Bülent ESİNOĞLU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bülent ESİNOĞLU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Ekim 2016 Perşembe

NATO Rusya'yı teslim alamayacağına göre…





 NATO Rusya'yı teslim alamayacağına göre…




Bülent ESİNOĞLU :


NATO Savunma Bakanları toplantısında, Estonya, Letonya, Litvanya ve Polonya'ya yerleştirilecek, 4000 asker ve savaş teçhizatlarıyla ilgili toplantılar sürüyor.
Bu toplantılar, Amerika'nın yeni planlarının uygulamasını, NATO üyesi diğer ülkelere bildirme içeriklidir. Bu kez Rusya'ya karşı sürdürülen savaş baskısının detaylarının görüşüldüğü bir toplantı olduğu anlaşılmaktadır.
Savunma Bakanı Fikri Işık toplantıdan gülerek çıktı ama pek gülünecek şeylerin konuşulduğunu sanmıyorum.
Konuşulanların başında Türkiye olduğunu sanıyorum. Çünkü Türkiye, şu sıralar, NATO'ya en ters konumlanan bir ülke durumundadır. Sanki NATO, Rusya'dan önce Türkiye'ye saldıracak gibi bir vaziyet alıyor.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Karadeniz'e çok uluslu bir gücün yerleştireceğini, bir önceki NATO toplantıdan sonra ifade etmişti. Sahibinin sesini işittiğimizi söyleyebiliriz.
Ulus devletleri şehir devletlere dönüştürmek emperyalizmin temel stratejisidir. Bu strateji, Amerika'nın başında nasıl bir yönetim olursa olsun değişmez. Amerikan yönetiminden bağımsız, yapısal bir durumdur.
Emperyalizmin gelişme ve gelişme için yönetme isteği, kişilere ve siyasetlere bağlı değildir. Yapılanma sorunudur.
Ülke olarak biz, 1952'den beri, emperyalist ülkeler ile birlikte olarak bu günlere geldik.
Uzağımızda, ya da yakınımızda NATO'nun ulus devletlere saldırısına ya sessiz kaldık, ya da asker göndererek, NATO/ABD'nin yanında yer aldık.
İfade ettiğim tarihi gerçeği, daha somutlamak için, 1950 yılından bu yana, NATO/ABD'nin parçaladığı, ya da rejimlerini değiştirdiği, ulus devletleri sıralamak isterim.
1950 Kore, 1954 Guatemala, 1958 Endonezya, 1959 Küba, 1961 Vietnam, 1965 Laos, 1969 Kamboçya, 1980 İran, 1981 El Salvador, 1983 Granada, 1986 Lybien, 1989 Panama, 1991 Irak, 1995 Bosna, 1998 Sudan, 1999 Sırbistan, 2001 Afganistan, 2004 Haiti, 2014 Suriye, 2018 ????
Bu ülkeleri ve tarihleri sıralamamdaki ısrarım, çok yakında ülkemize sıranın gelebileceğini(hatta geldi bile) sakın göz ardı etmeyin anlamındadır.
Amerika'nın bölgemizde, hala demokrasi ve petrol çıkarları için var olduğunu sanmak gaflettir.
Petrol işin çerezidir. Ulus devletleri yeniden yapılandırmak, emperyalizmin yeni çıkarlarına uygun hale getirmek, esas olandır.
Umarım, emperyalizm sözcüğünü kullanıyor olmam, bazılarını artık rahatsız etmiyordur.
Tekrar NATO toplantılarına dönersek, bundan böyle NATO toplantıları, Rusya'yı baskı altında tutmanın ötesinde, Türkiye'yi baskı altında tutmaktır. Sen nasıl olur da, Rusya ile istihbarat antlaşması yaparsın, sen nasıl olur da, Suriye'de Rusya ile beraber olursun…
Türkiye, kendisine sıranın geldiğini görünce, NATO ittifakının da, bir anlamının kalmadığını görmesi gerekir.
NATO/ABD içinde kalarak, Türkiye'yi savunmanın imkânı kalmamıştır.NATO, zaten bir savunma değil, saldırı örgütüdür.
NATO toplantıları ve savaş hazırlıkları, bir taraftan Rusya'yı tehdit ederken, öte yandan da, Türkiye'ye diyor ki; benimle birlik olmazsan seni de vururum.
Amerikan tehdidi; Irak işgali sırasında, televizyonlarda seyrettiğimiz, bombaların izli mermilerin resimlerinden artık oluşmuyor.
Saldırı beklediğimiz yerden, savunma silahları gelmeyeceğine göre, bizi silahsız bırakan NATO toplantılarını bir yana bırakıp, Türk ordusunu acilen modern silahlarla donatmak gerekir.
ABD saldırısı, o kadar yakınımıza geldi ki, bu saldırıyı diplomatik çabalarla bertaraf edemeyeceğimiz boyuttadır.
Amerika ve Avrupa'nın bölgemizde bir Kürdistan kurma iradesi, yukarıda izah ettiğim nedenlerden ötürü, o derece yukarıdadır ki, bizim de buna karşı bir irade koymamız o kadar gereklidir.
27.10.2016,

***

12 Ekim 2016 Çarşamba

Orduya Karşı Ordu Kurmaya Çalışıyorlar,




Orduya Karşı Ordu Kurmaya Çalışıyorlar,



Bülent ESİNOĞLU - 
24.12.2009 



Özal döneminde başlayan, günümüzde hızlandırılarak sürdürülen bir ordu düşmanlı süreci yaşıyoruz.

12 Mart ve 12 Eylül’de hapis yatan solcular, darbelerin arkasındaki asıl suçlu Amerika’yı görmek yerine AKP iktidarı ile birlikte orduya karşı tavırlıdırlar.
İrticai guruplar ve tarikatlar laikliğin savunucusu olduğu için zaten öteden beri ordu ile savaşmaktaydılar.
Liberal işbirlikçiler ise; işbirliği içinde olduğu şirketler ve kurumlara, ulusal pazarlarımızı kolayca peşkeş çekmede, orduyu bir engel olarak gördüğünden ordu düşmanlığında önde giderler. Amerika Mehmetçiğin kanını istediğinde, verin diye bağırırlar.
 
12 Mart ve 12 Eylül’de sıkıntı çekmiş aydınları devşiren işbirlikçi ve irticai kesim şimdilerde kendi lafazanlarını da yetiştirdi.
Öncelikle tarihi bir hatırlatma yapmalıyım.
Türk milleti ordular kurarak uluslaştı. Ordular kurarak devlet oldu. Ordular kurarak organizasyon yeteneği kazandı.
İyi ordu kurma yeteneği demek, bu günün terminolojisi ile söylersek, öğrenen örgütler ve organizasyonlar anlamına gelir.
Modernizasyonun temel taşı olan organizasyon ya da örgütlenme, iş yapmanın temel aracıdır. Medeni olmak demek önce devlet yani organizasyon yaparak başlar.
Bu hatırlatmayı özellikle şunun için yaptım. Tarihimizi de batıdan öğrendiğimizden, onlar bize barbar der, bizde ki liberal ve batıcı aydınlarda bize bizim barbar olduğumuzu anlatırlar.
Bu anlamda Türk ordusunun devlet oluşumunda ki yeri diğer ulusların uluslaşma sürecinde ki yerinden çok farlıdır. Farklıdır, emperyalizme karşı savaş içinde organize olmuştur.
AKP ve ayrılıkçıların, Türk Ordusuna karşı yürüttükleri örtülü savaşın sonuna geldiğimizi işaret eden birçok emare var. Şöyle ki, Ergenekon Tertibi üzerinden yürüttükleri örtülü savaşı artık açıktan yürütecekler.
Daha önceleri ordu ile savaşırken, Ergenekon sözcüğünü ifade ediyorlardı. Bir aşama daha geçtiler ve araya Ergenekon aracını koymayarak, doğrudan Ordu ismini telaffuz ederek saldırıyorlar.Önemli bir aşama.
Tarikatlar vasıtası ile sivil örgütlenmelerini tamamladıklarına inanan siyasi iktidar, şimdi de polisi ağır silahlar ile donatmaya çalışıyor. Bunun için Meclis Alt Komisyonuna taşıdıkları bir yasa tasarısında, polisin ağır silahlar ile teçhiz edilmesini istiyorlar.
Ağır silahlar ile teçhiz edilmiş Türk Ordusu orada dururken, Tarikatların yönetiminde etkin olduğu emniyetin personelini ağır silahlar ile donatmanın manasını nedir? Orduya karşı ordudur.
Yasada subayların silah ruhsatlarını da valiler verecekmiş. Ne güzel değil mi?
Amerikan yazarları boşuna 2011’de Türkiye’de iç savaş çıkacak demiyorlar.
AKP Türkiye’yi yönetmeye devam ederse Türkiye Devleti diye bir devlet kalmaz.

Bülent ESİNOĞLU - 

24.12.2009 

bulentesinoglu@gmail.com
http://genclikcephesi.blogspot.com/



..

29 Haziran 2016 Çarşamba

Sabah uyardı akşam bombalama oldu!


Sabah uyardı akşam bombalama oldu!




Bülent ESİNOĞLU : 





Bülent ESİNOĞLU : Sabah uyardı akşam bombalama oldu!



Öncelikle, Atatürk Hava Limanında canını kaybedenlere rahmet, yakınlarına sabırlar dileyerek başlamak isterim.
Hürriyet Gazetesinin, ABD'nin terör olacak uyarılarını bu manşetle veriyor.
Bu manşet, şu anlamdadır. Amerika uyarıyor. Hemen ertesinde terör eylemi oluyor. Bakın Amerika'nın nasılda güçlü istihbaratı var. Onların uyarılarına kulak verseydik önlem alabilirdik demeye getiriyor.
Hürriyet ne kadar da masum bakıyor. Amerika bize iyilik yapıyor, istihbarat veriyor. Ama biz var ya biz…
Hürriyet şunu diyemiyor. Amerika "Terör Diplomasisi" yürütüyor. Bizimle pazarlık yapıyor diyemiyor.
Bu diplomasiyi biraz açalım. Rusya ile ilişkileri artırır, Avrasya'ya doğru yol alırsan, her gün bomba patlayacak.
Madem terörist sızacağını günü gününe biliyorsun. Ve sen uyarı yaptıktan sonra uyarıların hep doğru çıkıyor. O zaman nerede bomba patlatılacağını da biliyorsun.
Sözgelimi bombaların Roma'da değil de, Türkiye'de, İstanbul'da patlayacağını biliyorsun da, yerini mi bilmiyorsun?
Anladık. Dünyadaki ve Suriye'deki terör örgütleri içinde elemanların var. Onlar vasıtasıyla örgütleri istediğin gibi yönlendiriyorsun.
Amerika'nın Türkiye'de terör bombalaması olacak uyarılarını şöyle anlıyorum. "Ey devşirmelerim, işbirlikçilerim bu gün, sakın kalabalık yerlere gitmeyin oralardan birinde bombalama yapacağız."
Yani kendi insanını korumaya yönelik bir uyarı sistemi…
Atatürk Hava Limanındaki saldırıya gelirsek;
Bu terör eylemi kimin işine yarıyor kuralından hareket edersek; ABD'nin iki temel amacının olduğunu görebiliriz.

1- Rusya ile Avrasya yolculuğuna ben(ABD) karşıyım. Atlantik Anlaşmasına sadık kal. Aksi hal de bombalar patlar.

2- Gördün mü, DAEŞ seni de bombalıyor. İyisi mi sen(Türkiye) gel, Suriye'de kurulacak Kürt Koridorunu birlikte kuralım. PYD de zaten DAEŞ'e karşı savaşıyor. PYD ile Türkiye DAEŞ'e karşı ne de güzel olur.

Nereden bakarsanız bakın Hava Limanı bombalama işi sadece ABD'nin işine gelmektedir.

Türk uçaklarını DAEŞ mevzilerini bombaladığını işittiniz mi? Zaten Suriye'ye bizim uçaklar giremiyor ki…

Suriye'de bir tane IŞİD, bir tane DAEŞ, bir tane El-Kaide yok ki…
İfade edilenler doğru ise; Yüzün üzerinde terör örgütü varmış. Bunların birçoğu birbiri ile savaştığı gibi, zaman zaman, birlikte, bir başka örgüte karşı da savaşıyorlarmış.

Ey Amerika, Orta Doğuya gelip, halkaların üzerine bomba yağdırırsan, külliyetli miktarda terör örgütü imal edesin. Evet, bunların bir kısmı ABD ile birlikte hareket eder. Bir kısmı da insanlığa karşı savaş açar.

Amerika'nın bir başka ülkedeki varlığı zaten başlı başına terörün kendisidir.




..

12 Nisan 2015 Pazar

PKK, AKP’ye Güç Verdikçe…




PKK, AKP’ye Güç Verdikçe…


Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
Tarih: 16-07-2014 23:01


Yeniçağ Gazetesinin yazdığına göre, PKK’nın elinde artık SA-8 füzeleri var.

AKP Açılım dedikçe, PKK daha fazla militan, daha fazla donanım, daha fazla zaman kazanıyor.

SA-8 füzeleri demek; Türk Ordusu terör bölgelerinde helikopter bulunduramayacak demektir.

Siz diyeceksiniz ki, kullanmadıktan sonra, ne asker, ne de helikopter gereklidir.

Evet, Güney doğu PKK’nın keyfine terk edilince, vergi toplama dahil, her türlü güçlenme hedefini gerçekleştirecektir.

Yukarda yazdığım, Erdoğan’ın yarattığı felaketi siz zaten biliyorsunuz.

Erdoğan iktidardan düştükten sonra, Ülke aleyhine işlediği tüm olumsuzlukları geri çevirmek mümkündür.

Lakin toprak kaybını telafi etmek asla mümkün değildir.

Siyasi iktidarın gericileşmekte gittiği her yola evet diyebilirsiniz. Ancak toprak kaybına asla evet diyemezsiniz.

Aldıkları yol, kat ettikleri mesafe ölümcül boyuttadır.

14.7.2014 tarihinde, telsiz aracılığıyla, Kandil’deki elebaşı Karayılan diyor ki; "Lice halkı yarı ayaklanmayı başlatmıştır. Erdoğan’ın Köşk Seçimlerini kazanamayacağı biliniyor. Eylül’e kadar ne yapacaklarını göreceğiz. Madem Apo baş muhatap, o zaman zindanda tutulamaz."

Silah bırakmayan terörle masaya oturursanız, Meclis’ten Yasal Muhatap olması için yasa çıkarırsanız, terör örgütü de, kazandığı mevzii bir ileri ki aşamaya taşır.

Karayılan’ın tehdidinin içinde, gizli başka bir tehdit var.

"Köşk seçimini Erdoğan’ın kazanamayacağı bilinmektedir. Eylül’e kadar ne yapacaklarını göreceğiz."

Bunun manası da şudur; Gizli toplantılarda bize verdiğiniz sözleri, (yasallaştırma dışında) yapıp, yapmayacağınızı göreceğiz.

Yani "yeni istediklerimizi yapmazsanız, ikinci turda oylarımızı vermeyiz." Diyor.

Her secimde, bu veya buna benzer pazarlıklar yapılarak, Erdoğan seçimlere girmektedir.

Her seçimde, PKK’dan aldığı güçle gericileşiyor, gericileştikce diktatörleşiyor ve PKK’ya daha fazla imkan sağlıyor.

