SÜLEYMAN DEMİREL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SÜLEYMAN DEMİREL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Temmuz 2016 Çarşamba

28 ŞUBATA GİDEN YOL İLE 15 TEMMUZA GİDEN YOL AYNI OLSA GEREK BÖLÜM 1




28 ŞUBATA GİDEN YOL  İLE 15 TEMMUZA GİDEN YOL AYNI OLSA GEREK.. BÖLÜM 1




TÜRKİYE  CUMHURİYETİ SİYASİ TARİHİMİZDEKİ GELİŞMELERİ HATIRLAYALIM..


Türkiye'deki demokrasinin dördüncü kez asker tarafından sekteye uğradığı ve tarihe 'post-modern darbe' diye geçen sürecin öncesi ve sonrasında yaşananlar. 




Motorlu birliğin Sincan'dan geçişini askeri makamlar 'olağan bir tatbikat' olarak değerlendirmişti. [AA]
Türkiye'de son askeri müdahale, 1997'de Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller hükümetinin silahlı kuvvetler tarafından tarafından istifaya zorlanmasıyla yaşandı. Cumhuriyet siyasi tarihinde geçmiş üç örneğin aksine bu sefer askerler yönetime bizzat el koymadı. Bunun yerine medya üzerinden bir savaş verildi. Askerlerin hükümeti görevden zorla almaması 28 Şubat'ın "post-modern darbe" olarak anılmasına yol açtı. Askerlerin deyimiyle " Demokrasiye Balans ayarı " yapıldı.

Özellikle 1990'larda Türkiye'deki karmaşık sosyal ve siyasal atmosfer 28 Şubat'a giden yolu büyük ölçüde etkiledi.

Bu dönemde laik aydınlara yönelik suikastlar faili meçhul kalmış, 1993'te Alevi etkinliği sırasında düzenlenen ve 33 kişinin öldüğü Sivas Katliamı da eklenince, toplumun laik kesiminde 'irtica geliyor' tepkisi yükselmişti.

Ekonomideki zorluklar, 1994'ün başında krize dönüşmüştü. 26 Ocak 1994'de Türk Lirası yüzde 13,6 devalüe edilmiş, faizler aşırı yükselmiş, '5 Nisan Kararları' olarak bilinen ağır ekonomik tedbirler açıklanmıştı.

PKK'nın tırmandırdığı silahlı eylemlerde verilen kayıplar toplumda rahatsızlık yaratıyordu.

Siyasi tabloda ise, merkez sağ parti Doğru Yol Partisi (DYP) ve iktidar ortağı Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) yolsuzluk skandallarıyla hızla yıpranıyordu. Dönemin başbakanı Tansu Çiller'in ABD'deki malvarlığı, SHP'nin de İstanbul Belediyesi'nin klor ihalelerindeki yolsuzlukla ortaya çıkan İSKİ skandalı ile başı dertteydi. Devlet iştiraki Emlakbank Genel Müdürü Engin Civan'ın silahlı saldırıya uğramasıyla sonuçlanan rüşvet skandalı da, toplumun siyasi partilere güvenini sarsmaya devam ediyordu.

Bu ortamda Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah Partisi (RP), farklı bir söylemle istikrarlı bir yükseliş içindeydi. Bu yükselişin sonucu ise, 1994 yerel seçimlerinde ortaya çıktı.
1994
27 Mart
Refah Partisi, bir önceki yerel seçime kıyasla oy oranını yüzde 19,14'e çıkarırken, 15 büyükşehir belediyesinin 5'ini kazandı. Bunlar arasında İstanbul ve Ankara da vardı. Dini motifli muhafazakar sağın cumhuriyet tarihinde ilk defa bu denli oy alması beklenen bir gelişme değildi. Refah Partisi'nin özellikle büyük şehirlerdeki başarılı seçim çalışmasını takip edenler içinse sonuç son derece normaldi.
13 Nisan
RP Genel Başkanı, yerel seçimden iki hafta sonra meclisteki grup toplantısında partisine yönelik tepkileri ve laiklik yürüyüşlerini eleştirirken çok tartışılacak cümleler kurdu: " Refah Partisi iktidara gelecek, Adil düzen kurulacak. Sorun ne? Geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı olacak, tatlı mı olacak, kanlı mı olacak? " sözleri, partisi hakkında 1997'de açılan davanın iddianamesinde de yer aldı.
1995
12 Mart
Türkiye 1994 yılını, PKK saldırıları, irtica tartışmaları ve ekonomik krizin ağır tahribatıyla geçirdi. Irak'ın kuzeyindeki PKK hedeflerine yönelik sınır ötesi harekat da bu yılın önemli dönüm noktalarından biri oldu. 
27 Aralık
Genel seçimler, 28 Şubat sürecinin hedefindeki Refah Partisi'nin başarısıyla sonuçlandı. Parti, oyların yüzde 21,37'sini kazanarak sandıktan birinci çıktı. Türk siyasi tarihinde 1969'dan bu yana var olan Milli Görüş hareketi, ilk kez hükümeti kurma hakkı elde etti.
Ancak sonuç, hükümet krizini de beraberinde getirdi. Hükümeti kurma görevini alan Necmettin Erbakan, koalisyon için görüştüğü partilerden destek bulamadı ve görevi iade etti. Siyasi kulislerde, bir yanda pazarlıkların dönüşümlü başbakanlıkta tıkandığı, diğer yanda ise askerlerin parti liderlerine Erbakan ile hükümet kurmamaları yönünde baskı yaptığı iddiaları konuşuldu.
Cumhurbaşkanı, hükümeti kurmak için seçimlerden ikinci sırada çıkan DYP'nin lideri Tansu Çiller'i görevlendirdi. Çiller'in de başarısız olması sonucu görev Mesut Yılmaz'a verildi. Ordu, hükümet görüşmelerinde RP'yi dışarda tutmak istiyordu.
Hükümet krizi sürerken, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, Meclis Başkanı Mustafa Kalemli'yi telefonla aradı. Refah Partisi'nin olası koalisyonunundan duyduğu rahatsızlığı dile getirdi: "Bu koalisyon kurulursa, çok üzüleceğimiz olaylardan endişelenirim. Bunu önlemenin bir yolu varsa üstünüze düşeni yapın" dedi. Karadayı, bu görüşlerini Tansu Çiller'e de bizzat iletti. Seçim öncesi birbirleri ile sert polemiklere giren Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz bu baskılar üzerine hükümet üzerinde uzlaştı.

Mesut Yılmaz başbakanlığındaki 53. Hükümet 6 Mart 1996'da güvenoyu aldı. Ancak sadece 3 ay iktidarda kalabildi. Refah Partisi'nin iki parti liderleri hakkında verdiği Yüce Divan önergeleri, Çiller ve Yılmaz'ı karşı karşıya getirdi. Refah Partisi'nin Anayasa Mahkemesi'ne yaptığı başvuru kabul edildi ve hükümetin almış olduğu güvenoyu geçersiz kaldı. 

1996

28 Haziran 
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümeti kurma görevini bir kez daha Necmettin Erbakan'a verdi. DYP ile masaya oturan Erbakan, uzun pazarlıklar sonucu kendi başbakanlığında, Refah-Yol hükümeti olarak bilinen, RP-DYP koalisyonu kuruldu. 8 Temmuz'da güvenoyu alan hükümette liderler ikişer yıllığına dönüşümlü başbakanlık yapacaktı.

DYP'nin içinde de gerilime yol açan Refah-Yol koalisyonundan en çok askerler rahatsız oldu. Bu konudaki rahatsızlıklarını, diyalogları olan siyasetçilerle bir araya geldikleri vakit açıkça dile getiriyorlardı.

2-7 Ekim

28 Şubat sürecinde Erbakan hükümetini eleştirilerin odağına yerleştiren konulardan biri, Başbakan Erbakan'ın Mısır, Libya ve Nijerya'yı kapsayan dış ziyaretleriydi. Libya ziyaretindeki amaç, Türk müteahhitlerin bir türlü alamadığı ödemeleri Libya'dan tahsil etmekti.

Ziyarette, dönemin Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi'nin Türkiye hakkında söylediği cümleler, Türkiye'de fırtınalar kopardı. Tepkinin hedefinde, o sözler üzerine 'çadır bedevisi' yakıştırması yapılan Kaddafi'den çok, gerekli cevabı verememekle suçlanan Erbakan vardı.

Kaddafi, bir çadırda ağırladığı Necmettin Erbakan'ın yanında Türkiye'nin Kürtlere soykırım yaptığını ima eden suçlamalar dile getirdi. "Ortadoğu'daki güneşin altında Kürt milleti de yerini almalıdır. Kürdistan kurulmalıdır. Ayrıca Türkiye'nin uyguladığı dış politikadan genel olarak memnun değiliz. Çünkü düşmanımız olan siyonist İsrail'le ilişki içindesiniz. Türkiye iradesini kaybetmiştir, işgal altındadır" sözlerini sarf etti.









Erbakan'ın Libya ziyaretinde Kaddafi'nin söylediği sözler Türkiye'de büyük bir tepkiyle karşılanmıştı. [AA]

Türk basınında " Kaddafi'den fırça " başlığıyla duyurulan sözlere karşılık Erbakan, "Libya ile Türkiye kardeş ülkedir. Teröristler bilhassa Kürt kardeşlerimizi katlediyor. Bunların temel zihniyeti ateist ve komünist zihniyettir. Kökleri dış kaynaklıdır" yanıtı verdi.

Ancak bu yanıt yeterli bulunmadı ve koalisyon ortağı dahil bütün siyasi liderler Erbakan'a sert eleştiriler yöneltti. 

22 Ekim

Erbakan, tepkilere rağmen İslam dünyası ile işbirliği projelerini gündemde tutmayı sürdürdü. İslam ortak pazarı için G-7'ye karşı, D-8'ler grubunu kurma projesini için harekete geçti, İslam dinarı, İslam NATO gücü gibi öneriler gündeme getirdi.

Bülent Arınç yıllar sonra Erbakan'ın bu tavrı için "Yani eline bir madeni para alıp, İslam Dinarı diye göstermesi, İslam Ortak Pazarı, İslam NATO Gücü, İslam Barış Kuvvetleri, D-8'leri bir başkasına alternatif olarak ortaya koyması, belki ilerde kendince doğru sayılabilecek çalışmalardı. Ama bunları duydukça insanların tüyleri diken diken oluyordu. Biz kendi meselelerimizi anlatamaz oluyorduk" dedi.

3 Kasım: Susurluk Kazası

Balıkesir'in Susurluk ilçesinde meydana gelen trafik kazası, Türkiye'de derin devlet yapılanmasını ortaya çıkardı. Bir kamyonun altına giren Mercedes marka otomobilin içinde DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak, 'Mehmet Özbay' sahte kimliğini taşıyan devletin yıllardır kırmızı bültenle aradığı 'Reis' lakaplı Abdullah Çatlı ve polis okulu müdürü Hüseyin Kocadağ vardı. Kazada ölen Çatlı'nın kullandığı Bucak'a ait aracın bagajından çok sayıda silah ve sahte pasaport ile kimlikler çıktı.
"Devlet-Mafya Kolkola" başlığıyla manşetlere taşınan olay Türkiye'nin en büyük skandallarından biri olarak tarihteki yerini aldı.
Skandal, koalisyonun ortağı DYP'ye uzanmıştı. Ancak Başbakan Erbakan, art arda çıkan devlet-mafya-siyaset ilişkileriyle ilgili suçlamaları, 'fasa fiso' diye tanımladı. Karanlık ilişkilerin aydınlatılması amacıyla Türkiye çapında başlatılan 'sürekli aydınlık için bir dakika karanlık' eylemi için de dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan "Mum söndü oynuyorlar" dedi.
Refah Partisi, kamuoyundaki rahatsızlığı dikkate almazken, Meclis'te oluşturulan Susurluk Komisyonu, kirli ilişkilerin orduya kadar uzandığı iddiasını araştırıyordu. Komisyon, Jandarma Komutanı ve eski MİT Müsteşarı Teoman Koman ve eski Genel Kurmay Başkanı Necdet Üruğ'un da dinlenmesini istedi. Ancak, Koman ve Üruğ çağrıyı reddetti. 
Genelkurmay'dan da, "Susurluk çetesinin TSK ile ilgisi yoktur" yanıtı geldi.
Batı Çalışma Grubu
Asker, 1996'nın ikinci yarısında Refah Partisi iktidarına karşı büyük bir psikolojik savaş başlattı. Batı Çalışma Grubu (BÇG) adı altında bir oluşumla, Refah Partisi'nin tüm faaliyetleri izlemeye alındı. Askeri ve sivil bürokraside fişlemeler başladı. Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları geri planda görünürken, iki isim, Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir ve Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak süreci bizzat yürüttü. BÇG'nin beyni ise, Erbakan'ın Yüksek Askeri Şura toplantısı komutanlara verdiği ve içki servisinin olmadığı yemekte, rakı isteyerek uygulamayı protesto eden Deniz Kuvvetleri komutanı Güven Erkaya'ydı. 
10 Kasım
Mustafa Kemal Atatürk'ün ölüm yıldönümündeki etkinlikler, askerle Refah Partisi arasında yeni bir krizi başlattı. Kayseri'nin RP'li Belediye Başkanı Şükrü Karatepe, Refah Partisi İl Divan Toplantısı'ndaki konuşmasında, Türkiye'de henüz gerçek demokrasinin olmadığını, hakim güçlerin herkesi kendi görüşleri doğrultusunda hareket etmeye zorladığını söyledi.
Karatepe, "Süslü püslü göründüğüme bakıp da laik olduğumu sakın sanmayın. Resmi görevim nedeniyle bugün bir törene katıldım. Belki başbakanın, bakanların, milletvekillerinin bazı mecburiyetleri vardır. Ancak, sizin hiçbir mecburiyetiniz yok. Refah Partili olarak yeryüzünde tek başıma da kalsam, bu zulüm düzeni değişmelidir. İnsanları köle gibi gören, çağdışı bu düzen mutlaka değişmelidir. Ey Müslümanlar sakın ha içinizden bu hırsı, bu kini, nefreti ve bu inancı eksik etmeyin. Bu bizim boynumuzun borcudur" dedi. Karatepe bu konuşması nedeniyle 1 yıl hapis ve 420.000 lira ağır para cezasına mahkum edildi, belediyedeki makamından oldu.

10 Kasım'da tartışma yaratan olaylardan biri de, İstanbul Sultanbeyli'de, 2. Zırlı Tugay Komutanı Doğu Silahçıoğlu'nun, RP'li belediye başkanı ile girdiği heykel polemiği sonrası, caddeye bir Atatürk büstü koydurması oldu.
1997

7 Ocak

Koalisyon hükümetini zorlayan konulardan biri de, Doğru Yol Partisi'nden istifalardı. Refah Partisi ile koalisyona devam edilmemesini isteyen bazı vekiller partilerinden istifa etti. İstifacılar Demokrat Türkiye Partisi adı altında birleştiler. 

9 Ocak

Hükümet ortaklarının imzaladığı bir genelge ile, Başbakanlık Kriz Masası Kuruldu. Yönetmeliğe göre, herhangi bir kriz durumunda, başbakanın yetkileri MGK genel sekreterine devredilecekti. Kriz tanımı içinse, "terör olayları, kanunsuz grev lokavt ve işi bırakma eylemlerinden, doğal afetlere" kadar geniş bir alan bırakılmıştı.

Yönetmelikle, askerler kamu kurumları ile doğrudan temas kurmaya başladı.
Askerler bir yandan ana akım medyayı brifinglerle ve doğrudan temaslarla yönlendiriyor. Televizyon kanallarına, Refah Partili bazı isimlerin, laiklik ve cumhuriyet aleyhine ifadelerini içeren konuşmaları servis ediliyordu. Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan, Hasan Mezarcı gibi isimlerin konuşmaları, toplumdaki laiklik hassasiyetini iyice artırmıştı. 




11 Ocak: Tarikat liderlerine iftar


Başbakan Necmettin Erbakan, Başbakanlık resmi konutunda, çeşitli din adamlarına iftar yemeği verdi. Yemeğe, bazı dini cemaat liderleri de davetliydi. Sarıkları ve cübbeleriyle yemeğe gelen isimler medyada geniş yer buldu. "Tarikat liderlerine başbakanlıkta iftar" başlıklarıyla basına yansıyan yemek, askerle hükümet arasındaki ilişkilerin iyice gerilemesine neden oldu.

Erbakan'ın Başbakanlık resmi konutunda din adamlarına verdiği yemek büyük tepki toplamıştı. [AA]
16 Ocak 

CHP Genel Sekreteri Adnan Keskin ve 33 milletvekili, Başbakan Erbakan'ın Başbakanlık Konutu'nda çeşitli tarikat liderlerine verdiği yemek hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu.
17 Ocak 

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Genelkurmay Başkanlığı'nda askerlerden brifing aldı. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan açıklamada, Demirel'in Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'dan "Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili çeşitli konularda bilgi aldığı" belirtildi. 
26 Ocak 
Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve kuvvet komutanları, Gölcük'teki Donanma Komutanlığı'nda, 3 gün süren olağanüstü şûrâda bir araya geldi. 
28 Ocak 
Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısından sonra yapılan açıklamada, "bölücü ve yıkıcı akımlara karşı mücadele" kararlılığı vurgulandı. 
28 Ocak 
Danıştay 12. Dairesi, Bakanlar Kurulu'nun, memurların çalışma saatlerinin Ramazan ayına göre düzenlenmesini öngören kararnamesini durdurdu. Danıştay, kararnameyi anayasanın laikliği düzenleyen maddelerine aykırı buldu.

31 Ocak 

Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Sönmez Köksal, Süleyman Demirel'i ziyaret ederek, Taksim Meydanı'na cami yapılmasından, başörtüsü meselesine, Ramazan mesaisinden, kurban derilerinin nereye bağışlanacağına kadar gündemi oluşturan konuları görüştü.








