25 Ocak 2015 Pazar

SUUDİ ARABİSTAN - TÜRKİYE İLİŞKİLERİ.., 2




SUUDİ ARABİSTAN - TÜRKİYE İLİŞKİLERİ.., 2



    Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinin önemli ayaklarından biri de Türkiye ile Körfez İşbirliği Konseyi arasındaki stratejik diyalog dönemi. 



Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye olan ilgi giderek artmaktadır.( 1 )
Bu algılama değişimi sadece devlet kurumlarının değil, aynı zamanda özel sektörün de gündemindedir.
2005 yılında Suudi Arabistan’dan yaklaşık 32 bin işadamı ve/ya turistin Türkiye’ye gelmesi Türkiye’ye yönelik ilginin arttığını göstermektedir.(2)

Kısacası, AK Parti’nin iktidara gelmesi ve diğer iç ve bölgesel gelişmelerle birlikte 2003 yılı itibariyle iki ülke ilişkileri normalleşmiş bulunmaktadır.


Suudi Arabistan ile Türkiye’nin terör hareketlerinden etkilenmesi ve giderek Batıyla çelişen siyasetler izlemek zorunda kalması sonucu, bölgesel
istikrarın korunması konusunda birlikte hareket etme konusundaki kararlılıkları iki ülkeyi birbirine daha çok yakınlaştırmıştır. 11 Eylül saldırıları sonrasında Suudi Arabistan’ın Batıyla ilişkilerinin bozulmasına yol açan ve Suud iktidarına da tehdit oluşturan El-Kaide örgütüne karşı mücadele etmesi Suud yetkililer ile Türk yetkililerin benzer kaygılar taşımasına neden oldu.

Suudi Arabistan Türkiye’nin Batı yönelimli politikasını kabullenirken, Türkiye de Suudi Krallığını ötekileştirmekten vazgeçti.
ABD’nin Irak işgali iki ülkede de kaygıyla karşılanmış, Türkiye’nin başlattığı Irak’a komşu ülkeler platformunda benzer tavırlar sergilemişlerdir. Bu bağlamda, 2003 yılında iki ülke arasında bakanlar (dışişleri, dış ticaret ve maliye) düzeyinde birçok resmi ziyaret gerçekleştirildi.
 
     Batı ülkelerine karşı güvenini giderek yitirmeye başlayan Suudi Arabistan, AK Parti yönetimindeki Türkiye’yi alternatif yatırım alanı olarak görmeye başladı. Suudi Arabistan ile Türkiye arasında çok sayıda ekonomik girişim başlatıldı. Bu çerçevede, 1 Ekim 2003 tarihinde Riyad’ta Türk-
Suudi İş Konseyi Kuruluş Antlaşması imzalanmış ve Konsey 2004 yılında Bu faaliyetlerine başlamıştır.





Batı ülkelerine karşı güvenini giderek yitirmeye başlayan Suudi Arabistan, AK Parti yönetimindeki Türkiye’yi alternatif yatırım alanı olarak görmeye başladı. Suudi Arabistan ile Türkiye arasında çok sayıda ekonomik girişim başlatıldı.

Bu çerçevede, 1 Ekim 2003 tarihinde Riyad’ta Türk-Suudi İş Konseyi Kuruluş Antlaşması imzalanmış ve konsey 2004 yılında faaliyetlerine başlamıştır. Mayıs 2005’te ise Körfez ülkelerinin Türkiye’de yatırım yapmalarını teşvik etmek için İstanbul Ticaret Odası (İTO) ile Cidde Ticaret ve Sanayi Odası’nın koordinatörlüğünde ve uluslararası bir kurum tarafından işletilecek yatırım fonunun oluşturulması kararlaştırıldı.(3 )  Ayrıca, 12 Şubat 2005 tarihinde Türkiye ile Suudi Arabistan güvenlik işbirliği antlaşması imzalandı. Antlaşmayı, Türkiye adına zamanın İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Suudi Arabistan adına ise İçişleri Bakanı Prens Naif bin Abdülaziz imzaladı. Buna göre, iki ülke uluslararası düzeyde terörizme karşı birlikte mücadele etme ve narkotikle mücadelede işbirliği yapma kararı aldı.(4 )




Özellikle, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun 2005 yılı başında, merkezi Cidde’de bulunan İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) Genel Sekreteri olmasından
sonra iki ülke arasındaki ilişkilerde bir yoğunlaşma başladı. İKÖ’nin daha etkin ve daha işlevsel kılınmasını sağlayacak adımların atılmasını teşvik eden Türkiye, pek çok Müslüman ülkede olduğu gibi Suudi Arabistan’da da iç dinamiklerle bir reform sürecinin başlatılmasını talep etmektedir.( 5 )
Dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül 3–4 Nisan 2005 tarihlerinde Suudi Arabistan’ı ziyaret ettiğinde bunu dile getirdi.(6 )
Abdullah Gül’ün Mayıs ayında Bahreyn’e yaptığı iki günlük ziyaretten sonra Körfez ülkeleriyle işbirliğini geliştirmek amacıyla bazı projeler hazırlandı.
Türkiye, Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleriyle “Ekonomik İşbirliği Çerçeve Antlaşması” imzaladı.

