12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ’NİN GENÇLİĞİN ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ. BÖLÜM 5
d-Milli Selamet Partisi (MSP)
12 Mart cuntasının hemen öncesinde Milli Nizam Partisi (MNP) siyasal arenada yerini almıştı. Parti Necmettin Erbakan tarafından 26 Ocak 1970' de kuruldu. 12 Mart cuntasıyla birlikte de ömrü kısa sürdü, kapatıldı. Erbakan, "Anayasayı şeriat temelinde tetdil ve takyir etmekten" yargılanırken İsviçre’ deydi. ‘’Partinin perde arkasındaki asıl kurucusu Nakşibendî Gümüşhanevi Dergáhı Şeyhi Mehmet Zahit Kotku idi. Parti Nakşibendî-Nurcu-Kadiri ittifakıyla kurulmuştu. Üç milletvekili vardı: ‘’Necmettin Erbakan Nakşibendî; Hüsamettin Akmumcu ve Hüseyin Abbas Nurcu' ydu’’64.
İşte MSP, 12 Mart sonrası 11 Ekim 1972’ de MNP yerine kurulmuş ve kısa süre
içerisinde AP' nin politik geri çekilişi ile birlikte, bir güç olmuştur. AP’ nin liberal, CHP’ nin sol görüşüne karşılık ‘’Milli Görüşü’’ ortaya koymuştur.
Milli Görüş, 1969 yılında bağımsızlar hareketi olarak başlayan daha sonra Milli Nizam Partisi, peşinden Milli Selamet Partisi, bilahare Refah Partisi, Fazilet partisi ve Saadet Partisi olarak devam eden siyasi sürecin düşüncesinin adıdır. Milli Görüş bu hareketin fikri plandaki adı olmuş ama Türkiye' de Milli Görüş adıyla bir teşkilat kurulmamıştır. Milli Görüş adını taşıyan teşkilat merkezi, Almanya' da önce Avrupa Milli Görüş Teşkilatı (AMGT), sonra da İslam Toplumu Milli Görüş (İGMG) adı altında kurulmuş Avrupa' nın en büyük sivil toplum
örgütlerinden biri olarak faaliyet göstermektedir.
Bu sivil toplum örgütü, Avrupa' da haklarını koruma konusunda yeterli donanıma sahip olmayan vatandaşlarımızın haklarını korumak, milli dayanışma sergilemek ve asli kültürlerini muhafaza etmek üzere faaliyet göstermiş ve hâlâ da göstermektedir 65.
Millî Görüş, dört önemli toplumsal gruptan güç alıyordu. Birisi Türkiye’nin
entelektüel çevresi, Necip Fazıl’ lar, Eşref Edip’ ler gibi. İkinci grup Türkiye’ nin kanaat önderleri, sivil toplum kuruluşları. Üçüncü grup Anadolu sermayesi. Dördüncü grup ise gençlik hareketi idi 66. Necip Fazıl Kısakürek ‘’Büyük Doğu’’ ve Sezai Karakoç ‘’Diriliş’’ gibi dergiler üzerinden ilgi noktası oluyor ve gençleri bu kaynaklardan besliyorlardı. Elbette tercüme eserler de gençlerin maneviyatını güçlendiriyor, hedefler şaşmadan yerini buluyordu. Ancak bu tür önderlerin etkileşim üçgenine çektiği MSP’ de de içsel bir tartışma giderek can
sıkıyordu. Farklı tarikatlardan beslenen gruplar 1977 seçimleri ile yol ayrımına gelecek, çapraz sokaklarda ufuklarını arayacaktı.
Meclis 5 Haziran 1977 günü seçim yapılması kararı aldı. Muhalif Nurcu
milletvekilleri, 10 Nisan 1977 tarihinde seçimlerde aday olmayacaklarını belirten bildiriyi MSP Genel Merkezi'ne gönderdiler. Nurcular ve Kadiriler, MSP' yi Nakşibendîler' e bırakıp partiden ayrıldılar 67.
MSP, 1977 seçimlerinde milletvekillerinin yarısını kaybetti ama buna rağmen
kemikleşmiş, diri bir tabana sahipti ve Türk siyasetinde kilit parti konumundaydı. Aslında enerjisini cemaatlerle mücadele etmeye ayırıyorken bir anda kendisi kitlesel bir cemaate dönüşmüştü. Bu çevrelerde MSP' yi destekleyenler Erbakan' a bir şeyh gibi bağlıydılar, onu yere göğe sığdıramıyorlardı.
Necmettin Erbakan adeta onları büyülüyordu; sözleri ile davranışları ile yaptıkları ile her geçen gün biraz daha sembolleşiyordu. Ne olursa olsun, kurulmuş robot misali partililer ve onu destekleyenler, en önemlisi gençler sözünden dışarı çıkmıyordu. Erbakan onlara göre Türkiye’ yi kurtaracak tek liderdi hatta öyle ki onunla birlikte Türkler dünyaya bile hükmedebilirdi. Tüm Müslümanlar aynı çatı altında toplanabilirdi. Öylesine büyük, değerli ve ayrıcalıklı bir insandı Erbakan camia içinde. Parti resmen İslam ordusu misyonunu yüklenmişti ve Erbakan da bu ordunun ‘’Yüce Komutanı’’ ydı. Erbakan’ ın dünya üzerindeki görevi buydu, var olma sebebiydi ve idealini gerçekleştirmek için yapılacak her şey mubahtı.
Erbakan ve etrafındakiler olayı artık ‘’cihat’’ olarak addediyorlardı.
MSP’ nin ana değerleri ve kendine özgü çarkları vardır. Her şeyden önce Türk Milleti’ nin aziz ve çok güçlü bir millet olduğu, tarihinin zaferlerle dolup, ihtişamla donandığını ve işte Türk Milleti’ nin bu hatlar dâhilinde aklını kullanarak, özüne sahip çıkarak ve kendi yağıyla da kavrularak yol alması gerektiğine inanırlar. Partililer arasında bariz bir Yahudi düşmanlığı vardır. Üstelik birlikte siyaseti şekillendirdikleri diğer partiler Türkiye için oldukça tehlikeli ve endişe vericidir. Özellikle CHP Erbakan’ a göre dine düşmanlık besleyenlerin partisidir. CHP ülkedeki dini motifleri yok etmek ve halkı tamamıyla özüne yabancılaştırmak için iktidar peşinde koşmaktadır. Üstelik AP ‘ nin de ondan geri kalan yanı
yoktur. AP’ liler de zaten Masonlar’ ın partisidir ve faiz yemektedir, halkı da dine dayalı bir partiymiş gibi kandırmaktadır. Çözüm sadece ve sadece İslam’ ı Hak yolu bilen MSP tayin edecektir.
e- Mhp Ve Ülkücü Hareket
‘’1960 sonrası Türkiye siyasetinin politik yelpazesinin sağ ve sol eksenlerde
tanımlanmaya başlamasıyla birlikte, Türk sağının en önemli bileşenlerinden biri de milliyetçilik olmuştur. Hatta Tanıl Bora' nın "Türk Sağının Üç Hali" (Birikim, 1998) kitabında ifade edildiği gibi, "Milliyetçilik Türk sağının grameri/dilbilgisi olarak" ortaya çıkmıştır. Türk sağının; "içerikleri, kavramları, imgeleri uyarlama, uydurma gücü esas olarak ondadır" (a.g. e )
Ayrıca milliyetçilik, Türk sağının diğer "halleri olan" İslamcılık ve muhafazakarlık ile, çeşitli tarihsel dönüm noktalarında, stratejik ihtiyaçlar ölçüsünde değişen oranda ama hep ilişkide olmuştur. Bunun özlü ifadesi de; "milliyetçi-maneviyatçı" tamlamasıdır’’68.
Alparslan Türkeş 1917 yılında Kıbrıs’ da doğmuştur ama halk arasında bilinilenin
aksine aslen Kayserili’ dir. Background’ unun her köşesi başarılarla taçlanmıştır. 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi’ nin baş mimarıdır.
Türk milleti Alparslan Türkeş’ i ilk kez, 1960 yılında "Türk milleti" diye başlayan
bildiriyi okurken tanıdı. Bu kudretli albay önceleri MBK üyesiyken, komite içinde çıkan bazı anlaşmazlıklar sonucu, "ondörtler" olarak bilinen arkadaşları ile birlikte Komite' nin diğer üyelerince emekliye sevk edilerek tasfiye edildi. Sonrasında yurtdışında görevlendirilmek bahanesiyle Kurmay Albay Alparslan Türkeş, 13 Kasım 1960’ da Hükümet Müşaviri sıfatıyla Yeni Delhi’ ye gönderildi ve orada 3 yıl kaldı. Bu dönem aslında Türkeş’ in sürgün dönemiydi.
Türkeş, ülkesinden çok uzaklarda bu mistizimin kol gezdiği Hindistan’ da sık sık
kendini dinleme, kafasındakileri muhasebe etme fırsatı bulacak ve din, renk, kabile mozaiğinin arasında kendini yeniden keşfedecekti. Bazılarına karşı duyduğu kırgınlık da geçmiş, kafasındakiler hesaplaşması ve idealleri ile harmanlanınca bir karara varmıştı. Ülkesine dönüp yeniden doğuşa imza atacaktı.
Döndükten sonra bir grup arkadaşıyla Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ ne üye olmuş, önce parti Genel Müfettişliği yapmış ve akabinde 1965 yılında yapılan genel kongrede partililer tarafından genel başkanlığa seçilmiştir. Şubat 1969’ da Adana Kongresi’ nde bizzat Türkeş’ in kendi teklifiyle CKMP partisi MHP (Milliyetçi Hareket Partisi) olarak ad değiştirmiştir. Partinin amblemi de ‘’Bozkurt’’ değiştirilerek, ‘’Üç Hilâl’’ olarak belirlenmiştir. Bozkurtlar da artık ‘’Ülkücü’’ olmuştur.
Partinin gayesi MHP tüzüğünde şöyle anlatılmaktadır: (EK-5/ Madde 2)
‘’ Tarih boyunca istiklal ve hürriyet içinde yaşamış şerefi, vatanı, milli
bütünlüğü ve egemenliği için savaşmış büyük Türk Milletini; ilim, irfan, ahlak ve nizam şuuru içinde; feragat, fedakarlık ve ilim zihniyeti ile dinamik milliyetçilik ve ülkücülük anlayışına dayanarak muasır medeniyet seviyesine ulaştırmak, içtimalı adaleti, güvenliği teminat altına almak, imkan ve fırsat eşitliğini temin etmek, tekmil kamu faaliyetlerini en ilmi ve akli metotlarla teçhiz etmek, sefalet ve cehaleti yenmek, kişinin ve toplumun refah ve huzurunu sağlamak, bunun içinde; Milliyetçilik, Ülkücülük, İlimcilik, Ahlakçılık, Gelişmecilik, Hürriyetçilik, Tekçilik, ve Endüstricilik, Köycülük, Toplumculuk ve Halkçılık prensiplerinden
hareket ederek ve vatandaşlarımıza benimseterek, milli birlik ve beraberlik anlayışı içinde Türk Devleti’ nin devamlılığına hizmet etmektir’’69.
Bu kavramlar çerçevesinde ülkücülerin ‘’Dokuz Işık Doktrini’’ de ortaya çıkmıştır ve bu doktrin özünde Türk Milleti’ ne, tarihine ve kültürüne dayanan, inanan bir felsefedir.
27 Mayıs 1960 askeri müdahalesine katılan dokuz subay, 22 Şubat 1964 tarihinde Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ ne katıldı. Liderleri Alparslan Türkeş’ ti. Bu ekip kısa bir süre sonra partiyi ele geçirdi. Alparslan Türkeş, partinin genel başkanı oldu. İhtilalcı subayların parti yönetimine gelmesiyle CKMP’ de büyük dönüşümler yaşandı. Örneğin, partinin o tarihe kadar ülke yarısında teşkilatı varken, bu sayı hemen 61 il ve 435 ilçeye yayıldı. Türkiye ilk kez, partili gençlerin kendilerine verdikleri isimle, "komando yürüyüşü" yle tanıştı. Genel
Başkan Türkeş’e,"Başbuğ" deniliyordu. CKMP, Türkçü bir partiydi. Bu siyasal çizgi geniş kitlelerle buluşamıyor; oy alamıyordu. Türkeş ve arkadaşları, "ayakları yere basmayan romantik Türkçü" parti çizgisini değiştirmeye karar verdi 70. Alparslan Türkeş de tıpkı Erbakan gibi kitleleri nasıl etkileyeceğini çok iyi biliyordu. Zaten bu uğurda çok fazla bir şey yapmasına da gerek kalmıyordu, çünkü 27 Mayıs’ da baş aktör olması, cesareti, geçmişindeki başarılar, duruşu ve hitabeti gençlerin başını döndürüyordu. Gençler ondan etkileniyorlar ve kendilerini onun yerine koyuyorlardı. Türkeş etrafında kümelenenler için yeri doldurulması zor bir idoldü; diğer liderlerden farklıydı, cesur, önder ve gerçek bir kahramandı.
Türk Silahlı Kuvvetleri’ nde 12 Eylül öncesinde Alparslan Türkeş’ e yönelik büyük bir sempati ve sevgi vardı. MHP Genel Başkanı’ nın 27 Mayıs’ ın gerçek mimarı ve bir subay olmasının ötesinde Türkçü söylemi, Sovyet tehdidine, komünizme karşı etkili çıkışları, ordudaki her kademeden subayı ama özellikle de genç subayları etkiliyordu 71.
Doktor Selim Kaptanoğlu (MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’ in doktoru, MHP
Genel Sekreter yardımcısı ve Basın Danışmanı): ‘’Orduda MHP’ ye karşı müthiş bir sempati vardı: 12 Eylül’ den önce Türkeş Gülhane Askeri Hastanesi’ ne muayene olmak için geldiğinde 300 kadar subayın kendisini törenle karşıladığını biliyorum çünkü onlardan birisi de bendim. Olağanüstü bir sahneydi; genel başkan da çok duygulanmıştı. Subaylar esas duruşta girişi ve koridorları doldurmuşlar ‘’Hoş geldin komutanım!’’ diyerek selam veriyorlardı. Tabi bu ve
benzeri olaylar üst kademeyi çok rahatsız ediyordu’’72.
MHP’ nin geçmişine baktığımız zaman bir önemli karakter daha çıkar karşımıza:
‘’Nihal Atsız’’ Atsız bugün dahi, MHP’ nin ve ülkücülüğün yanlış yönlendirildiğini, detaylı tariflendirilemediği ve bazı çıkmaz sokaklara girildiği için ideolojinin dönülmez yolda yara aldığını düşünenlerin yegâne felsefe taşıdır. Zira Atsız MHP’ nin şekillenmesinde, kıvam bulmasında, kitlelere yayılmasında kilometre taşı faktörlerden biridir. 1931’ de Atsız Mecmua dergisini çıkartarak Ziya Gökalp’ ın daha önce işlediği Türkçülüğü ırkçılık boyutunda yeniden ele alıp işler. Dünya genelinde bir yanda Komünizm, bir yanda faşizm kol gezerken o geçmişe
bakıp, özünü irdelemiş ve Türk Milliyetçiliği ile insanları arkasına almıştır.
İşte Türkeş ve Atsız figürleri ile 1960’ ların ikinci yarısında partililer, MHP içerisinde çelişkili bir beraberliğe doğru yol almışlar ve bu beraberlik bir müddet sonra ayrılıkla sonlanmıştır. Türkeş ile hareketin "ideologlarından" biri olarak kabul edilen Nihat Atsız arasında yaşanan ayrışma, taraflar arasında Türk-İslam sentezi üzerine kavramlar karmaşasını da beraber getirmişti. Hem Nihal Atsız hem de Alparslan Türkeş’ in buluştuğu tek payda ‘’Milliyetçilik’’ olarak kaldı, onun dışında bir türlü fikri beraberlik sağlayamadılar.
Nihal Atsız tamamıyla ‘’Turancı’’ bir çizgi belirlemişken, Türkeş İslamiyet’ e biraz
daha fazla vurgu yapıyordu. Türkeş, partiyi İslami renklerle boyayıp, İslam’ ı Türk Milliyetçiliğinin vazgeçilmez bir parçası olarak gördüğünü ifade ederken Atsız ise bunu ‘’Ümmetçilik’’ olarak algıladığını ve Milliyetçilik İle Ümmetçiliğin kol kola gezemeyeceğini vurguluyordu. Kaldı ki Atsız’ a göre, Ümmetçilik sayesinde Milliyetçilik zarar görüyor, darbe alıyordu. Toplumun algısında bu sayede karmaşa yaratılıyordu.
Her iki lider de uzlaşamadıklarını keşfettiklerinde ayrılığı son durak gördüler. Nihal Atsız’ ın temsil ettiği Irkçı-Turancı rota artık tırpanlanmalı, rötuşlanmalıydı. Dolayısıyla MHP ile birlikte Türkeş eski çizgisinden başka bir kavşağa sapmış ve Atsız ile olan geçmişinden de sıyrılarak farklı bir potaya hedef koymuştu. Amacı bundan sonrası için ‘’Türkçülük’’ kavramının yanına ‘’Sünnilik-İslamlık’’ sıfatını da ekleyerek taşrada yaşayanların muhafazakâr ve dini duygularına seslenmekti. Bununla beraber MHP' nin değişmez sloganlarından biri, "Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslümanız" sloganı da bu dönemin cafcaflı ürünü olarak vitrine sürülüyordu. Adana Kongresi iki gün boyunca hayli hareketli geçti. Kongre Başkanı Orhan Kaleli bile divandan istifa etmek zorunda kaldı. Türkçülerin simgesi "Tanrıdağı" nın yanına, İslamiyet' in simgesi "Hiradağı" eklenip yeni bir slogan üretilmişti: "Tanrıdağı kadar Türk, Hiradağı kadar Müslüman." Zamanla, "Tanrı Türk' ü Korusun" pankartının yerini de "Kanımız Aksa da Zafer İslam'ın" olacak pankartları aldı. Benzeri İslami simgeler, Türkçü gruptan
"Türkler Araplaştırılmak isteniyor’’şeklinde tepki aldı.
Nihal Atsız ekibi, kongrede direkt Türkeş' i hedef aldı. Aslında Nihal Atsız ile Türkeş' in dava arkadaşlığı çok eski yıllara dayanıyordu. Türkeş daha Kuleli Askeri Lisesi' nde öğrenci iken Nihal Atsız ile tanışmıştı. Onu öğretmeni bilmişti! 1944 Türkçüler Davası' nda birlikte yargılanıp hüküm giymişlerdi. Şimdi ise karşı gruptaydılar 73. MHP ilk başlarda, ‘’Komünizm ile Mücadele Dernekleri’’ çevresinde tepkisel potansiyelini ortaya koydu, fakat sonraları, 70’ li yıllarda amaçları arasına İslami renkler de kattı. Artık hızla büyüme sürecine girmişti ve yine 70’ li yıllarda beraberindeki ülkücü gençlik ile sola karşı kıyasıya mücadele veriyordu.
1968 yılından itibaren Marksist ve bölücü gençlik hareketleri üniversitelerde yuvalanır ve üniversite özerkliğinden istifade ederek buraları silah, cephane deposu, "Komünist Devrim" için üs haline getirirler. Üniversiteler işgal altındadır. Her yer Lenin' in Stalin' in Mao' nun resimleri ve komünist sloganlarla doludur. Komünist yeraltı örgütleri "şehir gerillası" mı "kır gerillası" mı tartışmaları yapmakta, okullara kendilerine tabi olanlardan başka hiç kimseye hayat hakkı tanımamaktadırlar. Bunun üzerine Başbuğ Alpaslan Türkeş toplanan çok az
sayıdaki gence verdiği seminerlerle onları komünizm konusunda aydınlatmağa ve alternatif olarak da Türk Toplumculuğunu, Türk Milliyetçiliğini anlatmaya başlar. Kısa zamanda çoğalan gençler örgütlenirler. Doktriner Türk Milliyetçiliği safhası başlamıştır. Türk Milliyetçileri Dokuz Işık, dokuz prensip etrafında toplanırlar 74.
Ülkücü hareketin amacı genel hatlarıyla 60’ lı yılların ortasından itibaren yükselen sol hareketi durdurmaktı. Bu uğurda oluşum, kabaran sınıf hareketini de pasifize etmeye kilitlenmişti. Zira ülkücüler bir müddet sonra karşı devrimci ‘’sokak gücü’’ olarak boy gösterecekti. Önceleri MTTB ve TMTF etrafında hareketlenen çevreler sonraları ülkücü hareketin gençlik kolları olacak olan ‘’Ülkü Ocakları’’ çatısı altında solun üniversite içindeki dominantlığından kurtularak rahat nefes alacaktı. Yarı askeri bir yapı üzerine oturtulan bu ocaklarda toplanan gençlere partinin ileri gelenleri tarafından ideolojik eğitim veriliyordu.
Ülkü Ocakları’ nın yanı sıra gençlerin daha donanımlı olabilme, ülkede baş gösteren tehlikeli akımlara ve yükselen komünizm değerlerine bağlı olarak olumsuz ortamlarla baş edebilme yeteneklerini iyileştirmek adına ilki İzmir’ de olmak üzere bazı kamplar açıldı.
Bunlara sonradan ‘’Komando Kampları’’ denildi. Gerek Türkeş’ in 27 Mayıs Darbesi’ nde beraber olduğu, aynı fikirleri paylaştığı askerler, emekli subaylar tarafından bu gençlere gerek teorik eğitim gerekse judo-karate eğitimi veriliyordu. Zamanla bu kamplar pek popüler olacak, 35 ile yayılacak ve ülke genelinde sayıları 100’ ü bulacaktı. Hatta Hürriyet gibi bazı baş gazetelerce haber yapılarak toplum içinde sempati bile toplayacaktı. Oysa kampların amacı sol akıma karşı vurucu tim yetiştirebilmekti ki ülke sonradan bu tür kampları destekleyenlerin aracılığıyla kan banyosuna hazırlandığını sonradan anlayacak, bu bağlamda çektiği acıları dillendirilemeyecek ti.
Ülkücülüğün kitle tabanı bulmasının iki temel dinamiği oldu. Birincisi solun artan
eylemleri ve hâkimiyet savaşı; ikincisi ülkücülüğün muhafazakâr milliyetçi çizgiye verilmesi…68 sağ için de önemli bir kırılma anıdır. Mayıs baharı öğrencilere değil ama iktidar savaşında ellerine geçen her aracı kullanacak olan cuntacılara yeteri kadar ilham vermiştir. Bu ilhamla önce sol, cuntanın sokak gücüne dönüşecek, sonra karşısında sağ esaslı bir dönüşümden geçerek anti-tezi oluşturacaktır. Kafa kafaya tokuşan sağ ile solun elbirliği ile tırmandıracağı şiddet, darbe için aranan şartları olgunlaştıracaktır 75.
BU BÖLÜM DİPNOTLARI;
64 Soner Yalçın, ‘’AKP’ nin Asıl Korkusu Nurcu-Nakşibendi kavgası’’, Hürriyet Gazetesi, 1 Haziran 2008
65 Resul Tosun, ‘’Milli Görüş ve Terör’’, Yeni Şafak Gazetesi, 9 Nisan 2003 Çarşamba
66 Mehmet Baki, ‘’Numan Kurtuluş: 28 Şubat’ ta Kaybettiğimiz Tabanımızı Kazanacağız’’, Aksiyon Dergisi, 27 Ekim 2008
67 Soner Yalçın, ‘’AKP’ nin Asıl Korkusu Nurcu-Nakşibendi kavgası’’, Hürriyet Gazetesi, 1 Haziran 2008
68 Gazeteci-Araştırmacı –Yazar Kemal Can, ‘’Milliyetçilik ve MHP’ nin Yükselişi’’, Gündem/Görüş: Mayıs 1999, syf.62, www.gundem-online.com.
69 Alparslan Türkeş, ‘’Savunma’’, Kamer yayınları, İstanbul- 1998, s.164
70 Soner Yalçın, ‘’MHP’ nin 40 yıldır bitmeyen derdi’’, Hürriyet Gazetesi, 24 Şubat 2008 71 İrfan ÜLKÜ, ‘’Alparslan Türkeş- Fırtınalı Yıllar’’, Kamer Yayınları, 2.baskı, İstanbul-1998, s. 33
72 İrfan ÜLKÜ, ‘’Alparslan Türkeş- Fırtınalı Yıllar’’, Kamer Yayınları, 2.baskı, İstanbul-1998, s. 33
73 Soner Yalçın, ‘’MHP’ nin 40 yıldır bitmeyen derdi’’, Hürriyet Gazetesi, 24 Şubat 2008
74 ‘’Başbuğ Alparslan Türkeş’’, www.bozkurtmhp.com.tr
75 Mümtaz’er Türköne, ‘’Darbe Peşinde Koşan Bir Nesil- 68 kuşağı’’, Nesil Yayınları, İstanbul, Kasım 2008, s. 77
6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***