HASAN HÜSEYİN CEYLAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
HASAN HÜSEYİN CEYLAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Temmuz 2017 Pazar

28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNE ETKİLERİ BÖLÜM 16


28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM  SİSTEMİNE ETKİLERİ BÖLÜM 16


Belediye Başkanı Bekir Yıldız, Kudüs Gecesinde yaptığı konuşma nedeniyle 17,5 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Sincan’da düzenlenen Kudüs Günü etkinliği 28 
Şubat sürecinin en tartışmalı hadiselerinden birisini teşkil etmiştir (Komisyon, 2012, s.55). Bu gecenin en önemli mimarı olan Sincan eski Belediye Başkanı Bekir Yıldız, cezaevinden tahliye olduktan sonra 17 Ekim 1997’de “Ceviz Kabuğu” programında; “Kudüs Gece” si ile ilgili olarak gecenin Filistin’le ilgili bir gece olduğunu, tekrar belediye başkanı olsa böyle bir geceyi yeniden düzen leyeceğini ancak bu ülkede her doğrunun yapılamayacağından İran Büyük elçisi’ni davet etmeyeceğini ancak bunun sebebinin kamuoyunun mahzur görmesinden değil kamuoyuna mahzur gösterilmesi için bazı hesapların yapılması olduğunu, bir takım olaylarla zaten gerilmiş olan ortama biraz da katkı olsun düşüncesiyle böyle bir programın düzenlenmediğini, Ramazan Ayı boyunca 30 gece program düzenlendiğini ve Kudüs Gecesi’nin bunlardan sadece biri olduğunu, daha önce ki gecelerde de Kafkas, Çeçen ve Bosna ile ilgili geceler düzenlendiğini ancak sadece bu gecenin birilerinin hoşuna gitmediğini” belirtmiştir (Cevizoğlu, 2001,s. 77). 

Dönemin Çalışma Bakanı Necati Çelik ise “Sağlıklı bir parti yönetimi söz konu olsaydı Sincan Belediye Başkanı böyle bir faaliyet yapmayı düşünemezdi, düşünecek olsa da partiden müsaade alırdı. Sorulma ihtiyacı duyulmadığına göre parti yönetimi sureti vardır ancak pratikte parti yönetimi yoktur. Böyle bir geceden sonra oluşan gergin ortamda da yapılması gereken ise başkanın çağrılıp ikaz edilmesi ve gerekirse partiden ihraç edilmesidir. Tansiyonu düşürmek için mutlaka bir şey yapılmalıdır. Ancak bunlar yapılmadığı gibi bir de sahiplenil miştir” şeklinde bir yorum yapmıştır (Çelik, 2004, s.79). 

Kudüs Gecesi, laik kamuoyunu yeterince rahatsız etmişti. Kışlalardaki kıpırdanmaların haberi artık yayılmaya başlıyordu. Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız hakkında soruşturma açılmıştı. Ancak olaylar asıl şimdi başlıyordu. Zira Kudüs Gecesi ile haber yapmak isteyen Star televizyonu muhabiri Işın Gürel’in Sincan’da yediği tokat milat oldu. Işın Gürel’in Sincan’da başına gelen olaya başta medya ve muhalefet büyük bir tepki göstermiştir. Tansu Çiller yaşanan bu kötü olayı kınamış, DYP Kilis Milletvekili Doğan Güreş, “Sincan olayı rezalettir, Türkiye İran değildir. Türkiye laikliğe tamamen yapışmıştır. Türkiye Atatürk ilkelerine tamamen yapışmıştır. Bunun dışına kimse çıkaramaz, kimse…!” şeklindeki açıklamaları ile dikkat çekmiştir. Bu devleti bir tane bez değil 6 milyar adam eline bez alsa gelse gene sarsamaz. Kimi 
aldatıyorsunuz? Türkiye laik bir ülkedir… Vb. sözleri Türkiye ve siyaset yaşamındaki yüksek olan tansiyonu düşürmekten uzaktı (Birand, Yıldız, 2012, s.199). 

Türkiye gündeminde büyük bir etki yaratan ve kamuoyunu uzun bir süre meşgul eden hatta 28 Şubat sürecini hazırlayan gelişmeler arasında önemli bir yer teşkil eden “Kudüs Gecesi” sonrasında, Hükümet Sincan’da ki olaylarla yükselen tansiyonu düşürmek yerine hala türban ve Taksim’e Cami tartışmaları ile ilgileniyordu. Bunun yanında Başbakan Erbakan Taksim’e cami projesini eleştirenlere kızıyordu, “Garipsenecek tek şey bazı fosil denilen kişilerin % 99’u Müslüman olan ülkenin herhangi bir yerine cami yapılmasına karşı çıkmalarıdır” (Akpınar, 2006, s.159) şeklindeki açıklamaları ile bu konu hakkında ki tutumunu değiştirmek istemiyordu. 

Başbakan Necmettin Erbakan, partisinin grup toplantısında “Ankara’nın Sincan ilçesinde düzenlenen Kudüs Gecesi’ni değerlendirirken, demokratik bir ülkede bu tür etkinlikler olabileceğini; Türkiye’nin büyük atılımlar yaptığını, ancak bazı çevrelerin yeniden büyük Türkiye'nin kurulmasından rahatsızlık duyduklarını savunarak; “Bazı çevreler, bazı fosiller, acaba ne yapsak da ülkenin havasını bozsak, huzuru, barışı, kardeşliği engellesek diye düşünüyorlar” şeklindeki açıklaması ve Adalet Bakanı Şevket Kazan da TBMM Genel Kurulu'nda ANAP Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in Sincan'da yaşanan olaylara ilişkin konuşmasını yanıtlarken, “Hiç kimsenin demokratik rejim üzerine oyun oynamaya hakkı olmadığını belirterek, Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ın, RP'nin 400 belediye başkanından biri olduğunu” söylemiştir. 
Şevket Kazan, “Ankara DGM'nin olayla ilgili soruşturma başlattığını, RP’si Meclis Grubu'nun da duyarlığını ortaya koyarak, üç milletvekilini olayı soruşturmakla 
görevlendirildiğini” söylemiştir (Komisyon, 2012, s.56). 

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, “Sincan'da yaşanan olaylar için RP'nin laik, demokratik cumhuriyete dönük bir tepki içinde olduğunu herkesin görmesi gerektiğini belirterek, cumhuriyeti savunan herkesi, karşı tepki göstermeye çağırmıştır”. 

BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu ise “Türkiye’de asla Nusayri iktidarının oluşmasına izin vermeyeceğiz” diyerek tepkisini ortaya koymuştur. Cumhurbaşkanı 
Süleyman Demirel, “Neden demokrasiyi işletmeye çalışmıyoruz da darbe tartışması yaratıyoruz?” demiştir (Komisyon, 2012, s.56). 

Başbakan Necmettin Erbakan hala türban, karayolu ile hacca gidiş, üniversitelerde başörtüsünü serbest bırakılmasını öngören Bakanlar Kurulu 
kararnamesini Türkiye’nin içinde bulunduğu bu bunalımlı günlerde imzaya açmış olması gibi gündemlerle meşgul olurken, İran Büyükelçisi’nin, “Şeriat Çağrısı” 
yapması vb. gibi nedenler artık 28 Şubat sürecinin önemli bir ayağının başladığını, 3 Şubat 1997 günü Genelkurmay Başkanlığı’nda ki olağanüstü bir hareketlilik yaşanması ve Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı başkanlığında gizli bir toplantı yapılmıştır. O günün savunma muhabirleri toplantı hakkında, toplantıda konuşulanlar hakkında bilgi almak istemiş ancak çabaları boşa çıkmıştır. Toplantıda Kudüs Gecesi konuşulmuş ancak asker resmi bir açıklama yapmamıştır. 

4 Şubat 1997 günü Sincanlılar tank sesleri ile uyandı. Lala Mahallesinde 5 tank ve 20 kariyer, ağır ağır Sincan’ın merkezine doğru ilerliyordu. Sincan halkı ise 
camlardan bakıyor, dükkânlarını yeni açan esnaf ise şaşkınlık içerisindeydi. Herkes darbe olduğunu düşünüyordu, bir kısım halk ise şaşkınlığı üzerlerinden atmış yol kenarlarında dizilmiş tankları alkışlıyorlardı (Akpınar, 2006, s.160-161). Böyle bir ortamda RP’nin işi zordu. Karşı tarafın tavrını değiştirmenin mümkün olmadığı, siyasi manevra sahasının azaldığı, hükümetin reflekslerinin kaybettiği bir döneme girdiğini (Bayramoğlu, 2007, s.109) şeklinde yorumlamak mümkündür. 

Yaşanan bütün bu gelişmeler sonrasında olay yaratan ve birçok açıdan tepki alan olaylı “Kudüs Gecesi” sonrasında askerin tepkisi çok sert olmuştur. Dönemin Hürriyet Gazetesi “Dün sabah 20 kadar tank ve 15 kariyer, Sincan’dan geçerek Yenikent tatbikat alanına gitti” şeklinde başlığı askerin yaşanan geceden ne kadar rahatsız olduğunu göstermekteydi. 

Sabahın erken saatlerinde tankları ve üzerlerinde ki askerleri gören Sincanlılar, darbe olduğunu sanarak büyük bir panik içerisine girmişlerdir. Bununla beraber bazı Sincanlıların evlerine kapandığı bazılarının ise geçen askerlere destek verip alkışladıkları gözlenmiştir. (5 Şubat 1997) Hürriyet, s.1. 

4 Şubat 1997 tarihinde Ankara'nın Sincan ilçesinde Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanlığı'na bağlı çeşitli askeri araçlardan oluşan konvoy, ilçe sokaklarından Akıncı Üssü'ne "motorlu yürüyüş" gerçekleştirmiştir. Bu yürüyüş, ülke genelinde heyecana neden olurken, Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan, olayın normal bir tatbikat olduğunu, eğitim çalışmaları kapsamında gerçekleştirildiğini söylemiştir. Olay gazetelere “Sincan’dan Ordu Geçti” başlığı ile yansımıştır (Komisyon, 2012, s.55). Düzenlenen Kudüs Gecesinin akabinde 4 Şubat sabahı Etimesgut'taki Zırhlı Birlikler Tümeni'nden yola çıkan 20 kadar tank ve çok sayıda askeri kariyer, Sincan'a yönelmiştir. Genelkurmay Başkanlığı’ndan yapılan kısa açıklama ise bunun yalnızca bir Motorlu yürüyüş tatbikatı olduğu şeklindeki açıklamasıdır. Konvoyun açıklanan görev talimatı, Akıncı (Mürtet) Hava Üssü yakınlarındaki Yenikent tatbikat alanına gitmektir. Ancak, konvoydaki iki tank ve bazı kariyerler, Kubbetüs Sahra şeklindeki çadırı yıkacaklardır. RP'li belediye tepkiler üzerine bir gece önce çadırı söktüğü için tanklar meydanda bir süre oyalanıp geri dönmüşlerdir. Bu oyalanma sırasında, sözde arızayı gidermek için tanklara “Balans Ayarı” yapılmıştır. İşte bu deyim, “Demokrasiye Balans Ayarı” olarak 28 Şubat sürecinin sloganı haline gelmiştir. Ertesi gün Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir'in sözleri ardından bu deyim “post-modern darbe” deyimi çıkana dek, yaygın biçimde kullanılmıştır (Özgan, 2008, s.70). 

Genelkurmay Başkanlığı, “6 ayda bir yapılan normal eğitim faaliyeti” olarak açıkladığı bu geçişin, “tesadüfen bu tarihe denk geldiğini” bildirmiştir. Daha sonra bu olay Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir tarafından “Demokrasiye balans ayarı yapıldı” veya “rejime ince ayar yapıldı” şeklinde değerlendirilmiştir. Askere ait olduğu öne sürülen bu sözlere tepki gösteren RP’li Kahraman Emmioğlu, “Bu kafaları duvara çarpmalı. Eğer sen politika yapacaksan çıkar elbiseni. Güreş Paşa gibi politika yap” demiştir (Bölügiray, 1999, s.91). Bununla beraber Genelkurmay Başkanlığı normal faaliyet olarak açıklamış ve motorlu yürüyüş denilen bu geçişin 6 ayda bir icra edildiğini ve Kudüs Gecesi sonrasına gelmesinin ise tamamen bir tesadüf olduğunu açıklamıştır. 

Başbakan Necmettin Erbakan ise, yaşanan gelişmeleri suni gündem olarak değerlendirmiş, tankların yürüdüğü gün meclis grup toplantısında yapmış olduğu konuşmada, “…Mesele laiklik değil, laikliği din düşmanı olarak kullanmak isteyenlerin rahatsızlığıdır. Bunları yapmak isteyenlerde bir avuçtur. Onlar da fosil olmuştur” ifadelerini kullanmıştır. Başbakan Erbakan’ın daha sonra, Sincan olaylarını değerlendirmesini isteyen gazetecilere sinirlenerek vermiş olduğu yanıt da unutulmayanlar arasında yerini almıştır. Erbakan’ın cevabı “Cumhuriyet Bayramı’nda da 240 tane tank geçiyor” şeklinde olmuştur (Öztürk, 2006, 81-82). 

KAYNAK
BİLĞİSAYARINIZA PDF İNDİRİNİZ;

http://earsiv.atauni.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/123456789/1219/%C4%B0smail_G%C3%9CLMEZ_tez.pdf?sequence=1


17 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***

28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNE ETKİLERİ BÖLÜM 15



28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM  SİSTEMİNE ETKİLERİ BÖLÜM 15

3.2.1.7. Refah Partili Belediyelerin Tutumu ve Milletvekillerinin Söylemleri 

28 Şubat sürecinin en tartışmalı konularından bir diğeri de, RP’li belediye başkanlarının yaptığı açıklamalar olmuştur (TBMM, 2012, s.952). 1997 yılının ilk 
haftalarında, “birdenbire, kimlerin servis ettiği anlaşılamayan bir kaset trafiği başlamış”, RP’li milletvekilleri ve belediye başkanlarına ait bazı konuşmaların 
“televizyon kanallarına görünmeyen ellerden dağıtıldığı” görülmüştür (Birand, Yıldız, 2012, s.189). 

28 Şubat sürecinin en tartışmalı konularından bir diğeri de, RP’li belediye başkanlarının yaptığı açıklamalar olmuştur. 28 Şubat sürecinde Refahlı belediyelerin kamuoyundaki “hizmet veren” imajı zedelenmeye çalışılmış olmakla beraber, belediyeler üzerinden RP’sini yıpratılmaya çalışılmıştır. Özellikle, Sultanbeyli, Sincan, Şanlıurfa, Bingöl, Konya, Ankara gibi RP’li belediyelerle ilgili haberler öne çıkarılmış; aynı şekilde RP’li Rize Milletvekili Şevki Yılmaz’ın, İstanbul Milletvekili Hasan Mezarcı’nın, Ankara Milletvekili Hasan Hüseyin Ceylan’ın çeşitli yer ve tarihlerde yaptığı konuşmaların videokasetleri ara ara TV ve gazetelerde “Şok şok… Flaş Haber” üst başlıkları ve gerilim müzikleri fonuyla konu edilmiş, çeşitli tartışma programları düzenlenmiş ve sürekli sıcak tutulmuştur. 

Şevki Yılmaz’ın Arafat’ta yaptırdığı yemin, günlerce TV ekranlarından “Şeriat Yemini” gibi başlıklarla haberleştirilmiş, İlahiyat mezunu olan ve dini vaazlarıyla 
tanınan Şevki Yılmaz’ın yaptığı dini içerikli konuşmalar dönemin ruhu içinde “şeriat konuşmaları” gibi sunulmuştur. Bazı Refahlı belediyelerin ve RP’ne yakınlığıyla bilinen dernek ve vakıfların yine aynı dönemde başlattıkları “Alternatif Yılbaşı” etkinlikleri de, irticai kalkışma olarak sunulmuştur (Komisyon, 2012, s.53). Bu konuşmaların yanında Şevki Yılmaz’ın; “Kemalizm, kapitalizm, laiklik ve bütün şeytani düzenleri boykot ederek nöbete geliyoruz. Refah için, Milli Görüş için bütün gücümüzle çalışacağımıza söz veriyoruz!”, “Türk Devletlerinin dini vardır, o da Hristiyanlıktır”, “1 Ocak İncil’e göre tatildir, Türk Ceza Kanunu İncil’e göredir” vb… şeklindeki Şevki Yılmaz’ın servis edilen her konuşması RP biraz daha yaralıyordu (Birand, Yıldız, 2012, s.189). 

