SUUDİ ARABİSTAN - TÜRKİYE İLİŞKİLERİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SUUDİ ARABİSTAN - TÜRKİYE İLİŞKİLERİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ocak 2015 Pazar

SUUDİ ARABİSTAN - TÜRKİYE İLİŞKİLERİ BİRLEŞEN ÇIKARLAR




SUUDİ ARABİSTAN - TÜRKİYE İLİŞKİLERİ BÜYÜKELÇİ AL HUSSAINI: BİRLEŞEN ÇIKARLAR      
 
 
Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz'in geçen yıl Türkiye'ye gerçekleştirdiği ziyaret, 40 yıl sonra bir Suudi Arabistan kralının ülkemize gerçekleştirdiği ilk ziyaretti. Kral, 9 Kasım tarihinde Türkiye'yi yeniden ziyaret edecek. Diplomat Atlas dergisi ekibi Suudi Arabistan'ın Ankara Büyükelçisi Dr. Mohammed al-Hussaini ile bu iki ziyaretin açıkça ortaya koyduğu, ikili ilişkilerdeki ilerlemeler konusunu konuştu.

DİPLOMAT ATLAS: Kralın ülkemize gerçekleştireceği ziyarete ilişkin bize neler söyleyebilirsiniz?
 

DR. MOHAMMED R. AL - HUSSAINI: Bu ziyaretinde Kral'a, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Suud, ve kendisinin geçtiğimiz yılın Ağustos ayında Türkiye'ye gerçekleştirdiği ziyarette de olduğu gibi çok sayıda kraliyet mensubu, bakan ve görevli eşlik edecek. Kral Abdullah Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşecek. Ayrıca, iki ülkenin dışişleri bakanları arasında da görüşmeler yapılacak.

DİPLOMAT ATLAS: İkili ilişkiler geçtiğimiz yıl içerisinde nasıl bir gelişme gösterdi?

AL - HUSSAINI: Gerek yerel gerekse uluslararası medya, geçen yılki ziyareti sadece Suudi Arabistan'ın Türkiye ile ikili ilişkileri açısından değil, aynı zamanda Türkiye'nin tüm Arap dünyasıyla ilişkileri açısından da bir dönüm noktası olarak yorumladı. İki ülke arasında, Dışişleri Bakanları arasında bir diyalog mekanizması oluşturmak da dahil olmak üzere, toplam 6 anlaşma ve mutabakat zaptı imzalandı. Şu anda da 9 ayrı anlaşma ve mutabakat zaptının imzalanması bekleniyor. Karşılıklı ziyaretlerin çok sıklaştığı görülüyor. Örneğin, 21 Ekim'de, Kral Abdullah kendisine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan bir mesaj getiren Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ı kabul etti. Babacan ayrıca, Dışişleri Bakanımız ile bir saatten uzun süren bir görüşme gerçekleştirdi. Bakanlar ayrıca Irak'a Komşu Ülkeler Toplantısında ve Kasım ayının başında İstanbul'da gerçekleştirilen G8 zirvesinde de bir araya geldiler.

DİPLOMAT ATLAS: İki ülkeyi yakınaştıran temel faktörler nelerdir?

AL - HUSSAINI: Türkiye ile birlikte, çıkarlarımızın her zaman olduğundan daha fazla çakıştığını görüyoruz. Bölgedeki gelişmeler ve sorunlar iki ülke arasında yakın ve samimi bir ilişkiyi zorunlu kılıyor. Barış konusunda da ortak çıkarlara sahibiz. Ben, şahsen ülkelerimizin bölgedeki sorunlar üze-
rinde önemli etkisi olabileceğine inanıyorum. Bölgenin güvenliği ve istikrarı için ülkelerimiz arasındaki işbirliği son derece önemlidir. Bunu biz de biliyoruz, Amerika Birleşik Devletleri de biliyor. Türkiye ile, Orta Doğu sorununun çözümü, terörle mücadele ve Irak konusundaki politikalarımız aynıdır.

DİPLOMAT ATLAS: Bu konuları biraz daha açabilir misiniz?

AL - HUSSAINI: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül geçenlerde Filistin sorununun bölgedeki tüm çatışmaların nedeni olduğunu ve bu sorun çözülmezse bölgede yaşanan trajedilerin devam edeceğini söyledi. Bu konuda biz de tamamen aynı şekilde düşünüyoruz. Ayrıca, hem Suudi Arabistan hem de Türkiye, Filistin sorununun diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğine ve Kudüs'ün başkent olduğu bağımsız bir Filistin devletine inanıyor.

DİPLOMAT ATLAS: Terörle mücadele konusunda neler yapılabilir?

AL - HUSSAINI: Ülkelerimiz, gerek kendi topraklarında gerekse de dış ülkelerde, diplomatlarının, vatandaşlarının ve çıkarlarının maruz kaldığı terör saldırılarından acı çekti. Aslında terörle mücadele için uluslararası bir çabaya ihtiyaç var, ancak terörizmin henüz uluslararası anlamda kabul gören bir tanımı yok. Biz terörizmin mali kaynakları ile ve silah ve teknoloji gibi imkanların kaçakçılık yoluyla teröristlerin eline geçmesine karşı mücadele etmeye çalışıyoruz. Son ziyaretinde Kral Abdullah'ın Sayın Cumhurbaşkanına söylediği gibi, bilgi alışverişi terörle mücadelede en temel unsurlardan biridir.

DİPLOMAT ATLAS: Türkiye ve Suudi Arabistan Irak konusunda nasıl bir görüşe sahip?

AL - HUSSAINI: Filistin'deki gelişmeler gibi, Irak'taki gelişmeler de bölgenin tamamını etkiliyor. Hem Suudi Arabistan Krallığı, hem de Türkiye Cumhuriyeti Irak'la sınır komşusu. Irak konusunda iki ülkenin görüşleri de hemen hemen aynı. Biz birleşik, egemen ve bağımsız bir Irak'a inanıyoruz. Mezhepsel bölünmelere karşıyız. Tüm Iraklıların ülkenin ekonomik kaynaklarından eşit şekilde yararlanması gerektiğini düşünüyoruz. Suudi Arabistan ayrıca milislerin silahsızlandırılması gerektiğine, aksi taktirde sorunların sürüp gideceğine inanıyor. Türkiye'nin de bu düşünceyi paylaştığından eminim. Irak'a Komşu Ülkeler Toplantıları 2003 yılında Türkiye tarafından başlatıldı. Bu ülkelerin bir araya gelip görüşüyor olması son derece yararlı. Türkiye bölgedeki tüm ülkelerle iyi ilişkilere sahip, ayrıca iyi bir arabulucu.

DİPLOMAT ATLAS: Türkiye ve Suudi Arabistan'ın aynı görüşleri paylaştığı diğer bölgesel konular nelerdir?

