26 Mart 2015 Perşembe

ESSAH MI RİYA MI?




ESSAH MI RİYA MI?



Mithat Bereket



ESSAH MI  RİYA MI?


Önce, tarihi bir saptama….
Türk-İran ilişkileri aslında tarih boyunca hep anlaşılmaz, güvenilmez; kısacası, iki yüzlü;hatta ‘tuhaf’ bir nitelik göstermiştir. Persler, Safeviler ya da günümüzde yaşayan İranlılarla Türkler (Osmanlı İmparatorluğu tebaası veya Türkiye Cumhuriyeti  vatandaşları) arasında herzaman garip bir ilişki süregelmiştir. Her iki taraf ta masa üstünde birbirine sarılıp dostluk nutukları atarken, masa altında  taraflar birbirlerini tekmelemeye devam etmişlerdir. Anlayacağınız, arada sürekli ,”gizli bir rekabet” olmuştur..
Bu rekabet de sizleri hiç şaşırtmasın. Bölgede, nufus, doğal kaynaklar, jeopolitik dengeler, asker sayısı; kısacası “güç dengeleri” açısından hemen hemen birbirine yakın potansiyellere sahip iki ülke Türkiye ve İran… Bu yüzden, bölgede iki önemli güç olarak; dengeleri etkiliyebilen iki üllke olarak güç mücadelesine girmeleri neredeyse kaçınılmaz…
Şimdiyse, İran’ın nükleer çalışmalarıyla ilgili yeni ve gerçekten bir “breakthrough”; yani,  “devrim” sayılabilecek bir anlaşma sözkonusu….
Evet, bu kesinlikle ABD Başkanı Barack Obama’nın başarısıdır. Öte yandan, İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin de bu başarıda payı kuşkusuz ki oldukça önemlidir…
Geçen hafta, sabaha karşı 04:30’da, Cenevre’de  varılan anlaşma bize göre  “soğuk savaş sonrası dönemin”; yani, 1990’lar ve 2000’lerin ilk yarısının, uluslararası camiada “kotarılan”, en önemli anlaşmasıdır. Bugüne kadar hep İran’a  karşı alınan “ekonomik yaptırımlar”dan bahsedip durduk. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki İran görüşmeleri ve bu ülkeye uygulanan sınırlamalar ile yaptırımlar herzaman tartışıldı durdu…
Sonunda, bu yaptırımlar gerçekten bir “yaptırım” işlevi görebildi. Işte bizce iyi diplomasinin farkı da burada. Çünkü, İran’ın 5 Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi  üyesi ve Almanya’yla (P5+1) Cenevre’de imzaladığı anlaşma bir çeşit “ticaret” niteliğinde. “Paraya karşı nükleer güç olmaktan vazgeçme anlaşması”, olarak ta niteleyebiliriz bunu.
Bu anlaşmayla İran nükleer silah geliştirmeyi net ve hiçbir kuşku bırakmayacak şekilde engelleyecek. Önümüzdeki 6 ay içinde de “denetlenebilir adımlar” atılmasını kabul ediyor…
Bunun karşılığındaysa, (şimdilik) kendisine karşı uygulanan bazı yaptırımların gevşetilmesini bekliyor. Hedef bu süre içinde, İran ve P5+1 arasında daha kapsayıcı ve daha kalıcı “nihai” bir anlaşmaya varmak…
Cenevre anlaşmasıyla birlikte, İran’ın dünyayla entegre olmaya başlaması, şimdi böyle bir işbirliği için daha uygun bir ortam yaratıyor.
Türkiye açısından bakıldığındaysa şöyle bir durum ortaya çıkıyor:
Buna şans mı dersiniz? Talih Kuşu mu? Ya da piyango, Ak Parti’ye veya Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na (ve dolayısıyla, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a) isabet etmiş oldu. Ve Ankara’nın sıkışan; çıkmaz sokağa girdiği için “ince ayardan”; “revizyon”dan veya bir resete”lemeden geçmresi gerektiğini belirttiğimiz dış politikasında nispeten bir rahatlama oldu…
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın toplantısı nedeniyle Tahran’ayaptığı ziyaretin, bu önemli anlaşmanın hemen sonrasına rastlaması da iyi oldu. Böylece davutoğlu, yeni İranlı mevkidaşı Cevad Zarif ile, son önemli ve tarihi gelişmenin ışığında, bölgesel sorunları görüşmek fırsatını buldu.
İki taraf daha sıkı bir diyalog kurmak üzerinde mutabık kaldı…
İran’ın bu niyeti, şimdiye dek olmadığı kadar içten, “essah” ve “riya”dan uzak görünüyor…
Haydi hayırlısı… Umarız devamı gelir….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder