Hanefî Avcı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hanefî Avcı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Şubat 2016 Pazartesi

EŞREF BİTLİS SUİKASTİ, BÖLÜM 6




 EŞREF BİTLİS  SUİKASTİ, BÖLÜM 6



BİNBAŞI ERSEVER’İN ROLÜ

Uçağın Düştüğü Yere İlk Gelen Subay: Binbaşı Ersever

Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağının enkazından dumanlar çıkıyordu. Yenimahalle Posta İşleme Merkezi’nde büyük bir kaos vardı. Panik halinde insanlar koşuşuyordu. İşleme Merkezi’nin bütün personeli bahçeye çıkmış, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Henüz polis, olay yerine gelmemişti. Ankara Emniyeti Haber Merkezi’ne, Posta İşleme Merkezi’nde yangın olduğu haberi saat 12.30’da iletilmişti. Komiser Recep Elbir’in amirliğindeki 8229 kod numaralı polis ekibi, bundan sonra Akşemsettin Caddesi’ndeki binaya geldi. Polisler vardığında, 4 itfaiye aracı, garajdaki yangını söndürmeye çalışıyordu. İnsanlar bir yandan bağrışıyor, bir yandan yaralı var mı diye bakıyorlardı. Bu arada, üzerine alev sıçrayan Posta İşleme Merkezi’nin güvenlik görevlisi Ruhi Salay’ı söndürüp hastaneye yollamışlardı.

Bu sırada bir kişi, enkazın çevresinde dolaşıyor, oraya buraya saçılmış parçaları kontrol ediyordu. Posta İşleme Merkezi’nden bir yetkilinin dikkatini çekti. PTT Genel Müdürlüğü yetkilisi, bu yabancıya kim olduğunu, ne yaptığını sordu. Yabancı, çok sakin bir şekilde cebinden askeri kimliğini çıkarıp gösterdi. “Ben binbaşıyım, uçakta üst rütbeli bir komutan vardı” dedi. PTT yetkilisi bunda bir tuhaflık görmedi. Uçak, askeri bir uçaktı. Elbette olay mahalline rütbeli personel gelecekti.

Tuhaf olan, binbaşı olduğunu söyleyen kişinin, uçağın düşmesinden hemen sonra gelmesiydi. Yanında başka kimse yoktu. Uçağın düştüğü yer, 2. Askeri İnzibat Bölge Komutanlığı’nın sorumluluk alanındaydı. 2. Askeri İnzibat Bölge Komutanlığı’na, askeri uçağın düştüğü saat 13.15’te bildirilmişti. 2. Bölge Komutanı Topçu Albay Alaattin Öngeldi başkanlığında 3 subay ve çok sayıda personel, saat 13.30’da Posta İşleme Merkezi’ne ulaşmıştı. Ancak bu saatten sonra olay yeri, askeri inzibat tarafından emniyet altına alındı.

Doğu Anadolu kökenli PTT yetkilisinin bu da dikkatini çekmemişti. Ta ki, 6 Kasım 1993 tarihli Milliyet gazetesini okuyuncaya dek. Milliyet’in birinci sayfasında, kocaman harflerle, “Çok şey bilen subay öldürüldü” yazıyordu. Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı’ndan emekli Binbaşı Ahmet Cem Ersever’in cesedi Ankara Elmadağ ilçesi çıkışındaki kireç ocaklarında bulunmuştu. Haberin yanında, bir de fotoğrafı vardı Binbaşı’nın. PTT yetkilisi, hemen tanıdı. “Tamam, uçak düştükten sonra gelen kişiydi” dedi. Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağının düşmesinden hemen sonra olay yerinde araştırma yapan sivil giysili subayın kimliği, 9 ay sonra ortaya çıkmıştı. Adı bizde saklı PTT yetkilisi, bu bilgiden çekindi, ancak çok yakın çevresine aktardı.

Ersever Cinayetinden Çiller Özel Örgütü’ne

Binbaşı Ahmet Cem Ersever’in Org. Bitlis suikastında rol aldığını kamuoyuna, ilk İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek duyurdu. Perinçek, 4 Aralık 1996’da TBMM Susurluk Komisyonu’na bilgi verdikten sonra, Ersever Cinayeti’ni soruşturan Ankara DGM Savcılığı’na da aynı bilgileri aktardı.

İP Genel Başkanı, 29 Kasım 1996 günü İstanbul’da düzenlediği basın toplantısında, Binbaşı Ersever’in suikasttaki rolü konusunda şunların altını çizdi:

• Suikastı icra edecek ekip, Özel Harpçi subaylardan oluşturuldu.

• Ekibin başında, Orgeneral Bitlis’e çok yakın bir isim olan ve Bitlis’in bütün çalışmalarını birinci elden izleyen JİTEM Grup Komutanı Binbaşı Ahmet Cem Ersever vardı.

• Binbaşı Ersever, çevresine topladığı itirafçılarla, birçok kirli, yasadışı işlere karıştığı için sıkışmıştı. Bitlis’e suikast sonucu aklanma sözü almıştı.

• Ancak Ersever’e verilen söz tutulmadı. Ordudan atılacak iken istifa etti.

• Genelkurmay’ı hedef alan açıklamalar yaptı. Ersever de, suikast bilgisi nedeniyle şantaja başladı.

• Ersever, konuşma tehdidi üzerine, Çiller Özel Örgütü’nün emriyle Abdullah Çatlı ekibince ortadan kaldırıldı.

• Ersever, en çok güvendiği arkadaşı, PKK itirafçısı Mustafa Deniz tarafından tuzağa düşürüldü. Çatlı ekibi önce Mustafa Deniz’i yakalamıştı.

• Ersever’in Başbakanlık Poligonu’ndaki sorgusu videoya çekildi. Bitlis suikastını bütün boyutlarıyla ortaya çıkaran bu kasetler, Genelkurmay İstihbaratı kasalarında bulunuyor.

• 29 Ekim 1993 akşamı Sabah gazetesine edilen telefonda “Bitlis Paşa’nın katili Ersever infaz edildi” denildi.

• Çatlı ekibi, itirafçı ve korucu Babatlar’ı tetikçi olarak kullanarak, Bitlis suikastını gerçekleştiren ekibin tamamını temizledi.

Ersever’in Harp Cerideleri Kimde?

Olgular, Perinçek’in verdiği bilgilerle tam örtüşüyor. Her iki cinayet de, dönemin iktidarınca karanlıkta bırakıldı. Jandarma İstihbarat Grup Komutanı emekli Binbaşı Ahmet Cem Ersever’in tuttuğu “Harp Cerideleri”, cinayetin üzerinden 4 yıl geçmesine karşın, halen kayıp.

12 yıl Güneydoğu’da ve Kuzey Irak’ta görev yapan Binbaşı Ersever’in, karargâh dışındayken tutmakla zorunlu olduğu Harp Cerideleri bulunamıyor. Ersever’e yakın bir kaynak, Harp Cerideleri’nde, JUSMMAT ve Çekiç Güç’le ilgili çok önemli bilgiler bulunduğunu ve belgelere ABD ajanlarınca el konulduğunu ileri sürdü. Notlarda, MİT, ÖHD, CIA ve Genelkurmay’ın Kürt sorununa ilişkin faaliyet ve tasarılarına ilişkin gizli bilgilerin bulunduğu belirtildi.

Harp Cerideleri’nin, Ersever’i öldüren Özel Harpçiler’de olduğu belirtiliyor. (1)

1 “Ersever’in Harp Cerideleri Kayıp”, Aydınlık, 8 Kasım 1993.

Ersever: Kalleşçe Harcandım

Ersever ve arkadaşlarının ordudan ayrıldıktan sonra kurdukları Mezopotamya Basın Yayın Şirketi’nde birlikte oldukları iki Özel Harpçi emekli subay ile araları Ocak 1993’ten sonra bozulmuştu. Ersever, bu tarihten sonra, ısrarla, devlet tarafından “kalleşçe harcandığını” her yerde söylemeye başladı. Eylül ayından sonra, Ersever’in umutları iyice kırılmıştı. Bu arada Türkiye’den ayrılmak için girişimlerde bulunmuştu.

Ersever, Bitlis İçin Kamuoyu Önünde Ne Dedi?

İki cinayet arasında bağ olduğunu, katillerin aynı ekipten olduğunu Aydınlık, Ersever’in ölümünün hemen ardından saptamıştı.(2)

2 Adnan Akfırat/Hikmet Çiçek, “Bitlis Suikastı ve Ersever Cinayeti Aynı Güçler Tarafından Gerçekleştirildi”, Aydınlık, 12 Kasım 1993.

O gün ulaşılan bilgiler, ancak iki ölümün aynı güçler tarafından yapıldığını saptayacak kadardı. Aydınlık, Ersever-Bitlis ilişkisini araştırmayı sürdürdü.

Ersever, 1993 yılının Şubat ayında Jandarma Genel Komutanlığı’na istifa dilekçesini verdi. 5 Mart’ta emekli oldu. 15 Nisan 1993’te TSK ile ilişiği resmen kesildi. Orgeneral Bitlis, önceleri Ersever’e değer veriyor ve bölgedeki generallere de bunu söylüyordu. Ersever’i, rütbesiyle orantılı olmayan bir konuma getirenin de bu özel ilgi olduğu vurgulanıyor. Ersever, başlangıçta yalnızca Org. Bitlis’ten emir alıyor ve yalnızca ona rapor veriyordu. Ersever de “Bölgeye ilişkin raporlarım, Eşref Paşam aracılığıyla Milli Savunma Kurulu’nun önüne giderdi” diyordu. Orgeneral Bitlis, Binbaşı Ersever’in karıştığı kirli işleri saptayınca, kendinden uzak tutmuştu.

Ersever’in Bitlis suikastı konusundaki aşırı suskunluğu baştan beri dikkatimizi çekmişti.

“Komutanlarımın kişiliğini asla tartışmam. Bitlis Paşam ölmüştür, komutanımdı. Bir şey söylemek istemiyorum.” Emekli Binbaşı Cem Ersever, Aydınlık’a bir dizi açıklama yaparken, Orgeneral Eşref Bitlis hakkında konuşmak istemediğini yukarıdaki sözleriyle ifade etmişti. Ersever, Aydınlık’ın ısrarlı soruları üzerine kaçamak yanıtlar vermişti: “Milyonda bir olabilecek bir kaza Eşref Paşa’yı bulmuştur. Bu konuda herhangi bir yorumda bulunmak istemiyorum. Şu an bana göre hiçbir soru işareti bulunmuyor.”(3)

3 “Cem Ersever, Eşref Bitlis için Ne demişti?”, Aydınlık, 11 Kasım 1993.

“Bitlis Konusunda Konuşursam Yer Yerinden Oynar”

Aydınlık’a yaptığı açıklama, topluma görüşlerini açıklamanın yanı sıra, karşı tarafa da bir mesaj olarak işlev görüyordu. Bitlis suikastındaki rolü, Ersever için bir yanıyla can sigortası, bir yandan da öldürülmesini elzem kılan nedendi. Aydınlık’a, Genelkurmay Başkanı Güreş’in sözlerini yinelerken, karşı tarafıysa Bitlis suikastını açıklamakla tehdit edip, kendini korumaya çalışıyordu. Ersever’in çok yakın bir arkadaşı, Aydınlık gazetesine cinayetten sonra şu bilgileri vermişti: “Binbaşı son 20 gündür çok tedirgindi. Hatta panik içindeydi.” Ersever’in kendisine “Beni yok etmek istiyorlar, ben de elimden geleni yapacağım” dediğini söyleyen emekli subay, Ersever’in çok sıkıştırılmaktan yakınarak, “Onlar Ankara’da rahat oturuyorlar. Ama Eşref Bitlis konusunda konuşursam yer yerinden oynar” diye konuşarak mesaj yolladığını belirtti. Bu mesajın karşı tarafı çok rahatsız ettiğini ifade eden emekli subay, Genelkurmay’dan gelen bir kişinin, kendisine, Ersever’in açıklamalarını yalanlaması için baskı yaptığını aktardı.

Hanefi Avcı’nın Gerçekle Çelişen Açıklamalarının Nedeni

İP Genel Başkanı Perinçek’in, Org. Bitlis suikastına ilişkin açıklamaları, “çok şey bilen subay” Ersever cinayetinin de giz perdesini kaldırıyordu. Çiller Özel Örgütü’nü açığa çıkarmada bir ilmek daha çözülmüş oluyordu. Çorap söküğü gibi ardı geliyordu. Medya bu çok önemli bilgileri atladı. Ta ki Emniyet Genel Müdürlüğü eski İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı’nın, Çiller Özel Örgütü’nü savunmak için yaptığı karşı açıklamalara dek. Çiller Özel Örgütü’nün polis içindeki kilit isimlerinden Hanefi Avcı, Genelkurmay’a yönelik casusluk faaliyeti üzerine paniğe kapıldı. CIA’cı akıl hocalarının yönlendirmesiyle, Genelkurmay’ı sıkıştırmak için Ersever cinayetini kullanma yoluna gitti. Ancak Aydınlık, 13 Temmuz 1997 tarihli sayısında, Avcı’nın Ersever cinayetindeki rolünü ortaya çıkardı, dahası tanıklara dayandırarak yalanlarını tek tek çürüttü.

Avcı, 4 Şubat 1997’de Susurluk Komisyonu’nda yaptığı gibi, 7 Temmuz’da “32. Gün” programında da, kamuoyunun dikkatini “çete”den uzaklaştırıp, askerin üzerine çevirmeye çalıştı. M. Ali Birand’ın hararetli desteğini alan Avcı, özellikle eski JİTEM (Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele) İstihbarat Grup Komutanı Binbaşı Ahmet Cem Ersever’in öldürülmesi konusundaki gerçekleri değiştirmeye gayret etti. Avcı, Ersever olayını, yapanlar bilindiği halde, faili meçhul olarak gösterilen cinayetlere örnek veriyor. Böylece faili meçhul cinayetlerin sorumluluğunu Genelkurmay’a yıkmak istiyor.

Hanefi Avcı, 7 Temmuz’da katıldığı Show TV’deki “32. Gün” programında, Ersever’in öldürülmesi hakkında şunları söyledi:

“JİTEM elemanı Ahmet Cem Ersever’in ölümü de faili meçhul değil. Kimin öldürdüğünü herkes çok iyi biliyor. Kimse çıkıp da ‘kimin öldürdüğünü biz bilmiyoruz’ diyemez. Bu olay faili meçhul olsa araştırılır, soruşturulurdu, oysa kimseye sorulmuyor, kayıtlarda da faili meçhul olarak geçmiyor.”

Ersever Ölüme Böyle Gitti

Binbaşı Ahmet Cem Ersever, JİTEM’in kurucularındandı. Özel harp uzmanı olan, uzun yıllar Güneydoğu’da görev yapan Ersever, Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in en güvendiği subaylar arasındaydı. Ancak daha sonra, Bitlis’in Kürt politikasına ters düştü. Bitlis, Ersever ve arkadaşlarını önce görevlerinden aldı, sonra emekli olmaya zorladı.

Ersever, 17 Şubat 1993’te, Orgeneral Bitlis’in uçağına sabotajda rol aldı. 5 Mart 1993’te emekli olan Ersever, 1993 Haziran’ında Aydınlık’a gelerek konuştu ve arkasından çeşitli yayın organlarına açıklamalar yapmaya başladı.

Emekli maaşının tamamını, Ankara’da oturan ve ayrı yaşadıkları eşi Yıldız’la kızlarına vermeye başlayan Ersever, önce İhsan Hakan takma adını kullanan eski PKK itirafçısı Mustafa Deniz’le birlikte, Mezopotamya Film Video Basın Yayın Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’ni kurdu. 17 Mart 1993 günü kurulan şirket, Ankara Ticaret Odası’na 33/971 numarayla kayıtlı.

Hisselerin yüzde 45’i, İhsan Hakan adına düzenlenmiş nüfus kâğıdını taşıyan Mustafa Deniz’e aitti. Ancak işleri iyi gitmedi. İddia edildiğine göre, para sıkıntısı çekmeye başladı. Sonunda sevgilisi Neval Boz’la birlikte İstanbul’a yerleşti. Bir işadamıyla birlikte güvenlik hizmetleri işine gireceklerdi.

Bu arada, Aydınlık’a açıklamaları nedeniyle hakkında, Jandarma Genel Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde dava açıldı. Ersever bundan çok tedirgin oldu. Susturulmak ve cezalandırılmak istendiği endişesine kapıldı. Görüşme yaptığı Aydınlık muhabirleri Hikmet Çiçek ve Soner Yalçın’dan, mahkemede kendi lehine tanıklık yapmalarını istedi. Aydınlık muhabirleri, gerçeği anlatacaklarını, bunun da Ersever için yeterli olacağını söylediler.

Ersever, hem 26 Ekim 1993’teki duruşmaya katılmak, hem de bazı dokümanları almak için 25 Ekim günü, işadamı Alparslan Ertuğ’un tahsis ettiği şoförlü bir minibüsle İstanbul’dan Ankara’ya gitti. O gece, Şırnak’tan tanıdığı, bir dönem Habur Gümrük Müdürlüğü yapmış Ali Balkan Metel’in şoförü ve “Çubuklu Kemal” olarak bilinen Astsubay Kemal Uzuner’in evinde kaldı. Polis Şefi Hanefi Avcı’ya göre, Çubuklu Kemal, JİTEM için çalışıyordu. Evde Ersever’e ait dokümanlar vardı. Ersever, ertesi gün, minibüs şoförüyle saat 12.00’de Kızılay’daki randevusuna gelmedi. Ersever’in özel durumu nedeniyle uyarılmış olan şoför, durumu hemen İstanbul’daki firmasının sahibi işadamı Alparslan Ertuğ’a bildirdi.

Aynı gün Aydınlık muhabiri Soner Yalçın’la olan buluşmasına da gelmedi Ersever. Duruşmasına da gitmedi. Böylece Binbaşı’nın kaybolduğu kesinleşti.

5 Kasım 1993’te, Ankara’nın Elmadağ çıkışında bir kireç ocağı arazisinde cesedi bulundu. Otopsi raporuna göre, elleri arkadan bağlı olan Ersever, 1 Kasım’ı 2 Kasım’a bağlayan gece, kafasına bir kurşun sıkılarak öldürülmüştü. Bir kurşun da omzunu sıyırmıştı.

1 Kasım’da Mustafa Deniz adlı eski PKK itirafçısının cesedi, Ankara’nın Polatlı çıkışında, Avcılar köyü yakınında bulundu. Soruşturmayı yürüten bir askeri yetkili, “iki ölüm arasında gün farkı yok, saat farkı olabilir” dedi. Ersever’in sevgilisi Neval Boz’un cesedi ise 31 Ekim 1993’te, Ankara’nın bu kez İstanbul çıkışında, Çamlıdere’de bulundu. Her üçü de aynı şekilde öldürülmüştü. Mustafa Deniz elleri arkadan bağlanarak, şakağından yediği tek kurşunla yaşamını yitirmişti. Neval Boz ise sol kulağının arkasından yediği sert bir darbeyle ölmüştü. JİTEM’in üç eski elemanı, büyük bir ihtimalle aynı gün öldürülmüş, cesetleri, birilerine mesaj verircesine Ankara’nın üç çıkışına, bir üçgen teşkil edecek şekilde bırakılmıştı.

Hanefî Avcı Kimdir?

1956’da Kahramanmaraş’ta doğdu. Polis Akademisi’ni bitirdikten sonra, önce Mersin’de göreve başladı. 1980’lerin başında, aralarında dönemin Başbakan Yardımcısı Turgut Özal’ın adının da geçtiği “Altın Kaçakçılığı” dosyasını hazırladı. 1985 yılı başında tayin edildiği Diyarbakır’da, İstihbarat Şube Müdürü olarak 1992 Nisan’ına kadar 7 yıl görev yaptı. Bu dönemde koruculuk uygulamasının başlamasında başroldeydi. Hakkari’deki Jirki aşiretinin devletle anlaşıp silah almasına aracılık etti. Diyarbakır’daki görevi sırasında PKK itirafçılarının koordinatörüydü. 1985’in başından 1992’nin ortasına kadar, 7 yıl, Diyarbakır’da bulundu. Susurluk Komisyonu’nda inkâr etmesine karşın, bölgedeki zengin kişilerden haraç almalar ve aydınlara yönelik “faili meçhul” cinayetler, tam da Hanefi Avcı Diyarbakır’da İstihbarat Şube Müdürü iken başladı ve giderek tırmandı.

1992 Nisan’ından sonra, İstanbul’da İstihbarat Şube Müdürü olarak görev yaptı. Abdullah Çatlı’nın, İsviçre’de cezaevinden çıkarılmasının ardından Türkiye’ye girmesine yardım etti. Çatlı’nın Türkiye’deki faaliyetlerinin hepsinden haberdardı.

İstanbul’daki sokak infazları ve büyük provokasyonlardan biri olarak kabul edilen 12 Mart 1995’teki Gazi Olayları’nda İstanbul’da görevdeydi. Özer Çiller’in suç tanığı Manukyan’ın şoförü Mehmet Urhan’ın öldürüldüğü sırada da, Özgür Gündem’in bombalandığı sırada da İstanbul’daydı. Avcı, 1996’da, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkan Yardımcılığı’na tayin edildi. Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’nın Genelkurmay’a yönelik ABD hesabına casusluk yaptığının saptanmasının ardından, Ana-Sol hükümetinin İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu tarafından görevinden alındı ve Ana Komuta Kontrol Merkezi Dairesi Başkan Yardımcılığı’na verildi. Avcı, içki içmeyen, gece hayatı olmayan, bir BBP’li (Büyük Birlik Partisi) gibi, Türk-İslam milliyetçisi olarak biliniyor. Yakından tanıyanlara göre, Avcı, öyle pek dikkat çekmeyen bir kişiliğe sahip. En büyük tutkusu, kulağından hiç çıkarmadığı kulaklıkla telefon dinlemek.

Avcı, Ersever Cinayetinde

Eski polis şefi Avcı’ya göre, emekli Binbaşı Ersever’i JİTEM öldürdü. Ve polisin, özellikle Çiller Özel Örgütü’nün, Ersever’in öldürülmesiyle hiçbir bağlantısı yok. Oysa, gerçek tam tersi. Binbaşı Ersever, Çiller Özel Örgütü tarafından, konuşamasın diye öldürüldü. Ersever cinayetinde Hanefi Avcı, birinci dereceden işin içinde. Ersever’i tuzağa düşüren kişi olan JİTEM eski elemanı PKK itirafçısı Mustafa Deniz, son dönemde Hanefi Avcı’nın himayesinde, Emniyet Genel Müdürlüğü’nde uzman olarak çalışıyordu.

Ersever’in öldürülmesiyle ilgili dosyadaki verilere ve uzun araştırmalardan sonra elde ettiğimiz bilgilere göre, Avcı’nın iddiaları ve gerçekler şöyle:

Avcı’nın İddiaları ve Gerçekler

Avcı’nın iddiası: “Ben İstanbul’da görev yaparken bir gün Alparslan Ertuğ diye bir kişi aradı… ‘Ersever binbaşı emekli olduktan sonra benim yanıma gelmişti. Burada bir şirket falan kurmuştuk. Bana laf arasında demişti ki, herhangi bir şey olursa en güveneceğin, dürüst insan Hanefi diye birinin ismini vermişti. Ben seni onun için arıyorum’ dedi.” (Susurluk Komisyonu ifadesi.)

Gerçek: İşadamı Alparslan Ertuğ’un DGM’deki ifadesine ve dostlarına anlattıklarına göre, Hanefi Avcı’yı aradığı doğru. Ancak Ersever, “En güvendiğim kişi Hanefi Avcı’dır” dememişti. Ersever, Ertuğ’a, “Avcı ile Diyarbakır’da birlikte görev yaptık. Aynı haltları karıştırdık. Bir işin düşerse, adımı vererek başvurabilirsin” demişti.

Avcı’nın iddiası: “Kemal (Uzuner) diyor ki, bana geldi. 12.00’de ben emanetlerin hepsini kendisine verdim. Kendisinin yanında bir iki tane daha adam vardı -Soner’leri tarif eder gibi- onlarla beraber gitti. Soner’ler aranıyor. Onlar ‘gelmedi, gitmedik’ diyorlar.” (Susurluk Komisyonu ifadesi.)

Burada kastedilen, o zamanki Aydınlık muhabiri Soner Yalçın.