AL - HUSSAINI: İran'ın nükleer programı konusunda da, Orta Doğu'nun kitle imha silahlarının hiçbir türünü barındırmaması ve bu konuda çifte standartın olmaması gerektiği noktalarında aynı düşünceye sahibiz. İsrail'in nükleer silah geliştirmesine izin verirken İran'dan nükleer gücü sivil alanda kullanmamasını isteyemezsiniz. Yine Türkiye ile aynı olarak, uygarlıkların birbirlerini tamamladığını ve dolayısıyla aralarında çatışma değil diyalog olması gerektiğini düşünüyoruz. Bir büyükelçi olarak, Türkiye'nin “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesini mükemmel bir şekilde uyguladığını görüyorum.

DİPLOMAT ATLAS: Bu ilke Suudi Arabistan'ın dış politikasında nasıl bir yere sahip?

AL - HUSSAINI: Dış politikamızın temel ilkelerinden biri diğer ülkelerin iç işlerine karışmamaktır. Bu da Türkiye ile ortak noktalarımızadan biri. Pek çok ülke böyle söyler ama, biz, bazı ülkelerin pek çok vesile ile bizim içişlerimize karışmasına rağmen, hiçbir zaman hiçbir ülkenin içişlerine karışmadık. İkinci bir nokta da, zenginlik bahşedilmiş bir ülkeyiz ve bu zenginliğimizi halkımızın refahı için ve diğer ülkelere yardım için kullandık. Son 20 ya da 30 yıl içerisinde gayri safi yurt içi hasılamızın %4'ünü herhangi bir kısıtlama ya da koşul olmaksızın ihtiyaç sahibi ülkelere yardım için kullandık. Körfez Savaşı sırasında Türkiye'ye de yardım ettik. O dönemde yaptığımız yardım 3 milyar doları bulmuştu. Üçüncü olarak, biz dünyada barış için çalışıyoruz. Örneğin, Darfur'daki ve Lübnan'daki muhalifler, Irak'taki çeşitli gruplar, Hamas ve Filistin Hükümeti, hepsi Suudi Arabistan'da buluşuyor. Son olarak, Somali'deki rakip güçler de ülkemizde biraraya geldi.

DİPLOMAT ATLAS: Türkiye ve Suudi Arabistan arasındaki ekonomik ilişkiler de siyasi ilişkiler kadar hızlı gelişme gösteriyor mu?

AL-HUSSAINI: Suudi Oger'in Türk Telekom'a yaptığı 5 milyar dolarlık yatırıma ilaveten Suudi Arabistan Ulusal Ticari Bankası da Türkiye Finans'ın hisselerinin %60'ını 1.08 milyar dolar karşılığında satın aldı. Yüksel firması, Suudi Arabistan'da 800 milyon dolarlık sözleşmelere sahip. Bunlar yalnızca birkaç örnek... Turizm ve diğer alanlarda da pek çok projeyi tartışıyoruz. Şu anda Türkiye'nin ilk on ticaret ortağından biri durumundayız. Bu yıl içerisinde 50.000'den fazla Suudi Arabistan vatandaşı turist olarak Türkiye'ye geldi. Fiyatlar uygun, ülke sakin ve güvenli. Dolayısıyla eminim ki bu rakam giderek daha da artacak.

DİPLOMAT ATLAS: Eğitim ve kültür bağları konusunda durum nasıl?

AL - HUSSAINI: Suudi Arabistan'da öğrenim gören 40 Türk öğrencimiz var. Benzer sayıda Suudi Arabistanlı öğrenciyi de eğitim almak üzere Türkiye'ye getirmeyi amaçlıyoruz. Bir kültür haftası planlıyoruz. Türkiye, önümüzdeki yıl Şubat ayında Riyad'ta, her yıl geleneksel olarak düzenlenen ve bu zamana kadar yalnızca Suudi Arabistan geleneklerinin kutlandığı Janadriya Folklor Festivalinin ilk yabancı katılımcısı olacak. Türkiye'de yaşam standardı yükseldikçe ve Suudi Arabistan'da yeni tesisler ve oteller inşa edildikçe, ülkemize Hac ve Umre için gelen Türk vatandaşlarının sayısı artıyor. Şu anda bu sayı yılda yaklaşık olarak 200.000. Geçen yıl, TRT'nin kendi ekipmanlarıyla Suudi Arabistan'dan doğrudan Türkiye'ye ve dünyanın çeşitli yerlerindeki Türkçe konuşan insanlara yayın yapmasına izin verildi. Bu bir ilkti. Kısacası son birkaç yıl içerisinde ilişkilerimiz geri çevrilemez yeni boyutlar kazandı.

DİPLOMAT ATLAS: Ankara'daki Suudi Arabistan Ulusal Günü resepsiyonlarına katılım yüksek oluyor, değil mi?

AL - HUSSAINI: Evet. Geçtiğimiz yıl 23 Eylül'de resepsiyonumuza pek çok eski bakanların yanısıra 4 görevdeki bakan da katıldı. Davetimize bu yıl, İçişleri, Tarım ve Köy İşleri, Maliye ve Dışişleri Bakanları katıldı. Daha önce bu kadar çok bakan ve üst düzey bürokratı aynı Ulusal Gün resepsiyonunda birarada görmemiştim. Bu Suudi Arabistan'a duyulan saygının, Krallığın politikalarının takdir edilmesinin ve Suudi Arabistan'la kurulan bağların bir göstergesidir.

DİPLOMAT ATLAS: İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisinin gelişen bu ilişkilerdeki payı nedir?
 

AL - HUSSAINI: Bence Türkiye'nin AKP yönetimindeki istikrarı çok yararlı oldu. Parti, bölgedeki tüm ülkelere açıldı. Lübnan ve Filistin'e yardımcı oldular. Suriye ile iyi ilişkileri var. PKK sorununa rağmen Irak yönetimi ile de ilişkileri iyi. Bölgeye açılmaya ve dengeli bir tutum sergilemeye çalışıyorlar. Bence bu noktada şu ana kadar başarılı da oldular.

DİPLOMAT ATLAS: Türkiye'de bazı insanlar Suudi Arabistan'a dostça yaklaşmıyor, değil mi?

AL - HUSSAINI: Medyada Araplarla ilişkilerin bozulmasını isteyen bazı çevreler var. Mükemmel değiliz, diğer ülkeler gibi bizim de sorunlarımız var. Ancak ister bireysel olarak, ister ülke çapında, ilişkilerinizde geçmişte yaşananlara saplanıp kalırsanız, sağlıklı ilişkiler kuramazsınız. Bunun üstesinden gelebiliriz.

DİPLOMAT ATLAS: Geçtiğimiz iki yılda kişisel olarak Türkiye ile ilgili ne gibi izlenimler edindiniz?