****





15 Mart 2016 Salı

ALIŞIRSINIZ..,




‘ ALIŞIRSINIZ ’



Turgut Özal

1977’de girdiği seçimleri kazanıp milletvekili olsaydı, Turgut Özal’ın hayatı farklı bir yönde akacaktı. Özal o seçimi kaybetti ama birkaç yıl sonra çok daha fazlasını elde etti, başbakan ve cumhurbaşkanı oldu. Muhalefetin şiddetli karşı koymasına rağmen üçüncü turda seçildi, Celal Bayar’dan sonraki ilk sivil cumhurbaşkanı sıfatını kazandı.










1977’deki o iki ilginç gelişme olmasaydı, 1980 sonrasındaki birkaç 10 yıl boyunca Türkiye’ye damgasını vuracak iki isim tarih sahnesinden silinebilir, onların adını bir daha duymayabilirdik... Bunlardan biri Kenan Evren, öbürü de Turgut Özal’dı.
Nasıl ki Kenan Evren o yıl Ege Ordu Komutanlığı’ndan emekliliğe ayrılmayı beklerken hiç hesapta olmayan bir gelişmeyle kara kuvvetleri komutanlığına yükseltilmişti... Turgut Özal da aynı yıl yapılan genel seçimlerde Milli Selamet Partisi (MSP) listesinden girdiği seçimleri kazanıp da İzmir milletvekili olsaydı, 12 Eylül’de öbür arkadaşları gibi siyaseten yasaklanacak ve 1983 seçimlerine giremeyecekti.
Fakat olmadı, o seçimi kaybetti ve böylece kaybettiğinden çok daha fazlasını kazandı. Milletvekili seçilemediği 1977 seçimlerinden sonra, 43. hükümet döneminde başbakanlık müsteşarlığı ile Devlet Planlama Teşkilatı'nda müsteşar vekilliği görevlerine getirildi. Yine o dönemde 24 Ocak Kararlarının mimarı olarak görev yaptı.
Hikâyenin devamını, bu dizinin Kenan Evren bölümünde anlatmıştık: Türkiye’yi, kimine göre iyi, kimine göre kötü yönde, fakat bütünüyle değiştiren bir başbakanlık dönemi... Özal’ın şaşırtıcı bir seçim zaferiyle başlayan başbakanlık dönemi, Mart 1989’daki yerel seçimlerde partisi ANAP’ın oylarının yüzde 21,75’e gerilemesiyle sonuna gelmiş görünüyordu. Ondan sonraki soru şuydu: Başbakan Özal, son genel seçimdeki yüzde 36’lık seçim başarısıyla elinde tuttuğu parlamento çoğunluğuna dayanarak Türkiye’nin sekizinci cumhurbaşkanı olarak Çankaya’ya çıkmayı deneyecek mi, denemeyecek mi?

Turgut Özal Cumhurbaşkanları arasında Bakanlar Kurulu'nu en çok toplayan isimdi.















“ Sakın ha ” cılar ve “ Lütfen yapmayın ”cılar...
Özal kâh aday olacak, kâh olmayacak yorumlarına yol açan imâlı cümlelerden başka bir şey söylemiyordu. Bu arada iki muhalefet partisi, Süleyman Demirel liderliğindeki Doğru Yol Partisi (DYP) ile Erdal İnönü liderliğindeki Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP), Özal’ın cumhurbaşkanı olmasına çok sert sözlerle karşı çıkıyor, seçilmesi durumunda onu tanımayacaklarını söylüyorlardı.
Kendi çevresinden de yoğun eleştiriler geliyordu. Bunlara göre, partinin ve bizzat kendisinin iyiliği için Özal, Çankaya’ya çıkmamalı, partisinin başında kalmalıydı. Bunlar arasında Özal’ın kardeşleri dahi vardı.
Kâmran İnan, yıllar sonra yayımlanacak Siyaset Yılları adlı kitabında, 10 Ağustos 1989 günü Yusuf Özal’ın evine davet edildiğini, gittiğinde orada ANAP’ın ağır topları Korkut Özal, Hüsnü Doğan ve Mehmet Keçeciler’in kendisini bekler bulduğunu ve konunun Özal’ın Çankaya’ya çıkıp çıkmaması olduğunu yazacaktı. İnan’ın yazdıklarına göre, evdeki herkes Özal’ın cumhurbaşkanı adayı olmaması gerektiğini düşünüyordu. O günkü toplantıda Özal’ın iki kardeşi, Başbakan’ı ikna etmek için görevlendirilmişti.
Eylül ayında Özal, partisinin milletvekilleri arasında “lideriniz cumhurbaşkanı olursa partinin başında kimi görmek istersiniz” diye bir anket yapınca herkes ikna oldu: Özal cumhurbaşkanı seçiminde adaylığını koyacaktı. Nitekim 17 Ekim’de beklenen açıklama ANAP grubunda geldi. Başbakan, Türkiye Cumhuriyeti’nin sekizinci cumhurbaşkanı adayıydı. Amacı “Demokrat Parti (DP) döneminden beri gerçekleşemeyen şeyi gerçekleştirmek, Meclis’in hür iradesiyle cumhurbaşkanı seçilmekti.”


‘Alışırsınız...’















Seçilmesinin meşru olmayacağını söyleyenlere karşı tek kelimelik bir cevabı vardı: “Alışırsınız...”
Muhalefet partileri süreç boyunca Özal’ın seçilmesinin yalnız meşru değil, yasal da olmayacağını dile getirmeye başladı. Mesela SHP Grup Başkanvekili Onur Kumbaracıbaşı, Özal’ın sadece kendi partisinin milletvekilleri tarafından seçilmesi durumunda, seçimin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuracaklarını söyledi. Cumhurbaşkanı seçimi için ilk turun yapılacağı 20 Ekim 1989’da da SHP’li Hasan Fehmi Güneş, oturumda sadece iki muhalefet partisinin bulunduğu gerekçesiyle seçimin yapılamayacağını öne sürdü.
Bütün bu itirazların yasal bir dayanağı yoktu; nitekim Özal üçüncü turda gerekli olan salt çoğunluğu sağlayarak cumhurbaşkanı seçildi. 


