Cumhuriyet Halk Partisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cumhuriyet Halk Partisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Eylül 2019 Cumartesi

CUMHURİYET HALK PARTİSİNİN İDEOLOJİK DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜMÜ BÖLÜM 1

CUMHURİYET HALK PARTİSİNİN İDEOLOJİK DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜMÜ  BÖLÜM 1



TEK PARTİ İKTİDARI DÖNEMİ’NDE (1923-1950) CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN İDEOLOJİK 
DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM SÜRECİNİN ÇÖZÜMLENMESİ
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi 
The Journal of International Social Research 
Cilt: 10 Sayı: 51 Volume: 10 Issue: 51 
Ağustos 2017 August 2017 
www.sosyalarastirmalar.com Issn: 1307-9581 
Doi Number: http://dx.doi.org/10.17719/jisr.2017.1763 

Caner ERDOĞAN ** 
* Bu çalışma, yazarın Akdeniz Üniversitesi’nde yazdığı doktora tezinden türetilmiştir (Bkz. Erdoğan, 2017: 86-98). 
** Yrd. Doç. Dr., Antalya AKEV Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, 
    c.erdogan@akev.edu.tr. 


ÖZET 

Bu çalışma Cumhuriyet Halk Partisi’nin tek parti iktidarı döneminde (1923-1950) iç ve dış siyasi, toplumsal ve ekonomik gelişmelerin neden olduğu ideolojik değişim ve dönüşüm sürecini çözümlemektedir. Cumhuriyet Halk Partisi bu dönemde Kemalist ideolojik kimliğine sıkı sıkıya bağlı kalmış olmasına rağmen siyasi söylemleri ve hükümet politikaları incelendiğinde, sınırları keskin 
çizgilerle çizilmiş bir ideolojik çizgisi olmadığı görülmektedir. 1927 yılında devrimci-reformist, laisist, (ekonomide) liberal bir ideolojik duruş ortaya koyan CHP; 1935 yılında bürokratik muhafazakar, aşırı laisist, (ekonomide) aşırı devletçi, (yönetim anlayışında) otoriter; 1941 yılında (yönetim anlayışında) aşırı otoriter; 1949 yılında ılımlı laisist, (ekonomide) liberal, (yönetim biçiminde) yarı-demokrat (ya da görece demokrat) bir ideolojik duruş ortaya koymuştur. Milliyetçilik geçen süre zarfında içerik olarak değişime uğramış, halkçılık 
anlamsal erozyona uğramış, sadece cumhuriyetçilik değişmez-dönüşmez ideolojik ilke olarak öne çıkmıştır. Bu ideolojik değişim ve dönüşüm sürecini bir ideolojik kaos hali ya da karşıtlıklar içinde sürekli yön arayışı olarak ele almak mümkündür. 

Giriş 

Milli mücadeleyi örgütleyen Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti nin devamı olarak 9 Eylül 1923 tarihinde kurulan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), yeni bir devlet ve rejim kuran, Türk Devrimi’ni gerçekleştirerek ülkeyi modernleşme sürecine götüren devrimci-reformist bir siyasal örgüttür 
(Cumhuriyet Halk Partisi Tüzüğü [CHPT], 2016: md.1; CHP, 1935:1; Ayata, 2010: 63; Bektaş, 1993: 21). 

Cumhuriyet Halk Partisi günümüzde kendini “Sosyal demokrat” ve “Kemalist” olarak tanımlamaktadır (CHPT, 2016: md.2). CHP’nin sosyal demokrat ideolojik kimliğinin ilk temelleri 1950’li yıllarda bir muhalefet partisi olarak ortaya koyduğu özgürlükçü söylemlerle atılmış, 1965 yılında “ortanın solu” ve 1974 yılında “demokratik sol” ile yaşanan ideolojik değişim ve dönüşüm ile daha somut hale gelmiştir. CHP’nin Kemalist ideolojik temelleri de 1919’da Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin işgal güçlerine karşı gösterdiği anti-emperyalist, tam bağımsızlıkçı ve milliyetçi tavır ile başlayan süreçte “6 ilke”nin 1931 yılında CHP parti programına eklenmesi ile atılmış, 6 ilkenin dayandığı 
Kemalizm 1935 yılında partinin resmi ideolojik kimliği olarak kabul edilmiştir. 1950 yılında iktidarın kaybedilmesine kadar geçen süreçte -her ne kadar ideolojik kimlik olarak Kemalizm’e sıkı sıkıya bağlılık gösterilmişse de-iç ve dış dinamiklerin etkisiyle siyasi söylemlerde ve hükümet politikalarında yaşanan 
ilkesel ve anlamsal değişim ve dönüşümler CHP’nin ideolojik çizgisinde kırılmaları beraberinde getirmiştir. 

Başka bir ifadeyle, 1950’nin CHP’si ile 1935’in ve 1923’ün CHP’sini aynı ideolojik kimlik ile tanımlıyor olsak da, tek parti iktidarı süresince CHP’nin siyasi söylemlerinde ve hükümet politikalarında farklılaşmalar göze çarpmaktadır. 
Bu durum, günümüzde halk arasında oluşan genel algının aksine, CHP’nin tek parti iktidarı döneminde sınırları kesin çizgilerle çizilmiş bir ideolojik konuma sahip olmadığını, iç ve dış siyasi gelişmelerin etkisiyle kimi zaman siyasi söylemlerinde ve hükümet politikalarında köklü değişimlere gittiğini, kimi zaman da bağlı olduğu ideolojik ilkelerde aşırılaşma ve ılımlılaşma eğilimleri içerisine 
girdiğini ortaya koymaktadır. 

Bu çalışma ile CHP’nin tek parti iktidarı döneminde 1923-1950 yılları arasında yaşadığı ideolojik değişim ve dönüşüm süreci ele alınacak, geçen süre içerisinde anlam ve içerik olarak oluşan keskin farklılıklar ve CHP’nin karşıtlıklar içinde ideolojik yön arayışı irdelenecektir. 

1. Sivas Kongresi’nden 9 Umde’ye Kemalistlerin İdeolojik Eğilimleri. 

CHP’nin öncülü olarak emperyalist güçlere karşı etkin bir kurtuluş mücadelesi gösteren Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin ortaya koyduğu “anti-emperyalist, tam bağımsızlıkçı ve milliyetçi” tavır (Sivas Kongresi Beyannamesi, 1919: md.1-3; Halk Fırkası Nizamnamesi, 1923: md.1) ve Mustafa Kemal’in 1. Meclis’te önerdiği “Halkçılık Programı”nda öne sürdüğü “halkçılık” ve “halk egemenliği” görüşleri CHP’nin ilk ideolojik temellerini oluşturmuştur (Coşkun; 1978: 20; Perinçek, 2014: 28). 

Milli Mücadele sürerken devrimci-reformist kadrolar 1. Meclis içerisinde yaşanan fikir ayrılıkları sürecinde Mustafa Kemal liderliğinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’nda (1. Grup) bir araya gelmişlerdir (Dursun, 2002: 5; Bila, 1979: 44). Ağırlıklı asker ve sivil bürokrat ve aydınlardan oluşan (Ateş, 1994: 29), yerelde eşraf tarafından desteklenen 
1. Gruba karşı saltanatçı, hilafetçi, tutucu, eski İttihatçı, Mustafa Kemal karşıtı kadrolardan oluşan 
2. Grup etkin bir muhalefet yürütmüştür. Bu etkin muhalefetin neticesinde, meclis başkanlığı ve icra vekilleri heyeti başkanlığı görevlerini yürüten Mustafa Kemal icra vekilleri heyeti başkanlığı görevinden uzaklaştırılmıştır. 

Ancak, Mustafa Kemal ile arkadaşlarının İnönü Savaşları, Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz’da elde ettikleri askeri zaferler 1. Meclis’te siyasi 
dengelerin yeniden 1. Grup lehine dönmesini sağlamıştır (Bila, 1979: 46). 

1 Kasım 1922’de 2. Grubun sert muhalefetine rağmen “saltanatın kaldırılması” Büyük Millet Meclisinde ideolojik ayrılıkları daha da derinleştirmiştir. Bu fikir ayrılıkları sürerken, 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında düzenlenen İzmir İktisat Kongresi’nde milli burjuvazi ve eşraf kesiminin talepleri doğrultusunda liberal ekonomi anlayışının benimsenmiş olması yeni devletin ve baskın güç olarak CHP kadrolarının ekonomi politikasını ortaya koymuştur (Bila, 1979: 91; Coşkun, 1978: 28). Kurtuluş Savaşı’nın muzaffer komutanı olarak geniş halk kitlelerinin büyük desteğini arkasına alan Mustafa Kemal, henüz dışa vuramadığı devrimler için uygun ortamı hazırlamak için, 1 Nisan 1923 te Meclis’in feshedilmesi  ve seçimlerin yenilenmesi kararının alınmasını sağlamıştır (Öz, 1996: 51). Mustafa Kemal’in 8 Nisan 1923’te açıkladığı ve Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’nun bir program olarak benimsediği “ 9 Umde ” 1
bir seçim programı olmakla birlikte, aynı zamanda CHP’nin ideolojik altyapısını oluşturan ilk ilkeler olmuştur. 
(CHP, 2004: 16; Dursun, 2002: 6; Bila, 1979: 59; Bozkurt, 1976: 75, Coşkun, 1978: 23). 