Bu açıklamalardan da anlaşıldığı gibi ikinci turda, PKK’nın oyları Erdoğan’a gidecektir.

Cumhurbaşkanı adaylarına bakıyoruz.

Erdoğan bölünmeden yana...

Ekmelettin Açılıma destek vereceğini söyledi.

Demirtaş, zaten PKK’nın Meclis temsilcisi...

Bu durumda. Bölünmeye karşı olan birisinin kime oy vermesi gerekir?

Ama biz biliyoruz ki, MHP’li seçmenin, CHP’li seçmenin, hatta AKP’li seçmenin büyük bir kısmı, bölünmeye karşıdır.

Ama kime oy verirse versin Bölünmeye destek vermiş olacak.

Ancak AKP’nin iktidarda kalması demek; gericilik ve bölücülüğün iktidarda kalması demektir.

Gericilik ve Amerikan İslam-ı sürekli Bölücülüğü besliyor.

Örgütlü gericiliğin belini kırmak, ya da MHP ve CHP’nin tabanındaki, bölünmeye karşı olan seçmenlere güvenerek, Ekmelettin’e, kerhen de olsa oy vermek gerekiyor.

CHP’nin aydın, bölünmeye karşı, yurtsever seçmenlerinin, eninde sonunda, CHP içinde ki, bölünmeden yana olan yöneticilerini temizleyeceğini umut etmek istiyoruz.

Bu umutla, kendimle çelişmek pahasına, Ekmelettin İhsanoğlu’na oy vereceğim.

16.7.2014, 
bulentesinoglu@gmail.com

http://www.kemalistler.org/yazarlar/bulent-esinoglu/pkk-akp-ye-guc-verdikce/179/

..

6 Nisan 2015 Pazartesi

Yol haritaları ve Kriz sarmalı!





Yol haritaları ve Kriz sarmalı!


Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
Tarih: 28-08-2014 

PKK’yı terör örgütü olmaktan çıkaran altı maddelik yasa(6551) Meclisten geçince, siyasi iktidar, CHP’yi kendi suçuna ortak etmiş olmanın 
mutluluğunu yaşadı.
Bu sevinçle, bu yasaya dayanan yeni yol haritaları ve yeni kurul ve kurumlar oluşturma çabasına girdi. İzleme Komitesinin belirleneceğini açıkladı.
Bu yasa nedeniyle, gerek CHP’nin tabanında, gerekse MHP’nin tabanında öncülerde, çok yoğun bir huzursuzluk başladı.
PKK’yı terör örgütü olmaktan çıkaran yasayı, CHP Anayasa Mahkemesine götürmeyeceğini beyan edince, tüm umutlar Meclis dışı muhalefete 
kalmış oldu.
PKK’nın güneydoğuda devlet gibi davranıyor olmasını, Anayasal zemine oturtmanın adı; yol haritası olarak isimlendirildi.
Bu yolun sonunda, Birleşik Kürdistan’a varacağını uman PKK, gidişattan çok memnun.
Aslında yol haritasını PKK önceden çizmişti. Şimdi AKP ve CHP o yol üzerinden yürümeye devam ediyor. PKK’nın yol haritası ise; biraz müzakere biraz silah olduğundan, garantiye alınmış bir yoldur.
Yazımın başlığına kriz sarmalı ismini vermiştim.
Üç krizi bir arada yaşayacağımızı söylemek gerekir.
Birinci kriz vatan krizidir. Çünkü ülkemiz, toprak kaybetmekle karşı karşıyadır.
İkinci kriz; Siyasi iktidarın IŞİD’a verdiği desteğin ülkemize yayıyılıyor olmasıdır. Bu krizin, sosyal krizi de, bünyesine alacağı kesindir.
Üçüncü kriz ise; içinde bulunduğumuz bu karmaşa nedeniyle, çok yüksek faiz dahi versek, Batıdan sermaye akışının duracağı veya azalacağıdır. 
Avrupa’nın yaşamakta olduğu krizi de, buna ilave edersek, sıcak para akışının daha da sıkıntılı olacağı anlaşılır.
Vadesi gelmiş borçların, yeni borç alınmaksızın ödenmesi imkânsızdır. Zaten ekonomik kriz de buradan başlar. 60 milyar dolar cari açık, 
230 milyar dolar 2014 yılında ödenmesi gereken borç var.
Cari açık döviz açığıdır. Yani yabacı paradır. Dışa bağımlı sanayinin sürmesi, yarı mamul alması içim döviz gerekir.
Ülke bu krizlerin içine, şu üç saldırı sonucunda geldi.
Cumhuriyet ve laikliğe saldırı, güneydoğuyu Türkiye’den koparma saldırısı yani Açılım ve Orduya Ergenekon saldırısı...
Amerika, Avrupa ve iktidarın birlikte hazırladıkları yol haritası, bu üç saldırı ile hayata geçirildi.
Muhalefetin iktidara hem program hem de uygulamalar açısında çok benziyor olması, umutsuzluğun artmasına sebep olmaktadır.
Umutsuzluğun asıl nedeni; bu siyasi iktidarın yarattığı sorunları çözebilecek bir alternatifin olmamasıdır.
Mevcut partilerin programlarıyla Türkiye bu çıkmaza girmiştir. Aynı programla çıkmazlardan çıkılamaz.
Borç almadan borç ödeyebilecek düzeni oluşturmaya mecburuz. Aksi takdirde, toprak kaybına uğrayacağız. 
Zaten Bulamaç ve Eşek adaları başta olmak üzere, 16 adamıza Yunan bayrağı ve Yunan askeri yerleşmiş durumdadır.
Öyle bir muhalefet ile karşı karşıyayız ki, bu adaların iktidarın göz yumması sonucunda işgal edildiğini dahi gündeme getirmemektedirler. 
Çünkü onlar da olaya aynı göz ile bakmaktadırlar.
AKP iktidarından önceki yıllarda, böyle bir durum olsa Genelkurmay açıklama yapardı.
AKP böyle durumlara ordunun vesayeti dediğinde, Genelkurmay da, hükümetten izin almadan acıkma yapamıyor.
Anlayacağımız, toprak ayamızın altından çekilecek ama haberimiz olmayacak. Bu kadar AKP propagandasının arasından gerçeği görmek ve 
onu açıklamak artık büyük bir mücadeleyi gerektiriyor.

http://www.kemalistler.gen.tr/yazarlar/bulent-esinoglu/yol-haritalari-ve-kriz-sarmali/202/



.

El Parasıyla Demokrasi olur mu?





El Parasıyla Demokrasi olur mu?


Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
Tarih: 29-08-2014 

İki görüş var.

Birincisi; Size borç veren sermaye, verdiği paranın faizi ile birlikte sizden geri dönüşünü ister. Sizde demokrasi varmış yokmuş ona bakmaz.
İkinci görüş; Hayır sadece parasının geri dönüşünü arzulamaz, sürekli borç vererek, sizi kendisine bağlamak ve yönetmek ister.
Siz düşüne durun, ben birincisinden başlayacağım.
Kendimizi büyük bir sermayedarın yerine koyup düşünelim.
Bir ülkede, fırsat eşitliği yoksa, gelir dağılımı fevkalade bozuksa, gelir dağılımının bozukluğundan ötürü, toplumsal gerilimler çok yüksekse, 
insan hakları sınırlı ise, borç verilen paranın geri dönüşünde büyük riskler varsa, oraya yatırım yapılmaz.
Hele hele proje yatırımı hepten risklidir. Ve orada yatırım yapılmaz.
İkinci görüşe göre, yabancı sermaye size sürekli borç vermek, sizi kendisine bağlamak ister. İşte emperyalizm sözcüğünün hayata geçtiği yer 
burasıdır.
Bugün bakanlar belirlendi.
On beş yirmi gündür, bize borç verenler, ekonomi yönetiminin yerinde kalıp kalamayacağını sorguladı. Sonunda ekonomi heyetinin bekasını sağladı.

Tehdit şuydu; ekonomi heyetini değiştirirseniz, sıcak para akışı durabilir. Yani sizin bakanlar kurulunuzun teşkiline, borç vericiler müdahale etmiş 
ve sizi yönetmiştir.
Hani bir söz var ya... Borç verenler emir de verirler.

Gerilimi yüksek, kendileri tarafından yönetilmesinde riskler olan ülkelere kolay kolay borç vermezler. Nitekim daha önceki hükümetlere borç 
verilmemesi ya da çok sınırlı borçların verilmesinin nedeni buydu.
Onun için, giren sermayeye sınırsız özgürlük verilmesini istediler. Ulusal pazarımızı denetimsiz kullanmak istediler. Sermaye serbest dolaşsın 
ama işçileriniz serbest dolaşmasın dediler.

Bizde bu kurallara uyduk. Sıcak para akışı başladı. Ve hiçbir Cumhuriyet hükümetinin alamadığı borçları aldık.

Gelelim size borç verenlerin sizde demokrasi olup olmadığına bakmasına; onların demokrasi diye tanımladıkları, yabancı paranın sizde serbestçe 
dolaşıp dolaşamadığıdır. Ulusal pazarı kullanıp kullanamadığıdır.
Sermayenin önünde kural kaide veya kanun şeklinde bir engel varsa, hemen sizde demokrasi yok demeye başlarlar.

Bizim saftiriklerde sanırlar ki, yabancılar halk için demokrasi istiyor. Bak gördünüz mü, Avrupa bizde demokrasinin olmadığını söylüyor. Derler.
Yani saftirikler, kendi yönetimini demokrasi yok diye eleştirecekse de, gene dış sermayedarı arkasına alarak eleştiri yapmış olurlar.
Halka hiçbir şey kazandırmayan, bu duruma da, demokrasi diyeceklerdir. Yabancıya borcunuz çoğaldıkça, bağımlılığınız çoğalır. 
Hele borcu borçla ödemek durumuna gelmişseniz, Osmanlıda, yabancıların kurduğu Reji idareleri gibi, vergi toplayan yabancı sermaye 
kurumları oluşur.
Böyle bir düzeni sürdürmek için de, diktatörlük gerekir.
El parasıyla demokrasi olmaz. Olsa olsa kölelik olur.
Gerisini anlatmaya gerek var mı?

http://www.kemalistler.gen.tr/yazarlar/bulent-esinoglu/el-parasiyla-demokrasi-olur-mu/203/

.

PKK’yı Silahlandıracak mıyız!?




PKK’yı Silahlandıracak mıyız!?



Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
Tarih: 03-09-2014 


Açılım propagandası hızlandı, yoğunlaştı.
Medyanın Türk halkına karşı sürdürdüğü savaşta, Türk halkı artık düşünemez hale geldi.
PKK, IŞİD’a karşı savaş veren "milli kahraman" ilan edildi.
Irak’ta Türkmenlerin yaşadığı Emirli’yi (Amerli), sözde, PKK’lı keskin nişancılar temizlemiş!
Siyasi iktidar IŞİD’ı terör örgütü olarak ilan etmeyince, PKK’nın itibarı tavan yaptı.
AKP iktidarının IŞİD’a lojistik destek yaptığı, artık dünyanın kabul ettiği temel gerçek haline geldi. 
Çünkü şimdiye kadar "hayır böyle bir şey yok" diyen olmadı.
Birleşmiş Milletlere üye hemen hemen tüm ülkeler, IŞİD’ın terör örgütü olduğu konusunda birleştiler.
Ama ne hikmetse, Davutoğlu ve Erdoğan hala terör örgütü diyemedi.
PKK’nın Meclisteki temsilcisi Selahattin Demirtaş ise; "Türkiye PKK’ya silah yardımı yapmalı" dedi.
Gerekçesi de, PKK’nın IŞİD ile savaşıyor olmasıdır.
Medya bölünmeden yana olunca, her geçen gün PKK itibar ve meşruiyet kazanıyor.
 Türkiye kendisini IŞİD’a karşı savunamıyor. PKK Türkiye’yi savunuyor. Dolayısıyla, Türkiye PKK’ya silah versin.
Düşünebiliyor musunuz, Türk insanını getirdikleri yer, neresi oldu?
PKK’yı silahsızlandırmayacağız, silahlandıracağız.
Sen, IŞİD’a terör örgütü demezsen, Meclisinden PKK ile "muhataplık yasası" çıkarırsan, PKK da kahraman olur.

Bu ülke, bu iktidarı başında taşıyamaz.

46 insanımız hala IŞİD’ın elinde esirdir. Unutturmaya çalışıyorlar.
Davutoğlu, IŞİD canavarından söz etmiyor.
Hatta muhalefet, bilhassa Kılıçdaroğlu, IŞİD canavarından söz etmiyor.
Ama Suriye’ye bu canavar saldırıp, Suriye’yi kan gölüne döndürdüğünde, kalkıp Esad’a katil diyebilmişti.
İktidarıyla muhalefetiyle birlikte Açılım sevdasına düşünce, ister istemez PKK kahraman mertebesine yükseliyor.
Açılım Türkiye’yi Türk insanını çürütüyor. Kimliğini bulanıklaştırıyor. Ülkesinin ve kendisinin çıkarlarını  göremez hale sokuyor.
PKK’ya silah bıraktırmak üzere çıkılan Açılım sürecinde, şimdi PKK’yı nasıl silahlandıracağız aşamasına geldik.
Org. Necdet Özel "Bölünme Kırmızı Çizgimizdir" diyor. Diyor ama öyle bir yere doğru gidiyoruz ki, bölünmeyi 
Ordunun da durduramayacağı bir yere...
Bu siyasi iktidar döneminde, devlet darmadağın edildi.
Kimin adliye memuru, kimin savcı, kimin hâkim olduğu belirsiz hale geldi.

Kurumlar yıkıldı. Kişiler öne çıktı.

Öyle bir yere geldik ki, PKK IŞİD ile savaşsın ve bizi bir beladan korusun!
Açılım sürecini destekleyenler, bölünmeyi meşrulaştırmaya çalışanlardır.
Açılım süreci sürdükçe, meşrulaşıyor, itibarı artıyor. Terör devlet ilişkisinin ne olacağı bulanıklaşıyor.
Türkiye’nin bu hale gelmesinde, iktidar kadar Açılımı destekleyen muhalefetinde vebali çoktur.
Keşke ülkenin hiç muhalefeti olmasaydı da, millet kendi başının çaresine baksaydı.
Açılım süreci bölünme sürecidir. Türk halkını kendi çıkarları için direnemez hale getirme operasyonudur.
Dışarıdan(Irak’tan, Suriye’den) bir tehdit oluşuyor. Ülkenin güvenlik güçleri ortada yok. Ordu ne yapacağını bilmiyor. 
Türk halkı tehdide karşı uyarılmıyor.
Bu durum sürdürülebilir bir durum değildir.
Bölünmeyi ve geriye kalan Türkiye’ye, Yeni Türkiye denilmesini içime sindiremiyorum.

http://www.kemalistler.gen.tr/yazarlar/bulent-esinoglu/pkk-yi-silahlandiracak-miyiz/206/

..

5 Nisan 2015 Pazar

Dünyadaki Gelişmeler ve Türkiye




Dünyadaki Gelişmeler ve Türkiye


Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
Tarih: 17-10-2014 



Dünyada olup bitenlere bir bütün halinde bakılmaz ise; görünen durumlardan yanlış sonuçlar çıkarılabilir.

Bu ifadelere şunun ihtiyaç duydum.

İçeride sıcak sorunlar PKK, İŞİD, işsizlik, borçlar, özelleştirmeler ve zamlar ortada dururken, neden ABD/Rusya çatışmalarını anlatıyorum diye düşünülebilir.

Ancak dünya dengelerini iyi anlamak, içeriyi de iyi anlamayı sağlar.

Türkiye’ye gelmesi beklenen Putin, İtalya’ya ani bir ziyaret gerçekleştirdi.

Rusya İtalya ilişkileri; her zaman diğer Avrupa ülkelerine nazaran özel olmuştur. Hem Sovyetler Birliği zamanında, hem de ondan önce de…

İtalya Rusya’ya hem sanayi ürünleri, hem de tarım ürünleri satar.

Amerikan ambargosu gereğince sanayi ürünleri satamıyor. Rusya’nın bu karşılık tarım ürünleri almaması nedeniyle de, tarım ürünleri satamıyor.

İtalya, Avrupa ülkeleri arasında, ambargodan en çok etkilen ülkeler arsındadır.

İtalyan halkı sokaklarda, Avrupa para birliğinden çıkmak için bağırıyor.

Anlayacağımız, İtalya’nın ABD’ye siyasi bağımlılığı, İtalyan halkını aç bırakıyor.

Bu bağımlılık İtalyan halkı ile yöneticileri arasında çatışmaya sebep oluyor.

Burada bir hatırlatma yapmaya mecburum.

Eğer AB’ye tam üye olmuş olsaydık; Hiçbir yere hiçbir şey satamaz duruma gelecektik.

Para basamayacaktık. Almaya yöneticilerine yalvarıyor olacaktık.

Ne AB ne ABD diyenlerin, ne kadar haklı çıktıklarını teslim etmeliyiz.

Şunu da hatırlatayım. Hem CHP’nin hem de AKP’nin parti programlarında, AB’ye tam üyelik, yani AB’ye bağımsızlığımızı verme amacı aynen duruyor.

Tekrar, ABD/Rusya ilişkilerinin Avrupa zemininde yürüyüşüne gelirsek!

Amerika dünya hâkimiyetini sürdürmezse, kendi iç dünyası alt üst olacak. Amerika karışacak.

Bu sebeplerden, ABD öncelikle Rusya’yı denetim altına almak istiyor. Bunun içinde öncelikle Rusya Avrupa ticaretini kesmeye çalışıyor.

Avrupa’nın Rusya’ya, ABD baskısıyla uyguladığı ambargonun ilk sonucunun Avrupa’nın dağılması ile sonuçlanacağını söyleyebiliriz.

Yunanistan’ı söylemeye gerek yok. İtalya, Portekiz, İspanya ve eski Varşova Paktı ülkeleri kan ağlıyor.

Avrupa’nın ekonomik durgunluğu, tüm dünyayı etkilemesinin dışında, ABD ve AB ilişkilerini zora sokuyor.

Amerika Avrupa’ya bastırdıkça, Avrupa halkı zora giriyor. Avrupa halklarıyla yönetimleri arasında sorunlar çıkıyor.

Kapitalizm zaten krizlerden çıkamazken bir de ambargolar…

Avrupa’daki işsizlik (%11), yabancı düşmanlığı körükleniyor. Yabancı düşmanlığı milliyetçiliği, milliyetçilik bağımsızlığı zorluyor.

Velhasıl ekonomik sorunlar, önce sosyal sonra siyasal sorunları getiriyor.

Amerika kendi çıkarlarından vaz geçmeyeceğine göre, bu işin sonu nereye varacak?

Çektiğimiz acılar, Amerikalı zenginlerin zenginliklerini sürdürmesine yarıyor. Amerikalının dediği yapmak demek; Amerikan zengininin dediğini yapmaktır.

Dünya halklarının yapacağı ilk iş; ABD bağımlısı iktidarlardan kurtulmasıdır.

Şimdi Türkiye’ye dönelim.

Son bir ki ay içinde yaşadığımız olaylar, zaten bilinen, ABD amacını daha da net hale getirmiştir.

Türkiye’yi bölmek.

Batının PKK ve Ayrılıkçı Kürtleri silahlandıracağını resmen açıklamış olması; Türkiye’yi bölme açıklamasıdır. IŞİD kullanılan araçtır.

Türkiye kendisini siyasal İslamcılıkla savunamaz. Savunabilseydi, Osmanlı zamanında savunurdu. Kurtuluş Savaşına gerek kalmazdı.

Türkiye kendisini yenilemeden, dışarıdan gelen bu saldırıyı durduramaz. Düşmandan gelen saldırı, düşmanla işbirliği yapılarak savunulamaz.

Siyasi iktidar, Suriye ile işbirliği yapmak yerine Amerika ile işbirliği yapmasının sonucu olarak, iki milyon kişiyi içeri almıştır.

Ve “iç cepheyi” sorunlu hale getirmiştir. İç cephenin parçalanması bununla da kalmamış, güdülen siyasetle, halkta ayrışmalar olmuştur. Dinini ve kinini artıranlar bir yanda diğerleri öte yanda olmuştur.

Dış ittifaklar çökertilmiş, Suriye, İran, Mısır, Rusya düşman safına itilmiştir.

Amerika’ya eli mahkûm haline gelen siyasi iktidar, ülke için çıkış yolu bırakmamıştır.

Ülke içinde birliği dağıtanlar, mecburen faşizmin gereklerine sarılmaktadırlar.

Makul şüphe ve halkın mallarını satılması ihtiyacı buradan çıkmaktadır.

Çözümün ilk adımı bu iktidardan kurtulmak, milli bir iktidara kavuşmaktır.

17.10.2014, 
bulentesinoglu@gmail.com


http://www.kemalistler.org/yazarlar/bulent-esinoglu/dunyadaki-gelismeler-ve-turkiye/330/

.

1 Nisan 2015 Çarşamba

PKK’yı Silahlandıracak mıyız!?


PKK’yı Silahlandıracak mıyız!?






Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
Tarih: 03-09-2014 


Açılım propagandası hızlandı, yoğunlaştı.
Medyanın Türk halkına karşı sürdürdüğü savaşta, Türk halkı artık düşünemez hale geldi.
PKK, IŞİD’a karşı savaş veren "milli kahraman" ilan edildi.
Irak’ta Türkmenlerin yaşadığı Emirli’yi (Amerli), sözde, PKK’lı keskin nişancılar temizlemiş!
Siyasi iktidar IŞİD’ı terör örgütü olarak ilan etmeyince, PKK’nın itibarı tavan yaptı.
AKP iktidarının IŞİD’a lojistik destek yaptığı, artık dünyanın kabul ettiği temel gerçek haline geldi. 
Çünkü şimdiye kadar "hayır böyle bir şey yok" diyen olmadı.
Birleşmiş Milletlere üye hemen hemen tüm ülkeler, IŞİD’ın terör örgütü olduğu konusunda birleştiler.
Ama ne hikmetse, Davutoğlu ve Erdoğan hala terör örgütü diyemedi.
PKK’nın Meclisteki temsilcisi Selahattin Demirtaş ise; "Türkiye PKK’ya silah yardımı yapmalı" dedi.
Gerekçesi de, PKK’nın IŞİD ile savaşıyor olmasıdır.
Medya bölünmeden yana olunca, her geçen gün PKK itibar ve meşruiyet kazanıyor.
 Türkiye kendisini IŞİD’a karşı savunamıyor. PKK Türkiye’yi savunuyor. Dolayısıyla, Türkiye PKK’ya silah versin.
Düşünebiliyor musunuz, Türk insanını getirdikleri yer, neresi oldu?
PKK’yı silahsızlandırmayacağız, silahlandıracağız.
Sen, IŞİD’a terör örgütü demezsen, Meclisinden PKK ile "muhataplık yasası" çıkarırsan, PKK da kahraman olur.
Bu ülke, bu iktidarı başında taşıyamaz.
46 insanımız hala IŞİD’ın elinde esirdir. Unutturmaya çalışıyorlar.
Davutoğlu, IŞİD canavarından söz etmiyor.
Hatta muhalefet, bilhassa Kılıçdaroğlu, IŞİD canavarından söz etmiyor.
Ama Suriye’ye bu canavar saldırıp, Suriye’yi kan gölüne döndürdüğünde, kalkıp Esad’a katil diyebilmişti.
İktidarıyla muhalefetiyle birlikte Açılım sevdasına düşünce, ister istemez PKK kahraman mertebesine yükseliyor.
Açılım Türkiye’yi Türk insanını çürütüyor. Kimliğini bulanıklaştırıyor. Ülkesinin ve kendisinin çıkarlarını göremez hale sokuyor.
PKK’ya silah bıraktırmak üzere çıkılan Açılım sürecinde, şimdi PKK’yı nasıl silahlandıracağız aşamasına geldik.
Org. Necdet Özel "bölünme kırmızı çizgimizdir" diyor. Diyor ama öyle bir yere doğru gidiyoruz ki, bölünmeyi Ordunun da durduramayacağı bir yere...
Bu siyasi iktidar döneminde, devlet darmadağın edildi.
Kimin adliye memuru, kimin savcı, kimin hâkim olduğu belirsiz hale geldi.
Kurumlar yıkıldı. Kişiler öne çıktı.
Öyle bir yere geldik ki, PKK IŞİD ile savaşsın ve bizi bir beladan korusun!
Açılım sürecini destekleyenler, bölünmeyi meşrulaştırmaya çalışanlardır.
Açılım süreci sürdükçe, meşrulaşıyor, itibarı artıyor. Terör devlet ilişkisinin ne olacağı bulanıklaşıyor.
Türkiye’nin bu hale gelmesinde, iktidar kadar Açılımı destekleyen muhalefetinde vebali çoktur.
Keşke ülkenin hiç muhalefeti olmasaydı da, millet kendi başının çaresine baksaydı.
Açılım süreci bölünme sürecidir. Türk halkını kendi çıkarları için direnemez hale getirme operasyonudur.
Dışarıdan(Irak’tan, Suriye’den) bir tehdit oluşuyor. Ülkenin güvenlik güçleri ortada yok. Ordu ne yapacağını bilmiyor. 
Türk halkı tehdide karşı uyarılmıyor.
Bu durum sürdürülebilir bir durum değildir.
Bölünmeyi ve geriye kalan Türkiye’ye, Yeni Türkiye denilmesini içime sindiremiyorum.

http://www.kemalistler.gen.tr/yazarlar/bulent-esinoglu/pkk-yi-silahlandiracak-miyiz/206/

..