Muhsin Yazıcıoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Muhsin Yazıcıoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ekim 2018 Çarşamba

AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI BASIN MÜŞAVİRLİĞİ

 AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI BASIN MÜŞAVİRLİĞİ

( LÜTFEN OKUDUKTAN SONRA BİR - BAŞKA MİLLETVEKİLİ NE VERİNİZ)



AKŞAM.,
30 Adrese 28 Şubat Baskını,

28 Şubat soruşturması kapsamında Ankara ve İstanbul'da yaklaşık 30 ayrı adreste arama yapılıyor.
Özel yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği'nin yürüttüğü 28 Şubat soruşturması kapsamında 30 civarında yerde arama yapıldığı ve emekli Orgeneral Çevik Bir hakkında gözaltı kararı çıkartıldığı bildirildi.
AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, aramalar bu sabah saat 08.00 itibarıyla başladı. Arama yapılan yaklaşık 30 adres, Ankara ve İstanbul'un da aralarında olduğu değişik illerde bulunuyor.
Hakkında gözaltı kararı çıkartılan kişiler arasında 28 Şubat sürecinde Genelkurmay 2. Başkanlığı görevinde bulunan emekli Orgeneral Çevik Bir de yer alıyor.

Ankara'da 12, İstanbul'da 18 Adres,

28 Şubat Soruşturması kapsamında Ankara'da 12, İstanbul'da 18 adreste arama yapıldığı bildirildi.
Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, 28 Şubat Soruşturması kapsamında Ankara'da 12 adreste arama yapıyor.
Soruşturma kapsamında, İstanbul'da da 18 adreste arama yapıldığı belirtildi.

AKŞAM

Yeni TTK'da düzeltme var ama erteleme yok Ali Babacan Babacan, "Türk Ticaret Kanunu'nda bazı sorunlar olduğunu biliyoruz, o düzenlemeleri yapacağız ama erteleme düşünmüyoruz. Temmuzda uygulanmaya başlayacak" dedi ANKARA Sanayi Odası'nın (ASO) Gündem Toplantısında konuşan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türk Ticaret Kanunu'nu Ekonomi Koordinasyon Kurulu'nda (EKK) ele alacaklarını belirterek "İş dünyasından gelen görüşler doğrultusunda düzeltmeler yapacağız, problemlerin olduğunun farkındayız, o düzeltmeleri yapacağız. Ama ertelemeyi düşünmüyoruz. 1 Temmuz'da başlayacak Belki geçiş süreçleri koyacağız, belki rahatlatıcı adımlar olacak ama bir erteleme olmayacak" dedi. 
Teşvik sistemi hakkında da bilgi veren Babacan, "İlgili tebliğ ve kararnameler EKK toplantılarının ardından çıkarılacak. Tüm gri alanlar ve detaylar birkaç hafta içinde netleşecek" dedi. 

KÖTÜ GERİDE KALDI 

Cari açıkla ilgili soruları da yanıtlayan Babacan "Cari açıkta en kötü rakamlar geride kaldı, her yıl yavaş yavaş inecek, beklentimiz bu yönde demiştik. Bu da gerçekleşti. Aylık değişimler tek başına anlamıl değil, önemli olan genel trend. Yeni teşvik .^programı da cari açığı düşürmede etkili olacak" dedi. 

Memura zam hazirana kalabilir MEMUR zammına ilişkin soru üzerine Babacan, önümüzdeki bir aylık sürede memur sendikalarıyla müzakere heyetinin çalışacağını söyledi. Bu süreçte, sendikaların ve kamu işveren tarafının tekliflerinin görüşüleceğini belirten Babacan, "15 Mayıs'a yetişir mi?" sorusuna da "Resmi Gazete'de yayımlandıktan sonra 30 günlük bir süre var. 30 günden daha erken biterse yetişir. O her iki tarafında hem işveren hem de çalışan tarafın müzakere hızına bağlı" yanıtını verdi. 

BUGÜN

PKK'ya Uluslararası Darbe,

Terörle Mücadele Daire Başkanlığı, PKK'nın yaptığı katliamları gözler önüne serdi...
Terörle Mücadele Daire Başkanlığı, PKK 'nın çocuk, kadın, yaşlı ayırt etmeden sivillere yönelik gerçekleştirdiği eylemlerin yer aldığı bir katalog hazırladı. Türkçe ve İngilizce basılan 'İşte PKK /KCK Gerçeği Sivil Katliamlar' adlı katalog, Türkiye'deki yabancı misyona, büyükelçilik ve konsolosluklara da gönderildi. Terörün din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın tüm dünyayı tehdit eden uluslararası bir olgu olduğuna dikkat çekilen katalogda, "PKK , 'Kürt kökenli vatandaşlarımızın haklarını savunmak' iddiası ile kan ve gözyaşının simgesi olmuştur. Yıllarca kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve hatta bebeklere karşı kin ve nefretini kusan bölücü terör yapmış olduğu katliamlarda ayrım gözetmeksizin tüm vatandaşlarımızı hedef almıştır." ifadelerine yer verildi. Emniyet'in çalışmasında, son dönemde örgütün sivillere yönelik eylemleri sıralandı. Eylemler, şu başlık ve ifadelerle gözler önüne serildi:

8 AYLIK HAMİLE KADINA KURŞUN,

26 Eylül 2011'de Batman'da gasbettikleri araçla polise yönelik eylem düzenleyen PKK 'lılar kaçarken etrafa açtıkları ateş sonucu 8 aylık hamile Mizgin Doru ve kızı Sultan Doru katledildi. Anne karnından kurtarılan bebek, tüm çabalara rağmen ancak bir gün yaşayabildi. Verdiği eylem talimatıyla hamile bir kadını karnındaki bebek ve 7 yaşındaki kızıyla birlikte öldürten sözde komutan Bahoz Erdal'ın olaydan sonra yaptığı şu telsiz konuşması örgütün gerçek yüzünü ortaya koyuyor: "Yeter ki bir polis ölsün, elli sivil ölebilir. Hiç önemi yok."

BOMBANIN ÜZERİNE ATLAYAN ANNE,

29 Ekim 2011. Bingöl'deki Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını hedef alan terör örgütü canlı bombalı eylem düzenledi. Hain saldırıda üç sivil vatandaş hayatını kaybederken 21 kişi yaralandı. Saldırıda canlı bombayı fark edip, 'Allah aşkına patlatma' feryadıyla 11 yaşındaki oğlu Veysel Belgin'in üzerine bedenini siper eden Hatice Belgin ile üç çocuk babası Mehmet Çibuk şarapnel parçalarıyla can verdi.


BUGÜN

İran petrol vanalarını kapattı,
İran ham petrol ihracatını durdurduğu ülkeler listesine Almanya’yı da ekledi.
Devlet televizyonu, dün Yunanistan ve İspanya’ya ham petrol satışını kesen İran’ın aynı kararı bugün de Almanya için aldığını duyurdu.

İngiltere ve Fransa’ya 19 Şubat’tan beri petrol satmayan İran’ın, İtalya’yı da bu listeye ekleyeceği belirtildi.

AB, nükleer enerji faaliyetlerinden dolayı İran’a ağırlaştırılmış yaptırım kararı almış ve bu ülkeden ham petrol ithalatına 1 Temmuz itibariyle son verileceğini açıklamıştı.

Tahran yönetimi, AB’den bu kararını gözden geçirmesini istemiş, ayrıca birlik ülkelerine ait petrol şirketlerine uzun süreli anlaşma yapılmaması durumunda ham petrol satılmayacağını bildirmişti.

Dünya petrol rezervlerinin yüzde 12 ila 15’ine sahip olan İran, petrol ihracatında AB’nin yerini başka ülkelerin alacağını belirtiyor.

İran’ın toplam ham petrol ihracatında AB ülkelerinin payının yüzde 18 olduğu açıklanmıştı. 

BUGÜN

Suriye'de Silahlar sustu,
Suriye yönetimine verilen süre bugün doldu, muhalif kaynaklar saat 6 itibari ile silahların sustuğunu açıkladı.
BM ve Arap Birliğinin özel temsilcisi Kofi Annan planına göre Suriye yönetimine verilen süre bu sabah dolarken sıcak bölgelerde çatışma ve operasyonların durduğu bildirildi.

Suriye'li muhalif yapılanmalardan sorumlu Hama Genel Devrim Konseyi üyesi Ebu Adnan, ülke genelindeki sıcak bölgelerde çatışma ve operasyonların durduğunu ve saat 06.00'dan önce bazı yerlerde patlamaların meydana geldiğini söyledi. Patlamalar hakkında ayrıntı edinilemiyor.

Muhalefet kaynaklarına dayanan bazı siteler, Şam'a yakın Zanadani kentinde gece saatlerinde operasyonlar olduğunu ve Şam'ın bazı semtlerinde ve Deyr Ez zor kentinde patlamaların meydana geldiğini kaydetti.

Türkiye'ye geçmek isteyen bir gruba Suriye askerler ateş açtı

Kilis'in Öncüpınar Gümrük Kapısı karşısındaki Esseleme Sınır Kapısı yakınlarında mevzilenen Suriye askerlerinin, Türkiye'ye mayınlı sahadan geçmek isteyen bir gruba ateş açtığı bildirildi.

Kilis'in Öncüpınar Sınır Kapısı yakınlarında, bir grup Suriyeli mayınlı sahayı kullanarak, Kilis'e geçmeye başladı. Kadın ve çocukların da aralarında bulunduğu 10-15 kişilik grubun Türkiye'ye geçişi sırasında silah sesleri duyuldu.

Suriye'nin yüksek tepelerinde mevzilenen askerlerin kısa süreli açtığı ateş sırasında panik yaşandı. Seken kurşunlardan bazılarının konteynerlere isabet ettiği belirtildi.

Ölen ve yaralanan olup olmadığının bilinmediği olayın ardından, Türkiye'ye geçen Suriyeliler, minibüslerle konteyner kente götürüldü. Ancak gecenin karanlığından yararlanan gruptaki bazı kişilerin tekrar Suriye'nin iç kesimlerine kaçtıkları bildirildi. Geçişlerin durması üzerine bölge yeniden sessizliğe büründü. Bölgede polisin güvenlik önlemi aldığı görüldü.

Bu arada, Öncüpınar Gümrük Kapısı yakınlarında bulunan konteyner kentte kalan Suriyelilerin, BM'nin saldırıların bir an önce durdurulması yönünde Beşşar Esed yönetimine verdiği sürenin dolmasına az bir süre kala konteyner kentteki bekleyişi devam ediyor.

HABERTÜRK

Gizli Belgeleriyle 28 Şubat 
28 Şubat’ta ‘MGK kararları’ olarak kamuoyuna yansıyan 406 sayılı kararda, hükümetten Erbakan’ın ve Çiller’in, MGK üyesi bakanların imzası vardı. Ek-18 olarak bilinen MGK kararlarının eki olarak anılan kararlarda refahyol hükümetinden 18 talepte bulunuldu 
28 Haziran 1996’da kurulan Refahyol hükümeti 8 Temmuz’da güvenoyu aldı. Başbakan Necmettin Erbakan, Başbakan Yardımcısıda Tansu Çiller oldu. 28 Şubat 1997’de MGK’da alınan kararlar sonucunda 17 Haziran 1997’de hükümet istifa etmek zorunda kaldı. Postmodern darbe olarak adlandırılan bu süreç sonrasında önce RP, sonra da onun devamı olarak kurulan Fazilet Partisi kapatıldı. Peki 28 Şubat’taki MGK’da ne kararlar alınmıştı? Bu kararlara Başbakan Erbakan imza atmış mıydı? Bu konuda çeşitli rivayetler mevcut. Erbakan’ın Ek-18 olarak bilenen MGK kararlarının eki olarak anılan kararlarda imzası yok. Ancak MGK kararı olarak kamuoyuna yansıyan 406 sayılı kararda hükümetten Erbakan’ın ve Çiller’in, MGK üyesi bakanların imzası bulunuyor. Bu kararlar aslında Ek-18 maddenin özeti gibi ve en az ek maddeler kadar ağır. İşte MGK’nın 18 kararının özeti:


28 ŞUBAT MGK KARARLARI

- Laiklik ilkesi hassasiyetle korunmalı, bunun için mevcut yasalar uygulanmalı, yasalar yetersizse yeni düzenlemeler yapılmalıdır: Türk Ceza Kanunu’nun 312/2, Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. ve 8. maddelerinin uygulanması için ilgililer uyarılmalıdır. 

- Tarikatlarla bağlantılı özel, yurt, vakıf ve okullar denetim altına alınmalı ve MEB’e devri sağlanmalıdır: Denetim konusunda MEB uyarılmalı, bunların MEB’e devri için gerektiğinde kamulaştırma yoluna gidilmelidir. 

- a) 8 yıllık kesintisiz eğitim tüm yurtta uygulanmalıdır. 
- b) Kuran kursları MEB sorumluluğu ve kontrolünde olmalıdır. 