AL - HUSSAINI: Ziyaret ettiğim bazı üst düzey bürokratlar ve gazeteciler bana Suudi Arabistan büyükelçisi olarak Türkiye'de özel bir yerim olduğunu söylediler. Bundan gurur duydum. Burada kendimi evimde hissediyorum. Tatillerimi bile ailemle birlikte Bodrum, Antalya ya da Türkiye'nin bir başka tatil yöresinde geçiriyorum. Yurtdışına çıkma ihtiyacı hissetmiyorum. Aslında bu durum, bu meslekte sık görülen birşey değildir. Ayrıca, Türk insanının adaletsizliğe karşı gösterdiği hassasiyet de beni çok etkiledi. Örneğin, Türk insanı Filistin halkının gördüğü zulüm ve çektiği acılar konusunda çok hassas. Elbette Türk insanının çok gururlu ve milliyetçi - hatta belki biraz fazla milliyetçi - olduğunu da gözlemledim. Bu insanlar inançlarıyla gurur duyuyorlar ve aynı zamanda laikliğe ve özgürlüklerine de bağlılar. Gerçekten de,hem batıya hem de doğuya çok yakınlar. 



..

SUUDİ ARABİSTAN - TÜRKİYE İLİŞKİLERİ.., 3




SUUDİ ARABİSTAN - TÜRKİYE İLİŞKİLERİ.., 3





    Suudi Arabistan, ABD’nin geleneksel müttefiki iken 11 Eylül olayları sonrasında Amerikan bağımlılığını kırma girişimlerini başlattı. Bu bağlamda,
Amerikan/İsrail merkezli bölgesel düzenlemelerden kaygılanmaya başlayan Suudi yönetimi, benzer kaygılar taşıyan bölgenin en önemli ve etkili  devletlerinden biri olan Türkiye ile yakın ilişkiler geliştirmek durumunda kaldı.


Şubat 2007’de Cidde Ekonomik Forumu’nun yapıldığı günlerde Cidde’de Başbakan Erdoğan’ın da katıldığı 4. Türkiye-Suudi Arabistan İş Konseyi
toplantısı yapıldı. İki ülke arasındaki ticaret hacmi son yıllarda önemli miktarda artarak 3,3 milyar dolara çıktı. Temmuz ayında iki ülke arasında 200 milyon dolarlık bir silah modernizasyonu antlaşması imzalandı. Temmuz ayında yürürlüğe giren bu antlaşmaya göre Türkiye, Suudilere ait 300 adet Amerikan yapımı M113 zırhlı aracı yenileyecekti. Türk yetkililer bundan sonraki aşamada da sayıları 2000’i bulan M113 zırhlı araçların tamamını modernize etmek için ilave antlaşmalar yapmayı beklediklerini ifade ettiler.(17 )

Kamu kuruluşları arasındaki yakın ilişkilere paralel olarak özel sektörler arasındaki işbirliği de gelişti. İki ülkeden önemli şirketler arasındaki
ekonomik ortaklıklar arttı. Örneğin, Türkiye’nin iki önemli şirketi Ülker Grubu ile Boydak Grubu’na ait olan Türkiye Finans Katılım Bankası’nın hisselerinin %60’ı Suudi Arabistan’ın en büyük bankası The National Commercial Bank (NCB)’a Satıldı.18 1 milyar 800 milyon dolar değer biçilen bankanın %60’ı için Suudi şirketi 1 milyar 80 milyonluk ödeme yaptı. Bu gelişme iki ülke arasındaki karşılıklı iyi ilişkilerin önemli bir göstergesi oldu.19 Ayrıca, Türkiye’nin son zamanlarda dünya ölçeğinde faaliyet gösteren en etkili şirketlerinden biri
olan TAV Havalimanları Holding, 2007 yılı ortalarında, Suudi Arabistan’ın yolcu kapasiteleri yüksek olan Riyad Kral Halit, Damman Kral Fahd ve Cidde Kral Abdülaziz havalimanlarının yönetim hizmetleri için teklif verdi.

Ayrıca, iletişim alanındaki önemli Türk şirketlerinden biri olan Turkcell, Kurduğu Kingdom Turkcell şirketiyle 2007 yılında Suudi Arabistan’daki üçüncü cep telefonu ihalesine katılma hakkını kazandı.

Yüksel Konsorsiyumu da 383 milyon dolarlık bir su ulaşım projesi ihalesi kazandı.( 20 )

Türk inşaat firması Yüksel İnşaat, Mart 2008’de proje bedeli 372 milyon dolar olan Suudi Arabistan Doğu Bölgesi İsale Hattı Projesi’nin ihalesini aldı. 2008
yılında Suudi merkez bankası tarafından tam yetkili bankacılık ruhsatı verilen Ziraat Bankası da ülkedeki ilk şubesini 2009 yılında Cidde’de açacağını duyurdu. Ziraat Bankası yetkilileri kısa süre içinde ülkede yedi şube açacaklarını da dile getirdi. ( 21 )

Ekim 2007’de iki ülke arasında ilk kez ortak bir kültürel faaliyet gerçekleştirildi. Ankara’da bir hafta boyunca farklı etkinliklerle kutlanan “Suudi kültür günleri” çerçevesinde gerçekleştirilen ilk etkinlik Ankara Zafer Çarşısı’nda iki ülkenin kültür bakanlıkları müsteşarlarının açılışını yaptığı bir fotoğraf sergisiydi. Akabinde Ankara Opera binasında iki ülke bakanlarının katılımıyla gerçekleştirilen bir tören yapıldı. Hafta boyunca Arapça hat sergisi, geleneksel kıyafetler defilesi, halk sanatları, folklor gösterileri, müzik dinletileri, sergiler ve sempozyumlar düzenlendi.(22 )



Etkinlikler kapsamında İstanbul’da da önemli faaliyetler gerçekleştirildi. Defileler, müzik dinletileri ve sergiler dışında, İstanbul’da IRCICA’nın ev
sahipliği yaptığı konferanslar düzenlendi. Edebiyat konuşmaları ve özellikle Kabe’yi giydirme merasimleri hakkında yapılan konuşmalar ilgi çekiciydi. Bu kültürel alışverişin devamının geleceğinin sinyalleri de hemen geldi. Bu da iki ülke ve toplumları arasında kültürel alanlarda işbirliğinin geliştirileceğini göstermektedir.

Suudi Arabistan-Türkiye ilişkileri 2008 ve 2009 yıllarında gelişmeye devam etti. İki ülkedeki mevcut yönetimlerin izlediği çok-taraflı aktif dış politika, tarafları ikili ve bölgesel konularda işbirliğine gitmeye sevk etti. Üst düzey ziyaretler gelişen ilişkilerin en önemli göstergesidir. 2009 yılının ilk yarısında Suudi Arabistan Deniz Kuvvetleri Komutanı Koramiral Fahd bin Abdullah Bin Muhammed El-Suud ile Şura Meclisi Başkanı Abdullah Bin Muhammed Bin İbrahim El-Şeyh resmi temaslarda bulunmak üzere Türkiye’yi ziyaret ettiler. Resmi ziyaretlerin yanında Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye üst düzey gayri resmi ziyaretler de gerçekleşmektedir. Örneğin, Suudi Arabistan Güvenlik Konseyi Başkanı Prens Bender Bin Sultan Bin Abdülaziz El-Suud ile Prens Abdülaziz Bin Muhammed Bin Fahd Bin El-Suud aileleriyle birlikte 2009 yaz döneminde Türkiye’de tatil yaptılar. 