Şevki Yılmaz’ın servis edilen her konuşması RP’ni daha da çıkmaza sokarken ve bu olumsuz siyaset atmosferin üzerinden birkaç hafta geçmeden, RP’nin önde gelen isimlerinden Hasan Hüseyin Ceylan’ın bir konuşması servis edilmiştir. Hasan Hüseyin Ceylan konuşmasında… Asker kalkmış diyor ki “PKK’lı olmanıza müsaade ederiz ama şeriatçı olmanıza asla!” diyor. Bu kafayla çözemezsiniz, çözüm mü istiyorsunuz, şeriatçılıktır (Birand, Yıldız, 2012, s.190). Gerçekten de RP’li milletvekillerinin servis edilen kaset ve söylemleri yenilir yutulur cinsten olmamakla beraber RP’ni de her geçen gün çıkmazın eşiğine sürüklüyordu. 

Bununla beraber Refah Partili bazı milletvekillerinin söylemleri şöyle idi; 

RP Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen: 1993’de Mekke’de ki konuşması: “Bu düzen yıkılmıştır fakat Müslümanlar Batı’nın oyununa geldikleri için kendi nizamlarını 
tahkim edemedikleri için mevcut düzenin yerine kendi nizamlarını nasıl koyacaklardı halka anlatamadıkları için bu düzen payandalar da duruyordu. Gelin dağa taşa “Ne Mutlu Türküm” diye yazacağımıza, gelin dağa taşa “ Ne Mutlu Müslümanın ” diye yazalım. 

RP Sivas Milletvekili Temel Karamollaoğlu: “Sivas Olaylarından övgüyle söz ediyordu! … Sivas’ta inançlı insanlar imanlı olduğunu gösterdi… Bir tahrik meydana geldi. İnsanlar galeyana geldi… Bütün dünyaya örnek olsun diye…” 

RP Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata: 1993’de Mekke’de ki konuşması: 

  < “Cumhuriyet Döneminde bir gecede tekkeler kapatılmış, medreseler kapanmış, Arapça okuma yazma tamamen yasak edilmiş… Böyle bir uygulama dünyada görülmemiştir… Atatürk ben başöğretmenim demiş ama harfleri bile bilmiyor… Birçok yerlerde kitaplar vagonlara yüklenmiş Bulgaristan’a götürülmüştür… Bazı insanlar kitapları korkularından meydanlarda yakmışlar…”  >
RP Şanlıurfa Milletvekili Halil İbrahim Çelik: “Ordu 3500 PKK’lı ile baş edemedi, 6 milyon İslamcıyla nasıl baş edecek? Sonuna kadar şeriatçıyım. Şeriatın 
gelmesini istiyorum… Türkiye’de Kemalizm kalkmadığı sürece demokrasi hikâyedir.” 
RP Milletvekili Fethullah Erbaş: “Şeriat dediğiniz düzende kamu düzeni demektir. Bu nedenle şeriat karşı olunamaz.” RP Milletvekili Ahmet Doğan: “Şeriat devleti kurana dek peygamber sabrı göstereceğiz.” (Bölügiray, 2000, s.78-84). 

3.2.1.7.1. Sultanbeyli Belediyesi 

28 Şubat döneminde adı sık sık irticanın merkezi olarak takdim edilen İstanbul’un Sultanbeyli İlçesinde, 11 Ocak 1997 tarihinde, dönemin 2’nci Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Doğu Silahçıoğlu tarafından, Belediye Başkanı’nın onayı alınmaksızın, ilçe meydanına “Atatürk Anıtı” yaptırılması uzun süre kamuoyunu meşgul etmiştir. 

28 Şubat 1997 Askeri darbesini soruşturan savcıya 6 Kasım 2012 tarihinde ifade veren dönemin Sultanbeyli Belediye Başkanı Nabi Koçak’ın; “Doğu Silahçıoğlu’nun bölgede provokasyon peşinde koştuğu, Meydana fiber Atatürk büstü diktikleri, amaçlarının büstü yaktırıp suçu Müslümanların üzerine yıkmak olduğu, heykel yakılmasın diye 15 gün boyunca başında nöbet tutturduğu, sonra fiber heykel yerine tunç olanını diktikleri” şeklindeki basına yansımıştır (Komisyon, 2012, s.53). 

3.2.1.7.2. Şükrü Karatepe’nin 10 Kasım konuşması 

Şükrü Karatepe’nin 10 Kasım törenlerine ilişkin konuşması basında irticanın ayak sesleri olarak yansıtılmıştır. Şükrü Karatepe’nin konuşmasındaki “İnancımıza 
saygı duyulmadığı bu dönemde, içim kan ağlayarak bugünkü törene katıldım… Süslü püslü göründüğüme bakıp da laik olduğumu sakın sanmayın. Resmi görevim nedeniyle bugün bir törene katıldım. Belki başbakanın, bakanların, milletvekillerinin bazı mecburiyetleri vardır. Ancak, sizin hiçbir mecburiyetiniz yok. RP’li olarak yeryüzünde tek başıma da kalsam, bu zulüm düzeni değişmelidir. İnsanları köle gibi gören, çağdışı bu düzen mutlaka değişmelidir. Ey Müslümanlar sakın ha içinizden bu hırsı, bu kini, nefreti ve bu inancı eksik etmeyin. Bu bizim boynumuzun borcudur. Bu zulüm düzeni yıkılmalıdır…” şeklindeki sözleri basında günlerce işlenmiştir. RP’li Kayseri Belediye 
Başkanı Şükrü Karatepe, bu sözleri dolayısıyla medya eliyle suçlanmış, siyasi irade görevden almış, resmi görevlerinden el çektirilmiştir ve 1 yıl hapis ve 420.000 lira ağır para cezasına mahkûm edilmiştir (Komisyon, 2012, s.53). Yaşanan bu olaylarla beraber RP’li belediyeler sıkı bir denetim ve gözleme tabi tutulmuş, sıkı bir teftişten geçirilmiştir. Bazı belediye başkanları hakkında da İçişleri Bakanlığı tarafından soruşturma açılmıştır. 

RP’li belediyelerin tutumu ve milletvekillerinin söylemleri genel olarak bu şekilde anlatılmaya ve izah edilmeye çalışılmış olmakla beraber kasetleri servis 
edenlerin bir tek amacı vardı. Toplumda laiklik konusunda ki hassasiyeti tırmandırarak RP’nin karşısında bir cephe oluşturmak, iktidarın düşürülmesi için kamuoyunu hazırlamaktı. RP’nin süreci iyi yönetememesi, bu kasetleri izleyenlerin endişelerini giderememesi, toplumu ikna etmek için bir çabanın içerisine girmemesi de işleri kolaylaştırdı. “Bu konuşmaların içeriğine elbette katılmıyoruz. Son derece yanlıştır bunlar, hiçbir parlamenter meclis buna katılmaz… Ancak bir yanlış daha var. 1990’larda söylenmiş olan birtakım şeyleri 1997 gündemine sanki bugünmüş gibi taşıyıp buna bir başka alevlendirme, toplumu adeta istikrar ötesi bir tepkiye zorlamak veya onun yolunu açmak istemek yanlış” diyen Tansu Çiller, iktidar ortağını ne kadar savunmaya çalışırsa çalışsın, pek ikna edici olamadı. Bu kasetlerde sonraki günlerde de 
mecliste şiddetli tartışmalara sebebiyet verecek (Birand, Yıldız, 2012, s.192) ve ülke gündemi tansiyonu yüksek olan sıcak günlerin etkisine girecekti. 

