoğunlukla ölümle sonuçlanmıştır. Çatışmalara neden olan şey öğrenci hakları ile ilgili değildir .Daha çok ideolojiktir. Artık kendi düşüncelerini diğer öğrencilere empoze etme şeklinde ortaya çıkmaya başlamıştır.

Bu hareketleri yönlendiren birileri vardır ki bunlar özel kıyafetleri, işaretleri olan militanlardır. Bölücü alenen ifade edilmiştir. Eskiden olduğu gibi yaşlı kimselere itibar edilmemiştir.

Sol kesimin dağınık ve birbirinden kopuk olmasına mukabil, sağ kesim daha bir birlik ve beraberlik içindedir. Hal böyle olunca sağ kesim daha güçlü görünmekte dir. Eskiye oranla iki kesimde geniş çapta mitingler düzenlemişlerdir. Basın, sonucunda ölüm olmayan olaylara yer vermemeye başlamıştır. Halk ise anarşiye dönüşen olayları hoş karşılamamıştır. Gruplar fikirlerini yaymak için duvar ve levhalara yazı yazmayı tercih etmişlerdir. Oysa eskiden bildiriler yayınlıyorlardı.

“Avrupa’da hiçbir ülkede anarşi, Türkiye’deki boyutlara erişmemiştir. Çünkü hiçbir ülkede eylemciler emekleme günlerinde aydın geçinenlerden bizdeki gibi 
destek görmemiş, parlamenter rejim sistemli olarak bu derece hafife alınmamış tır.” Uğur Mumcu Er Meydanı adlı bir yazısında masa başı devrimciliğini kınayarak gençleri eyleme çağırıyordu.”Öğrenci eylemleri elektrik dalgaları gibi toplumun diğer kesimlerini de etkilemiştir. Bir ülkede siyasal iktidarların yurdu yönetemez duruma düşmeleri, iktidar boşluğu yaratır. Bu boşluk ise ancak,halkın desteğinde bir yönetimle doldurulabilir.

...Devrimcilik yürek ister. İşte er meydanı. Kapalı kapılar ardında devrimcilik yapanlara, meyhane masalarında düzen değiştirenlere, devrimci, solcu,sosyalist demiyoruz...İşte kavga işte meydan. Bu düzenden yana olanlar, evlerinize, kürsülerinize, Bab_ı Âli patronlarının sütunlarına, meyhanelere. Devrimciler, örgütlenelim hareketlenelim Bu kavga bizim.”

“Hür Berlin ve Marburg üniversitelerinde ‘gruppenprinzip’denilen bir sisteme göre müfredat programlarının öğrenci_öğretim üyesi iş birliği neticesi gerçekleştirilmesi_ Maksist ve devrimci eylem kalıplarına yönelik öğretilerin öncelik kazanmasına yol açmış, bu durum da kısa zaman da bazı üniversite ve fakültelerin siyasallaşmasına yol açmıştır. Bizde bazı üniversitelerde Gruppenprin zip’ i hatırlatan konseylerin gerçekleşmesi öğretim üyeleri ile birlikte öğrenci ve üniversitede çalışan memur, işçi müstahdem temsilcilerinin yönetime katılmaları bu üniversitelerden tek yönde eğitimin uygulanmasını ve Marksist akımların
yaygınlaşmasını büyük ölçüde hızlandırmıştır.”

İlk etaplarda üniversitede reform istekleri daha sonradan boykot ve işgallerle anarşi boyutunu almış olan öğrenci eylemleri ideolojik bir temele oturtturulmuş tur. Bu eylemler anomik bir ortamda yetişen ve mevcut sosyal düzenin doğurduğu tedirginliği duyan öğrencilerin davranışları olarak tanımlanabilir.” İşte
bu öğrenci hareketleri Türkiye’yi bir kaos ortamına sürüklemek isteyen belirli çevrelerin amaçlarına ulaşmak için kullandıkları bir vasıta olmuş ve masum öğrenci eylemleri olarak başlayan eylemler giderek bir terör hareketine dönüşerek, Türkiye’yi 12 Eylül 1980 ortamına getirmiştir.”


Ahmet Taner Kışlalı, Öğrenci Ayaklanmaları,Bilgi Yayınevi, Ankara, Nisan 1974, s.20
A. T. Kışlalı , s.24
A. T. Kışlalı, s.25
A. T. Kışlalı, s.53
İbrahim Ural, Gençlik Pazarı,Ajans Baysa, Ankara, Nisan 1976, s.74
A. T.Kışlalı, s.83
A. T. Kışlalı, s.87
Orhan Türkdoğan, Sosyal Şiddet ve Türkiye Gerçeği, Timaş Yayınları İstanbul, 1996, s.262
A. T. Kışlalı, s.93-101
Çetin Yetkin, Türkiye’ de Askeri Darbeler ve Amerika, Ümit Yayıncılık,Ankara, 1995, s.79
Tanzer Sülker Yılmaz, Türkiye’ de Gençlik Hareketleri, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, Mart 1997, s.91
Çetin Yetkin, s.83
Çetin Yetkin, s.96
T. S. Yılmaz, s.95
O. Türkdoğan, s.266
T. S. Yılmaz, s.106
T. S. Yılmaz, s. 108-109
T.S.Yılmaz, s. 110
O. Türkdoğan, 262
O. Türkdoğan, s.253
İbrahim Ural, s.185
T.S. Yılmaz, s.125
T.S.Yılmaz, 126-126

Ayrıntılı bilgi için bkz. Alpay Kabacalı, Türkiye’de Gençlik Hareketleri, Altın Kitaplar,İstanbul, Haziran 1992,

Dev Genç Dosyası, Töre-Devlet Yayınları, Ankara, 1973, s.120
Dev Genç Dosyası, s. 252
Dev Genç Dosyası, s. 253
Dr. Ufuk Tavkul, Teröre Giden Yolda 1980 Öncesi Sol Gençlik Hareketleri, Türk Dünyası Araştırması,İstanbul, Ekim 2001,s.22-22
T.S. Yılmaz s. 127
T.S.Yılmaz, s.131
Dr.Ufuk Tavkul, Teröre Giden yolda 1980 Öncesi Sol Gençlik Hareketleri, 24-27
Çetin Yetkin, s. 148
Alpay Kabacalı, s. 230
Alpay Kabacalı,s.231-232
Alpay Kabacalı, s. 232
Alpay Kabacalı, s.234
Emre Kongar, 21.Yuzyılda Türkiye. Remzi Kitapevi, İstanbul, 1994, s. 271
Orhan Türkdoğan, s.264
Bkz. Emre Kongar, 21.Yuzyılda Türkiye
Orhan Türkdoğan, s.335
Orhan Türkdoğan, s. 347
T.S Yılmaz, s. 174
T.S. Yılmaz, s.179
T.S.Yılmaz, s.181
Çetin Yetkin , s. 160
Çetin Yetkin, s. 156
Çetin Yetkin, s.157
T:S.Yılmaz, s. 187
Alpay Kabacalı, s.236
Alpay Kabacalı, s.236-237
Alpay Kabacalı, s.237
Alpay Kabacalı, s.244
Ek bilgi İçin bkz. İbrahim Ural, Gençlik Pazarı
Nazlı Ilıcak Eylemciler ve Hamileri , Makaleler 1979,Kervan Yayınları, İstanbul , 1980, s.40
Aynı Eser, s.42
Orhan Türkdoğan ,s.260
Dr.Ufuk Tavkul, Teröre Giden Yolda 1980 Öncesi Sol Gençlik Hareketleri, s.36*

http://us.geocities.com/begunay/z18.htm


http://tarihtenbirsayfa.blogspot.com.tr/2009/01/1970-1980-donemi-ogrenci-olaylar.html


12 MART'I DEV GENÇ DE DESTEKLEMİŞTİ!

DEV-GENÇ, Deniz Gezmiş ve arkadaşları muhtıra ve hükümetin istifasını memnuniyetle karşılamışlar sivil diktatörlüğün sona erdiğini ilan etmişlerdi.
 Muammer Aksoy, Nadir Nadi, Mümtaz Soysal, Ferruh Bozbeyli gibi isimler de muhtırayı desteklerken Ülkü Ocakları ve Muhafazakar Mücadele Birliği 
de muhtırayı destekledikleri yönünde beyanatlarda bulunmuşlardı.
Hükümetin istifası Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından memnuniyetle karşılanır ve partiler üstü bir hükümetin kurulması için Nihat Erim’e 
görev verilir.

