Milli Selamet Partisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Milli Selamet Partisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Kasım 2018 Perşembe

12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ’NİN GENÇLİĞİN ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ. BÖLÜM 5

12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ’NİN GENÇLİĞİN  ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ. BÖLÜM 5



d-Milli Selamet Partisi (MSP) 


12 Mart cuntasının hemen öncesinde Milli Nizam Partisi (MNP) siyasal arenada yerini almıştı. Parti Necmettin Erbakan tarafından 26 Ocak 1970' de kuruldu. 12 Mart cuntasıyla birlikte de ömrü kısa sürdü, kapatıldı. Erbakan, "Anayasayı şeriat temelinde tetdil ve takyir etmekten" yargılanırken İsviçre’ deydi. ‘’Partinin perde arkasındaki asıl kurucusu Nakşibendî Gümüşhanevi Dergáhı Şeyhi Mehmet Zahit Kotku idi. Parti Nakşibendî-Nurcu-Kadiri ittifakıyla kurulmuştu. Üç milletvekili vardı: ‘’Necmettin Erbakan Nakşibendî; Hüsamettin Akmumcu ve Hüseyin Abbas Nurcu' ydu’’64. 

İşte MSP, 12 Mart sonrası 11 Ekim 1972’ de MNP yerine kurulmuş ve kısa süre 
içerisinde AP' nin politik geri çekilişi ile birlikte, bir güç olmuştur. AP’ nin liberal, CHP’ nin sol görüşüne karşılık ‘’Milli Görüşü’’ ortaya koymuştur. 
Milli Görüş, 1969 yılında bağımsızlar hareketi olarak başlayan daha sonra Milli Nizam Partisi, peşinden Milli Selamet Partisi, bilahare Refah Partisi, Fazilet partisi ve Saadet Partisi olarak devam eden siyasi sürecin düşüncesinin adıdır. Milli Görüş bu hareketin fikri plandaki adı olmuş ama Türkiye' de Milli Görüş adıyla bir teşkilat kurulmamıştır. Milli Görüş adını taşıyan teşkilat merkezi, Almanya' da önce Avrupa Milli Görüş Teşkilatı (AMGT), sonra da İslam Toplumu Milli Görüş (İGMG) adı altında kurulmuş Avrupa' nın en büyük sivil toplum 
örgütlerinden biri olarak faaliyet göstermektedir. 
Bu sivil toplum örgütü, Avrupa' da haklarını koruma konusunda yeterli donanıma sahip olmayan vatandaşlarımızın haklarını korumak, milli dayanışma sergilemek ve asli kültürlerini muhafaza etmek üzere faaliyet göstermiş ve hâlâ da göstermektedir 65. 

Millî Görüş, dört önemli toplumsal gruptan güç alıyordu. Birisi Türkiye’nin 
entelektüel çevresi, Necip Fazıl’ lar, Eşref Edip’ ler gibi. İkinci grup Türkiye’ nin kanaat önderleri, sivil toplum kuruluşları. Üçüncü grup Anadolu sermayesi. Dördüncü grup ise gençlik hareketi idi 66. Necip Fazıl Kısakürek ‘’Büyük Doğu’’ ve Sezai Karakoç ‘’Diriliş’’ gibi dergiler üzerinden ilgi noktası oluyor ve gençleri bu kaynaklardan besliyorlardı. Elbette tercüme eserler de gençlerin maneviyatını güçlendiriyor, hedefler şaşmadan yerini buluyordu. Ancak bu tür önderlerin etkileşim üçgenine çektiği MSP’ de de içsel bir tartışma giderek can 
sıkıyordu. Farklı tarikatlardan beslenen gruplar 1977 seçimleri ile yol ayrımına gelecek, çapraz sokaklarda ufuklarını arayacaktı. 

Meclis 5 Haziran 1977 günü seçim yapılması kararı aldı. Muhalif Nurcu 
milletvekilleri, 10 Nisan 1977 tarihinde seçimlerde aday olmayacaklarını belirten bildiriyi MSP Genel Merkezi'ne gönderdiler. Nurcular ve Kadiriler, MSP' yi Nakşibendîler' e bırakıp partiden ayrıldılar 67.

MSP, 1977 seçimlerinde milletvekillerinin yarısını kaybetti ama buna rağmen 
kemikleşmiş, diri bir tabana sahipti ve Türk siyasetinde kilit parti konumundaydı. Aslında enerjisini cemaatlerle mücadele etmeye ayırıyorken bir anda kendisi kitlesel bir cemaate dönüşmüştü. Bu çevrelerde MSP' yi destekleyenler Erbakan' a bir şeyh gibi bağlıydılar, onu yere göğe sığdıramıyorlardı. 
Necmettin Erbakan adeta onları büyülüyordu; sözleri ile davranışları ile yaptıkları ile her geçen gün biraz daha sembolleşiyordu. Ne olursa olsun, kurulmuş robot misali partililer ve onu destekleyenler, en önemlisi gençler sözünden dışarı çıkmıyordu. Erbakan onlara göre Türkiye’ yi kurtaracak tek liderdi hatta öyle ki onunla birlikte Türkler dünyaya bile hükmedebilirdi. Tüm Müslümanlar aynı çatı altında toplanabilirdi. Öylesine büyük, değerli ve ayrıcalıklı bir insandı Erbakan camia içinde. Parti resmen İslam ordusu misyonunu yüklenmişti ve Erbakan da bu ordunun ‘’Yüce Komutanı’’ ydı. Erbakan’ ın dünya üzerindeki görevi buydu, var olma sebebiydi ve idealini gerçekleştirmek için yapılacak her şey mubahtı. 
Erbakan ve etrafındakiler olayı artık ‘’cihat’’ olarak addediyorlardı. 

MSP’ nin ana değerleri ve kendine özgü çarkları vardır. Her şeyden önce Türk Milleti’ nin aziz ve çok güçlü bir millet olduğu, tarihinin zaferlerle dolup, ihtişamla donandığını ve işte Türk Milleti’ nin bu hatlar dâhilinde aklını kullanarak, özüne sahip çıkarak ve kendi yağıyla da kavrularak yol alması gerektiğine inanırlar. Partililer arasında bariz bir Yahudi düşmanlığı vardır. Üstelik birlikte siyaseti şekillendirdikleri diğer partiler Türkiye için oldukça tehlikeli ve endişe vericidir. Özellikle CHP Erbakan’ a göre dine düşmanlık besleyenlerin partisidir. CHP ülkedeki dini motifleri yok etmek ve halkı tamamıyla özüne yabancılaştırmak için iktidar peşinde koşmaktadır. Üstelik AP ‘ nin de ondan geri kalan yanı 
yoktur. AP’ liler de zaten Masonlar’ ın partisidir ve faiz yemektedir, halkı da dine dayalı bir partiymiş gibi kandırmaktadır. Çözüm sadece ve sadece İslam’ ı Hak yolu bilen MSP tayin edecektir. 

e- Mhp Ve Ülkücü Hareket 

‘’1960 sonrası Türkiye siyasetinin politik yelpazesinin sağ ve sol eksenlerde 
tanımlanmaya başlamasıyla birlikte, Türk sağının en önemli bileşenlerinden biri de milliyetçilik olmuştur. Hatta Tanıl Bora' nın "Türk Sağının Üç Hali" (Birikim, 1998) kitabında ifade edildiği gibi, "Milliyetçilik Türk sağının grameri/dilbilgisi olarak" ortaya çıkmıştır. Türk sağının; "içerikleri, kavramları, imgeleri uyarlama, uydurma gücü esas olarak ondadır" (a.g. e ) 

Ayrıca milliyetçilik, Türk sağının diğer "halleri olan" İslamcılık ve muhafazakarlık ile, çeşitli tarihsel dönüm noktalarında, stratejik ihtiyaçlar ölçüsünde değişen oranda ama hep ilişkide olmuştur. Bunun özlü ifadesi de; "milliyetçi-maneviyatçı" tamlamasıdır’’68. 
Alparslan Türkeş 1917 yılında Kıbrıs’ da doğmuştur ama halk arasında bilinilenin 
aksine aslen Kayserili’ dir. Background’ unun her köşesi başarılarla taçlanmıştır. 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi’ nin baş mimarıdır.

Türk milleti Alparslan Türkeş’ i ilk kez, 1960 yılında "Türk milleti" diye başlayan 
bildiriyi okurken tanıdı. Bu kudretli albay önceleri MBK üyesiyken, komite içinde çıkan bazı anlaşmazlıklar sonucu, "ondörtler" olarak bilinen arkadaşları ile birlikte Komite' nin diğer üyelerince emekliye sevk edilerek tasfiye edildi. Sonrasında yurtdışında görevlendirilmek bahanesiyle Kurmay Albay Alparslan Türkeş, 13 Kasım 1960’ da Hükümet Müşaviri sıfatıyla Yeni Delhi’ ye gönderildi ve orada 3 yıl kaldı. Bu dönem aslında Türkeş’ in sürgün dönemiydi. 
Türkeş, ülkesinden çok uzaklarda bu mistizimin kol gezdiği Hindistan’ da sık sık 
kendini dinleme, kafasındakileri muhasebe etme fırsatı bulacak ve din, renk, kabile mozaiğinin arasında kendini yeniden keşfedecekti. Bazılarına karşı duyduğu kırgınlık da geçmiş, kafasındakiler hesaplaşması ve idealleri ile harmanlanınca bir karara varmıştı. Ülkesine dönüp yeniden doğuşa imza atacaktı. 

Döndükten sonra bir grup arkadaşıyla Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ ne üye olmuş, önce parti Genel Müfettişliği yapmış ve akabinde 1965 yılında yapılan genel kongrede partililer tarafından genel başkanlığa seçilmiştir. Şubat 1969’ da Adana Kongresi’ nde bizzat Türkeş’ in kendi teklifiyle CKMP partisi MHP (Milliyetçi Hareket Partisi) olarak ad değiştirmiştir. Partinin amblemi de ‘’Bozkurt’’ değiştirilerek, ‘’Üç Hilâl’’ olarak belirlenmiştir. Bozkurtlar da artık ‘’Ülkücü’’ olmuştur. 

Partinin gayesi MHP tüzüğünde şöyle anlatılmaktadır: (EK-5/ Madde 2) 
‘’ Tarih boyunca istiklal ve hürriyet içinde yaşamış şerefi, vatanı, milli 
bütünlüğü ve egemenliği için savaşmış büyük Türk Milletini; ilim, irfan, ahlak ve nizam şuuru içinde; feragat, fedakarlık ve ilim zihniyeti ile dinamik milliyetçilik ve ülkücülük anlayışına dayanarak muasır medeniyet seviyesine ulaştırmak, içtimalı adaleti, güvenliği teminat altına almak, imkan ve fırsat eşitliğini temin etmek, tekmil kamu faaliyetlerini en ilmi ve akli metotlarla teçhiz etmek, sefalet ve cehaleti yenmek, kişinin ve toplumun refah ve huzurunu sağlamak, bunun içinde; Milliyetçilik, Ülkücülük, İlimcilik, Ahlakçılık, Gelişmecilik, Hürriyetçilik, Tekçilik, ve Endüstricilik, Köycülük, Toplumculuk ve Halkçılık prensiplerinden 
hareket ederek ve vatandaşlarımıza benimseterek, milli birlik ve beraberlik anlayışı içinde Türk Devleti’ nin devamlılığına hizmet etmektir’’69. 


Bu kavramlar çerçevesinde ülkücülerin ‘’Dokuz Işık Doktrini’’ de ortaya çıkmıştır ve bu doktrin özünde Türk Milleti’ ne, tarihine ve kültürüne dayanan, inanan bir felsefedir. 
27 Mayıs 1960 askeri müdahalesine katılan dokuz subay, 22 Şubat 1964 tarihinde Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ ne katıldı. Liderleri Alparslan Türkeş’ ti. Bu ekip kısa bir süre sonra partiyi ele geçirdi. Alparslan Türkeş, partinin genel başkanı oldu. İhtilalcı subayların parti yönetimine gelmesiyle CKMP’ de büyük dönüşümler yaşandı. Örneğin, partinin o tarihe kadar ülke yarısında teşkilatı varken, bu sayı hemen 61 il ve 435 ilçeye yayıldı. Türkiye ilk kez, partili gençlerin kendilerine verdikleri isimle, "komando yürüyüşü" yle tanıştı. Genel 
Başkan Türkeş’e,"Başbuğ" deniliyordu. CKMP, Türkçü bir partiydi. Bu siyasal çizgi geniş kitlelerle buluşamıyor; oy alamıyordu. Türkeş ve arkadaşları, "ayakları yere basmayan romantik Türkçü" parti çizgisini değiştirmeye karar verdi 70. Alparslan Türkeş de tıpkı Erbakan gibi kitleleri nasıl etkileyeceğini çok iyi biliyordu. Zaten bu uğurda çok fazla bir şey yapmasına da gerek kalmıyordu, çünkü 27 Mayıs’ da baş aktör olması, cesareti, geçmişindeki başarılar, duruşu ve hitabeti gençlerin başını döndürüyordu. Gençler ondan etkileniyorlar ve kendilerini onun yerine koyuyorlardı. Türkeş etrafında kümelenenler için yeri doldurulması zor bir idoldü; diğer liderlerden farklıydı, cesur, önder ve gerçek bir kahramandı. 
Türk Silahlı Kuvvetleri’ nde 12 Eylül öncesinde Alparslan Türkeş’ e yönelik büyük bir sempati ve sevgi vardı. MHP Genel Başkanı’ nın 27 Mayıs’ ın gerçek mimarı ve bir subay olmasının ötesinde Türkçü söylemi, Sovyet tehdidine, komünizme karşı etkili çıkışları, ordudaki her kademeden subayı ama özellikle de genç subayları etkiliyordu 71. 

Doktor Selim Kaptanoğlu (MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’ in doktoru, MHP 
Genel Sekreter yardımcısı ve Basın Danışmanı): ‘’Orduda MHP’ ye karşı müthiş bir sempati vardı: 12 Eylül’ den önce Türkeş Gülhane Askeri Hastanesi’ ne muayene olmak için geldiğinde 300 kadar subayın kendisini törenle karşıladığını biliyorum çünkü onlardan birisi de bendim. Olağanüstü bir sahneydi; genel başkan da çok duygulanmıştı. Subaylar esas duruşta girişi ve koridorları doldurmuşlar ‘’Hoş geldin komutanım!’’ diyerek selam veriyorlardı. Tabi bu ve 
benzeri olaylar üst kademeyi çok rahatsız ediyordu’’72. 

MHP’ nin geçmişine baktığımız zaman bir önemli karakter daha çıkar karşımıza: 
‘’Nihal Atsız’’ Atsız bugün dahi, MHP’ nin ve ülkücülüğün yanlış yönlendirildiğini, detaylı tariflendirilemediği ve bazı çıkmaz sokaklara girildiği için ideolojinin dönülmez yolda yara aldığını düşünenlerin yegâne felsefe taşıdır. Zira Atsız MHP’ nin şekillenmesinde, kıvam bulmasında, kitlelere yayılmasında kilometre taşı faktörlerden biridir. 1931’ de Atsız Mecmua dergisini çıkartarak Ziya Gökalp’ ın daha önce işlediği Türkçülüğü ırkçılık boyutunda yeniden ele alıp işler. Dünya genelinde bir yanda Komünizm, bir yanda faşizm kol gezerken o geçmişe 
bakıp, özünü irdelemiş ve Türk Milliyetçiliği ile insanları arkasına almıştır. 
İşte Türkeş ve Atsız figürleri ile 1960’ ların ikinci yarısında partililer, MHP içerisinde çelişkili bir beraberliğe doğru yol almışlar ve bu beraberlik bir müddet sonra ayrılıkla sonlanmıştır. Türkeş ile hareketin "ideologlarından" biri olarak kabul edilen Nihat Atsız arasında yaşanan ayrışma, taraflar arasında Türk-İslam sentezi üzerine kavramlar karmaşasını da beraber getirmişti. Hem Nihal Atsız hem de Alparslan Türkeş’ in buluştuğu tek payda ‘’Milliyetçilik’’ olarak kaldı, onun dışında bir türlü fikri beraberlik sağlayamadılar. 
Nihal Atsız tamamıyla ‘’Turancı’’ bir çizgi belirlemişken, Türkeş İslamiyet’ e biraz 
daha fazla vurgu yapıyordu. Türkeş, partiyi İslami renklerle boyayıp, İslam’ ı Türk Milliyetçiliğinin vazgeçilmez bir parçası olarak gördüğünü ifade ederken Atsız ise bunu ‘’Ümmetçilik’’ olarak algıladığını ve Milliyetçilik İle Ümmetçiliğin kol kola gezemeyeceğini vurguluyordu. Kaldı ki Atsız’ a göre, Ümmetçilik sayesinde Milliyetçilik zarar görüyor, darbe alıyordu. Toplumun algısında bu sayede karmaşa yaratılıyordu. 
Her iki lider de uzlaşamadıklarını keşfettiklerinde ayrılığı son durak gördüler. Nihal Atsız’ ın temsil ettiği Irkçı-Turancı rota artık tırpanlanmalı, rötuşlanmalıydı. Dolayısıyla MHP ile birlikte Türkeş eski çizgisinden başka bir kavşağa sapmış ve Atsız ile olan geçmişinden de sıyrılarak farklı bir potaya hedef koymuştu. Amacı bundan sonrası için ‘’Türkçülük’’ kavramının yanına ‘’Sünnilik-İslamlık’’ sıfatını da ekleyerek taşrada yaşayanların muhafazakâr ve dini duygularına seslenmekti. Bununla beraber MHP' nin değişmez sloganlarından biri, "Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslümanız" sloganı da bu dönemin cafcaflı ürünü olarak vitrine sürülüyordu. Adana Kongresi iki gün boyunca hayli hareketli geçti. Kongre Başkanı Orhan Kaleli bile divandan istifa etmek zorunda kaldı. Türkçülerin simgesi "Tanrıdağı" nın yanına, İslamiyet' in simgesi "Hiradağı" eklenip yeni bir slogan üretilmişti: "Tanrıdağı kadar Türk, Hiradağı kadar Müslüman." Zamanla, "Tanrı Türk' ü Korusun" pankartının yerini de "Kanımız Aksa da Zafer İslam'ın" olacak pankartları aldı. Benzeri İslami simgeler, Türkçü gruptan 
"Türkler Araplaştırılmak isteniyor’’şeklinde tepki aldı. 

Nihal Atsız ekibi, kongrede direkt Türkeş' i hedef aldı. Aslında Nihal Atsız ile Türkeş' in dava arkadaşlığı çok eski yıllara dayanıyordu. Türkeş daha Kuleli Askeri Lisesi' nde öğrenci iken Nihal Atsız ile tanışmıştı. Onu öğretmeni bilmişti! 1944 Türkçüler Davası' nda birlikte yargılanıp hüküm giymişlerdi. Şimdi ise karşı gruptaydılar 73. MHP ilk başlarda, ‘’Komünizm ile Mücadele Dernekleri’’ çevresinde tepkisel potansiyelini ortaya koydu, fakat sonraları, 70’ li yıllarda amaçları arasına İslami renkler de kattı. Artık hızla büyüme sürecine girmişti ve yine 70’ li yıllarda beraberindeki ülkücü gençlik ile sola karşı kıyasıya mücadele veriyordu. 

1968 yılından itibaren Marksist ve bölücü gençlik hareketleri üniversitelerde yuvalanır ve üniversite özerkliğinden istifade ederek buraları silah, cephane deposu, "Komünist Devrim" için üs haline getirirler. Üniversiteler işgal altındadır. Her yer Lenin' in Stalin' in Mao' nun resimleri ve komünist sloganlarla doludur. Komünist yeraltı örgütleri "şehir gerillası" mı "kır gerillası" mı tartışmaları yapmakta, okullara kendilerine tabi olanlardan başka hiç kimseye hayat hakkı tanımamaktadırlar. Bunun üzerine Başbuğ Alpaslan Türkeş toplanan çok az 
sayıdaki gence verdiği seminerlerle onları komünizm konusunda aydınlatmağa ve alternatif olarak da Türk Toplumculuğunu, Türk Milliyetçiliğini anlatmaya başlar. Kısa zamanda çoğalan gençler örgütlenirler. Doktriner Türk Milliyetçiliği safhası başlamıştır. Türk Milliyetçileri Dokuz Işık, dokuz prensip etrafında toplanırlar 74. 

Ülkücü hareketin amacı genel hatlarıyla 60’ lı yılların ortasından itibaren yükselen sol hareketi durdurmaktı. Bu uğurda oluşum, kabaran sınıf hareketini de pasifize etmeye kilitlenmişti. Zira ülkücüler bir müddet sonra karşı devrimci ‘’sokak gücü’’ olarak boy gösterecekti. Önceleri MTTB ve TMTF etrafında hareketlenen çevreler sonraları ülkücü hareketin gençlik kolları olacak olan ‘’Ülkü Ocakları’’ çatısı altında solun üniversite içindeki dominantlığından kurtularak rahat nefes alacaktı. Yarı askeri bir yapı üzerine oturtulan bu ocaklarda toplanan gençlere partinin ileri gelenleri tarafından ideolojik eğitim veriliyordu. 
Ülkü Ocakları’ nın yanı sıra gençlerin daha donanımlı olabilme, ülkede baş gösteren tehlikeli akımlara ve yükselen komünizm değerlerine bağlı olarak olumsuz ortamlarla baş edebilme yeteneklerini iyileştirmek adına ilki İzmir’ de olmak üzere bazı kamplar açıldı. 

Bunlara sonradan ‘’Komando Kampları’’ denildi. Gerek Türkeş’ in 27 Mayıs Darbesi’ nde beraber olduğu, aynı fikirleri paylaştığı askerler, emekli subaylar tarafından bu gençlere gerek teorik eğitim gerekse judo-karate eğitimi veriliyordu. Zamanla bu kamplar pek popüler olacak, 35 ile yayılacak ve ülke genelinde sayıları 100’ ü bulacaktı. Hatta Hürriyet gibi bazı baş gazetelerce haber yapılarak toplum içinde sempati bile toplayacaktı. Oysa kampların amacı sol akıma karşı vurucu tim yetiştirebilmekti ki ülke sonradan bu tür kampları destekleyenlerin aracılığıyla kan banyosuna hazırlandığını sonradan anlayacak, bu bağlamda çektiği acıları dillendirilemeyecek ti. 

Ülkücülüğün kitle tabanı bulmasının iki temel dinamiği oldu. Birincisi solun artan 
eylemleri ve hâkimiyet savaşı; ikincisi ülkücülüğün muhafazakâr milliyetçi çizgiye verilmesi…68 sağ için de önemli bir kırılma anıdır. Mayıs baharı öğrencilere değil ama iktidar savaşında ellerine geçen her aracı kullanacak olan cuntacılara yeteri kadar ilham vermiştir. Bu ilhamla önce sol, cuntanın sokak gücüne dönüşecek, sonra karşısında sağ esaslı bir dönüşümden geçerek anti-tezi oluşturacaktır. Kafa kafaya tokuşan sağ ile solun elbirliği ile tırmandıracağı şiddet, darbe için aranan şartları olgunlaştıracaktır 75. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

64 Soner Yalçın, ‘’AKP’ nin Asıl Korkusu Nurcu-Nakşibendi kavgası’’, Hürriyet Gazetesi, 1 Haziran 2008 
65 Resul Tosun, ‘’Milli Görüş ve Terör’’, Yeni Şafak Gazetesi, 9 Nisan 2003 Çarşamba 
66 Mehmet Baki, ‘’Numan Kurtuluş: 28 Şubat’ ta Kaybettiğimiz Tabanımızı Kazanacağız’’, Aksiyon Dergisi, 27 Ekim 2008 
67 Soner Yalçın, ‘’AKP’ nin Asıl Korkusu Nurcu-Nakşibendi kavgası’’, Hürriyet Gazetesi, 1 Haziran 2008 
68 Gazeteci-Araştırmacı –Yazar Kemal Can, ‘’Milliyetçilik ve MHP’ nin Yükselişi’’, Gündem/Görüş: Mayıs 1999, syf.62, www.gundem-online.com. 
69 Alparslan Türkeş, ‘’Savunma’’, Kamer yayınları, İstanbul- 1998, s.164 
70 Soner Yalçın, ‘’MHP’ nin 40 yıldır bitmeyen derdi’’, Hürriyet Gazetesi, 24 Şubat 2008 
71 İrfan ÜLKÜ, ‘’Alparslan Türkeş- Fırtınalı Yıllar’’, Kamer Yayınları, 2.baskı, İstanbul-1998, s. 33 
72 İrfan ÜLKÜ, ‘’Alparslan Türkeş- Fırtınalı Yıllar’’, Kamer Yayınları, 2.baskı, İstanbul-1998, s. 33 
73 Soner Yalçın, ‘’MHP’ nin 40 yıldır bitmeyen derdi’’, Hürriyet Gazetesi, 24 Şubat 2008 
74 ‘’Başbuğ Alparslan Türkeş’’, www.bozkurtmhp.com.tr 
75 Mümtaz’er Türköne, ‘’Darbe Peşinde Koşan Bir Nesil- 68 kuşağı’’, Nesil Yayınları, İstanbul, Kasım 2008, s. 77 

6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

26 Şubat 2016 Cuma

TÜRK SİYASETİNDEKİ YOK OLAN SİYASİ PARTİLER


TÜRK SİYASETİNDEKİ YOK OLAN SİYASİ PARTİLER


1 Kasım’da Türkiye yeniden sandığa gidiyor. Amacımız yeni bir hükümet ile tarih içerisinde yolumuza devam etmek. 1 Kasım seçimleri, TBMM için yapılacak olan 26. Seçim. Türkiye geride bıraktığı bu 26 seçim esnasında pek çok partiye tanıklık etti; pek çok parti kuruldu, seçim meydanlarında büyük heyecanlar yaşandı, partiler birbirleriyle en çok oyu alabilmek için kıyasıya bir rekabete girdi, seçim sonucunda birlikte koalisyonlar kurdular,muhalefet yaptılar, kimileri tek başlarına iktidar oldu; öyle ya da böyle bu ülke demokrasi ile 92 yıl boyunca yoluna devam etti.
Bu partilerden kimileri Türkiye Tarihine damgalarını vurdular, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Doğru Yol Partisi, Demokratik Sol Parti gibi. Kimileri sahip olduğu gelenekleri tek adam önderliğinde yıllarda sürdürdüler: Milli Selamet Partisi, Milli Nizam Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi ve Saadet Partisi çok uzun yıllar boyunca Necmettin Erbakan tarafından kurulmuş, Anayasa Mahkemesi ya da askerler tarafından kapatılmış aslında tek bir partidir. Günümüzdeki partileri zaten biliyoruz, doksanlı yıllar yakın geçmiş olduğundan o dönemdeki partiler DE hala hafızamızda; peki bu kadar mı? Hayır Türkiye seçmeni! Senin unutulmuş pop starların, beyaz perde yıldızların olduğu gibi siyasi partilerin de vardır. Bunlar o kadar çok ki! Bu listede sadece birkaçına yer vereceğiz. Buyrun başlayalım:

Millet Partisi (1948)

millet.parti
Türkiye, 1946 yılında çok partili sisteme geçince, o zamana kadar devleti tek parti sistemi ile yönetmiş olan CHP’nin içinden bir kesim ayrılarak Demokrat Parti’yi kurdu. Demokrat Parti’yi 1950 seçimleriyle birlikte iktidara gelmesinden ve günümüze kadar uzanan bir siyasal gelenek yaratmasından ötürü hepimiz gayet iyi tanıyoruz. Ama bir de 1948 yılında bu sefer Demokrat Parti’nin içinden, DP’nin CHP’ye karşı yeterince sert ve etkili bir muhalefet yürütememesinden şikayetçi ve kendilerine “müfrit muhafazakar demokratlar” adını veren bir kısım partilinin ayrılmasıyla kurulan Millet Partisi var. Millet Partisi gerçekten de şikayetçi oldukları sert muhalefet konusundaki çalışmaları ile tanındılar. Örneğin o günlerde bir tabu gibi görülen “milli şef” İsmet İnönü’yü doğrudan hedef alan söylemleri vardı. Altı Ok kavramının anayasadan çıkarılmasını, özellikle laiklik ilkesinin yeniden daha muhafazakar bir bağlamda değiştirilmesini istiyorlardı. Millet Partisi, 1950 seçimlerinde aldıkları %3’lük oyla sadece bir milletvekili çıkarabildiler. Yaptıkları muhalefet ile pek çok algının yıkılmasında etkili oldular; ama bu değişim kendilerine değil onlardan çok daha etkili bir şekilde örgütlenmiş olan ve halk nezdinde daha popüler isimlere sahip olan Demokrat Parti’ye yaradı. Parti, 1954 yılında iktidardaki Demokrat Parti tarafından laiklik karşıtı söylemleri nedeniyle kapatıldı. İşin ilginç kısmı 1960 darbesinden sonra yapılan yargılamalarda aynı suçlamanın bu sefer Demokrat Parti’ye yöneltilecek olmasıydı.

Cumhuriyetçi Millet Partisi

siyasi.cmp
Bizler özellikle doksanlı yıllardan siyasi partilerin çeşitli nedenlerden kapatılmasına ve kapatılan partilerin isim değiştirerek yollarına devam etmelerine çok yakından tanık olduk. Oysa bu sadece doksanlı yıllarda yaşanan bir durum değildir; bu Türk siyasi hayatının geleneklerinden biridir. Millet Partisi, kapatılınca yerine aynı kadro Cumhuriyetçi Millet Partisi’ni kurdu. Bu sefer genel başkanlıktaki isim, Millet Partisi’nin 1950 seçimlerinde meclise sokabildiği tek isim olan Osman Bölükbaşı’ydı. Partinin söylemlerinde ya da siyasi tavrında Millet Partisi’ne oranla çok da büyük bir değişiklik yoktu ama bu sefer 1954 seçimlerinden %5,3 oy alarak 5 milletvekili çıkarmayı başardılar. Bu partiye ne mi oldu? Lütfen devam edin.

Türkiye Köylü Partisi

turkiye.koy
Günümüzde bu isimle kimse bir parti kurmaz; kurarsa da herhalde şaka malzemesi olur. Ama 1950li yıllar hala nüfusun büyük bir kesiminin köylerde yaşadığı ve günümüzün aksine köylü kelimesinin herhangi bir olumsuz/değersiz anlam taşımadığı zamanlardı (Günümüzde köylü ile aktarılan hafiften aşağılama tavrınınsa ne büyük bir saçmalık olduğuna şimdilik değinmiyoruz). Bu parti, bu sefer Demokrat Parti’den “ya işiniz gücünüz büyük burjuvayı desteklemek oldu, kökenlerinizi unuttunuz, ne olucak bu küçük burjuvanın hali, ne olacak bu köylünün hali” diyerek ayrılmış siyasetçilerden oluşan bir topluluktu. Açıkçası bir siyasal partiden çok bir topluluk olarak da kaldılar. Hiçbir seçimde bir başarı gösteremediler ve kısa sürede Cumhuriyetçi Millet Partisi ile birleştiler. Aslında birleşmediler de, Türkiye Köylü Partisi rica ederek, CMP’nin bünyesine katıldı. Ve ortaya ne çıktı:

Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi

cumhuriyetci koylu millet partisi
Bu yeni oluşum ayrı bir hikaye. CMKP, en sonunda 1961 seçimlerinden %14 oy alıp meclise 54 milletvekili sokarak, 1960 darbesinden sonra kapatılan DP’nin ardından kurulan Adalet Partisi ve CHP’nin ardından ülkenin üçüncü büyük partisi konumuna gelmiştir. Ama herhalde başarının paylaşılması konusunda(!) parti içinde bir anlaşmazlık olacak ki seçim sonrasında Osman Bölükbaşı partiden istifa ederek Millet Partisi’ni yeniden kurmuştur. Bir sonraki 1965 seçimlerinde Millet Partisi 31 milletvekili kazanırken, CMKP sadece %2,2 oyla 11 milletvekili ile yetinerek büyük güç kaybetmiştir. Bunun sonucunda parti bir kere daha yeni bir yapılanmaya gitmiştir. MP-CMP-CKMP olarak sürekli ismi büyüyen parti bir beşinci kelimeyi daha eklerse kimsenin söyleyemeyeceğini düşünmüş olacak ki ismini Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirmiştir. Sürpriz! Evet işte günümüzün MHP’si bu şekilde kurulmuştur.

Hürriyet Partisi

hurriyet partisi
Maşallah Demokrat Parti öyle bir partiymiş ki içinden bir sürü başka parti çıkarmış. Buna rağmen var olduğu tüm seçimlerde hep tek başına da iktidara gelmeyi başarmış. Yani bölüne bölüne bitmemiş bir türlü. 1955 yılında Demokrat Parti’nin siyasi tavrından bu sefer Millet Partisi gibi daha muhafazakar değil de daha demokratik ve liberal olmadıkları için bir kesim ayrılarak Hürriyet Partisi’ni kurarlar.
Parti, genel olarak demokratik hakların genişletilmesini, ifade ve basın özgürlüğünü, eşitlikçi bir anayasa ve siyaset yaklaşımını, yargı bağımsızlığını ve güçlü sendikal örgütlenmeleri destekliyordu. İsminin hakkını veren bir partiydi. Partinin en büyük başarısı da seçimlerden önce oldu. Kurulduktan sonra Demokrat Parti’den o kadar kişi istifa edip Hürriyet Partisi’ne katıldı ki, HP’nin milletvekili sayısı CHP’yi bile geçip ana muhalefet partisi konumuna yükseldiler (Yok la yok, o kadar da kişi Demokrat Parti’den istifa etmedi. İşin özü şuydu, DP 1954 seçimlerinde 541 koltuklu meclise 503 milletvekili sokarak dünya tarihinde kırılması neredeyse imkansız bir rekora imza atmıştır. Ana muhalefetteki CHP’nin sadece 31 milletvekili bulunuyordu. Dolayısıyla 31 sayısını geçmek çok da zor olmamıştır).
Parti girdiği ilk seçimlerde sadece %3,5 oy olarak 4 milletvekili kazandı. Ardından da oturup “birader bu böyle olmaz gel biz en iyisi CHP’ye katılalım, güçlerimizi birleştirelim” deyip dağıldılar.

Yeni Türkiye Partisi

yeni turkiye partisi
Evet gördüğünüz gibi “Yeni Türkiye” sloganı Türkiye için yeni bir kavram değil. Türkiye var olduğundan beri sürekli bir Yeni Türkiye ülküsü vardı. Gerçi bir türlü gelemedi o Yeni Türkiye ya neyse… Peki bu partinin kaynağı kimler? Tahmin edebileceğiniz üzere yine Demokrat Parti. Bu sefer 60 darbesinden sonra kimi DPliler Adalet Partisi’ni kurarken, kimileri de söylem ya da felsefe açısından AP’den hemen hemen hiçbir farkı olmayan bu partiyi kurdular. Herhalde ortamda renk olalım istediler. DP’den kalan oyları da ikisi kendi aralarında paylaştı. Güçlü olan AP’ydi ama YTP de senelerce hatırı sayılır oylar almadılar değil. Hatta 1962 yılında CHP ile 1965 yılında ise Adalet Partisi ile koalisyonlarda yer alıp bakan bile verdiler bu hükümetlere. Lakin ülkede yeterince sağ parti vardı. Bunlara bir de Necmettin Erbakan’ın kurduğu Milli Selamet Partisi eklenince, YTP’ye pastadan pek bir pay kalmadı. Onlarda 1973 yılında “hacı kapatalım güneye yerleşelim organik tarım yapalım” kafasına girdiler.

Güven Partisi

guven.parti
Demokrat Parti sürekli olarak bölünür de en büyük rakibi CHP boş durur mu? Bülent Ecevit, CHP’nin başına geçince partinin eksenini “ortanın soluna” kaydırır; ama kimi partililerin kaymakla arası pek yok gibidir. Onlar solda kalmak isterler ve partiden ayrılıp Güven Partisi’ni kurarlar. Parti, sola doğru bakan heybetli bir koçu amblemleri olarak belirler. “Yolumuz Atatürk yoludur” sloganıyla meydanlara çıkan parti, liberalizme de sosyalizme de karşıdırlar. 1973 Genel seçimlerinde %5,3 oy alarak 13 milletvekili de çıkarmayı başardılar. Hatta Süleyman Demirel ile koalisyon ortağı bile oldular. Bu sırada CHP’den bir grup daha ayrılarak Cumhuriyetçi Parti’yi kurarlar. Bu parti ile, Güven Parti’si, (ha pardon bu arada isimleri Milli Güven Partisi olmuştur) birleşerek bu sefer Cumhuriyetçi Güven Partisi oldular ve 70li yıllar boyunca her seçimde meclise girip koalisyon hükümetlerinde yer aldılar ya da dışarıdan desteklediler.
Gerçi dönemin sonuna gelirken artık tabanlarını neredeyse kaybetmişlerdi, parti de artık kendini solcu değil sağcı olarak tanımlıyordu ama hala Atatürkçü’ydü. Atatürkçülüğün sol yorumuna karşı sağ bir Atatürkçülük yaratmaya çalışan tek oluşumdur. Başardılar mı? Hayır. 80 Darbesi ile parti kapandı.

Milliyetçi Demokrasi Partisi

milliyetci demokrat partisi
1983 seçimleri günümüz açısından bakınca oldukça ilginç bir seçimmiş. Seçim sonucu meclise giren üç partinin de günümüzde esamesi okunmuyor. Bunlardan en ilginç olanı da Milliyetçi Demokrasi Partisi. Parti 80 darbesi sonrasında çoğunluğu subaylardan oluşan bir kadro tarafından kurulmuş. Açık ve seçik bir şekilde de darbenin yandaşlığını yapan bir partiymiş. Kenan Evren tarafından da desteklenen partinin seçim öncesinde büyük bir süksesi vardı. Demek o zamanlar günümüzde olduğu gibi seçim anketleri yapılmadığından kendileri de dahil herkes MDP’nin seçimlerden birinci olarak çıkacağını düşünmekteydi. Velhasıl erken öten horozun başını halk kesti. Üç partinin katıldığı seçimlerden üçüncü olarak çıktılar. Gerçi günümüzle kıyaslayınca aldıkları %20 oy ile bir açıdan başarılı olmuş sayılabilirler ama seçimden tek başına iktidara gelerek büyük bir zafer kazanan ANAP ile karşılaştırılınca o zaman için sözü edilecek bir durum bile yoktu. Efsaneye göre partinin başarısız olmasındaki en büyük etken Kenan Evren’in televizyonda oyunu bu partiye atacağını söylemesiymiş. Parti 1984 yılındaki mahalli seçimlerde sadece %7 oy alınca da sessiz sedasız daha diğer genel seçimlere kadar bile dayanamadan yok olup gitti; kendini fesh etti. Partinin milletvekillerinin çoğu yeni kurulmuş olan Doğru Yol Partisi’ne geçti. Böylece darbe yönetimi tarafından kurulan bu kukla parti de tarih sahnesinden silindi.

Halkçı Parti ve Sosyal Demokrat Parti

halkci parti ve sosyal demokrat parti

80 Darbesi sonrasında Demokrat Parti/Adalet Partisi’nin devamı olarak ANAP görülüyordu; o da 83 seçimlerinden büyük bir başarı ile çıkıp tek başına iktidara geldi. CHP geleneğini ise yeni kurulan iki parti Halkçı Parti ve Sosyal Demokrasi Partisi üstlenmişti. Sosyal Demokrasi Partisi Erdal İnönü tarafından kuruldu ama cunta yönetimi tarafından sürekli veto edildiklerinden 83 seçimlerine katılamadı. Dolayısıyla sol oyların hepsi aslında daha az popüler olan Halkçı Parti’ye gitti. Parti, %30 oy alarak 117 milletvekili çıkardı ve ana muhalefet partisi oldu. Bu başarı çok kısa sürdü, Sosyal Demokratların bir yıl sonraki mahalli seçimlere girmesine izin verilince oylarının hemen hepsini SODEP’e kaptırdı ve hemen ardından SODEP’le birleşti.

Ortaya çıkan yeni partinin adı Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SDHP = SODEP ) oldu

sdhp
Bu parti de kısa sürede kendini fesh ederek yeni bir isim buldular. Daha doğrusu yeni bir isim bulmak yerine space tuşuna basmadılar. Bu şekilde partinin ismi Sosyaldemokrat Halkçı Parti (yani SHP) oldu. SHP, doksanların ortasına kadar siyasal hayat içinde aktif bir rol üstlendi. Seçim yasağı kalkan Süleyman Demirel önderliğindeki DYP ile koalisyon ortağı da oldular. CHP’nin yeniden teşkilatlanmasıyla zayıfladırlar ve en sonunda CHP ile birleşip onlar da tarih sahnesinden çekildiler.