3.2.1.8. Kudüs Gecesi ve Sincan’da tankların yürütülmesi 

Türkiye, 1997 yılının Şubat ayına kritik ve gerilimli bir atmosfer içinde girmiştir. Şubat ayının ilk gününde, sivil toplum örgütlerinin öncülüğünde örgütlenen 
geniş halk kitleleri, “Susurluk Skandalı” ile ortaya dökülen kirli ilişkileri protesto etmek amacı ile “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” eylemini başlattı. Saat 21.00’de 1 dakika için tüm ışıklar söndürülüp yakılıyordu o gece…30 günlüğüne, “Temiz Toplum” için şiddete dayanamayan sivil bir ayaklanma başlatılmıştı (Akpınar, 2001, s.152). Ankara’nın Sincan ilçesinde yaşananlar ise artık bardağı taşıran son damlalar olmuştur. Sincan’ın RP Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ın 31 Ocak 1997 günü, İran İslam Devrimi’nin Lideri Ayetullah Humeyni’nin işgal altında ki Kudüs’ü anmak için başlattığı geleneği, ilk kez Türkiye’de uygulamaya başlıyordu (Akpınar, 2001, s.152). Sincan olayı 28 Şubat 1997 MGK toplantısının ve RP’nin kapatılma davasının temel unsurlarından biri olmuştur (Özer, 2011, s.63). 

Ankara’nın 30 kilometre batısında ki Sincan’da ise tamamen farklı bir ayaklanma sahneye konulmak isteniyordu. 31 Ocak akşamı Ankara’nın Sincan ilçesi, 
Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ın düzenlediği Kudüs Gecesi'ne ev sahipliği yapmıştır. Onur konuğu ise İran’ın Ankara Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri’dir. Belediye salonunda düzenlenen geceye ek olarak, ilçe meydanına Kudüs'teki Kubbetüssahra'yı temsilen bir çadır kurulmuştur (Özgan, 2008, s.69). Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ın, ilçenin meydanında ki Atatürk Büstü ’nün tam karşısına Kudüs’te ki Mescid-i Aksa’nın çadırından bir benzerini diktirmesi uzun süreli olacak tartışmaları da beraberinde getirmiştir. 

Sincan Belediyesi’ne ait bir salonda düzenlenen gecede, Türk bayrağının bulunmamasına karşılık Lübnan ve Filistin Hizbullah örgüt liderlerinin posterleri 
asılmıştır. Yaklaşık bin kişinin katıldığı gecede Radikal İslamcı, Hamas ve Hizbullah örgütleri de destek veriyordu. Katılımcıların çoğunu genç siyasal İslamcılar oluşturuyordu. Salonda Türk bayrağının bulunmamasına karşılık Hamas ve Hizbullah liderlerinin bezden yapılmış büyük posterlerinin asılı bulunması “Kudüs Gecesi” adı altındaki toplantının, Türkiye’nin yaşadığı hassas günler nedeniyle siyasal bir içerik kazanmasına sebep olmuştur (Akpınar, 2001, s.153). 

Belediye Başkanı Bekir Yıldız ile dönemin İran Büyükelçisi’nin de iştirak ettiği bu etkinlikte çeşitli şiirler okunmuş, İsrail’in Filistin’e uyguladığı baskı bir tiyatro 
gösterisiyle izleyicilere gösterilmiş ve RP Belediye Başkanı tarafından Filistin’de uygulanan baskı ve zulüm konusunda bir konuşma yapılmıştır (Komisyon, 2012, s.54). 

1 Şubat sabahı gazetelere ve sabah saatlerinden itibaren televizyon ekranlarına yansıyan görüntüler ülkedeki gerilimi biraz daha tırmandırmıştır. Kudüs Gecesi müsameresinde oyuncular Filistin ayaklanması İntifada'yı canlandırmış, İsrail’i simgeleyen asker kıyafetindeki diğer oyuncuları taşlamışlardı (Özgan, 2008, s.69). Yapılan toplantıda Belediye Başkanı Bekir Yıldız rejim aleyhtarı bir konuşma yapmış, % 99’u Müslüman olan bir ülkenin zaten şeriatı tanıdığını belirten Başkan Yıldız laikleri kastederek “Onları yatırıp şeriatı bir ilaç gibi şırınga edeceğiz” şeklinde konuşmuş ve Humeyni rejimini örnek aldıklarını söylemiştir. Geceye katılan İran Büyükelçisi Rıza Bagheri de genel anlamda şeriat çağrısı yapmıştır. Büyükelçi Rıza Bagheri Hamas ve Hizbullah’ı desteklediklerini açıkça belirtmekten çekinmemişlerdir (Öztürk, 2006, s.79). 