28 Haziran 1923 te gerçekleştirilen milletvekili seçimlerinde 1. Grup büyük bir başarı elde etmiş, 2. Grup Meclis’ten tamamen tasfiye edilmiştir (Öz, 1996: 51). Böylesi bir ortamda hemen hepsi 
1. Grup üyelerinden oluşan 
2. Meclis alacağı kararlarla bir “devrim meclisi” niteliği gösterecektir (Hatipoğlu, 2012: 176). 

2. Cumhuriyetçi, Halkçı, Milliyetçi, Laisist ve Ekonomide Liberal CHF. 

Osmanlı Devleti’nin Türkiye Cumhuriyeti’ne bıraktığı siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel miras halk tabanından gelebilecek “devrimci-reformist” bir hareketi imkansız kılmıştır. Bunun bir sonucu olarak, Osmanlı dönemindeki Genç Osmanlılar, Jön Türkler, İttihat ve Terakki gibi reformist hareketler halktan kopuk bir şekilde sivil-asker bürokrat ve aydınlar tarafından yürütülmüştür (Yanık, 2002: 22). 

Yeni Türkiye devletini kuran ve Türk Devrimi’ni gerçekleştiren CHP üst kadrolarının ağırlıklı olarak aynı anlayışa sahip asker-sivil bürokrat ve aydınlardan oluşuyor olması, devrimler sürecinde CHP’nin bir “halk hareketi” değil “halka rağmen, ancak halk için” mücadele eden “elitist” ve “jakoben” bir siyasal hareket niteliği göstermesine neden olmuştur (Ayata, 2010: 77; Yanık, 2002: 115; Ateş, 1994: 11). Bu nedenle, halkın devrimleri algılayabilmesi, sahiplenmesi ve içselleştirebilmesi zorlu bir süreci beraberinde getirmiştir. 

24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması ile yeni bir Türk devletinin kurulmasından sonra, 
9 Eylül 1923’te “Halk Fırkası” kurulmuş (Dursun, 2002: 9; CHP, 1952: 25; Uyar, 2012b: 17; CHP, 2004: 16), 
29 Ekim 1923’te yeni Devletin yönetim şekli olarak cumhuriyet ilan edilmiştir. Mustafa Kemal’in “değişmez genel başkan” ilan edildiği 2. CHF Kurultayı’nda kabul edilen 1927 Nizamnamesi’nde CHF’nin “Cumhuriyetçi, Halkçı ve Milliyetçi” bir Parti olduğu vurgulanmış (CHF Nizamnamesi, 1927: md.1), “fırka devlet ve millet 

1-  9 Umde: 

1-Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, 
2-Halkın gerçek temsilcisi TBMM’dir, 
3-Milli hakimiyet, 
4-Tam bağımsızlık, 
5-İktisadi kalkınma, 
6-Tevhid-i Tedrisat, 
7-Saltanat diriltilemez, 
8-Adil mahkemeler, 
9-Daha kısa Askerlik Süreleri işlerinde din ile dünyayı birbirinden ayırmayı en önemli esaslarından sayar. 
   (CHF Nizamnamesi, 1927: md.3)” denilerek “ Laisizm” ilkesi benimsenmiştir (CHP, 2004: 17). 

17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında düzenlenen İzmir İktisat Kongresi’nin kararları, 
3 Mart 1924’te halifeliğin kaldırılması, 
17 Kasım 1924’te Reis-i Cumhur Atatürk tarafından Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurdurulması ve 
1927 CHF Nizamnamesi’nin ortaya koyduğu temel ilkeler CHP kadrolarının ideolojik duruşunun cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik, Laiklik, Liberal ekonomi ve Çok partili Demokratik sistem ideali çerçevesinde şekillendiğini göstermiştir. 

Osmanlı Devleti’nin tarıma dayalı geleneksel üretim yapısı 19. yüzyılda Anadolu coğrafyasında sanayileşme ve kapitalist birikim süreçleri yaşanmamasına, böylece köklü bir burjuva ve işçi sınıfının ortaya çıkmamasına neden olmuştur (Bozkurt, 1976: 98-100; Ateş, 1994: 12). 

Böylece, Avrupa’da 1800’lü yılların ikinci yarısından itibaren büyük bir siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel değişime neden olan burjuva işçi sınıfı çatışması Osmanlı Devleti’nin son yıllarında ve henüz cumhuriyetin ilk yıllarında etkisini tam olarak göstermemiştir. Ağırlıklı olarak asker-sivil aydın ve bürokratlardan oluşan CHP kadroları da işçi sınıfının ideolojisi olan Sosyalizme ilgi duymamışlar dır (Ateş, 1994: 39). 

CHP kadroları Türkiye’nin toplumsal yapısının gerçekliğinden hareketle tüm toplumsal sınıflara yönelik ayrıcalıkları reddeden, toplumdaki herkesin eşitliği fikrine dayanan ve dayanışmacı ruhu temel alan halkçılık ” ilkesini benimsemişler dir 
(Halk Fırkası Nizamnamesi, 1923: md. 2; Demirel, 2014: 34; Uyar, 2012b: 23; Ayata, 2010: 64; Ateş, 1994: 33). 

Oysa ki, yakın bir dönemde Batılı ülkelerde Sosyalist, Komünist, Sosyal demokrat partiler ile Sendikaların vermiş olduğu örgütlü mücadelenin bir sonucu olarak burjuva lehine eşitlik değil, işçi sınıfı lehine sosyal adalet söylemi ön plana çıkmıştır. 
Ancak, henüz kentleşme ve sanayileşme süreçlerini geçirmemiş olan Türkiye’nin geleneksel toplum yapısı ve üretim tarzı CHP kadrolarının “sınıfçı” bir bakış açısı yerine dayanışmacılığı ön plana çıkaran “sınıfsız” bir toplum idealini benimsemelerine neden olmuştur (Koç, 2014: 26). 

CHP kadroları halkçılığı Rousseau’nun “halk egemenliği” görüşünü temel alarak, “demokrasi”yi de kapsayacak şekilde kullanmışlar (Hatipoğlu, 2012: 146), “halktan yana, halk lehine” anlamına gelecek şekilde yorumlamışlardır (Uyar, 2012a: 69; Yükseliman, 2002: 60). 

Bu nedenle ideolojik olarak demokrasiyi halkçılıktan ayrı olarak vurgulama gereği duymamışlardır. 

Bu açıdan bakıldığında, CHP kadrolarının halkçılığa yüklediği anlam bilinçli bir sol karşıtlığı olarak işçi sınıfının yok sayılması ya da Osmanlı tipi “yöneten-yönetilen” sınıflar arasında yönetenlerin ayrıcalığa tabi tutulması değildir. 

Aksine, halkçılık yönetilenlere de değer atfeden, kanun önünde herkesin eşitliğine dayanan, yani devlet nezdinde ve toplumsal, ekonomik ve siyasi yaşamda herkesin eşitliğini savunan bir görüştür (CHP, 1935: 7; Hatipoğlu, 
2012: 140-142; Bozkurt, 1976: 113). 

Nitekim, CHP kadrolarının 1922-1928 arasında gerçekleştirdiği siyasi, toplumsal, kültürel ve hukuki devrimler kısa bir sürede Osmanlı’dan kalma monarşik ve teokratik kurumların tasfiye edilmesini (Demirel, 2014: 80-82; Hatipoğlu, 2012: 174), halkın “kul” olmaktan çıkarak “eşit vatandaş” kimliğine kavuşmasını sağlamıştır (CHP, 2004: 71; Hatipoğlu, 2012: 139). 

Ancak, halkçılık ilkesinin toplumsal sınıfları yok sayan eşitlikçi bakış açısı Türkiye’de sanayileşme ile birlikte ortaya çıkmaya başlayan işçi sınıfının taleplerini karşılamada yetersiz kalmıştır. Henüz Türk Devriminin ilk yıllarında 
gerici-hilafet yanlısı isyanlarla uğraşan CHP kadroları, İzmir İktisat Kongresinde burjuva ve eşrafın taleplerini karşılayan bir ekonomi politikası ortaya koymuş, ancak işçi sınıfının grev ve örgütlenme gibi sendikal hak ve özgürlüklerini geliştirme yönünde herhangi bir adım atmamıştır. Halkçılık ilkesi bir süre 
sonra devlet tarafından desteklenen milli burjuvazi karşısında örgütlenme, grev, toplu sözleşme gibi sendikal hak ve özgürlüklerden mahrum olan işçi sınıfı ile iktisadi ve siyasi olarak feodal güçlerin tahakkümü altında bulunan köylülerin aleyhine işlemeye başlamıştır (CHP, 1973: 35; Hatipoğlu, 2012: 190; 
Bila, 1979: 89-93). Nitekim, 1960’lı yıllarda CHP’nin “ortanın solu” görüşünü benimsemesi ile halkçılığın toplumsal sınıfları (özellikle de işçi ve köylü sınıfını) yok sayan eşitlikçi bakışı yerini işçilerden ve köylülerden yana “sosyal adalet” fikrine bırakacaktır. 

1923-30 yılları arasında CHP kadrolarının ekonomi politikalarının temelini devlet desteği ile “milli burjuvazi” yaratma stratejisi oluşturmuştur (Demirel, 2014: 158). Ancak, hem özel kesimin yatırım yapabilecek sermayesi, hem de devletin sağlayabileceği kredi imkanları oldukça kısıtlı kalmıştır. Bu durum arzu edilen büyük sanayi yatırımlarının gerçekleştirilememesine, Mustafa Kemal’in deyimiyle, savaş meydanlarında kazanılan zaferlerin, ekonomik zaferlerle taçlandırılamamasına neden olmuştur. Dahası, liberal ekonomi politikaların sosyal sonuçları da arzu edildiği gibi olmamıştır. İş Bankası ile ticaret kesimine, 
Ziraat Bankası ile eşrafa ve toprak ağalarına sağlanan kamusal fonlar ve krediler sayesinde mutlu bir azınlık ortaya çıkmış, işbirlikçi burjuvazi güçlenmeye başlamış, yabancı sermaye ekonomik gelişmeden ciddi bir pay alır noktaya gelmiştir. Özellikle milli mücadele kazanıldıktan sonra siyasete atılan ve milletvekilliği ile iş takipçiliğini bir arada götüren İş Bankası çevresinde toplanmış bir kapitalist grubun varlığı (aferistler) (Hatipoğlu, 2012: 193; Bila, 1979: 93-96) CHP üst kadrolarında büyük bir rahatsızlık yaratmıştır. 

1920’li yıllarda aşama aşama siyasal ve toplumsal dönüşüm yaşanıyorken, özel kesime dayalı devlet destekli ekonomik dönüşüm bir türlü gerçekleştirilememiş tir. Başka bir ifadeyle, üstyapı devrimleri henüz altyapı devrimleri ile desteklenememiştir (Ecevit, 2015: 50). Bu durum uzun yıllardır yokluk ve sefalet içerisindeki köylülerin milli gelirden pay alamamalarına neden olmuş, sendikal hak ve özgürlüklerden mahrum olan işçiler de yeni filizlenen milli burjuvaziye karşı korunmasız kalmıştır. 1920’li yıllarda liberal ekonomi politikaları ile arzu edilen ekonomik kalkınmanın sağlanamamış olması, dahası 1929-30 Dünya Ekonomik Bunalımı sonrası dünya genelinde ekonomiye devlet müdahalesinin gerekliliğinin baskın görüş haline gelmesi, CHP kadrolarının liberal ekonomi politikalarından vazgeçmesi ile sonuçlanmıştır. 

CHP kadrolarının çok partili demokrasi ideali de pratikte çok kısa sürmüştür. 2. Mecliste tasfiye edilen saltanatçı, hilafetçi ve tutucu kadroların yeniden örgütlendiği Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (Hatipoğlu, 2012: 135; Bila, 1979: 76) “karşı-devrimci” hareketlerin odağı olduğu gerekçesiyle 5 Haziran 
1925’te kapatılmıştır. Kendini “reformist (terakkiperver)” ve “cumhuriyetçi” olarak tanımlayan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kısa bir süre içerisinde “karşı devrimcilerin, rejim karşıtlarının” CHF’ye karşı direniş örgütü haline gelmesi çok partili demokrasi ideali bakımından CHP kadrolarında büyük bir endişe ve hayal kırıklığına neden olmuştur (Uyar, 2012b: 31,39). 1930 yılında Serbest Cumhuriyet Fırka denemesinin de aynı nedenlerden dolayı başarısız olması CHP kadrolarının çok partili demokratik sisteme geçişi 1945 yılına kadar ertelemesine neden olmuştur 
(CHP, 2004: 13-14; Ahmad, 2010: 17; Uyar, 2012a: 117,123). 

2. Cİ  BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

26 Şubat 2016 Cuma

TÜRK SİYASETİNDEKİ YOK OLAN SİYASİ PARTİLER


TÜRK SİYASETİNDEKİ YOK OLAN SİYASİ PARTİLER


1 Kasım’da Türkiye yeniden sandığa gidiyor. Amacımız yeni bir hükümet ile tarih içerisinde yolumuza devam etmek. 1 Kasım seçimleri, TBMM için yapılacak olan 26. Seçim. Türkiye geride bıraktığı bu 26 seçim esnasında pek çok partiye tanıklık etti; pek çok parti kuruldu, seçim meydanlarında büyük heyecanlar yaşandı, partiler birbirleriyle en çok oyu alabilmek için kıyasıya bir rekabete girdi, seçim sonucunda birlikte koalisyonlar kurdular,muhalefet yaptılar, kimileri tek başlarına iktidar oldu; öyle ya da böyle bu ülke demokrasi ile 92 yıl boyunca yoluna devam etti.
Bu partilerden kimileri Türkiye Tarihine damgalarını vurdular, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Doğru Yol Partisi, Demokratik Sol Parti gibi. Kimileri sahip olduğu gelenekleri tek adam önderliğinde yıllarda sürdürdüler: Milli Selamet Partisi, Milli Nizam Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi ve Saadet Partisi çok uzun yıllar boyunca Necmettin Erbakan tarafından kurulmuş, Anayasa Mahkemesi ya da askerler tarafından kapatılmış aslında tek bir partidir. Günümüzdeki partileri zaten biliyoruz, doksanlı yıllar yakın geçmiş olduğundan o dönemdeki partiler DE hala hafızamızda; peki bu kadar mı? Hayır Türkiye seçmeni! Senin unutulmuş pop starların, beyaz perde yıldızların olduğu gibi siyasi partilerin de vardır. Bunlar o kadar çok ki! Bu listede sadece birkaçına yer vereceğiz. Buyrun başlayalım:

