Sincan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sincan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Aralık 2018 Pazar

RTE’siz yeni bir yıl dileyerek 2014’ü Selamlıyorum!


RTE’siz yeni bir yıl dileyerek 2014’ü Selamlıyorum!  


Dün Gece Herşeyi İstediniz, bir şeyi Unuttunuz!

Mustafa Mutlu

Dün gece tamamınıza yakınınız bir şekilde eğlenerek girmeye çalıştınız yeni yıla...
Öyle ya; yılbaşı kutlamalarını günah sayanlardan olsanız; bu gazetede, bu sütunlarda işiniz ne?

Peki; ne dilediniz yeni yıla girerken?

***
Biliyorum; öncelikle sağlık...

Hele hele sevdikleriniz arasında hasta olan varsa, bu kaçınılmaz...
Sonra mutluluk...
Aşk...
Belki de evlilik!
Ya da tam tersi:
Tekdüzeleşen bir evlilikten kurtulmak ve huzur!
Çocuk...
Başarı...
İş...
Kazasız, belasız bir yıl...
Sevdiklerinize kavuşma...
Ve elbette para... Hem de en zahmetsizinden ve bolundan!
Başka?
Seyahat örneğin! Çok kişinin aklına gelmese de "dileyen" olmuştur muhtemelen...
Ve arkadaş...
Ne dilediyseniz, hepsine ulaşırsınız umarım!

***
Bir de ülkemiz ve tüm insanlık için istediklerimiz var elbette:
Barış her şeyden önce...
Kardeş kanının dökülmemesi...
Sonra bizi yönetenlere akıl fikir ve vatan sevgisi!
Felaketsiz, depremsiz, selsiz, yangınsız, soygunsuz, rüşvetsiz, ayakkabı kutusuz, bol adaletli, demokrasili günler...

***
Peki; kaçınız kendiniz için özgürlük istedi dün gece?
İtirazları duyar gibiyim:
"Canım, ben tutsak mıyım, neden özgürlük isteyecekmişim ki?.."
Evet; içeride ya da dışarıda... Hepimiz tutsağız eninde sonunda!
Bu kapitalist sistem; öylesine sardı sarmaladı ki çevremizi, paranın esiriyiz en azından!
Kendimizi ne kadar özgür sayarsak sayalım; paramız yoksa eğer, bulunduğumuz yer koca bir zindan!
Para yoksa yol yok, seyahat yok, konaklamak yok, eğlence yok!
Ama benim tam olarak dediğim; bu değil.

***
Düşüncenize ket vuruluyorsa...
Yazmanız, konuşmanız kısıtlanıyorsa...
Ayıplar, cıslar, yasaklar, cezalar durmaksızın artıyorsa...
Devlet her yerde ve her zaman karşınıza çıkıyorsa...
Boğulacak gibi hissediyorsanız kendinizi...
Durmaksızın izlendiğinizi, dinlendiğinizi, özel hayatınızın kalmadığını düşünüyorsanız...
Ve başlayan her gün birilerine "sayım" veriyorsanız...
Birileri durmadan vıdı vıdı edip beyninizin etini yiyorsa...
Sizin de özgürlüğünüz yok aslında!
Ama benim anlatmak istediğim; bu da değil.

***
Dün herkesin yukarıda saydığım şeyleri istediği saatlerde sizin aklınıza sadece "özgürlük" dilemek geldiyse...
Yani Balyoz'dan, Ergenekon'dan, Askeri Casusluk ve Fuhuş davası gibi uydurma davalardan içerideyseniz...
Silivri'de, Hasdal'da, İzmir'de, Maltepe'de, Kandıra'da, Sincan'daysanız...
Dışarıda girilecek bir yeni yıla hasret kalmışsanız...
Karınızın, sevgilinizin dudakları, peri masalı kadar uzak geliyorsa artık ya da ananızın saçlarınızda dolaşan o yumuşacık elleri...
İstediğiniz kapıyı açıp, dilediğiniz yere gitmek; imkânsıza dönüştüyse uzunca bir süredir...
Ve dün gece 10'dan 0'a kadar sayıldığında, yani herkesin sarıldığı, öpüştüğü o anda, sizin yalnızlığınızı paylaşan tek şey gözlerinizden süzülen birkaç damla yaş olduysa...
İşte; benim anlatmak istediğimi bir tek siz anlarsınız o zaman!

***
Özgürlüktür; hakların en anası...
Hava gibi...
Su gibi...
Ekmek gibi ihtiyaç...
Büyümek, yaşamak, ölmek kadar haktır!
Siz, siz olun; özgürlüğünüzün kıymetini bilin:
Allah, yılbaşlarında özgürlük dileyeceğimiz günleri bize yaşatmasın!

BAŞBAKANZADE!

Bu yılın ilk saatlerini cezaevinde geçirenler arasında iki de bakan çocuğu vardı.
Tamam; gündüz saatlerinde ziyaretçileri gelip gitti de gece hapishaneye dansöz soktuklarını sanmıyorum!
Rutinleri bozuldu yani, bakanzadelerin; keyifleri kaçtı!
Başbakanzade ise... Hâlâ ortada yok!
Daha bir ay önce milletvekillerine hakaret yağdırırken, şimdi günlerdir babasının konutundan çıkmıyor; iddialara göre!
Allah kimsenin çocuğunu kızartmasın, morartmasın...
Ama en önemlisi böyle yüz kızartıcı iddianamelerin muhatabı yapmasın!

YILIN İLK SORUSU

Milli Piyango'da büyük ikramiye kime ya da kimlere çıktı? Bu talihli ya da talihliler, o paranın hakkını verebilecek birikime sahip mi? Değillerse... Parayı hakkıyla yemek için yardım isterler mi?
Her b.ku bilen beyler!
Günlerdir yandaş kanalları izliyorum; bütün çokbilmiş beyler ve bayanlar hep aynı cümleyi kuruyor:
"İktidar birkaç gün içinde cemaate yönelik bir operasyon başlatacak ve medyadan, polisten, yargıdan, iş dünyasından ve bürokrasiden çok sayıda ünlü isim tutuklanacak!"
İyi de... Nereden biliyorsunuz kardeşler?
Hepiniz casus bardağında yarım kalan sudan mı içtiniz?
Hepiniz CIA'da, KGB'de, MOSSAD'da mı yetiştiniz?
Hepiniz MİT'li misiniz, bitli misiniz?
Kim, neden sizinle paylaşıyor bu çok önemli bilgileri?
Savcının sol kulağı, emniyet müdürünün dinleme aleti misiniz?

***
Kusura bakmayın ama... Hiçbirinizin bildiği bir b.k yok aslında...
Sadece biriniz uyduruyor; geri kalanınız onun dediğini tüm ülkeye yayıyorsunuz!
Bu arada kendinize esrarengiz havalar verip, yandaş kanallardan banknotları cebinize indiriyorsunuz...Doğa; sizden soracak hesabını ama... Bekleyin!
Daha zamanınız var!

YILIN İLK İSYANI!

Al işte... Her şey aynı... Yine hiçbir şey değişmemiş!


***


8 Nisan 2016 Cuma

Kafamda Sorular, Elbet Zaman Yanıtlar



Kafamda Sorular, Elbet Zaman Yanıtlar



Çağdaş Bayraktar 
Tarih:15/12/2013
Türü:İç Politika 


Mustafa Balbay'ın bayramda attığı:

"Dik açı 90 derecedir. Cumhuriyet'i hep dik açıda, dimdik kutlayacağız. 90. yıl kutlu olsun" mesajını anımsarken, "The Cemaat - CHP - ABD" üçgeninin açısal olarak bu olaydaki etkisinin "dar" mı yoksa "geniş" mi olduğunu sorgular halde olmaktan dolayı suçlu hissettim kendimi.

Bu konuda tek suçlunun ben olduğumu sanmıyorum.

www.acikistihbarat.com 
16.12.2013



Yazmayı hiç sevmediğim, ama yazmadığım zaman da içimde kalacak, içime oturacak düşünceler demeti...

O demeti oluşturmak için gözümün içine bakan kelimeler...

***

14 Kasım 2013, Mustafa Balbay açıklamalarda bulundu:

"İç barış AKP'nin de hayrınadır."

"İç barışın yolu, ayırmadan; insanların da Hükümet'in de affedeceği bir yöntem bulunması. Karşılıklı kutuplaşmak iki tarafı da birbirinden uzaklaştırıyor."

"O mahkemelerde hukuk yok. Mahkeme bizi de, dışarıdan getirilen tanıkları da dinlemedi. Balyoz davasında askerler, KCK’da Kürtler yargılandı. Ancak, Ergenekon davasında ise her kesim yer aldı. Böyle bir dava olamaz" [ Hem Kürt kökenli hem asker olunmuyorsa demek ki ] [ Üstelik bu cümleyi kuran da "ulus devlet"i adı gibi bilen kişi! ] 

19 Kasım 2013, Mustafa Balbay açıklamada bulundu:

“ Kamuoyunda tartışılan şekliyle af gibi bir düşüncem ya da talebim yoktur. Bunun dışında hiçbir kişisel isteğim yoktur. Hiçbir planın parçası değilim.”

Tam bu zaman diliminde ayyuka çıkan Cemaat - AKP kavgası.

2 Aralık 2013 Pazartesi, CHP'nin ABD ziyareti.

3 Aralık 2013 Salı, CHP'nin ABD ziyareti 

4 Aralık 2013 Çarşamba, CHP'nin ABD Ziyareti.

Bu görüşmeler esnasında cemaatin çatı örgütünün üst düzey yetkilileri ile yapılan görüşmeler.

Bu görüşmeler kapsamında " tüm insanlığın anasını ağlatma " amacında olan " ABD"nin temsilcileriyle yapılan görüşmeler.

Yargı'daki cemaat yaptırımının yadsınamaz boyutta olması.

5 Aralık 2013 Perşembe, Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal'ın uzun tutukluluk süreleri için yaptıkları itirazın Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilmesi.

6 Aralık 2013 Cuma, Mahkemenin kararı 9 Aralık 2013'e ertelemesi.

9 Aralık 2013 Pazartesi, Mustafa Balbay'ın tahliye olması.

***

Bugün kendime "Ne hissetmem lazım?" sorusunu sorduğum kadar bir daha kendime aynı soruyu sorar mıyım?

Bilmiyorum.

Mustafa Balbay. Yakınlarım geçmişten beri O'na verdiğim değeri de koyduğum yeri de iyi bilir.

Tahliye ile beraber susmadı telefonum.

Epey içselleştirdiğim dışarıdan da belli olmuş demek ki.

Coşkuluydu neredeyse her arayan.

Coşkumu beklediler.

Yapamadım.

Yapmaya çalıştım.

Geçiştirmeye çalıştım.

Kaçmaya çalıştım!

Aklımdaki sorulardan, kuşkulardan.

Balbay'ın tahliyesi ile herkesin aklına Balbay geldi. Fakat ben sokaklara çıkıp avaz avaz: " Fatih Hilmioğlu ölüme terkedildi. Bir şeyler yapmalıyız! " diye bağırmak istedim.

Mesela Engin Alan neden içeride?

Peki ya diğer Balyoz ve Ergenekon tertipleriyle tutsak edilenler?

Mustafa Balbay'ın bayramda attığı: 

" Dik açı 90 derecedir. Cumhuriyet'i hep dik açıda, dimdik kutlayacağız. 90. yıl kutlu olsun" 

 mesajını anımsarken, " The Cemaat - CHP - ABD " üçgeninin açısal olarak bu olaydaki etkisinin "dar" mı yoksa "geniş" mi olduğunu sorgular halde olmaktan dolayı suçlu hissettim kendimi.

Bu konuda tek suçlunun ben olduğumu sanmıyorum.

Bazen bir şeyi istersiniz. Olmaz.

Bazen bir şeyi çok isterseniz, o arada başka bir şey olur.

İstediğiniz de olur ama artık olan şey tam olarak istediğiniz "kıvamda" olmaz. Aynı etkiyi yaratmaz.

Kalbinizin kapısı çalar, " Kim o? " dersiniz, Yumruk: " Benim " der ve ekler: "Oturmaya geldim müsaitsen?"

Kapına kadar gelme nezaketsizliğini gösterdiyse eğer misafir, istenmese de kabul edilir…

Sonra ailesi ile olan fotoğraflarına bakıp, konuşmasını dinlerken tebessüm halinde yakaladım kendimi.

Sonra yine aynı isim çakıldı beynime:

Fatih Hilmioğlu?

Bu isimi belirtmişken bir parantez açmamda fayda var.

Eğer birazcık da olsa bir şeyleri anlayabiliyor, yorumlayabiliyor ve davama katkı sağlayabiliyorsam, bunu tek bir oluşuma borçluyum:

Her kademesinde görev almış olmaktan onur duyduğum; Çukurova Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Kulübü.

Bizim deyişimizle ADK Kültürü.

Ve o kültürün buluşma noktasıdır Ulusal Çalıştaylar.

İşte o çalıştayları başlatanlardan birisiydi Hilmioğlu. Tıpkı yine Ergenekon sanıklarından Ferit Bernay ve Mustafa Yurtkuran hocalarımız gibi.

Anlayacağınız; o adamların yanında olmak, bizler için namus borcu.

Bu halet-i ruhiye içinde yorumlamaya çalışıyordum yorumları.

Bakınıyorum sağıma soluma, özellikle de düşüncelerine güvendiklerim neler diyor diye.

Yazar arkadaşım Erhan Sandıkçı duruma bir not düşmüş:

"Yüzlerce masum insanın tamamı aksini söyleseler dahi, bu kin güdülecek bir davadır. Faşizme tarafsız, hoşgörülü kalınamaz. Ya karşısındasınızdır ya da ona boyun eğiyorsunuzdur. Ya kin güdersiniz ya da onların kiniyle güdülürsünüz.

Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Şirinyer, Sincan tutsakları ve büyük hedef Türkiye Cumhuriyeti için tüm yıkıcılara kin güdüyoruz."

Aklıma Mustafa Kemal'in bir sözü geliyor, dillendirmeden duramıyorum:

" Biz kimsenin düşmanı değiliz! Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız."

***

Ne çıkanlar sustu bu günlerde.

Rüzgar gülünü kıskandıran dönüşlerin yoğunluğundan pistte çocuklara yer kalmadı.

" Birileri pazarlık unsuru haline mi getiriliyor? " sorusu bir ur gibi beynimde.

Bu " Tahliye ", verilecek ödünlerle tamamlanması planlanan sonun başlangıcı mı?

"Kindar olmamalıyız" sözleri, bebek katillerini de kapsar mı?

Ve belki de en kritik soru:

Birileri, yarın atılabilecek bazı adımlara itiraz edecek olduğumuzda; "Aynı madde kapsamında Mustafa Balbay tahliye edilirken gayet memnundunuz düzenlemeden. Şimdi ne oldu?" sorusu önümüze koyar mı?

***

Deniz ve Yağmur mutlu uyuyacaklar bugün.

Uyusunlar, sonuna kadar hakları.

Fakat bizler, durduramıyoruz içimizdeki soruları.

Yok et sorularımızı Balbay.

Susma, değişme, dönüşme.

Sen, Ahmet Taner Kışlalı'nın kendi kitabı için "isim" istediği kişisin. Kışlalı'nın bayrağı senin elinde.

Nilüfer Kışlalı bu yıl dönümünde: "Boşuna ölmüşsün sen" diye eşine seslenmişti ya, sen öyle olmadığını uygulayarak göster, en azından "Ben üstüme düşeni yaptım." diyebil, ve de tarih "İçin rahat mı?" diye sorduğunda yüksek sesle; "İçim çok rahat" de!

***

Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Şirinyer onurumuzdur!


http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10444


..