- Aydın din adamı yetiştirecek Milli Eğitim kuruluşları ihtiyaç düzeyinde tutulmalıdır. Bu okulların açılması ihtiyaçla sınırlandırılmalıdır. - Yapılan dini tesisler siyasi istismar konusu yapılmamalıdır. 
- Tarikatların faaliyetlerine son verilmelidir: 677 sayılı kanunla tekke ve zaviyelerin açılması yasaklanmıştır. Bu kanunun uygulanması için ilgililer uyarılmalıdır. 
- Medyanın TSK aleyhindeki yayınları kontrol altına alınmalıdır. TSK’nn manevi şahsiyetini alenen tahkir ve tezyif edenler hakkında yasal işlem yapılması için ilgililer uyarılmalıdır. 
- TSK’yla ilişiği kesilen personelin kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamına imkân verilmemelidir. 
- Aşırı dinci kesimlerin kamu kurum ve kuruluşları, özellikle üniversite, eğitim kurumları, bürokrasi ve yargı kuruluşlarına sızması önlenmelidir. - İran’a karşı komşuluk münasebetleri ve ekonomik ilişkilerimizi bozmayacak, fakat yıkıcı ve zararlı faaliyetlerini önleyecek tedbirler paketi hazırlanmalı ve yürürlüğe konmalıdır. 
- Aşırı dinci kesimin toplumda kutuplaşmalara yol açacak faaliyetleri yasal ve idari yollarla önlenmelidir: Aşırı dinci kesimin faaliyetleri, Türk Ceza Kanunu ile Terörle Mücadele Kanunu hükümleri göz önünde bulundurularak takip edilmeli, önlenmesi için ilgililer uyarılmalıdır. - Yasalara aykırı olarak sergilenen olayların sorumluları hakkında yasal ve idari işlemler en kısa zamanda sonuçlandırılmalıdır. - Kıyafet Kanunu’na aykırı uygulamalar önlenmelidir. 
- Silah ruhsat işlemleri yeniden düzenlenerek kısıtlama getirilmeli ve pompalı tüfek talepleri değerlendirilmelidir. 
- Kurban derileri kanunda belirtilen kuruluşlarca toplanmalıdır. 
- Özel üniformalı korumalar hakkında yasal işlemler sonuçlandırılmalı, bütün özel korumalar kaldırılmalıdır. 
- Ülke sorunlarının çözümünü ümmet kavramı ile sonuçlandırmayı amaçlayan girişimler önlenmelidir: İlgililer uyarılmalıdır. 
- Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkındaki Kanun’un istismar edilmesine fırsat verilmemelidir: 5816 sayılı kanunun, tüm yurtta taviz verilmeden uygulanması için ilgililer uyarılmalıdır.

REFAHYOL'UN SONUNU GETİREN YAZI

Cumhurbaşkanlığı Hukuk İşleri, Kanun ve Kararlar Başkanı Kemalettin Alikaşifoğlu’nun 20 Mayıs 1997 tarihinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e ‘arz ettiği’ yazı, daha doğrusu Erbakan hükümetine ültimatom niteliğindeki rapor, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Cumhuriyet’i Koruma ve Kollama Görevi” başlığını taşıyor. Kısa bir girişten sonra 04.01.1961 tarih ve 211 sayılı TSK İç Hizmetler Kanunu’nun 35’inci maddesine atıf yapıyor: “TSK’nın vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır.” 

12 Eylül 1980 darbesinde aynı madde ile devrilen Demirel’e, 17 yıl sonra bu kez mevcut hükümetin iktidardan uzaklaştırılması için öneride bulunuluyordu. 35’inci maddenin haricinde aynı raporda 1’inci, 37’nci, 85’inci ve 86’ncı maddeler hatırlatılıyordu. Demirel de bu hukuki görüşten güç alarak Erbakan’a bir an önce istifa etmesi, yoksa işlerin daha da tehlikeli olabileceğini şifahi olarak iletti. Bu yazıdan sonra refahyol hükümeti 17 Haziran 1997’de istifa etmek zorunda kaldı.

" CUMHURİYET'İ KORUMA VE KOLLAMA GÖREVİ "

- Yüksek malumları olduğu üzere 04.01.1961 tarih ve 211 sayılı “Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu”nun 2’nci maddesinde ‘askerlik’ kavramı; “Türk vatanını, istiklal ve Cumhuriyet’ini korumak için harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyetidir. Bu mükellefiyet özel kanunlarla vaz’olunur” eklinde tarif edildikten sonra, aynı kanunun 35’inci maddesinde; “Silahlı Kuvvetler’in vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır” hükmüne yer verilmiştir. 
- Yine 37’nci maddede Silahlı Kuvvetler’e katılan her askere, “ant içme” zorunluluğu getirilmiştir: “Barışta ve savaşta, karada, denizde ve havada, her zaman ve her yerde milletime ve Cumhuriyetim’e doğruluk ve muhabbetle, hizmet ve kanunlara ve nizamlara itaat edeceğime ve askerliğin namusunu, Türk sancağının şanını canımdan aziz bilip icabında vatan, Cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve hayatımı feda eyleyeceğime namusum üzerine ant içerim.” 
- “Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği”nin ‘disiplin’le ilgili 1’inci maddesinde; “yurt ve milletin saadet ve selametini ve istiklalini temin etmek ve Cumhuriyet’i korumanın ancak disiplini mükemmel olan Silahlı Kuvvetler’le kabil olacağı” belirtilmiştir. 
- Yönetmeliğin 85’inci maddesi ise “Vazifesi, Türk yurdu ve Cumhuriyet’ini içe ve dışa karşı, lüzumunda silahla korumak olan Silahlı Kuvvetler’de her asker kendine düşeni öğrenmeye ve öğrendiğini öğretmeye ve icabında son kuvvetini sarf ederek yapmaya mecburdur” hükmünü âmirdir. İlgili kanun ve yönetmelik ilişikte sunulmuştur. Saygı ile arz olunur. (Kemalettin Alikaşifoğlu)

DEMİREL'DEN ERBAKAN'A UYARI MEKTUPLARI.,

Cumhurbaşkanı Demirel, 28 Şubat sürecinde TSK’nın rahatsızlıklarını Başbakan Erbakan’a sürekli iletiyordu. Bunların en önemlisi 4 Şubat 1997’de Erbakan’a yolladığı mektuptu. Mektubun içeriği o dönemde kamuoyunda çokça tartışılan konularla ilgili uyarılar içeriyor. 
1. Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe ile ilgili bir soruşturma dolayısı ile; “cumhuriyet savcısı”na bilirkişi heyetinin seçiminde baskı yapıldığı, 
2. Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ın irticai faaliyetlerin içinde olduğu, 
3. İrticai faaliyetlerinden dolayı askeri şûra kararıyla ordudan çıkarılan subay ve astsubayların belediyelere ve bakanlıklara yerleştirildiği, 
4. Atatürk düşmanlığı yapıldığı, 
5. Bazı siyasi kişiliği olan konuşmacıların; laiklik, ırk ve dil konularında, ulusal değerleri yıpratmaya gayret sarf ettiği hususlarında şikâyetler intikal etmiştir. 

Bu ve benzeri konuların, Önemli hassasiyetlere sebep olduğu, Huzursuzluk doğurduğu, gerçektir. Gereğini rica ederim. (Süleyman Demirel)

HABERTÜRK,

Haberal, Zonguldak'tan ayrıldı.,

CHP milletvekili Mehmet Haberal, Annesinin vefatı dolayısıyla geldiği Zonguldak'tan, 2 Günlük izninin bitmesi üzerine 112 ambulansıyla Silivri Cezaevi'ne götürüldü., 
İkinci ''Ergenekon'' davası kapsamında tutuklu yargılanan CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal, annesinin vefatı dolayısıyla geldiği Zonguldak'tan, 2 günlük izninin bitmesi üzerine 112 ambulansıyla Silivri Cezaevi'ne hareket etti. 

Haberal taziyeleri kabul ettiği Yayla Mahallesi'ndeki çalışma ofisi önünde kendisini bekleyen yakınlarıyla vedalaştı. Bazı yakınlarının vedalaşma sırasında duygulu anlar yaşadığı gözlendi. 

İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü'ne bağlı 112 ambulansına konulan Haberal, jandarma görevlilerinin eşliğinde Silivri Cezaevi'ne götürüldü. 

Haberal'a, mahkemenin kararı üzerine biri binbaşı rütbesinde olmak üzere 22 askeri personel de refakat ediyor. 

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, ikinci ''Ergenekon'' davası kapsamında tutuklu yargılanan CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal'a, vefat eden annesi Medine Haberal'ın cenaze törenine katılabilmesi için iki gün izin vermişti.

HÜRRİYET

Milletvekilliği süresi 4 yıl biz de 4 yıl görev yapacağız.,

TBMM Başkam Cemil Çiçek, dün Sosyal Demokrat Parti'nin düzenlediği "Acılan Paylaşmak ve Yaralan Sarmak İçin İlk Adım" başlıklı sempozyuma katıldı. Çıkışta gazetecilerin sorularım yanıtlayan Çiçek, genel seçim süresinin 4 yıldan 5 yıla çıkarılmasına yönelik Başbakan Tayyip Erdoğan'ın konuşması hatırlatılınca, "Konuşmayı dinledim. Meclis gündeminde böyle bir konu şu an için yok. 'Bir düzenleme olacaksa da diğer partilerin de görüşü alınarak, diye de bir ihtirazi kayıtlı' bir ifade kullanıldı. Onun için şu an milletvekilliği süresi 4 yıldır. Biz de bu 4 yıllık süre içerisinde görev yapacağız. Bir değişiklik olacaksa bugünü kapsamayacağı da ifade edüdiğine göre burada tartışüacak bir yanı yok. Olsa olsa siyasi partilerimiz bunu değerlendirir, anayasa çalışmalarında gündeme gelirse o zaman payİaşınz" diye konuştu. Çiçek, anayasa yazımına da 1 Mayıs itibariyle başlanacağım belirtti.

RADİKAL

Sakık'ı, Mesud Barzani teslim etti,
Sakık operasyonunu yürüten emekli Albay Işık Sakık'ın yakalandığı operasyonda Yeşil'in olmadığını belirterek, "İstihbarat da MİT'ten gelmedi. Bize Barzani teslim etti." dedi.
Sakık operasyonunu yürüten emekli Albay Işık Radikal'e açıkladı: "Operasyonda Yeşil yoktu. İstihbarat da MİT'ten gelmedi. Bize Barzani teslim etti."

Faili meçhulleri soruşturan Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı’na ‘gizli’ yazı gönderen MİT’in, “Yeşil’i, Öcalan operasyonu, Sakık’ın getirilmesi dahil 4 olayda kullandık” dediğine dair iddialar tartışma yarattı. Sakık’ı yakalayan Özel Kuvvetler Alay Komutanı emekli kıdemli Albay Mithat Işık Radikal’e bunun doğru olmadığını açıkladı. Işık, “Şemdin Sakık operasyonunda Yeşil yoktu. MİT’ten de istihbarat gelmedi. İstihbaratı Mesud Barzani’den aldık “dedi. 

‘Yeşil Gibilerle çalışmam’

Bir zamanlar PKK’nın 2 numarası olan Sakık, 13 Nisan 1998’deki ‘Yarasa Operasyonu’ ile yakalanmıştı. Sakık’ı yakalayan bordo berelilerin komutanı Albay Mithat Işık, operasyonda MİT ve Yeşil’in katkısı olmadığını söyledi. Sakık operasyonunu baştan sona kendisinin yönettiğini anlatan Işık, “Operasyonda Yeşil yoktu. Yeşil’i hayatım boyunca da görmedim. Zaten o tür kişilerin operasyonda olmasına karşıydım” dedi.

Mithat Işık, Şemdin Sakık’la ilgili istihbarat bilgilerini de Barzani’den aldıklarını belirtti. O zaman Irak’ta 2 tabur olduğunu ve Kürt yönetimiyle ilişkilerin çok iyi olduğunu aktaran Işık, “Irak’ta KDP ile işbirliği yapıyorduk. Barzani bizden peşmergelerini esirgemezdi. Şemdin Sakık’la ilgili istihbaratı da bize Barzani verdi. MİT’ten bize gelen bilgi yok. Eğer Ankara’ya bilgi verdilerse bilmiyorum. Sakık operasyonunda MİT görev almadı” diye konuştu.

Mithat Işık, Şemdin Sakık’ın yakalanışını ‘Yarasa Operasyonu’ adını verdiği kitabında detaylı bir şekilde anlatıyor.

MİLLİYET

2015 İÇİN GİZLİ PLAN

ABD’deki Ermeni diasporası, Dışişleri Bakanlığı’nın 1915 olaylarının 100. yılı için hummalı bir çalışma başlattığını öne sürdü. İddiaya göre Bakan Davutoğlu ‘ılımlı’ Ermenilerle bir araya geldi, ‘önyargılılar’ Türkiye’ye davet edildi
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 1915 Ermeni olaylarının 100. yılına hazırlanmak için dünyanın dört bir yanında gizli görüşmeler gerçekleştireceğini iddia edildi. Ermeni diasporasının en etkili gazetesi Armenian Weekly’nin yayın yönetmeni Harut Sassunyan, Davutoğlu’nun önce Türk diplomatlara çabaları artırma talimatı verdiğini, daha sonra da Ermeni cemaatinin “ılımlı” liderleriyle bizzat bir araya geldiğini yazdı. Gazetenin iddiasına göre, bu toplantıların ilki geçen ay Washington’da yapıldı. Los Angeles’ta da Türk ve Ermeni cemaatinden seçilmiş isimlerle “Ermeni-Türk uzlaşmasını” konuşmak için buluştu. “Önyargılı” olduğu belirlenen isimler ise ülkeyi yakından tanımaları için Türkiye’ye davet edildi. 

İlk toplantı 12 Nisan’da,

Ermeni diasporası 2015 yılında soykırım iddialarının ABD’de kabul edilmesi için çalışmalarını artırırken Davutoğlu, özellikle bu ülkede iki ülkenin çabalarını ortaya koyacak toplantılar yapılması talimatı verdi. Bu çerçevede “Ermeni-Türk uzlaşması” grubu ilk kez 12 Nisan’da Washington’da toplanacak. Ev sahibi grup “HasNa” toplantıyı Türk hükümetinin tuttuğu lobi firması Arnold&Porter’ın ofislerinde düzenleyecek. Katılımcılar arasında bazı Ermeniler, Türkler, ABD hükümet yetkilileri, medya çalışanları, sivil toplum kuruluşları, akademisyenler var.

‘Mücadele edemezsiniz’

Türkiye’nin girişimlerini köşe yazısında aktaran Sassunyan, Ermeni cemaatini sert bir dille eleştirdi. Sassunyan toplantılara katılan Ermenileri, “Türklerin davetlerinde yer almayı kabul eden Ermeniler para ya da şöhret peşinde olabilir, ya da iyi niyetli olabilirler fakat saflar. Katılım sebepleri ne olursa olsun, hareketlerinin yol açacağı sonuçlar konusunda düşünceli olmalılar” dedi.
Gazeteci “Türk hükümeti, bu çabaları Ermeniler ve Türkler arasında uzlaşma sürecinde olunduğuna dair yanlış izlenimler yaratmak için kullanabilirler. Sadece Ermeni yetkililer ve diplomatik yetisi olan güvenilir liderler uyanık ve yetenekli Türk diplomatlar ile müzakere etmeliler. Yoksa, Türk yetkililer daha az isteyen ve daha uyumlularla akıllıca bir uzlaşma sağlayabilirler” dedi. 

SABAH

Kurmaylar ve 28 Şubat medyası tedirgin Sabah gazetesi yazarı ve 28 Şubat darbe girişimi sürecini en iyi bilen isimlerden Mahmut Övür anlattı. Sırada Karadayı ve Kuvvet komutanları var

Sabah gazetesi yazarı ve 28 Şubat darbe girişimi sürecini en iyi bilen isimlerden Mahmut Övür, AHaber'e konuştu. Çevik Bir sonrası sırada kim alınır şeklindeki soruyu şöyle cevapladı:

"Çevik Bir, 28 Şubat'ta hiyerarşik olarak ikinci isimdi. GenelKurmay Başkanı Karadayı ve kuvvet komutanları var. Bunların hepsi ifade verecektir. Darbe yapanların darbeler yanına kâr kalmayacak diye düşünüyorum. 28 Şubat'ın da 27 Mayıs'a da sıra geleceğini, faili meçhullere de sıra geleceğini biliyorum, düşünüyorum. Albay ve askerleri öldürüp, siyasileri, gazetecileri öldürüp hesap vermeyacaksiniz. Mümkün değil.

Türkiye kendi darbeleriyle ilk defa yüzleşiyor. Ama Türkiye'deki darbelerin çok kendine özgü halleri var. Emir komuta zinciri içinde olsa da sivil toplum örgütlerinden, askerinden, medyasına kadar çok sayıda insan katılmıştır.

Benim gördüğüm, Türkiye'de 35'inci maddenin ele alınmasına giden bir süreç görüyorum."

SABAH

Obama'nın Rakibi Belli oldu

ABD'de başkanlık seçimlerinin güçlü adaylarından Rick Santorum, adaylıktan çekildi. Cumhuriyetçi Parti, seçimlerde Obama'nın karşısına Mitt Romney'i çıkaracak.
Romney, ABD Başkanı Obama'ya karşı yaptığı sert eleştirilerle tanınıyor. Başkanlık seçimlerine doğru giden ABD'de önemli bir gelişme yaşandı. 

Güçlü adaylardan eski Pennsylvania Senatörü Rick Santorum, Cumhuriyetçi Parti'nin başkan adaylığı yarışından çekildiğini açıkladı. 

Bu sayede Santorum'un rakibi eski Massachusetts Valisi Mitt Romney'in Cumhuriyetçi partinin tek başkan adayı olarak önü açılmış oldu. 

Santorum, söz konusu açıklamayı memleketi Pennsylvania'dan yaptı. ''Başkan adaylığı yarışı benim için sona ermiştir'' diyen Santorum, bu kararı hafta sonu eşi ve çocuklarıyla konuşarak aldığını söyledi. 

Santorum, her ne kadar Beyaz Saray yolundaki mücadelesi sona erse de savunduğu değerlere ve Amerikan halkına dair mücadelesinin süreceğini kaydetti. 

Santorum'un bu kararı, memleketi Pennsylvania'da yapılacak ön seçimlerden iki hafta önce geldi. 

Bu kararın, Santorum'un kendi eyaletinde bile Romney'e karşı zorlu mücadele vermesi sonucu ortaya çıktığı yorumları geliyor. Çünkü, eğer Santorum kendi eyaletini kaybetseydi, bu politik kariyeri için ''yıkım'' olacaktı.

Ancak şimdi Santorum, yakaladığı ivmeyle, yarıştan çekilse de partisi ve muhafazakar hareket içindeki yerini koruyarak, stratejik bir karar almış oldu. Ayrıca Santorum'un kararında hasta kızı Bella da etkili oldu.

STAR

Büyük '28 Şubat' Operasyonu,

28 Şubat soruşturması kapsamında 5 ilde 31 adreste arama yapılıyor. Dönemin orgenerallerinden Çevik Bir hakkında gözaltı kararı çıkarıldı. Operasyonun Batı Çalışma Grubuna yönelik olduğu belirtiliyor. Gerekçe Refah-Yol hükümetine yönelik darbe girişimi iddiası..
28 Şubat soruşturmasında önemli bir gelişme yaşandı.
Soruşturma kapsamında Ankara , İstanbul, Niğde, Eskişehir ve Çanakkale'de sabahın erken saatlerinden itibaren 31 ayrı adreste arama yapılıyor.
Dönemin orgenerallerinden 'Batı Çalışma Grubu'nun başında olduğu ifade edilen Çevik Bir'in İstanbul ve Ankara'daki evleri aranıyor. Çevik Bir hakkında gözaltı kararı çıkarıldı.

O dönem komuta kademesi içinde yer alan emekli tuğgeneraller Erol Özkasnak, Abdullah Kılıçarslan ve İdris Koralp'in evinde de arama yapılıyor.
Arama yapılan tüm evler asker kökenli isimlere ait.
Soruşturma 28 Şubat döneminin generallerini kapsıyor. Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği. mağdur olanların '28 Şubat'la ilgili yaptığı suç duyuruları üzerine soruşturma başlatmıştı.

FENERBAHÇE ORDUEVİ ÖNÜNDE HAREKETLİLİK,

Ankara merkezli yürütülen 28 Şubat sürecine ilişkin soruşturma kapsamında İstanbul'da aramalar sürüyor. Bu kapsamda Fenerbahçe Orduevi'nde de arama yapıldığı iddia edildi. Orduevindeki hareketlilik ve önünde bekletilen ambulans dikkat çekti.

YENİ   ŞAFAK

Skandalı Kabul etti,

CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç, annesinin cenaze törenine katılması için iki gün izin verilen CHP'nin tutuklu millletvekili Haberal'a, Meclis'e gelip yemin etmesi için öneride bulunduğunu söyledi. Haberal'a, 'İzinlisiniz, bu arada Meclis'e gelip yemininizi de yapabilirsiniz' dediğini belirten Genç, ancak Haberal'ın, annesini kaybettiği için üzüntülü olduğunu ve 'Buraya kadar izin aldım' dediğini söyledi. 
Haberal'dan mezar ziyareti İkinci 'Ergenekon' davası kapsamında tutuklu yargılanan CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal, anne ve babasının mezarını ziyaret etti. 

YENİ   ŞAFAK

Hakan Fidan sır küpüm, devletin sır küpü'
Çin gezisinin son gününde MİT- yargı kriziyle ilgili konuşan Başbakan Erdoğan, MİT Müsteşarı'na bir kez daha sahip çıktı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Çin gezisinin son gününde iç politikaya döndü. Erdoğan, MİT Müsteşarı Hakan Fidan için, “Sır küpüm, devletin sır küpü” ifadesini kullandı.

Erdoğan, 2014’te kendisi dahil AK Partili bakan ve vekillerin yeniden adaylığını engelleyen düzenleme için, “Koltuğa oturanlar, kalkmak bilmiyor. Türkiye fanilerle değil, ilkelerle yürümeyi öğrenmeli. Tayyip Erdoğan fanidir, öldü ne olacak? Öldüğü zaman ne yapılacaksa vatandaşım onu yapsın” dedi. 

Başbakan Erdoğan, Hürriyet gazetesi yazarı Enis Berberoğlu'nun sorularını yanıtladı 
- AK Parti’de 3 Dönemden sonra yeniden seçilememe düzenlemesinin istikrarı bozacağı endişesi var.

Değerlendirmeniz ne? 

Değerli basın mensubu arkadaşlarımız yıllar yılı şunu yazdılar. Bu koltuğa oturan bir daha kalkmayı bilmez. Biz partiyi kurarken bunu enine boyuna konuştuk. Eskisi gibi mi olacağız. Partide hücre yenilemesi yapacak mıyız? Kaldı ki bırakıp gitmiyoruz. Bir dönem dinleniyorsunuz. Formumuzu muhafaza ediyoruz. Partimizde de hücre değişimini yapmak için bu dönemde 160 arkadaşımızı aday yapmadık. Bize kan kaybettirmedi. Gücümüzü çok daha artırarak devam ettik.

Artık Türkiye fanilerle yürümeyi değil, ilkelerle yürümeyi bilmeli. Tayyip Erdoğan fani, öldü, ne olacak, öldüyse vatandaşım ne yapacaksa şimdi onu yapsın. Olayı faniler üzerine bina etmeye çalışırsak hareket hiçbir zaman beklediğimiz gücü kazanamaz. Süremiz dolduğunda partimiz bize hangi misyonu biçtiyse öyle çalışacağız. Anadolu’yu gezer hallaç pamuğu gibi atarız. Konferanslara, seminerlere katılırız. Ak Parti en ideal kurumsallaşmasını yapan partidir. Kadın kolları, gençlik kolları... Her ay 2-3 araştırma yapan bir parti var mı? Nerede eksik, aksaklık var diye bakıyoruz. Gidermeye çalışıyoruz. 

'Kürt seçmenin oylarını alıyoruz'

- BDP’nin son söylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Bütün etnik yapıları kuşatan bir partiyiz. 60 civarında Kürt kökenli milletvekili arkadaş var. Kabinemde 5 bakan arkadaşım Kürt. Süs eşyası diye taşımıyorum. Bekir Bey (Bekir Bozdağ) Kürt’tür. Binali Bey (Binali Yıldırım) bile bilmiyor. Böyle bir derdim yok. Derdimiz olmadığı için rahatız. Birbirimize karşı olan sevgimiz aynı. Onların yaklaşımı, BDP için, Kürt partisi yönünde. Biz onların o söyleminin yanlış olduğunu söylüyoruz. Oylarını almak için yapıyorlar. Halbuki biz birinci derecede Kürt seçmenin oylarını alıyoruz. Türkiye’nin partisiyiz. Ben Rizeliyim, bana Laz diyorlar. Halbuki alakam yok. Nusret Bey (Bayraktar) Laz, ama kimse onun öyle olduğunu bilmez. Kucaklayan parti olmamız ve bu yönde çalışma yapmamız bizi yüzde 50’ye taşıdı. Yeni anayasada da biz gelin bunu bir yere yerleştirelim, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı herkesi kucaklasın. Burada rahatsız edici bir şey yok, öbürü rahatsız edici. Burada ezber bozan bir mantık var, artık çözelim istiyoruz. 'Bütün planlarımız yetişecek şekilde'

- Cumhurbaşkanlığı eğitim yasasını onayladı. 17 milyon öğrencinin ailesi uygulamanın önümüzdeki döneme yetişip yetişmediğini merak ediyor. Yetişir mi? 

Hiç endişeniz olmasın bütün planlarımız yetişecek şekilde yapılıyor. Hiçbir sıkıntıya mahal bırakmadan ufak tefek bazı hususlar dışında tereyağından kıl çeker gibi yoluna girecek. 

- Anayasa Mahkemesi cumhurbaşkanlığı konusunda 7 yıllık görev süresini iptal ederse ne olur? 
Yorumu Anayasa Mahkemesi kendi içinde yapacaktır. Yorum yapmadan bizim konuşmamız doğru olmaz. 
- Çin’le ekonomik ilişkilerde bir ilerleme var mı? 
Ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinden yanalar. Boğaz köprüsü, demiryolu ağı, nükleer enerji alanlarında işbirliğine girmek istediklerini ifade ettiler. Temenni ederiz ki Çin sermayesinin Türkiye’ye gelmesini sağlamış oluruz. 
- MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la ilgili ifade kararı için soruşturma yaptırdığınız doğru mu? 
MİT olayındaki gelişmelerde sessiz kalmak mümkün değil. Niye. Benim malum nekahat dönemime rastlayan süreçti. Benim sır küpüm. Türkiye Cumhuriyeti devletinin sır küpü. Türkiye’nin geleceğinin sır küpü. Uluslararası alanda bu görevi yapanlar ajan olarak nitelendirilir. Operasyon yapacakları zaman görevlendirmeyle devlet adına giderler. ABD, Rusya, Çin, Batı ülkelerinin hepsinde var. İmralı’ya da gönderen benim, Oslo’ya da gönderen benim. Niye, ortada bir problem var. 
Terör mücadelesinde başarılı olmamız lazım. Bunun için bazı bilgi alışverişlerine sahip olmamız lazım. Gazetelerde çıkanın hiçbirisi Müsteşarım tarafından verilmiş söz değil, hepsi yalandır. Yazılı değildir. Konuşmalar görüşmeler olmuştur, asla verilmiş sözler değildir. Bunu söyleyenler siyasi menfaat elde eder miyiz, acaba ne devşirebiliriz gayreti içine girmişlerdir. Gayretlerinden çok çok memnunum. Gerek öncesi, gerek sonrasında ve şimdi, ülkeme çok şeyler kazandırdı. Müsteşar yardımcılığı ve TİKA’nın başında olduğu zaman da iyiydi. İyi yetişmiş bir bürokrattır. İnsan kıyma makinesi değiliz. Bu insan takdir edilmesi gerekirken, bunu yemeye çalışan bazı mahfiller olmuştur. 

Ana muhalefet partisi başta olmak üzere. Yargı, görevi olmayan bir alana girdi. Bu konuda hakkı olmayan konumda kendini hissedince kusura bakmasın bizi karşısında görür. Yargı, kendini yasamanın üzerinde göremez. 250 meselesinden Müsteşar’ı yargılama süreci içine sokmaya çalıştı. Bu konuda ilk kez konuşuyorum.  'Sınır ihlalinde gereken yapılır'

- BM Güvenlik Konseyi’nin son kararı size ulaştı mı? 

