El-Kaide Meşrulaşırken…
Mithat Bereket
Farkında mısınız? Bizler Türkiye’de iç gündemle uğraşırken yanıbaşımızda çok büyük bir tehlike ortaya çıkıyor…
Adına ne derseniz deyin… İster, “Hükümet-Cemaat kavgası”; ister “Hükümet-Yargı çekişmesi ya da “Dış mihrakların bir oyunu”, sonuçta ülke içindeki bu tartışmalar neredeyse tüm gündemi kaplamış durumda….
Hal böyle olunca, kafayı kaldırıp etrafa bakamıyoruz. Yanıbaşımızdaki Irak’ta, “Felluce Operasyonu” ve Suriye’de tarafların değiştiği “iç savaş”, gazetelerde ve haber bültenlerinde hakkettiği önemi bulamıyor. Oysa, hiç te gözden kaçırılacak gibi değil…
Tarihinde belki de ilk kez, El-Kaide meşrulaşıyor; Irak ve Suriye’de kuvvetli bir “rejim alternatifi” haline geliyor. Herhalde Usame Bin Ladin, bugün yaşasaydı “dava arkadaşlarıyla” gurur duyardı.
Kolay değil… Uluslararası bir “terör örgütü”, adeta, silahlı kuvvetlere sahip meşru bir “siyasi parti”; sistem dışından gelen bir alternatif; bir iktidar alternatifi haline geliyor…
“Hoppala ! Şimdi, bu da nereden çıktı?”, dediğinizi duyar gibiyim. İşte, mesele de bu ya… El-Kaide pek açıkça dillendirmeden; açıkça belli etmeden, kendi kadrolarını siyasallaştırıyor. Dünün terörisleri, yarının politikacıları; milletvekilleri haline geliyor.
Nasıl mı? İşte, olan biten ortada…
Irak ve Suriye’de El Kaide’ye bağlı cihatçılar, atakta. “Irak-Şam İslam Devleti” (IŞİD) adlı örgütün militanları savaştıkları her iki cephede de başarı kazanıyorlar. El-Kaide’nin uzantısı olan bu örgütün militanları; ele geçirdikleri kentlerde hemen şeriat düzenini kuruyorlar. Hatta arabaların plakalarına dahi bunu yansıtıyorlar. Buralarda yaşayan insanlar da yıllar süren davalardan; yolsuzluklardan ve geç gelen adaletten bıktıkları için “şeriat kurallarının”; yani “Allah Yolu”nun çok daha yararlı olacağı inancıyla bunu destekliyorlar. IŞID üyelerinin amacı, kontrol ettikleri toprakları Beşar Esad yönetiminden koparmak ve kendi bağımsızlıklarını ilan etmek…
Irak’tan gelen haberler de bir hayli düşündürücü. Burada IŞİD, Felluce’yi ele geçirmekle, bu cephedeki ilk önemli zaferini kazanmış oldu. Şimdi savaşçılar, Anbar eyaletinin diğer kilit noktalarına ve özellikle eyalet merkezi Ramadi’ye karşı saldırılarını sürdürüyor.
Felluce’de hafta sonundan beri El Kaide’nin siyah bayrağı dalgalanıyor. IŞİD şimdiden burada “Bağımsız İslam Emirliği”ni ilan etmiş durumda.
El-Kaide’nin bu darbesinden epey sarsılan Irak Başbakan’ı Nuri El Maliki, şimdi, emrindeki tüm askerleri bölgeye sevkederek 400 bin nüfuslu Felluce’yi geri almayı hedefliyor. Bu, Maliki’nin son şansı. Şayet, başaramazsa; Bağdat Hükümeti bu bölgedeki otoritesini tamamen kaybetmiş olacak…
Neyse ki, ABD ve İran, El-Kaide’nin burada güçlendiğinin farkında. Daha şimdiden, Irak hükümet güçlerine silah ve malzeme yardımı yapmaya hazır olduklarını açıkladılar. Kısacası, “El-Kaide korkusu”, Washigton ve Tahran’ı (ve hatta Moskova’yı) aynı çizgiye getirebiliyor…
Suriye’deyse aynı IŞİD, Türk sınırına yakın bölgede farklı bir savaş yürütüyor: Nihai amaç, özerk veya bağımsız bir bölgesel İslam Devleti kurmak. Bu yolda adım adım ilerliyorlar. Bunun için de Suriye’de Esad rejiminin ordusundan ziyade, aslında ona karşı savaşan Suriyeli muhalif grupları hedef alıyorlar. Çünkü bu gruplar, Esad’ı devirmek için başlattıkları “devrim”i, El Kaidecilere kaptırmak istemiyorlar.
Ne var ki “bu muhalefet cephesi” de bölünmüş durumda. Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), “İslam Cephesi” (ılımlı) ve yeni kurulan “Suriye Devrimci Cephesi” (laik) birbirilerinden bağımsız olarak; ayrı ayrı IŞİD’e karşı savaşıyorlar… Anlayacağınız, bugünlerde Suriye’deki İç Savaş, bir “savaş içinde savaş”a dönmüş durumda…
Paki acaba, bu durumda Suriye’yi kim temsil edecek? Özellikle, bu ay gerçekleşecek olan “”Cenevre-2 Konferansı”nda muhalif gruplar adına kim konuşacak? El-Kaide’nin Irak’taki faaliyetlerine Batı Dünyası, İran ve Rusya tepkili. Peki ya, Suriye? Burada taraflar ve dış dünyanın desteklediği guruplar farklılık gösteriyor. Başını ABD’nin çektiği batılı ülkeler, El-Kaide’nin iktidarı ele geçirmesindense yola Beşar Esad ile devam etmeyi tercih ediyor…
Türkiye’ye sıra gelince… Görünen o ki, Ankara’nın kafası bir hayli karışmış. Başbakan Erdoğan, taa Japonya’dan “Türkiye’nin bölgesel ve küresel güç olmak gibi bir hedefi yok.”, dedi ve herkesi şaşırtacak biçimde devam etti: “ Türkiye sadece üzerine düşen görevi yapmak suretiyle bir yere oturtuluyor. Diğeri hırs diye tanımlanır ki, bu her zaman tehlikelidir. Böyle bir hırsımız yok.”
Oysa, bizzat Başbakan’ın kendisi ve özellikle de Dısişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, defalarca amaçlarının, Soğuk Savaş sonrasında Türkiye’yi bölgesel ve küresel bir güç yapmak olduğunu söylediler ki bu başlı başına bir başka yazının konusu olmayı hakedecek kadar önemli…