Bu antlaşmayla, Türkiye ile Bahreyn, Kuveyt, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Suudi Arabistan arasında serbest ticaret bölgesi kurulacak ve adı geçen ülkelerin vatandaşlarının vize işlemlerinde kolaylıklar sağlanacaktır.(7 )
Bundan da anlaşılmaktadır ki Türkiye, aslında tek tek ülkelerle değil, Arabistan yarımadasına bir bütün olarak yaklaşmaktadır.

Suudi Arabistan Kralı Faysal’ın İstanbul’daki uluslararası bir toplantıya katılmak için 1966 yılında Türkiye’ye gelmesinden tam 40 yıl sonra ilk kez bir başka Suudi Arabistan kralı 2006 ve 2007 yıllarında Türkiye’ye iki resmi ziyarette bulundu.( 8 )
Peş peşe yapılan ziyaretler ve ziyaretlerde krala eşlik eden geniş heyetler iki ülke arasındaki ilişkilerin olumlu yönde geliştiğinin göstergeleri oldu. Kral Abdullah 8 Ağustos 2006’da beraberinde 400 kişilik bakan, işadamı, bürokrat ve kraliyet ailesinden oluşan bir heyetle Ankara’ya geldi.( 9 ) Bu tarihi ziyaret sırasında Türk ve Suudi işadamlarının iki ülke arasında ortak yatırım yapması konusunda anlaşmaya varıldı.(10 ) Bu doğrultuda atılmış ilk adım olarak Saudi-German Hospital şirketi İstanbul’da, 13 milyar dolara mal olacak büyük bir sağlık kenti kuracağını ilan etti. Şirketin üst yöneticilerinden Makarem S. Batırcı’nın yaptığı açıklamaya göre, sağlık kent içinde 15 hastane, tıp fakültesi, sağlık oteli ve kimya fabrikaları bulunacak ve 30 bin kişiye istihdam sağlanacaktır.( 11 ) Oldukça sıcak karşılanan Suudi Arabistan heyeti ile Türkiye
arasında yapılan görüşmelerde siyasi danışmalara ilişkin mutabakat, devlet arşivleri arasında işbirliği, yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması,
çifte vergilendirmenin önlenmesi, sağlık alanında işbirliği ve karayoluyla yolcu ve yük taşımacılığının düzenlenmesi alanında 6 antlaşma imzalandı. 



İki ülke arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi açısından bir dönüm noktası olan bu ziyaret, diğer Arap ülkelerinden de Türkiye’ye yönelik ilginin artmasına yol açması beklenmektedir. Kral Abdullah ziyaretinin en önemli konularında biri de güvenlik idi. Suudi Arabistan, ABD’nin geleneksel müttefiki iken 11 Eylül olayları sonrasında Amerikan bağımlılığını kırma girişimlerini başlattı.
Bu bağlamda, Amerikan/İsrail merkezli bölgesel düzenlemelerden kaygılanmaya başlayan Suudi yönetimi, benzer kaygılar taşıyan bölgenin en önemli ve etkili devletlerinden biri olan Türkiye ile yakın ilişkiler geliştirmek durumunda kaldı. Ayrıca, Lübnan, Filistin ve Irak gibi bölgesel sorunlar konusunda fikir teatisi yapıldı.

26 Mart 2006’da Cidde’de yapılan Suudi-Türk işadamları toplantısında iki ülkede karşılıklı olarak yatırım imkanları araştırılması ve ticaret ilişkilerinin
geliştirilmesi için görüş teatisinde bulunuldu.

Suudi Arabistan Ulusal Yatırım Otoritesi’nin davetlisi olarak İstanbul Ticaret Odası üyesi ve farklı iş kollarını temsilen 50 kişilik bir işadamı grubu Cidde’de Suudi işadamlarıyla bir toplantı yaptı.