Artık Beşar’ın verdiği sözü yerine getirmediğini, muhalif kanadın Kofi Annan’a verdikleri sözleri devam ettirdiklerini görüyoruz. BM’nin konuya eğilmesi istikametinde bir karar çıkıyor. Biz bunu daha sıkı bir şekilde takip etmek suretiyle çalışmalarımızı yürüteceğiz. Tarafımıza gelen yaralılardan ölenlerin sayısı 4’e çıktı. Suriye tarafındaki ölü rakamı 10 bine yaklaştı. Durumlar içler acısı. Kentlerin harap edilmesi, insanların acımasızca öldürülmesi, annelerin gözlerinin önünde... Bunları anlattım Çin tarafına. Durumu tasvip etmediklerini söylediler. Kendilerinin BM’de 8 veto kararı olduğunu, 2 tanesinin Suriye ile ilgili olduğunu hatırlattım. Bundan sonra da böyle bir yaklaşımın kolay kolay olmayacağını söyledim, ‘Hayır’ demediler. Döner dönmez Rusya ile münasebetleri daha da sıklaştıracağız. Perşembe akşamı Suudi Arabistan’a günübirlik bir seyahat yapacağız. Ondan sonra nasip olursa kampları ziyaret edeceğim. Kampları yerinde görmeyi arzuluyorum. Yerinde görmek istiyorum. 

'Zulme Rıza Zulümdür'

- Suriye konusunda Türkiye’nin yaklaşımı ve pozisyonu, BM’ye bir karar aldırmak mı? 

Bu başından beri kovaladığımız bir konu. Bu daha acil bir hale geldi. Şimdiye kadar gelen sığınmacı sayısı 2’ye katlandı. Adeta patlama noktasına geldi. Görüntüler var. Bu insanlar kaçarken vuruluyor. Öleni var yaralananı var. Annelerin feryatları var. Evleri nasıl tarumar ettiklerini, evlatlarının nasıl boğazlarının kesilerek öldürüldüğünü anlattılar Kofi Annan’a. Birleşmiş Milletler bunu takip etmeyecek de neyi takip edecek. Biz takip edeceğiz. Türkiye’nin hassasiyeti bellidir. En üst seviyede ortaya koymamız ve BM nezdinde takip etmemiz gerekir. Zulme rıza zulümdür, buna evet diyemezsiniz. Halkını terörist olarak görüyorlar. Bu yaklaşımları Beşar’ın yaklaşımıyla, ağzıyla konuştuklarını söyledim. Lütfen onların ağzıyla konuşmayın. Ufacık bir çocuk, bebe, terörist olur mu? Bu sizin dini değerlerinizle çatışır. 
Bizim değerlerimizde savunmasız bir insana saldıramazsınız, vuramazsınız. Buna nasıl terörist dersiniz. Bunlar halk. Halkın olduğu sokakta tankın ne işi var. Türkiye’nin Batı’nın uşağı olduğu yönündeki gibi çok çirkin bir şey olmuştu. Esad, olayı çok farklı bir zemine kaydırmak istiyor. Bunu (İranlı) dini lidere de söyledim. ‘Bu savaş Arap milliyetçileriyle İslamcılar arasındaki savaştır.’ Bakın Beşar böyle diyor. Bu tabloya bir değerlendirme yapmadılar. Esad olayı farklı bir yere çekerek güya Arap ligini dağıtmaya çalışacak. 
'5'inci madde görevi'
- 1998’de Kara Kuvvetleri Komutanı Suriye’yi uyardı. Siz de aynı şekilde bir çıkış mı yaptınız? 

Bu 98 olayından çok farklı, o zaman böyle bir şey olmamıştı. Olmadan Atilla Paşa’nın öyle bir çıkışı olmuştu. Şimdi sınır ihlali olmuştur. Dün de sınırımızı aşan silahlı saldırılar oldu. Uluslararası hukuk açısından adeta işaret fişeğidir bu. Yapanın yanında kâr kalamaz. Herhangi bir ülkenin şöyle böyle yaklaşımı bizi enterese etmez. Türkiye Cumhuriyeti’nin kendine has bir tavrı vardır. Tarihte bu vardır. Türkiye en az benzerlerinde ne yapıldıysa onu yapmak durumundadır. Suriye’den gelen kardeşlerimize kapıyı asla kapatmayacağız. Suriye vurmaya devam ederse neticelerine katlanmak durumundadır. BM toplanıp kararını almalı. İstanbul’da bir araya gelen kurum ve kuruluşlar baskı yapıp kararı aldırmak zorundadır. 

- En kötüsü ‘haklısınız’ deyip bir şey yapmamaları. İş bu noktaya geldiğinde Türkiye’nin opsiyonları nelerdir? 
Opsiyonlar çok. Sınır ihlallerine karşı uluslararası hukuktan doğan hakları olan bir ülke var. Sınırın ihlali sebebiyle alacağı tavır karşısında yapacakları şey ortadadır. Bunların hepsi tartışılacak meseleler. BM bunu da açıkladı. Sınır ihlali var dedi. Bunların hepsi masaya yatırılacak konular. Bunların hepsi son görüşmelerimizi yapıp adım atılacak konulardır. Ayrıca NATO’nun Türkiye’nin sınırlarıyla ilgili görevleri var. 5’inci maddeye göre. 

YENİ AKİT

Yabancılara mülk satışı tasarısı komisyondan geçti TBMM TBMM Adalet Komisyonu, yabancılara mülk satışına ilişkin tasarıyı kabul etti. 
AK Parti Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya başkanlığında toplanan komisyon, tasarıyı, alt komisyon raporu üzerinden görüştü. Tasarı, müzakerelerin ardından yapılan bazı değişikliklerle kabul edildi. Tasarıya göre, ülke menfaatlerinin gerektirdiği hallerde, yabancı kişiler Türkiye'de taşınmaz edinebilecek. Bu taşınmazların toplamı, ilçe yüzölçümünün yüzde 10'unu, ülke genelinde ise kişi başına 30 hektarı geçemeyecek. Bakanlar Kurulu, 30 hektarı iki katına çıkarabilecek... Yabancı şirketlerin, askeri yasak ve güvenlik bölgelerinde taşınmaz almaları Genelkurmay Başkanlığı'nın. özel güvenlik bölgelerinde taşınmaz almaları ise valiliğin iznine tabi olacak. Bakanlar Kurulu, yabancıların mülk edinmesini kısmen veya tamamen durdurabilecek. sınırlandırabilecek ve yasaklayabilecek.

ZAMAN

 Yazıcıoğlu Ölümüyle ilgili Flaş Gelişme,

Muhsin Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği helikopter kazasıyla ilgili önemli bir gelişme yaşandı.
Düşmesinden önce helikoptere 7 km uzaklıkta bir savaş uçağı olduğu belirlendi. Uçağın tam olarak saat kaçta bölgede olduğu araştırılıyor. Genelkurmay'ın savcılığa gönderdiği radar kayıtlarında kaza bölgesine en yakını savaş uçağının 28,5 km mesafede olduğu gözüküyordu.

Eski BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki 5 kişinin yaşamını yitirdiği helikopter kazasına ilişkin yürütülen soruşturmada her geçen gün yeni bilgiler ortaya çıkıyor. Düşmeden önce helikoptere 7 km uzaklıkta bir savaş uçağı olduğu tespit edildi. Askerî radarlar kazanın olduğu 15.03 sularında 4 dakika arızalanmış, bölgedeki bütün radarlar kısa süreli karardığı için 15.03.02 ile 15.07.40 arasında görüntü alamamıştı. Genelkurmay'ın verdiği bilgilere göre, helikopterin düşmesinden yaklaşık 5 dakika önce olay mahallinde 28,5 km uzaklıkta iki F-16 ve bir F-4 olmak üzere üç adet uçak vardı. Savcılığa ulaşan yeni kayıtlarda ise helikopter düşmeden önce bölgeyi gösteren yeni görüntüler yer alıyor. Yazıcıoğlu ve beraberindekileri taşıyan helikoptere 7 km yaklaşan savaş uçağına, bu görüntülerden ulaşıldı. Uçağın tam olarak saat kaçta bölgede olduğu araştırılıyor.

Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu'nun kazayla ilgili hazırladığı raporda, savaş uçaklarının helikopterler için tehlike arz ettiği ve yakınından geçtiği bir helikopteri savurabileceği vurgulanmıştı. THY Uçuş Eğitim Akademisi'nde uçuş öğretmeni olarak çalışan emekli asker Mustafa Koç'un Eskişehir 1. Hava Jet Üssü'nde çalışırken benzer bir kaza yaşadığı rapora yansımıştı. Mustafa Koç'un, olayı "UH-1 H tipi bir helikopterde 2 pilot ve 1 teknisyen ile yaz aylarında 500 feet irtifada (yaklaşık 150 metre) 80 nutt hızla tören geçişi yaparken, arkadan gelen bir F4 uçağının helikopteri son anda gördüğü ve helikopterin üzerinden tırmanışa geçtiği, helikopterin uçağın rüzgârıyla tutunamadığı, aşağı itildiği ve savrulduğu ve hızla gölete düştüğü, pilotun belinin kırıldığı, olayın aniden olduğu, egzoz kokusunu hatırlamadığı, olayın 1994 öncesinde gerçekleştiği." şeklinde anlattığı kayıtlara geçmişti.

Öte yandan Zaman'ın incelediği ve Amerika Federal Havacılık Dairesi tarafından hazırlanan Temel Uçuş Bilgileri kitapçığında, bir uçak tarafından oluşturulan hava girdaplarının diğer hava taşıtlarını nasıl etkileyebileceğine dair ilginç bilgiler yer alıyor. Pilotların el kitabı olarak bilinen çalışmaya göre, uçakların kanatlarının altından geçen hava akımı, vorteksi, yani hava girdaplarını meydana getiriyor. Eğer uçaklar arasında yeteri kadar mesafe yoksa bu girdaplar arkadan gelen uçağı düşme noktasına kadar getirebiliyor. Öndeki uçağın yaptığı vorteksin etkisine giren uçakta 'wake türbülans' görülüyor. Uçak, kontrolden çıkıyor.

Kitapçıkta konuya ilişkin ABD'de yaşanan bir olay örnek olarak gösteriliyor. 1972'de DC-10 tipi bir uçağa yaklaşık 3 km yaklaşan DC-9 tipi bir başka uçak kontrolden çıkıyor. 10 bin metreden aşağı düşen uçakta tüm mürettebat hayatını kaybediyor. Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan pilot Volkan Sürmeli, "Hava girdabını meydana getiren hava aracının arkasından gelen uçak ya da helikopter daha küçükse, bundan çok daha fazla etkilenir." ifadelerini kullanıyor. Özellikle uçakların iniş ve kalkışlarından meydana gelen hava girdapları, 3-4 km mesafedeki bir diğer hava aracını etkisi altına alabiliyor. Fakat normal uçuş sırasında bu etki alanının azaldığı belirtiliyor. Zaman'a konuşan TSK'dan emekli bir pilot, "Yazıcıoğlu helikopterinin bir savaş uçağının etkisiyle düşmüş olma ihtimali var. Fakat uçağın helikoptere çok yakın geçmesi gerekir. Eğer savaş uçağı ses hızını aştıysa, o zaman çok daha uzaktan da helikopteri savurup kontrol dışına çıkarabilir." diyor. DDK raporunda yer alan ve kaza günü civar köylerde gök gürültüsüne benzer patlama seslerinin duyulduğuna dair tespitler soru işaretlerini artırıyor.

ZAMAN

CHP'li Genç'ten Haberal'a şok teklif: Cezaevine dönme Meclis'e götürüp yemin ettirelim Annesinin cenaze törenine katılması için iki gün izin verilen Ergenekon davasının tutuklu sanığı CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal'a şok bir teklif geldiği ortaya çıktı. 

CHP'li Kamer Genç, Haberal'a, "Seni Ankara'ya götürüp yemin ettirelim." dedi. Haberal ise bu öneriyi reddetti. Bu ilginç diyaloğu doğrulayan Genç, Haberal'ı ikna edemediğini açıkladı. 

Hastalığı sırasında görüşemediği annesi Medine Haberal'ın cenaze töreni için mahkemeden iki gün izinle Zonguldak'a giden Haberal, defin töreninden sonra taziyeleri çalışma ofisi olarak adlandırılan Başkent Üniversitesi'nin misafirhanesinde kabul etti. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal ve çok sayıda CHP milletvekili moral için Haberal'ı yalnız bırakmadı. Alınan bilgilere göre Genç, Haberal'a Meclis'e gelerek yemin etme teklifinde bulundu. Dün gazetecilerin konuya ilişkin sorularına muhatap olan Genç, Haberal'a, "Dönmeden Meclise gidelim, yemin et." şeklinde teklifte bulunduğunu ancak kendisinin teklifini kabul etmediğini kaydetti. Haberal'ın cezaevinden izinli olarak çıktığı için yemin edebileceğini savunan Genç, "Jandarma bunu engellemedi. Türkiye'de hukuk yok. Başbakan'ın dediği oluyor. Bu teklif şahsi, Kılıçdaroğlu bu konudaki düşüncemi bilmiyor." iddiasında bulundu. 

Diyaloğun şahitlerinden CHP'li Sinan Aygün ise Haberal'ın bu şekilde Meclis'e gelip yemin etmesinin yanlış olacağını ifade ederek, bunun güveni zedeleyeceğini vurguladı. Kamer Genç'le Haberal arasında yaşanan diyaloğu aktaran Aygün, şöyle konuştu: "Genç, Haberal'a Meclis'te yemin ettirmek istediğini dile getirdi. Öyle bir sessizlik oldu ki o ortamda Kemal Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal bir şey söyleyemedi. Milletvekillerine baktım, buz gibi bir hava esti. Onlar bir şey demeyince, 'Böyle saçmalık olur mu?' dedim. Annesi için izin verildi. Bunun karşılığı bu olmaması lazım diye düşündüm." 

Bu arada Haberal, dün annesi Medine ile iki yıl önce vefat eden babası Yaşar Ali Haberal'ın mezarlarını tekrar ziyaret etti. Haberal, ziyaret sırasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, annesinin ölümü nedeniyle kendisine taziyede bulunduklarını söyledi. 


***

26 Ağustos 2018 Pazar

1 Mart Tezkeresindeki Hataya Suriye'de Düşmemeliyiz,



1 Mart Tezkeresindeki Hataya Suriye'de Düşmemeliyiz,



1 Mart Tezkeresindeki Hataya Suriye'de Düşmemeliyiz,


"1 Mart Tezkeresindeki hataya Suriye'de düşmemeliyiz, Türkiye Irak'ta olsaydı, durum böyle olmazdı "



07 Şubat 2016 07:06


Erdoğan: 1 Mart'ta Birileri Gizli kulis attılar, Gazeteci olarak araştırın, bulun.,

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "Suriye’de bir fiili durum oluşturulur mu?" sorusuna, 1 Mart tezkeresini örnek vererek, “Irak’ta düşülen hataya Suriye’de düşmek istemiyoruz. 1 Mart tezkeresinin yanındaydım, karşı olanlar bunu açıkça söylemediler. 1 Mart tezkeresi ilk anda kabul edilip Türkiye, Irak’ta olsaydı, Irak’ın durum böyle olmazdı” sözleriyle yanıtladı. 

Hürriyet'ten Vahap Munyar'ın haberine göre, Erdoğan, Şili, Peru, Ekvador ve Senegal’i kapsayan ziyaretlerinden dönerken dün uçakta özetle şunları söyledi:

Avrupa Dertli değil.,

Güney Amerika seyahatinde Suriye konusunda verdiğiniz mesajlar nasıl karşılandı? O ülkelerin liderleri ikili görüşmelerde ne mesajlar verdi?

Kimse, ‘Doğru değil’ demiyor. Tam tersine, hepsi ‘Haklısın’ diyor. Ama önemli olan hak vermek değil, hakkı teslim etmek, gereğini yerine getirmektir. Orada insanlar acımasızca öldürülüyor. 400 bin insan katledildi, tarih katledildi, ölenler Müslüman, yok olan İslam tarihi. Bu kadar acımasızca yapılıyor, bunu kenara koymak mümkün değil. İran’ın tutumunu anlamakta zorlanıyorum. Bir şey söylediğimiz zaman da güceniyorlar. Burayı niçin mezhep savaşına kurban ediyoruz. Yaşanan acılardan dolayı bizler dertliyiz, bunlar dertli değil. Avrupa dertli değil, işi ucundan tutuyorlar.

Terörde Batı Silahları.

Bizdeki PKK terör örgütünün hücrelerinden çıkanlar arasında Rus silahı var mı? Var. ABD silahları var mı? Var. Batı’nınkiler var mı? Var. Nereden geliyor bu silahlar?

‘Yapmayın, bunlara (PYD) göndereceğiniz silahların bir kısmı DAEŞ’e gidecek’ dedik. En modern silahlar şu anda DAEŞ’in elinde. PYD’nin, DAEŞ’in elindeki silahların bazılarını biz almakta zorlanıyoruz. Dost dediklerimiz gereğini yapmıyor.

Suriye'de Böyle gitmez

Suriye’de bir fiili durum oluşturulur mu? Olursa, Türkiye ne yapabilir?

Dar kapsamlı bir güvenlik toplantısı yapıp, hassas konularımızı orada değerlendireceğiz. Irak’ta düşülen hataya Suriye’de düşmek istemiyoruz. Ben 1 Mart tezkeresinin yanındaydım, karşı olanlar bunu açıkça söylemediler. Birileri de gizli kulisler attılar. O insanların kimler olduğunu araştırır bulursunuz. 1 Mart tezkeresi ilk anda kabul edilip Türkiye, Irak’ta olsaydı, Irak’ın durum böyle olmazdı. 1 Mart tezkeresi ilk anda geçseydi, Türkiye masada olacaktı. O zaman Bush (ABD Başkanı), benimle yaptığı görüşmelerde bir ricada bulundu. Ama maalesef biz kendi arkadaşlarımızın yanlışıyla baş başa kaldık. Sonra göreve geldim, Başbakan oldum, tekrar ricada bulundu ve tezkere geçti ama o zaman da Kuzey Irak’taki Kürt kardeşlerimiz bizim oraya girmemizi istemedi. Biz de, “İstenmediğimiz yere girmeyiz” dedik. Ufku görmek çok önemli. Şimdi Suriye’de bu iş ancak bir yere kadar böyle gider. Bir yerden sonra böyle gitmez. Hassasiyetlerimizi Türkiye olarak korumak zorundayız. Bu hava sahası, sadece Türkiye’nin hava sahası değildir. Aynı zamanda NATO hava sahasıdır. Onlar da gerekli adımları atmak durumundadır. Yaşananlar aynı zamanda herkes için bir test niteliği taşıyor.

Tüm ihtimallere hazırız,

Türkiye ani bir hareketle karşı karşıya kalabilir mi?

Bu tür şeyler konuşulmaz, gerektiğinde gereken neyse yapılır. Şu anda biz bütün güvenlik güçlerimizle, her şeyimizle tüm ihtimallere karşı hazır durumdayız. Kimsenin endişesi olmasın.

Suriye konusunda yeni bir tezkere gündeme gelir mi?

Ülkemize yönelik tehditlere karşı Silahlı Kuvvetlerimiz her türlü yetkiye zaten sahip durumda. Ulusal güvenliğimiz açısından bir sıkıntı yok.

Suriye’de hedeflenen çözüme tarih vermek mümkün mü?

Bu işlerin tarihi olmaz. Nitekim Suriye krizinde de çok farklı şeyler düşünülüyordu ama olay halihazırda 5 yılı aşmış vaziyette.

Sık sık gelmesi bir bakıma güzel

Almanya Başbakanı Merkel, sanki biraz da panikle yine Türkiye’ye geliyor.

Şansölye Merkel’le son zamanlarda görüşmeler sıklaştı. Bu güzel bir bakıma. Sayın Davutoğlu’nun Almanya seyahati, Merkel’in İstanbul’a gelmesi, Davutoğlu ve şahsımla yaptığı görüşmeler, ardından Londra görüşmesi ve şurada bir hafta oldu olmadı hemen buraya geliyor olması... Pazartesi kendisiyle Ankara’da görüşeceğim. Sayın Başbakan da görüşecek. Ana başlık büyük ihtimalle mülteciler sorunu. Yapılan donörler toplantısında verilmiş 10 milyar Euro’luk sözden bahsediyorlar. Daha önce Türkiye’deki Suriyeliler için kullanılmak üzere 3 milyar Euro sözü var... Daha bunlardan en ufak bir şey Türkiye’ye yansımış değil. Bütün bunları görüşme şansımız olacak.

Suriye'de Sınırın mı var, Soydaşların mı var?

Halep’e doğru saldırılar artıyor. 70 bin kişinin daha kapımıza dayandığından söz ediliyor. Bu arada Rusya kaynakları da Türkiye’nin büyük bir askeri operasyon hazırlığında olduğu yönünde haberler yayıyor. Türkiye’nin yol haritası nedir?

Halep’in bir bölümünde şu anda rejim orayı kesmiş durumda, koridorun güneyinden kuzeye geçiş şu an itibarı ile mümkün değil. Türkiye tehdit altındadır. Bunlar kapımıza dayanmışsa, başka çareleri de yoksa, gerekirse bu kardeşlerimizi yine almak zorundayız, alacağız.

Rusya’nın “TSK hazırlık içerisindedir” iddiasına gelince. Aslında Rusya’ya sormak lazım: Senin ne işin var Suriye’de? Şu anda adeta işgalcisin. Sen devlet terörü estiren bir kişiyle beraber hareket ediyorsun. 400 bin kişinin katiliyle beraber hareket ediyor, sivilleri öldürmeye devam ediyorsun. Türk askeri asla o tür eylemler içinde olmamıştır. Biz, kendimizi savunma noktasında her an hazırlıklı olmak mecburiyetindeyiz. Kaldı ki orada bizim soydaşlarımız da var. Ey Rusya, senin burada sınırın mı var, soydaşların mı var? Neymiş, Esed çağırmış. BM Güvenlik konseyinin 2254 sayılı kanunu bir an evvel işletmesini bekliyoruz. O adımın atılması lazım, silahların susması lazım, göçmenlerin korunması adımlarını atması lazım. BM Güvenlik Konseyi ağır hareket ediyor.

Örfi giysem kıyamet kopar

Şili, Peru ve Ekvador başkanlık sistemi ile yönetiliyor. Danışmanlarınız bu ülkelerdeki başkanlık sistemi ile ilgili bir çalışma yaptı mı? Türkiye’de süreç nasıl işleyecek? 

Parlamentoda yapılacak çalışma, Türkiye’de bu konuyu düşünen bütün kesimler için işaret fişeği olacaktır. Latin Amerika ülkelerinde yönetim biçimleri farklı yerlerden etkilenerek şekillendi. Kimisi sosyalist yönetimlerden, bir kısmı da kapitalist yönetimlerden, ABD’den bazı şeyler kaptı. İdari bakımdan hukuku çok iyi olan yönetimler var. Ama aralarında farklılıklar da var. Ekvador, Şili, Peru birbirinden farklı. İspanya’dan tamamen kopabilmişler mi, hayır. Ortak dil İspanyolca. Örf ve âdetlerde kopmamışlar. Kendi gelenek göreneklerine çok önem veriyorlar. Ekvador’da bizi kendi gelenekleri, görenekleri ile karşıladılar. Sayın Başkan giydiği gömlekle bir mesaj veriyor. Aynı kişi kravat da takıyor. Ceketinin altındaki gömlek örfi gömlekti. Bizde böyle şeyler olsa, yazılı ve görsel medya günlerce kıyamet koparır kravatı niye yoktu diye. Beştepe’de yaşadıklarımız çok açık net ortada.Türkiye’ye dönecek olursak, ben 6 aylık süreci çok önemsiyorum. 6 aylık süreç içinde dört partinin üçer temsilcisi acaba neler söyleyecekler. Onlar o çalışmayı yaparken biz boş mu duracağız, elbet boş durmayacağız. Beştepe toplantıları ile sivil toplum örgütleri ile yanımdaki mesai arkadaşlarımdan oluşturduğum 20’ye aşkın ekibimle temaslar sürdürülecek.

Senin Ortağın ben miyim...

PYD’nin yanlış yönlendirmesiyle ABD uçaklarının sivilleri vurduğu haberleri var. Batı’nın PYD’ye bakışında farklılık oluşur mu?

PYD bir terör örgütüdür. YPG bir terör örgütüdür. PKK ne ise PYD odur. Bunu bütün uluslararası örgütlere taşıyacağız. Taşımadığımız her an bizim için kayıptır. Terör örgütü olarak ilan edilmesi için adımlar atılmazsa geç kalırız. Bakın, Biden (ABD Başkan Yardımcısı) yanında bir yardımcısı ile geldi. Daha önce Sayın Obama’nın yanında da adı geçen bir ulusal güvenlik temsilcisi. Tam Cenevre’deki görüşmeler sırasında kalkıyor, Kobani’ye gidiyor. Kobani’de sözde bir generalden plaket alıyor. Biz nasıl güveneceğiz? Ben miyim senin ortağın, yoksa Kobani’deki teröristler mi?

ABD yumuşuyor.

Suriye’de oluşturulmasını önerdiğiniz ‘güvenli bölge’ konusunda bir gelişme var mı?

Benim bu düşüncemi G-20 ülkelerinin tamamına yakını biliyor. Terörden arındırılmış güvenli bölge, bunun yanında uçuşa yasak bölge düşüncelerimi hepsine aktardım, hepsi olumlu sözler söyledi ama dönüş henüz olmadı. Burada terörden arındırılmış bölge konusunda, kilometresine varıncaya kadar ABD ile mutabıkız. ‘Bu bile azdır’ dedim Sayın Obama’ya; biz bunu büyütebiliriz. İnşaat sektöründe başarılıyız. Donörlerin katkılarıyla, Suriye sınırları içinde güvenli bölgede bir şehir kurabiliriz.

ABD üzerine düşeni yerine getiriyor mu?

Yerine getirdikleri var, getirmedikleri var. Güvenli bölge konusunda ABD baştan itibaren pek inanmamıştı, sonra inanmaya başladı. Uçuşa yasak bölgeye karşı çıktılar ama onda da şu anda bir yumuşama var.

Başbakan görüşmesin, bakanlar görüşsün Mısır’la ilişkilerde bir gelişme var mı?

O konu ile ilgili benim tavrım net. Mursi ve arkadaşları başta olmak üzere idamlarla ilgili kararlar gözden geçirip kaldırılmadıktan sonra, ben Sisi (Mısır Cumhurbaşkanı) ile görüşmem. Bakanlarımız muhataplarıyla görüşebilir. Ama Başbakanımızın görüşmesini doğru bulmam. Türkiye ile Mısır halkı, aynı kültür, aynı değer yargılarına inanan iki ülke. Tabii ki biz bu noktada kopamamalıyız.

Suudi Arabistan’ın Müslüman Kardeşler’le ilişkilerinde yumuşama işaretleri var. Bu, Mısır’ın da bakışını yumuşatabilir mi?

Temenni ederim ki yumuşatır.

Muhatabımız olmaz.

Başbakan Davutoğlu, Mardin’de 10 maddelik planı açıklarken ‘seferberlik’ten söz etti. Ayrıca, ‘Masa İmralı’da değil, Ankara’da’ dedi. Leyla Zana’nın sizinle görüşme talebi olmuştu. ‘Muhatap’ konusu bundan sonra nasıl gelişir?

Ben ‘Çözüm süreci buzdolabındadır’ dedim. İmralı hiçbir zaman hükümetin muhatabı olamaz, kesinlikle olmamalıdır da. İmralı ile devletin çeşitli kurumları, başta Milli İstihbarat Teşkilatı olmak üzere görüşebilir. Hükümet de ona göre adımlar atar. Mesela milletvekillerine müsaade ediyorduk, gidiyorlardı. Ama daha sonra dedim ki arkadaşlara, kesinlikle milletvekillerinin de gitmemesi lazım. Müsaade edildi de ne netice aldık? Bunların şov yapmasına fırsat vermenin bir anlamı var mı? Leyla Hanım konusuna gelince. Önce git yemin et. Yemin ettikten sonra, herhangi bir pazarlık kaydı olmaksızın benden bir randevu istersen, kabul ederim. 


ETİKETLER;
tayyip erdoğan, ırak, suriye, türkiye, abd, savaş, iç savaş, soruları yanıtladı, muhatap, haber,


http://t24.com.tr/haber/1-mart-tezkeresindeki-hataya-suriyede-dusmemeliyiz-turkiye-irakta-olsaydi-durum-boyle-olmazdi,327161

***

ABD nin IRAK İŞGAL PLANININ PARÇASI.. TÜRKİYE OLMADI.,

1 Mart 2003 TEZKERESİNİN TBMM GEÇMEMESİ  İntikamı DENİZ Baykal mı.,  TBMM  KONUŞMASI..,

https://www.youtube.com/watch?v=EkX8SgEhelE


DENİZ BAYKAL ÖNDERLİĞİNDE REDDEDİLEN 1 MART TEZKERESİ'NİN  15 Cİ YILDÖNÜMÜ 

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ,

https://www.youtube.com/watch?v=vmqdjKUv_cQ


------

Muhsin Yazıcıoğlu - Tezkere Konuşması.,


https://www.youtube.com/watch?v=v1xQHzWEj_Q



-----

TBMM LİSİNDEKİ 1 MART TEZKERESİ KONUŞMA VİDEOLARI ;

TBMM LİSİNDEKİ 1 MART TEZKERESİ KONUŞMA VİDEOLARI ;

TBMM LİSİNDEKİ 1 MART TEZKERESİ KONUŞMA VİDEOLARI ;

CHP DENİZ BAYKAL ÖNDERLİĞİNDE REDDEDİLEN 1 MART TEZKERESİ'NİN YILDÖNÜMÜ 

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ

https://www.youtube.com/watch?v=vmqdjKUv_cQ

Neler Oluyor CHP Genel Başkanı Deniz Baykal 
14 05 2003

https://www.youtube.com/watch?v=g1_h7KZ_az0

CHP'nin IRAK'ın İşgaline Karşı duruşu 1 Mart TBMM Konuşması

https://www.youtube.com/watch?v=EkX8SgEhelE

Mehmet Şandır 1 Mart Tezkeresi üzerine önemli açıklamalarda bulundu

https://www.youtube.com/watch?v=aperVG63Tzs

MHP,

Muhsin Yazıcıoğlu 1 MART Tezkere Konuşması.

https://www.youtube.com/watch?v=v1xQHzWEj_Q&t=4s


SÜHEYL BATUM;

"1 Mart tezkeresi Geçmeyince ABD buna çok kızdı. 2007'den beri bu İntikamı yaşıyoruz."

https://www.youtube.com/watch?v=pijAnJlDRWQ

29 Şubat 2016 Pazartesi

EŞREF BİTLİS SUİKASTİ, BÖLÜM 6




 EŞREF BİTLİS  SUİKASTİ, BÖLÜM 6



BİNBAŞI ERSEVER’İN ROLÜ

Uçağın Düştüğü Yere İlk Gelen Subay: Binbaşı Ersever

Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağının enkazından dumanlar çıkıyordu. Yenimahalle Posta İşleme Merkezi’nde büyük bir kaos vardı. Panik halinde insanlar koşuşuyordu. İşleme Merkezi’nin bütün personeli bahçeye çıkmış, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Henüz polis, olay yerine gelmemişti. Ankara Emniyeti Haber Merkezi’ne, Posta İşleme Merkezi’nde yangın olduğu haberi saat 12.30’da iletilmişti. Komiser Recep Elbir’in amirliğindeki 8229 kod numaralı polis ekibi, bundan sonra Akşemsettin Caddesi’ndeki binaya geldi. Polisler vardığında, 4 itfaiye aracı, garajdaki yangını söndürmeye çalışıyordu. İnsanlar bir yandan bağrışıyor, bir yandan yaralı var mı diye bakıyorlardı. Bu arada, üzerine alev sıçrayan Posta İşleme Merkezi’nin güvenlik görevlisi Ruhi Salay’ı söndürüp hastaneye yollamışlardı.

Bu sırada bir kişi, enkazın çevresinde dolaşıyor, oraya buraya saçılmış parçaları kontrol ediyordu. Posta İşleme Merkezi’nden bir yetkilinin dikkatini çekti. PTT Genel Müdürlüğü yetkilisi, bu yabancıya kim olduğunu, ne yaptığını sordu. Yabancı, çok sakin bir şekilde cebinden askeri kimliğini çıkarıp gösterdi. “Ben binbaşıyım, uçakta üst rütbeli bir komutan vardı” dedi. PTT yetkilisi bunda bir tuhaflık görmedi. Uçak, askeri bir uçaktı. Elbette olay mahalline rütbeli personel gelecekti.

Tuhaf olan, binbaşı olduğunu söyleyen kişinin, uçağın düşmesinden hemen sonra gelmesiydi. Yanında başka kimse yoktu. Uçağın düştüğü yer, 2. Askeri İnzibat Bölge Komutanlığı’nın sorumluluk alanındaydı. 2. Askeri İnzibat Bölge Komutanlığı’na, askeri uçağın düştüğü saat 13.15’te bildirilmişti. 2. Bölge Komutanı Topçu Albay Alaattin Öngeldi başkanlığında 3 subay ve çok sayıda personel, saat 13.30’da Posta İşleme Merkezi’ne ulaşmıştı. Ancak bu saatten sonra olay yeri, askeri inzibat tarafından emniyet altına alındı.

Doğu Anadolu kökenli PTT yetkilisinin bu da dikkatini çekmemişti. Ta ki, 6 Kasım 1993 tarihli Milliyet gazetesini okuyuncaya dek. Milliyet’in birinci sayfasında, kocaman harflerle, “Çok şey bilen subay öldürüldü” yazıyordu. Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı’ndan emekli Binbaşı Ahmet Cem Ersever’in cesedi Ankara Elmadağ ilçesi çıkışındaki kireç ocaklarında bulunmuştu. Haberin yanında, bir de fotoğrafı vardı Binbaşı’nın. PTT yetkilisi, hemen tanıdı. “Tamam, uçak düştükten sonra gelen kişiydi” dedi. Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağının düşmesinden hemen sonra olay yerinde araştırma yapan sivil giysili subayın kimliği, 9 ay sonra ortaya çıkmıştı. Adı bizde saklı PTT yetkilisi, bu bilgiden çekindi, ancak çok yakın çevresine aktardı.

Ersever Cinayetinden Çiller Özel Örgütü’ne

Binbaşı Ahmet Cem Ersever’in Org. Bitlis suikastında rol aldığını kamuoyuna, ilk İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek duyurdu. Perinçek, 4 Aralık 1996’da TBMM Susurluk Komisyonu’na bilgi verdikten sonra, Ersever Cinayeti’ni soruşturan Ankara DGM Savcılığı’na da aynı bilgileri aktardı.

İP Genel Başkanı, 29 Kasım 1996 günü İstanbul’da düzenlediği basın toplantısında, Binbaşı Ersever’in suikasttaki rolü konusunda şunların altını çizdi:

• Suikastı icra edecek ekip, Özel Harpçi subaylardan oluşturuldu.

• Ekibin başında, Orgeneral Bitlis’e çok yakın bir isim olan ve Bitlis’in bütün çalışmalarını birinci elden izleyen JİTEM Grup Komutanı Binbaşı Ahmet Cem Ersever vardı.

• Binbaşı Ersever, çevresine topladığı itirafçılarla, birçok kirli, yasadışı işlere karıştığı için sıkışmıştı. Bitlis’e suikast sonucu aklanma sözü almıştı.

• Ancak Ersever’e verilen söz tutulmadı. Ordudan atılacak iken istifa etti.

• Genelkurmay’ı hedef alan açıklamalar yaptı. Ersever de, suikast bilgisi nedeniyle şantaja başladı.

• Ersever, konuşma tehdidi üzerine, Çiller Özel Örgütü’nün emriyle Abdullah Çatlı ekibince ortadan kaldırıldı.

• Ersever, en çok güvendiği arkadaşı, PKK itirafçısı Mustafa Deniz tarafından tuzağa düşürüldü. Çatlı ekibi önce Mustafa Deniz’i yakalamıştı.

• Ersever’in Başbakanlık Poligonu’ndaki sorgusu videoya çekildi. Bitlis suikastını bütün boyutlarıyla ortaya çıkaran bu kasetler, Genelkurmay İstihbaratı kasalarında bulunuyor.

• 29 Ekim 1993 akşamı Sabah gazetesine edilen telefonda “Bitlis Paşa’nın katili Ersever infaz edildi” denildi.

• Çatlı ekibi, itirafçı ve korucu Babatlar’ı tetikçi olarak kullanarak, Bitlis suikastını gerçekleştiren ekibin tamamını temizledi.

Ersever’in Harp Cerideleri Kimde?

Olgular, Perinçek’in verdiği bilgilerle tam örtüşüyor. Her iki cinayet de, dönemin iktidarınca karanlıkta bırakıldı. Jandarma İstihbarat Grup Komutanı emekli Binbaşı Ahmet Cem Ersever’in tuttuğu “Harp Cerideleri”, cinayetin üzerinden 4 yıl geçmesine karşın, halen kayıp.

12 yıl Güneydoğu’da ve Kuzey Irak’ta görev yapan Binbaşı Ersever’in, karargâh dışındayken tutmakla zorunlu olduğu Harp Cerideleri bulunamıyor. Ersever’e yakın bir kaynak, Harp Cerideleri’nde, JUSMMAT ve Çekiç Güç’le ilgili çok önemli bilgiler bulunduğunu ve belgelere ABD ajanlarınca el konulduğunu ileri sürdü. Notlarda, MİT, ÖHD, CIA ve Genelkurmay’ın Kürt sorununa ilişkin faaliyet ve tasarılarına ilişkin gizli bilgilerin bulunduğu belirtildi.

Harp Cerideleri’nin, Ersever’i öldüren Özel Harpçiler’de olduğu belirtiliyor. (1)

1 “Ersever’in Harp Cerideleri Kayıp”, Aydınlık, 8 Kasım 1993.

Ersever: Kalleşçe Harcandım

Ersever ve arkadaşlarının ordudan ayrıldıktan sonra kurdukları Mezopotamya Basın Yayın Şirketi’nde birlikte oldukları iki Özel Harpçi emekli subay ile araları Ocak 1993’ten sonra bozulmuştu. Ersever, bu tarihten sonra, ısrarla, devlet tarafından “kalleşçe harcandığını” her yerde söylemeye başladı. Eylül ayından sonra, Ersever’in umutları iyice kırılmıştı. Bu arada Türkiye’den ayrılmak için girişimlerde bulunmuştu.

Ersever, Bitlis İçin Kamuoyu Önünde Ne Dedi?

İki cinayet arasında bağ olduğunu, katillerin aynı ekipten olduğunu Aydınlık, Ersever’in ölümünün hemen ardından saptamıştı.(2)

2 Adnan Akfırat/Hikmet Çiçek, “Bitlis Suikastı ve Ersever Cinayeti Aynı Güçler Tarafından Gerçekleştirildi”, Aydınlık, 12 Kasım 1993.

O gün ulaşılan bilgiler, ancak iki ölümün aynı güçler tarafından yapıldığını saptayacak kadardı. Aydınlık, Ersever-Bitlis ilişkisini araştırmayı sürdürdü.

Ersever, 1993 yılının Şubat ayında Jandarma Genel Komutanlığı’na istifa dilekçesini verdi. 5 Mart’ta emekli oldu. 15 Nisan 1993’te TSK ile ilişiği resmen kesildi. Orgeneral Bitlis, önceleri Ersever’e değer veriyor ve bölgedeki generallere de bunu söylüyordu. Ersever’i, rütbesiyle orantılı olmayan bir konuma getirenin de bu özel ilgi olduğu vurgulanıyor. Ersever, başlangıçta yalnızca Org. Bitlis’ten emir alıyor ve yalnızca ona rapor veriyordu. Ersever de “Bölgeye ilişkin raporlarım, Eşref Paşam aracılığıyla Milli Savunma Kurulu’nun önüne giderdi” diyordu. Orgeneral Bitlis, Binbaşı Ersever’in karıştığı kirli işleri saptayınca, kendinden uzak tutmuştu.

Ersever’in Bitlis suikastı konusundaki aşırı suskunluğu baştan beri dikkatimizi çekmişti.

“Komutanlarımın kişiliğini asla tartışmam. Bitlis Paşam ölmüştür, komutanımdı. Bir şey söylemek istemiyorum.” Emekli Binbaşı Cem Ersever, Aydınlık’a bir dizi açıklama yaparken, Orgeneral Eşref Bitlis hakkında konuşmak istemediğini yukarıdaki sözleriyle ifade etmişti. Ersever, Aydınlık’ın ısrarlı soruları üzerine kaçamak yanıtlar vermişti: “Milyonda bir olabilecek bir kaza Eşref Paşa’yı bulmuştur. Bu konuda herhangi bir yorumda bulunmak istemiyorum. Şu an bana göre hiçbir soru işareti bulunmuyor.”(3)

3 “Cem Ersever, Eşref Bitlis için Ne demişti?”, Aydınlık, 11 Kasım 1993.

“Bitlis Konusunda Konuşursam Yer Yerinden Oynar”

Aydınlık’a yaptığı açıklama, topluma görüşlerini açıklamanın yanı sıra, karşı tarafa da bir mesaj olarak işlev görüyordu. Bitlis suikastındaki rolü, Ersever için bir yanıyla can sigortası, bir yandan da öldürülmesini elzem kılan nedendi. Aydınlık’a, Genelkurmay Başkanı Güreş’in sözlerini yinelerken, karşı tarafıysa Bitlis suikastını açıklamakla tehdit edip, kendini korumaya çalışıyordu. Ersever’in çok yakın bir arkadaşı, Aydınlık gazetesine cinayetten sonra şu bilgileri vermişti: “Binbaşı son 20 gündür çok tedirgindi. Hatta panik içindeydi.” Ersever’in kendisine “Beni yok etmek istiyorlar, ben de elimden geleni yapacağım” dediğini söyleyen emekli subay, Ersever’in çok sıkıştırılmaktan yakınarak, “Onlar Ankara’da rahat oturuyorlar. Ama Eşref Bitlis konusunda konuşursam yer yerinden oynar” diye konuşarak mesaj yolladığını belirtti. Bu mesajın karşı tarafı çok rahatsız ettiğini ifade eden emekli subay, Genelkurmay’dan gelen bir kişinin, kendisine, Ersever’in açıklamalarını yalanlaması için baskı yaptığını aktardı.

Hanefi Avcı’nın Gerçekle Çelişen Açıklamalarının Nedeni

İP Genel Başkanı Perinçek’in, Org. Bitlis suikastına ilişkin açıklamaları, “çok şey bilen subay” Ersever cinayetinin de giz perdesini kaldırıyordu. Çiller Özel Örgütü’nü açığa çıkarmada bir ilmek daha çözülmüş oluyordu. Çorap söküğü gibi ardı geliyordu. Medya bu çok önemli bilgileri atladı. Ta ki Emniyet Genel Müdürlüğü eski İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı’nın, Çiller Özel Örgütü’nü savunmak için yaptığı karşı açıklamalara dek. Çiller Özel Örgütü’nün polis içindeki kilit isimlerinden Hanefi Avcı, Genelkurmay’a yönelik casusluk faaliyeti üzerine paniğe kapıldı. CIA’cı akıl hocalarının yönlendirmesiyle, Genelkurmay’ı sıkıştırmak için Ersever cinayetini kullanma yoluna gitti. Ancak Aydınlık, 13 Temmuz 1997 tarihli sayısında, Avcı’nın Ersever cinayetindeki rolünü ortaya çıkardı, dahası tanıklara dayandırarak yalanlarını tek tek çürüttü.

Avcı, 4 Şubat 1997’de Susurluk Komisyonu’nda yaptığı gibi, 7 Temmuz’da “32. Gün” programında da, kamuoyunun dikkatini “çete”den uzaklaştırıp, askerin üzerine çevirmeye çalıştı. M. Ali Birand’ın hararetli desteğini alan Avcı, özellikle eski JİTEM (Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele) İstihbarat Grup Komutanı Binbaşı Ahmet Cem Ersever’in öldürülmesi konusundaki gerçekleri değiştirmeye gayret etti. Avcı, Ersever olayını, yapanlar bilindiği halde, faili meçhul olarak gösterilen cinayetlere örnek veriyor. Böylece faili meçhul cinayetlerin sorumluluğunu Genelkurmay’a yıkmak istiyor.

Hanefi Avcı, 7 Temmuz’da katıldığı Show TV’deki “32. Gün” programında, Ersever’in öldürülmesi hakkında şunları söyledi:

“JİTEM elemanı Ahmet Cem Ersever’in ölümü de faili meçhul değil. Kimin öldürdüğünü herkes çok iyi biliyor. Kimse çıkıp da ‘kimin öldürdüğünü biz bilmiyoruz’ diyemez. Bu olay faili meçhul olsa araştırılır, soruşturulurdu, oysa kimseye sorulmuyor, kayıtlarda da faili meçhul olarak geçmiyor.”

Ersever Ölüme Böyle Gitti

Binbaşı Ahmet Cem Ersever, JİTEM’in kurucularındandı. Özel harp uzmanı olan, uzun yıllar Güneydoğu’da görev yapan Ersever, Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in en güvendiği subaylar arasındaydı. Ancak daha sonra, Bitlis’in Kürt politikasına ters düştü. Bitlis, Ersever ve arkadaşlarını önce görevlerinden aldı, sonra emekli olmaya zorladı.

Ersever, 17 Şubat 1993’te, Orgeneral Bitlis’in uçağına sabotajda rol aldı. 5 Mart 1993’te emekli olan Ersever, 1993 Haziran’ında Aydınlık’a gelerek konuştu ve arkasından çeşitli yayın organlarına açıklamalar yapmaya başladı.

Emekli maaşının tamamını, Ankara’da oturan ve ayrı yaşadıkları eşi Yıldız’la kızlarına vermeye başlayan Ersever, önce İhsan Hakan takma adını kullanan eski PKK itirafçısı Mustafa Deniz’le birlikte, Mezopotamya Film Video Basın Yayın Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’ni kurdu. 17 Mart 1993 günü kurulan şirket, Ankara Ticaret Odası’na 33/971 numarayla kayıtlı.

Hisselerin yüzde 45’i, İhsan Hakan adına düzenlenmiş nüfus kâğıdını taşıyan Mustafa Deniz’e aitti. Ancak işleri iyi gitmedi. İddia edildiğine göre, para sıkıntısı çekmeye başladı. Sonunda sevgilisi Neval Boz’la birlikte İstanbul’a yerleşti. Bir işadamıyla birlikte güvenlik hizmetleri işine gireceklerdi.

Bu arada, Aydınlık’a açıklamaları nedeniyle hakkında, Jandarma Genel Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde dava açıldı. Ersever bundan çok tedirgin oldu. Susturulmak ve cezalandırılmak istendiği endişesine kapıldı. Görüşme yaptığı Aydınlık muhabirleri Hikmet Çiçek ve Soner Yalçın’dan, mahkemede kendi lehine tanıklık yapmalarını istedi. Aydınlık muhabirleri, gerçeği anlatacaklarını, bunun da Ersever için yeterli olacağını söylediler.

Ersever, hem 26 Ekim 1993’teki duruşmaya katılmak, hem de bazı dokümanları almak için 25 Ekim günü, işadamı Alparslan Ertuğ’un tahsis ettiği şoförlü bir minibüsle İstanbul’dan Ankara’ya gitti. O gece, Şırnak’tan tanıdığı, bir dönem Habur Gümrük Müdürlüğü yapmış Ali Balkan Metel’in şoförü ve “Çubuklu Kemal” olarak bilinen Astsubay Kemal Uzuner’in evinde kaldı. Polis Şefi Hanefi Avcı’ya göre, Çubuklu Kemal, JİTEM için çalışıyordu. Evde Ersever’e ait dokümanlar vardı. Ersever, ertesi gün, minibüs şoförüyle saat 12.00’de Kızılay’daki randevusuna gelmedi. Ersever’in özel durumu nedeniyle uyarılmış olan şoför, durumu hemen İstanbul’daki firmasının sahibi işadamı Alparslan Ertuğ’a bildirdi.

Aynı gün Aydınlık muhabiri Soner Yalçın’la olan buluşmasına da gelmedi Ersever. Duruşmasına da gitmedi. Böylece Binbaşı’nın kaybolduğu kesinleşti.

5 Kasım 1993’te, Ankara’nın Elmadağ çıkışında bir kireç ocağı arazisinde cesedi bulundu. Otopsi raporuna göre, elleri arkadan bağlı olan Ersever, 1 Kasım’ı 2 Kasım’a bağlayan gece, kafasına bir kurşun sıkılarak öldürülmüştü. Bir kurşun da omzunu sıyırmıştı.

1 Kasım’da Mustafa Deniz adlı eski PKK itirafçısının cesedi, Ankara’nın Polatlı çıkışında, Avcılar köyü yakınında bulundu. Soruşturmayı yürüten bir askeri yetkili, “iki ölüm arasında gün farkı yok, saat farkı olabilir” dedi. Ersever’in sevgilisi Neval Boz’un cesedi ise 31 Ekim 1993’te, Ankara’nın bu kez İstanbul çıkışında, Çamlıdere’de bulundu. Her üçü de aynı şekilde öldürülmüştü. Mustafa Deniz elleri arkadan bağlanarak, şakağından yediği tek kurşunla yaşamını yitirmişti. Neval Boz ise sol kulağının arkasından yediği sert bir darbeyle ölmüştü. JİTEM’in üç eski elemanı, büyük bir ihtimalle aynı gün öldürülmüş, cesetleri, birilerine mesaj verircesine Ankara’nın üç çıkışına, bir üçgen teşkil edecek şekilde bırakılmıştı.

Hanefî Avcı Kimdir?

1956’da Kahramanmaraş’ta doğdu. Polis Akademisi’ni bitirdikten sonra, önce Mersin’de göreve başladı. 1980’lerin başında, aralarında dönemin Başbakan Yardımcısı Turgut Özal’ın adının da geçtiği “Altın Kaçakçılığı” dosyasını hazırladı. 1985 yılı başında tayin edildiği Diyarbakır’da, İstihbarat Şube Müdürü olarak 1992 Nisan’ına kadar 7 yıl görev yaptı. Bu dönemde koruculuk uygulamasının başlamasında başroldeydi. Hakkari’deki Jirki aşiretinin devletle anlaşıp silah almasına aracılık etti. Diyarbakır’daki görevi sırasında PKK itirafçılarının koordinatörüydü. 1985’in başından 1992’nin ortasına kadar, 7 yıl, Diyarbakır’da bulundu. Susurluk Komisyonu’nda inkâr etmesine karşın, bölgedeki zengin kişilerden haraç almalar ve aydınlara yönelik “faili meçhul” cinayetler, tam da Hanefi Avcı Diyarbakır’da İstihbarat Şube Müdürü iken başladı ve giderek tırmandı.

1992 Nisan’ından sonra, İstanbul’da İstihbarat Şube Müdürü olarak görev yaptı. Abdullah Çatlı’nın, İsviçre’de cezaevinden çıkarılmasının ardından Türkiye’ye girmesine yardım etti. Çatlı’nın Türkiye’deki faaliyetlerinin hepsinden haberdardı.

İstanbul’daki sokak infazları ve büyük provokasyonlardan biri olarak kabul edilen 12 Mart 1995’teki Gazi Olayları’nda İstanbul’da görevdeydi. Özer Çiller’in suç tanığı Manukyan’ın şoförü Mehmet Urhan’ın öldürüldüğü sırada da, Özgür Gündem’in bombalandığı sırada da İstanbul’daydı. Avcı, 1996’da, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkan Yardımcılığı’na tayin edildi. Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’nın Genelkurmay’a yönelik ABD hesabına casusluk yaptığının saptanmasının ardından, Ana-Sol hükümetinin İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu tarafından görevinden alındı ve Ana Komuta Kontrol Merkezi Dairesi Başkan Yardımcılığı’na verildi. Avcı, içki içmeyen, gece hayatı olmayan, bir BBP’li (Büyük Birlik Partisi) gibi, Türk-İslam milliyetçisi olarak biliniyor. Yakından tanıyanlara göre, Avcı, öyle pek dikkat çekmeyen bir kişiliğe sahip. En büyük tutkusu, kulağından hiç çıkarmadığı kulaklıkla telefon dinlemek.

Avcı, Ersever Cinayetinde

Eski polis şefi Avcı’ya göre, emekli Binbaşı Ersever’i JİTEM öldürdü. Ve polisin, özellikle Çiller Özel Örgütü’nün, Ersever’in öldürülmesiyle hiçbir bağlantısı yok. Oysa, gerçek tam tersi. Binbaşı Ersever, Çiller Özel Örgütü tarafından, konuşamasın diye öldürüldü. Ersever cinayetinde Hanefi Avcı, birinci dereceden işin içinde. Ersever’i tuzağa düşüren kişi olan JİTEM eski elemanı PKK itirafçısı Mustafa Deniz, son dönemde Hanefi Avcı’nın himayesinde, Emniyet Genel Müdürlüğü’nde uzman olarak çalışıyordu.

Ersever’in öldürülmesiyle ilgili dosyadaki verilere ve uzun araştırmalardan sonra elde ettiğimiz bilgilere göre, Avcı’nın iddiaları ve gerçekler şöyle:

Avcı’nın İddiaları ve Gerçekler

Avcı’nın iddiası: “Ben İstanbul’da görev yaparken bir gün Alparslan Ertuğ diye bir kişi aradı… ‘Ersever binbaşı emekli olduktan sonra benim yanıma gelmişti. Burada bir şirket falan kurmuştuk. Bana laf arasında demişti ki, herhangi bir şey olursa en güveneceğin, dürüst insan Hanefi diye birinin ismini vermişti. Ben seni onun için arıyorum’ dedi.” (Susurluk Komisyonu ifadesi.)

Gerçek: İşadamı Alparslan Ertuğ’un DGM’deki ifadesine ve dostlarına anlattıklarına göre, Hanefi Avcı’yı aradığı doğru. Ancak Ersever, “En güvendiğim kişi Hanefi Avcı’dır” dememişti. Ersever, Ertuğ’a, “Avcı ile Diyarbakır’da birlikte görev yaptık. Aynı haltları karıştırdık. Bir işin düşerse, adımı vererek başvurabilirsin” demişti.

Avcı’nın iddiası: “Kemal (Uzuner) diyor ki, bana geldi. 12.00’de ben emanetlerin hepsini kendisine verdim. Kendisinin yanında bir iki tane daha adam vardı -Soner’leri tarif eder gibi- onlarla beraber gitti. Soner’ler aranıyor. Onlar ‘gelmedi, gitmedik’ diyorlar.” (Susurluk Komisyonu ifadesi.)

Burada kastedilen, o zamanki Aydınlık muhabiri Soner Yalçın.

Gerçek: Ertuğ’a ve dosyadaki diğer bilgilere göre, Ersever minibüsle ve şoförüyle 25 Ekim günü saat 22.00 dolayında Kemal Uzuner’in Ankara’daki evine geliyor. Gece orada kalıyor. Uzuner, güvendiği biri. Sabah Ersever’le Uzuner, evden birlikte ayrılıyorlar. Ankara dışındaki bir eve gidiyorlar. Belgeleri alıyorlar. Kırmızı Peugoet arabalı birisiyle buluşuyorlar. Bu adam, Kemal Uzuner’in Alparslan Ertuğ’a aktardığına göre, 1.70 boylarında, 65-70 kilo, kumral, 35 yaşlarında, saçlarının tepesi hafif dökülmüş, bıyıklı biridir. Belgeleri alıp gidiyorlar. Yani, Ersever’in buluştuğu kişinin, o dönem Aydınlık muhabiri olan Soner Yalçın’la herhangi bir benzerliği yok. Soner Yalçın kıvırcık, gür saçlıdır. Kaldı ki, Aydınlık, Soner Yalçın’ın orada bulunmadığını biliyor.

Ersever’in buluştuğu bu şahıs kimdir? Bu sorunun cevabını net olarak vermek, Ersever’i öldüren(ler)i bulmamıza yardım edecek. Tanımlanan şahıs, Ersever’in ölmeden önce birlikte görüldüğü son insandır.

Avcı, Mustafa Deniz’i Neden Gizliyor?

Hanefi Avcı bunu çok iyi bildiği için, Soner Yalçın’ın adını karıştırarak, soruşturmayı yanlış insanın üzerine yöneltmektedir. Oysa, Ersever’in DGM dosyasındaki bir resmi yazısı, emekli JİTEM’cinin buluştuğu kişinin adresini açıkça göstermektedir. Ersever’in yardımcısı Mustafa Deniz’in ölüm dosyasında, Ankara/Polatlı Cumhuriyet Savcılığı’nın resmi yazısında aynen şu satırlar yer almaktadır:

“1.11.1993 tarihinde, gözleri ve elleri önden bağlanmak suretiyle kafasına kurşun sıkılarak öldürülen kimliği meçhul bir ceset bulunmuştur. Ceset, 35-40 yaşlarında, 1.70 boylarında, 65 kilo ağırlığında, siyah bıyıklı, koyu kumral saçlı (tepe kısmı hafif seyrek), esmer tenli, 1-2 günlük sakallı, koyu kahverengi gözlüdür. Üzerinden füme renkli ceket ve pantolonu olan yeşil karışımlı V yakalı yün kazağı, kareli yeşil uzun kollu gömleği, lacivert çorabı ve makosen ayakkabısı çıkarılmıştır.”

PKK’li Ferit, Nasıl İhsan Hakan Oldu

Mustafa Deniz aslen Ağrılı. 1984 yılında PKK’ye katılıyor. Kendi beyanlarına göre, Bekaa kampında ve Yunanistan’da eğitim gördükten sonra, Türkiye’de çeşitli eylemlerde aktif olarak rol alıyor. “Ferit” kod adını kullanan Deniz, 15 Ekim 1989’da, Van’ın Çatak ilçesi Büyükağaç Jandarma Karakolu’na teslim oluyor. İtirafçı olan Deniz, güvenlik güçlerince başarılı bulunuyor. Diyarbakır 2 Nolu DGM’de 1989/348 hazırlık, 1989/526 esas sayılı davada TCK 125/40 maddesine göre salıveriliyor. Önce Emniyet İstihbaratı, sonra JİTEM bünyesinde faaliyet yürütüyor. JİTEM Grup Komutanı Binbaşı Ahmet Cem Ersever’in yardımcılığına kadar yükseliyor. Jandarma Genel Komutanlığı’nda sözleşmeli personel olarak çalışıyor.

Daha sonra Ersever ekibi içinde ayrılık çıkıyor. İtirafçılar; “San Adil” kod adlı Adil Timurtaş ve “Mete” kod adlı İbrahim Babat, Deniz ve Ersever’in raporu üzerine örgütten atılıyor. Her iki itirafçı da, Hanefi Avcı’ya sığınıyor ve Emniyet İstihbaratı için öldürme, kaçırma ve uyuşturucu kaçakçılığı faaliyetlerini sürdürüyor. Mustafa Deniz ise, Mart 1993’te Ersever’in emekliliğini istemesiyle birlikte ordudaki görevinden ayrılıyor. İhsan Hakan adına çıkarılmış nüfus kağıdıyla Ankara’da Mezopotamya Şirketi’nin ortağı oluyor. İşlerin kötüye gitmesi, verilen sözlerin yerine getirilmemesi üzerine Deniz, tekrar Avcı’nın yanına geçiyor. Hanefi Avcı, bu tarihte İstanbul İstihbarat Şube Müdür Vekili. Ancak yurt çapında itirafçıların koordinatörlüğü görevini sürdürmekte.

Deniz’in Silahını ve Ruhsatını Avcı Verdi

Avcı’nın Mustafa Deniz’i gizleme çabasını aydınlatacak önemli bir nokta daha var: Mustafa Deniz’in bugün bile nerede olduğu bilinemeyen silahı; L-27507 seri no’lu Browning marka tabancayı PKK itirafçısı Mustafa Deniz’e veren, dönemin Diyarbakır İstihbarat Şube Müdür Vekili Hanefi Avcı’dır. Ateşli Silahlar Yasası’na aykırı bir şekilde düzenlenen Mustafa Deniz’in silah taşıma belgesinin altında, Avcı’nın mührü ve imzası vardır. Avcı ile Mustafa Deniz arasındaki ilişki bununla sınırlı değil. ANAP Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in belirttiğine göre, Mustafa Deniz, Ersever’le buluştuğu dönemde, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’nda uzman olarak çalışmaktaydı. Deniz, Avcı’nın himayesi altındaki PKK itirafçılarından biriydi.

Muhsin Yazıcıoğlu Takımı da Perdeleme Çabasında

Ersever’in, belgeleri eski PKK itirafçısı Mustafa Deniz’e verdiği ve onunla birlikte gittiği gerçeğinin ortaya çıkmasını istemeyen birileri daha var: Abdullah Çatlı’ların eski şefi Muhsin Yazıcıoğlu’nun kurduğu Büyük Birlik Partisi (BBP).

Hanefi Avcı’nın da yakınlık duyduğu BBP, CIA’nın yönlendirmesiyle kuruldu. Bu partinin gençlik örgütü Nizamı Âlem Ocakları militanları, Çiller Özel Örgütü’nün özellikle yurtdışı provokasyonlarında görev yapıyor. Erbakan-Çiller liderliğindeki Refahyol’un en büyük destekçisi olan BBP’nin o zamanki yayın organı Yeni Hafta, 22 Kasım 1993 tarihli sayısında aynen şunları yazdı:

“Ersever tarafından İzmir Emniyet Müdürlüğü’ne Kürtçe mütercim olarak, part-time çalışmak üzere yerleştirilen Mustafa Deniz, 31 Ekim günü arandı. Kendisine Ersever’in bir süredir kayıp olduğu ve bu konudan haberdar olup olmadığı soruldu. Mustafa Deniz ise bir süredir kendisinin de Ersever’den haber alamadığını belirtti. Ersever’in kaybından endişe eden yakınları, Mustafa Deniz’e kendisini iyi korumasını ve dikkat etmesini tavsiye ettiler.”

BBP, delil yaratmak ister gibidir. Mustafa Deniz’in, 31 Ekim’de Ankara’da değil, İzmir’de olduğunu kaydetmeye özel çaba harcamaktadır. Ersever’in sevgilisi Neval Boz’un cesedi 31 Ekim’de, Mustafa Deniz’in cesedi 1 Kasım’da, Ersever’inki ise 5 Kasım’da bulundu. Otopsi raporu, Ersever’in 1 Kasım gecesi öldürüldüğünü söylüyor. BBP haberine göre, Mustafa Deniz, Neval Boz öldürüldüğünde İzmir’dedir. Ersever’den ise en az yarım ya da bir gün önce öldürülmüştür. Yani, Mustafa Deniz’in her iki ölüm olayında da rolü yoktur!

Bugün Çiller Özel Örgütü’nü korumakta birleşen Muhsin Yazıcıoğlu’nun BBP’si ile Polis Şefi Hanefi Avcı, dikkatlerin Mustafa Deniz üzerinde değil de, Kemal Uzuner’de toplanmasına çalışıyorlar.

Ersever’i Tuzağa Düşüren Mustafa Deniz

Neden? Çünkü, Ersever’i ölüme götüren tuzağı kuran kişi, Mustafa Deniz’dir. Bir süredir takip edildiğini ve ölüm tehlikesiyle yüz yüze olduğunu yakınlarına söyleyen Ersever’in yakalanması için, son derece güvendiği biri kullanılmalıydı. Deniz, daha önce de defalarca Ersever’le Polis Özel Harekât Daire Başkanvekili İbrahim Şahin’in görüşmesinde aracılık etmişti.

Mustafa Deniz, son dönemde polis özel timiyle, Kemal Uzuner ise jandarma ile çalışmaktaydı. Mustafa Deniz, tuzağa düşürdüğü eski komutanı Cem Ersever’i, doğrudan İbrahim Şahin ve Abdullah Çatlılara götürür. Ersever, Çiller’in Başbakanlığı döneminde, Başbakanlık poligonu diye bilinen yerde, Çatlı ekibi tarafından işkenceyle sorgulandı. Sorgu sırasında, Çiller’in polis şeflerinden İbrahim Şahin, tabancasının kabzasıyla Ersever’in yüzüne vurdu. Mustafa Deniz ve Neval Boz da, aynı yerde sorguya çekildi. Sorgular videoya kaydedildi. Daha sonra öldürüldüler. Cesetleri Ankara’nın üç çıkışında bulundu. Bütün bu operasyonu gerçekleştirenler, Hanefi Avcı’nın ekip ve kader arkadaşları.

Avcı, Aydınlık’a Suç Atmaya Çabaladı

Gerek Susurluk Komisyonu’na verdiği ifadede, gerek “ 32. Gün ” programında, Ersever cinayeti başta olmak üzere faili meçhullerin ortaya çıkmasından yana bir polis şefi gibi konuşan Hanefi Avcı, iki gerçeği daha gizledi.

Birincisi, Ersever’in kaybolduğunun anlaşılması üzerine kendisini arayan işadamı Alparslan Ertuğ’a karşı aldığı tutum. Hanefi Avcı, başta, Ersever’in kaybolmasını normal göstermeye çalışır. Sonra olayla ilgilenir gözükür. Ancak dikkatleri Aydınlık gazetesine çekmeye çalışır. Ersever’in ortadan kaybolmasında Aydınlıkçıların rolü olduğu şüphesini yayarak, araştırmayı yanlış yöne sevk eder. Cinayeti işleyen çeteye yardım eder. Ersever’in sorgusu sürerken, Aydınlık gazetesinin telefonlarını dinletir, binanın çevresine adamlar yerleştirir.

Ertuğ’a, Ankara’da Polis Şefi Abdurrahman Toygar’ın ismini verir. “Size yardımcı olacak” der. Ertuğ ile Avcı ve Toygar arasındaki görüşmeler, telefonlaşmalar iki üç gün sürer. Ancak 30 Ekim günü, hem Avcı’nın hem de Abdurrahman Toygar’ın tavrı birden değişir. Ertuğ telefonla Avcı’yı arar. “Hanefi Bey yurtdışına gitti” yanıtını alır. Ankara’dan Toygar’ı arar. Sekreteri, onun da “yıllık izne” çıktığını söyler. Ancak bir devlet kurumundan aranınca, Toygar’ın yerinde olduğu anlaşılır. Belki tam da Ersever, Mustafa Deniz ve Boz’un öldürüldüğü gün, iki polis şefi, kapılarını Cem Ersever’in yakınlarına kapatırlar.

İkincisi, Ersever’in ölümüne kadar kullandığı araç telefonuyla ilgili. Ersever, Ankara’ya giderken telefonunu Neval Boz’a bırakmıştı. Hanefi Avcı bu telefonun, “Yeşil” diye bilinen Mahmut Yıldırım’da kaldığını söylüyor. Dikkatleri cinayetin faili olarak “Yeşil”in üzerine yöneltiyor. Devletin yeraltındaki güçlerinin ayrışmasında askerlerin safında kalan Yeşil’i zanlı göstererek, Ersever cinayetinin failinin TSK olduğu kanısını yayıyor. Ancak, Avcı’nın telefon kanıtı da gerçekdışı. Ersever’in telefonu diye verdiği numara, Kemal Uzuner’in telefonu. Uzuner’in telefonunun daha sonra Ahmet Demir’e devredildiği doğru. Ancak 0522-216 74 57 numaralı telefon, Ersever’in araç telefonu değil.

Aydınlık, Ersever’in telefonunun kimde kaldığını henüz saptayamadı. Ama Hanefi Avcı, uzun yıllar Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Teknik Şube’den sorumlu Başkan Yardımcılığı görevini yaptığı için, bu telefonun kim(ler)de kaldığını, nerelerle konuşulduğunu en iyi bilebilecek kişi konumundaydı. Görevi zaten telefonları dinlemekti. Kamuoyunun karşısına, “her gerçeği açıklayan kişi” kimliğiyle çıkan Avcı’nın bu konuda tek kelime konuşmaması ilgiyle karşılandı.

Avcı: Çiller Ailesini Suçlamadım

Susurluk Komisyonu’na 4 Şubat 1997 günü verdiği ifadenin hemen ardından, kamuoyunda, “Susurluk çetesiyle ilgili en kapsamlı ve en doğru ifadeyi Hanefi Avcı verdi” yönünde bir izlenim oluşturulmak istendi. “32. Gün” programının ardından da, bugün olduğu gibi, Batı güdümlü köşe yazarları, Hanefi Avcı’ya övgüler dizmeye başladılar. “Avcı’nın verdiği bilgiler sayesinde çetenin fotoğrafı biraz daha netleşmişti!” Ancak, “açıksözlü polis şefi” imajı iyiydi de, amacı Özel Örgüt’ü açığa çıkarmak değildi. Hanefi Avcı buna katlanamazdı. 6 Şubat 1997 tarihinde bir açıklama yaptı. 7 Şubat günlü gazetelerde yer alan açıklamasında, asıl korumak istediği yeri şöyle açıkladı:

“ Basında, bazı kişiler hakkında benim anlatımlarımı aşan manaların yer aldığı görülüyor. Susurluk Komisyonu’na verdiğim ifadede, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller ile eşi Özer Çiller hakkında herhangi bir suçlamada bulunmadım.”

Avcı bu tutumunu, Çiller iktidardan düştükten sonra da değiştirmedi. “32. Gün”deki açıklamalarında, “Çiller’e ait bir istihbarat birimi bulunmadığını” savundu. İşte Avcı’nın açıklamalarının püf noktası burada. Polis şefinin, önemli bir parçası olduğu örgütü ele vermesi mümkün değildi.

Bu gerçek bizi, Orgeneral Bitlis suikastında da, Binbaşı Ersever cinayetinde de, Çiller Özel Örgütü’ne götürüyor.

7 Cİ  BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR


..