Gerçek: Ertuğ’a ve dosyadaki diğer bilgilere göre, Ersever minibüsle ve şoförüyle 25 Ekim günü saat 22.00 dolayında Kemal Uzuner’in Ankara’daki evine geliyor. Gece orada kalıyor. Uzuner, güvendiği biri. Sabah Ersever’le Uzuner, evden birlikte ayrılıyorlar. Ankara dışındaki bir eve gidiyorlar. Belgeleri alıyorlar. Kırmızı Peugoet arabalı birisiyle buluşuyorlar. Bu adam, Kemal Uzuner’in Alparslan Ertuğ’a aktardığına göre, 1.70 boylarında, 65-70 kilo, kumral, 35 yaşlarında, saçlarının tepesi hafif dökülmüş, bıyıklı biridir. Belgeleri alıp gidiyorlar. Yani, Ersever’in buluştuğu kişinin, o dönem Aydınlık muhabiri olan Soner Yalçın’la herhangi bir benzerliği yok. Soner Yalçın kıvırcık, gür saçlıdır. Kaldı ki, Aydınlık, Soner Yalçın’ın orada bulunmadığını biliyor.

Ersever’in buluştuğu bu şahıs kimdir? Bu sorunun cevabını net olarak vermek, Ersever’i öldüren(ler)i bulmamıza yardım edecek. Tanımlanan şahıs, Ersever’in ölmeden önce birlikte görüldüğü son insandır.

Avcı, Mustafa Deniz’i Neden Gizliyor?

Hanefi Avcı bunu çok iyi bildiği için, Soner Yalçın’ın adını karıştırarak, soruşturmayı yanlış insanın üzerine yöneltmektedir. Oysa, Ersever’in DGM dosyasındaki bir resmi yazısı, emekli JİTEM’cinin buluştuğu kişinin adresini açıkça göstermektedir. Ersever’in yardımcısı Mustafa Deniz’in ölüm dosyasında, Ankara/Polatlı Cumhuriyet Savcılığı’nın resmi yazısında aynen şu satırlar yer almaktadır:

“1.11.1993 tarihinde, gözleri ve elleri önden bağlanmak suretiyle kafasına kurşun sıkılarak öldürülen kimliği meçhul bir ceset bulunmuştur. Ceset, 35-40 yaşlarında, 1.70 boylarında, 65 kilo ağırlığında, siyah bıyıklı, koyu kumral saçlı (tepe kısmı hafif seyrek), esmer tenli, 1-2 günlük sakallı, koyu kahverengi gözlüdür. Üzerinden füme renkli ceket ve pantolonu olan yeşil karışımlı V yakalı yün kazağı, kareli yeşil uzun kollu gömleği, lacivert çorabı ve makosen ayakkabısı çıkarılmıştır.”

PKK’li Ferit, Nasıl İhsan Hakan Oldu

Mustafa Deniz aslen Ağrılı. 1984 yılında PKK’ye katılıyor. Kendi beyanlarına göre, Bekaa kampında ve Yunanistan’da eğitim gördükten sonra, Türkiye’de çeşitli eylemlerde aktif olarak rol alıyor. “Ferit” kod adını kullanan Deniz, 15 Ekim 1989’da, Van’ın Çatak ilçesi Büyükağaç Jandarma Karakolu’na teslim oluyor. İtirafçı olan Deniz, güvenlik güçlerince başarılı bulunuyor. Diyarbakır 2 Nolu DGM’de 1989/348 hazırlık, 1989/526 esas sayılı davada TCK 125/40 maddesine göre salıveriliyor. Önce Emniyet İstihbaratı, sonra JİTEM bünyesinde faaliyet yürütüyor. JİTEM Grup Komutanı Binbaşı Ahmet Cem Ersever’in yardımcılığına kadar yükseliyor. Jandarma Genel Komutanlığı’nda sözleşmeli personel olarak çalışıyor.

Daha sonra Ersever ekibi içinde ayrılık çıkıyor. İtirafçılar; “San Adil” kod adlı Adil Timurtaş ve “Mete” kod adlı İbrahim Babat, Deniz ve Ersever’in raporu üzerine örgütten atılıyor. Her iki itirafçı da, Hanefi Avcı’ya sığınıyor ve Emniyet İstihbaratı için öldürme, kaçırma ve uyuşturucu kaçakçılığı faaliyetlerini sürdürüyor. Mustafa Deniz ise, Mart 1993’te Ersever’in emekliliğini istemesiyle birlikte ordudaki görevinden ayrılıyor. İhsan Hakan adına çıkarılmış nüfus kağıdıyla Ankara’da Mezopotamya Şirketi’nin ortağı oluyor. İşlerin kötüye gitmesi, verilen sözlerin yerine getirilmemesi üzerine Deniz, tekrar Avcı’nın yanına geçiyor. Hanefi Avcı, bu tarihte İstanbul İstihbarat Şube Müdür Vekili. Ancak yurt çapında itirafçıların koordinatörlüğü görevini sürdürmekte.