Ekonomik ilişkileri geliştirme konusunda görüş bildiren işadamları, 2005 yılında 3 milyar dolar civarında olan iki ülke arasındaki ticaret hacmini iki katına arttırmak için gerekli tedbirlerin alınmasına karar verdiler.(12) Kamu ve özel sektörleri ile Suudi kuruluşlar enerji, finans, turizm, petro-kimya ve iletişim alanlarında Türkiye’de yaklaşık 25 milyar dolarlık bir yatırım yapmayı planlamaktadırlar. Başbakan Erdoğan’ın Kral Abdullah’la yaptığı görüşme sonrasında yaptığı açıklamada Türk işadamlarının ve firmalarının Suudi Arabistan’da 30 milyar dolarlık ihaleler aldığını ifade etti.(13 )

Cumhurbaşkanı seçilmesinden dolayı Abdullah Gül’ü kutlamak ve Ortadoğu barış süreci konusunda görüş alışverişinde bulunmak üzere 2007 yılında gerçekleştirilen ziyaret sırasında, Cumhurbaşkanı Gül bizzat havaalanına giderek misafirini karşıladı ve Kral Abdullah’a, şu ana kadar sadece yedi yabancı devlet adamına verilen “Devlet Şeref Madalyası” verdi. Çankaya Köşkü’nde düzenlenen bir törende ise Kral Abdullah, Cumhurbaşkanı Gül’e “Kral Abdülaziz Birinci Derece Madalyası” takarken Başbakan Erdoğan’a da “Abdülaziz Nişanı”nı sundu.( 14 )

Son ziyaret sırasında iki ülke arasındaki ilişkilerin çeşitlendirilmesi ve her alandaki mevcut ilişki düzeyinin daha yukarılara çıkarılması gerektiği vurgulandı. Cumhurbaşkanı Gül ile Kral Abdullah, iki ülke arasındaki siyasi ve ekonomik işbirliğinin güçlendirilmesini öngören bir mutabakat belgesi ile çifte vergilendirmeyi ortadan kaldıran bir antlaşma imzaladı. Bugün itibariyle Türkiye ile Suudi Arabistan Ortadoğu bölgesindeki
sorunlar konusunda benzer görüşlere sahiptir.

Filistin, Lübnan, Irak sorunlarına bakışları, bölgesel istikrarın ve statükonun sürdürülmesi yönündedir. Her iki ülke de İran’ın bölgesel hakimiyetinin önüne geçmek isterken, bölgeyi daha da istikrarsızlaştıracak olan muhtemel bir Amerikan müdahalesine onay vermemektedir.

Ekim 2007’de dönemin Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın Suudi Arabistan’a yaptığı bir ziyarette, iki ülkenin üzerinde uzlaştığı ve daha sonra Kral Abdullah’ın Ankara ziyareti sırasında Dışişleri Bakanları Ali Babacan ile Suud El-Faysal’ın imzaladığı bir ortak bildiri ortaya çıkarıldı. Bu ortak bildiride şu noktalara vurgu yapıldı: “Bölgesel konularda daha yoğun istişare ve işbirliği, karşılıklı üst düzey ziyaretlerin düzenli hale getirilmesi, terör ve suçla mücadelede işbirliğinin artırılması, firmaların karşılıklı daha fazla yatırım yapmalarının teşviki, bu alanda karşılaşılan tüm engellerin kaldırılması ve bankacılık alanında işbirliği.”(15 )

Ortak bildiride varılan anlaşma gereği, Suudi tarafı özel sektörünü Türkiye’de yatırım yapmak için teşvik edecek, iki ülkenin işadamlarına
mevcut ve muhtemel imkanlar tanıtılacak, ulaşım imkanları artırılacak, transit geçişlerine kolaylıklar getirilecek ve enerji alanında işbirliği yapılacaktır.

Son yıllarda İran’la bölgesel konularda önemli bir işbirliği sürecine giren Türkiye’nin çabalarına paralel olarak Suudi Arabistan, Türkiye ile yakınlaşma sürecini hızlandırdı. 25 Şubat 2007 tarihinde başka bir Sünni devlet olan Pakistan’ın daveti üzerine Türkiye ile Suudi Arabistan başta olmak üzere yedi Sünni ülkenin dışişleri bakanı Pakistan’ın başkenti İslamabad’da bir araya geldi. Ev sahibi Pakistan’ın dışında Türkiye, Suudi Arabistan, Malezya, Endonezya, Mısır ve Ürdün’ün katıldığı toplantıda bölgesel sorunlar karşısında ortak tavır benimsenmeye çalışıldı.
Toplantının sonunda yayınlanan ortak bildiride Filistin sorununun önceliğine vurgu yapıldı, Irak ile Lübnan’ın toprak bütünlüğünün altı çizildi ve
İran’la ilgili nükleer enerji üretimi konusunun güç kullanmadan çözüme kavuşturulması ifade edildi.16 

DEVAM EDECEK
..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder