Rauf Denktaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Rauf Denktaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Haziran 2017 Salı

ŞEHİT TABİP HALİL AKÇİÇEK



ŞEHİT TABİP HALİL AKÇİÇEK


Kahramanlık, Saldırıp Bir Daha Dönmemektir; 
Şehit Tabip Üsteğmen Halil Akçiçek

























Yazar: Op. Dr. Tayfun Özdem
KIBRIS 18 MAYIS 2017 PERŞEMBE

“Ecdadını yâd et ki, sen de yâd edilesin
Tarihini bilmeyenin sonu hüsran, bilesin!”  (1)

*
Tarih, kahramanları olmayan toplumların millet olma şerefine eriştiğini kaydetmemiştir.Dağlar yeryüzü için nasıl bir özelliğe sahipse kahramanlar da bir 
millet için o özelliğe haizdir. Milletler için kahramanlar, yeryüzünün dağları, gökyüzünün yıldızları gibidir.

“Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,

Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.

Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;

Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.

Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından

Koşar adım gitmeli onların arkasından..

Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından

İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.”

H.Nihal Atsız (2)

*

Tarih 5 Ekim 1945. Bulgaristan’ın Ruscuk, Bisertsi Köyü.  Akçiçek ailesi bir erkek çocuğunu dünyaya getirmenin buruk sevincini yaşamaktadır. 

Çünkü Osmanlının Balkanlardaki hakimiyetini yitirmesinden sonra Rumeli Türkleri, mütemadiyen Bulgar, Sırp, Moskof çetelerinin imha hareketine, insanlık dışı işkencelerine maruz kalmış ve büyük göçlere zorlanmıştır. Bu zulüm 20.yy’da da devam ettirilmiştir.    

Yıl 1950... Dönemin Bulgar yönetimi, “ Tek bir Ulusun Yaratılması” siyasetini cehennemleştirir. 

Amaç içlerindeki büyük azınlık olan Türkleri, dayanılmaz baskı, şiddet, zulüm ve işkenceyle göçe zorlamaktır. Neticede Bulgar mezalimi altında inleyen, 
hafızaları asimilasyon törpüsüyle kazınmak istenen 200 bin Türk insanı asırlarca yaşadığı topraklarından sökülür, atılır. Akçiçek ailesi de bunlardan biridir; 
artık bu baskılara dayanamaz, neticede toprağını, evini barkını, bağını, bahçesini, akrabalarını, hatıralarını bırakarak 1950’de İzmir’e göç etmek zorunda kalır. (3,4,5)



Her şeyini Bulgaristan topraklarında bırakan Akçiçek ailesini İzmir’de işsizlik, sefalet, yoksulluk beklemektedir. Üstelik aile uğradığı zulmün travmasını 
hala üzerinden atamamıştır. Bir müddet İzmir’de kaldıktan sonra 1959’da Bursa’ya göç eder. Ailenin tek geçim kaynağı küçük bir baharat dükkanı olur. 
Zor şartlarda geçimini sürdürmeye çalışan Akçiçek ailesi tek umutları Halil’i en güzel şekilde yetiştirmenin gayret ve çabası içindedir. 

Her Türk evladı gibi Halil de, Türklük şuuru ve vatan sevgisiyle dolu yetiştirilmeli, vatana ve millete en hayırlı insan olması için her zorluğa göğüs gerilmeliydi. 

Ve öyle de olur. Halil her gittiği okulda yüksek başarı elde eder.

Yıl 1963. Orta öğrenimini Tophane Erkek Lisesi'nde yüksek başarıyla tamamlayan Halil, askeri öğrenci olarak Ankara Tıp Fakültesi'ne girer.



1963 yılı aynı zamanda, kahpe Yunan’ın, Türk milletini Kıbrıs’tan silmek için kurduğu katliam timi EOKA’nın yarattığı vahşetle bütün dünyanın çalkalandığı 
zamandır. 4 Aralık 1963’te Kıbrıs Lefkoşa’daki bir Yunan EOKA eylemcisi tarafından, kendileri için çok kutsal olan Markos Dragos’un heykeline bomba 
konularak Kıbrıs Türklerinin katledilmesine zemin hazırlanır. (6).  Bu bahaneyle derhal masum iki Türk evladı vahşice öldürülür. Artık ok yaydan çıkmış ve 
“Kanlı Noel”in fitili ateşlenmiştir. 23 Aralık 1963’te Kıbrıs Türk Alayı doktoru Tabip Binbaşı Nihat İLHAN’ın eşi ve 3 çocuğu saklandıkları banyoda, EOKA’lı 
katil Rumlar tarafından vahşice katledilince başta üniversite gençliği olmak üzere Türkiye ayağa kalkar (7).  Kıbrıs’ta ardı arkası kesilmeyen katliamlar 
bütün Türk dünyasını sarstığı gibi vatan aşkıyla kavrulan askeri tıbbiyeli öğrencilerin yüreklerini de derinden sızlatmaktadır. Üniversite öğrencileri nümayişte, nutuklar atılıyor, anavatan soykırıma marşlarla isyan bayrağı açıyor. Bu da gösteriyor ki Kıbrıs Türk’ünün ana vatandan yardım elini beklediği günler daha yoğun olarak gönüllerde hissedilmektedir.(8)

 Askeri tıbbiyeli Halil Akçiçek; uzun boylu, atletik vücutlu, sarışın, yeşil gözlü, yakışıklı fidan gibi delikanlı olmuştur. Bu fiziksel özellikleri ile diğer askeri 
tıbbiyelileri kıskandıran Halil, askeri tıbbiye deontolojisine uygun olarak da kendinden büyük ağabeylerine saygı ve hürmetini eksik etmeyen bir kardeş, 
kardeşlerini koruyan bir ağabeydir. Askeri tıbbiye günleri yoğun ders programları yanında lisanslı voleybolcu olarak oynadığı Ankara Tıp Fakültesi ve Harita Gücü Voleybol Takımlarında aldığı kupalar ile de hayatı taçlanmaktadır. Tiyatro ile de ilgilenmektedir. Askeri tıbbiyedeki son yıllarda beraber oyun sergiledikleri ve daha sonra eşi olacak Nesrin Hanımefendi ile tanışır. Prof. Dr. Yücel PAK, Halil’in yeşil gözlerindeki mutluluğu ve kalbindeki sevgiyi ‘’Bundan sonra göreceksiniz daha başarılı olacağım, yengenize söz verdim!’’ sözleriyle yâd edecektir. (9) 

1969 yılında Ankara Tıp’tan mezun olduktan sonra Gülhane Askeri Tıp Akademisinde genel cerrahi ihtisası yapma hakkı kazanır. 
4 Eylül 1969’da da Nesrin hanımla evlenir. 1970 yılında kızları Aslıgül ve 1972 yılında oğlu Alp dünyaya gelir.

30 Ağustos 1970. Tabip Üsteğmen olan Halil Akçiçek, Ankara Mamak’ta 28. Mekanize Piyade Tümeni Sıhhiye Taburu Ayırma Bölük Komutanıdır. 



Aynı zamanda stajyer tabip teğmenlerin ilk kıta eğitimlerini almaya başladıkları 28.Tümenin de bir eğitmenidir. Üsteğmen Halil, bölük ilk yardım yeri, yaralı toplama yerleri, mekik sistemi, sahrada tıbbi müdahale kursları ve seyyar cerrahi hastaneye yaralı tahliye eğitimleri genç teğmenlere kendisi tarafından anlatılacaktır.

Kıbrıs’a müdahale amacıyla en kapsamlı plan olan Yıldız Atma-4’e göre 28.Mekanize Piyade Tümeni Kıbrıs’a çıkartma yapacak birliklerin başındadır ve 
tümen hazırlıklarını bütün bağlı birlik ve unsurları ile buna yönelik yapmaktadır. (10) Askeri sağlık sistemi Metehan’dan beri Türk ordusunun ayrılmaz bir parçası olmuştur, olmaya da devam edecektir. 15 Mayıs 1919’da kahpe Yunan’ın İzmir’i işgali sırasında ‘Kato (kahrolsun) Venizelos’ diye haykırdıktan sonra şehit edilen Tabip Yarbay Şükrü Bey’den ve her türlü manda ve himayeyi reddeden Tıbbiyeli Hikmet’ten (11)  aldıkları Kürşat ruhu (12) ile Kore, Kıbrıs ve iç güvenlik harekatında kahraman tıbbiyelilerin yararlılıkları bunun en güzel örneğidir ki, Tabip Üsteğmen Halil ERDOĞAN Kore’de, Tabib Üsteğmen Doğan GÖKBULUT iç güvenlik harekatında şehit olmuşlardır.(13)

 Kıbrıs Türk’ü yıllardır acı ve özlemle anavatandan yardım beklerken kahraman Türk ordusu da müdahale için hasretle yanıp tutuşmaktadır:

‘’Sabır ver Allah’ım!

Sabrım kalmadı

Vatanım Kıbrıs’a çıkmak isterim!

Vatan ellerini yad (yabancı) edenlerin

Dünyayı başına yıkmak isterim!’’

 Bu marş 28.Mekanize Piyade Tümeni Sıhhiye Taburu sabah koşusunda Halil Üsteğmen’in gür sesiyle yankılanmaktadır. Asil Türk milletinin kahraman 
evlatlarının hasret türküleri bütün birliklerde, Beşparmak dağlarını inletsin diye sevda marşlarına karışmaktadır.

Tarihi ve siyasi hiçbir hakkı olmadığı halde 1571 yılından beri Türk toprağı olan Kıbrıs’ta yaşayan bütün Türkleri yok etmek isteyen Yunan EOKA’cıların 
“Kanlı Noel” olarak tarihe geçen vahşetiyle başlayan ve Akritas Planı’yla devam eden nice katliamlar ve cinayetler ne ilkti ne de son olacaktı. 

Nitekim 1963 yılında başlatılan bu kıyım ve adada ENOSİS’i gerçekleştirme gayretleri; Türkiye’nin garantörlük hakkını kullanmasına karar verdiği ve bu 
haktan aldığı güçle başlattığı 1974 Kıbrıs Barış Harekâtına kadar devam edecekti.(14)

 Anadolu insanı, Kıbrıs’taki kardeşlerinin geleceğinden emin olmaları, onların hür ve bağımsız bir biçimde yaşamaları için gerekirse canını vermeye her 
zaman hazır olduğunu her vesileyle göstermiştir. Çünkü Kıbrıs Türkleri bizim kardeşlerimizdir, Kıbrıs da Türkiye’nin millî bir davasıdır. 

Kıbrıs Türk’ü de, Türkiye’den kopartıldığından bu yana Türkiye’yi anavatan olarak görmüş, sürekli maruz kaldığı Rum tehdidine ve baskısına karşı umudunu 
Türkiye’ye bağlamıştır. 

Türkiye de yavru vatan olarak gördüğü Kıbrıs’a hep sahip çıkmış, devleti ve milletiyle her zaman ve her durumda Kıbrıs Türkü’nün yanında yer almıştır.

15 Temmuz’da Yunanistan’ın desteklediği Rum Milli Muhafız Ordusu tarafından gerçekleştirilen darbeyle Kıbrıs’ta Makarios yönetimine el konulur. 
Makarios ülke dışına kaçar. Bu darbeyle Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması ve Türklerin yok edilmesi amaçlanmaktadır. Ancak bu darbe, Türkiye’nin 
Kıbrıs’a müdahale sebebinin argümanı olacaktır. Artık rahmetli Denktaş’ın rüyasında Atatürk’ten ‘’Aman bizi kurtar, artık dayanamıyoruz!’’ ve Atatürk’ün 
‘’Konjonktüre dikkat et Denktaş! Konjonktür çok önemlidir!’’ dediği ortam doğmuştur.(15)

 Ayrıca Türk’ün büyük ATA'sı Mustafa Kemal’in: ‘’Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece Akdeniz bölgesinin ikmal yolları tıkanmıştır. 
Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için çok önemlidir.’’ stratejik uyarısının idrakiyle Kıbrıs’a müdahale şart olmuştur.

 Bunun üzerine 28.inci Piyade Tümeninin Sıhhiye Taburu ve bağlı bütün unsurlarına sefer görev emri verilmiştir. Aylardır teyakkuzda bekleyen 
12  bin kişilik tümen yükleriyle intikale hazırlanmaya başlamıştır. Bu esnada izinde olan Halil Üsteğmen de emir beklemeden derhal birliğine katılmıştır. 
Eş zamanlı olarak 28’inci ve 39’uncu tümen emrindeki seyyar cerrahi hastaneler doktor, hemşire ve personel ile teşkilat malzeme kadro oranlarını aşan 
oranlarda desteklenmiştir.(16)

 Kahpe Rumlara cehennem olacak 1600 araç, binlerce asker, 40 kilometrelik konvoyuyla kahraman Türk ordusu kükremektedir. Gazan mübarek olsun şanlı 
tümen!

 20 Temmuz 1974 sabahı Kıbrıs’ta havadan ve denizden harp çiçekleri açmaya başlamıştır. Mehmetçik yavru vatana, Kıbrıs Mehmet’ine kavuşmuştur artık. 
28’inci tümen ağırlıkları Mersin Taşucu bölgesinde hazır kıta beklemektedir. 29 Temmuz 1974, saat 15:30’da 28’inci tümen komutanı Tümgeneral Osman Fazıl Polat, sağlık şube müdürü Tabip Üsteğmen Ersoy IŞIK’ (Em. Prof. Tbp. Tuğg.,Kardiyolog)’ın da (17)  aralarında bulunduğu Tümen karargahı ile birlikte Ovacık’taki 72 adet UH-1 helikopterden oluşan kara havacılık alayına bağlı unsurlarla hareket ederek Kıbrıs’ın Kırnı bölgesine 16:15 itibari ile inerler. 30 Temmuz ve 2 Ağustos arasında da tümen sıhhiye taburu dahil bütün ağırlıkları ile vatan topraklarına ayak basar.(18,19)

 Tümen Sıhhiye Taburu ayırma bölük komutanı Halil Üsteğmen muharebe hizmet destek unsuru olarak bir kaç kez gemilere yükleme yapılıp tekrar indirilen 
sıhhiye taburunun bir an önce adaya ayak basması için çıkarma birlikleri komutanına ve kendisini oğlu gibi seven tümen komutanına ‘Komutanım biz bir an önce gitmek istiyoruz, birliklerimizin sıhhiye desteği yanlarında olmalıdır.’ diyerek durumu arz etmiştir. 39’uncu tümen sıhhiye taburu ve seyyar cerrahi 
hastane Kıbrıs’ta görevinin başındadır, ancak kahraman Halil beklemek istememektedir. H.Nihal Atsız’ın tabiriyle: Tabip Üsteğmen Halil de “koşar adım 
gitmeliydi onların arkasından”, nitekim öyle olur.

28’inci Piyade Tümeni Komutanının emriyle Lapta-Karava istikametinde yapılan harekatla stratejik bir öneme sahip 1023 rakımlı tepe 2 Ağustos saat 18:00’da 61’inci Piyade Alayı tarafından ele geçirilir.

6 Ağustos’ta , 28’inci Piyade Tümen Komutanlığının sorumluluğunda 61’inci piyade Alayı 2 ve 3’üncü komando taburları ile Deniz Piyade Alayı Lapta ve 
Karava’ya taarruz eder ve 7 Ağustos’ta Lapta-Karava kahpe Rum’dan temizlenir.(19)

8 Ağustos 1974. Hava puslu, düşman kalleş, yer gök kan kusuyor. Piyade Binbaşı Bünyamin Kasap(1931-Niğde), Tabip Üsteğmen Halil Akçiçek (1945-Bursa), Sağlık Başçavuş İ.Hakkı Gedik (1930-Ankara); sınırdaki yaralıların ve hastaların durumunu yerinde görmek için cip ile yola çıkarlar. Ne yazık ki, bu yola çıkış onlar için uçmağ olacaktır. “Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.” Yolda mayına basan cipin havaya uçmasıyla orada üç vatan yiğidini şehit veririz. Ve onlar şimdi Kıbrıs’taki Boğaz Şehitliğinde 79-80-81 numaralı cennet kapısında koyun koyuna yatmaktadırlar.

 Tarihin en köklü milleti olan Türkler böyle kahramanları sayesinde bugüne kadar var olmuştur ve kıyamete kadar da var olacaktır!

 Yaralılara ilk müdahaleyi yapan 39.Tümen 60 yataklı seyyar cerrahi hastanede genel cerrah olarak çalışan Tabip Üsteğmen Lütfi Baş (Prof.Dr. ve Plastik Cerrah) kollarında şehit olan kahraman Halil üsteğmen için gözleri dolu dolu, boğazı düğümlenirken yıllar sonra bile unutamadığı anısını “Vücudunda herhangi bir parçalanma, kan yoktu. Yeşil gözleriyle gülümseyen yüzü ile şaka yaptığını zannettim» sözleriyle anlatacaktır.(20)

 Kahraman Şehit Tabip Üsteğmenin şehit olduğu Siskilip bölgesine Akçiçek adı verilmiştir. İlk önceleri Lefkoşa’da bir hastaneye verilen adı şimdi Girne Dr. Akçiçek Hastanesi olarak yaşatılmaktadır. Lefkoşa’da Şehit Tabip Üsteğmen Halil Akçiçek kışlasına ve GATA Tıp Fakültesi içinde bin kişilik amfiye adı nakşedilmiştir.

Tüm şehitlerimizin ruhu şad olsun...
Vatanım Kıbrıs’a Selam olsun!

TANRI TÜRK’Ü KORUSUN ve YÜCELTSİN!

DİPNOTLAR;

1)      Osman Karababa, Bilgiyurdu Gençlik Dergisi Yıl:10 Sayı:60 Mart/Nisan 2017 .s. 22

2)      Hüseyin Nihal Atsız, Yolların Sonu, Kahramanlık. S.25

3)      Oral Sander, Balkan Gelişmeleri…,s.71 ; Prof. Dr. Yılmaz Altuğ, Balkanlardan Anayurda

4)     Yapılan Göçler, s.111. 20 İbrahim Kamil, Bulgaristan’daki Türklerin Statüsü, İstanbul, basım yılı yok, s.46-47.

5)      Prof. Dr. Bilal Şimşir, “Bulgaristan Türkleri”, Türk Kültürü, sayı:263

6)      (H. Scott Gibbons, Peace Without Honour, Ankara, 1969, s. 31,76

7)      Dr. Emete Gözügüzelli,   Vurun “Kahpe”Kıbrıs’a, s.71

8)      Dr. Fazıl Küçük, Mücadelemizin Görkemli Günleri, Tanıtma Dairesi Yayınları, Mart 1998, s.205

9)      Prof. Dr. Yücel Pak ,Emekli Tabip Kıdemli Albay (1969-27), (Radyolog, Radyasyon Onkolojisi)  

10)   M,Şükrü Tandoğan , Kıbrıs Barış Harekatı Birlikler ve Muharebeleri . s.18,75

11)   Metin Özata , Atatürk ve Hekimler ,2015, s.315 , s.406

12)   Hüseyin Nihal ATSIZ,  Bozkurtların Ölümü

13)   Prof. Dr. Adnan ATAÇ , 20. Yüzyılda Şehit Olan Türk Sağlık Subayları

14)   İbrahim Artuç , Kıbrıs’ta Savaş ve Barış s.55

15)   Yılmaz POLAT ,Barış İçin Oradaydılar Parola:Kıbrıs s.3,4

16)   Fatma Aynur Gökçek ,Emekli Ordu Hemşiresi, Kıbrıs Gazisi

17)   Prof.Dr. Ersoy IŞIK, Emekli Tabip Tuğgeneral (1972-2), Kardiyolog

18)   Yılmaz POLAT ,Barış İçin Oradaydılar Parola:Kıbrıs s.79

19)   M,Şükrü Tandoğan , Kıbrıs Barış Harekatı Birlikler ve Muharebeleri . s.52

20)   Prof.Dr. Lütfi Baş, Emekli Tabip Kıdemli Albay(1968-6), Plastik Cerrah

RESİMLER

1) Aslıgül AKÇİÇEK KURUL, Kızı, Aile Arşivi

2) Uzm.Dr.Mehmet  KOÇER , Psikiyatrist, Girne Asker Hastanesi

http://www.21yyte.org/tr/arastirma/kibris/2017/05/18/8636/kahramanlik-saldirip-bir-daha-donmemektir-sehit-tabip-ustegmen-halil-akcicek



18 Kasım 2016 Cuma

1963 KANLI NOEL SONRASINDA KIBRIS TÜRKLERİNE BİLİNMEYEN BİRYARDIM GİRİŞİMİ ÜZERİNE BÖLÜM 1





1963 KANLI NOEL SONRASINDA KIBRIS TÜRKLERİNE BİLİNMEYEN BİRYARDIM GİRİŞİMİ ÜZERİNE BÖLÜM 1






Motif Akademi Halkbilimi Dergisi 
2013-1(Ocak-Haziran)
(Kıbrıs Özel Sayısı-I), s.277-3081963 


Kanli Noel Sonrasinda Kibris Türklerine Bilinmeyen Bir Yardim Girişimi Üzerine 
ULVİ KESER

1963 KANLI NOEL SONRASINDA KIBRIS TÜRKLERİNE BİLİNMEYEN BİRYARDIM GİRİŞİMİ ÜZERİNE

AboutanUnknownAttemptofHelptoTurkishCypriotsAfter1963BloodyChristmas

Ulvi KESER * 

Özet:

Türkiye,İngiltere ve Yunanistan’ın garantörlüğünde 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Yunanistan’ın ve Rumların adayı Yunanlaştırmak ve Yunanistan’a bağlamak için giriştikleri Türklere yönelik saldırıların ardından KanlıNoel denilen haftada fiili olarak yıkılmasının ardından Kıbrıs Türkleri için acılarla dolu yeni bir dönem başlar. 

Bu devredede Kıbrıs Türklerine yardıma koşanların başında Türkiye ve Kızılay gelmektedir. Her türlü insani yardım faaliyeti yanında Kızılay ayrıca Türkiye’de tedavüle sürdüğü Kıbrıs’a Yardım Pulu sayesinde topladığı nakit gelirle de Kıbrıs Türklerinin derdine derman olmaya çalışır. 

Bu çalışma Kıbrıs Türklerine yönelik bu yardım girişimlerine mercek tutmak üzere kaleme alınmıştır. 

Anahtar kelimeler:Kıbrıs, Türkiye, Kızılay, Kanlı Noel, Kıbrıs’aYardım Pulu

Abstract:Republic of Cyprus establishedunderthe guarantee of threeguarantorcountries; Turkey, Englandand Greece collapsedin the week named Bloody Christmas duetothe Greekand Greek Cypriot attemptsand the attacks onTurkish Cypriotssoas to Hellenize the island and annexit by force, then Turkish Cypriots came face to face witha new periodof agony, isolation, and bitterlifeon the island. 

Starting from 21 stDecember 1963, Turkey and the Red Crescent are the ones which started helping and donating forTurkish Cypriots withnhesitationand draw backs. Inaddition to agoodvariety of humanitarianaid forTurkish Cypriots, RedCross Directorate also is suedaseries of 5 stamps named “Aid Stampfor Cyprus ”and the financial donations also presented toTurkishCypriot community on the island. This scientific studyaims at this unknown humanitarian aid suppliedand donatedbyTurkishRed Crescent General Directorate. 

Key words:Cyprus, Turkey, Red Crescent, Bloody Christmas, Aid Stamp for Cyprus 

*Doç.Dr., Atılım Üniversitesi Uluslararası İlişkiler BölümBaşkanı,
Atılım Kıbrıs Araştırmaları ve Uygulama Merkezi (AKAUM) Müdürü,
ulvi.keser@gmail.com,
ulvi.keser@atilim.edu.tr
Motif Akademi Halkbilimi Dergisi / 2013-1(Ocak-Haziran)(Kıbrıs Özel Sayısı-I)


****

Giriş


Doğu Akdeniz’de jeopolitik önemine bağlı olarak Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları arasında kilit noktadadır. Coğrafî, fiziki, kültürel, folklorik değerler göz önüne alınınca ada Anadolu’nun bir parçasıdır.1 Ancak 1950 yılında Kıbrıs tekrar öne çıkar ve önce İngilizlere karşı başlayan EOKA tedhişi çok geçmeden Türklere de yönelir ve ilk olarak Türkiye Büyükelçiliği Basın Ataşeliği’ne bomba yağar.2 Olup bitenleri henüz kavrayamayan İngilizler ise ne yapacaklarını bilmez bir durumdadırlar.3 EOKA’nın tedhiş faaliyetleri artarak devam eder. Ancak Türk tarafında bu faaliyetlerle ilgili kıpırdanmalar da başlamıştır.4 
1 Nisan 1955 tarihinde başlayan ve artarak şiddetlenen olaylar karşısında Kıbrıslı Türkler de tamamen müdafaaya yönelik olarak Karaçete, Volkan, 9 Eylül, 
Türk Mukavemet Teşkilatı gibi organizasyonların içine geçerek kendilerini savunmaya çalışırlar. Kıbrıs’taki kargaşa ortamı Zürih ve Londra anlaşmalarına kadar devam eder ve Kıbrıs Cumhuriyeti ile ilgili görüşmeler sonrasında Rumlar ve Kıbrıslı Türkler arasında Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğünde Kıbrıs Cumhuriyeti tesis edilir.5 Ancak kurulan yeni cumhuriyet de EOKA saldırılarını durdurmaya yetmeyecek ve 21 Aralık 1963 günü Kıbrıs tarihine Kanlı Noel olarak geçen süreçte adada yaşayan bütün Türkleri ortadan kaldırmaya yönelik Akritas Planı devreye sokulacaktır. EOKA’nın eli kanlı liderlerinden Nikos Sampson’un6 kurduğu OPEK (Kıbrıs Rumlarını Koruma Teşkilatı) 1961 Nisan’ında Başkan Promitheus imzasıyla yayımladığı bir bildiriyle hem Kıbrıs Türklerine ve Türkiye’ye, hem de Kıbrıslı Rumlara gözdağı vermeğe çalışır.7 1960–1963 yılları arasındaki 3 yıl içinde Londra ve Zürih anlaşmalarının isabetsiz ve kendi iradesinin dışında imzalandığını tekrarlayıp duran Makarios, Enosis hedefine ulaşabilmek için Kıbrıs Cumhuriyeti’ni atlama tahtası olarak görür. EOKA’nın bütün ileri gelenleri kilit noktalarda görevlere getirilir ve gizli silahlanmaya da hız verilir. Makarios bunun için bu dönemde bütün gücünü Anayasanın ve özellikle 
Türklerle ilgili olan 13. maddenin değiştirilmesi yönünde yoğunlaştırır. Oluşturulan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yıkmaya ve daha sonra ortaya çıkacak Akritas Planı8 ile adadaki bütün Türkleri katletmeye yönelen Rumlar oluşturulan Cumhuriyetin korunmasına da müsaade etmezler. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra faaliyetlerine son verdiği ve silahlarını teslim ettiği açıklanan EOKA’nın ise bu silahları gerçekte teslim etmediği zamaniçerisinde pek çok vesileyle ortaya çıkacaktır.9 

Makarios'un planı Rum okullarından Rumların kontrolündeki Kıbrıs Radyosu'na kadar bütün imkânların zorlanmasıyla devam eder. Kıbrıs Türklerine karşı gösterilen bu kin ve nefret duygusu sıradan Rumlar için de geçerlidir.10 Bu dönemde bütün resmi törenlerde Yunan millî marşı çalınır, Lefkoşa'daki Başkanlık Sarayı ile Cumhurbaşkanı Makarios'un makam aracına da Yunan bayrağı asılır.1959 Zürih ve Londra Anlaşmaları’ndan sonra Atina’da yayımlanmaya başlayan ve Kıbrıs’taki EOKA mensuplarına gönderilen “Agonitis/Mücadeleci“ isimli gizli Rum gazetesiyle ortaya çıkan ve 21 Nisan 1966'da Grivas yanlısı yayın yapan Patris gazetesinin ana hatlarıyla yayımladığı ve EOKA liderlerinden Polikarpos Yorgacis'den Cumhurbaşkanı Makarios'a, Nikos Sampson'dan Glafkos Klerides'e kadar birçok kişinin kanlı katliamlarından sorumlu olduğu, adını bir IX. yüzyıl Bizans destanından alan ve bütün Kıbrıs Türklerini topyekûn ortadan kaldırarak adayı bir Yunan adası haline getirmeyi hedefleyen Akritas Planı uygulamaya konulur.11 

Kıbrıs’ta Rumların Türklere yönelik faaliyete geçecekleri konusunda İngilizlerin de bilgisinin bulunması sonucunda İngiliz İçişleri Bakanlığı da harekete geçer. 
Buna göre adada ortaya çıkan hareketlilikle ilgili olarak TMT karargâhı, bölge komutanlıklarına direktif vererek Rumlar tarafından Türklerin haklarına yönelik meydana gelebilecek herhangi bir harekete derhal karşı konulmasını emretmiştir.12 İngilizler bu arada TMT mensuplarının cesaretleri sayesinde herhangi bir duruma karşı koyabilecekleri ancak gerekirse Kıbrıs Türk Alayı’ndan da destek görebilecekleri,hatta bu konuda Türkiye’den de yardım sağlayacakları konusundadır.13 

İngilizler istedikleri türden bilgilere sahip olabilmek için TMT karargâhına veya bölge karargâhlarına sızmak gerektiğinin bilincindedirler ancak “çok sıkı, son derece sadık ve disiplinli” bir örgüt olarak nitelendirdikleri TMT içine sızmak pek de kolay değildir.14 Ancak bu konuda Rumlar planlarını çok daha önceden hazırlamışlardır.15 
Türk bölgesine geçmeye çalışan ve Kıbrıslı Türkleri taciz etmeye yönelik girişimlerde bulunan EOKA’cıların hareketleri TMT tarafından da yakından takip edilmektedir.16 
Türkleri toptan yok etmek için İçişleri Bakanı Yorgacis tarafından silahlandırılan eski EOKA’cıların Türklere acımasız davranışlarda bulunması, daha sonra da yollara barikatlar kurarak Türk motosikletlileri durdurmaları ve dayak ve küfürle kimliklerini göstermelerini istemeleriyle yükselen tansiyon 21 Aralık 1963 Cuma günü 02.00’de iyice yükselir.17 Türkleri toptan yok etmek için İçişleri Bakanı Yorgacis tarafından silahlandırılan eski EOKA’cıların Türklere acımasız davranışlarda bulunması, daha sonra da yollara barikatlar kurarak Türk motosikletlileri durdurmaları ve dayak ve küfürle kimliklerini göstermelerini istemeleriyle 21 Aralık 1963 Cuma günü tansiyon iyice yükselir.18 Rumların ve EOKA’nın bütün baskı, tedhiş ve olumsuz davranışlarına karşılık TMT’nin özellikle komuta kademesinde görev yapanların sağduyulu ve soğukkanlı girişimleriyle sivil Rumların zarar görmesinin de önüne geçilir. Ne acıdır ki özellikle Aralık 1963 tarihinde Kıbrıs Türklerinin sağduyulu yaklaşımları ve TMT’nin sivil Rumları korumaya yönelik girişimleri aynı karşılığı Rumlardan görmeyecektir.19 Tahtakale mahallesinde Girne’den Lefkoşa’daki evlerine dönen iki arabadaki 6 erkek ve dört kadından Zeki Halil ve Cemaliye Emirali Rum polislerin makineli tüfeklerle ateş açmalarıyla hayatlarını kaybeder. Savunma Bakanı Yorgacis, 
Makarios’un şahsi doktoru Vassos Lyssarides ve Nikos Sampson’un idaresindeki EOKA’cılar Akritas Planı’nı uygulamaya geçer. Bu dönemde ortaya çıkan ise sözde faaliyetlerine son vermiş olan EOKA’nın yerine derhal ve yeniden teşkil edilen EOKA-B örgütüdür.20 Rumların bütün tahriklerine rağmen Türkiye ise sorunu hukuki yollardan çözebilmek için uğraşmaktadır; ancak bütün bu gayretler sonuçsuz kalacaktır.21 21 Aralık 1963 katliamından bir gün sonra da polis araçlarıyla Rum polisler Lefkoşa Türk Lisesi öğrencilerinin üzerlerine ateş açarlar. Aynı gece saat 22.30 civarında Lefkoşa’da toplanan Rum polis ekipleri Girne yolu üzerinde bulunan Aspava Bar bölgesinde pusu kurarak Türkleri katletmeye devam ederler.22 23 Aralık 1963 Pazartesi günü de çarpışmalar bütün şiddetiyle devam eder. 

Aynı gün Devlet Hastanesi’nde bulunan 6 yaralı Türk’e kan verilmesi reddedilir. O günün bilançosu 12 Türk ölü, 50 Türk yaralı, 14’ü polis olmak üzere Girne’de kaçırılan 18 kişidir.23 Lefkoşa'nın Türk bölgesine 6 saat içerisinde gireceklerini ve “ Türkler meselesini ” kan ve şiddetle çözeceklerini düşünen24 Rumlar Kıbrıs'ta konuşlandırılan Yunan Alayı'ndan da destek almalarına rağmen bunu başaramazlar. Sadece Küçük Kaymaklı bölgesinde Rumlara destek olarak 1000 kişilik Yunan askerinin geldiği25, Ledra Palas Oteli'nden Türklere ateş açılan silahların 7.7 piyade tüfeği, 9 mm. Sten, 9 mm. Beratta ve 9 mm. Sterlin otomatik tabanca, M-l piyade tüfeği, Vikers makineli tüfek, Jungle piyade tüfeği olduğu göz önüne alınırsa Türk direnişi daha iyi anlaşılır. Küçük Kaymaklıda Türklerin elinde ise Birinci Dünya Savaşı’ndan kalmış silahlar yanında 6 tüfek, 5 Sten, bir tanesi bozuk olmak üzere 2 Bren hafif makineli tüfek, birkaç tabanca ve çok az cephane vardır.26


Kumsal Katliamı



  “ İnsan hafızasının dahi kabul edemeyeceği tecavüzler ”27  yanında 24 Aralık Salı günü de Rumların saldırıları bütün şiddetiyle devam eder. 

Kumsal bölgesinin ölü bölge olarak düşünülerek savunmasız bırakılması üzerine, burada yaşayan Avrağami isimli Ermeni asıllı bir Rum’un bu bölgede Türk direnişi olmadığını Rumlara haber vermesiyle Rum saldırıları bu bölgede de başlar. Terezepulos isimli bir Yunan subayının komutasındaki 150’den fazla Rum bölgede bulunan Severis Un Fabrikası’ndaki Rumların ateş desteğiyle Kumsal bölgesine gelir ve Lefkoşa’nın Kumsal semtinde İrfan Bey Sokak, 2 numarada oturmakta olan Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı doktoru Binbaşı Nihat İlhan’ın 37 yaşındaki eşi Mürüvet, çocukları 6 yaşındaki Murat, 5 yaşındaki Kutsi ve henüz 10 aylık olan Hakan saklandıkları küvetin içinde Rumlar tarafından katledilirler.28 ABD görevi sonrasında 20 Mart 1963 tarihinde Kıbrıs’ta göreve başlayan ve bu görevi 28 Aralık 1963 günü 9 ay 10 gün gibi son derece kısa bir sürede ve beklenmedik bir şekilde sona eren Binbaşı Nihat İlhan ise katliam yaşanırken birliğinde görevdedir.
29 Özellikle Küçük Kaymaklı ve Gönyeli civarında çarpışmalar devam ettiğinden hastaneye devamlı yaralı getirilmektedir. Hayatında otobüs kullanmamış olan 
Binbaşı Nihat İlhan hiç yardımcı olacak kimse bulamayınca hastanedekileri ve ameliyat malzemelerini çatışmaların ortasında kalan Kaymaklı’dan götürmek için direksiyona geçer ve otobüsle Gönyeli’deki hastaneye dönüştürülen okula gelir. Bu arada imkânsızlıklar içinde kalmış Kıbrıslı Türk bir hemşire de yaralı birisini Kaymaklı’dan Gönyeli’ye kadar sırtında taşıyarak getirir ve onun ameliyatına da girer.30 Tarihe ‘Kumsal Katliamı’ olarak geçen ve ‘tek suçları babalarının bir Türk subayı olması olan masum çocukların Rumlar tarafından katledildiği’31 bu olayın gerçekleştiği ev daha sonra evin sahibi Hasan Yusuf Kudum tarafından ‘Barbarlık Müzesi’ haline getirilir.32 Öte yandan Nikos Sampson taraftarları ve KKTC’de yaşayan bazı kişiler tarafından yıllar sonra bu katliamı Türklerin yaptığı ve Rumlara karşı bir tahrik unsuru olarak kullanılmak istendiği şeklinde bazı iddialar ileri sürülür.33Türkiye'den gelen askerî bir uçakla Ankara’ya sevk edilen bütün vücutları alçıya alınmış sözde ağır yaralılar Kıbrıs'tan belge ve fotoğraflar getirdiklerini ilk defa Başbakan İsmet İnönü ve Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Tural'a açıklarlar. Bu arada hastanede tedavilerinin tamamlanmasının ardından tekrar Kıbrıs’a dönmek isteyen yaralılarla ilgili olarak Kıbrıs adasında Rumlar tarafından çıkarılması 
muhtemel zorluklar konusunda öncelikle bir araştırma yapılır ve ardından Dışişleri Bakanlığı tarafından “…Beş Kıbrıslı yaralının Kıbrıs’a döneceklerinin, gerekli emniyet tedbirlerinin alınması için BM Kumandanlığı nezdinde teşebbüste bulunulmak üzere Cumhurbaşkanlığı muavinliğine bildirildiği ifade edilmekte ve muteber pasaport hamili olmamaları bahanesiyle bundan evvelki yaralı kafilesinin gelişinde Rumların çıkardığı müşküllerin tekerrürüne meydan vermemek bakımından bahsi geçen şahısların muteber pasaportla Kıbrıs’a gelmelerinin sağlanması…”34 denilir. Kızılay tarafından ikinci grup olarak Kıbrıs’a gönderilecek olan hastalar listesinde N. Ahmet, Nemci Süleyman, Ayşe Halil, Növber Ali ve Işın İbrahim de bulunmaktadır. Gidemeyecekler listesinde ise Hacettepe Hastanesi’nde tekrar tetkikten geçecek Hüseyin Halil Salih, siyasi nedenlerle adaya gidemeyen Kemal Hıfzı ve Mersin’de Günaydın Oteli’nde kendi parasıyla kalmakta olan H. Yusuf Gudum da bulunmaktadır.35 28 Aralık 1963 tarihinde başlayan sargı bezleri içerisinde belge ve fotoğraf gönderme işlemi daha sonra da devam eder. Türkiye’ye tedaviye gönderilen yaralıların hemen hepsinin bacağı, kolu, beli doktorlar tarafından alçıya alınır. Bu esnada Türkiye'ye ulaştırılması istenilen belgelerle fotoğraflar da özel zarflar içinde sargıların altlarına yerleştirilir ve İngiliz askerî araçlarıyla Rum havaalanına getirilen yaralılar buradan Türkiye'ye gönderilir.36

21 Aralık 1963 Sonrası Kıbrıs’a Yardım Faaliyetleri1963 sürecinde Kıbrıs’a yapılan yardım faaliyetleri esasında Kıbrıs Türklerine yönelik ilk yardımlar değildir.1950 yılında da sel felaketine bağlı olarak Kızılay tarafından 
Kıbrıs Türklerine yönelik bir yardım girişimi söz konusudur. Kıbrıs’ta sıkça görüldüğü üzere 1950 yılının hemen başında son 20 seneden beri eşine rastlanmayan su baskınları ve sel felaketleri meydana gelmiştir.37 Konuyla ilgili olarak Kızılay Genel Başkanlığına bir teşekkür mesajı gönderen İngiltere ise gerek adadaki İngiliz Valisi ve gerekse Müstemleke Müsteşarı ile Yardım Komitesi Başkanlığının bu yardımlardan dolayı şükranlarını iletir. İngilizler tarafından gönderilen yazıda Yunan Kızılhaç Teşkilatı tarafından adadaki bu sel felaketi nedeniyle ancak 100 İngiliz Lirası gönderebildiğinin belirtilmesi ise son derece manidardır.38 

Öte yandan Dışişleri Bakanlığı tarafından Kızılay’a yapılan müracaatla söz konusu felaketzedelere yapılacak 5.000 liralık yardımın Türkiye’nin Kıbrıs Başkonsolosluğu tarafından değil de bizzat adadaki İngiliz yönetimi tarafından yapılmasının daha uygun olacağı ve bu durumun da mahalli halka duyurulması istenir.39 
Kızılay’ın bu yardım faaliyeti dönemin gazetelerinde de M. Necati Özkan’ın “Kızılay kara gün dostudur.” yazısında olduğu üzere geniş yankı bulur.40 Kızılay tarafından Kıbrıs’a yönelik olarak bu yardım faaliyeti dışında başka yardımlar da söz konusudur. Örneğin Eylül 1953 döneminde Baf ve civarında meydana gelen deprem felaketi nedeniyle ilk etapta Kızılay tarafından 50 çadır gönderilmiş, ayrıca 40 bin liralık yardım malzemesi bizzat Başkonsolos Burhan Işın vasıtasıyla yetkililere teslim edilmiştir.41
21 Aralık 1963 sonrasında ilk etapta Kıbrıs Türk Cemaati Başkanlığına ulaştırılan bilgilere göre Lefkoşa içindeki 14 merkeze 2.109 kişi, Lefkoşa’da yakınlarının yanına sığınmak zorunda kalan 3.800 kişi, Lefkoşa ve Kaymaklı’dan kaçarak Hamitmandres’e sığınanlar 4.200 kişi, Gönyeli’ye sığınanlar ise 400 kişi olmuştur. 
Ayrıca Fota’ya 485, Ağırdağ’a 100 ve Ayakebir köyüne de toplam 670 Kıbrıslı Türk sığınmak zorunda kalır.42 21 Aralık 1963 günü Lefkoşa'nın Tahtakale bölgesinde Rumların saldırısıyla başlayan olaylar üzerine Türkiye Kızılay Derneği derhal harekete geçerek Türk Hava Kuvvetlerine ait üç uçakla 25 Aralık 1963’te Ankara'dan Kıbrıs'a yiyecek, giyecek, ilk yardım malzemeleri, çadır ve battaniyeler, 500 şişe kan ve ihtiyaç duyulan sağlık personelini sevk eder.43 Aralık 1963’te ilk etapta 22 Türk köyünün sakinleri saldırılara hedef olduklarından köylerini derhal terk ederek başka yerlere göç ederler.44 

Göçmenlerin barınma, giyecek, yiyecek ve sağlık sorunlarının çözümü maksadıyla TCM (TCM) Başkanı Rauf Denktaş tarafından Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi Mazhar Özkol’a da müracaat edilir.45
Aynı günlerde Türkiye’de bulunan Rauf R. Denktaş da Kızılay Genel Başkanlığını ziyaret eder ve Kızılay yardımlarının başlamasıyla ilgili TRT radyolarına bir demeç verir.46 

Ayrıca Kızılay Genel Merkezi tarafından Uluslararası Kızılhaç Teşkilatı ve Kızılhaç Dernekleri Lig’i Sekreterliğine de bir mesaj gönderilerek Kıbrıs’ta yaşanılanlar karşısında duyarlı olunması ve yardım elinin uzatılması istenir. 47 Kızılay Genel Başkanlığı bir yandan yurtiçinde Kıbrıs’a yönelik faaliyetlerini aynı hızla ve planlandığı şekilde devam ettirirken bir yandan da yurtdışında uluslararası yardım kuruluşları aracılığıyla bu çabalarına devam eder. Aynı girişimler Kıbrıs’taki İngiliz resmi yetkilileri vasıtasıyla da yapılır ve 31 Aralık 1963 günü itibarıyla Kızılay Genel Başkanı imzasıyla gönderilen yazıda “Destek vaadinde bulunduğunuz ve sağlık faaliyetlerine devam etmesi bağlamında garanti verdiğiniz seyyar hastanemiz Kıbrıs’a gönderilmiştir. Söz konusu bu seyyar hastanenin hizmet vereceği bölgeye taşınabilmesi için gerekli bütün araçları ve yardımı vermenizi rica ederiz. Bu yardım ve desteğin sizin ulusal geleneğiniz ve görev aşkınızın bir sonucu olarak ortaya çıkacağından eminiz. 

İnsani yardım görevlerinizin başarılmasında size gönülden başarılar temenni ederiz.”48 denilir. Öte yandan 21 Aralık 1963 sonrası ilk yaralı kafilesiyle gelen 
Kıbrıs Türkleri konusunda Dışişleri Bakanlığı ve Kızılay arasında da bazı yazışmalar söz konusudur ve bazı Kıbrıs Türklerinin Rumlar tarafından asi ilan edilip edilmediği konusunda bilgi alınmaya çalışılmaktadır.49

Bu dönemde 500 kapasiteli Kızılay İlk Yardım Hastanesi halen TC Lefkoşa Büyükelçiliği'nin bulunduğu yerde geçici çadırlarda hizmet vermeye başlar. Daha sonra da Kız Enstitüsü’nün kapısı ve penceresi olmayan inşa halindeki binasına taşınır. Takip eden günlerde eski tütün fabrikasının düzenlenmesiyle de Lefkoşa Türk Genel Hastanesi ortaya çıkar. Kızılay, 21 Aralık 1963’te Rum saldırılarının tekrar başlamasıyla beraber 6 gemilik yardım malzemesini de TCM aracılığıyla ihtiyaç sahiplerine dağıtılması için Kıbrıs’a gönderir. Bu yardım malzemelerinden önce adaya sevk edilenler ise 24 Aralık 1963 tarihinde, yani Kanlı Noel olarak adlandırılan günden hemen bir gün sonra THY uçakları ile 96.980 liralık malzeme, gıda yardımı, ilaç, pansuman malzemesi sevk edilir. Adadaki İngiliz makamlarının da onay vermesi sonrasında gönderilen bu ilk yardım paketinde 50 şişe kan ile 35 şişe plazma ve yeteri sayıda kan verme donanımı da bulunmakta dır. İngilizlerle yapılan görüşmeler sonrasında adada acil durumlarda müdahale etmek üzere bir hastane kurulması da söz konusu olduğundan bu konuyla ilgili altyapı çalışmaları da derhal tamamlanır. 
Ayrıca Kıbrıs’ta Rum saldırıları sonucunda yaralanmış olan sivil halka müdahale edebilmek ve Türkiye’ye nakledebilmek için bir doktor ve iki hemşire görevlendirilir ve 26 Aralık 1963 günü İngilizlere ait askeri üslere inmek üzere havalanan üç askeri uçakla 47.313 lira değerinde ilaç, pansuman malzemesi, giyecek ve battaniye adaya gönderilir. Aynı uçaklarla Ankara’ya getirilen hasta ve yaralı Türklerin hastanelere sevk edilmeleri, giyecek ihtiyaçlarının karşılanması ve iyileşmelerini müteakip tekrar adaya gönderilmeleri de Kızılay aracılığıyla gerçekleştirilir. Kızılay özellikle Aralık 1963 döneminin son günlerinde o kadar hızlı ve programlı bir çalışma içine girer ki Kıbrıs’ta acil hasta ve yaralıların ihtiyaç duyduğu ancak piyasadan o an temini pek de mümkün görülmeyen pek çok sağlık malzemesi acil durumlarda kullanılmak 
üzere Ankara’da hazır bekletilen 500 yataklı acil harp hastanesi kadrosundan alınarak temin edilir ve Türk Hava Kuvvetleri uçaklarının uçuş kapasiteleri de göz önüne alınarak bütün yardım malzemeleri adaya derhal sevk edilir. Kızılay’ın Lefkoşa’da açılacak sahra hastanesi için görevlendirdiği 5 doktor, 4 teknisyen, 
10 hemşireden oluşan 19 kişilik personeli ve sahra hastanesinin bütün malzemeleri de 31 Aralık 1963 günü adaya üç askeri uçakla sevk edilir.
Kıbrıs Türk Toplumunun İaşe ve Mali Durumu 21 Aralık 1963 Rum saldırılarının hemen ardından Kıbrıs Türklerine yönelik yardım faaliyetlerini çok geniş çaplı olarak başlatan Kızılay bir yandan uluslararası yardım Kuruluşlarıyla irtibata geçerken bir yandan da Türkiye’deki dinamikleri harekete geçirmekte, başlattığı yardım kampanyalarıyla Türk insanını da gerek ülke içinde gerekse yurtdışında olsunlar bütün bu seferberliğin içine sokmanın yollarını aramaktadır. Kızılay tarafından bugünlerde en çok muhabere halinde olunan kurumlar ise başta Dışişleri Bakanlığı olmak üzere Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliği olacaktır. Aynı günlerde bizzat Kızılay tarafından Adnan Öztrak’a Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliği hazırlatılan Kıbrıs’la ilgili raporda ise 1963 sonrası süreçte Kıbrıs Türklerinin durumu ayrıntılarıyla irdelenir ve Kıbrıs Türk cemaatinin çarpışmalar, 
göç edenler, Türk Genel Hastanesi’nde yatanlar, şehit ve kayıp aileleri olarak A Grubu, sayısı her gün değişen mahsur köylerde toplanan göçmenler olarak 
B Grubu ve işsizler ve parasızlar olarak da D Grubu olarak kategorize edildiği belirtilir. 

Öte yandan 7 Ocak 1964 tarihinde Rumlarla imzalanan “ Hareket ve Münakale Antlaşması ” ise gerek Kıbrıs Türk toplumuna Kızılay vasıtasıyla gönderilen yardım malzemelerinin zamanında, eksiksiz ve güvenli bir şekilde ulaşmasını gerekse Türk toplumunun gıda ihtiyacının en azından bir kısmının ada içerisinden sağlanmasını kolaylaştıracak ve bu noktada ortaya çıkacak güçlükleri ortadan kaldıracak bir amaç taşımaktadır. Yapılan antlaşmaya rağmen Kıbrıs Rumlarının buna bağlı ve sadık kalmadığı ve saldırılarla Kıbrıs Türk toplumunu sindirmeye gayret ettiği ve Rum saldırılarının neredeyse 1974’e kadar geldiği bilinmektedir. Durum böyle olunca da her ne kadar bir antlaşma imzalanmış olsa da Kızılay’ın Kıbrıs’ta bulunan temsilcileri ve Lefkoşa Büyükelçiliği tarafından da kabul gören husus ise Kıbrıs Türk toplumunun gıda ihtiyaçlarıyla ilgili olarak bir stok yapılması ve Kızılay yardım malzemelerinin adaya gemilerle sevk edilmesinin ardından Lefkoşa’nın güvenli bölgelerinde stoklanması yönündedir. Toplantıya katılanlar tarafından üzerinde uzlaşmaya varılan bir başka nokta ise yapılacak olan yardımların daha ziyade ve incelikle olaylar nedeniyle köylerini ve evlerini terk eden ve göçmen durumuna düşen ailelere öncelik verilmesi yönündedir. Gıda yardımı yanında Kıbrıs Türk toplumu tarafından acil ihtiyaç duyulan şeyler arasında tıbbi malzeme ve giyecek de bulunmaktadır. Öte yandan olayların başlamasının ardından maaş alamaz duruma gelen Türk memurların 
durumları da söz konusu çalışanların bir müddet daha maaş alamayacakları ihtimaliyle birleşince üzerinde durulması gereken hususlar arasındadır. 
Aynı rapora göre TCM’nin 1964 mali yılı bütçesiyle yatırımlar dışında elinde bulundurduğu hizmetlerin mali portresi toplam 886.000 Sterlin olarak belirlenmiştir. 

Bu meblağın 700.000 Sterlin gibi büyük bir kısmı ise başta öğretmenler olmak üzere memur maaşlarına harcanmaktadır. TCM’nin 845 öğretmen ve 124 memur kadrosu, ayrıca 30 da Cemaat Meclisi üyesi bulunmaktadır.
Rum saldırılarının adada artarak devam etmesinin ardından derhal harekete geçen Kızılay Genel Müdürlüğü ilk etapta yurdun dört bir yanındaki toplam 620 şubesine gönderdiği bir mesajla Kıbrıs’a yapılacak yardımların nasıl düzenleneceğiyle ilgili ön bilgi verir.50 Kızılay tarafından çok geniş kapsamlı olarak Kıbrıs Türklerine yönelik yardım faaliyetlerinin 21 Aralık 1963 tarihinin hemen sonrasında başlamasıyla birlikte Türkiye’de, Kıbrıs’ta ve farklı ülkelerde bu konuyla ilgili girişimlerde bulunulur. 

Kıbrıs Türklerine yapılacak yardımlarla ilgili olarak Adana ve Mersin’de gıda maddeleri konusunda çalışacak iki ayrı satın alma komisyonu oluşturulur. Hemen ardından Adana, Mersin, Gazi Antep ve İskenderun’dan temin edilen 147,50 ton gıda maddesiyle Kızılay Genel Merkezi tarafından gönderilen çeşitli yardım maddeleri ve ayrıca Konya’dan gelen 150 ton un Erdek ve Silivri isimli iki askeri gemiyle 12 Ocak 1964 tarihinde Mersin’den hareket ederek 13 Ocak 1964 günü Mağusa’da Kıbrıs’ta görev yapmakta olan Kızılay heyetine Kıbrıs Büyükelçisi Mazhar Özkul ve Büyükelçilik Müsteşarı Nejat Uçtum nezaretinde ve çok geniş bir halk katılımı, çok sayıda yerli ve yabancı gazeteci, film yapımcısı ve televizyon muhabirinin katılımıyla Kızılay Müfettişi Nuri Aydıngöz tarafından teslim edilir.51 

Bu kapsamda TCM Başkanı Rauf R. Denktaş ve hükümet komiseri ile yapılan görüşmelerde Kızılay’dan adanın muhtelif köylerinden can ve mal emniyeti kalmadığı için göçmek zorunda kalan yaklaşık 16.000 köylünün Lefkoşa’daki cami ve okullara yerleştirildikleri ve göçün halen devam ettiği göz önüne alınarak bunların ve halen mahsur durumdaki köylülerin bütün ihtiyaçlarını karşılamak üzere un, bulgur, pirinç, mercimek, iç bakla, margarin, zeytinyağı, şeker, börülce, kuru fasulye, sabun, makarna, 5.000 adet battaniye ve 400 adet de mahruti çadır talep edilir.52 Ayrıca bu yardım kampanyası kapsamında 31 Aralık 1964 tarihine kadar Kızılay şubelerinden, çeşitli kurum ve kuruluşlardan, özel teşekküllerden, yurtiçinde ve yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarından Kızılay kayıtlarında 250 föye işlenmiş vaziyette ve toplam 12.500 kalem olmak üzere 17.914.965,10 lira yardım toplanmıştır.53

      Kızılay tarafından Kıbrıs Türklerine yönelik yardım girişimleri ilk defa 23 Aralık 1963 tarihinde ve 175 sayılı kararla alınmıştır. 
Buna göre Kıbrıs’tan talep edilen 0 grubu kan, ayrıca 50 şişe plazma, transfüzyon takımı, 100 kişiye yetecek kadar kırık ve çıkık tespit malzemesi, 500 kişilik sağlık malzemesi ve ilacın derhal Etimesgut Merkez Deposu ve kan merkezinden temin edilmesi, temin edilemeyenlerin de acilen satın alınması kararlaştırılmıştır.54 

Öte yandan Kıbrıs Türklerine yönelik olarak Kızılay tarafından önce uçaklarla, daha sonra da gemilerle gönderilen yardım malzemelerinin süratle ve kolaylıkla adada tahliyesini sağlamak amacıyla İngiltere Büyükelçiliği tarafından Dışişleri Bakanlığına bir muhtıra gönderilir.55 Bu yazının alınmasının hemen ardından işleri kolaylaştırmak, gereksiz sürtüşmeleri ve doğabilecek sorunları önceden ortadan kaldırabilmek ve Kızılay faaliyetlerinin tamamen insani yardım amaçlı olduğunu göstermek amacıyla Kızılay tarafından da yardım malzemelerinin adaya gönderilmesi hususunda bir dizi tedbir alınır.56 30 Eylül 1964 tarihi itibarıyla Kızılay tarafından gerçekleştirilen 12 parti yardım çerçevesinde 10.273.607,68 liralık gıda ve giyim eşyası, 595.641.56 liralık sıhhi malzeme ve ilaç, 1.642.000 liralık çadır ve battaniye, 818.987 liralık hastane donanımı ve 312.000 liralık da muhtelif yardım malzemesi olmak üzere toplam 13.642.236,24 liralık destekte bulunulmuştur ve Kızılay’ın elinde halen 5.122.176,39 liralık yardım bulunmaktadır.57

Kıbrıs Türk toplumunda 1964 yılı başından itibaren daha yoğun yaşanmaya başlayan fevkalade şartlar altında acilen yerine getirilmesi ve derhal ödenmesi gereken finansman ihtiyaçları ise TCM’nin başta öğretmenler olmak üzere memurlarına ödenmek üzere bir aylık ücret karşılığı 60.000 Sterlin, ayrıca hükümet memurlarının, polis, jandarma, ordu ve diğer kamu hizmetlileri için ödenmesi gereken ücret için 189.000 Sterlin ve Rum saldırılarına karşı mücadele den ve çarpışmalara katılanlara, polise, jandarmaya, orduya, göçmenlere, mültecilere, Genel Hastane’ye, işsizlere, Rum saldırıları altında mahsur kalmış köylere ve köylülere ayni yardım yapmak maksadıyla stok tedariki için de 50.000 Sterlinlik bir ödemeye ihtiyacı bulunmaktadır. Lefkoşa Büyükelçiliği tarafından hazırlanan bir başka rapora göre ise Kıbrıs Türk toplumunun ana yiyecek maddeleri ihtiyacı ve bu maddelerle ilgili ticaret, gümrük ve kambiyo rejimi bakımından da durumu iç açıcı değildir. 

Kıbrıs Türk toplumunun yıllık 1.000 ton pirinç, 1.500 ton Nebati yağ ve 500 ton da Hayvani yağ ihtiyacı bulunmaktadır. Zeytinyağı ise bu kategorinin dışında ruhsatabağlıdır. Ada üretiminin %32’sinden daha fazlasına ruhsat ve müsaade verilmemekte, ihtiyaç ada içerisinde yerli üreticilerden karşılanmaya çalışılmaktadır. 

Gümrük tarifesinden muaf olan ve yıllık 1.000 ton ihtiyaç duyulan bakliyat da ruhsata tabiidir ve bu ruhsat da sadece kısa bir süre için verilmektedir. 
Son dönemde verilen ruhsat ise sadece mercimek, nohut ve börülceyi kapsamaktadır. Fasulye ile ilgili olarak verilen ruhsatın süresi 31 Aralık 1963 tarihinde sona ermiş, o tarihten sonra yeni ruhsat verilmemiştir. Beyaz peynir ve kaşar peynire hiçbir şart altında ruhsat verilmezken diğer peynirler ve özellikle kutu peyniri ruhsata tabiidir. %28’lik bir gümrük vergisi uygulanan peynirle ilgili olarak yıllık ihtiyaç 150 ton civarındadır. Tuzlu balık, kavurma, salam, kuzu eti ve donmuş et ithali de serbesttir ve Ziraat Bakanlığı tarafından verilecek izne bağlı olarak ruhsata tabii değildir. Yıllık ihtiyaç ise 500 ton tuzu balık, 400 ton salam, 500 ton kuzu eti şeklindedir. Tereyağı ve kutu sütü ithali de serbesttir ve ihtiyaç 200 ton tereyağı, 1.000 ton kutu sütüdür. Son olarak sabun da ruhsata bağlıdır. Kıbrıs’tan Getirilen Yaralılar ve Hastaların Tedavi Edilmesi
Aynı dönem içinde ve 21 Ocak 1964 tarihinde Kıbrıs’a yardım malzemesi ve gıda maddesi taşıyan gemilerin geri dönüşlerinde getirdikleri 7 yaralı ve 5 de tüberküloz hastası Kıbrıs Türk’ü Mersin Hastanesi’nde tedavi edilmeye başlanır. Bu 12 hasta ve yaralı haricinde daha önce Türkiye’ye getirilen 23 yaralı arasında elbiseleri olmayanlara da taburcu edilmelerinin hemen ardından birer takım elbise, pardösü, ayakkabı ve başka giyim eşyaları alınır. İlk etapta bu hastalardan 15’i bu şekilde giydirilmiştir. Ayrıca hastaneden taburcu edilen ilk gruptaki 23 hasta ve yaralıdan 14 yaralı ise Kıbrıs’a gönderilinceye kadar Ankara’da günlük yatak ve yiyecek masrafı 20 lira olan Gül Palas Oteli’ne yerleştirilirler ve Kızılay tarafından misafir edilirler. Söz konusu bu insanlara günlük kahvaltı, öğle yemeği ve akşam yemeğini karşılamak üzere belli bir miktarda para yardımı yanında günlük ihtiyaçlarını karşılamak üzere ayrıca para desteğinde bulunulur. Kıbrıs’tan Mersin ve Ankara’ya getirilen ve tedavileri yapılan yaralı ve hastaların da iaşe, ibate sorunları yanında cep harçlıkları da Kızılay tarafından karşılanır.58 Bu arada Mart 1964’ün hemen ilk gününde Kıbrıs’tan 27 Mayıs isimli şileple Kızılay tarafından İskenderun’a getirilen ve bir otobüsle Ankara’ya sevk edilen toplam 27 kişilik hasta ve yaralı Kıbrıs Türklerinin de uygun bir şekilde karşılanması ve hastaneye yatırılması gerekenlerin acilen hastaneye yatırılması ve tedavilerine derhal başlanması söz konusudur; ancak organizasyonun iyi yapılamaması nedeniyle İskenderun-Ankara güzergâhında karşılaşılan aksaklıklar ve hasta ve yaralıların Kızılay Genel Merkezi’nde beklenmelerine rağmen otobüs terminalinde tahliye edilmeleri başta hasta durumdaki yaşlıların ve çocukların perişan olmalarına yol açar.59 Hemen ardından 27 kişilik bu gruptan 12 hasta Ankara Numune Hastanesi, 13 hasta Uzun Otel’e yerleştirilirken geriye kalan 2 kişi ise eşyalarını almak üzere garajlar bölgesinde kalır.60 

Öte yandan Kıbrıs’tan tedavi amacıyla Kızılay tarafından Türkiye’ye getirilen 35 mücahidin zaruri ihtiyaçlarını karşılamak için her ay kendilerine ayda 300 lira 
ödenmesini teminen Kıbrıs’a Yardım Komitesi’nin 88 sayılı kararıyla Kızılay’a Kıbrıs Fonu’ndan Aralık 1965, Ocak ve Şubat 1966 döneminde 31.500 lira verilmiş durumdadır.61 Aynı tarihlerde Kızılay Genel Merkezi’ne ulaşan bir yazı ise Kızılay’ın şahsında Kızılay personelinin Kıbrıs Türklerine yönelik cansiperane ve fedakârca gayretlerini şükranla karşılayan bir takdir ve teşekkür yazısıdır.62 Kızılay ise gerek Kıbrıs’taki yardıma muhtaç insanlara yönelik yardım faaliyetlerinde gerekse Türkiye’ye gelen veya getirilen hasta ve yaralı Kıbrıs Türklerinin tedavi ve bakımları konusunda son derece titiz ve özenli davranmaktadır.63 

Telefon ve posta haberleşmesinin son derece güç ve hatta imkânsız olduğu bir dönemde Kızılay Genel Müdürlüğü ile Kıbrıs’taki personeli arasındaki yazışmalar ve haberleşme de bir süre Dışişleri Bakanlığı vasıtasıyla yapılır ve adadaki durum bu şekilde öğrenilmeye çalışılır.64

Kızılay merkezi tarafından istenilen bu hususlarla ilgili olarak ilk cevap ise seyyar hastane başhekimi Dr. Ali Kabalak imzasıyla 5 Ocak 1964 tarihinde gelir. 

Dr. Kabalak cevabi yazısında o gün itibarıyla 18 kız, 19 erkek ve 9 da çocuk olmak üzere toplam 46 yatan hastaları bulunduğunu, hastanede uçakla derhal Ankara’ya sevk edilmek üzere acil müdahaleyi bekleyen 15 hasta ve yaralı bulunduğunu, Lefkoşa dışındaki merkezler ve bunların köyleriyle irtibata geçilmesinin mümkün olmadığını, bu hususta İngilizlerin ve mahalli Kızılhaç teşkilatının aciz olduklarını belirttiklerini, Türk sağlık ekibinin de esasında Lefkoşa’da mahsur durumda bulunduğunu ve Lefkoşa dışındaki yerleşim yerleriyle bağlantı kurmanın da mümkün olamadığını belirtir.65 Kızılay ilk yardım hastanesinde bu dönemde idari faaliyetler, temizlik ve mutfak da dâhil olmak üzere toplam 34 personel görev yapmaktadır. Söz konusu bu üç uçağın 31 Aralık 1963 günü Ankara’ya dönüşleri sırasında adadan acil hasta ve yaralıları da getirmeleri planlandığından uçaklarda bir doktor ve bir hemşire de görevlendirilir.24-31 Aralık 1963 sürecinde Kızılay’ın üç ayrı seferde adaya yaptığı harcama tutarı ise 693.387 liradır. Bu bir hafta içinde ayrıca ülkenin farklı yerlerinde toplanan 360 şişe kan da gönderilmiştir.66

Otellerde Kalan Kıbrıs Türkleri

Kızılay 23 Aralık 1963 tarihinden itibaren adaya yönelik yardımlara başlar ve ardından Kızılay İlk Yardım Hastanesi’nin Kıbrıs’ta devreye sokar. 

Bu arada hasta ve yaralı durumda olan ve tedavileri Kıbrıs’ta bilinen sebeplerle yapılamayan Kıbrıs Türklerinin de Türkiye’ye getirilmesi söz konusu olur. 
Bu insanların gerek havayoluyla Ankara’ya gerekse deniz yoluyla Mersin veya İskenderun’a getirilmesi sonrasında kalacak yer sıkıntısı çeken veya tedavileri 
tamamlanmasına rağmen Kıbrıs’a dönemeyenlerin geçici bir süreliğine çeşitli otellerde kalmaları sağlanır. Bu kapsamda Mersin’de Günaydın Oteli, 
Ankara’da Gül Palas Oteli, Uzun Otel ve Seyhan Oteli Kıbrıs Türklerinin barınmaları için Kızılay tarafından anlaşma yapılan oteller arasındadır. 
Günaydın oteli 23 Aralık 1963 günü Kıbrıs tarihine Kanlı Noel olarak geçen ve bugün Barbarlık Müzesi olarak ziyaretçilere açık olan evde Bnb. Nihat İlhan’ın eşi ve üç çocuğu yanında eşini kaybeden Hasan Yusuf Gudum ve aynı evde yaralanan Meriç (Mora) köyünden yeğenlerinin de bir süre kaldıkları oteldir.67
Aynı dönemde yaşanan bir başka sorun ise içinde bulunulan olağanüstü şartlardan menfaat sağlamaya çalışan bir takım insanların türemesi ve bunların yarattığı sıkıntılardır. Örneğin Kıbrıs’taki Kızılay İlk Yardım Hastanesi tarafından Türkiye’ye tedavi amaçlı olarak gönderilen hastaların arasında sefaret, Kıbrıs TCM ve diğer resmi kurum ve kuruluşlar aracılığıyla gelen ve hasta olmayan şahısların bulunması ve bunların Kızılay tarafından hasta ve yaralılara yönelik bütün hizmetlerden istifade etmesi, Türkiye’ye geldikleri andan itibaren gidecekleri yere kadar ulaşım ücretlerini Kızılay’a ödetmek yönünde teşebbüste bulunmaları, bu girişimlerine gerekçe olarak da anavatana geldiklerini ve buralarda kendilerinin birer yabancı olduklarını ileri sürmeleri ve muhtaç durumları nedeniyle yardıma ihtiyaçları bulunduğunu belirtmeleri ve bu konuyla ilgili olarak resmi ve askeri makamları devreye sokmaya çalışmaları ve bu yolla manevi baskı oluşturmaya çalışmaları sıkıntı ve rahatsızlık yaratır.68 Aynı dönemde hastanede olmamakla beraber tedavileri uzun süren ve hastaneden çıkartılan 4 kişi Uzun Otel, 5 kişi de Seyhan Otel’de kalırlar. 

Söz konusu bu oteller daha önce Kızılay tarafından anlaşma yapılmış olan otellerdir ve Kıbrıs’tan gelen hasta yakınlarıyla ayakta tedavi gören veya hastanede işi bitip adaya dönmeyi bekleyenlerin kaldıkları otellerdir. Ancak daha sonra Uzun Otel müdürünün Rum bir kadın olmasının 69 otelde kalanlarda rahatsızlık yaratması, diğer otelin de imkânlarının özellikle bazı özel hastaların farklı saatlerde sıcak su temini ve asansör gibi ihtiyaçlarına cevap verememesi sebebiyle bu otellerde kalanlar Kıbrıs’tan gelen öğrencilerin de kaldıkları Turist Otel’e aktarılırlar. Bu arada Seyhan Oteli’nde kalmakta olan hasta Kıbrıs Türkleri ve yakınlarının bu otelden memnun olmadıkları yönünde şikâyetlerde bulunmaları üzerine başka bir otele taşınmaları söz konusu olur. Şikâyetlerin artması üzerine Kızılay tarafından söz konusu otelde yapılan incelemede otelde kalp ameliyatı geçiren bir hastanın dördüncü katta ve 30 numaralı odada kaldığı, asansör olmaması nedeniyle iniş ve çıkışların hasta üzerinde çok ciddi sağlık sorunları oluşturduğu, üçüncü kat 21 numarada kalmakta olan Türkay Akpınar’ın prostatit hastalığıyla ilgili verilen raporda küvette banyo yapması gerektiği yazılı olmasına rağmen küvetsiz bir odada kaldığı ve bu durumun da hastalığını şiddetlendirdiği, gırtlak kanseri olan yaşlı bir hastanın ise karanlık ve havasız bir odada kalmakta olduğu anlaşılır.70 Bu kapsamda Mersin’de Günaydın Oteli, Ankara’da Gül Palas Oteli, Uzun Otel ve Seyhan Oteli Kıbrıs Türklerinin barınmaları için Kızılay tarafından anlaşma yapılan oteller arasındadır. Günaydın oteli 23 Aralık 1963 günü Kıbrıs tarihine Kanlı Noel olarak geçen ve bugün Barbarlık Müzesi olarak ziyaretçilere açık olan evde Bnb. Nihat İlhan’ın eşi ve üç çocuğu yanında eşini kaybeden Hasan Yusuf Gudum ve aynı evde yaralanan Meriç (Mora) köyünden yeğenlerinin de bir süre kaldıkları oteldir. Kızılay bu otellerde kalan Kıbrıs Türklerine bu çalışmanın farklı bölümlerinde ayrıntılı bir şekilde verildiği üzere çeşitli oranlarda maddi yardımda da bulunmuştur. Öte yandan bu otellerde kalan ve tedavileri tamamlanan hasta ve yaralılarla 
ilgili olarak zaman zaman sorunlar da yaşanır.71

Aynı şekilde daha sonraki süreçte ve özellikle Geçitkale ve Boğaziçi bölgelerine EOKA ve Rum saldırılarının devam ettiği günlerde Kızılay tarafından Kıbrıs’tan yaralı ve hasta getirilmesine devam edilir. Bu kapsamda Türkiye’ye getirilen 8 mücahitten yapılan araştırma sonucu Enver Âdem, Ali Ziya Ertürk, Cevat Mehmet, Halil Mehmet ve Ergün Rahmi’nin fakir ve yardıma muhtaç oldukları öğrenildiğinden bu mücahitlerin tedavilerinin ücretsiz yapılması, hastaneye yatırılmaları durumunda da zaruri masraflarını karşılamak üzere ayda kişi başına 150 lira nakdi yardım yapılmasına, ayrıca ayakta tedavi görecek olanların da otel masraflarının karşılanarak 450 liralık bir yardımda bulunulmasına karar verilir.72 Söz konusu 5 mücahidin tamamı Ankara’da Turist Otel’de kalmaktadır. 

Öte yandan 1 Şubat–30 Nisan 1964 döneminde toplam 114 Kıbrıslı Türk’e hastane ve tedavileriyle verilen ücret, haftalık ve aylıklar da dâhil toplam 21.198.000 lira masraf yapılır. Aynı dönem içinde durumu kritik olan 18 Kıbrıs Türk’ü de uçakla adaya gönderilir. Aynı dönemde hastanede olmamakla beraber tedavileri uzun süren ve hastaneden çıkartılan 4 kişi Uzun Otel, 5 kişi de Seyhan Otel’de kalırlar. Söz konusu bu oteller daha önce Kızılay tarafından anlaşma yapılmış olan otellerdir ve Kıbrıs’tan gelen hasta yakınlarıyla ayakta tedavi gören veya hastanede işi bitip adaya dönmeyi bekleyenlerin kaldıkları otellerdir. Ancak daha sonra Uzun Otel müdürünün Rum bir kadın olmasının73 otelde kalanlarda rahatsızlık yaratması, diğer otelin de imkânlarının özellikle bazı özel hastaların farklı saatlerde sıcak su temini ve asansör gibi ihtiyaçlarına cevap verememesi sebebiyle bu otellerde kalanlar Kıbrıs’tan gelen öğrencilerin de kaldıkları Turist Otel’e aktarılırlar. 

Bu dönemde Türk Cemaat Meclisi tarafından yardıma muhtaç Kıbrıslı mücahitlerin isimleri de Kızılay’a teslim edilir ve adı geçen 45 kişiye çeşitli yardım yanında aylık da bağlanır. Böylece Kızılay hasta ve yaralı insanların tedavisi, onlara gerekli olan çeşitli tıbbi cihaz ve alet temini, Türkiye’de tedavisi mümkün olmayanların yurtdışına gönderilmeleri, ayrıca tedavilerini tamamlamış olanların da tekrar adaya götürülmeleri faaliyetlerine aralıksız devam eder.74
Kızılay Seyyar İlk Yardım Hastanesi KurulmasıKızılay ayrıca 31 Aralık 1963 tarihinde yayımladığı bir duyuruyla “hadiselerin devam ettiği hatta kadın ve çocuk nazarı itibara alınmaksızın Türkleri imha siyaseti güdüldüğü” öğrenildiğin den uzun vadeli ve büyük ölçüde bir yardım kampanyasına başlandığını da duyurur. Aynı gün Başbakanlık tarafından Kızılay’a 200 bin liralık yardımda bulunulur. Bu yardım kampanyası dâhilinde elde edilen gelirle ilk etapta alınan ve peynir, bulgur, pirinç, fasulye, nohut, yeşil mercimek, zeytinyağı, Vita yağı, şeker, makarna ve undan oluşan 17.632 kilo gıda malzemesi 4 Ocak 1964 günü üç uçakla gönderilirken 300 tonluk bir yardım da deniz yoluyla İskenderun’dan Mağusa’ya sevk edilir.75 Bu doğrultuda yukarıda belirtilen ve 3 askeri uçakla Kıbrıs’a gönderilen ilk yardım grubunda 500 kilo peynir, 1.011 kilo bulgur, 
1.200 kilo pirinç, 1.485 kilo fasulye, 1.500 kilo nohut, 1.000 kilo yeşil mercimek, 210 kilo zeytinyağı, 306 kilo Vita yağı, 1.500 kilo şeker, 1.000 kilo makarna ve 
7.920 kilo da un olmak üzere toplam 17.632 kilo gıda maddesi bulunduğu da açıklanır.76 Aynı şekilde Kıbrıs’ta kurulması planlanan ve ilk etapta 50 yataklı olmasıdüşünülen ve daha sonra da 100 yataklı olması planlanan Kızılay hastanesi ile ilgili olarak bu hastanenin derhal adaya gönderilmesi de Kızılay tarafından kabul edilir ve hastane için gerekli malzemenin başta Etimesgut Kızılay depoları olmak üzere Kızılay imkânlarıyla tamamlanması, ayrıca bunların harp hastaneleri malzemesinden de istifade edilerek tamamlanması suretiyle derhal ikmal edilmesi ve acilen Kıbrıs’a gönderilmesi de kararlaştırılmıştır.77 Söz konusu bu hastanenin ilk kadrosunda ise Kızılay heyeti başkanı olarak Dr. Mehmet Kengerli, muhasip ve hastanenin açılış aşamasında açılış ve idame masraflarını karşılamak üzere Kızılay adına kendisine 40.000 lira ödenek verilen idari memur olarak Ömer Atak ile hemşire Suzan Kıran, Başhekim olarak Op. Dr. Ali Kabalak, Dr. Necati Erdentuğ, Dr. Hasan Karaağaç, Dâhiliye Uzmanı Dr. Cahit Palantekin, Röntgen Uzmanı İsfendiyar Koçman, teknisyen olarak narkozitör Osman Çakıroğlu, sterilizasyon teknisyeni İbrahim Ünal, cerrahi teknisyeni Şevket Atmaca ve Bekir Bedir bulunmaktadır.78 Kadroda ayrıca Kızılay kan merkezinde görev almak üzere hemşire Emine Çetin, Gülten Gezer, 
Şaduman Ozan, Sedar Özer, ebe-hemşire Emine Keler, İftadiye Koca, Türkan Yücel, Hatice Öztürk ve Şaziment Görücü bulunmaktadır.79 Bu grup Kıbrıs’ta görev yapacak olan ilk Kızılay ekibi olarak da tarihe geçeceklerdir. Sağlık Müdürlüğü İlk Yardım uzmanı Dr. Mehmet Kengerli ve refakatindeki idari ekibin Kıbrıs’taki ikinci yaralı kafilesini aynı uçaklarla Türkiye’ye getirmesi de söz konusudur. Hastanenin olaylara anında müdahil olmasının ardından ilk gün 68 yaralı getirilir, ayrıca 5 kişi de ayakta tedavi edilir.3 Ocak 1964 günü Kızılay’a ulaşan Rauf Denktaş imzalı acil bir yazıda ise adada Türklerin acil gıda stoklarının tükendiği, aylık ihtiyaç olan 1.500 ton un ve 1.500 ton bakliyat yanında akaryakıta ve çatışmalar ve göç nedeniyle çalışamaza durumda olan insanların da paraya ihtiyacı olduğu bildirilir. Kızılay tarafından bu arada Türkiye’de kalan ve adaya dönemeyen Türklere de 3 Ocak 1964 günü 5 bin liralık bir yardımda bulunulur.Kıbrıs’ta tesis edilmesi planlanan Kızılay hastanesinin dışında seyyar ilk yardım hastanesinin ilk kadrosu Kızılay İdari Ekip Başkanı Dr. Mehmet Kengerli başkanlığında Başhekim Op. Dr. Ali Kabalak, Op. Dr. Necati Erdentuğ, Op. Dr. Hasan Karaağaç, Dr. Cahit Palantekin, Dr. İsfendiyar Koçman, hemşireler Emine Çetin, Gülten Gezer, Sedar Özer, Şaduman Ozan, Emine Keler, İftadiye Koca, Türkan Yücel, Hatice Öztürk, Şaziment Görücü ve teknisyenler Osman Çakıroğlu, İbrahim Ünal, 
Şevket Atmaca ve Bekir Bedir’den oluşmaktadır.80 Kan merkezinde ayrıca hemşire Seder Özer, Şadıman Ozan, Emine Keler, İftadiye Koca, Türkan Yücel, 
Hatice Öztürk ve Şaziment Görücü hizmet vermektedir.81 

Kıbrıs’taki olaylar nedeniyle adaya dönemeyen ve parasız kalan 21 Kıbrıslı Türk ile Kızılay tarafından tedavileri yapılmak üzere Ankara’ya getirilen 5 kişiye Kıbrıs’a dönebilmeleri için ayrıca toplam 10.322 lira yardımda bulunulur.29 Ocak 1964 günü de adaya 656 ton yiyecek maddesi sevk edilirken Kızılay tarafından tedavi edilmek üzere Türkiye’ye getirilen ilk yaralı kafilesinden 14 kişi de aynı gemiyle adaya gönderilir.30 Ocak 1964 günü sabah 08:00 itibarıyla Mağusa limanına yanaşan gemideki gıda ve ilaç yardımının toplam maliyeti ise yaklaşık 1.5 milyon lira civarındadır.82 Öte yandan Kıbrıs’ta Kıbrıs Türklerine yönelik olarak yardım faaliyetlerine başlanması ve Kızılay tarafından bir hastanenin açılmasının ardından gerek yardım konvoylarına yönelik olarak gerekse hastane personeline karşı EOKA tarafından saldırılar da artarak devam eder.26 Şubat 1964 günü Lefkoşa’daki merkeze bağlı olarak Mağusa’da açılan Kızılay hastanesinde röntgen mütehassısı olarak görev yapmakta olan Dr. Ali Acunaş’la Kızılay İlk Yardım Ekibi personeli Hamit Sunar görev dönüşü Mağusa’dan Lefkoşa’ya dönerken iki Rum polisi ve 10 EOKA mensubu Rum tarafından darp edilmişler, tüfek dipçikleriyle saldırıya uğramışlar ve ağır tecavüzlere ve tehditlere maruz kalmışlardır.83 Aynı şekilde 11 Mart 1964 tarihinde de Mağusa’dan Lefkoşa’ya gıda ve ilaç taşımakta olan 9 Kızılay kamyonu Rum saldırısına maruz kalır, kamyonların üzerinde bulunan Kızılay işaretleri EOKA mensubu Rumlar tarafından tahrip edilir ve Kızılay mensubu şoförler ve sağlık ekibi darp edilip ağır hakaretlere uğrar ve dövülürler. Geç de olsa duruma müdahale eden İngiliz askeri birliği ise olayların daha da büyümesini önler.84
Bu arada 4. parti olarak Kıbrıs’a gönderilecek 400 tonluk yardım malzemesi de 6 Şubat 1964 itibarıyla Mersin’de hazır durumdadır. Mart ayındaki son kafilede 13 
tüberküloz hastası ve yaralı, 20 evsiz ve fakir yanında 9 varlıklı kimse olduğu bildirilir ve bu şekilde davranan 13 kişi tespit edilerek bunlar derhal gruptan çıkartılır.

5 Nisan 1964’ten itibaren adaya yardım götürmek üzere Ulaştırma Bakanlığı tarafından Kızılay’a tahsis edilen 1.500 tonluk Malazgirt gemisi de 1 Nisan’dan itibaren malzeme alımına başlar. Gemi Mersin’den Mağusa’ya 9. seferine de 827.054 kilo ve 1.837,39lira tutarındaki yardım malzemesiyle 13 Nisan 1964 günü başlar ve 14 Nisan günü yükünü Mağusa limanında tahliye eder. Dışişleri Bakanlığı tarafından Kızılay Genel Merkezi’ne gönderilen 5 Mayıs 1964 tarihli ve 1.573 sayılı yazıya göre Uluslararası Kızılhaç Teşkilatı Kıbrıs Heyeti Başkanı Max Stadtler’in Lefkoşa’daki Türkiye Büyükelçiliğine Kıbrıs Türk toplumunun elinde ancak 20 Mayıs 1964 tarihine yetecek kadar yardım malzemesi bulunduğu ortaya çıkınca daha önce Kıbrıs TCM yetkilileri tarafından verilen ellerindeki malzemenin Mayıs ayı sonuna kadar yeteceği yönündeki tahmini bilgilerin yanıltıcı olduğu ortaya çıkar. Bunun üzerine Kızılay tarafından 400 ton un, 50 ton şeker, 35 ton yemeklik yağ,2.300 battaniye, 200 çadır, 21.000 metre kumaş, keten ve basma ile 3.000 çift ayakkabı dışında 800 ton yeni yardım malzemesinin derhal temin edilmesi ve2.250.000 lira tutarındaki bu yeni yardım paketinin de adaya gönderilebilmesi için çalışmalara başlanır.85
Nisan 1964 itibarıyla Kızılay’ın Lefkoşa’da açtığı hastanede üçüncü grup olarak görev yapmakta olan sağlık ekibi ise Dâhiliye Uzmanı, Dr. Mehmet Melih Abidinoğlu, Genel Cerrah Dr. O. Nejat Pamir, Genel Cerrah Dr. M. Arman Sanol, Röntgen uzmanı Dr. M. Kemalettin İzmirden, hemşire Perihan Öncü, Ayten Tamak, Ayşe Yılmaz, Neriman Uslu, T. Umur Erdamar ve Ahmet Ahıskal’dan oluşmaktadır. Bu ekipte görev yapmakta olan doktorlar bir aylık görevlerini 12 Mayıs 1964 tarihinde tamamladıklarından daha sonraki dönemde 13 Mayıs 1964 tarihinde Türkiye’ye döneceklerdir.86 Aynı günlerde tedavi edilmek üzere Kızılay tarafından Türkiye’ye getirilen 10 hasta ve yaralı Kıbrıs Türk’ü de tedavilerinin ardından BEA Havayolları ile Lefkoşa’ya gönderilmiştir.87 Kıbrıs’ta 5. grup olarak görev yapacak ekip ise 4 doktor, 5 hemşire ve 2 teknisyenden ibarettir ve 16 Temmuz 1964–18 Eylül 1964 döneminde görev alacaklardır.6. grup olarak görev yapacak olan 4 doktor, 3 hemşire ve 2 teknisyen ise 17 Eylül 1964 tarihinde göreve başlayacaklardır.88Haziran 1964 itibarıyla Kıbrıs TCM Başkanı Rauf R. Denktaş tarafından Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliğine yapılan müracaat sonrasında “Kıbrıs’ta devam eden fevkalade durum neticesinde mali ve iktisadi tazyikin arttığı, gittikçe fakirleşen Kıbrıs Türklerinin ancak anavatandan sağlanan yardımlarla hayatlarını idame ettirebildikleri” belirtilerek teslim edilen acil ihtiyaç listesinin Temmuz 1964 ortalarına kadar adaya ulaştırılması konusunda yardım talebinde bulunulur.89 

Bu kapsamda acilen Kıbrıs’a gönderilmesi istenen yardım malzemesi listesi 700 ton çavdar unu, 8,5 ton şeker, 60 ton pirinç, 40 ton makarna, 20 ton bulgur, 
80 ton fasulye, 30 ton nohut, 53 ton börülce, 20 ton mercimek, 60 ton yemeklik yağ, 25 ton zeytinyağı, 2 ton çay, 3 ton salça, 10 ton sabun, 1 ton Vim, 
8 ton sabun tozu, 8 ton pişmiş konserve, 10 ton zeytin, 3 ton reçel, 3 ton bisküvi, 4.000 metre pazen, 4.000 metre kaput bezi, 4.000 metre basma, 
4.000 metre patiska, 1.000 çift erkek, 1.000 çift kadın, 1.000 çift çocuk ayakkabısı, ayrıca 1.500 çift küçük bebek ayakkabısından oluşmaktadır. 
Bu talebin hemen ardından yapılan görüşmelerde ise TCM Başkanlığı istenen margarin, zeytinyağı, kuru fasulye, un ve şekerin mutlak surette listede istenilen miktarda gönderilmesi gerektiğini, aksi takdirde aradaki farkın Rum kesiminden satın alınmak suretiyle kapatılması yoluna gidileceğini belirtir.90 

Lefkoşa’da Kızılay tarafından hizmete sokulan hastane sadece adadaki Kıbrıs Türklerine yönelik tedavi ve teşhis hizmeti vermemekte, ayrıca Kıbrıs’ta tedavilerine imkân bulunmayan hasta ve yaralıların Türkiye’ye getirilmesi konusunda da faaliyette bulunmaktadır. Bu kapsamda yapılan girişimlerin dışında bazı Kıbrıs Türklerinin Kızılay Genel Hastanesi’nin bilgisi dışında ve tamamen şahsi temasları neticesinde Mağusa’dan Mersin’e dönen yardım gemileriyle adayı terk ettikleri ve Türkiye’ye gelmeye başladıkları da öğrenilir. Söz konusu bu kişilerin tedavilerinin ardından Kızılay yardım gemileriyle adaya dönmeleri konusu biraz sıkıntılı bir durum olur. Kızılay’a bu yolda müracaatta bulunan bu kişilerin müracaatları Kıbrıs Rum makamlarının adayı gizlice terk eden ve tekrar geri gelmek isteyenlere karşı olumsuz tavır takınması ve müsaade etmemesi ve Kızılay’ın da Dışişleri Bakanlığı ve Lefkoşa Büyükelçiliği ile yaptığı görüşmeler sonrasında bu durumun olumlu karşılanmadığının bildirilmesi nedeniyle sonuçsuz kalır.91 Kızılay adadaki yardım faaliyetleri yanında ayrıca BM ve Kızılhaç yetkilileriyle de temaslara başlamış ve özellikle zor durumdaki Türk köylerine yönelik yardım girişimlerine hız vermiştir.92

2.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,



*********