Deniz’in Silahını ve Ruhsatını Avcı Verdi

Avcı’nın Mustafa Deniz’i gizleme çabasını aydınlatacak önemli bir nokta daha var: Mustafa Deniz’in bugün bile nerede olduğu bilinemeyen silahı; L-27507 seri no’lu Browning marka tabancayı PKK itirafçısı Mustafa Deniz’e veren, dönemin Diyarbakır İstihbarat Şube Müdür Vekili Hanefi Avcı’dır. Ateşli Silahlar Yasası’na aykırı bir şekilde düzenlenen Mustafa Deniz’in silah taşıma belgesinin altında, Avcı’nın mührü ve imzası vardır. Avcı ile Mustafa Deniz arasındaki ilişki bununla sınırlı değil. ANAP Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in belirttiğine göre, Mustafa Deniz, Ersever’le buluştuğu dönemde, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’nda uzman olarak çalışmaktaydı. Deniz, Avcı’nın himayesi altındaki PKK itirafçılarından biriydi.

Muhsin Yazıcıoğlu Takımı da Perdeleme Çabasında

Ersever’in, belgeleri eski PKK itirafçısı Mustafa Deniz’e verdiği ve onunla birlikte gittiği gerçeğinin ortaya çıkmasını istemeyen birileri daha var: Abdullah Çatlı’ların eski şefi Muhsin Yazıcıoğlu’nun kurduğu Büyük Birlik Partisi (BBP).

Hanefi Avcı’nın da yakınlık duyduğu BBP, CIA’nın yönlendirmesiyle kuruldu. Bu partinin gençlik örgütü Nizamı Âlem Ocakları militanları, Çiller Özel Örgütü’nün özellikle yurtdışı provokasyonlarında görev yapıyor. Erbakan-Çiller liderliğindeki Refahyol’un en büyük destekçisi olan BBP’nin o zamanki yayın organı Yeni Hafta, 22 Kasım 1993 tarihli sayısında aynen şunları yazdı:

“Ersever tarafından İzmir Emniyet Müdürlüğü’ne Kürtçe mütercim olarak, part-time çalışmak üzere yerleştirilen Mustafa Deniz, 31 Ekim günü arandı. Kendisine Ersever’in bir süredir kayıp olduğu ve bu konudan haberdar olup olmadığı soruldu. Mustafa Deniz ise bir süredir kendisinin de Ersever’den haber alamadığını belirtti. Ersever’in kaybından endişe eden yakınları, Mustafa Deniz’e kendisini iyi korumasını ve dikkat etmesini tavsiye ettiler.”

BBP, delil yaratmak ister gibidir. Mustafa Deniz’in, 31 Ekim’de Ankara’da değil, İzmir’de olduğunu kaydetmeye özel çaba harcamaktadır. Ersever’in sevgilisi Neval Boz’un cesedi 31 Ekim’de, Mustafa Deniz’in cesedi 1 Kasım’da, Ersever’inki ise 5 Kasım’da bulundu. Otopsi raporu, Ersever’in 1 Kasım gecesi öldürüldüğünü söylüyor. BBP haberine göre, Mustafa Deniz, Neval Boz öldürüldüğünde İzmir’dedir. Ersever’den ise en az yarım ya da bir gün önce öldürülmüştür. Yani, Mustafa Deniz’in her iki ölüm olayında da rolü yoktur!

Bugün Çiller Özel Örgütü’nü korumakta birleşen Muhsin Yazıcıoğlu’nun BBP’si ile Polis Şefi Hanefi Avcı, dikkatlerin Mustafa Deniz üzerinde değil de, Kemal Uzuner’de toplanmasına çalışıyorlar.

Ersever’i Tuzağa Düşüren Mustafa Deniz

Neden? Çünkü, Ersever’i ölüme götüren tuzağı kuran kişi, Mustafa Deniz’dir. Bir süredir takip edildiğini ve ölüm tehlikesiyle yüz yüze olduğunu yakınlarına söyleyen Ersever’in yakalanması için, son derece güvendiği biri kullanılmalıydı. Deniz, daha önce de defalarca Ersever’le Polis Özel Harekât Daire Başkanvekili İbrahim Şahin’in görüşmesinde aracılık etmişti.

Mustafa Deniz, son dönemde polis özel timiyle, Kemal Uzuner ise jandarma ile çalışmaktaydı. Mustafa Deniz, tuzağa düşürdüğü eski komutanı Cem Ersever’i, doğrudan İbrahim Şahin ve Abdullah Çatlılara götürür. Ersever, Çiller’in Başbakanlığı döneminde, Başbakanlık poligonu diye bilinen yerde, Çatlı ekibi tarafından işkenceyle sorgulandı. Sorgu sırasında, Çiller’in polis şeflerinden İbrahim Şahin, tabancasının kabzasıyla Ersever’in yüzüne vurdu. Mustafa Deniz ve Neval Boz da, aynı yerde sorguya çekildi. Sorgular videoya kaydedildi. Daha sonra öldürüldüler. Cesetleri Ankara’nın üç çıkışında bulundu. Bütün bu operasyonu gerçekleştirenler, Hanefi Avcı’nın ekip ve kader arkadaşları.

Avcı, Aydınlık’a Suç Atmaya Çabaladı

Gerek Susurluk Komisyonu’na verdiği ifadede, gerek “ 32. Gün ” programında, Ersever cinayeti başta olmak üzere faili meçhullerin ortaya çıkmasından yana bir polis şefi gibi konuşan Hanefi Avcı, iki gerçeği daha gizledi.