Suudi Arabistan hükümeti Türkiye’yi, Canadriya Kültür Festivali’nin 2008 yılı kutlamalarına onur konuğu olarak çağırdı. Bu Canadriya Festivali’ne
Arap ülkeleri dışında bir ülkenin ilk katılımıydı.

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Mart 2008’de 100 kişilik bir heyetle festivale katıldı. Hemen akabinde Meclis Başkanı Köksal Toptan beraberinde eski Meclis Başkanı Bülent Arınç, TBMM İdare Amiri Ahmet Küçük, TBMM İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği Türk Grubu Başkanı İrfan Gündüz ile Türkiye-Suudi Arabistan İş Konseyi Başkanı ve Rize Milletvekili Ali Bayramoğlu olduğu halde Şura Meclisi Başkanı Salih Bin Abdullah Hamid’in resmi davetlisi
olarak Suudi Arabistan’a dört günlük bir ziyaret gerçekleştirdi.

Dışişleri Bakanı Ali Babacan beraberindeki heyetle birlikte Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri ile Türkiye arasında kurulan Yüksek Düzeyli Stratejik Diyalog mekanizmasının ilk bakanlar toplantısına katılmak için Eylül 2008’de Cidde’ye bir ziyaret gerçekleştirdi.( 23 ) Kurulan stratejik diyalogun KİK’in tek bir ülkeyle sahip olduğu ilk düzenli danışma sürecini oluşturduğunu kaydeden Babacan, KİK ile ilişkilere kurumsal bir kimlik kazandırmanın ortak çıkarlara hizmet edeceğine ve işbirliğine yeni ufuklar açacağına inandığını vurguladı. Ali Babacan 2009 yılının ilk günlerinde de İslam Konferansı Teşkilatı tarafından Cidde’de yapılan toplantıya katıldı.

Aynı sıralarda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da Riyad’a günübirlik bir ziyarette bulundu.( 24 )
 
3–6 Şubat 2009 tarihleri arasında ise Cumhurbaşkanı Abdullah Gül geniş bir heyetle birlikte Kral Abdullah’a bir iade-i ziyarette bulunmak ve ikili ilişkiler ile iki ülkeyi yakından ilgilendiren bölgesel ve uluslararası sorunları görüşmek üzere Suudi Arabistan’a gitti.

Gül ziyareti sırasında Suudilere ekonomik yatırım, eğitim, turizm ve sağlık alanlarında Türkiye’yi tercih etmeleri talebinde bulundu. Havaalanında Kral Abdullah tarafından karşılanan Gül, ziyareti sırasında Şura Meclisi’nde de bir konuşma yaptı.(25 )

Sonuç

Suudi Arabistan ile Türkiye benimsedikleri çoktaraflı ve çok-boyutlu dış politika söylemi ve sahip oldukları ekonomik ve siyasal potansiyelle Ortadoğu bölgesinin en etkili devletleri olarak temayüz etmişlerdir. Bu konumları yanında, İran’ın nükleer silah üretim çabaları, Irak’ın geleceği, enerji kaynaklarının güvenli pazarlanması ve Filistin Sorunu gibi bölgesel konular iki ülkeyi giderek birbirine yakınlaştırmıştır. Geçmişte iki ülke seçkinlerinin bir diğerini “ötekileştirmesi” yerini çok yönlü işbirliğine bırakmıştır.

Türkiye’de, Suudi Yönetimini geriliğin ve fanatizmin sembolü olarak gören bakış değişmeye başlamıştır. Buna karşılık Suudi seçkinler arasında Türkiye’yi Arap karşıtlığının simgesi olarak gören anlayışın yerine daha pragmatik ve kurumsal bir bakış egemen olmaya başlamıştır. Tarafların algılamalarındaki bu değişim iki ülke arasındaki işbirliğini mümkün kılmıştır. Kısacası, değişen şartlar ve anlayışlar giderek bu iki ülkenin birlikte hareket etmesini gerektirmiştir.


Ortadoğu Analiz İnceleme


DİPNOTLAR


(1) “Türkiye’yi İsrail’e Kaptırmayalım,” El-Cezire Gazetesi, 3 Mayıs 2005’ten çeviren Radikal Gazetesi, 4 Mayıs 2005.

(2)  “Saudi King Abdullah to Visit Turkey on August 8,” Today’s Zaman, 3 Eylül 2006.

(3 ) “Arap Sermayesine Fon,” Radikal Gazetesi, 10 Mayıs 2005.

(4)P. K. Abdol Ghafoor, “Kingdom, Turkey Ink Landmark Security Pact,” Arab News, 13 Şubat 2005.

(5)“Gül’den İKÖ’ye 1 Milyon Dolar,” Radikal, 5 Nisan 2005.

(6)“Gül Araplarla Mesaide,” Radikal, 3 Nisan 2005.

(7)“Körfez’le Ticari İşbirliği,” Radikal, 31 Mayıs 2005.

(8)“Suudi Arabistan Kralı Türkiye’deydi,” Anlayış, Eylül 2006, s. 7.

(9)“Saudi King Abdullah to Visit Turkey on August 8,” Today’s Zaman, 3 Eylül 2006.

(10)“Kral 6 Anlaşma, Dostluk ve Milyar Dolarlık Yatırım Bıraktı,” Yeni Şafak, 12 Ağustos 2006.

(11) “Suudilerden İstanbul’a 15 Hastaneli Sağlık Kenti,” Yeni Şafak, 11 Ağustos 2006.

(12) “Saudi King Arrives in Turkey with $25 Billion for Investment,” Today’s Zaman, 8 Ağustos 2006; “Saudi-Turkey Businessmen Explore Investment Avenues,” Middle East North Africa Financial Network (MENAFN),
 
http://www.menafn.com/qn_news_story_s.asp?StoryId=130573.

(13) M. Ghazanfar Ali Khan, “Kingdom, Turkey Set to Boost Trade Ties,” Arab News, 11 Ağustos 2006.

(14) “Al Madalyanı Ver Madalyamı,” Radikal, 10 Kasım 2007.

(15) “Suudilerle İşbirliği Bildirisine İmza,” Radikal, 11 Kasım 2007.

(16) “Ortadoğu İçin Sünni Dayanışması,” Radikal, 26 Şubat 2007.

(17) “Turkey’s FNSS to Upgrade Saudi M113 Armored Vehicles,” Today’s Zaman, 27 Ağustos 2007.

(18) “Türkiye Finans Suudi NCB’ye Satıldı,” Aksiyon Dergisi, Sayı: 659, 23 Temmuz 2007.

(19) “Türkiye Finans’ı Suudiler Aldı,” Radikal, 18 Temmuz 2007.

(20) “Turkish Firm Wins Saudi Project,” The New Anatolian, 3 Temmuz 2007.

(21) “Ziraat Cidde’de Şube Açacak,” Hürriyet, 6 Şubat 2009.