Toplantıda, Belediye Başkanı Bekir Yıldız ile İran Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Gecenin resmi açılış töreni Kuran-ı Kerim okunarak yapıldı. Gecede RP’nin Gençlik Kolları tarafından sahnede sergilenen oyun oldukça dikkat çekmekle beraber adeta bir “Ayaklanma Provasını” andırıyordu. Oyuncular Filistin ayaklanması İntifada’yı canlandırmış, İsrail'i simgeleyen asker kıyafetindeki diğer oyuncuları taşlamışlardı. Oyun salonda bulunan İran Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri başta olmak üzere bütün herkesin takdirini toplamış ve uzun süre ayakta alkışlanmıştır (Akpınar, 2006, s.153). Ancak bu etkinlikler, gazetelerde “Türkiye İran mı olacak?” şeklinde yansıtılmıştır. 

Bütün bu yaşanan olaylarla beraber Sincan Belediyesi tarafından düzenlendiği iddia edilen “Kudüs Gecesi” olarak adlandırılan etkinliğin, kamuoyunda bilinenin 
aksine, Kudüs Platformu ile ortaklaşa yapıldığı öğrenilmiştir. “Kudüs Gecesi” olarak adlandırılan etkinlik CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Rıza Bagheri’nin Türkiye'nin iç politikasına karışmasına hakkı olmadığını belirterek, “Dışişleri Bakanı’nı göreve çağırıyorum, derhal tepkisini dile getirmeli ve Türkiye’nin olması gereken tavrını ortaya koymalıdır” demiştir. 

Bu gelişmeler üzerine, Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Ali Tuygan, Sincan Belediyesi tarafından düzenlenen “Kudüs Gecesi”’nde ki konuşmaları nedeniyle İran’ın Türkiye Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri’yi Bakanlığa çağırarak görüşmüştür. Görüşmenin ardından Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada, ‘Büyükelçinin söz konusu gecede yaptığı konuşmanın, içişlerimize müdahale niteliği taşıyan unsurlar ve Türkiye'nin dostu bazı ülkelere karşı uygun olmayan eleştiriler içerdiği, bu beyanlarının tarafımızdan protesto edildiği belirtilmiştir” denilmiştir. Ancak, Hükümetin söz konusu Büyükelçiyi derhal sınır dışı etmemesi Genelkurmay Başkanlığı tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Bu olaydan üç gün sonra, 3 Şubat 1997 tarihinde Sincan’daki Kudüs Gecesine ilişkin olarak DGM tarafından inceleme başlatılmıştır. 

İçişleri Bakanı Meral Akşener, hakkında açılan soruşturmanın selameti açısından Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ın geçici tedbir olarak görevinden 
uzaklaştırdığını açıklamış; Ankara DGM’de, Bekir Yıldız hakkında “gözlem altına alınması” talimatını vermiştir. DGM Başsavcılığının Esas Hakkındaki Mütalaasında “Kudüs Gününün, Kudüs’le ilgisinin olmadığı; diriliş günü ve Müslümanların günü” olduğu vurgulanmıştır (Komisyon, 2012, s.54-55). 

Bu arada DYP Milletvekilleri, Liderleri Tansu Çiller’in aksine duydukları rahatsızlıkları dile getirmişlerdir. RP’nin protokolü çiğnemediği konusunda direten Tansu Çiller ise, yaşanan olayların hukuk kuralları çerçevesinde halledilmesi gerektiği üzerinde durmuştur (Akpınar, 2001, s.171-172). Toplumu
sarsan bu gelişmeler karşısında sessiz ve rahat bir tavır sergileyen Başbakan Erbakan ise türban, Taksim’e cami, karayolu ile hacca gidiş gibi meselelerle meşgul olmayı tercih etmiştir. Necmettin Erbakan, üniversitelerde başörtüsünü serbest bırakılmasını öngören Bakanlar Kurulu kararnamesini Türkiye’nin içinde bulunduğu bu bunalımlı günlerde imzaya açmıştır (Öztürk, 2006, s.80-81). 


KAYNAK
BİLĞİSAYARINIZA PDF İNDİRİNİZ;

http://earsiv.atauni.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/123456789/1219/%C4%B0smail_G%C3%9CLMEZ_tez.pdf?sequence=1

16 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECKTİR

*****************