Birincisi, Ersever’in kaybolduğunun anlaşılması üzerine kendisini arayan işadamı Alparslan Ertuğ’a karşı aldığı tutum. Hanefi Avcı, başta, Ersever’in kaybolmasını normal göstermeye çalışır. Sonra olayla ilgilenir gözükür. Ancak dikkatleri Aydınlık gazetesine çekmeye çalışır. Ersever’in ortadan kaybolmasında Aydınlıkçıların rolü olduğu şüphesini yayarak, araştırmayı yanlış yöne sevk eder. Cinayeti işleyen çeteye yardım eder. Ersever’in sorgusu sürerken, Aydınlık gazetesinin telefonlarını dinletir, binanın çevresine adamlar yerleştirir.

Ertuğ’a, Ankara’da Polis Şefi Abdurrahman Toygar’ın ismini verir. “Size yardımcı olacak” der. Ertuğ ile Avcı ve Toygar arasındaki görüşmeler, telefonlaşmalar iki üç gün sürer. Ancak 30 Ekim günü, hem Avcı’nın hem de Abdurrahman Toygar’ın tavrı birden değişir. Ertuğ telefonla Avcı’yı arar. “Hanefi Bey yurtdışına gitti” yanıtını alır. Ankara’dan Toygar’ı arar. Sekreteri, onun da “yıllık izne” çıktığını söyler. Ancak bir devlet kurumundan aranınca, Toygar’ın yerinde olduğu anlaşılır. Belki tam da Ersever, Mustafa Deniz ve Boz’un öldürüldüğü gün, iki polis şefi, kapılarını Cem Ersever’in yakınlarına kapatırlar.

İkincisi, Ersever’in ölümüne kadar kullandığı araç telefonuyla ilgili. Ersever, Ankara’ya giderken telefonunu Neval Boz’a bırakmıştı. Hanefi Avcı bu telefonun, “Yeşil” diye bilinen Mahmut Yıldırım’da kaldığını söylüyor. Dikkatleri cinayetin faili olarak “Yeşil”in üzerine yöneltiyor. Devletin yeraltındaki güçlerinin ayrışmasında askerlerin safında kalan Yeşil’i zanlı göstererek, Ersever cinayetinin failinin TSK olduğu kanısını yayıyor. Ancak, Avcı’nın telefon kanıtı da gerçekdışı. Ersever’in telefonu diye verdiği numara, Kemal Uzuner’in telefonu. Uzuner’in telefonunun daha sonra Ahmet Demir’e devredildiği doğru. Ancak 0522-216 74 57 numaralı telefon, Ersever’in araç telefonu değil.

Aydınlık, Ersever’in telefonunun kimde kaldığını henüz saptayamadı. Ama Hanefi Avcı, uzun yıllar Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Teknik Şube’den sorumlu Başkan Yardımcılığı görevini yaptığı için, bu telefonun kim(ler)de kaldığını, nerelerle konuşulduğunu en iyi bilebilecek kişi konumundaydı. Görevi zaten telefonları dinlemekti. Kamuoyunun karşısına, “her gerçeği açıklayan kişi” kimliğiyle çıkan Avcı’nın bu konuda tek kelime konuşmaması ilgiyle karşılandı.

Avcı: Çiller Ailesini Suçlamadım

Susurluk Komisyonu’na 4 Şubat 1997 günü verdiği ifadenin hemen ardından, kamuoyunda, “Susurluk çetesiyle ilgili en kapsamlı ve en doğru ifadeyi Hanefi Avcı verdi” yönünde bir izlenim oluşturulmak istendi. “32. Gün” programının ardından da, bugün olduğu gibi, Batı güdümlü köşe yazarları, Hanefi Avcı’ya övgüler dizmeye başladılar. “Avcı’nın verdiği bilgiler sayesinde çetenin fotoğrafı biraz daha netleşmişti!” Ancak, “açıksözlü polis şefi” imajı iyiydi de, amacı Özel Örgüt’ü açığa çıkarmak değildi. Hanefi Avcı buna katlanamazdı. 6 Şubat 1997 tarihinde bir açıklama yaptı. 7 Şubat günlü gazetelerde yer alan açıklamasında, asıl korumak istediği yeri şöyle açıkladı:

“ Basında, bazı kişiler hakkında benim anlatımlarımı aşan manaların yer aldığı görülüyor. Susurluk Komisyonu’na verdiğim ifadede, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller ile eşi Özer Çiller hakkında herhangi bir suçlamada bulunmadım.”

Avcı bu tutumunu, Çiller iktidardan düştükten sonra da değiştirmedi. “32. Gün”deki açıklamalarında, “Çiller’e ait bir istihbarat birimi bulunmadığını” savundu. İşte Avcı’nın açıklamalarının püf noktası burada. Polis şefinin, önemli bir parçası olduğu örgütü ele vermesi mümkün değildi.

Bu gerçek bizi, Orgeneral Bitlis suikastında da, Binbaşı Ersever cinayetinde de, Çiller Özel Örgütü’ne götürüyor.

7 Cİ  BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR


..