12 Mart muhtırasını gerçekleştirenlerin 1961 darbesini yapanlar gibi düşündükleri sanılıyordu. Fakat askeri yönetim ilk olarak kendisini destekleyen 
solcuların başlarını ezdi. Türkiye işçi Partisi, DEV-GENÇ kapatıldı ve liderleri tutuklandı. Yunanistan’daki Albaylar Cuntası tecrübesini görmüş bu 
muhtıracı subaylar, yönetimi devralmak yerine iplerin kendi kontrollerinde olduğu hem AP’li hem de CHP’li milletvekillerinden oluşan bir hükümet 
kurdurdular. Sola karşı MHP gençliğini öne çıkararak 9 yıl sonra yapacakları darbenin ortamını hazırladılar. 12 Mart muhtırası, bir bakıma 1961 anayasası ile oluşturulan siyaseti yeniden tanzim edilme projesinin adıdır. Devletçi seçkinler düşündükleri ve tasavvur ettikleri rejimin devam etmediğini görünce müdahale etme gereğini duyarak hatalarını, eksiklerini gidermeye çalışmışlar, vesayetçi anlayışı güçlendirmeye çalışmışlardır.

THKP ( TÜRKİYE HALK KURTULUŞ PARTİSİ )

Türkiye Halk Kurtuluş Partisi - Cephesi, 1970 başlarında Mahir Çayan, Münir Ramazan Aktolga, Yusuf Küpeli tarafından kurulmuştur. Örgütün önemli İsimleri arasında Ertuğrul Kürkçü, Ulaş Bardakçı ve Hüseyin Cevahir vardı.

Fikri temelleri olarak 1960 sonlarında TİP içinde yeşeren Millî Demokratik Devrim tezi ve Mahir Çayan'in üzerine sürekli vurgu yaptiği "Yeni Sömürgecilik" olgusu neden olarak gösterilebilir. TKP ve TİP gibi o dönem gruplarini revizyonistlik ve pasifizmle suçlayarak FKF (Fikir Klüpleri Federasyonu) içerisinde örgütlü diğer arkadasları ile birlikte örgütü kurma karari almışlardır. 
Mahir Çayan ve arkadaşları 1970 başlarında THKP-C'yi kurmuşlardır. Örgütün kendisine aldiği hedef, halk ile oligarşi arasında kurulu olan suni dengeyi(halkın memnuniyetsizliği ile oligarşik diktatörlük arasında var olan suni denge) kiracak Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisinin uygulanmasıdır, bir öncü savaşı sürdürmenin önemini vurgulayan Çayan, görüşlerini 1972 yılında devlet tarafindan aranırken illegalite koşullarında yazdiği kesintisiz Devrim II-III adli kitabinda aciklamiştir. Kitaba göre Türkiye 1950'lerin başlarindan itibaren sömürgeleşmeye başlamiş ve uluslararasi emperyalizm Yeni Sömürgecilik anlayışıyla Türkiye'yi gizli bir biçimde işgal etmiştir. Kitapta anlatildigina göre, 12 mart 1971 yari-askeri muhtırasının ardından, işbirlikçi tekelci Burjuvazi, Amerikan tekelleri ile ittifak halinde yönetimde oligarşik diktatörlük oluşturmuştur. 
12 mart muhtirasi sonrasinda I. Erim Hükümeti tarafindan başlatilan Balyoz Harekati süresince, kadrolarin devlet tarafindan Kızıldere'de öldürülmesinin ardından örgüt, THKP-C/Kurtuluş, Devrimci Yol, MLSPB, THKP-C/HDÖ, Devrimci Sol gibi gruplara ayrılarak varliğini sürdürmüştür.

Eylemleri

19 Mayıs 1971'de İsrail'in İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom'u kaçırıp 22 Mayıs'ta öldürdüler.
22 Mart 1972'de üç NATO radar teknisyenin kaçırılmasıyla başlayan olay, 30 Mart 1972'de örgüt üyeleri Mahir Çayan, Sinan Kazım Özüdoğru, 
Hüdai Arıkan, Ertan Saruhan, Saffet Alp, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz, Ahmet Atasoy, Cihan Alptekin ve Ömer Ayna'nın güvenlik güçlerince 
öldürülmesiyle sonuçlandı.
3 Mayıs 1972'de Ankara-İstanbul seferini yapan THY'nin DC-9 "Boğaziçi" adlı uçağı 4 örgüt üyesi tarafından Sofya'ya kaçırıldı.
22 Ekim 1972'de İstanbul-Ankara seferini yapan THY'nin "Truva" adlı uçağı 4 örgüt üyesi tarafından Sofya'ya kaçırıldı.
30 MAYIS 1971  SİBEL ERKAL KAÇIRILMASI VE REHİN ALINMASI; Maltepe - İstanbul,
6 Agustos 1977'de İstanbul Intercontinental Hotel'i makineli tüfekle taradılar. Olayda ölen ya da yaralanan olmadı.
13 Nisan 1979'da İzmir'de bir ABD askerini öldürüp, birini de yaraladılar.

 23 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEK..,

.