Millet Partisi (1948)

millet.parti
Türkiye, 1946 yılında çok partili sisteme geçince, o zamana kadar devleti tek parti sistemi ile yönetmiş olan CHP’nin içinden bir kesim ayrılarak Demokrat Parti’yi kurdu. Demokrat Parti’yi 1950 seçimleriyle birlikte iktidara gelmesinden ve günümüze kadar uzanan bir siyasal gelenek yaratmasından ötürü hepimiz gayet iyi tanıyoruz. Ama bir de 1948 yılında bu sefer Demokrat Parti’nin içinden, DP’nin CHP’ye karşı yeterince sert ve etkili bir muhalefet yürütememesinden şikayetçi ve kendilerine “müfrit muhafazakar demokratlar” adını veren bir kısım partilinin ayrılmasıyla kurulan Millet Partisi var. Millet Partisi gerçekten de şikayetçi oldukları sert muhalefet konusundaki çalışmaları ile tanındılar. Örneğin o günlerde bir tabu gibi görülen “milli şef” İsmet İnönü’yü doğrudan hedef alan söylemleri vardı. Altı Ok kavramının anayasadan çıkarılmasını, özellikle laiklik ilkesinin yeniden daha muhafazakar bir bağlamda değiştirilmesini istiyorlardı. Millet Partisi, 1950 seçimlerinde aldıkları %3’lük oyla sadece bir milletvekili çıkarabildiler. Yaptıkları muhalefet ile pek çok algının yıkılmasında etkili oldular; ama bu değişim kendilerine değil onlardan çok daha etkili bir şekilde örgütlenmiş olan ve halk nezdinde daha popüler isimlere sahip olan Demokrat Parti’ye yaradı. Parti, 1954 yılında iktidardaki Demokrat Parti tarafından laiklik karşıtı söylemleri nedeniyle kapatıldı. İşin ilginç kısmı 1960 darbesinden sonra yapılan yargılamalarda aynı suçlamanın bu sefer Demokrat Parti’ye yöneltilecek olmasıydı.

Cumhuriyetçi Millet Partisi

siyasi.cmp
Bizler özellikle doksanlı yıllardan siyasi partilerin çeşitli nedenlerden kapatılmasına ve kapatılan partilerin isim değiştirerek yollarına devam etmelerine çok yakından tanık olduk. Oysa bu sadece doksanlı yıllarda yaşanan bir durum değildir; bu Türk siyasi hayatının geleneklerinden biridir. Millet Partisi, kapatılınca yerine aynı kadro Cumhuriyetçi Millet Partisi’ni kurdu. Bu sefer genel başkanlıktaki isim, Millet Partisi’nin 1950 seçimlerinde meclise sokabildiği tek isim olan Osman Bölükbaşı’ydı. Partinin söylemlerinde ya da siyasi tavrında Millet Partisi’ne oranla çok da büyük bir değişiklik yoktu ama bu sefer 1954 seçimlerinden %5,3 oy alarak 5 milletvekili çıkarmayı başardılar. Bu partiye ne mi oldu? Lütfen devam edin.

Türkiye Köylü Partisi

turkiye.koy
Günümüzde bu isimle kimse bir parti kurmaz; kurarsa da herhalde şaka malzemesi olur. Ama 1950li yıllar hala nüfusun büyük bir kesiminin köylerde yaşadığı ve günümüzün aksine köylü kelimesinin herhangi bir olumsuz/değersiz anlam taşımadığı zamanlardı (Günümüzde köylü ile aktarılan hafiften aşağılama tavrınınsa ne büyük bir saçmalık olduğuna şimdilik değinmiyoruz). Bu parti, bu sefer Demokrat Parti’den “ya işiniz gücünüz büyük burjuvayı desteklemek oldu, kökenlerinizi unuttunuz, ne olucak bu küçük burjuvanın hali, ne olacak bu köylünün hali” diyerek ayrılmış siyasetçilerden oluşan bir topluluktu. Açıkçası bir siyasal partiden çok bir topluluk olarak da kaldılar. Hiçbir seçimde bir başarı gösteremediler ve kısa sürede Cumhuriyetçi Millet Partisi ile birleştiler. Aslında birleşmediler de, Türkiye Köylü Partisi rica ederek, CMP’nin bünyesine katıldı. Ve ortaya ne çıktı:

Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi

cumhuriyetci koylu millet partisi
Bu yeni oluşum ayrı bir hikaye. CMKP, en sonunda 1961 seçimlerinden %14 oy alıp meclise 54 milletvekili sokarak, 1960 darbesinden sonra kapatılan DP’nin ardından kurulan Adalet Partisi ve CHP’nin ardından ülkenin üçüncü büyük partisi konumuna gelmiştir. Ama herhalde başarının paylaşılması konusunda(!) parti içinde bir anlaşmazlık olacak ki seçim sonrasında Osman Bölükbaşı partiden istifa ederek Millet Partisi’ni yeniden kurmuştur. Bir sonraki 1965 seçimlerinde Millet Partisi 31 milletvekili kazanırken, CMKP sadece %2,2 oyla 11 milletvekili ile yetinerek büyük güç kaybetmiştir. Bunun sonucunda parti bir kere daha yeni bir yapılanmaya gitmiştir. MP-CMP-CKMP olarak sürekli ismi büyüyen parti bir beşinci kelimeyi daha eklerse kimsenin söyleyemeyeceğini düşünmüş olacak ki ismini Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirmiştir. Sürpriz! Evet işte günümüzün MHP’si bu şekilde kurulmuştur.

Hürriyet Partisi

hurriyet partisi
Maşallah Demokrat Parti öyle bir partiymiş ki içinden bir sürü başka parti çıkarmış. Buna rağmen var olduğu tüm seçimlerde hep tek başına da iktidara gelmeyi başarmış. Yani bölüne bölüne bitmemiş bir türlü. 1955 yılında Demokrat Parti’nin siyasi tavrından bu sefer Millet Partisi gibi daha muhafazakar değil de daha demokratik ve liberal olmadıkları için bir kesim ayrılarak Hürriyet Partisi’ni kurarlar.
Parti, genel olarak demokratik hakların genişletilmesini, ifade ve basın özgürlüğünü, eşitlikçi bir anayasa ve siyaset yaklaşımını, yargı bağımsızlığını ve güçlü sendikal örgütlenmeleri destekliyordu. İsminin hakkını veren bir partiydi. Partinin en büyük başarısı da seçimlerden önce oldu. Kurulduktan sonra Demokrat Parti’den o kadar kişi istifa edip Hürriyet Partisi’ne katıldı ki, HP’nin milletvekili sayısı CHP’yi bile geçip ana muhalefet partisi konumuna yükseldiler (Yok la yok, o kadar da kişi Demokrat Parti’den istifa etmedi. İşin özü şuydu, DP 1954 seçimlerinde 541 koltuklu meclise 503 milletvekili sokarak dünya tarihinde kırılması neredeyse imkansız bir rekora imza atmıştır. Ana muhalefetteki CHP’nin sadece 31 milletvekili bulunuyordu. Dolayısıyla 31 sayısını geçmek çok da zor olmamıştır).
Parti girdiği ilk seçimlerde sadece %3,5 oy olarak 4 milletvekili kazandı. Ardından da oturup “birader bu böyle olmaz gel biz en iyisi CHP’ye katılalım, güçlerimizi birleştirelim” deyip dağıldılar.

Yeni Türkiye Partisi

yeni turkiye partisi
Evet gördüğünüz gibi “Yeni Türkiye” sloganı Türkiye için yeni bir kavram değil. Türkiye var olduğundan beri sürekli bir Yeni Türkiye ülküsü vardı. Gerçi bir türlü gelemedi o Yeni Türkiye ya neyse… Peki bu partinin kaynağı kimler? Tahmin edebileceğiniz üzere yine Demokrat Parti. Bu sefer 60 darbesinden sonra kimi DPliler Adalet Partisi’ni kurarken, kimileri de söylem ya da felsefe açısından AP’den hemen hemen hiçbir farkı olmayan bu partiyi kurdular. Herhalde ortamda renk olalım istediler. DP’den kalan oyları da ikisi kendi aralarında paylaştı. Güçlü olan AP’ydi ama YTP de senelerce hatırı sayılır oylar almadılar değil. Hatta 1962 yılında CHP ile 1965 yılında ise Adalet Partisi ile koalisyonlarda yer alıp bakan bile verdiler bu hükümetlere. Lakin ülkede yeterince sağ parti vardı. Bunlara bir de Necmettin Erbakan’ın kurduğu Milli Selamet Partisi eklenince, YTP’ye pastadan pek bir pay kalmadı. Onlarda 1973 yılında “hacı kapatalım güneye yerleşelim organik tarım yapalım” kafasına girdiler.