Celal Bayar’dan sonra ilk sivil cumhurbaşkanı

















Özal, Celal Bayar’dan bu yana asker ya da asker kökenli olmayan ilk  cumhurbaşkanıydı. Yemin edip Çankaya’ya çıktığı 9 Kasım’da Yıldırım Akbulut’u başbakan olarak görevlendirdi. Akbulut da bir gün içinde hem yeni hükümeti hem de hükümetin programını Meclis’e sundu. Belli ki her şey önceden hazırlanmıştı.
Böyle bir hızın anlamı açıktı: Ülkeyi Akbulut’un üzerinden Özal yönetecekti.
Akbulut bu formüle sonuna kadar sadık kalacak mıydı? Evren henüz cumhurbaşkanıyken Özal ona, “Seçeceğim başbakan benim sözümü kırmaz” demiş, Evren de ona, “O hiç belli olmaz” diye cevap verip eklemişti: “Sen benim bütün dediklerimi yaptın mı?”
Zaman Evren’i haklı çıkartacak, özellikle Körfez Savaşı’nın ardından Özal ile Akbulut’un arası açılacaktı. Zaten bir süre sonra da Mesut Yılmaz kongrede “Özal’ın adayı” Akbulut’u yenecek, böylece hem partinin başkanı hem de başbakan olacaktı.
Nasıl ki yüzde 21,75’le başbakan olarak düşüşü başlamıştı, bu kongreyle de cumhurbaşkanlığındaki düşüşü başladı.
20 Ekim 1991 genel seçiminde ANAP yüzde 24 oyla, yüzde 27 alan DYP’nin arkasında kalınca düşüş daha da hızlandı.
Özal artık ANAP’ın geride bıraktığı parti olmadığını düşünüyordu. Cumhurbaşkanlığından istifa ederek ya tekrar partisinin başına geçmeyi ya da yeni bir parti kurmayı tasarlamaya başlamıştı.





Kürt sorununda kritik eşik,

Özal’ın cumhurbaşkanlığı döneminin en önemli olayı Birinci Körfez Savaşı’ydı. Bu olayda çok aktif rol aldı. Saddam’ın iktidardan uzaklaştırılması için ABD'ye destek verdi. Harekâta Türk ordusunun da katılmasını istedi. Bu durumu ‘’Bir koyup üç alacağız’’ diyerek açıkladı. Kısa bir süre sonra Dışişleri Bakanı Ali Bozer ve Milli Savunma Bakanı Ediz Giray istifa etti. Zamanın Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay da görev süresi sona ermeden 4 Aralık 1990 tarihinde kendi isteği ile görevinden emekliye ayrıldı; görevden ayrılmasının sebebinin, hükümetin Birinci Körfez Savaşı'ndaki tutumu olduğu öne sürüldü.

Özal, Kürt sorununun savaşarak çözülemeyeceğine inanıyor, bu yönüyle, temsil ettiği devletin tutumundan ayrılıyordu. PKK’ya bakışı da devlete ve diğer politikacılara nazaran çok daha esnekti.
Ölümünden bir süre önce, Kürt sorunu ile ilgili olarak koalisyon ortakları Demirel ve İnönü’nün yanısıra, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’i köşkte bir araya getirdi. Bu toplantının amacı, ordunun ‘Bahar Operasyonu’ adı verilen askeri harekâtının ertelenmesi ve bir af hazırlığı yapılmasıydı. Nitekim bir süre sonra, 16 Nisan 1993 günü PKK ateşkesi sürekli hale getirdiğini açıkladı.
Turgut Özal 17 Nisan 1993’te Türkmenistan gezisinden döndükten sonra aniden fenalaştı ve öldü. Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhuriyet döneminde doğan ilk cumhurbaşkanı olan Turgut Özal, Mustafa Kemal Atatürk’te sonra, görevini sürdürürken hayatını kaybeden ikinci cumhurbaşkanı oldu.

Ailesi ölümün üzerindeki esrar perdesinin hâlâ kalkmadığını söylüyor. Turgut Özal’ın mezarı 2012 yılında Devlet Denetleme Kurulu raporu ve mahkeme kararıyla açıldı ve incelendi. Adli Tıp Kurumu araştırmalar ve bulgular sonucu zehir bulunduğunu ancak Özal'ın zehirden mi, yoksa başka sebepten mi öldüğünü tespit edemediklerini açıkladı.

Kaynak:    Al Jazeera Türk;
                   Seyfi Öngider’in “ Çankaya’nın Bütün Adamları ” kitabı
                   T.C. Cumhurbaşkanlığı İnternet Sitesi          
                   Başar Başarır ve Can Kazanoğlu’nun “ Çankaya ” Belgeseli, CNN Türk, 2000 Cüneyt Arcayürek’in “Çankaya” kitabı
                   Kamran İnan’ın “ Siyaset Yılları ” kitabı

http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/alisirsiniz-turgut-ozal

..

14 Eylül 2015 Pazartesi

TÜRK SİYASİ TARİHİNİN 2 Cİ ASKERİ DARBESİ 12 EYLÜL VE ÖNCESİ

.


TÜRK SİYASİ TARİHİNİN 2 Cİ ASKERİ DARBESİ 12 EYLÜL VE ÖNCESİ



DARBEYİ GEREKTİREN İÇ VE DIŞ FAKTÖRLER DEN GÜNÜMÜZE 

BİLGİ TAZELEME


Kronoloji: Öncesi ve Sonrasıyla 12 Eylül

Siyasi cinayetler, Kanlı 1 Mayıs, Çorum ve Maraş olayları, Meclis'in Kilitlenmesi, Ekonomik Buhran ve diğerleri... 

Türkiye tarihine bir balyoz gibi inen sürecin kilometre taşları.

 | 

Kenan Evren


Darbenin ardından 1982 yılında yapılan referandumla Kenan Evren'in yedi yıllığına Cumhurbaşkanlığı'na getirilmesi kabul edildi. [AA]


Türkiye'nin siyasi ve sosyal hayatını yeniden dizayn eden 12 Eylül süreci öncesindeki çalkantılar, askeri müdahalenin ardından yerini mutlak baskının hakim olduğu bir atmosfere bıraktı. 
Darbenin ardından 650 bin kişi göz altına alındı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi, 50 kişinin cezası infaz edildi.

98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı, 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı, 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti. 

171 kişinin gözaltında işkenceden öldüğü belgelendi. 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hakimin işine son verildi.

31 gazeteci cezaevine girdi, 300 gazeteci saldırıya uğradı. Üç gazeteci silahlı saldırıda öldürüldü.

Gazeteler 300 gün yayın yapamadı, 13 büyük gazete için 303 dava açıldı, 39 ton gazete ve dergi imha edildi.

Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi, 14 kişi açlık grevinde öldü.

197O YILINDAN BAŞLAYALIM; MUHTIRALAR DÖNEMİ

1974 KIBRIS BARIŞ HAREKATI

1975 TÜRKİYEYE UYGULANAN EKENOMİK VE SİLAH ANBARGOSU

1977 DE BAŞLAYAN İÇ ÇALKANTI ÖGRENCİ OLAYLARI  HÜKÜMET KRİZLERİ..FAİLİ MECHÜL ÖLÜMLER.

( NOT ; BİLAHİRE TAKİP EDEN BÖLÜMLERDE BU KONULARDA AYRINTILI İŞLENECEKTİR TÜRK GENÇLİĞİNİN BİLGİLENDİRİLMESİ VE AYNI HATALARA DÜŞÜLMEMESİ İÇİN  ÖNEM ARZETMEKTEDİR)
SAYGIYLA...,

1977 OLAYLARI ;

1 Mayıs: İstanbul Taksim Meydanı’nda düzenlenen İşçi Bayramı kutlamalarında kalabalığın üzerine meçhul saldırganlar tarafından bir binanın çatısından ateş açıldı. Hâlâ aydınlatılamayan ve tarihe 'Kanlı 1 Mayıs' olarak geçen olayda 33 kişi hayatını kaybetti.
13 Haziran: Dönemin başbakanı Süleyman Demirel istifa etti. Milliyetçi Cephe Hükümeti sona erdi.

29 Mayıs: İzmir Havaalimanı'nda Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Bülent Ecevit’e silahlı saldırı düzenlendi. Sağ kurtulan Ecevit, kontrgerillayı suçladı.

21 Haziran: Hükümeti kurma görevini alan CHP lideri Bülent Ecevit kabineyi açıkladı.

1978 OLAYLARI ;

15 Ocak: Sol ve sağ örgütler arasındaki şiddet olayları arttı, son iki haftada 30’dan fazla kişi öldü. 
16 Mart: İstanbul Üniversitesi’nden çıkan sol görüşlü kalabalık bir öğrenci grubunun üzerine bomba atıldı ve otomatik silahlarla ateş açıldı. '16 Mart Katliamı' adı verilen olayda yedi öğrenci öldü, 47 kişi yaralandı. Saldırı aydınlatılamadı, üç kişinin yargılandığı dava 2008 yılında zamanaşımından düştü.




17 Nisan: Adalet Partisi üyesi Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu, kendisine gönderilen bir bombalı paketi açarken, gelini ve iki torunuyla birlikte öldü. Malatya’da büyük olaylar yaşandı. Sokak gösterileri günlerce sürdü.

19 Mayıs: Ankara’da, Gençlik ve Spor Bayramı’nda kız öğrencilerin kıyafetlerinden dolayı aleyhte tezahürat yapıldı. İstanbul’da tribünlerin önünde bomba patladı. Antakya’da kız öğrencilere saldırıldı, elbiseleri yırtıldı. MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan, Anıtkabir’deki anma törenine katılmadı.
2 Haziran: Madrid’de Ermeni örgütü ASALA’nın düzenlediği silahlı saldırı sonucunda, Türkiye’nin Madrid Büyükelçisi Zeki Kuneralp’in makam arabasında bulunan eşi Necla Kuneralp, emekli Büyükelçi Beşir Balcıoğlu ve aracın şoförü öldü. Büyükelçi araçta bulunmadığı için kurtuldu. Bu tarihten sonra Ermeni örgütü 21 ülkede gerçekleştirdiği saldırılarda 42 Türk diplomat hayatını kaybetti.
4 Ekim: MHP İstanbul İl Başkanı Recep Haşatlı, oğluyla birlikte evinde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Cinayeti, 'Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği' örgütü üstlendi.




9 Ekim: Ankara’da Bahçelievler semtinde yedi Türkiye İşçi Partisi üyesi öğrenci, Abdullah Çatlı ve Haluk Kırcı’nın da aralarında olduğu ülkücüler tarafından evlerinde öldürüldü. Kırcı 1999'da yakalanıp yargılandı ve hüküm giydi. Cezaevinden çıktıktan sonraverdiği röportajda, "O zaman gençtik; bizleri kullandılar" dedi. 
 20 Ekim: İTÜ Elektrik Fakültesi Dekanı Bedri Karafakioğlu İstanbul’da uğradığı silahlı saldırı sonucunda yaşamını yitirdi.
27 Kasım: Abdullah Öcalan PKK örgütünü kurdu.
19 Aralık: Kahramanmaraş’ta Çiçek Sineması’na bomba atılması olayının sol görüşlü gruplar tarafından gerçekleştirildiği haberinin yayılmasıyla ayaklanan sağcı ve ülkücü gruplar, sol partilerin ve derneklerin binalarına saldırdı. Kısa sürede karşılıklı çatışmaya dönen olaylar bir hafta sürdü. 100’den fazla vatandaşın öldüğü olaylarda Alevilere ait 200'ün üzerinde ev yakıldı, işyerleri tahrip edildi.
Şiddet olaylarının kontrolden çıkma nedeni olarak, güvenlik güçlerinin, saldırıların kendilerine yöneldiği iddiasıyla kentten çekilmesi gösterildi. Bu durum Aleviler üzerindeki baskının ve saldırıların artması anlamına geliyordu. Olaylar Kayseri ve Gaziantep'ten gönderilen askeri birliklerin müdahalesiyle bastırıldı.
Olayların ardından İstanbul ve Ankara dahil çok sayıda ilde sıkıyönetim ilan edilmiş, Başbakan Ecevit ise olayların kendisini, uzun süredir direndiği sıkıyönetim talebine zorlamak için kontrgerilla tarafından çıkarıldığını söylemişti. 
26 Aralık: 13 ilde daha sıkıyönetim ilan edildi.


1979 OLAYLARI ;

1 Şubat: 
Milliyet Gazetesi Başyazarı ve Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi, İstanbul Nişantaşı’ndaki evinin önünde otomobilinin içindeyken uğradığı silahlı saldırıda öldürüldü. Saldırının faili Mehmet Ali Ağca 5 ay sonra yakalandı. Ağca, 6 ay sonra ülkücü bir grubun yardımıyla, tutulduğu askeri cezaevinden kaçtı ve Bulgaristan'a geçti.


9 Nisan: CIA hesabına casusluk yaptığı öne sürülen MİT İstihbarat Başkan Yardımcısı emekli Albay Sabahattin Savaşman 17 yıl 6 ay hapis cezasına mahkum oldu.

25 Nisan: Sıkıyönetim TBMM tarafından 2 ay daha uzatıldı.








13 Mayıs: TÜSİAD gazetelere ilan vererek, Bülent Ecevit Hükümeti’nin çekilmesini istedi.

11 Haziran: IMF’nin baskısıyla Türk Lirası’nda devalüasyon yapıldı.

13 Temmuz: Ankara’da Mısır Büyükelçiliği’ni basan üç Filistinli, elçilik personelini rehin aldı. Çıkan çatışmada bir polis ile bir bekçi öldü. Eylemciler 15 Temmuz’da teslim oldu.

5 Ekim: İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş sinema oyuncusu Aynur Aydan’la ilişkisinin basına yansıması sonucu görevinden istifa etti.

19 Kasım: Milliyetçi gazeteci - yazar, eski AP milletvekili İlhan Egemen Darendelioğlu İstanbul’da uğradığı suikast sonucu hayatını kaybetti.

27 Aralık: Türk Silahlı Kuvvetleri, Cumhurbaşkanı'na uyarı mektubu verdi. Genelkurmay Başkanı OrgeneralKenan Evren ile kuvvet komutanlarını imzasını taşıyan mektupta ülkedeki iç karışıklıkla ilgili rahatsızlıklar dile getirildi. 

 < BU TARİHİ GELİŞME Mektubu  2012 yılında mahkeme tarafından kabul edilen 12 Eylül davası iddianamesinde 'müdahalenin şartlarını olgunlaştırma' kararınının bir yıl önce alındığının delili olarak gösterildi.>
Ayrı bir başlık altın mektup la ilğili haberleri PAYLAŞACAGIM ,

Mektupta "Türk Silahlı Kuvvetleri ülkemizin bugünkü hayati sorunları karşısında siyasi partilerimizin bir an önce, milli menfaatlerimizi ön plana alarak, anayasamızın ilkeleri doğrultusunda ve Atatürkçü bir görüşle bir araya gelerek anarşi, terör ve bölücülük gibi devleti çökertmeye yönelik her türlü hareketlere karşı bütün önlemleri müştereken almalarını ve diğer anayasal kuruluşların da bu yönde yardımcı olmalarını ısrarla istemektedir" ifadelerine yer verildi.

1980 OLAYLARI ;


1 Ocak: Genelkurmay Başkanı Evren ile kuvvet komutanları Çankaya Köşkü'nde Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ile görüştü.

24 Ocak: '24 Ocak Kararları' olarak bilinen ekonomik program açıklandı. Yaşanan ekonomik istikrarsızlık, üretimin azalması ve karaborsacalığın oluşması gibi nedenlerin ortadan kaldırılması için kamu harcamalarının sınırlandırılması, ücretlerin düşürülmesi, serbest döviz kuru gibi ekonomik önlemlerin alınması kararlaştırıldı. Bunun için Süleyman Demirel, daha sonra Türk siyasi yaşamına damgasını vuracak bir ismi, Turgut Özal'ı Başbakanlık Müsteşarı olarak atadı. IMF ile bu kapsamda bir anlaşma imzalandı.

6 Nisan: Fahri Korutürk’ün cumhurbaşkanlığı süresinin sona ermesiyle TBMM’de seçim bunalımı başladı. CHP ve AP adaylarını son anda gösterdi. Seçimler sırasında hiçbir aday cumhurbaşkanı olmak için yeter oyu alamadı. Meclis onlarca defa tekrar oylama yaptı fakat bir türlü yeni cumhurbaşkanı seçilemedi.






Korutürk’ün görevinin bitişinin ardından 9 Kasım

1982’ye kadar cumhurbaşkanı seçilemedi. [AA]

27 Mayıs: MHP’li eski bakanlardan Gün Sazak Devrimci Sol örgütü üyeleri tarafından aracına binerken öldürüldü.

17 Haziran: Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, kuvvet komutanları ve Genelkurmay 2. Başkanı Necdet Öztorun'a kod adı 'Bayrak Harekatı' olan bir darbenin 11 Temmuz 1980'de gerçekleştirilmesi talimatını verdi.

2 Temmuz: 'Bayrak Harekatı' Süleyman Demirel hükümetinin güvenoyu almasıyla ertelendi. 

4 Temmuz: Kahramanmaraş’ta yaşanan Alevi-Sünni çatışmasına benzer olayların tekrarı Çorum'da yaşandı. Olaylarda resmi kayıtlara göre 57 kişi hayatını kaybetti.

19 Temmuz: Eski başbakanlardan Nihat Erim İstanbul Dragos'ta öldürüldü.

22 Temmuz: DİSK'in eski genel başkanı, Maden-İş Sendikası Başkanı Kemal Türkler, Nihat Erim cinayetine misilleme olarak öldürüldü.

28 Ağustos: '5 Eylül 1980'den itibaren her an hazır olunması' bildirilen 'Bayrak Harekatı' emirleri özel kuryelerle kuvvet komutanlarına teslim edildi.

5 Eylül: Dışişleri Bakanı AP’li Hayrettin Erkmen, TBMM’de gensoru ile düşürülen ilk bakan oldu.

6 Eylül: MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan tarafından İsrail’in Kudüs’ü başkent ilan etmesini protesto etmek amacıyla Konya’da düzenlenen mitingde söylenen sözler, TSK tarafından "şeriat amaçlı bir kalkışma girişimi" olarak değerlendirildi.



Kenan Evren darbe bildirisini okurken Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun yanındaydı. [AA]

12 Eylül: Ordu ülkenin yönetimine el koydu. Genelkurmay Başkanı Evren ve kuvvet komutanlarından oluşan Milli Güvenlik Konseyi üyeleri darbe bildirisini TRT aracılığıyla duyurdu.

Bildiride, "Türk Silahlı Kuvvetleri el ele vererek İç Hizmet Kanunu'nun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur" ifadelerine yer verildi.

Daha sonraki bidirilerle sıkıyönetim bölgelerine komutanlar atandı. Siyasi partiler ile Türk Hava Kurumu ve Çocuk Esirgeme Kurumu dışındaki derneklerin faaliyetleri yasaklandı. Polis, jandarmanın emrine verildi.

Darbenin gece 03:00'te ilanından sonra aynı gün sabah saat 5:30'da Süleyman Demirel, Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan'a Genelkurmay Başkanı imzasıyla birer tebliğ gönderildi. 

Tüm tebliğlerde "TSK yönetime el koymuştur. Hükümetiniz feshedilmiş, parlamento üyeliğiniz düşmüştür. Talimatı getiren subayın ikazlarına uyunuz" ifadesiyle birlikte gidecekleri adresler belirtildi.

17 Eylül: Gözaltı süresi uzatıldı.

18 Eylül: Milli Güvenlik Konseyi'nin başkan ve dört üyesi TBMM Onur Salonu'nda törenle yemin etti.

Erdal Eren mahkeme salonunda jandarma ile birlikte.



Erdal Eren’in yaşının tespiti için kemik muayenesi yapılmadı. [AA]

19 Eylül: 1402 Sayılı Yasa, sıkıyönetim komutanlarının bütün kamu personelini gerekçesiz görevden alabilecek şekilde yeniden düzenlendi.

8 Ekim: Darbeden sonra ilk idam edilenler solcu Necdet Adalı ve sağcı Mustafa Pehlivanoğlu oldu. Cezaları sabaha karşı Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde infaz edildi.

Kenan Evren, 2012 yılındaki 12 Eylül davası’nda "Bir sağdan, bir soldan astık" diyerek tarafsız davrandıklarını söyledi. 

11 Ekim: Aranan MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş ve diğer milletvekilleri dahil 36 MHP'li hakkında gıyabi tutuklama kararı verildi.

15 Ekim: Erbakan ve diğer MSP'liler 2 Numaralı Askeri Mahkeme tarafından tutuklandı.

10 Kasım: Onur Yayınları Sahibi İlhan Erdost, Mamak Askeri Cezaevi'ne götürülürken, dövülerek öldürüldü.

3 Aralık: 17 yaşında olduğu söylenen Erdal Eren, resmi nüfus kaydındaki yaşı göz önüne alınarak idam edildi. Eren, 17 günlük yargılamadan sonra idam edildi.

19 Aralık: DİSK davası başladı.

1981 OLAYLARI ;


29 Nisan: Toplam 587 sanıklı MHP ve Ülkücü Kuruluşlar davasında Türkeş dahil 220 sanık hakkında idam istendi. 24 Nisan: MSP'lilerin yargılanmasına başlandı. Erbakan için 14-36 yıl hapis istendi.
22 Temmuz: Evren, Erzurum konuşmasında "Artık yeni aldığımız bir kararla ilk ve ortaokullara, liselere mecburi din dersi konulacaktır" dedi.
15 Ekim: Ülkedeki bütün siyasi partiler kapatıldı.


1982 OLAYLARI ;


13 Temmuz: Geçici maddeler dışında 200 maddeden oluşan yeni anayasa tasarısı açıklandı.

7 Kasım: Yeni anayasa için halk oylaması yapıldı. Anayasa yüzde 90'ın üzerinde oyla kabul edildi. Evren yedi yıllığına Cumhurbaşkanı seçilirken, Milli Güvenlik Konseyi de Cumhurbaşkanlığı Konseyi'ne dönüştü.

1983 OLAYLARI ;

24 Nisan: Siyasi Partiler Yasası çıktı.


20 Mayıs: Anavatan Partisi (ANAP) kuruldu.

6 Kasım: Darbe sonrası ilk genel seçimler yapıldı. Turgut Özal liderliğindeki Anavatan Partisi oyların yüzde 45‘ini alarak tek başına iktidar oldu.



2010 OLAYLARI ;



12 Eylül: Anayasa değişikliği için yapılan referandum sonucunda 12 Eylül darbesinin sorumlularının yargılanmasını engelleyen geçici 15. madde kaldırıldı.


2012 OLAYLARI ;



4 Nisan: Darbeden sonra ülkeyi yöneten Milli Güvenlik Konseyi’nin hayatta kalan iki üyesi yargılanmaya başlandı. Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya ilk duruşmaya sağlık raporu göndererek gelmedi.


İki isim, "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını veya bir kısmını değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya ve Anayasa ile teşekkül etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasına engel olmaya cebren teşebbüs etmek'' suçlamasından 'ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası' istemiyle yargılanıyor.

11 Nisan: TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu kurulması için verilen önergeler oybirliği ile kabul edildi. 17 milletvekilinden oluşan komisyon, 1404 sayfalık bir rapor hazırladı. (raporun birinci ve ikinciciltleri)

20 Kasım: Hastanede yatan Evren ve Şahinkaya telekonferans yöntemiyle ilk kez hakim karşısına çıktı.

21 Kasım: Evren ve Şahinkaya, 'kurucu iktidar' olduklarını belirterek, mahkemenin kendilerini yargılayamayacağını iddia ettiler. "Bugün de olsa aynı şekilde ihtilal yapardık" diyen Evren, sorulara yanıtvermedi.


2013 OLAYLARI ;



13 Şubat: Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, davada haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yaptı.
27 Mart: 32 yıldır süren ve 1243 sanıkla başlayan Devrimci Sol örgütü ana davası "olağanüstü zamanaşımı" gerekçesiyle düştü. 2009’da ömürboyu hapis cezasına çarptırılan 39 sanık da serbest kaldı.
2014  OLAYLARI ;


18 Haziran: Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'yı 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Devlet kuvvetleri aleyhine cürümler" başlıklı 146. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme daha sonra takdirini kullanarak sanıklar hakkındaki cezayı müebbet hapse çevirdi.