(22) Tuba Özden, “İstanbul’da Kabe’yi Giydirme Merasimi,” Aksiyon Dergisi, Sayı: 673, 29 Ekim 2007; “Saudi Culture Days Kick off in Ankara,” Today’s Zaman, 25 Ekim 2007.

(23) “Türkiye ile KİK Arasında Mutabakat Muhtırası İmzalandı,” Hürriyet, 3 Eylül 2008.

(24) “Başbakan Erdoğan, Suudi Arabistan’a Gitti,” Hürriyet, 3 Ocak 2009.

(25) Zeynep Gürcanlı, “Gül’den Suudi Arabistan’a 4 Çağrı,” Hürriyet, 3 Şubat 2009; “Gül: Terörle İşimiz Olmadı,” Hürriyet, 4 Şubat 2009.


Ortadoğu Analiz
Eylül 2009
..

SUUDİ ARABİSTAN - TÜRKİYE İLİŞKİLERİ.., 2




SUUDİ ARABİSTAN - TÜRKİYE İLİŞKİLERİ.., 2



    Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinin önemli ayaklarından biri de Türkiye ile Körfez İşbirliği Konseyi arasındaki stratejik diyalog dönemi. 



Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye olan ilgi giderek artmaktadır.( 1 )
Bu algılama değişimi sadece devlet kurumlarının değil, aynı zamanda özel sektörün de gündemindedir.
2005 yılında Suudi Arabistan’dan yaklaşık 32 bin işadamı ve/ya turistin Türkiye’ye gelmesi Türkiye’ye yönelik ilginin arttığını göstermektedir.(2)

Kısacası, AK Parti’nin iktidara gelmesi ve diğer iç ve bölgesel gelişmelerle birlikte 2003 yılı itibariyle iki ülke ilişkileri normalleşmiş bulunmaktadır.


Suudi Arabistan ile Türkiye’nin terör hareketlerinden etkilenmesi ve giderek Batıyla çelişen siyasetler izlemek zorunda kalması sonucu, bölgesel
istikrarın korunması konusunda birlikte hareket etme konusundaki kararlılıkları iki ülkeyi birbirine daha çok yakınlaştırmıştır. 11 Eylül saldırıları sonrasında Suudi Arabistan’ın Batıyla ilişkilerinin bozulmasına yol açan ve Suud iktidarına da tehdit oluşturan El-Kaide örgütüne karşı mücadele etmesi Suud yetkililer ile Türk yetkililerin benzer kaygılar taşımasına neden oldu.

Suudi Arabistan Türkiye’nin Batı yönelimli politikasını kabullenirken, Türkiye de Suudi Krallığını ötekileştirmekten vazgeçti.
ABD’nin Irak işgali iki ülkede de kaygıyla karşılanmış, Türkiye’nin başlattığı Irak’a komşu ülkeler platformunda benzer tavırlar sergilemişlerdir. Bu bağlamda, 2003 yılında iki ülke arasında bakanlar (dışişleri, dış ticaret ve maliye) düzeyinde birçok resmi ziyaret gerçekleştirildi.
 
     Batı ülkelerine karşı güvenini giderek yitirmeye başlayan Suudi Arabistan, AK Parti yönetimindeki Türkiye’yi alternatif yatırım alanı olarak görmeye başladı. Suudi Arabistan ile Türkiye arasında çok sayıda ekonomik girişim başlatıldı. Bu çerçevede, 1 Ekim 2003 tarihinde Riyad’ta Türk-
Suudi İş Konseyi Kuruluş Antlaşması imzalanmış ve Konsey 2004 yılında Bu faaliyetlerine başlamıştır.





Batı ülkelerine karşı güvenini giderek yitirmeye başlayan Suudi Arabistan, AK Parti yönetimindeki Türkiye’yi alternatif yatırım alanı olarak görmeye başladı. Suudi Arabistan ile Türkiye arasında çok sayıda ekonomik girişim başlatıldı.

Bu çerçevede, 1 Ekim 2003 tarihinde Riyad’ta Türk-Suudi İş Konseyi Kuruluş Antlaşması imzalanmış ve konsey 2004 yılında faaliyetlerine başlamıştır. Mayıs 2005’te ise Körfez ülkelerinin Türkiye’de yatırım yapmalarını teşvik etmek için İstanbul Ticaret Odası (İTO) ile Cidde Ticaret ve Sanayi Odası’nın koordinatörlüğünde ve uluslararası bir kurum tarafından işletilecek yatırım fonunun oluşturulması kararlaştırıldı.(3 )  Ayrıca, 12 Şubat 2005 tarihinde Türkiye ile Suudi Arabistan güvenlik işbirliği antlaşması imzalandı. Antlaşmayı, Türkiye adına zamanın İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Suudi Arabistan adına ise İçişleri Bakanı Prens Naif bin Abdülaziz imzaladı. Buna göre, iki ülke uluslararası düzeyde terörizme karşı birlikte mücadele etme ve narkotikle mücadelede işbirliği yapma kararı aldı.(4 )




Özellikle, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun 2005 yılı başında, merkezi Cidde’de bulunan İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) Genel Sekreteri olmasından
sonra iki ülke arasındaki ilişkilerde bir yoğunlaşma başladı. İKÖ’nin daha etkin ve daha işlevsel kılınmasını sağlayacak adımların atılmasını teşvik eden Türkiye, pek çok Müslüman ülkede olduğu gibi Suudi Arabistan’da da iç dinamiklerle bir reform sürecinin başlatılmasını talep etmektedir.( 5 )
Dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül 3–4 Nisan 2005 tarihlerinde Suudi Arabistan’ı ziyaret ettiğinde bunu dile getirdi.(6 )
Abdullah Gül’ün Mayıs ayında Bahreyn’e yaptığı iki günlük ziyaretten sonra Körfez ülkeleriyle işbirliğini geliştirmek amacıyla bazı projeler hazırlandı.
Türkiye, Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleriyle “Ekonomik İşbirliği Çerçeve Antlaşması” imzaladı.

Bu antlaşmayla, Türkiye ile Bahreyn, Kuveyt, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Suudi Arabistan arasında serbest ticaret bölgesi kurulacak ve adı geçen ülkelerin vatandaşlarının vize işlemlerinde kolaylıklar sağlanacaktır.(7 )
Bundan da anlaşılmaktadır ki Türkiye, aslında tek tek ülkelerle değil, Arabistan yarımadasına bir bütün olarak yaklaşmaktadır.

Suudi Arabistan Kralı Faysal’ın İstanbul’daki uluslararası bir toplantıya katılmak için 1966 yılında Türkiye’ye gelmesinden tam 40 yıl sonra ilk kez bir başka Suudi Arabistan kralı 2006 ve 2007 yıllarında Türkiye’ye iki resmi ziyarette bulundu.( 8 )
Peş peşe yapılan ziyaretler ve ziyaretlerde krala eşlik eden geniş heyetler iki ülke arasındaki ilişkilerin olumlu yönde geliştiğinin göstergeleri oldu. Kral Abdullah 8 Ağustos 2006’da beraberinde 400 kişilik bakan, işadamı, bürokrat ve kraliyet ailesinden oluşan bir heyetle Ankara’ya geldi.( 9 ) Bu tarihi ziyaret sırasında Türk ve Suudi işadamlarının iki ülke arasında ortak yatırım yapması konusunda anlaşmaya varıldı.(10 ) Bu doğrultuda atılmış ilk adım olarak Saudi-German Hospital şirketi İstanbul’da, 13 milyar dolara mal olacak büyük bir sağlık kenti kuracağını ilan etti. Şirketin üst yöneticilerinden Makarem S. Batırcı’nın yaptığı açıklamaya göre, sağlık kent içinde 15 hastane, tıp fakültesi, sağlık oteli ve kimya fabrikaları bulunacak ve 30 bin kişiye istihdam sağlanacaktır.( 11 ) Oldukça sıcak karşılanan Suudi Arabistan heyeti ile Türkiye
arasında yapılan görüşmelerde siyasi danışmalara ilişkin mutabakat, devlet arşivleri arasında işbirliği, yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması,
çifte vergilendirmenin önlenmesi, sağlık alanında işbirliği ve karayoluyla yolcu ve yük taşımacılığının düzenlenmesi alanında 6 antlaşma imzalandı. 



İki ülke arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi açısından bir dönüm noktası olan bu ziyaret, diğer Arap ülkelerinden de Türkiye’ye yönelik ilginin artmasına yol açması beklenmektedir. Kral Abdullah ziyaretinin en önemli konularında biri de güvenlik idi. Suudi Arabistan, ABD’nin geleneksel müttefiki iken 11 Eylül olayları sonrasında Amerikan bağımlılığını kırma girişimlerini başlattı.
Bu bağlamda, Amerikan/İsrail merkezli bölgesel düzenlemelerden kaygılanmaya başlayan Suudi yönetimi, benzer kaygılar taşıyan bölgenin en önemli ve etkili devletlerinden biri olan Türkiye ile yakın ilişkiler geliştirmek durumunda kaldı. Ayrıca, Lübnan, Filistin ve Irak gibi bölgesel sorunlar konusunda fikir teatisi yapıldı.

26 Mart 2006’da Cidde’de yapılan Suudi-Türk işadamları toplantısında iki ülkede karşılıklı olarak yatırım imkanları araştırılması ve ticaret ilişkilerinin
geliştirilmesi için görüş teatisinde bulunuldu.

Suudi Arabistan Ulusal Yatırım Otoritesi’nin davetlisi olarak İstanbul Ticaret Odası üyesi ve farklı iş kollarını temsilen 50 kişilik bir işadamı grubu Cidde’de Suudi işadamlarıyla bir toplantı yaptı.

Ekonomik ilişkileri geliştirme konusunda görüş bildiren işadamları, 2005 yılında 3 milyar dolar civarında olan iki ülke arasındaki ticaret hacmini iki katına arttırmak için gerekli tedbirlerin alınmasına karar verdiler.(12) Kamu ve özel sektörleri ile Suudi kuruluşlar enerji, finans, turizm, petro-kimya ve iletişim alanlarında Türkiye’de yaklaşık 25 milyar dolarlık bir yatırım yapmayı planlamaktadırlar. Başbakan Erdoğan’ın Kral Abdullah’la yaptığı görüşme sonrasında yaptığı açıklamada Türk işadamlarının ve firmalarının Suudi Arabistan’da 30 milyar dolarlık ihaleler aldığını ifade etti.(13 )

Cumhurbaşkanı seçilmesinden dolayı Abdullah Gül’ü kutlamak ve Ortadoğu barış süreci konusunda görüş alışverişinde bulunmak üzere 2007 yılında gerçekleştirilen ziyaret sırasında, Cumhurbaşkanı Gül bizzat havaalanına giderek misafirini karşıladı ve Kral Abdullah’a, şu ana kadar sadece yedi yabancı devlet adamına verilen “Devlet Şeref Madalyası” verdi. Çankaya Köşkü’nde düzenlenen bir törende ise Kral Abdullah, Cumhurbaşkanı Gül’e “Kral Abdülaziz Birinci Derece Madalyası” takarken Başbakan Erdoğan’a da “Abdülaziz Nişanı”nı sundu.( 14 )

Son ziyaret sırasında iki ülke arasındaki ilişkilerin çeşitlendirilmesi ve her alandaki mevcut ilişki düzeyinin daha yukarılara çıkarılması gerektiği vurgulandı. Cumhurbaşkanı Gül ile Kral Abdullah, iki ülke arasındaki siyasi ve ekonomik işbirliğinin güçlendirilmesini öngören bir mutabakat belgesi ile çifte vergilendirmeyi ortadan kaldıran bir antlaşma imzaladı. Bugün itibariyle Türkiye ile Suudi Arabistan Ortadoğu bölgesindeki
sorunlar konusunda benzer görüşlere sahiptir.

Filistin, Lübnan, Irak sorunlarına bakışları, bölgesel istikrarın ve statükonun sürdürülmesi yönündedir. Her iki ülke de İran’ın bölgesel hakimiyetinin önüne geçmek isterken, bölgeyi daha da istikrarsızlaştıracak olan muhtemel bir Amerikan müdahalesine onay vermemektedir.

Ekim 2007’de dönemin Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın Suudi Arabistan’a yaptığı bir ziyarette, iki ülkenin üzerinde uzlaştığı ve daha sonra Kral Abdullah’ın Ankara ziyareti sırasında Dışişleri Bakanları Ali Babacan ile Suud El-Faysal’ın imzaladığı bir ortak bildiri ortaya çıkarıldı. Bu ortak bildiride şu noktalara vurgu yapıldı: “Bölgesel konularda daha yoğun istişare ve işbirliği, karşılıklı üst düzey ziyaretlerin düzenli hale getirilmesi, terör ve suçla mücadelede işbirliğinin artırılması, firmaların karşılıklı daha fazla yatırım yapmalarının teşviki, bu alanda karşılaşılan tüm engellerin kaldırılması ve bankacılık alanında işbirliği.”(15 )

Ortak bildiride varılan anlaşma gereği, Suudi tarafı özel sektörünü Türkiye’de yatırım yapmak için teşvik edecek, iki ülkenin işadamlarına
mevcut ve muhtemel imkanlar tanıtılacak, ulaşım imkanları artırılacak, transit geçişlerine kolaylıklar getirilecek ve enerji alanında işbirliği yapılacaktır.

Son yıllarda İran’la bölgesel konularda önemli bir işbirliği sürecine giren Türkiye’nin çabalarına paralel olarak Suudi Arabistan, Türkiye ile yakınlaşma sürecini hızlandırdı. 25 Şubat 2007 tarihinde başka bir Sünni devlet olan Pakistan’ın daveti üzerine Türkiye ile Suudi Arabistan başta olmak üzere yedi Sünni ülkenin dışişleri bakanı Pakistan’ın başkenti İslamabad’da bir araya geldi. Ev sahibi Pakistan’ın dışında Türkiye, Suudi Arabistan, Malezya, Endonezya, Mısır ve Ürdün’ün katıldığı toplantıda bölgesel sorunlar karşısında ortak tavır benimsenmeye çalışıldı.
Toplantının sonunda yayınlanan ortak bildiride Filistin sorununun önceliğine vurgu yapıldı, Irak ile Lübnan’ın toprak bütünlüğünün altı çizildi ve
İran’la ilgili nükleer enerji üretimi konusunun güç kullanmadan çözüme kavuşturulması ifade edildi.16 

DEVAM EDECEK
..

SUUDİ ARABİSTAN - TÜRKİYE İLİŞKİLERİ.., 1




SUUDİ ARABİSTAN - TÜRKİYE İLİŞKİLERİ.,1




 Doç. Dr Muhittin ATAMAN
Abant İzzet Baysal Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı

TEMKİNLİ İLİŞKİLERDEN ÇOK-TARAFLI BİRLİKTELİĞE



 



Benzer kaygılar taşıyan bölgenin iki önemli ülkesi son yıllarda hızla yakınlaşmaya başlamıştır.

  ''  Türkiye’nin geleneksel Batı yanlısı bölgesel dış politikasından sapmalar görülmekle birlikte yeni anlayışın Arap devletleri tarafından benimsenmesi
zaman alacaktır. Bu çerçevede, Batıya bağımlılığı devam eden, fakat giderek çıkarları Batıyla çatışan Suudi Arabistan ile ilişkilerinin iyileşmesi beklenebilir. ''



Arabistan yarımadasının en büyük ve güçlü ülkesi olan Suudi Arabistan, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı uzun süren bir mücadelenin neticesinde Birinci Dünya Savaşı’ndan sekiz yıl sonra Suud ailesi tarafından kuruldu. Dolayısıyla, devletin kurulmasından sonraki dönemde, özellikle müttefikleri İngilizlerin propagandasının da etkisiyle, Türklere karşı genellikle olumsuz bir algılama vardı. Türkiye ile Suudi Arabistan ilişkileri tarihsel olarak genellikle soğuk olmuştur. 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında Suud ailesiyle Arabistan yarımadasını elinde bulunduran Osmanlı Devleti arasında çok sayıda çatışma oldu. Osmanlı Devleti, 19. yüzyılda sık sık sorun çıkaran Suud ailesini birkaç kez cezalandırdı. Yüzyıllarca Türklerin elinde bulunan “kutsal topraklar” önce Mekke Şerifi Hüseyin’in, daha sonra Suud ailesinin hakimiyetine geçtikten sonra da soğukluk devam etti. Cumhuriyet tarihi boyunca iki ülke siyasal rejimleri ile ekonomik ve toplumsal yapıları arasındaki farklılıklar dolayısıyla Riyad ile Ankara arasında yakın ilişkilerin kurulması mümkün olmadı.

Suudi Krallığı aslında iki ailenin hakimiyetinde olan bir devlettir. Suud ailesi (Muhammed bin Suud’un torunları) ekonomik ve siyasi alanı, Şeyh ailesi (Muhammed bin Abdulvahhab’ın torunları) ise toplumsal ve dinsel hayatı kontrol etmektedir.

1932 yılında Suudi Arabistan Krallığı ilan edildiğinde ilk tanıyan ülke Türkiye olmasına rağmen iki ülke arasındaki ilişkiler genellikle düşük düzeyde kaldı. Büyük kısmı inşaat işçiliği, lokantacılık, berberlik, oto tamirciliği, mobilyacılık gibi işlerde çalışan yaklaşık yüz bin civarında Türk’ün yaşadığı Suudi Arabistan, şeriat kurallarına dayalı bir krallık olmasından dolayı, yüzü Batıya dönük laik Türkiye Cumhuriyeti’nin uzun süre bölgede en uzak kaldığı devletlerin
başında geldi.


Osmanlı Dönemi İlişkiler (1745–1918)

Suudi Arabistan devletinin dayandığı en önemli temellerden biri Vahhabi anlayışıdır. 1730’larda ortaya çıkan Vahhabi hareketi 1745’te Suud
ailesi tarafından benimsendikten sonra Arabistan yarımadasının Necid bölgesinde iki ailenin dayanışmasıyla önemli bir siyasal güce dönüştü.
Vahhabi anlayışının temsilcisi Suud ailesinin gün geçtikçe güçlenmesi üzerine yarımadayı denetiminde tutan Osmanlı Devleti, bu yeni ve radikal siyasal ve dinsel harekete karşı bazı tedbirler almak zorunda kaldı. Çünkü bu hareket, Osmanlılardan bağımsız olarak kendi inanç ve düşüncelerine göre şekillenen bir devlet kurmayı amaçlıyordu. İbni Suud’un 1765 yılında ölmesinden sonra oğlu Abdülaziz Osmanlı karşıtı mücadelesini devam ettirdi. Abdülaziz liderliğindeki Vahhabi isyancılar 19. yüzyılın başlarında Hicaz bölgesi dahil Arabistan Yarımadası’nın büyük bir kısmını ele geçirdi. Bunun üzerine Osmanlı
Devleti, Vahhabilere karşı Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’dan yardım talep etti. Mehmet Ali Paşa ve oğulları kısa sürede Hicaz’ı ele geçirerek Vahhabi
kuvvetlerini dağıttılar. Bazı Vahhabi liderleri yakalanıp İstanbul’a gönderildi ve Osmanlı Devleti tarafından idam edildiler.

Türki bin Abdullah Vahhabi güçlerini tekrar toplayarak 1821 yılında Riyad merkezli bir Vahhabi devleti ilan etti. Askeri tedbirlerle Osmanlıya tabi kılınan bu devlet 1891 yılında dağıldı. Ancak II. Abdülaziz bin Suud tarafından 1902 yılında tekrar kuruldu.

Bu tarihte Kuveyt’te sürgünde bulunan Abdülaziz b. Suud Riyad’a dönerek yeniden siyasal birlik arayışlarına başladı. Giderek güç kaybeden Osmanlı Devleti bu fiili durum karşısında Abdülaziz’in babası Abdurrahman’ı Riyad kaymakamı olarak tayin ederek sorunu çözmeye çalıştı.
Balkan Savaşları sırasında Osmanlı askerlerinin bölgede azaltılmasını fırsat bilen Necid Emiri ve Vahhabi İmamı Abdülaziz
bin Suud, 1913 yılında idari merkez olan Hassa’yı ele geçirdi.

 



Ekmeleddin İhsanoğlu’nun İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri olması da gelişen ilişkilerde önemli bir faktör oldu.



Akabinde İngilizlerle işbirliği yaparak gücünü arttırdı. İngilizlerle varılan antlaşmaya göre, ele geçirdiği topraklar kendisinde kalacak ve oğullarına geçecekti. Abdülaziz de bunun karşılığında İngiliz yanlısı bir siyaset izleyecek ve Hicaz bölgesine müdahale etmeyecekti. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmesi ve ortadan kalkması üzerine Abdülaziz Hicaz’ı ele geçirdi ve 1924 yılında kendisini “Necid ve Hicaz Kralı” ilan etti.

Mekke Şerifi Hüseyin ile 1921–1926 yılları arasında girişilen mücadele neticesinde Arabistan Yarımadası’nın büyük bir kesimini kapsayan bir devlet kurdu. 1927 yılında İngilizler tarafından bağımsızlığı kabul edilen bu devletin adı 1932 yılında “Suudi Arabistan Krallığı” olarak değiştirildi. Kısacası, Suudi Krallığı öncelikle Osmanlıya karşı mücadele edilerek kurulan bir Arap devletidir.

Cumhuriyet Dönemi İlişkileri (1923–2002)


Osmanlı Devleti’nin yıkılması üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı topraklarında kurulan devletlerin siyasal bağımsızlıklarını tanıdı. Suud ailesinin kurduğu Necid ve Hicaz Krallığı ile de kuruluşundan hemen sonra 3 Ağustos 1929 tarihinde bir Dostluk ve Barış Antlaşması imzalayarak yeni devletle diplomatik ilişkiler kurmuş, siyasal bağımsızlığını ve ülkesel bütünlüğünü kabul ettiğini ilan etmiştir.
Ancak iki ülke ilişkilerinde 1980’li yıllara kadar kayda değer olumlu bir gelişme yaşanmamıştır. Cumhuriyetin ilanından 1980’lere kadar siyasal rejimleri farklı olan iki ülke, ilişkileri geliştirmek için çaba sarf etmedi.

Düşük profilli kalan ilişkilerde 1960’lı yıllarda kısa süreli bir iyileşme görüldü. İslam birliği fikrini ilerletmek amacıyla düzenlenen bir konferans çerçevesinde Kral Faysal 1966 yılında Türkiye’ye kısa süreli bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaret, Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye Kral düzeyinde yapılan ilk, uzun süre içinde tek, ziyaret olmuştur.

    Suudi Arabistan ile Türkiye’nin terör hareketlerinden etkilenmesi ve giderek Batıyla çelişen siyasetler izlemek zorunda kalması sonucu, bölgesel
istikrarın korunması konusunda birlikte hareket etme konusundaki kararlılıkları iki ülkeyi birbirine daha çok yakınlaştırmıştır.



Kral Faysal’ın ziyaretine cevap gelmeyince çekingen tavırlar sürmüştür.



1983’ten sonra Türkiye’de siyasal ve ekonomik alanda önemli değişiklikler yaşandı. Bu döneme damgasını vuran Özal Hükümetleri, Türkiye’nin siyasi ve ekonomik yapısını yeniden yapılandırma süreci başlattı. Bu çerçevede, Ortadoğu ülkeleri başta olmak üzere Müslüman ülkelerle ilişkilerde
önemli gelişmeler oldu. Özal Türkiye’si ihracata dayalı ekonomik kalkınma modelinde başarılı olmak ve ülkenin petrol ihtiyacını güvenli bir şekilde sağlamak için Suudi Arabistan’a karşı olumlu bir yaklaşım benimsedi. İkili ilişkilerdeki önemli gelişmeler karşılıklı ziyaretlere de yansıdı. 1984 yılında Cumhurbaşkanı Kenan Evren, 1985 yılında ise Başbakan Turgut Özal Suudi
Arabistan’ı ziyaret etti. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Abdullah da 1984 yılında Türkiye’yi ziyaret etti. Ekonomik boyutta önemli gelişmeler oldu. Dışa açılma stratejisini benimseyen Türkiye bu ülkeye yönelik ihracatını arttırdı; Türk firmaları da önemli müteahhitlik hizmetleri sunmaya başladı. Türk girişimciler farklı sektörlerde Suudi Arabistan’da yatırımlar yapmaya başladı.

Soğuk Savaş’ın bitiş yıllarında bölgede meydana gelen Birinci Körfez Savaşı sırasında iki ülke ilişkilerinde önemli bir kırılma yaşandı. Birleşmiş Milletler kararları ve ABD siyaseti doğrultusunda kararlı tavır takınan Türkiye, Suudi Arabistan’ın güvenini kazandı. Soğuk Savaş siyasetinin de sona ermesiyle birlikte iki ülke dış politikasında paralellikler oluşmaya başladı. Türkiye’nin Saddam Hüseyin karşıtı siyaseti dolayısıyla yaşadığı mali kayıpları telafi etmek için Suudi Arabistan Türkiye’ye 1,2 milyar dolar, Türk Savunma Fonu’na da 1 milyar dolar tutarında petrol hibe etti. İkili ilişkilerin geliştiğinin bir göstergesi olarak Başbakan Süleyman Demirel 1993 yılında Suudi Arabistan’ı ziyaret etti.

1990’lı yıllarda Türk iç siyasetindeki zikzaklar, dış politikada da gelgitler yaşanmasına neden oldu. 1996 yılında iktidar olan Erbakan-Çiller
Koalisyonu zamanında en azından söylem bazında iyileşmeler görüldü. Akabinde yaşanan 28 Şubat sürecinde ise ikili ilişkilerde gergin bir
hava oluştu. Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Hükümeti’nin kurulmasıyla sonuçlanan 2002 yılı genel seçimlerinin öncesinde iki ülke ilişkilerinde
bir kriz yaşanmaktaydı. Osmanlı Döneminde Mekke’de yapılan Ecyad Kalesi’nin Suudi yetkililer tarafından yıkılmasına Türkiye’den duyulan
tepkiler üzerine yaşanan kriz fazla büyümeden atlatıldı.

AK Parti Dönemi İlişkiler (2002–2009)

AK Parti iktidarı Müslüman ülkelerle ilişkilerinde ciddi bir yeniden yapılanma süreci başlattı. AK Parti Hükümeti ile Türkiye-Arap ülkeleri ilişkileri daha çok “güven arttırıcı önlemler” siyaseti olarak başladı. Bu bağlamda önce sorunların üstesinden gelindi daha sonra işbirliği alanlarının genişletilmesi üzerinde çalışıldı. Türkiye’nin geleneksel Batı yanlısı bölgesel dış politikasından sapmalar görülmekle birlikte yeni anlayışın Arap devletleri tarafından benimsenmesi zaman alacaktır.

Bu çerçevede, Batıya bağımlılığı devam eden, fakat giderek çıkarları Batıyla çatışan Suudi Arabistan ile ilişkilerinin iyileşmesi beklenebilir. Türkiye’nin bölgesel inisiyatiflerinin artmasıyla birlikte dışlanması durumunda, Ankara’nın İsrail’e ve Batı’ya daha çok yakınlaşacağını ve bunun da Suudi çıkarlarının aleyhine olması beklenebilir. Bundan dolayı Suudi Arabistan, Türkiye ile asgari müştereklerde işbirliği yapmanın yollarını aramaktadır.1


DEVAM EDECEK
 ..