Güven Partisi

guven.parti
Demokrat Parti sürekli olarak bölünür de en büyük rakibi CHP boş durur mu? Bülent Ecevit, CHP’nin başına geçince partinin eksenini “ortanın soluna” kaydırır; ama kimi partililerin kaymakla arası pek yok gibidir. Onlar solda kalmak isterler ve partiden ayrılıp Güven Partisi’ni kurarlar. Parti, sola doğru bakan heybetli bir koçu amblemleri olarak belirler. “Yolumuz Atatürk yoludur” sloganıyla meydanlara çıkan parti, liberalizme de sosyalizme de karşıdırlar. 1973 Genel seçimlerinde %5,3 oy alarak 13 milletvekili de çıkarmayı başardılar. Hatta Süleyman Demirel ile koalisyon ortağı bile oldular. Bu sırada CHP’den bir grup daha ayrılarak Cumhuriyetçi Parti’yi kurarlar. Bu parti ile, Güven Parti’si, (ha pardon bu arada isimleri Milli Güven Partisi olmuştur) birleşerek bu sefer Cumhuriyetçi Güven Partisi oldular ve 70li yıllar boyunca her seçimde meclise girip koalisyon hükümetlerinde yer aldılar ya da dışarıdan desteklediler.
Gerçi dönemin sonuna gelirken artık tabanlarını neredeyse kaybetmişlerdi, parti de artık kendini solcu değil sağcı olarak tanımlıyordu ama hala Atatürkçü’ydü. Atatürkçülüğün sol yorumuna karşı sağ bir Atatürkçülük yaratmaya çalışan tek oluşumdur. Başardılar mı? Hayır. 80 Darbesi ile parti kapandı.

Milliyetçi Demokrasi Partisi

milliyetci demokrat partisi
1983 seçimleri günümüz açısından bakınca oldukça ilginç bir seçimmiş. Seçim sonucu meclise giren üç partinin de günümüzde esamesi okunmuyor. Bunlardan en ilginç olanı da Milliyetçi Demokrasi Partisi. Parti 80 darbesi sonrasında çoğunluğu subaylardan oluşan bir kadro tarafından kurulmuş. Açık ve seçik bir şekilde de darbenin yandaşlığını yapan bir partiymiş. Kenan Evren tarafından da desteklenen partinin seçim öncesinde büyük bir süksesi vardı. Demek o zamanlar günümüzde olduğu gibi seçim anketleri yapılmadığından kendileri de dahil herkes MDP’nin seçimlerden birinci olarak çıkacağını düşünmekteydi. Velhasıl erken öten horozun başını halk kesti. Üç partinin katıldığı seçimlerden üçüncü olarak çıktılar. Gerçi günümüzle kıyaslayınca aldıkları %20 oy ile bir açıdan başarılı olmuş sayılabilirler ama seçimden tek başına iktidara gelerek büyük bir zafer kazanan ANAP ile karşılaştırılınca o zaman için sözü edilecek bir durum bile yoktu. Efsaneye göre partinin başarısız olmasındaki en büyük etken Kenan Evren’in televizyonda oyunu bu partiye atacağını söylemesiymiş. Parti 1984 yılındaki mahalli seçimlerde sadece %7 oy alınca da sessiz sedasız daha diğer genel seçimlere kadar bile dayanamadan yok olup gitti; kendini fesh etti. Partinin milletvekillerinin çoğu yeni kurulmuş olan Doğru Yol Partisi’ne geçti. Böylece darbe yönetimi tarafından kurulan bu kukla parti de tarih sahnesinden silindi.

Halkçı Parti ve Sosyal Demokrat Parti

halkci parti ve sosyal demokrat parti

80 Darbesi sonrasında Demokrat Parti/Adalet Partisi’nin devamı olarak ANAP görülüyordu; o da 83 seçimlerinden büyük bir başarı ile çıkıp tek başına iktidara geldi. CHP geleneğini ise yeni kurulan iki parti Halkçı Parti ve Sosyal Demokrasi Partisi üstlenmişti. Sosyal Demokrasi Partisi Erdal İnönü tarafından kuruldu ama cunta yönetimi tarafından sürekli veto edildiklerinden 83 seçimlerine katılamadı. Dolayısıyla sol oyların hepsi aslında daha az popüler olan Halkçı Parti’ye gitti. Parti, %30 oy alarak 117 milletvekili çıkardı ve ana muhalefet partisi oldu. Bu başarı çok kısa sürdü, Sosyal Demokratların bir yıl sonraki mahalli seçimlere girmesine izin verilince oylarının hemen hepsini SODEP’e kaptırdı ve hemen ardından SODEP’le birleşti.

Ortaya çıkan yeni partinin adı Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SDHP = SODEP ) oldu

sdhp
Bu parti de kısa sürede kendini fesh ederek yeni bir isim buldular. Daha doğrusu yeni bir isim bulmak yerine space tuşuna basmadılar. Bu şekilde partinin ismi Sosyaldemokrat Halkçı Parti (yani SHP) oldu. SHP, doksanların ortasına kadar siyasal hayat içinde aktif bir rol üstlendi. Seçim yasağı kalkan Süleyman Demirel önderliğindeki DYP ile koalisyon ortağı da oldular. CHP’nin yeniden teşkilatlanmasıyla zayıfladırlar ve en sonunda CHP ile birleşip onlar da tarih sahnesinden çekildiler.